4 Ekim 2025 Cumartesi

İbnü’l-Hatib;Veba

 

Vebanın sadece adının anılması dahi 1300’lü yıllarda Avrupa’da yayılan “Kara Veba” salgınını hatırlatmaya yeter.

Vebanın birden çok organı etkileyen, bakteriyel, ani ve ölümcül bir salgın hastalık olmasıdır. (Kara Ölüm).

Vebanın bulaşıcı hastalık olduğunu ilmi yoldan açıklayan alim İbnü’l-Hatib 

Endülüs'ün büyük doktorlarından olan, Gırnata'da öğrenim gören İbnü'l Hatib, 15 Kasım 1313'te Levşe'de (Loja) doğdu. Asıl adı Lisanüddin Ebu Abdullah Muhammed bin Abdullah bin Said bin âli bin Ahmed bin es Selmani'dir. Endülüs döneminin en bilgili ve en birikimli hekimi olarak bilinir. Endülüs'ün fethinden sonra Suriye'den Endülüs'e göç eden Yemen asıllı soylu bir aileye mensuptur.


Kurtuba'ya, ardından Tuleytula'ya (Toledo) yerleşen ataları, Hristiyan saldırıları şehri tehdit etmeye başlayınca Levşe'ye göç etmek zorunda kalır. Benü'l-Vezîr diye tanınan aile, İbnü'l-Hatîb'in büyük dedelerinden Saîd'in hatiplik görevinden dolayı Beni'l-Hatîb olarak anılmaya başlandı.

Büyük bir müellif, şair, devlet adamı ve doktordu. Çeşitli konularda altmışa yakın eser verdi. Vebanın yayıldığını söyleyerek yüzlerce yıl önce karantina uygulamasını başlattı. Beni Ahmer Devleti'nin veziri ve tarihçisi Lisanüddin, yazdığı yazılar nedeniyle, aralarında kendi yetiştirdiği talebelerinin de bulunduğu kişiler tarafından 1374 senesinde cesedi yakıldı.

1313 ve 1374 yılları arasında yaşamış olan İbnü'l-Hatîb, Veba hastalığını yakından inceleyerek bulaşıcı bir hastalık olduğunu bilimsel olarak açıkladı.

İbnü'l-Hatib siyasetle ilgilendi, eserler kaleme alıp, şiirler yazdı. Bunun yanı sıra tıp alanında da yaptığı çalışmalarla tanındı. En büyük başarısı, şüphesiz ki veba hastalığının bulaşıcı olduğunu ispat etmesiydi. Ona göre, bulaşmanın varlığı; tecrübe, araştırma, hisler ve kendilerine güvenilir nakillerin açıklığı sayesinde anlaşılmaktadır.

İbnü'l-Hatib veba hakkındaki açıklamalarını şöyle sürdürür: "Bu gerçekler, pek sağlam delillerdir. Hastalıklı kimse ile temas etmeyen kimseler sağlıklı kalmaktadırlar. Buna en güzel örnek, bilhassa Afrika'da gözlemlerimizle tespit ettiğimiz bedevi oymaklarıdır. Temasa geçenler ise hastalığa yakalanmaktadırlar. Bu geçiş için hastanın giydiği elbiseyi giyme, kullandığı kap kacağı kullanma, takındığı küpeleri takınma, vebalı evden bir kişinin diğer insanlarla görüşmesi, temiz bir limana hastalığa bulaşmış bir geminin gelmesi yeterlidir. Dikkatli bir araştırmacı bunu gayet açıklıkla görebilecektir."

İbnü'l-Hatib, veba hakkındaki bu açıklamalarını ileri sürerken ayet ve hadislerden yararlandı. "Bir yerde taun (veba) çıktığı zaman oraya girmeyin. Eğer hastalık çıkan yerde iseniz, oradan da çıkmayınız." hadislerini dini rehber edindi. Hz. Ömer Şam'da veba salgının çıktığını öğrendiği zaman oraya girmemiş, askerinin halkla görüşmelerini engellemişti. Günümüzde geliştirilen karantina usulü böyle tatbik edilmişti.


