6 Eylül 2025 Cumartesi

Morbius#Yapaykan

Marvel Comics 

çizgi roman ve ilgili medya yayımlayan şirket
Marvel Comics

Tarihi:

Aralık 1939'da Timely Comics adı altında kuruldu. Şirketin kurucusu yayıncı Martin Goodman genel çizgi roman akımının aksine süper kahraman öyküleri yayınlamak istiyordu. Çizgi roman tarihinde altın çağ olarak adlandırılan dönem Superman'in ev sahipliğini yaptığı Action Comics (Macera Çizgi romanı) dizisi ile başlar. Superman karakteri ile büyük başarı sağlayan National Comics isimli yayınevi (daha sonra adını DC Comics olarak değiştirecektir) başarısını 1939 yayına soktuğu bir diğer süper kahraman Batman ile devam ettirir. 1939 yılında Timely Comics ilk süper kahraman dizisi olan Namor'u yayınlar. Namor'un özelliği mitolojide sular altında kalan Atlantis'ten gelmesi ve insanlardan nefret etmesidir. Bir anlamda Namor çizgi roman tarihinin ilk anti-kahramanıdır. Namor ile başlayan atak Human-Torch (Alev Adam) ile devam eder. Bu iki kahraman ayrı öykülerde yer almasına rağmen aralarındaki sürtüşme ve kavgalar onlara belli bir popülerlik sağlar.

Amerika'nın II. Dünya Savaşına girmesine Timely evreni de kayıtsız kalmaz. Namor ve Human Torch güçlerini Nazilere karşı kullanmaya başlar. Bunun yanında 30'lu yılların çizgi roman anlayışı ile günümüz anlayışı arasındaki en temel fark öykülerde süper kötülere yer olmamasıdır. Kahramanlar ya çılgın bilim adamlarıyla ya da bildiğimiz suçlular ile karşılaşır. Amerika'nın savaşa girişinden altı ay sonra Joe Simon ve Jack Kirby Marvel evreninin en önemli karakterlerinden Kaptan Amerika'yı yaratır. (Stan Lee'nin ilk Marvel macerası Kaptan Amerika için diyalog yazmak olmuştur.)

Savaşın ardında süper kahraman çizgi romanları ilgi çekmemeye başlamış, piyasanın merkezine western, melodram ve en çok korku öykülerine dayalı çizgi romanlar oturmuştu. Bu yıllarda Timely Comics'in yaptığı bir diğer yenilik de adını Atlas Comics'e çevirmesidir. Kid Colt ve Two Gun Kid bu dönemin en önemli karakterlerindendir. (İlginç detaylardan bir tanesi zaman atlaması sonucu vahşi batıdan günümüze gelen Two-Gun Kid'in İntikamcılar'a katılmasıdır)

Timely Comics Dönemi

değiştir
Runs Wild  

Marvel ComicsABD merkezli çizgi romanyayımcısı şirkettir. Yayımlamış olduğu çizgi romanlar arasında Örümcek AdamX-MenHulkFantastik DörtlüDemir AdamThorDaredevil ve Kaptan America adında serileri vardır.  

Morbius Poster.         

Yaşayan vampir Morbius (gerçek adı ''Michael Morbius''Marvel comics, çizgi romanlarından bir karakterdir. Aslında biyokimyasal kökenli, vampir benzeri güçlere sahip bir tür trajik anti-kahraman olarak tasarlandı. O zamandan beri özellikle örümcek adam çizgi romanlarında hem kötü adam hem de kahraman olarak karşımıza çıktı. Ayrıca kendi çizgi roman serisi de vardı.


Morbius'un güçleri: 

