Tutankhamun (Antik Mısırca: twt-ꜥnḫ-jmn; y. MÖ 1342 – MÖ 1325) veya Tutankamon, Mısır tarihinin Yeni Krallığı sırasında 18. hanedanlığın sonunda, kraliyet ailesinin sonuncu lideri olan ve MÖ 1332 – MÖ 1323 yılları arasında hüküm sürmüş Mısır firavunudur. Babası, KV55 mezarında mumyalanmış olarak bulunan firavun Akhenaton'du. Annesi, DNA testi yoluyla KV35'te bulunan Genç Kadın olarak anılan ve mumyalanmış olarak bulunan babasının üvey kız kardeşidir.
Tutankhamun tahtı, sekiz veya dokuz yaşında, akraba olabileceği nihai halefi Ay'ın örneği görülmemiş vezirliği altında aldı. Üvey kız kardeşi Ankhesenamun ile evlendi.
Adlarının - Tutankhaton ve Tutankhamun - "Aton'un yaşayan görüntüsü" ve "Amun'un yaşayan görüntüsü" anlamına geldiği ve babası Akhenaton'un ölümünden sonra Aton'un yerini Amun aldığı düşünülmektedir. Az sayıda Mısırbilimci, çevirinin yanlış olabileceğine, "Aton'un yaşamı memnuniyet vericidir" e daha yakın olabileceğine ya da Profesör Gerhard Fecht'in inandığı gibi "Tek-mükemmel-yaşam-Aton" olarak okunabileceği tezleri de mevcuttur.
Tutankhamun, babası Akhenaton tarafından feshedilen Eski Mısır dinini restore etti, iki önemli kültün rahiplik emirlerini zenginleştirdi, donattı ve önceki Amarna döneminde hasar gören eski anıtları restore etmeye başladı. Babasının mezar kalıntılarını Krallar Vadisi'ne taşıdı ve başkenti Akhetaten'den Teb'e geri taşıdı.
Tutankhamun, bir kısmı mezarında bulunan, bir baston kullanımını gerektiren kemik nekrozu ile birlikte sol ayağındaki bir deformite ile fiziksel olarak engelliydi. Skolyoz da dahil olmak üzere başka sağlık sorunları vardı ve çeşitli sıtma türlerine de yakalanmıştı.
Lord Carnarvon tarafından finanse edilen kazılarda Tutankhamun'un neredeyse bozulmamış mezarının Howard Carter tarafından 1922'de keşfedilmesi, dünya çapında basında yer aldı. Müzede sergilenen 5.000'den fazla eserle halkın Antik Mısır'a olan ilgisi artıp, Tutankhamun'un maskesi popüler bir sembol haline gelmiştir.
Tutankhamun'un mumyasının keşfine katılan birkaç kişinin ölümü, halk arasında firavunların lanetine bağlanıyor. Mezar kompleksinde herhangi bir lanet hiyeroglifi yoktur. Sağlam mezarının keşfinden bu yana halk arasında "Kral Tut" olarak anılmaktadır.
Hazinesinin bir kısmı, benzeri görülmemiş bir tepkiyle dünya çapında seyahat ediliyor. Mısır Eski Eserler Yüksek Konseyi, 1962'de Paris Louvre'daki bir sergiye izin verdi, ardından bunu Tokyo, Japonya'daki Kyoto Belediye Sanat Müzesi izledi. Sergiler milyonlarca ziyaretçi çekti. 1972-1979 yılları arası uluslararası bir sergi turuna daha izin verildi. Sergi; Amerika Birleşik Devletleri, Sovyetler Birliği, Japonya, Fransa, Kanada ve Batı Almanya'da gösterildi.
2019-2022 Hazineleri turu Los Angeles'ta başladı ve 2022'de Kahire'deki yeni Büyük Mısır Müzesi'nde sona erecek ve bu müze ilk kez Mısır'ın tüm müzelerinden ve depolarından toplanan Tutankhamun koleksiyonunun tamamını sergileyecek.
Firavun mezarları arasında sadece Tutankhamun'un mezarı istisna olarak hiç soyulmadan günümüze kadar gelebilmeyi başarmıştır. Dünya tarihinin en büyük arkeolojik keşfinin, “Tutankhamun’un mezarının ortaya çıkarılması” olduğu söylenegelir. 6. Ramses mezarı kazılırken Tutankhamun mezarının üzerine molozları yığılmış, bu olay da mezarın daha önce fark edilip talanını önlemiştir. Tutankhamun'un mezarını 1922'de İngiliz arkeolog Howard Carterbulmuştur. Mezarında Mısır tarihini aydınlatan belgeler, çok değerli sanat eserleri vardı. Bazı kaynaklar bu firavunun rahip tarafından öldürüldüğünü yazar ancak mezardaki mumyanın bulguları ünlü firavunun genç yaşında ölmesi sebebinin bacağındaki kırıklar olduğunu belirtir. Tutankhamun'un zehirlendiği söylentisi de vardır. Mumyasını bulan ve ilgisi olanların da çok yaşamadığı, boş rivayetler arasındadır. Gerçekten de bu firavunun çok genç yaşlarda çıktığı tahta yirmili yaşların başında veda ettiği bilinmektedir. Bulunanlar arasında Tutankhamun'un kolyesini incelemeye alan De Michele değerli bir taş olduğu var sayılan bu kolyenin aslında camdan olduğunu ve Mısır uygarlığından çok daha önce yapıldığını ortaya çıkardı.
Söz konusu camın ancak çok yüksek bir sıcaklıkta meydana gelebileceğini, bu sıcaklığa ise yeryüzünde ulaşmanın mümkün olmadığı öne sürüldü. Uzaydan gelen gök taşlarının daha önce gökyüzünde şiddetli patlamalara yol açtığı ve benzer bir patlamanın da Mısır çöllerinde gerçekleşmiş olabileceği belirtiliyor. Ancak, camın bulunduğu bölgede meteora kanıt olabilecek herhangi bir bulgu yok. Tutankhamun'un kolyesindeki camın oluşması için atom bombasının tesirinin on binlerce katı bir patlamanın meydana gelmiş olması gerekiyor. Yeryüzünde böyle bir etkiyi gerçekleştirebilecek şeyin ne olduğu henüz bilinmemektedir.