Yaşamında bir dönem vezirlik de yapmış olan İbnü'l-Hatib aynı zamanda şairlik ve devlet adamlığı görevlerini de yaptı. Çeşitli konularda altmışa yakın eser verdi. En önemli eseri olan El Mukni'üs Sailan'il Maraz'ıl Hail eserinde veba ile ilgili oldukça geniş bilgiler yer alır. Şiirlerinin bir kısmı muvaşşah biçiminde bestelendi.1369'da yazdığı otobiyografisi, 'al-Ihata fi akhbar Gharnata' (Gırnata Tarihi hakkındaki tüm kaynaklar) adlı eserinde yer alır.


İbnü'l-Hatib, üstlendiği görevleri başarıyla yürüttü. Kastilya Krallığına karşı iş birliği imkanları aramak üzere Merînî Sultanı Ebû İnân el-Merînî'ye elçi olarak gönderildi. Ebü'l-Velîd II. İsmâil yönetimi ele geçirince, devrik sultan Ganî-Billâh da Vâdîâş'a kaçtı. Bu sırada İbnü'l-Hatîb hapsedildi ve mallarına el konuldu.

Beni Ahmer ülkesinde yaşanan olayları yakından takip eden Merini Sultanı Ebu Salim'in müdahalesi ve katibi İbn Merzuk'un gayretleri ile hapisten kurtulan İbnü'l-Hatib, Gani-Billah ile birlikte Fas'a sığındı. Burada İbn Haldun ile dostluk kuran İbnü'l-Hatîb, Selâ (Salé) şehrinde kaldığı iki yıl boyunca eser yazdı. Ganî-Billâh tahtını tekrar ele geçirdiğinde İbnü'l-Hatîb de Gırnata sarayındaki görevine döndü.

İbnü'l-Hatîb'in nüfuzunun artması öğrencisi ve yardımcısının kendisine düşman olmalarına yol açtı. Sultan Ganî-Billâh'ın gazabına uğramaktan korkan İbnü'l-Hatîb, Tilimsân'a giderek Merînî Sultanı Ebû Fâris I. Abdülazîz'e sığındı. Öğrencisi, Vezir İbn Zümrek ve Kadı Nübâhî kitaplarındaki bazı ifadeler yüzünden onu zındıklıkla suçlayarak katline fetva verdi. Merînî Devleti onu bir süre daha korusa da İbnü'l-Hatîb tutuklanmaktan alıkoyulamadı. İdam edilmesine yönelik tartışmaları devam ettiği bir sırada, hapishanedeki hücresinde İbn Zümrek ve Süleyman b. Dâvûd'un adamları tarafından öldürüldü. Kabre konan cesedi ertesi gün çıkarılarak yakıldı ve tekrar Fas'ta Bâbülmahrûk yakınlarında defnedildi.


Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.


_________________________NOT:S.O __________________


Y. pestis’in bir ırk olarak 5000 – 10.000 yıl kadar önce ortaya çıktığı biliniyor ancak insanları etkilediği bilinen ilk veba 1500 sene önce Bizans İmparatorluğu’nu etkileyen “Jüstinyen Vebası” olmuştu.

Veba etkeni Yersinia pestis, memeli ve pire konakçıları arasında verimli bir şekilde yayılan Gram negatif bir bakteridir.

Pla geninin kazanımı ve pnömonik vebaya yol açma özelliği 1500 – 5000 yıldan önce meydana geldi. ((( Polilaktik Asit'i (PolyLactic Acid) ifade eden bir terimdirPolilaktik asit (PLA), mısır nişastası, şeker kamışı. -Plasminojen aktivatör (PLA) geni: Yersinia pestis gibi bakterilerde bulunan bir proteini kodlayan ve kan pıhtılaşmasını etkileyen bir gendir. Plazmin, kan pıhtılarını çözen bir enzimdir.)))  