 Michael Morbius ve Peter Parker bir yarışmaya katılmak için deneyler yapmaktadırlar. Parker'ın yaptığı deneyler daha iyi gidince, Dr. Michael Morbius onun deneyinin notlarını çalmaya karar verir. Spider-Man'i ısıran ve örümcek güçleri veren örümceğin DNA'sı, Spider-Man'in insan DNA'sını bastırmaktadır ve daha az etkili hale getirmektedir. Bu nedenle Peter bir kan tüpünü de deneyinin yanına koymuştur. Morbius ise bu tüpü deney sanıp çalmış ve üzerinde incelemeler yapmıştır. Transilvanya'da, yaşadığı köydeki yarasalardan bulaşan kuduz tarzı bir hastalık vardır onun deneyi ise bu hastalığın aşısını üretmektir. Bir kafeste bir sürü kobay yarasa bulundurmaktadır. Bu yarasalardan birisi kaçar. Morbius kana birkaç biyolojik lazer verecekken yarasalardan birisi bu kanı içmeye gelir. Peter'ın kanındaki örümcek DNA'sı ölmüş, yerine yarasa DNA'sı gelmiştir. Kandaki gücü ilk başta kas gücü olarak sandığından kendine enjekte eder. Fakat, geceleri bir vampire dönüşmeye başlar. Deney yapan öğrencilerin bulunduğu okulun çevresinde seçtiği kurbanların kanlarındaki değerleri emer. Fakat Peter Parker bundan şüphelenerek Dr. Michael Morbius'u arar onun bir vampire dönüştüğünü anlar. Ama onu eski haline dönüştüremez. Çünkü vücudu dev bir örümceğe dönüşmek üzeredir. Spider-Man'ı eski haline Kraven'in sevgilisi getirir. Fakat Dr. Michael Morbius kalıcı olarak bir vampir olmuştur. Ama yaptığı şeyden hoşlanmayınca bir mağaraya gider ve orada kış uykusu gibi uzun bir uykuya dalar.


_ Calismak diye birsey cikmis onu deniyordum :))  


"Yarasalar sivrisinek, böcekleri yiyerek bu hayvanların çoğalmasını engellemekte ve sivrisinekten yayılan sıtma gibi pek çok hastalığın önlenmesinde önemli rol almaktadır.
Yarasalar, ön ayakları kanat olarak uyarlanmış ve doğal olarak gerçekten uçabilen Chiroptera takımında sınıflandırılan memelilerdir. Yarasalar, üzerleri zar ve patagium ile kaplı çok uzun ve yayılmış parmaklarıyla kuşlardan daha kolay manevra yaparak uçabilirler.
Yarasaların çoğu böcekçildir ve kalanların çoğu da meyvecildir. Birkaç tür böceklerden başka hayvanlarla beslenir; örneğin Yeni Dünya'ya özgü vampir yarasalar çeşitli memelilerin ve büyük kuşların kanını emerek beslenirler. 
Vampir yarasalar, muhtemelen kan ile beslendikleri için sindirim sistemlerinde malt şekerini çözen maltaz enzimine sahip olmayan tek omurgalılardır. Nektarcıl ve meyvecil yarasalar gıdalarındaki yüksek şeker miktarı nedeniyle böcekçillerden daha fazla maltaz ve sükraz enzimine sahiptirler.
Yarasaların çoğu gececildir ve çoğu mağaralarda ya da başka korunaklarda tünerler. Bu davranışın nedeninin avcılardan kaçmak olup olmadığı bilinmemektedir. Aşırı soğuk bölgeler dışında yarasalar tüm dünyaya yayılmışlardır. Çiçeklerin polenlerini taşıma ve tohumları yayma gibi görevlerle ekosistemleri içinde önemli yere sahiptirler ve çoğu tropikal bitki bu hizmetler için tamamen yarasalara bağımlıdır.
Etimoloji:
Dîvânü Lugati't-Türk'te "Aya Yersgü: Yarasa. Çiğilce. Bir takımları yarısa derler." diye geçer. Tuncer Gülensoy'a göre "*yarı 'deri+sa'" kelimesinden türetilmiş olabilir. Osmanlıcada Arapçadan geçen "huffâş" (خفاش) kelimesi kullanılır. 

Küçük yarasalar ile büyük yarasaların bazıları yankı üretmek üzere ultrasonik ses yayarlar. Bu yankıların ses şiddeti subglottik basınca bağlıdır. Darbe frekansının oryantasyonunu kontrol eden yarasaların krikotiroid kasının işlevi önemlidir. Bu kas gırtlağın içindedir ve ses çıkarmaya yardımcı olabilen tek tensor kastır. Giden darbelerle dönen yankıları kıyaslayarak beyin ve işitme sisnir sitemi yarasanın çevresinin detaylı imajlarını üretebilir. Bu şekilde yarasalar karanlıkta avlarını algılayıp, yerini tespit eder ve sınıflandırabilirler.
Plecotus auritus'un kanatları açık halde önden simetrik görünümü. Kuyruklu yarasalardandır.







