3 Temmuz 2025 Perşembe

Lucien Levy-Bruhl(Antropolog) ilkel zihin

 Lucien Levy-Bruhl

Georges Chevalier'in Autochrome'u , 1923

Lucien Lévy-Bruhl ( Fransızca: [levi bʁyl] ; 10 Nisan 1857 - 13 Mart 1939), sosyoloji ve etnoloji gibi yeni gelişen alanlara yaptığı katkılarla antropolojiyi ilerleten, felsefe alanında eğitim almış bir Fransız bilgindi. Öncelikli ilgi alanı düşünme biçimleriydi.

1884 yılında iki dilde (Latince ve Fransızca) iki ayrı tezle Edebiyat Doktoru unvanını alır. 1902 yılında Sorbonne’da Modern Felsefe Tarihi dersini vermeye başlar. 1908 yılında bölüm başkanı olur. 1900’lü yıllarda ilkel toplumlarla ilgilenmeye başlar ve yirmi yıl boyunca felsefenin yanısıra bir sosyolog gibi çalışır. İlk çalışmanın başlığı: Gelişmemiş Toplumlarda Zihinsel İşlevler’dir. Yöntem, betimlemeler üzerine kuruludur. Sosyolojik unsur ise ilkel düşünce biçimlerinin insan topluluklarına ait olduğunun gösterilmesiyle kanıtlanmaktadır. Süreklilik arz eden çalışmalarıyla yazarın ilkel dinler konusunda bir tür ansiklopedi oluşturmuş olduğu söylenebilir. Birbirini izleyen çalışmaları aracılığıyla “ilkel” düşüncenin bütün karanlık noktalarını ayrıntılarıyla ortaya koyarak (İlkel İnsanda Ruh Anlayışıİlkel MitolojiMistik Deneyim ve Simgeler vb.), başlı başına bir inanç «sistemini» açıklamaya çalışmıştır.


Biyografi;

Paris doğumlu Lévy-Bruhl, How Natives Think(1910) adlı eserinde zihin hakkında yazmış ve burada insanlığın iki temel zihniyetinin "ilkel" ve "modern" olduğunu ileri sürmüştür. İlkel zihin doğaüstünü gerçeklikten ayırmaz, ancak dünyayı manipüle etmek için "mistik katılım" kullanır. Lévy-Bruhl'a göre ilkel zihin çelişkileri ele almaz. Modern zihin ise tam tersine yansıma ve mantığı kullanır .

Lévy-Bruhl , ilkel zihinden modern zihne uzanan tarihsel ve evrimsel bir teleolojiye inanmamıştır , ancak bu genellikle eserinin nadiren tam olarak okunması nedeniyle varsayılır; aksine, düşüncesi daha dinamiktir, daha sonraki İlkel Zihniyet Üzerine Not Defterleri'nde gösterildiği gibi , burada mantıksız düşüncenin kumar uygulamaları gibi modern toplumlarda yaygın olduğunu belirtir.

Sosyolog Stanislav Andreski , kusurlarına rağmen, [ hangisi? ] Lévy-Bruhl'un Yerliler Nasıl Düşünür adlı eserinin antropolojiye doğru ve değerli bir katkı olduğunu, belki de Claude Lévi-Strauss'un daha iyi bilinen eserinden bile daha fazla olduğunu savundu .

Lévy-Bruhl'un çalışmaları, özellikle kolektif temsiller ve katılım gizemi kavramları , Carl Jung'un psikolojik teorisini etkilemiştir.

Onun düşüncesi Norman O. Brown'unçalışmalarında da büyük rol oynar. 