____!P. gingivalis enfeksiyonlarının tedavisinin demansın gelişimini veya belirtilerini azaltıp azaltmayacağını test etmek için klinik deneylerin gerekliliğini vurgulamaktadır.____


_____________________NOT: S.O


Zenate kabilesinden kalma alfabetik yazılı taş.


Berberi'de zenetik "Çocuklarını gönderenler" anlamına gelir.

Firavun I. Seti döneminden, bir Berberi tasviri.

Zenate veya Zenata (BerberîceIznaten), antik dönemde Mısır'ın batısından Fas'a uzanan bir bölgede Sanhâce ve Masmude gruplarıyla birlikte yaşayan Berberi kabilelerdir.Yaşam tarzı olarak göçebe olanların yanında yerleşik yaşam sürenler de vardı. Zenate kabilesi İslam'ı erken, 7. yüzyıl gibi bir tarihte kabul etti. Diğer Berberi kabileleri 8. yüzyıla kadar Emevi Halifeliği fethine direnmeye devam ederken Zenateliler hızla İslamlaştılar. Ayrıca Müslümanların İberya fethinde önemli bir aracı oldular.

Meriniler, Berberî kökenli Zenate kabilesine mensup olarak Tunus ve Sahra arasındaki bölgede göçebe veya yerleşik hayat sürmüş, hiçbir devlete bağlı kalmamış ve vergi de vermemiştir. 

Berberiler arasında, Libya'daki Nasomonlar ve Psyller, Sahra Garamantları, Eski Afrika Numidyalıları, Gaetulları ve Mağripliler sayılabilir. 

#Merînî Devleti, 13. yüzyıl ortalarından 15. yüzyıl ortalarına kadar Batı Mağrib'inde (Fas) hüküm sürmüş, Zenâte kabilesinden bir Berberi hanedanıdırBu devlet, 1269'da Merakeş'i alarak tüm Fas'ı kontrol altına almış ve Mâlikî mezhebini desteklemiştirMerînîler, İbn-i Haldun ve İbn-i Battûta gibi önemli şahsiyetlerin yetişmesine zemin hazırlamış, çeşitli medreseler ve şehir eserleri inşa ederek Mağrib'in kültürel ve bilimsel gelişimine katkıda bulunmuşlardır. 

 *Tarih yazari İbn Haldun, Zenate'nin üç büyük kabileye ayrıldığını bildiriyor: CeraveMağrâve ve Beni İfren.

Zenâte’nin en kalabalık kolu olan İfrenîler’den Sufrî/Hâricî lideri Ebû Kurre, isyanını Abbâsîler döneminde devam ettirerek Mağrib-i Evsat’ın büyük kısmını hâkimiyeti altına aldı ve Tilimsân’da kendini imam ilân etti (148/765). İbâzî Hâricîler’le birlikte Abbâsîler’e karşı yürütülen büyük isyan hareketine katıldı. Berberî isyanı ancak 155 (772) yılında bastırılabildi. Berberîler’le Endülüs Emevîleri arasındaki yakınlaşma Benî İfren ile diğer Zenâte kabilelerinin Endülüs’e göçlerini kolaylaştırdı. Ancak kısa süre sonra bölge tekrar Fâtımîler’in eline geçti ve karışıklıklar ortaya çıktı. Bu esnada Hilâlî Arapları’nın bölgeyi istilâsı üzerine kırsal kesimde oturan göçebe Zenâteliler, kendi arazilerini Araplar’a bırakarak Cezayir’in Vehrân (Oran) bölgesindeki yüksek yaylaya göç etmek zorunda kaldılar. 


                                           XXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXX


"Umm al Hassan harika bir karakter" diye devam ediyor. İbnü'l-Hatib'in bir arkadaşının kızıdır. Ona sponsor oluyor ve onun büyük bir şair olduğunu ve aynı zamanda tıpta da çalıştığını biliyoruz. İbnü'l-Hatib ile birlikte ünlü Veba Üzerine İnceleme'yi yazdığını garanti eden hipotezler var".