Yarasaların parmak kemikleri düzleşmiş kesitleri ve uçlara doğru düşük kalsiyum düzeyleri sayesinde diğer memelilere göre çok daha esnektir. Kanat gelişimi için gerekli bir özellik olan parmak kemiklerinin uzaması kemik morfojenik proteinlerinin (Bmp) artışı sayesindedir. Embriyo gelişimi sırasında Bmp işaretlemesini kontrol eden gen Bmp-2 yarasaların önayaklarında artmış ifadeye maruz kalır ve sonucunda da parmak kemikleri uzar. Bu kritik genetik değişiklik uçmak için özelleşmiş uzuvların oluşmasına yardımcı olur. Yaşayan yarasalar ile Eosen fosillerindeki yarasaların önayak parmaklarının göreceli orantıları kıyaslandığında önemli farklılıklar görülmemesi yarasa kanat morfolojisinin 50 milyon yıldan üzün bir süredir değişmediğini göstermektedir. Uçuş sırasında kemikler hem bükülme hem de kayma gerilimine maruz kalır. Bükülme gerilimleri karasal memelilerden daha azdır ancak kayma gerilimi daha fazladır.

Yarasalar kuşlar kadar uzun mesafe uçamazlar.

Nektar ve polen ile beslenen yarasalar, sinek kuşlarına benzer şekilde uçarken havada asılı kalabilirler. Kanatların keskin hücüm kenarlarının yarattığı girdaplar kaldırma sağlar. 

Kanatların yüzeyinde küçük yumrular üzerinde dokunmaya duyarlı ve Merkel hücresi denen duyu organları vardır; bu hücreler insanların parmak ucunda da bulunur. Bu duyarlı alanlar yarasalarda farklıdır; her yumrunun merkezinde ince bir kıl bulunur ve böylece hava akışını algılayıp değişikliğine uyum sağlamaya izin verir. Asıl yararları uçmak için en etkin hızı tespit etmek ve perdövitesi engellemektir. Böcekçil yarasalar bu taktil kılları uçarken avlarını yakalamak için karmaşık manevralar yaparken de kullanıyor olabilir.

Hezârfen Ahmed Çelebi

- Hezârfen Ahmed ÇelebiSeyahatnâme'de geçen anlatısına göre 1632 yılında lodoslu bir havada Galata Kulesi'nden kuş kanatlarına benzer bir araç takarak kendini boşluğa bırakmış, İstanbul Boğazı'nda 3.358 metre süzülerek Üsküdar'da yer alan Doğancılar Meydanı'na inmiş ve bu olayla halk arasında tanınmıştır.

Evliyâ Çelebi'nin 10 ciltlik Seyahatnâme'sinde geçen kısa bir parçadan ibarettir. Evliyâ Çelebi eserinde şunları yazmıştır:

İptida, Okmeydanı'nın minberi üzere, rüzgâr şiddetinden kartal kanatları ile sekiz, dokuz kere havada pervaz ederek tâlim etmiştir. Bâdehu Sultan Murad HanSarayburnu'nda Sinan Paşa Köşkü'nde temaşa ederken, Galata Kulesi'nin taa zirve-i belâsından (tepesinden) lodos rüzgârı ile uçarak, Üsküdar'da Doğancılar Meydanı'na inmiştir. Sonra Murad Han, kendisine bir kese altın ihsân ederek, "Bu adam pek havf edilecek (korkulacak) bir âdemdir. Her ne murad ederse, elinden geliyor. Böyle kimselerin bekâsı caiz değil." diye onu Gâzir'e (Cezâyir) nefyeylemiştir (sürmüştür). Orada merhum oldu.

— Evliyâ ÇelebiSeyahatnâme.                        
- Türklerin Kostantiniyye'deki bu uçma denemelerinden ilk olarak, 
İngiliz din adamı, filozof ve yazar John Wilkins'in 1638 yılında yazdığı A Discovery of a New World (Türkçe: Yeni Bir Dünyanın Keşfi) adlı eserde bahsedilmektedir. Bu eserde Wilkins; 1554–1562 yılları arasında Avusturya adına Kostantiniyye elçiliği yapmış olan Ogier Ghislain de Busbecq'in, kaynaklarında "bir Türkün uçuş denemesi yaptığını" belirttiğini yazmıştır. 1941 yılında Allen & Unwin yayınevi şirketi tarafından yayımlanan The Birth of Flight (Türkçe: Uçuşun Doğuşu) isimli eserde de, Türklerin Kostantiniyye'deki denemelerine Busbecq kaynak gösterilerek temas edilmiştir.

