27 Şubat 2025 Perşembe

Hz Süleyman Peygamber’in Şifalı Bitkileri

 

Süleyman Peygamber’in Şifalı Bitkileri

Süleyman Peygamber'in hikayeleriyle ilişkilendirilen en bilinen bitkilerden biri "Süleyman'ın Mührü" (Polygonatum) olarak adlandırılan bitkidir. Bu bitkinin adının, köklerindeki izlerin bir mühre benzemesinden geldiği düşünülür. Tarih boyunca bu bitki, çeşitli rahatsızlıkların tedavisinde kullanılmıştır. 

Genel olarak İslam kaynaklarında ve geleneksel tıpta (Tıbb-ı Nebevi ve İslam tıp alimlerinin eserleri) adı geçen ve şifalı kabul edilen pek çok bitki vardır. Bu bitkilerin bazıları Süleyman Peygamber döneminden itibaren biliniyor olabilir:
  • Çörek Otu: Hadislerde şifa kaynağı olarak bahsedilir.
  • Zeytin: Kur'an'da adı geçen mübarek bir ağaçtır.
  • Hurma: Peygamberler tarihinde önemli bir besin ve şifa kaynağı olarak geçer.
  • Bal: Kur'an'da şifa kaynağı olarak zikredilir. 

                          🌿 Süleyman Peygamber ve Şifalı Bitkiler

Mabet İnşasında Doğayla Diyalog: Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî, Mesnevi’sinde Süleyman’ın mabedini anlatırken, dağdan getirilen taşların bile “Beni de götür!” diyerek dile geldiğini söyler. Bu anlatım, doğanın Süleyman’a boyun eğdiğini ve onunla iletişim kurduğunu simgeler.

Bitkilerin İlahi Bilgisi: Tasavvufî kaynaklarda Süleyman Peygamber’in bitkilerin sırlarına vakıf olduğu, onların şifa özelliklerini bildiği ve bu bilgiyi halkın hizmetine sunduğu anlatılır. Bu, onun hem peygamber hem de bilge bir tabip gibi görülmesine neden olmuştur.

Süleyman’ın Mabedi ve Şifalı Bahçeler: Bazı efsanelerde Süleyman’ın mabedinin çevresinde şifalı bitkilerle dolu bahçeler olduğu, bu bitkilerin hastalara iyi geldiği ve ruhsal temizlik sağladığı anlatılır.

🌿

Rumi, benzeri olmayan Mesnevi’sinde Süleyman Peygamber’in mabedi ile ilgili bölümde anlatır:

Davut Peygamber’e, oğlu Süleyman’ın bir mabet inşa edeceği, ilahi bir emir olarak tablete yazılmış ve önceden bildirilmişti. Takip eden yıllarda Süleyman Peygamber inşaata başlamış, Süleyman’ın Mabedi (Milattan ve İslamiyet’ten sonraki adıyla Mescid-i Aksa) olarak bilinen bu ibadet yeri, başka hiçbir yapıya benzemiyormuş, eşi benzeri yokmuş.

Rumi der ki inşaatında kullanmak üzere yakındaki dağdan kırılan taşlar bir bir dile gelir, “Beni de götür!” diye seslenirlermiş.

Bu mabedin kapıları da duvarları da yaşıyor
aynı bedenin kapısı duvarının yaşadığı gibi.

Can verilmiş kendilerine ve akıl bahşedilmiş
Çünkü onlar, şahların Şah’ına aittirler.

Bu mabet, temeli gibi –bilgi ve eylem – ile kurulmuştur.
Peygamberlerin inşa ettiği ibadet yerinin dört dörtlük oluşu

Ne taşından gelir ne de toprağından, eksiksiz oluşu
Tamlığı kurucusunda açgözlülük ya da husumet olmayışındandır.