Avrupa'yı harap eden Kara Ölüm Çin'den geldi. Salgın muazzam ölümlere neden oldu ve Elhamra'da ilaçlarının daha gelişmiş olmasından yararlandılar (hatta ilk hastaneleri bile inşa ettiler) İşte bu yüzden hijyen, limanlar gibi sıcak bulaşma noktalarının belirlenmesi ve hatta maske takılması gibi konularda öncü oldular".

Müslüman Avrupa'nın Kuğu Şarkısı

Belgesel 1340'ta başlıyor. Kuşatma altındaki Granada Krallığı'nın komşu krallıkların ilerlemesiyle yok olmaya mahkum olduğunu bilen Granada Sultanı I. Yusufmedeniyetinin ihtişamını yansıtan ve unutulmaya meydan okuyan bir binanın inşasına girişir: Elhamra sarayları. Zamanının ötesinde bir şair ve dahi olan veziri İbnü'l-Hatib (Amr Waked), Müslüman Avrupa'nın kuğu şarkısının gerçekleştiği bu devasa mücadeleye katılıyor.

Elhamra Sarayı'nın yapım hikayesini anlatan belgesel gösterime girdi.

Avrupa'daki Orta Çağ'ın en büyük tarihçilerinden biri olan İbnü'l-Hatib'in kroniklerine dayanan "İki Hayatın Adamı". Şair, diplomat, doktor, filozof... Rönesans'tan önce Rönesans'ın çılgın bir entelektüel faaliyeti olan, yetmişten fazla şiir, hukuk veya tıp eseri yazan ve ünü Granada Krallığı sınırlarının ötesine geçen bir adam.

"Bu, vicdanı olan bir binanın hikayesidir. İbnü'l-Hatib'i oynamak, dünyaya, hayata ve Araplar ve insanlar olarak tarihimize dair algımı değiştiren çok derin, mistik bir kişisel deneyim oldu."

Aktör Amr Waked (Syriana, Yemen'de Somon Balıkçılığı, Lucy, Wonder Woman 1984) İbnü'l-Hatib'i canlandırıyor.

"Yüzyıllar boyunca Endülüs, Avrupa'nın en büyük yenilik ve bilgi merkeziydi ve büyüleyici karakterler üretti. Elhamra, tarihin o döneminin en büyük ifadesi olmaya devam ediyor ve İbnü'l-Hatib, onun ruhunu mükemmel bir şekilde somutlaştıran karakterdir. Bu hikayenin, kim olduğumuzun temel bir parçası üzerinde düşünmeye ve Endülüs'ün Avrupa kültürünün yaratılmasındaki ağırlığını haklı çıkarmaya hizmet etmesini istiyorum."

Granada Emirliği veya Granada Krallığı olarak da bilinen Nasrid Granada Krallığı (1238-1492), İber Yarımadası'nın güneyinde yer alan, Almeria, Malaga, Granada'nın tamamı ile Cadiz, Jaén ve Murcia'nın bir kısmını kapsayan Orta Çağ'da Müslüman bir krallıktı. Nasrid hanedanı, devletinin başkentini Granada şehrine yerleştirdi ve ustaca bir pakt ve vasallık politikası yoluyla kuzeydeki Hıristiyan komşuları karşısında stratejik konumundan nasıl yararlanacağını biliyordu. Nasriler, müreffeh bir toplum ve Elhamra'da en açık tezahürünü yapan etkileyici bir kültürel gelişme yaratmayı başardılar.

Bu anıt, Cordoba Emevi Halifeliği'nin mirasını ve Müslüman dünyasının bilimsel geleneğini içeren Endülüs Müslüman toplumunun verimli evrim sürecinin doruk noktasıdır. Elhamra bugün farklı dönemlere ait sanatsal unsurlardan oluşan bir anıttır ve nesiller boyu şaşırtıcı bir şekilde korunan bir tanıklıktır. En görkemli ve verimli dönemi, on dördüncü yüzyılda, I. Yusuf ve V. Muhammed'in emirliği sırasında, York, Köln katedrallerinin Avrupa'nın geri kalanında da inşa edildiği bir dönemde gerçekleşti.