Gerçekten Uçan İlk İnsan: İbni Firnas

Çoğumuz uçağı Wright Kardeşler'in icat ettiğini ve uçan ilk insanın Hezarfen Ahmet Çelebi olduğunu biliriz. Ancak, onlardan yüzyıllar önce İbni Firnas uçmayı başaran ilk insandır. 810-888 yılları arasında yaşayan İbni Firnas, 875 yılında yaptığı planörle bir kuleden atlayarak havada süzüldü. İnişi sert oldu ve yaralandı, ancak bu deneyim, insanların uçması için daha gelişmiş sistemler gerektiğini ortaya koydu.

Daha sonra ipek kumaş ve kartal tüyleri kullanarak yeni bir uçuş makinesi geliştirdi. İkinci denemesinde yaklaşık on dakika boyunca havada kalmayı başardı. Ancak, iniş sırasında kuyruk eksikliğinden dolayı omurgasını kırdı. İbni Firnas, kuşların inişlerinde kuyruklarını kullandığını fark ederek bu eksikliği tespit etti.  
- Oryantalist yazar Prof. Dr. Philip Khuri Hitti, Siyasî ve Kültürel İslâm Tarihi” adlı eserinin 3. cildinin 951. sahifesinde şöyle der: “İbn-i Firnas, insanlık tarihinde ilk defa bilimsel uçma girişiminde bulunan kişidir”. Alman bilim tarihi araştırıcısı Sigrid Hunke, “İbn-i Firnas’ın yaptığı bu uçakla İkaros’un rüyasını gerçekleştirdiğini” dile getirmektedir. Yunan mitolojisinde, İkaros (Latince, Icarus (İkarus)) usta zanaatçı Daidalos’un oğludur. Hikâyede kendisinin, babasının kuş tüyü ile bal mumundan yaptığı kanatlarla, Girit’ten kaçma girişimi anlatılır. Babasının Güneş’e çok yakın uçmaması ve aynı zamanda da denize yakın uçup kanatların nemlenmesini engellemesi uyarılarına kulak asmadığı söylenir. Sonuçta anlatılan hikâyede Güneş’e yaklaştığında kanatları erimiş ve Ege Denizi’ne düşerek ölmüştür. Alman bilim tarihçisi İbn-i Firnas’ın mitolojide anlatılan hikâyeyi başardığını yani uçtuğunu söylemektedir. Aslında bu uçuşun bilinirliği teyit edilmektedir. Tarihi gerçek birçok önemli bilim insanı tarafından kayıt altına alınmıştır. Türk tarih profesörü, akademisyen ve siyasetçi kimliği olan merhum Prof. Dr. Osman Turan’da İbn-i Firnas’ın “İslâm medeniyetinde modern havacılığın öncüsü” olduğunu dile getirmiştir. 
İspanya’nın Kurtuba şehrine girişte 2011 yılında inşa edilen modern bir köprüye de Abbas İbn-i Firnas ismi verilmiştir. Libya, İspanya, Komorlar Birliği Abbas Kasım’ın hatırasına pul bastırmıştır. Irak’ta bir havaalanına adı verilmiş, başka bir havaalanına da ilk uçuşuna ithafen heykeli dikilmiştir. Ayrıca, 1976 yılında Ay üzerinde 89 km çapında bir kratere de İbn-i Firnas ismi verilmiştir.

Orta Çağ üniversitelerinde Quadrivium konusunu (müzik, aritmetik, geometri ve astronomi çalışmalarını entegre etmek) ele almıştır.
Kaynak: haber.aero

Morbius:

Özet

Morbius, hastalığına deva bulmaya çalışırken bambaşka bir varlığa dönüşen bilim insanı Dr. Michael Morbius'un hikayesini konu ediyor. Dr. Morbius, muzdarip olduğu nadir görülen kan hastalığını, deneysel bir yöntemle tedavi etmeye çalışır. Hastalığı, elektroşok terapisi ve vampir yarasaları kullanarak iyileştirmeye çalışan Morbius, korkunç bir sonuçla karşı karşıya kalır. Deneysel tedavi ile vampire dönüşen Morbius'un hayatında artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktır. Birçok zorlu durumla mücadele etmek zorunda kalan Morbius'un hayatta kalmak için sürekli kana ihtiyacı vardır ve artık ışığı çıkması imkansızdır. Bu sorunların yanı sıra o, birçok insanüstü güce de sahip olur.