Süleyman Peygamber’in Mabedi, Temple of Solomon, archives of Magyar Tudományos Akadémia Bibliatunalmany, Hungary

Mabedin kuruluşunun tamamlanmasının ardından, Süleyman Peygamber, ibadet edenlere doğru şekilde rehberlik edebilmek için her gün oraya gidermiş. Bazen konuşma yaparak, bazen nağmeler ve ahenkli sözlerle, kimi zaman eğilerek, selam vererek her gün orada hazır bulunurmuş. Hareketleri, ezgileri ile insanları mabedinde bir araya toplarmış. “İnsanları daha güçlü bir şekilde bir araya getiren eylemdir, çünkü eylem, işitenin de sağır olanın da herkesin ruhuna ulaşır, ” der Rumi.

İnsanların yanı sıra mabette çeşit çeşit bitkiler de yeşerip büyümeye başlamış:

Süleyman’ın ibadet için geldiği her sabah
uzaktaki bu mabede,

Orada yeni bir bitkinin büyüdüğünü görür; sonra sorardı:
“Bana adını ve şifanı söyle.

Sen neyin ilacısın? Nesin sen? Adın ne?
Kime zararın var, kime yararlısın? ”

Sonra her bitki etkisini ve adını söylerdi,
“Ben onun için hayatım, bunun için ise ölüm.

Buna zehir ama ona balım: budur benim adım
yazılıdır Levha ‘da, yazan İlahi Öz’ün kalemi. ”

Süleyman’dan bu bitkiler hakkında işitenler,
öğrendi hekim oldu, edindiler tıpta bilge makamlar.

Böylece derlediler tıp kitaplarını, buldular
Rahatlatan çareleri bedeni acılardan.

İşte burasıdır kaynağı astronomi ve tıp ilminin
Peygamberlere verilen ilahi ilhamdan gelenin

Akıl ve duyu için yol nerede bulunur,
mekânda yönü olmayan yere insan nasıl ilerlesin?

Beşerin aklı oysa üretme yeteneğine sahip us değil,
sadece ilimin takipçisi, ihtiyacı var öğretilmeye.

Öğrenme anlayabilme yeteneğine sahip de öğretecek kim?
Bu şahıs, sadece ilahi ilhamı alandır.

Evvel zamanda el sanatları ve meslekler türetilmiştir
İlahi ilhamdan, üzerine de akıl eklenmiştir

Beşer icat etse bile akıldan, herhangi bir işi
nasıl öğreneceğini düşün sen bir usta olmadan.

Eğer mümkün olsaydı öyle akıldan iş yapmak
usta olmadan yapılırdı her iş o zaman.

(Mesnevi IV. cilt, s. 470-485, 1138, 1290-1300)

Rumi’nin su gibi akan şiirsel diliyle anlattığı hikayede, şifalı bitkiler evvel zamanda Süleyman Peygamber’in mabedindeki toprakta ortaya çıkmış, canlanmış ve kime, hangi hastalığa yaradıklarını bir bir anlatmışlar.  Hikâyeye göre tıp biliminin temeli de, yeryüzündeki ilk hekimlerin bilgisi de oraya dek uzanırmış.

Duygu Bruce
26 Ağustos, 2019

Türkçesi R. A. Nicholson’un Mesnevi tercümesi, 2007 baskısından derlenmiştir. The Mathnawi of Jalâlud’dîn Rumi translated by Reynold A. Nicholson, 2007. 

&


Reynold Alleyne Nicholson veya R. A. Nicholson (18 Ağustos 1868 – 27 Ağustos 1945), İslam edebiyatı ve tasavvuf konularında, önde gelen İngiliz oryantalist. Ayrıca Mevlana'ın eserlerini İngilizceye kazandıran ve bu konuda uzmanlığı bilimsel çevrelerce de kabul edilmiş akademisyendir.