Hermopolis'ten bir yazıt, "Tutankhuaten"den "kralın oğlu" olarak bahseder ve genellikle onun Akhenaton'un oğlu olduğu düşünülür, ancak bazıları bunun yerine Smenkhkare'nin babası olduğunu öne sürer. Tutankhamun'un saltanatından kalma yazıtlar onu Akhenaton'un oğlu değil de kardeşi, III. Amenhotep'in oğlu olduğunu ele alır. Fakat bu Akhenaton'un 17 yıllık saltanatı babasıyla uzun bir naiplik içeriyorsa mümkündür. Bu teori birçok Mısırbilimcinin bir zamanlar desteklediği ancak şimdi terk ettiği bir olasılıktır.
Manetho, MÖ 3. yüzyılda Ptolemaioslar zamanında bir Antik Mısır rahibiydi. Onun kayıp eseri Aegyptiaca (Mısır Tarihi), Tarihten silinmek istenen Amarna kralları hakkında bilgi sunan tek eski kayıttır. (Kitabı kayıptır ama kitap var olduğu dönemde bazı tarihi simalar onun kitabından alıntılar yapmıştır). Manetho'nun kitabına göre; Onsekizinci Hanedanlığın son sırasını 30 yıl 10 ay boyunca III. Amenhotep olarak, ardından "36 yıl 5 ay boyunca oğlu Orus" olarak tanımlar. Orus genellikle Horemheb adının bir yozlaşması olarak görülür, tüm Amarna Dönemi ona atfedilir, ancak bazıları Orus'u Akhenaten olarak görür. Orus'un ardından Ardından "12 yıl 1 ay boyunca kızı Acencheres, ardından 9 yıl boyunca kardeşi Rathotis" gelir. Mısırbilimcilere göre Acencheres, Neferneferuaten'dir. Çoğu, Rathotis'in Tutankhamun'a atıfta bulunduğu konusunda hemfikirdir.
Amarna Dönemi Antik Mısır Sanatı
2008 yılında, Kahire Üniversitesi'nden bir ekip tarafından Tutankhamun ve Yeni Krallık kraliyet ailesi olduğu düşünülen veya bilinen diğerlerinin mumyalanmış kalıntıları üzerinde genetik analiz yapıldı. Sonuçlar, babasının Akhenaton olarak tanımlanan KV55 mezarındaki mumya olduğunu, annesinin ise kocasının öz kız kardeşi olduğu tespit edilen "Genç Kadın" olarak bilinen KV35 mezarındaki mumya olduğunu gösterdi. Nefertiti'nin Akheneton'un kardeşi olmadığı bilindiğinden, bu Genç Kadın mumyasının Nefertiti olamayacağı tespit edildi. Ekip, Amenhotep III'ün KV55'teki Akheneton'un babası olduğunu ve Akhenaton'un da Tutankhamun'un babası olduğunu yüzde 99,99'un üzerinde kesin olduğunu bildirdi.
Mezarından çıkan eşyalar;
Mezarda sağlam bir altın tabut, yüz maskesi, tahtlar, ok yayları, trompetler, nilüfer kadehi, altın ayak tezgahları, mobilyalar, yiyecekler, şaraplar, sandaletler ve taze keten iç çamaşırları dahil olmak üzere 5.398 eşya bulundu. Howard Carter'ın bu eşyaları kataloglaması 10 yıl sürdü.
Mezarda keşfedilen en ilginç nesne demir bir hançerdi. Çünkü Tutankhamun döneminde medeniyetler henüz demir çağına olmayıp bakır çağındaydı. Son analizler, mezardan çıkarılan demir hançerin bir göktaşından yapıldığı tespit edildi. Tutankhamun'un mezar eşyalarının çoğu, başlangıçta daha önceki sahipler için, muhtemelen Smenkhkare veya Neferneferuaten veya her ikisi için yapıldıktan sonra Tutankhamun için kullanıma uyarlandığına dair işaretler göstermektedir.
Tutankhamun: savaş resmi:
🟥
Devasa Akhenaten Heykeli. İskenderiye Ulusal Müzesi.
Akhenaton
Mısır Firavunu.
Akhenaton ya da IV. Amenhotep olarak da bilinir. Mısır yeni dönem 18. hanedanının bir firavunudur. Kraliçe Tiye ve III. Amenhotep'in genç olan çocuğudur. Büyük kardeşi Thutmosis babasından önce ölünce tahta önce ortak oldu, sonra da MÖ 1353-1336 ya da MÖ 1352-1334 yılları arasında 17 yıl (Mısır kronolojisinde değişir) firavunluk yaptı. Eşi Nefertiti'ydi.
Amenhotep, doğum ismi. Anlamı "Amonhoşnuttur". Amenophis, ismin Yunan kaynaklarında geçen, Yunancaya uyarlanmış hâlidir.
Nefer-kheperu-Ré, unvanı. Anlamı "Ra'nın şekilleri güzeldir".
Akhenaton, kendisi için kendi belirlediği isimdir. Krallığının beşinci senesinden itibaren, Atenciliği resmi din ilan etmesinden sonra ölene dek bu ismi kullandı. Anlamı "Aten'in hizmetkarı". Bu ismin kaynaklarda alternatif yazılışları çoktur: Akhenaton, Akhnaten, Akhnaton, Ikhnaton...
Akhenaten ve Nefertiti'nin hayatta kalan kızı ve daha sonra da MısırFiravunuTutankamon'un Büyük Kraliyet Eşi olan Ankhesenamen ile Tutankhamun arasındaki samimî alçak kabartma sahnesi. Görüntü ve sanatsal motif açısından Amarna döneminin tipik özelliklerini yansıtmakta olan bu alçak kabartma sahnesinde Tutankhamun'un tören tahtı da geri detayda gözükmektedir.
Akhenaton tahta geçişinin birinci yılında din alanında bir devrim yaparak Atenizm (bazen Atonizm) dinini kabul ettiğini ve tüm diğer Mısırtanrılarını reddederek (Ra, Maat, Hathor, İsis, Nephthys, Set, ...) tek tanrı Aton'a ibadet edilmesini bir kanunla halka duyurdu.