🌳 "Kutsal Hac Ağacı" terimi, farklı anlamlara gelebilen iki ana kavrama işaret eder: Birincisi, Buddha'nın aydınlandığı Bodhi Ağacı'dır  = hintinciri (Ficus religiosa) (Kutsal Bilgelik Ağacı), ikincisi ise Hristiyan inancında İsa'nın çarmıha gerildiği düşünülen ve kutsal sayılan Haç Ağacı'dır. Türk ve Anadolu kültüründe ise Hacı Bektaş Veli gibi evliyalarla ilişkilendirilen Ardıç ve Karadut Ağaçları kutsal kabul edilir.

🫒 İncil'de doğrudan "kutsal hac ağacı" adında bir kavram bulunmamaktadır. Ancak, Hristiyanlıkta İncil, Hz. İsa'nın soyağacını gösteren bir "İncil Aile Ağacı" olarak veya Hz. İsa'nın gömüldüğüne inanılan Kudüs'teki Kutsal Kabir Kilisesi'nin çevresinde bulunan ve İncil'deki anlatımlarla örtüşen antik zeytin ağaçları ve üzüm asmalarıyla ilişkilendirilebilir. Ayrıca, "ağaç" metaforu, Matta İncili'nde iyi ve kötü ağaçların meyveleriyle tanınması gibi farklı bağlamlarda da kullanılır.  

🌱 Kudüs'teki Kutsal Kabir Kilisesi'nin altında kazı yapan arkeologlar, İncil'deki tanımlara uyan antik bir bahçenin izlerini buldu.

Pek çok Hıristiyan, kilisenin İsa'nın gömüldüğü yer olduğuna inanıyor ve burası önemli bir hac noktası olmaya devam ediyor.

Keşfedilen 2 bin yıllık zeytin ağaçları ve üzüm asmalarının, Yuhanna İncili'nde İsa'nın çarmıha gerildiği ve gömüldüğü yerle ilgili anlatılanları yansıttığına inanılıyor.

Yuhanna İncili'nde "İsa'nın çarmıha gerildiği yerde bir bahçe, bahçenin içinde de henüz kimsenin yatırılmadığı yeni bir mezar vardı" ifadeleri yer alıyor.

Times of Israel'e konuşan Profesör Francesca Romana Stasolla, "O dönemde Kudüs'ü tanıyan biri tarafından yazıldığı ya da derlendiği düşünülen Yuhanna İncili'nde bahsedilenler ışığında, arkeobotanik bulgular bizim için özellikle ilginç oldu" dedi.

İncil, Golgota'yla mezar arasında yeşil bir alandan bahsediyor ve biz de bu ekili alanları tespit ettik.

İncil'de adı geçen "kayıp ağaç" bin yıllık gizemli tohumdan yetiştirildi. 

Vishwam Sankaran  Bilim ve Teknoloji Muhabiri

İncil metinlerinde "tsori" diye adlandırılan ağaç reçinesi; parfüm, tütsü, katarakt ilacı, mumyalama malzemesi ve panzehir olarak kullanılabildiği için çok kıymetliydi. 

"Sheba" ağacının yaprakları (Guy Eisner/Communications Biology (2024))

Yeni bir araştırma, Kudüs'ün yakınlarındaki bir çöl mağarasında bulunan antik tohumdan yetiştirilen ağacın reçinesinin, İncil'de adı geçen şifalı bir merhemin kaynağı olabileceğini ortaya çıkardı.

Yaklaşık 2 santimetre uzunluğundaki tuhaf tohum, 1980'lerin sonuna doğru Yahudiye Çölü'ndeki bir mağarada keşfedilmiş ve MS 993 ila 1202 tarihlerinden olduğu saptanmıştı. Araştırmacılar, yıllarca bitkiyi yetiştirmeye çalıştırdıktan sonra "Sheba" ismini verdikleri fidanı tanımlamayı başardı.

Araştırmacılar "Sheba" ağacının, İncil döneminde yalnızca güney Levant'ın çöl bölgesinde yetiştirilen "Judea Balsamı" veya "Yahudiye Balsamı'nın" kaynağı olabileceğini tahmin etti.