Çalışmalar;


  • Fransa'da Modern Felsefe Tarihi (1899)
  • La philosophie d'Auguste Comte (1900), Auguste Comte'un Felsefesi olarak çevrildi. 1903 – Project Gutenberg aracılığıyla .
  • Les fonctions mentales dans les sociétés inférieures (1910), Yerliler Nasıl Düşünür (1926) olarak çevrildi
  • La mentalité primitive (1922), İlkel Zihniyet (1923) olarak çevrildi
  • L'âme primitif (1927), İlkelin "Ruhu" olarak çevrilmiştir (1928, 1965'te EE Evans-Pritchard'ınönsözüyle yeniden düzenlenmiştir )
  • Le surnaturel et la tabiat dans la mentalité primitive (1931), İlkeller ve Doğaüstü (1936) olarak çevrildi
  • La mythologie primitif ( İlkel Mitoloji , 1935)
  • L'expérience mystique et les sembolleri chez les primitifs ( Mistik Deneyim ve İlkel Sembolizm , 1938)
  • Les carnets de Lucien Lévy-Bruhl ( Lucien Lévy-Bruhl'un Defterleri , 1949'da ölümünden sonra yayınlandı)

Referanslar;


  1. Velardo, Tristan (2024). "İlkel zihniyetten kapitalizmin medeniyetine: Lucien Lévy-Bruhl'un okuyucusu Joseph Schumpeter" . The European Journal of the History of Economic Thought . 32 (2): 274– 292. doi : 10.1080/09672567.2024.2392512 . ISSN  0967-2567 .
  2. ^ Andreski, Stanislav (1972). Büyücülük Olarak Sosyal Bilimler . Londra: Andre Deutsch.sayfa gerekli ]
  3. ^ Jung, CG (1971). Les racines de la vicdan: études sur l'archétype (Fransızca). Paris: Buchet/Chastel. P. 14.




"insanlar dünyadaki yerlerini kullandıkları dil kodları sayesinde öğrenirler" (s. 178) der. Bir kişinin kullandığı kod gerçekten de toplumsal kimliğini sembolize eder (Bernstein, 1971).

 'anlamsal çeşitliliğin' varlığını gösterdi - yani, farklı anlam biçimlerinin sonuçları olan farklı söyleme biçimleri. 

Atherton'a (2002) göre, "işlenmiş kod her şeyi açıklar, çünkü daha iyi olduğu için değil, herkesin anlayabilmesi için gerekli olduğu için. Konuşmacının yoğunlaşmasına izin vermediği için işlenmek zorundadır." İşlenmiş kod, daha önce veya paylaşılan bir anlayış ve bilginin olmadığı, daha kapsamlı bir açıklamanın gerekli olduğu durumlarda iyi çalışır. Birisi daha önce hiç tanışmadığı birine yeni bir şey söylüyorsa, büyük ihtimalle işlenmiş kodla iletişim kuracaktır.


Lévy-Bruhl, “ilkel” zihniyeti “uygar” zihniyetten ayırarak
tanımlamaya çalıştığı eserinde, “yerlilerin nasıl düşündüğünü,” “duyularla algılanamayan ama yine de gerçek” güçlerin etkisi altında nasıl davrandıklarını anlatıyor. Nedenselliğin ne olduğunu ve buna ilişkin düşüncelerinden ortaya çıkan sonuçları gösteriyor.
Lévy-Bruhl, İlkel Zihniyet ile ilkellerin; kurumları, teknikleri,
sanatları ve dillerinden ileri gelen büyük sorunların bazılarını daha iyi tanımlamayı mümkün kılıyor. Bunu mümkün olduğunca doğru bir şekilde bu zihniyetin doğru yönelimini, hangi verilere sahip olduğunu; bunları nasıl elde ettiğini, bunlardan ne şekilde yararlandığını belirterek yapıyor. Bruhl, bizimkinden farklı olması açısından bu toplumların zihinsel alışkanlıklarının bilinmesinin, çözüme ulaşmamızı kolaylaştıracak sorular sormaya yardımcı olacağını savunuyor.

İlkel Zihniyet, ilkel olarak adlandırdığımız ve bize hem çok uzak hem de çok yakın olan bu toplumların düşünce tarzlarına ve eylem ilkelerine nüfuz etmek için önemli bir kaynak niteliği taşıyor. 

ilkel düşünüş dünyayı doğal ve doğaüstü diye ikiye ayırmaz. tam aksine, dünyayla ve şeylerle mistik bir bütünleşme içerisinde olduğunu dile getirir.➿bruhl'ün mistik derken dile getirmek istediği dini mistisizm değildir. daha ziyade doğaüstünü ve doğaüstü deneyimi tarif etmek için bu tabiri kullanır.➰ bruhl, ilkellerin düşünüşünün bir mantıksal sistem ihtiva etmediğini, onların duruşunun mantık-öncesi olduğunu söyler. 