Başlangıçta eski Mısır diniyle benzer gibi gözükse de, Atenizmtek tanrılı bir dine geçiş teşkil etmektedir. Akhenaton'un yaşadığı dönemde Amon Rahipleri oldukça güçlüydüler. Firavun herhangi bir iş yapmadan rahiplere danışmak ve kehanetlerine başvurmak zorundaydı.
Akhenaton bu etkiden kurtulmak ve kendi inançlarının da doğrultusunda eski Mısır dinini, sihir ve büyüyü yasaklamış, Karnak tapınaklarını kapatıp Amon rahiplerinin görevine son vermiştir. Bu durum ülkede büyük bir kargaşaya sebep olmuştur.
Akhetaten devrinde Aten Tapınağı. Akhenaten, Nefertiti ve kızları. Akhetaton Aten tapınağının en yüksek rütbeli dinî rahibi olan Meryre'nin mezarının üzerinde yapılan kabartmadan alınan çizim (Amarna).Akhenaten'in müttefik ve vasal devletlerin hediye ve haraçlarının toplaması esnasında yapılan büyük kutlama merasimi; Akhenaten saltanatının onikinci yılında doruk noktasına eriştiğinde yapılmış; AmarnaII. Meryre'nin mezarından alınan çizimler.Kraliyet ailesi ya da bireysel ibadet için yapılmış Aten ve Altar. Hayat veren bir tanrının ışınları altında kraliyet ailesinin alçak kabartması. Kahire Mısır Müzesi.Büyük Aten tapınağında bulunan dikili anıttaşı.
Akhenaten'in annesinin babası olan Yuya'nın Eski Ahit ve Kur'an'da adı geçen Yusuf Peygamber( Joseph ) olduğu Mısırlı tarihçi Ahmed Osmantarafından iddia edilmiştir.
Akhenaton öldüğünde, tahta Akhenaton'un yerine 10 yaşında olan Tutankhaton geçti. Tutankhatonismini Tuthankhamon olarak değiştirerek Amon ve diğer pagan ilahlara tekrar tapınılmasının yolunu açmış oldu. Genç firavun 18 yaşında öldüğünde, Amon rahipleri eski sömürge ve pagan düzenin tekrar getirilmesi sebebiyle Tutankhamun'a unutulmaz bir tören yaptılar. Firavun çoktan hazırlanmış olan mezarına, yüzyıllar sonra Howard Carter tarafından bulunmak üzere yerleştirilmiş, Akhenaton ve soyundan birçok kimsenin isimleri ise tapınak duvarlarından silinmiştir.
Akhenaten'in tek tanrılı dinlerin öncülüğünü yapan bir firavun olduğu iddiası ve bu dinin daha sonra Yahudilik şekline dönüşmüş olabileceği birçok bilim insanı tarafından kabul gören bir görüştür.
Bu görüşün en önemli savunucularından birisi Moses and Monotheism (Musa ve tek tanrıcılık) isimli kitabında açıkladığı görüşleriyle Psikanaliz biliminin kurucusu olan Sigmund Freud'dur. Freud Musa'nın kendisine iman edenlerle birlikte Akhenaten'in ölümünden sonra Mısır'ı terk etmek zorunda kalan Atenist bir din adamı olduğunu iddia etmiştir.
Burada Freud, Herodot' un, Tarih II. Kitap 104. bölümde, sünnetinMısır'da uzun süreden beri devam eden bir uygulama olduğunu söylediğini ve bilindiği kadarı ile sadece Antik Mısır'da bulunan bir uygulama olduğunu, Doğu Akdeniz' de başka hiçbir halkın bu geleneği uygulamadığını, Samilerin, Babillilerin ve Sümerlerin sünnetsiz olduklarının kesin bir şekilde varsayılabileceğini belirtmektedir.
Bundan sonra Freud şu sözleri ile anlattığı sonuca ulaşmaktadır:
“
Eğer Musa, Yahudilere yalnızca bir din değil aynı zamanda sünnet emri de verdiyse bir Yahudi değil bir Mısırlıydı ve o durumda Musa dini olasılıkla bir Mısırdini ve yaygın dinle zıtlığı göze alındığında daha sonraki Yahudi dininin bazı önemli açılardan uyuştuğu Aten (Aton) diniydi.
„
Diğer Mısır Bilimciler ise Yahudilik ve diğer Semitikdinî âdetler arasında doğrudan yakın alâkaların mevcudiyetine dikkat çekmektedir.
Dokuzuncu yılında Nefertiti ve Akhenaten'in çok renkli heykel görüntüleri, Louvre Müzesi.
^Yuya's titles included "Overseer of the Cattle of Amun and Min (Lord of Akhmin)", "Bearer of the Ring of the King of Lower Egypt", "Mouth of the King of Upper Egypt", and "The Holy Father of the Lord of the Two Lands", among others. For more see: Osman, A. (1987). Stranger in the Valley of the Kings: solving the mystery of an ancient Egyptian mummy. San Francisco: Harper & Row. pp.29-30
^Freud, S. (1939). Moses and Monotheism: Three Essays.
^William F. Albright, From the Patriarchs to Moses II. Moses out of Egypt. The Biblical Archaeologist, Vol. 36, No. 2 (May, 1973), pp. 48-76. doi 10.2307/3211050
^S. Freud, The Standard Edition of the Complete Psychological Works of Sigmund Freud, Volume XXIII (1937-1939), "Moses and monotheism". London: Hogarth Press, 1964.
^Freud, S. (1939). Moses and Monotheism: Three Essays...
^Curtis, Samuel (2005), "Primitive Semitic Religion Today" (Kessinger Publications).
🟥
“(…)
Türkçe kitapları arasında beş şiir kitabı, Eski Uygarlıkların Şiirleri, William Faulkner-Hayatı Sanatı Eseri, Eskimo Şiirleri, Eski Mısır Şiiri, Kahramanlar ve Soytarılar: Shakespeare’in Dünyası, Shakespeare’in Tüm Soneleri, Yaşayan Amerikan Şiirleri, Amerikalı Kadın Şairler v.b. var.