                                 https://youtu.be/EL4z6WhdABw?si=hLsbtYv93rVqq3nq


Die Alhambra – Palast der maurischen Könige  = ZDF ZDF

                                                     XXXXXXXXXXXXXXXXXXX

Bir Davud Şehri: Yeruşalem (Kudüs)


                                    


                                                       XXXXXXXXXXXXXXXXXXX


İbn Haldûn ve İbnü’l-Hatîb Arasında Geçen Mektuplaşmalar Üzerinde Dil ve Üslup İncelemesi.


İbnü’l-Hatîb ve İbn Haldûn’un ilk karşılaşması Mağrib’de olmuştur. İbnü’l-Hatîb, 760/1359 yılında Gırnata’da ortaya çıkan bir ihtilalin akabinde kardeşi Ebü’l-Velid II. İsmail’in tahta geçmesinden sonra Sultan Ganî Billah ile Mağrib’deki Merînî Devleti’ne sığınmış ve Sultan Ebû Sâlim tarafından güzel bir şekilde ağırlanmıştır.Bu dönemde Merînî sarayının sır kâtibi olan İbn Haldûn ile İbnü’l-Hatîb karşılaşmış ve her ikisinin de kendi eserlerinde atıfta bulundukları dostlukları başlamıştır. 

Ganî Billah kaybettiği tahtını geri almayı başarınca, İbnü’l-Hatîb de sultanla birlikte 763/1362 yılında eski görevine geri dönmüştür. İbn Haldûn ile İbnü’l-Hatîb’in ikinci buluş ması ise Endülüs’te olmuştur. Nitekim gelişen bir takım siyasi olaylar23 neticesinde Fas’taki yetki ve itibarını kaybeden İbn Haldûn, 764/1363 senesinde Ganî Billah tarafından Gır nata’ya davet edilmiştir. Gırnata’ya geldiğini sultana ve veziri İbnü’l-Hatîb’e haber veren İbn Haldûn, İbnü’l-Hatîb tarafından gelişini kutlayan ve dostluğunu gösteren bir mektup aldığını ifade ederek, mektuba yer vermiştir.

Giriş kısmı şu şekildedir:

لهَّسلاو بحَّ رلا ِ نو ُ م ْ ي َ لما ِر ِ ئاَط ىَلع هَكلاو ِ إَّد َ ه ُ لما ِ / ل ِ لْ ف ِ طلاو ِخْ يَّشلا نِ م ْ ح ل ِ َ ل ما ِ دلبلبا ِثْ ي َ غلا َلوُل ُ ح َتْ لَل َ ح / ِ هِ ه ْ ج َ و ِ ل ُ هو ُ ج ُ ْ  
 Geldin güzel (kurak) beldeye rahmet yağmuru gibi / Yolun açık olsun, hoş geldin, şeref getirdin Yemin olsun ki sana boyun eğmiştir bütün yüzler / Yaşlı, sakin, çocuk ve erişkin

Sultan Ganî Billah ve veziri İbnü’l-Hatîb, İbn Haldûn’u çok iyi karşılamışlar, nezaket ve ikramlarıyla kendisini adeta büyülemişlerdi. İbn Haldûn sultan ve veziri tarafından gör düğü itibarı şu sözleriyle ifade etmiştir: 
 Sultan, gelişimi heyecanla karşıladı. Köşklerinden birini, yatakları ve gereçleriyle her türlü ihtiyacım düşünülmüş olarak bana hazırlattı. İkram, iyilik ve güzel bir ödül ol sun diye, yakınlarını beni karşılamaya gönderdi. Daha sonra sultanın huzuruna gir dim. Buna uygun düşecek biçimde beni karşıladı. Bana ihsanda bulundu, yanından ayrıldım. Vezir İbnü’l-Hatîb de dışarı çıkıp, bana konağıma dek eşlik etti. Daha sonra sultan beni, meclis yüksek üyeliğine atadı. Başbaşa görüşmeler yaptık, gezilerine eşlik edip, hoş vakit geçirip yakın dost meclislerinde beraber eğlendik.