Reynold A. Nicholson’un el yazısı ile Rıza Tevfik’e bir mektubu (Abdullah Uçman koleksiyonu)

Reynold A. Nicholson’un el yazısı ile Rıza Tevfik’e bir mektubu (Abdullah Uçman koleksiyonu)

Tasavvufun ilk Arapça klasiği olarak kabul edilen el-Lümaʿı, yine tasavvufa dair ilk Farsça eser olan Keşfü’l-maḥcûb’u yayımlamış, Muhyiddin İbnü’l-Arabî ve İbnü’l-Fârız üzerine yaptığı çalışmalarla dikkatleri tasavvufî Arap şiiri üzerine çekmiş, Muhammed İkbal’i de Batı’ya o tanıtmıştır. 

The Idea of Personality in Sufism (London 1923). Afîfî’nin Nicholson’un çalışmalarının en yoğunu ve en zor anlaşılanı olarak tanımladığı eser üç konferansının metninden oluşur. Müellif bu eserinde hıristiyan ilâhiyatındaki ilâhî şahsiyet fikrinin tasavvufta bir karşılığını bulmaya çalışmıştır. Bu bağlamda Hallâc-ı Mansûr, Gazzâlî ve Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî’yi inceledikten sonra sûfîlerin Hz. Peygamber’e bakışı üzerinde durmuş, bazı sûfîlerin Ehl-i sünnet’in peygamber tasviriyle yetinmeyip Hz. Muhammed’in tarihî varlığının ötesinde ezelî bir varlığın hakikatinin (hakîkat-i Muhammediyye) ve nurunun bulunduğuna, bu nurun kıyamet gününe kadar velîlerde zuhur ederek varlığını devam ettireceğine inandıklarını söylemiş, daha sonra sûfîlerin Hz. Peygamber hakkındaki inanışlarıyla hıristiyanların Hz. Îsâ’nın şahsiyeti hakkındaki görüşleri arasında karşılaştırmalar yapmıştır. Ebü’l-Alâ Afîfî eseri, müellifin “An Historical Inquiry Concerning the Origin and Development of Sufism” (, 1906, s. 203-348), “Asceticism (Muslim)”, (, II, 99-105), “Sufis” (, XII, 10-17) ve “The Goal of Mohammedan Mysticism” (, 1913, s. 55-68) adlı önemli makaleleriyle tasavvuf araştırmalarında Nicholson’un yerini değerlendiren bir giriş ekleyerek Fi’t-Taṣavvufi’l-İslâmî ve târîḫih adıyla Arapça’ya çevirmiştir (İskenderiye 1946). Kitap, “Asceticism” dışında yukarıda adı geçen üç makale ve Afîfî’nin girişiyle birlikte Türkçe’ye tercüme edilmiştir (trc. Abdullah Kartal, Tasavvufun Menşei Problemi, İstanbul 2005).


                                                        🌺🌼🌸


KARINCADAN SARI ÇİÇEĞE

Yunus, çiçeklere sorular sorar, aradığı cevapları onlardan duyar. Yunus Emre’nin Sarı Çiçek şiiri, insanın Allah inancının, evrene, tabiata ve yaratılanlara bakışının nirvanasıdır. Yunus Emre’den başka çiçeklerle sohbet eden bir başka insan evladı yoktur.

Karınca ile Sarı Çiçek arasındaki benzerlik ne ise Hz. Süleyman ile Karamanlı Yunus Emre arasındaki benzerlik ve özdeşlik aynıdır. Karınca ile Sarı Çiçek kardeştir. Hz. Süleyman ile Yunus da kardeştir. Karıncadan Sarı Çiçeğe, Süleyman’dan Yunus’a her yaratılmış, Allah’ın bu dünyaya birer armağanıdır. Her şey, bir diğeri için armağan. Birimiz bir başkasına armağan… Her birimiz, her birimize armağan. Vahdeti vücudun tezahürü bu olsa gerek.
 
Hak ve halk ozanı Yunus Emre’nin Sarı Çiçek dizeleri, derin anlam yüklü diyaloğu ile bir nasihat, canlıları tanıma ve yaradanını tanıtma gayretiyle kurgulanmış ve her canlıya ibret olacak sadelikte içeriğe sahip bir şiirdir. Sarı Çiçek, sadece uyaklı bir şiir değil, şiirden fazlasıdır. O, asırlarca okunup anlatılacak muhteşem bir öyküdür.
 