(…)
ABD’de uzun yıllar P.E.N. Yazarlar Derneğinin Yönetim Kurulu üyesi ve Uluslararası P.E.N. Kongrelerinde delegeydi. Amerikan Şiir Demeğinde, Amerikan Şairleri Akademisinde ve Üniversite Profesörleri Birliğinde üyedir. Başta World Literatüre Today olmak üzere, birkaç edebiyat ve sanat dergisinde Yazı Kumlu üyesidir. Rockefeller Vakfı’nın Beşeri Bilimler Armağanını, Columbia Üniversitesinin “Thornton Wilder Ödülü”nü, UNESCO’nun Hizmet Madalyasını, Boğaziçi Üniversitesinin fahri doktorasını aldı. İngiltere Kraliçesi II. Elizabeth, Halman’a “Sir”e eşit olan “Knight Grand Cross” ünvanını verdi.”
Eski Mısır’dan Şiirler (Güneş-Tanrı ve Sevgi Ozanı), Talat Sait Halman, YKY, İstanbul, İstanbul, 1995, s. 1
““Yazarların Ölümsüzlüğü “nden bir seçme
Kitap, yazıtlardan anıtlardan üstündür, Dört yanı sımsıkı örtülü gömütlerden de…
İnsan çürür gider, ceset toprak olur, Ölümün kucağına düşer yakınlarının hepsi…
Ama kitabı, dillere gönüllere Destan olur da unutturmaz onu. Sapasağlam köşklerden üstündür kitap, Tapınaktaki taş sütunlardan üstündür.”
agy s. 9
“(…)
Gözkamaştırıcı zenginliğine rağmen, Mısır şiiri bizde uzun süre rağbet görmedi. Selahattin Batu, Nezih Neyzi, Tunç Yalman, Bülent Ecevit, L. Sami Akalın, Said Maden, Sönmez Kantman, Musa Baran v.b. dergilerde bir avuç güzel çeviri yayınladılar, o kadar.
(…)
Güneş-Tanrı ile Sevgi Ozanı’nın günışığına çıkmasına yardımcı olan Sayın Turhan İlgaz ile Sayın Enis Batur’a ve Yapı Kredi Yayınları’na yürek dolusu teşekkürler sunarım.
(…)”
agy s. 11, 12
“(…) İranlıların ve İskender’in İsa’dan önce dördüncü yüzyıldaki saldırılarıyla karanlıklara karışıp giden eski Mısır, Doğu Akdeniz, Kuzey Afrika ve Güney Avrupa kültürleri üzerinde derin ve yaygın izler bırakmıştır. (…)
(…)
İlkel ya da tarih öncesi Mısır, çok sayıda beyliklerden meydana gelmişti. Zamanla bu beylikler, iki ülke, iki krallık olarak bir araya geldi. Biri, güneyde dar ve uzun vadi boyunca Deltaya kadar uzanan Yukarı Mısır; öteki, kuzeyde Nil Deltasını kapsayan Aşağı Mısır… “İki Ülke”, tarih boyunca, ayrı özellikler taşımış, Yukarı ve Aşağı Mısır toplumları değişik değerlere yönelmiştir. Bu bölüntülü gelişme sürüp giderken, İsa’dan önce 4000 yılı sıralarında, kimliği kesinlikle bilinmeyen bir yabancı kuvvet, Mısır’ı istila etti. Yazının Mısır’a gelişi de istilâ süresinde olmuştur. (…)
(…)
(…) Mısır tarihi boyunca sadece bir kez -Birinci Ara dönemde- kutsal firavunun herhangi bir insan gibi yanlışlık ve kötülük yapabileceği, ortaya atılmıştır.
(…)
(…)”Sonsuz Hakan” şiirinde hükümdarın tanrılığı ve ölümsüzlüğü, şu iki satırla anlatılmaktadır:
Sonsuzluğa kadar sürecek varlığın, Sen var oldukça sürecek sonsuzluk.
(…)
Bir başka şiirde, din adamı Ankhu şöyle yakınıyor:
Kargaşalık var ülkede, yıkımın eşiğindeyiz. Kapı dışarı ettiler adaleti, Haksızlık kol geziyor hükümet çevrelerinde.
(…) Bazı uzmanlara göre dünyanın en eski yazılı şiiri olan “Ordumuz”, bir zafer sevincini dile getirmektedir:
Sağ salim döndü ordumuz Çöl insanlarının ülkesini allak bullak ederek.
Sağ salim döndü ordumuz Ezdikten sonra çöl insanlarının ülkesini.
Sağ salim döndü ordumuz Yerle bir ederek kentin surlarını.
Sağ salim döndü ordumuz Binlerce düşman erini kesip biçtikten sonra.
Sağ salim döndü ordumuz Yığın yığın tutsak getirdi.
(…)
III. İNANÇLAR/TÖRELER
“Ölümün ank’tan, hayattan başka adı yoktur.” John Updike: “Mısırlı, Ecelle Karşı Karşıya” şiirinin son satırı.
(…)
(…) Evrensel tanrılar, genellikle, insan gibi görülür ve gösterilirdi. Ama, kesin kurallara bağlı değildi bu: Horus, bazen şahin, bazen insan biçimine girerdi. Gökyüzü tanrıçası Nut, inek olarak da, kadın olarak da düşünülmüştür. Güzellik ve zevk tanrıçası Altın Hator ise genelde kadın biçimindeydi. Nil tanrısı (bereket ve besi tanrısı, Hapi kadın memeleri taşıyan bir erkekti.
(…)
(…) Tot, mevsimleri, ay’ı, yıldızları yönetir; hiyeroglif yazısını ve matematiği icad etmiştir; muhasebe, diller, büyücülük, hukuk, hattâ satranç oyunu, onun buluşlarıdır. Tanrıların kâtipliğini de yapar. Tot’a tapanlar, dünyayı onun yarattığına inanırlardı.
(…)
(…) Tanrıyı tek bir yeryüzü varlığı ve doğanın tümü olarak benimseyen ve bütün bütün Mısır’a kabul ettirmek çabasına girişen Dördüncü Amenofis (sonraki adıyla Akhenaten) inancını şöyle dile getirmişti:
Kanat çırpıp uçanların hepsi Sen yükselince yaşar. Gemiler sana özenerek Gidip gelir ırmak boyunca. Açılır bütün yollar
Sen geliyorsun diye. Sıçrar bütün balıklar Yüzünü görmek umuduyla. Işıltıların ulaşır Tâ denizin yüreğine.