Yahudiye Balsamı, MÖ 4. yüzyıl ila MS 8. yüzyılda, Helenistik, Roma-Bizans ve Post-Klasik dönem edebiyatlarında kapsamlı bir şekilde tasvir edilmişti.

İncil metinlerinde "tsori" ismi verilen ağaç reçinesi, antik dünyada çok kıymetliydi ve Roma İmparatorluğu boyunca ihraç ediliyordu. Geçmişteki araştırmalarda balsamın parfüm, koku, katarakt ilacı, mumyalama malzemesi ve panzehir olarak kullanıldığı tahmin edilmişti.

Yahudiye Balsamı, değerine rağmen 9. yüzyıla gelindiğinde Levant bölgesinden silinmiş gibi görünüyor.

Yeni DNA araştırması, "Sheba" ağacının büyük ihtimalle İncil döneminde, efsanevi parfüm ağacı Yahudiye Balsamı'nın yetiştirildiği anaç olarak kullanıldığını belirtti.

Araştırmacılar "Aşılama, Commiphora tohumlarının kazı alanlarında neden tespit edilmediğini de açıklayabilir" dedi.

Bilim insanları, fidanın yapraklarının anti enflamatuar özelliklere sahip, biyoaktif bileşikleri olduğunu gördü.

Araştırmacılar "Eşsiz bir genetik profille, Commiphora'nın bilinmeyen bir türü olan 'Sheba', bir zamanlar bu bölgede bulunan ve 'tsori' denen reçinesi İncil metinlerinde değerli görülen, sağlıkla ilişkilendirilen ama kokulu olarak tanımlanmayan, soyu tükenmiş bir taksonu temsil ediyor olabilir" dedi.

Fidan, henüz çiçeklenmedi ve meyve vermedi. Araştırmacılar bunun, ağacı modern akraba türlerle karşılaştırmayı kolaylaştıracağına inanıyor.

Fidanın halihazırda yetiştiği ortamın, çiçeklenmesine ve üremesine elverişli olmayabileceğini düşünüyorlar.

Araştırmacılar "Bu sınırlara rağmen, Yahudiye çölünden gelen eski bir Commiphora tohumunun çimlendirilmesi, ağacın yaklaşık bin yıl önce bu bölgedeki varlığına ve İncil'de tıbbi kullanımlarla ilişkilendirilen kıymetli reçinesi 'tsoriye' sahip bir yerli ağaç veya çalıyla özdeşleştirilme ihtimaline dair ilk kanıtı sunuyor" dedi.

Bilim insanları, yeni araştırmanın eski kültürler için önem taşıyabilecek türleri yeniden hayata döndürmenin önemine de ışık tuttuğunu belirtti.

Bu haber, tohumun 1980'lerde keşfedildiğini aktarmak üzere güncellenmiştir.

*İçerik orijinal haline bağlı kalınarak çevrilmiştir. Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

independent.co.uk/news

Independent Türkçe için çeviren: İdil Barım 


📗Hezekiel 31

Sürgünlüğümüzün on birinci yılı, üçüncü ayın birinci günü RAB bana şöyle seslendi: 2 “İnsanoğlu, firavuna ve halkına de ki,  
“ ‘Görkemde kim seninle boy ölçüşebilir?  
 
3 Asur’a bak! Lübnan’da bir sedir ağacıydı,  
Ormana gölge salan güzel dalları vardı.  
Çok yüksekti, tepesi bulutlara erişiyordu.  
 
4 Sular ağacı besledi,  
Derin su kaynakları büyüttü.  
Akarsular dikili olduğu yerin çevresine akıyor,  
Kanalları kırdaki bütün ağaçlara erişiyordu.  
 
5 Kırdaki bütün ağaçlardan daha çok büyüdü.  
Bol su verildiği için  
Dal budak saldı, dalları uzadı.  
 
6 Kuşlar dallarına yuva yaptı,  
Yabanıl hayvanlar dalları altında yavruladı,  
Büyük uluslar gölgesinde yaşadı.  
 
7 Güzellikte eşsizdi.  
Dalları giderek uzadı,  
Çünkü kökleri bol su alıyordu.  
 
8 Tanrı’nın bahçesindeki sedir ağaçlarından hiçbiri  
Onunla boy ölçüşemezdi,  
Çam ağaçları dalları kadar bile değildi.  
Çınarlar onun dallarıyla boy ölçüşemezdi.  
Tanrı’nın bahçesindeki ağaçların hiçbiri  
Onun kadar güzel değildi.  
 