2.1. Mektupların İçerik Bakımından İncelenmesi İbnü’l-Hatîb ve İbn Haldûn’un mektuplaşmaları, öncelikle her ikisinin de eserlerinde ortak olarak bulunan mektuplar göz önüne alınarak incelenmiştir. Ayrıca, İbnü’l-Hatîb’in eserlerinde yer vermediği, İbn Haldûn’un gelen mektuplara yazdığı cevabi mektuplara da değinilmiştir.40 Her iki tarafın mektuplarını içermesi bakımından daha kapsamlı olduğu için bu mektuplar, İbn Haldûn’un et-Taʿrîf adlı eserinde yer aldığı şekilde kronolojik sırala maya göre ele alınmıştır. 
Gönderiliş ve cevap tarihi açısından mektupların muhtevası aşa ğıdaki gibidir: 
 1. mektup: 764/1363 yılında, İbnü’l-Hatîb tarafından İbn Haldûn’a, Gırnata’ya gelişini kutlamak ve dostluğunu göstermek için yazılmıştır.
 2. mektup: 769/1367 senesinde İbnü’l-Hatîb tarafından, Tilimsan’da bulunan dostu İbn Haldûn’a yönelik olmuştur. 
 3. mektup: İbnü’l-Hatîb’den İbn Haldûn’a 770/1368 yılında gönderilmiştir. 
Bu mektup İbnü’l-Hatîb’in Gırnata’da bulunduğu sırada, Tilimsan’da bulunan dostu İbn Haldûn’a yaz dığı, özlemini dile getirdiği ve hacim olarak en uzun mektup metnidir. 
4. mektup: İbn Haldûn tarafından 770 yılında İbnü’l-Hatîb’in son iki mektubuna cevap olarak yazılmıştır.
5. mektup: 770 yılında İbnü’l-Hatîb tarafından Gırnata’dan yazılan cevabi mektuptur.
 6. mektup: İbnü’l-Hatîb’ten aldığı ama mektubun metninin bilinmeyen bir sebeple elinde olmadığını belirttiği mektuba karşılık, 772 yılında İbn Haldûn tarafından yazılan ce vabi mektuptur.
7. mektup: İbnü’l-Hatîb’in İbn Haldûn’un bir çocuğunun doğumu vesilesiyle yazdığı kut lama mektubudur.

Mektuplardaki Duygusal Dil:
İbnü’l-Hatîb ve İbn Haldûn’u siyasi ortamın yanı sıra bilimsel düzeyde bir araya getiren bu dostluk, batı İslam coğrafyası Endülüs ve Mağrib topraklarında hâkim olan siyasi ve fikrî birtakım sorunlar üzerine gerçekleştirdikleri entelektüel diyaloglarla kurulmuştur. Bu dostluğu özel kılan şey karşılıklı menfaate dayanmayıp bunun Aristoteles’in de betimlediği gibi “Gerçek dostluk, erdem bakımından benzer olan iyi insanların dostluğudur. Çünkü bu iyi insanlar, erdemce birbirine benzer oldukları sebebiyle birbirleri için iyi şeyleri ister ler.” dostluğa benzer bir nitelik taşımasıdır.Çünkü İbnü’l-Hatîb ve İbn Haldûn’da ortak olarak bulunan ilim vasfı, sahip oldukları erdemlerin en yücesiydi. Zaman geçtikçe de bu dostluk ilişkisi o kadar ileri seviyeye yükselmiştir ki artık biri diğerinin gerek özel hayatı gerek siyasi ve sosyal hayatı hatta yazdıkları eserler konusunda bile en ince ayrıntısına ka dar haberdar olmuştur. 