♻️

Mistik Deneyim ve Simgeler / İlkel Toplumlarda

"ilkeller" ve "mistik" (gizemli)  gibi iki terimi burada da kullanmayı sürdürüyorum. Bir kez daha bu konudaki anlam karmaşasından kaçmaya çalışacağım. Sözcüğün yazılı anlamında "ilkeller" olarak adlandırılan insanlar, bize tarihin o ilk başındaki insanlardan çok daha yakın olup, günümüz dünyasında bizim en eski atalarımıza tekabül edenlerdir. Bu, gelişmeci varsayıma dayalı bir yaklaşım olup, bunun olgular aracılığıyla kanıtlanması oldukça zordur. "İlkeller" sözcüğünü kullanmayı sürdürmemin nedeni, genellikle herkesin kullandığı bir terimi kullandığımı gösterebilmektir. Eskiden "vahşiler" olarak adlandırılan, bizden ne daha çok ne de daha az ilkel olan, töreleri ve kurumları bizimkilerden farklı olan, bizden daha aşağı ya da geri kalmış olarak nitelendirilen toplumlara atfedilen bir sözcüktür.
...
"Mistik" (gizemli) sözcüğüne gelince daha Giriş bölümünden itibaren bu sözcüğün hangi anlama geldiği kolaylıkla anlaşılmaktadır. Zihinsel İşlevler başlıklı çalışmamda, bu sözcük ilkel zihniyetin en önemli özelliğini belirlememi sağlamıştır. Bu sözcüğü biraz da çekinerek kullanmış ve yol açabileceği yanlış anlamaları önlemeye çalışmıştım. "Daha iyisini bulamadığım için bu terimi kullanacağım" demiştim. Bizim toplumlarımızda oldukça farklı bir şey olan dinî mistisizmi çağrıştırmak gibi bir niyetim yok. Burada "mistik" sözcüğünü güçlere, etkilere, duygular tarafından algılanamayan ancak yine de gerçek olan eylemlere olan inanç anlamında kullanıyorum.
Lucien Levy-Bruhl

📖Gelişmemiş Toplumlarda Zihinsel İşlevler: Lucien Levy-Bruhl


🟥

Rivayete göre insanlar Hz. Nûh’a kadar tevhid inancıyla yaşamış, putperestlik ilk defa Nûh’un kavmiyle ortaya çıkmıştır. Kur’ân-ı Kerîm’de, “Dediler ki: Tanrılarınızı bırakmayın, ilâhlarınız Ved, Süvâ‘, Yegūs, Yeûk ve Nesr’den vazgeçmeyin” meâlindeki âyette (Nûh 71/23) Nûh kavminin taptığı putlardan bahsedilmektedir. Bu isimler başlangıçta iyilikleriyle temayüz etmiş kişilere aitti. Ölümlerinin ardından bunların heykelleri yapılmış, daha sonra insanlar onları Allah ile kendi aralarında aracı olarak birer tapınma objesi yapmıştır. 

Hz. Nûh, kavmini putperestlikten uzaklaştırıp tevhid inancına döndürmek için gönderilmiştir. Kur’ân-ı Kerîm’de Nûh’un Allah tarafından seçildiği (Âl-i İmrân 3/33), kendisine vahyedildiği (en-Nisâ 4/163), kavmine peygamber olarak gönderildiği (Nûh 71/1), 950 yıl kavminin arasında kaldığı (el-Ankebût 29/14) ve kavmini Allah’a kulluğa davet ettiği (Yûnus 10/71; Hûd 11/25-26; eş-Şuarâ 26/106-110) belirtilmektedir.