9 Sık dallarla o sedir ağacını güzelleştirdim.  
Tanrı’nın bahçesi Aden’deki bütün ağaçlar onu kıskandı.
 
10 “ ‘Bu yüzden Egemen RAB şöyle diyor: Ağaç büyüyüp boy attığı, tepesi bulutlara eriştiği, büyüklüğünden ötürü gurura kapıldığı için 11 ben de onu kovdum, ulusların önderinin eline teslim ettim. Ona kötülüğü uyarınca davranacak. 12 Yabancı ulusların en acımasızı onu kesip yalnız bıraktı. Dalları dağlara, derelere düştü; ülkenin vadilerinde kesilmiş duruyor. Yeryüzündeki bütün uluslar gölgesinden çekilip onu bıraktılar. 13 Bütün kuşlar devrik ağaca kondu, yabanıl hayvanlar dalları arasına yerleşti. 14 Öyle ki, suların yakınında yetişen hiçbir ağaç böylesi büyüyüp boy atmasın, tepesini bulutlara eriştirmesin; bol suyla sulanan hiçbir ağaç bu denli yükselmesin. Çünkü hepsi ölüm çukuruna inen insanlarla birlikte ölüme, yerin derinliklerine gidecek.


-  35:20 #YapayKan.    

Yapay kan nedir?

Gerçek kana alternatif kan üretmenin (buna "kan ikamesi" deniyor) amacı, en belirgin görevi dokulara oksijen sağlamak olan gerçek kanın yerine geçmektir. Başka bir deyişle amaç, kan naklinde kullanabilmek üzere oksijen taşıyan kırmızı kan hücrelerine bir alternatif bulmaktır. Birleşik Krallık Ulusal Sağlık Örgütü, 2017'den itibaren insanlara kan naklinde yapay kan kullanımına başlamayı planladıklarını açıkladı. Bu aynı zamanda dünyadaki bu alanda ilk klinik çalışma olacak.

2001'de güney afrikalı bir ekip, sığır hemoglobininden yapılan ve insanlar üzerinde kullanıldığı belirlenen yapay kan ürünü Hemopure'u geliştirdi. 

Bu hücreler nasıl elde ediliyor?

Kök hücrelerden. Araştırmacılar, daha önceden gönüllülerin kemik iliklerinden aldıkları kan (hematopoietik) kök hücrelerini alıp onları kimyasal gelişim faktörleriyle tetikleyerek kırmızı kan hücrelerine dönüşmelerini sağlamayı başardılar. Birleşik Krallık Ulusal Sağlık Örgütü de muhtemelen benzer bir yöntem kullanacak. Ancak bir başka zengin kan kök hücresi kaynağı olan göbek kordonundaki kanı da kullanarak keşifler yapmayı planlıyorlar.

Başarılı olacak mı?

Başarılı olması gerekiyor. Marlborough/Massachusetts'de yer alan Ocata Therapeutics'de baş bilim insanı Robert Lanza ve meslektaşları bir ilk olarak 2008 yılında büyük ölçekli bir şekilde laboratuvar ortamında kırmızı kan hücrelerini elde ettiler. 2011 yılında, Paris Pierre and Marie Curie Universitesi'nde Luc Douay ve meslektaşları da laboratuvar ortamında elde edilen kırmızı kan hücreleri ile gönüllü insanlara ilk küçük kan nakillerini gerçekleştirdiler. Bu hücreler, tıpkı normal kırmızı kan hücreleri gibi davrandılar ve nakilden 26 gün sonra dahi yaklaşık 50% oranında kan içerisinde dolaşmaya devam ettiler.

Yani aşılması gereken bir engel kalmadı mı?

Galiba henüz bir tane var: o da, kanın miktarı. 2011'de Douay, bu teknolojiyi daha büyük bir ölçeğe taşıyarak düzenli kan nakli için yeterli miktarda yapay kan hücresi üretmenin büyük bir sorun olacağını belirtmişti. Ekibiyle yaptığı çalışmada gönüllülere 10 milyar yapay kan hücresi enjekte ettiler, fakat bu sadece 2 mililitre kana denk düşüyor.