Yunus Emre Hazretleri, üstadı tabiattan çiçekler toplamasını istediği için çıktığı bu gönül seyahatinde, tabiatta her canlının hay ve zikir içinde olduğunu görerek tabiatla konuşuyor, minicik bir çiçeği dile getirip konuşturuyor.
 
Yunus Emre çiçeğe sorular soruyor, cevaplar alıyor. 
 
Yunus Emre’nin gayesi insanın dışında dünyada, kainatta canlılar olduğunu anlatmak, anlatabilmek ve bütün bu mahlukatın, yani bütün yaratılmışların tek bir yaratıcısı olduğunu bir öyküyle, hoş bir anlatımla ortaya koymaktır.

Yunus Emre çiçeklerle konustu.Kainattaki her zerrenin, mahlukatın bir alem olduğunu, bir hayatla sınırlı canlılar olduğunu özellikle idrak etmemiz beklenirdi. Taşı, toprağı, havayı, suyu ve her yaratılmışın varlığının farkında olup onları konuşturmamız gerekirdi.

İşte bu canlıların tek bir yaratıcısı var; Allah C.C.
 
Ve kainat daim olarak Allah CC’nün “El Hay” zatı sıfatının tezahürü olarak  canlıdır, kainata canlılık veren, varlıkları kurgulayan, yaratan, husule getiren Allah’ımız var.

Sordum sarı çiçeğe
Benzin neden sarıdır
Çiçek eydür ey derviş
Ahım dağlar eritir

Yine sordum çiçeğe
Sizde ölüm var mıdır
Çiçek eydür ey derviş
Ölümsüz yer var mıdır

Yine sordum çiçeğe
Kışın nerde olursuz
Çiçek eydür ey derviş
Kışın turab oluruz

Yine sordum çiçeğe
Tamuya girer misiz
Çiçek eydür ey derviş
Ol münkirler yeridir

Yine sordum çiçeğe
Uçmağa girer misiz
Çiçek eydür ey derviş
Uçmak adem şehridir

Yine sordum çiçeğe
Gül sizin neniz olur
Çiçek eydür ey derviş
Gül Muhammed teridir

Yine sordum çiçeğe
Ademi bilir misiz
Çiçek eydür ey derviş
Adem binde biridir

Yine sordum çiçeğe
Kırklar'ı bilir misiz
Çiçek eydür ey derviş
Kırklar Allah yaridir.


  • Kökün Toprakta Olması: 
    Ayet, insanın temel maddesinin toprak olduğunu belirtir. Bu, Allah'ın Âdem'i topraktan yarattığına ve dolayısıyla tüm insanın da topraktan türediğine işaret eder.
         
  • Yaratılış Süreci: 
    "Arzdan yaratıp meydana çıkardı" ifadesi, Âdem'in topraktan yaratılmasıyla başlayan ve sonraki nesillerin de topraktan türetilmesiyle devam eden bir süreci ifade eder.
             
  • Bitkinin Büyümesi Metaforu: 
    İnsanın yerden bir bitki gibi büyütülüp geliştirilmesi, yaratılış sürecinin zarif ve ilerleyici bir şekilde gerçekleştiğini gösterir. Bu benzetme, Allah'ın yaratma gücünü ve bu sürecin doğallığını vurgular.
     
  • Nuh Suresi Bağlamı: 
    Nuh Suresi 17. ayet, Nuh Peygamber'in kavmine Allah'ın yaratıcılığını ve kudretini hatırlatmak için kullanılmıştır. Bu ayet, onlara Allah'ın kendilerini yerden bitkiler gibi yetiştirdiğini hatırlatır ve Allah'ı inkâr etmemeleri gerektiğini vurgular.

       

https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/52011




                                            XXXXXXXXXXXXX





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Hallo 🙋🏼‍♀️