Gerçek “Tek Tanrı” dinini Mısır’a Akhenaten sunmuştur. Firavun, Güneş-Tanrı Aton’u coşkun bir sevgiyle övmüştür:
Ne güzel doğuyorsun göklerin ufkunda, Yaşamanın başlangıcı olan Aton. Sen doğudaki ufuktan göklere yükselince Güzelliğinle dolup taşıyor bütün ülkeler. Yücesin, güzelsin, nurlusun yeryüzü üstünde.
Bizlere görünmeyen mucizelerin var: Eşin benzerin yoktur, yüce tanrı, tek tanrı! Yapayalnızken yarattın dünyayı bildiğin gibi, Hiç kimsede bulunmayan ulu kudretinle.
(…) Rahiplere karşı iktidar mücadelesine girişen Akhenaten, tek tanrı uğruna din reformu yapmağa çalışırken “zındık firavun” diye damgalandı ve sonunda mücadeleden yenik çıktı. (…)
(…)
Mısırlılara göre, insanlarda en az iki manevi varlık vardı. En belirlisi olan “ka”, insanla birlikte doğar, ömür boyu ayrı yaşar, ölüm ânında vücuda dönerdi. Beden, parçalanır ya da yok olursa, “ka” yitip giderdi. Mumyacılık ve mezara ölünün resmini koyma usulleri, bu anlayıştan doğmuştur. Böylelikle, vücut bozulursa ya da kaybolursa “ka”nın mumyada, resimde, heykelde yaşamağa devam edeceğine inanılırdı.
(…)
Osiris inancı Mısır’a yayıldıktan sonra, eskiden firavunlara ve asillere özgü olan ölümsüzlük, bütün Mısırlılar için mümkün görünmeğe başladı. Ruhun ölümden sonra cennete olmasa bile Osiris’in yeraltındaki ölüm âlemine giderek yaşayabileceği inancı aldı yürüdü. Osiris dini, ölümsüzlüğe kavuşmak için yeryüzünde iyi olmak ve iyilik yapmak anlayışını da yerleştirdi. Eskiden, ölümsüzlük sağlamak için muazzam mezarlar, türbeler, ehramlar yaptırmak gerektiğine inanılırken artık iyiliğin ölümsüzlüğe götüreceği düşüncesi ağır basıyordu. Mısırlı, hile ve hırsızlıkla servet elde edilse bile bunun kârı kısa sürer, oysa “maat” (adalet, doğruluk, dürüstlük, iyilik) sonsuz mutluluğu gerçekleştirir diye düşünüyordu. Yine de, ölümsüzlüğü sağlama bağlamak isteyenler, bol paraları varsa, koskocaman türbeler yaptırıyordu.
(…)
Mısırlılar iyimser, şen yaşamanın tadını çıkaran insanlardı. Geçim sıkıntısı çekenler bile hayata bağlıydı. Yalın mezarlar da, göz kamaştırıcı türbeler de ölüme meydan okumak, ölümü inkâr etmek içip yapılırdı. Birçok mezar yazıtları der ki: “Ey dünyada yaşayanlar, hayatı sevenler, ölümden nefret edenler”…
(…)
Bazı dönemlerde, Mısırlılar ölümden sonra hayat olmayacağına inandılar. “Gidenler Dönmüyor” başlıklı şiir, ölümsüzlüğün güçlü bir inkârıdır:
İzi bile kalmadı mezar tapınakları kuranların. Bakın, nasıl yitip gitti o tapınaklar da. Duvarları çoktandır yıkık, İzleri yok artık Hiç var olmamışlar gibi.
Dönüp gelmiyor ki gidenler, Başlarına ne geldiğini anlatsınlar… Mutlu oldular mı, olmadılar mı? Anlatmıyorlar ki yüreğimize su serpilsin Bizler de boylayıncaya kadar Onların gidip sırra kadem bastığı yeri.
(…) Ölülere yazı ve mektup yazmak, Mısırda âdetti. Birçok yazıtlar şu inancı dile getirmektedir: “Ölüleri anmak, onları yeniden yaşatmak demektir.”
(…) Mısırlılar, firavunun manevi gücünün ulusal refah bakımından büyük önem taşıdığına inanıyordu. Bu gücü kan asaletinin arttırdığı sanılıyordu. Firavun, daha çocuk yaştayken, kız kardeşlerinden biriyle evlendirilirdi. Büyüdükten sonra başka kadınlarla da evlenmesine izin vardı ama, doğacak şehzadelerin en saf kana sahib olması için annelerin de firavun kadar soylu olması şart koşulurdu. Bu uğurda, firavunların kendi kızlarıyla bile evlendiği olurdu.
(…) Firavun ya da bir kraliçe öldüğünde, uşakları ve hizmetçileri de öbür dünyada iş görmek üzere hemen öldürülürdü.
(…)
(…) Rahibelerin başlıca görevi ise, dinsel törenlerde çalgı çalıp şarkı söylemek ve dans etmekti. Birçok tapınaklarda “kutsal” odalıklar ve fâhişeler de bulunurdu.