Lanza'nın ekibi 100 milyar kan hücresi üretebilmiş olmalarına rağmen uyguladıkları teknik tartışmalı olan embriyonik kök hücrelerini kullanıyordu. Buna rağmen, tek bir kan nakli için gereken hücre miktarının yirmide birini ürettiler.

Sentetik Kan (Yapay Kan)

Sentetik kan (yapay kan), kırmızı kan hücrelerinin yerine kullanılabilecek ve oksijen ile karbon dioksitin vücut geneline aktarılması için kullanılabilecek bir üründür. Yapay kan üretmek özellikle normal kan naklinin HIV ve hepatit gibi hastalıkları taşıma riski barındırdığından son derecede önemlidir. Bunun yanı sıra normal kanı depolamak ve taşımak risklidir ve çeşitli zorluklar barındırmaktadır. Yapay kan için bu zorluklar geçerli değildir zira sentetik kan, toz olarak depolanır. Son olarak sentetik kan kullanımı özellikle kan bağışı yapacak kişilerin az olduğu durumlarda hayat kurtaran bir ürün olabilir.

1956 yılında Thomas Chan, Montreal'da bulunan McGill Üniversitesi'nde üzerinde çalıştığı bir araştırma projesi kapsamında ilk yapay kan hücresini üretmeyi başardı. Kaldığı yurdun odasını bir laboratuvara dönüştüren Chan, parfüm püskürteçlerinden yaraları kaplamak için kullanılan sellüloz nitrat çözütüne kadar pek çok farklı maddeyi kullanarak hemoglobin taşımak için kullanabileceği bir tür geçirgen kese üretmeyi başardı. Hemoglobin eskiden bağışlanmış olan bir kandan, inek kanından, bitkilerden ya da mantarlardan elde edildikten sonra üzerinde değişiklik yapılarak insanlar üzerinde kullanılmaya uygun hale getirilir.

Yapay kan üzerinde yapılan çalışmalar her ne kadar son derecede ilerlemiş olsa da halen gerçek bir kanın yerini alabilecek durumda değildir. Bunun yanı sıra insanların yapay kanı kabul edip etmeyeceklerine yönelik bazı etik tartışmalar da mevcuttur. Avrupa, hemoglobin tabanlı oksijen taşıyıcıları üzerinde bazı çalışmalar yaparken Amerika Birleşik Devletleri ise Teflon türünde bir grup sentetik sıvı olan perflorokarbonlar üzerine odaklandı ancak her iki üründe normal kanda olan iki önemli madde eksik olmaya devam etmektedir: Enfeksiyonlarla savaşabilecek beyaz kan hücreleri ve kanın pıhtılaşmasına yardımcı olacak pıhtıyuvarlar. Bir kanın tüm görevlerine yerine getirebilecek gerçek bir yapay kanı üretmek en azından şimdilik bilim insanlarının rüyalarını süslemeye devam edecek gibi gözüküyor... 


Türk bilim insanları yapay kan üretti

Eskişehir Osmangazi Üniversitesi (ESOGU) ve Anadolu Üniversitesi’nin (AÜ) ortaklaşa yürüttüğü projeyle yüzde 100 yerli yapay kan üretildi. Yaklaşık 2 yıl süren çalışma 1 milyon liraya mal oldu. Nano hemoglobin yöntemiyle üretilen yapay kan çok sayıda özelliğe sahip. Ekibin başındaki isim ESOGU Fen Edebiyat Fakültesi Biyoloji Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ayhan Ayhancı.

Prof. Dr. Ayhancı Türkiye’de ilk kez üretilen yapay kanın avantajlarını şöyle sıraladı: “Kızılay, bağışlanan kanları sadece 1 ay saklayabiliyor. Ondan sonra kullanılamaz hale geliyor. Ürettiğimiz yapay kan ise 1 yıla kadar saklanabiliyor. Normal kandan farksız olan yapay kanın hiçbir sakıncası da bulunmuyor. Bildiğimiz suni oksijen taşıyıcısı. En önemli özelliklerinden biri de kan grubu uyuşmazlığı gibi bir durum söz konusu değil. Her kan grubunda rahatlıkla kullanılabiliyor.”


______Son derece deneysel etik olarak tartisilir._____


~Hatırlamak için Tekila 🍸& Unutmak için Viski  🥃  


XXXXX


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Hallo 🙋🏼‍♀️