Türk Mitolojisi Ve Eski Türklerde İnanç Sistemleri


Türk mitolojisi ve Eski Türklerin inanç sistemleri, kadim bir kültürün izlerini taşıyan, doğa, gök ve ruhlar üzerine kurulu zengin bir inanç yapısıdır. Türkler, İslamiyet’i kabul etmeden önce ŞamanizmGök Tengri inancıve doğa ruhlarına dayalı bir inanç sistemi benimsemişlerdir. Bu inançlar, hem toplumun sosyal yapısını şekillendirmiş hem de Türk mitolojisinin temelini oluşturmuştur. Bu blogda, Eski Türklerin inanç sistemini ve bu inançların mitolojik hikayelerdeki yansımalarını inceleyeceğiz.


1. Gök Tengri İnancı: Eski Türklerin Ana Tanrısı

Eski Türklerin inanç sisteminde en önemli unsur Gök Tengri inancıdır. Türkler, evrenin ve tüm yaşamın yaratıcısı olarak Tengri’yi görürlerdi. Tengri, hem gökyüzünün hem de dünyanın düzenini sağlayan en yüce varlık olarak kabul edilirdi.

  • Tengri ve Doğa İlişkisi: Gök Tengri inancı, doğa ile iç içe olan bir yapıya sahiptir. Türkler, doğadaki her şeyin Tengri’nin bir parçası olduğuna inanırlardı. Güneş, ay, yıldızlar ve dağlar, Tengri’nin güçlerini yansıtan kutsal varlıklar olarak görülürdü. Özellikle dağlar, gökyüzüne en yakın yerler olarak kutsal kabul edilir ve Türkler için ibadet edilen mekanlar arasında yer alırdı.

  • Tengri’nin Hükmü: Eski Türkler, Tengri’nin sadece doğanın değil, aynı zamanda insanların ve devletlerin kaderini de belirlediğine inanırdı. Bu yüzden, hükümdarlar da Tengri’nin yeryüzündeki temsilcileri olarak kabul edilirdi. Hükümdarların gücü, Tengri tarafından verilmiş kutsal bir yetki olarak görülürdü.


2. Şamanizm ve Ruhlar İnancı

Şamanizm, Eski Türklerin dini ve toplumsal yapısında önemli bir yer tutan bir inanç sistemiydi. Bu inançta, ruhlar ve doğa güçleriyle iletişim kurabilen şamanlar toplumun manevi liderleri olarak görev yaparlardı.

  • Şamanlar ve Ruhlarla İletişim: Şamanlar, ruhlarla iletişim kurarak hastalıkları iyileştirme, kötü ruhları kovma ve doğa olaylarını kontrol etme gücüne sahip kişiler olarak kabul edilirdi. Şamanların doğaüstü yetenekleri, Türk toplumunda büyük saygı görmelerine neden olmuştur. Şamanlar, ayinler ve ritüellerle ruhlarla temas kurarak toplumsal dengeyi sağlardı.

  • Yer-su İnancı: Şamanizmin önemli bir parçası olan yer-su inancı, doğada bulunan su kaynakları, dağlar, nehirler ve ağaçlar gibi doğal unsurların ruhlara sahip olduğuna inanmayı içerir. Bu yerler, Türk mitolojisinde kutsal kabul edilmiş ve doğaya karşı saygı duyulması gerektiğine inanılmıştır. Doğanın ruhları, insanların yaşamına doğrudan müdahale edebilecek güçlere sahipti.


3. Ülgen ve Erlik: İyi ve Kötü Ruhlar

Eski Türk mitolojisinde, evrenin iyilik ve kötülük arasındaki dengesini sağlayan iki temel ruh bulunur: Ülgen ve Erlik.

  • Ülgen: Türk mitolojisinde Ülgen, göklerde yaşayan ve iyilik yapan ruhların lideri olarak kabul edilir. O, insanların korunmasını ve evrenin düzenini sağlar. Ülgen, aynı zamanda yaşamın devamı için gerekli olan yağmur ve bereketi getiren bir tanrıdır.