(…)
IV. SANAT/GÜNLÜK YAŞAYIŞ
“Şen geçir günlerini, bıkmadan, yorulmadan: Ne malını mülkünü öbür dünyaya götürebilirsin, Ne de geri gelirsin öteki tarafa gidince. “
(…)
(…) Nil yakınlarında taş boldu. Mısır insangücünden yana zengindi. Milyonlarca parça taş kesilerek önce kara yolundan, sonra sallarla Nil boyunca taşmıyor, ehram inşaatına getirilerek birer birer yerleştiriliyordu. (…)
(…)
Günümüze gelen birleşik panoramanın zenginliği göz kamaştırıcıdır: Firavunlar, eceler, kör şarkıcılar, tapınak sahneleri, denizden ırıp çeken balıkçılar, satranç oynayanlar, adak ve kurbanlar, eğlentiler, aslan avı, atlar, şahinler, tarlada çalışanlar, sığırtmaçlar, ölülerin ahrete yolculuğu, yas tutanlar, avcıdan kaçan tavşanlar, şölenler, üzüm toplayanlar, rakkaseler, masal ve efsanelerden görüntüler, dama oynayanlar, ekip biçme, harman, hayvan ve tavuk bakımı, kasaplar, çalgıcılar, boğalar, kazlar, çekirgeler, yük taşıyan eşekler, kiralık askerler, kayıklar ve gemiler, ölen tilki, marangozlar, incir ağaçları, lotüs, ağlayan kadınlar, ceylan taşıyan adam, boğa güreşi, su aygın avı, kediler, keskin hatlarla çizilmiş kadın ve erkek yüzleri (özellikle profiller), cenazeler…
Portre resimleri ve heykelciliği, Mısırda büyük önem taşıyan bir sanat türüydü, çünkü Mısırlılar insan ruhunun resimde ve heykelde yüz benzerliği sağlanırsa diri kalacağına, mezarda çürümeyeceğine, sonsuzluğa kadar yaşayacağına inanıyorlardı. (…)
Dördüncü Amenhotep, Mısır’ın ilk gerçek düşünce ve sanat devrimini yarattı. Güneş-Tanrı Aton’a tek tann olarak tapılmasını devlet dini yapmağa gayret eden, bu uğurda başkenti değiştiren, kendi adını da Akhenaten’e (Güneş-Tanrının hizmetinde)ye çeviren bu firavun, sanatçıları gerçekçiliğe yöneltti. İnsanları oldukları gibi, yürürken, oynarken, konuşurken, doğal halleriyle göstermelerini istedi. Uzun süredir kalıplaşan, geleneklere bağlı kalan Mısır sanatı, yüksek estetik değerlerine rağmen, gerçeklerden kopmuştu; resim ve heykel, insanlardan çok soyut konularla ilgileniyordu, insanları idealize ediyordu. Amenhotep-Akhenaten döneminde, hem gerçekçilik, hem hiciv ve mizah gelişti. Hattâ müstehcen sanat aldı yürüdü. Firavun, kendisini güzelleştirmeden gösteren resim ve heykeller yapılmasına da izin verdi Sakatlığının örtbas edilmesini bile istemiyordu. Kızkardeşi Nefretete ile evlenmişti. Nefertiti’nin ince ve güzel yüzünün resim ve heykelleri, Mısır plastik sanatının şaheserleri arasındadır.
(…)
Mısır yazınının ölümsüz eserlerinden biri, Ölüler Kitabı’dır. Bu, İsadan önce 1600 yılında başlayan Yeni Krallık sırasında ya da belki daha sonra, mezarlara ve türbelere yerleştirilen çeşitli büyü metinlerinden meydana gelmiş bir derlemedir. Büyülerin amacı, ölülerin ölümsüz olmasına ve kutlu varlığına yardım etmektir.
(…)”
agy s. 15, 17, 24, 25, 27, 33-35, 37-42, 44, 52
“SEVGİLİYE BÜYÜ YAPMAK İÇİN ŞİİR
Dinle beni, Re, İkiz Ufkun Şahini, tanrıların babası! Dinleyin beni, yedi Hatorlar, siz kaderin ağını örerken kızıl ipliklerle! İşitin sesimi, göklerin yeryüzünün tüm tanrıları!
Yalvarırım size, Şu güzel kız, anasının öz kızı, peşime düşsün hiç ölmeyecek bir arzuyla, Ardımdan yürüsün otlak arayan inek gibi, bebeğin üstüne düşen dadı gibi, sürüsünü önüne katan sığırtmaç gibi!
Onun bana âşık olmasını sağlamazsanız ömrümün sonu gelmiş demektir yanıp tutuşurum, kül olur giderim.”
agy s. 60
“NE GÜNLERE KALDIK?
Eğri olan doğru, kötü şeydir Eğik tartı gibi, çarpık çekül gibi… işte adalet yok artık, kalktı gitti! Kötülük yapıyor kadılar; Doğru işler hepten yanpiri… Çalınmış mallan aşırıyor yargıç. Bir işi düzelten, bozuyor hemen. Soluk verip canlandırması gereken kişi, Düşkünleri boğuyor soluğunu keserek. Haramiler hakem oldu; Yoksulluğu ortadan kaldırması gereken, Yoksulluk yaratıyor. Kenti sel bastı… Kötülüğe ceza vermesi gerekenler, Suç işliyorlar boyuna.”
agy s. 61
“(…) Keşki insanlık yok olup gitse: Rahimlere tohum düşmese, analar doğurmasa… Ah, huzura kavuşsa yeryüzü, ayaklanmalar bitse.
(…)”
agy s. 68
“ÖLÜNÜN GÖĞÜ FETHİ
Göklerde cenk koptu. En yaşlı tanrılar dediler ki: “Hiç böylesini görmemiştik.” Horus’un Dokuzlusunun gözü kamaştı; Varlığa egemen olanlar, öyle ürktü ki: Göğü tutup yarıyordu çeliğini, Tanrılar çok korkuyor ondan; Çünki o, en Yüce Tanrıdan yaşlı. Buyruğuna karşı gelinmez. Sonsuzluk ona vergi. Akıl, onun ayak ucunda. Sevinçle haykırın: Ufku ele geçirdi, egemen oldu!
ÖLÜ, TANRILARI YUTUYOR
Gök bulutlarla kaplı, Yıldızlar yağmuru var, Yeryüzü tanrısının kemikleri titriyor O ortaya çıkınca: Bakıyorlar ki o en dinç tanrı, Babalarını da yiyor analarını da.
Yılanları alnında. Kılavuzu olan yılan, alnının ortasında.
İnsanları yiyor o, Tanrılarla besleniyor. Boynuzlan kavrayan, hepsini Tutup veriyor ona.
Görkemli kafasıyla Yılan, tanrıları Gözlüyor da sürükleyerek getiriyor ona: Heri-Terut, ellerini kollarını bağlıyor. Bıçaklı Haberci, boğazlıyor onları. Üzüm cenderesindeki Usta, onları doğruyor da Parça parça pişiriyor tenceresinde.
Göklerde yaşayanlar hep onun buyruğunda, Kadınlarının butlarıyla siliyorlar Kapkacağı, onun için. O, tanrıların belini kırdı, iliklerini emdi, Yüreklerini alıp götürdü. Akıllı kişileri o doyuruyor. Yüreklerde, büyülerde yaşıyor mutlu.