İbnü’l-Hatîb ve İbn Haldûn arasındaki mektuplarda hâkim unsur, dostluk ve kardeşlik ifadeleri olmuştur.

Bu mektuplardan birinde İbnü’l-Hatîb şöyle demiştir:
Saygıdeğer efendim! Sevgili ve ülküdaş kardeşim! Çocuklarımın şefkatli uğrağı, kalbi min sâkini! Çoktandır haberini alamıyorum.

Başka bir mektubunda ise aşağıdaki ifadeleri kullanmıştır.
Efendim, velim, kardeşim ve çocuğumun uğrak yeri! Nerede olursanız olun, Allah si zin yanınızda olsun! Lütuf ve inayetini sizden esirgemesin!

Yukarıdaki ifadelerde geçen efendim, dostum ve kardeşim gibi kelimeler, İbn Haldûn’un İbnü’l-Hatîb’in kalbindeki yerinin büyüklüğünü ve ona verdiği değeri göstermektedir. Aynı zamanda bu ifadeler, aralarında bulunan mesafeye rağmen, onları bir araya getiren dostluk bağının ne kadar kuvvetli olduğuna işaret etmektedir. 

İbn Haldûn’un benzer şekilde dostu İbnü’l-Hatîb’e yazdığı bir mektubunda duygularını aşağıdaki şekilde dile getirdiği ifadeleri, dostunun kendisi için ifade ettiği değere işaret et mektedir: Yüce ve büyük efendim! Ardına düşülen hazine değerindeki biriciğim! İyi ve şefkatli baba uğrağı!  

Yukarıdaki ifadelerde de görüldüğü üzere bu mektupların hitap cümlelerinde geçen bazı söylemler oldukça dikkat çekicidir. Nitekim İbnü’l-Hatîb yaklaşık olarak yirmi yaş bü yük olduğu dostu İbn Haldûn’a hitap ederken “çocuğumun yeri” ifadesini kullanırken İbn Haldûn’un da kendisine hitaben “baba ocağı” ifadesini kullanması, aralarındaki yaş farkına hürmet ettiklerinin bir göstergesi olarak yorumlanabilir. Bu yaş farkına rağmen farklı kı talarda ve farklı devletlerde aynı vazifeyi yürüten birer siyasi kişilik olmalarının, dostluk larına ek olarak onları bir araya getiren sebeplerden bir diğeri olduğu söylenebilir.  

Mektuplarda sağlıkla ilgili hususlarda da birbirini haberdar etme arzusu olduğuna rast lanılmıştır. Nitekim İbnü’l-Hatîb yazdığı bir mektubunda, kendisinde baş gösteren bazı sağ lık problemlerinden dostunu haberdar ederek şöyle demiştir: 

 Bilin ki ben özlemle yanıyorum, sapkın kötü mizaç beni sarmaladı, hastalıklar birbi rini kovaladı, sebebin sürmesi ve savmaktan acziyet dolayısıyla çare de yok. İşte bu müdahalenin akıbetini Allah hayra çevirsin.

İbnü’l-Hatîb ile İbn Haldûn arasında bazen kutlama ve tebrik amacıyla da mektuplaş malar olduğu görülmektedir. Bunun en güzel örneği, İbnü’l-Hatîb’in İbn Haldûn’a çocuğu nun doğumu vesilesiyle yazdığı kutlama mektubudur.48 Üç şiir beytiyle giriş yaptığı bu mektubuna nesir olarak devam etmiş, mektubun ortasında ve sonunda aynı şekilde kısa beyitlere yer vermiştir.
Mektubun girişi şu şekildedir:

 ِ د ْ ي َ ز َ باأو ا َضر ِ لا ِلْضَ فلا َ باأ ا ً ئي ِ ن َ ه / ِ د ْ يَك ْ نِ مو ُفا َُ يُ ٍيْ غ َ ب ْ نِ م َتْ ن ِ مُأو ٍنُْ يَ ِع ِ لاَطِ ب ِ د ْ عَّسلا في َلاَط ُ ه ُ وْأ َش / د ْ ي َ ز لاو ِ لا َ جِر لاو ِر ْ مَ ع ْ نِ م َ و ُ ه ا َ مف تيلا هم ُ عْ نأ الله ِرْكُشِ ب دِ يَ ق َ و / ِ د ْ يَ ق ْ نِ م ِرْكُّشلا ى َ و ِ س َ بَْتا ا َ هُ دِ باوَأ 49 
 (Ne mutlu! Ey Ebü’l-Fadli’r-Rıdâ ve Ebû Zeyd, esensin, Korkulan aşırılıktan, her türlü tuzaktan güvendesin. Bir uğurla, bahtı çok yaver gitti. O, erkeklerin ne Amr’ıdır, ne de Zeyd’i. Allah’a binlerce şükrederek nimetlerini sağlamla, Vahşi nimet atları, tutulmaz başka bağla.)


İlahiyat Makaleleri Veri Tabanı

Akay, Figen
Endülüs Risâlelerinde Bir İhvâniyât Örneği: İbn Haldûn ve İbnü’l-Hatîb Arasında Geçen MektuplaşmalarUludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 2023, cilt: XXXII, sayı: 2, s. 311-332               

İbn Haldun ve İbnü'l-Hatîb arasındaki mektuplaşmalar, dönemin Arap edebiyatındaki dilin ve üslubun derin bir incelemesini sunar; bu mektuplarda İbn Haldun'un daha sade, doğrudan ve «dönemin bilimsel dilini» yansıtan üslubuyla, İbnü'l-Hatîb'in ise daha «süslü, edebi ve retorik ögeleri» barındıran tarzı karşılaştırılır.







                                                  XXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXX







Hıyarcıklı (bubonik) veba

Atina’da Bubonik Veba – M. Ö. 430  


Arkhidamos Savaşı

Peloponnesos savaşının ilk on yılı (M.Ö. 431-421) “Arkhidamos Savaşı” olarak bilinmektedir. Spartalılar, ilk zamanlar kralı II. Arkhidamos’un komutasında M.Ö. 431 yılında Attika’ya girerek bu ülkeyi bir ay boyunca bölgeyi yağmaladı ve Atina’yı kuşatma yoluna gitti. 

veba salgını başkenti kasıp kavururken bile Atina şehir devleti savaş halinde olmaya devam ediyordu. Peloponez Savaşı‘nın ilk aşaması olan Arhidamos (Archidamian) Savaşı hala devam ediyordu. Önleyici bir tedbir olarak, Sparta stratejik olarak adamlarını vebanın istila ettiği şehrin dışına yerleştirdi. Yine de şaşırtıcı olan, Atina’nın depremden sonra ne kadar hızlı ve verimli bir şekilde yeniden inşa edildiğidir.


M.Ö. 430'da savaşın ilk yılı atlatıldıktan sonra Atina'nın başına muharebeden daha kötü bir facia geldi. Veba salgını baş gösterdi ve M.Ö. 426 yılına kadar birçok insanı öldürdü. Bu insanlar arasında tabii olarak askerler de bulunuyordu. Hatta M.Ö. 429'da Atina'yı yöneten Perikles bile vebadan yaşamını kaybetti. Perikles başarılı bir yöneticiydi ve askeri alanda kıymetli bilgilere sahipti. Kendi ordusunu ve düşmanı çok iyi tanıyor, Spartalılar ile karada karşılaşmamaya çalışıyordu. Perikles ölünce, Atinalılar büyük bir lideri kaybetmiş oldular.

300 Spartalı, özgün adı 300 olan, Frank Miller'ın Thermopylae Muharebesi hakkındaki grafik romanından uyarlanan ve 2006 yılında gösterime giren film.


XXXXXXXXXXXxxx



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Hallo 🙋🏼‍♀️