  • Erlik: Kötü ruhların lideri olarak kabul edilen Erlik, yer altı dünyasının hükümdarıdır. O, hastalıklar, felaketler ve ölümlerden sorumlu olan kötücül bir tanrı olarak görülür. Erlik’in karanlık dünyası, insanların korktuğu ve kaçınmak istediği bir alemdir. Eski Türkler, Erlik’in zararlarından korunmak için çeşitli ritüeller ve dualar yaparlardı.


4. Türk Mitolojisinde Kahramanlık ve Destanlar

Eski Türklerin inanç sistemleri, kahramanlık ve doğaüstü olayların işlendiği mitolojik hikayelerde hayat bulmuştur. Alp adı verilen kahramanlar, hem fiziksel hem de ruhsal olarak güçlü kişilerdi ve Türk mitolojisinde önemli yer tutarlardı. Bu kahramanlık hikayeleri, Türk toplumunun kültürel yapısını ve savaşçı ruhunu yansıtır.

  • Oğuz Kağan Destanı: Türk mitolojisinin en önemli kahramanlık hikayelerinden biri Oğuz Kağan Destanıdır. Oğuz Kağan, Türklerin atası olarak kabul edilen efsanevi bir kahramandır. Doğaüstü güçlere sahip olan Oğuz Kağan, gökyüzü ve yeryüzü arasında bağ kuran bir liderdir ve Türk toplumunun birliğini ve gücünü temsil eder.

  • Ergenekon Destanı: Türk mitolojisinde önemli bir yere sahip olan Ergenekon Destanı, Türklerin demir dağları eriterek esaretten kurtulmalarını anlatan bir hikayedir. Bu destan, Türklerin zorluklar karşısında pes etmeyip yeniden doğuşlarını ve bağımsızlıklarını kazanmalarını simgeler.


5. Eski Türk İnançlarının İslamiyet’e Geçişi

Türkler, 10. yüzyıldan itibaren İslamiyet’i kabul etmeye başladılar. Ancak, eski inançların izleri İslamiyet’in kabulü sonrasında da devam etti. İslamiyet’e geçişle birlikte, Gök Tengri ve doğa ruhlarına dayalı eski inançlar, İslami değerlerle harmanlanarak Türk halk inançlarında yer buldu.

  • Halk İnançları: Eski Türk mitolojisindeki doğa ruhları ve kahramanlık hikayeleri, İslamiyet’in etkisiyle birlikte halk arasında yaşamaya devam etmiştir. Hızır gibi figürler, hem İslamiyet’in hem de eski Türk inançlarının ortak özelliklerini taşıyan kültürel kahramanlar olarak kabul edilmiştir.

Türk mitolojisi ve Eski Türklerin inanç sistemleri, doğa ile iç içe geçmiş, gök ve ruhlar üzerine kurulu zengin bir inanç yapısına dayanır. Gök Tengri inancı, Şamanizm ve yer-su gibi doğa ruhları, Eski Türklerin yaşam felsefesini ve manevi dünyasını şekillendirmiştir. Bu inançlar, Türk kültürünün temelini oluşturmuş ve Türk mitolojisinde anlatılan kahramanlık hikayeleriyle günümüze kadar varlığını sürdürmüştür.


📖Sigmund Freud, Totem ve Tabu’da psikanaliz teorisini bireyden topluma uyarlayarak insanlığın tarihiyle bağdaştırmaya çalışıyor. Günümüzün nevrotik rahatsızlıklarını, varlıklarını hâlâ sürdüren ilkel kabilelerin davranış kalıplarıyla kıyaslayarak din, Tanrı, toplum ve aile kurumları üzerinden insan zihninin karanlık tarafında neler olduğu hakkında fikir yürütüyor. İnsanların din kurumunu nasıl icat etmiş olabileceği, geçmişteki insanların gözünde Tanrı’nın ve Tanrı sayarak taptıkları kralların yeri, aile ve toplum düzeninin ortaya çıkışına dair teorilerin yanı sıra ilkel kabilelerin gelenekleri ve yaşayışlarına da yakından bakan Totem ve Tabu,  bu hâliyle antropoloji çalışmaları için de uzun yıllardır başvuru kaynağı olmayı sürdürüyor. 



Xx


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Hallo 🙋🏼‍♀️