O, her tanrının aklını yuttu da, işte, onların Ruhu, onun karnında şimdi, Her birinin egemenliği onda!”
agy s. 74, 75
“DİLlN GÜCÜ
Güçlü olmak istersen söz ustası ol: Dil, yiğit elindeki kılıç gibidir, iyi konuşan daha merttir iyi döğüşenden. Dize getiremezler yüreği cerbezeli olanı. İyilikle, adaletle hüküm sürer Atalar dilini güzel konuşan.”
agy s. 94
“(…)
Yüzü görülmüyor kimselerin, Göz göze gelmek korkutuyor herkesi.
(…)”
agy s. 96
“YARINI DÜŞÜNME
Yarınından ürkerek yatağa girme sakın. Düşünme ertesi gün nasıl geçecek diye. İnsan bilemez yarın neler getirecektir: Tanrının elindedir yarının gerçekleri.”
agy s. 120
“ADIMDAN İĞRENİYORLAR
Ah, iğreniyorlar adımdan En pis kokulardan iğrendikleri gibi Yaz günleri gökler ateş kusarken. Ah, iğreniyorlar adımdan Balık tutmaktan nefret ettikleri gibi Av günü gökten yere yangın inerken. Ah, iğreniyorlar adımdan Kuş kokusundan iğrendiklerinden fazla, Kazların kirlettiği söğüt tepelerinden çok. Ah, iğreniyorlar adımdan Balıkçıların kokusundan iğrenir gibi Bataklıkların kıyısında, dalyanlarda. Ah, iğreniyorlar adımdan Timsahların kokusundan beter, Timsah yuvalarından iğrenircesine. Ah, iğreniyorlar adımdan Kocasını aldatan bir kadının Adından iğrendiklerinden fazla. Ah, iğreniyorlar adımdan Nasıl nefret ederlerse Güçlü kuvvetli üvey evlâttan. Ah, iğreniyorlar adımdan Düşmanın kenti gibi, Korkup kaçan âsiler gibi…”
agy s. 136
“(…) Ehramlarda eski tanrılar, gömülü soylular, allı pullular. Koca saraylar yaptıranlardan iz kalmamış. Nerdeler? (…)”
agy s. 138
“TANRI
Dün, Bugün, Yarın – hepsi Ben’im, Tanrıları yaratan, kutluları besleyen Gizli kutsal Ruh.
Ölümden dönenlerin Efendisi Ben’im, Ölüler evinde fener gibi ışıldasalar da Yeryüzüdür onların kutsal sığınağı.
Tan ağarırken çiçek açmışım ağaçlar gibi, Varlığım bütün erkeklerde, bütün kadınlarda Ve ruhum Tanrıdır.”
agy s. 141
“(…)
Deniz kılığım en iyi kumaştan, İnce ve saydam, Bak ıslandı da Nasıl içimi gösteriyor, Yapışıyor üstüme.
(…)”
agy s. 142
“FİRAVUN AMENEMHAT’IN OĞLUNA ÖĞÜTLERİ
Kulak ver sözlerime: Yeryüzü hükümdarı olsan, Bütün ülkelerde hüküm sürsen, İyilik saçsan insanların hepsine, Kullarına yumuşak görünme. Halk, korku saçanlara boyun eğer. Tekbaşına yaklaşma yanlarına. Bağrına kardeş basma, Dost bilme hiç kimseyi, Senli benli olma, Sonu yoktur bunun. Rah.it uyumak istersen kendi canını koru. Kötülük çağında Dostu yoktur hükümdarın. Ben dilencilere sadaka dağıttım, Öksüzleri doyurdum, Büyükleri nasıl bildimse Küçükleri de öyle hoş tuttum. Buğday dağıttım, harman tanrısına gönül verdim, Nil selâmladı beni her vadide. Saltanat yıllarımda hiç kimse aç susuz kalmadı. Sağladığım barış içinde yaşayıp övdü beni herkes. Ama kamını doyurduklarını ayaklandılar, Elimi uzattıklarım dehşet saçtılar ortalığa.”
agy s. 148
“DİN ADAMI ANKHU’NUN SÖZ SANATI KONUSUNDA DÜŞÜNCELERİ
Kimsenin bilmediği sözler söyleyebilsem, Şaşırtıcı deyimler, Yepyeni, alışılmamış, Bilineni tekrarlamayan sözler; Önceki kuşaklardan, Atalardan aktanlmayan. Etimden kemiğimden süzüp sunuyorum içimdeki tüm sözleri; Eskiden söylenmiş ne varsa bayattır: Söylenmişse işi bitiktir. Ataların sözleriyle övünülmez: Onlar söylemiş, sonrakiler hazıra konmuş.
Daha önce konuşan, artık konuşmuyordur; Yeni şeyler söyleyendir bugün konuşan: İlerde onun dediklerini yineleyecekler. Olup bitenleri sonradan anlatmak marifet değil, Masallar anlatılmış, bitmiştir. Olur olmaz işlerden söz etmek de boşuna: Hepsi yalan dolan; Bu gibilerin adı anılmaz ilerde. Ben gördüm, yaşadım bunu: ondan söylüyorum: ilk kuşaktan bu yana kimler gelip geçtiyse Hep geçmişe özendiler, öykündüler.”
agy s. 152
“(…) İnsan, sesini yükseltmeyegörsün, Başlıyor gerçekleri bilmeyenlerin öfkesi. (…) Hiç ilişki kalmadı gerçekle söz arasında…”
agy s. 154
“TEK TANRIYA ÖVGÜ
Tanrı birdir, tektir, ondan başkası yoktur. Bir tanedir, O’dur her varlığı yaratan. Bir ruhtur tanrı, görünmeyen bir ruh, Ruhlar ruhu, Mısır’ın Yüce Ruhu, Kutsal Ruh. Tâ başlangıçta vardı Tanrı. İlk varlıktır O. Hiçbir şey yokken O vardı. Herşeyi O yarattı kendi doğduktan sonra. Başlayanların Yaradanı. Sonsuzdur Tanrı, Zamanın başından sonuna kadar. Ezelden beri süregelen varlığı sonsuzluğa kadar sürecek. Gizlidir Tanrı, kimse görmemiştir O’nu, Benzerini bile gören olmamıştır. İnsanlara ve tanrılara görünmez. Yarattıklarına sır kalır her zaman. Tanrı Gerçektir, Gerçekle yaşar, Gerçek Firavun’dur. Hayattır tanrı, insan O’nunla yaşar ancak. O’dur ciğerlere hava dolduran. Ana ve Babadır Tanrı, babalar babası, analar anası. Tanrı yaratır, ama yaratılmaz, doğurur, ama doğurulmaz. Kendini doğurur, yaratır. Yapar da yapılmaz. Kendi varlığının yaratıcısıdır O. Yerin göğün, derin denizlerin, yüce dağların yaratıcısı. Cennete uzanır, yeryüzünün derinliklerine iner. Yüreğinden ne geçerse gerçekleşir hemen. Her dediği olur, sonsuzluğa ulaşır. Babasıdır tanrıların, bütün kutsal varlıkların. Kendinden korkanlara merhameti vardır, İşitir her çığlığı. Güçsüzleri korur güçlülere karşı. Kendini tanıyanları tanır. Yardım elini uzatır hizmet edenlere. İzinden yürüyenleri esirger.”
agy s. 162
“BAŞLICA İSİMLER
AKHENATEN: (Akhenaton) “Güneş-Tanrının Hizmetinde” adıyla On sekizinci Hanedan kralı. Tek Tanrı dinini getirdiği için birçok çağdaşları tarafından “suçlu” diye tanımlanmıştı. İsa’dan önce 1300’lü yıllarda egemendi. Mısır’da din inançları ve uygarlık üzerinde derin etkiler yaptı. Tek tanrı dini, Akhenaten’in ölümüyle sona erdi.
(…)
AMENOFİS: (Amen-hotep olarak da bilinir) İsa’dan önce On dördüncü Yüzyılda hükümdardı. Mısır uygarlığı, onun çağında doruğuna erişti. Öğütleri sonradan İbraniceye ve Arami diline çevrilerek İncil’in “Atasözleri” bölümü üzerinde etkili oldu.
(…)
ATON: (Aten) Güneş-Tanrı. Akhenaten çağında (İsa’dan önce On dördüncü Yüzyılda) tek tanrı oldu.
Truva Savaşı’nın ilk izlerine Homeros’un İlyada ve Odysseia eserinde rastlanıyor Antik Yunan’ın en önemli ozanı, Truva Savaşı hakkında son derece detaylı bilgileri, binlerce yıl öncesinden günümüze aktarıyor. Homeros, bugün Çanakkale sınırları içerisinde yer alan Truva antik kentindeki oldukça ilginç bir savaştan bahsediyor. Hikâyeye göre Truvalı Paris ile Sparta Kralı Menelaus’un güzelliği dillere destan eşi Helen birbirlerine âşık oluyor. Paris, Helen’i kaçırıyor ve yasak aşk hikâyesi, kanlı bir savaş hikâyesine dönüşüyor… Paris’in Helen’i kaçırması üzerine Akalar (Homeros’un eski Yunan halklarının bütünü için kullandığı isim) Büyük bir orduyla Truva şehrine saldırıyor. Ancak şehrin aşılmaz surları şehrin Akalar tarafından ele geçirilmesini engelliyor. Bunun üzerine Akalar, savaş tarihindeki en ilginç stratejilerinden birini devreye sokuyor. Devasa bir tahta at inşa ediliyor, Antik Yunan’ın en seçkin askerleri bu atın içerisine gizleniyor. Truvalılar, savaş meydanında Aklar yerine de...
Avrasyalı Atlı-Savaşçı Kadınlar Amazonlar'ın Gerçekliği Üzerine Yeni Gözlemler Fatma BAĞDATLI ÇAM Bartın Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Arkeoloji Bölümü, Bartın/TÜRKİYE Savaşçı kadın anlamında bir tabir olarak “Amazonlar” ın günümüzde dahi yansımaları sürmektedir. Yunancada “a-mazon” , “göğüssüz” anlamına gelmektedir. Erkek gibi ata binen ve savaşçı karakteriyle ünlenen Amazonların, Yunan Klasik Döneminin sanatsal alanında da oldukça büyük etkileri olmuştur. Anadolu’nun batı kıyılarındaki Yunan kentlerinin kuruluşlarıyla ilgili efsanelerde Amazonlar önemli bir konumdadırlar . Geç Arkaik Dönemden itibaren vazo resimlerinde, mimari yapıların frizlerinde ve ünlü heykeltraşların heykellerinde Amazon kadınları betimlenmiştir. 🔻Ares, Yunan savaş tanrısıydı ve belki de çabuk öfkelenmesinden, çoğunlukla agresif olmasından, ve tükenmek bilmeyen kavga sevdasından dolayı tüm Olimpos Tanrılarının en sevilmeyeniydi. Afrodit 'i baştan çıkarmasıyla, Herkül'le savaşıp ...
7 mushaf ne demek? Kur'an-ı kerîm Arapça'nın yedi lehçesine (Kureyş, Huzeyl, Hevâzin, Yemen, Temîm, Tay ve Sakif) uygun okunabilecek bir şekilde indirilmişti . “Kur'an-ı kerîm yedi harf üzere indirilmiştir” hadîs-i şerifinin mânâsı budur. 7 BELDEYE 7 MUSHAF Bugün Müslümanların elinde bulunan mushaf-ı şerifler, hep Hazret-i Ebû Bekr tarafından kitap hâline getirilen ve Hazret-i Osman tarafından çoğaltılarak yedi ayrı beldeye gönderilen yedi mushaftan kopya edilmiştir Hazret-i Ebû Bekr zamanında Kur’an-ı kerîm âyetleri Hazreti Peygamber’in işâretine göre dizilip kitap hâline getirilmiş; bu mushaf on binlerce sahâbînin önünde okunup ittifak sağlandıktan sonra Hazret-i Ömer’e tevdi edilmişti. Vefatından sonra kızı ve Hazret-i Peygamber’in hanımlarından Hazret-i Hafsa’ya intikal etmiştir. Kureyş lehçesini esas alın! Hazret-i Osman zamanındaki Ermeniyye muharebelerinde Şamlılarla Iraklılar arasında kıraat bakımından bir farklılık müşahede edildi. Sefer dönüşü Huzeyfe hazretleri...
Yorumlar
Yorum Gönder
Hallo 🙋🏼♀️