
bizatihi entropiyi tersine çeviren, gözle görünen hareketi geri saran bir kurgusal teknoloji yardımıyla gerçekleştirmektedir. Böylece ileri doğru akan gerçeklik ile evirtilmiş obje ve insanları, bu iki zaman yönünün birbiriyle etkileşime girişini aynı anda izleriz.
evirtmenin nasıl gerçekleştirildiği, ne bulunan nesnelerin tam olarak ne anlama geldiği bilinmektedir. Kahramanımızı eğiten ajan Barbara’nın dediğine göre (‘’anladığım kadarıyla’’ kalıbını kullanır), bomba ve silah parçaları dahil, bir enkazı andıran tüm evirtilmiş buluntular gelecekte yaşanan büyük bir savaştan arta kalanlardır. Ajanımızın görevi bu gizli teknolojinin izini sürerek olası bir üçüncü dünya savaşını önlemektir.

filmin uzay-zaman dokusu üzerine oynadığı oyunları çözüp anlamasını değil, Kahraman ile birlikte olayların akışına girip aynı şaşkınlığı yaşamasını istemektedir. Kahraman da tıpkı seyirci gibi karmakarışık hale gelmiş olaylar silsilesi içine dalıp gider. Hatta finaldeki savaş öncesinde çarpışmayı yöneten komutan Ives (Aaron Taylor-Johnson) Kahraman’ı zamanı doğrusal düşünmeyi bırakması için uyarır. Kahraman da bizimle birlikte aynı zorlantıyı paylaşır. Bu sebeple fragmandan başlayarak Nolan bize ‘’anlamaya çalışma, hisset’’ der. Pattison’un Neil’i Talinn’deki turnikeden geriye Oslo’daki turnikeye hareket ettikleri evirtilmiş yolculuklarında çözümü olmayan Büyükbaba Paradoksundan ve Wheeler-Feynman’ın Soğurma Teorisinden bahsederek Kahraman’a ‘’başın ağrıdı, değil mi?’’ diye seslenir. Bu esprilerin hepsinin bir gerçeklik payı vardır çünkü öncelikle bu bir casusluk filmidir, genel rölativite ve kuantum fiziği belgeseli değil.
Feynman'ın electron/pozitron yokoluş diagramı
Primer (2004, yön: Shane Carrut) adında inanılmaz düşük bütçeli (7000$) fakat bilim-kurgu takipçileri tarafından bilinen bir zaman yolculuğu filmi vardır. Hiçbir görsel efektin, aksiyon sahnesinin olmadığı, günlük olaylara dayalı Primer’de çok daha karmaşık bir olay örgüsü vardır. Karakterler zaman sıçramalarında bölünerek 3-4 versiyon olacak şekilde çoğalır. Bir yerden sonra filmde hangi versiyonun konuştuğunu anlamak nerdeyse imkansız hale gelir. İnternette dolaşan Primer zaman çizelgelerine bakarsanız karmaşanın boyutlarını idrak edebilirsiniz. Zaman çizelgelerini çıkarmak, olayların akışını mantıklı bir bütüne, bir ‘’sıraya’’ oturtmak isteriz fakat olay örgüsü filmsel düzlemde dahi nihayete ermemiş, tamamlanmamıştır: Neil filmin sonunda yaşananların tamamının Kahraman tarafından planlanmış devasa bir zaman kıskacı operasyonu olduğunu ve olayların ortasında bulunduğumuzu söyler. Zaman yolculuğunun dayandığı temel paradokslara karşı dürüst davranan her anlatıcı öykülerini bu belirsiz noktalarda bitirmek zorundadır.
Primer'in zaman çizelgesi
Biz atomaltı parçacık fiziğinin teorik yaklaşımlarını sinemasal kurgunun tasarımlarında temsil eden bir filmden hızlı anlaşılır, kolay tüketilebilir bir seyir tecrübesi bekleyerek filme sizce de haksızlık etmiyor muyuz? Dolayısıyla Tenet günlük kavrayışımızla çelişmek zorunda olan bir paradoksa dayandığı için ağzıyla kuş tutsa bile her zaman bir açık kapı bırakmak zorundadır. Böylece Nolan, bu mekanizmayı film içerisinde abarttıkça abartır ve sanırım bunu diyalogları yoğunlaştırarak, tempoyu hızlandırarak (bu yapım sürecinde filmin uzunluğuyla ilgili mecburi bir kurgu olabilir, unutmayalım ki film 150 dakika) ve birbiri içine geçmiş çemberler, zaman kıskaçları yaratarak yapar. Bütün yapıyı tek bir seferde anlamak oldukça zorlaşır, fakat turnikelerin işleyiş mantığını ve hikayenin ileri ve geri gidişlerini ve nihayet filmin temel meselelerini müthiş bir görsel ziyafet eşliğinde kavramak pekala mümkündür.
Nolan’ın Syncopy’si ile Warner Bros. işbirliğinin ürünü olan Tenet bu anlamda açıkça bir transmedya anlatısı olarak kurgulanmıştır. Diyalogların yoğunluğu, öykünün karmaşası, ilk izleme tecrübesinin yetersizliği ve film hakkında araştırma yönünde bir itki doğurması yapımın bilinçli bir kurgusudur. Hikaye bir çok eleştirmenin aşağılayarak bahsettiği Youtube analiz kanalları, Twitter hesapları, bloglar, gazeteler, incelemeler vb. yoluyla açılıp genişleyecek ve daha çok anlaşılacak bir yapı olarak tasarlanmıştır. Bütün hikayeyi tüm detayları ile iki buçuk saat içerisinde kavramamızı beklemediklerine göre, filmin katman katman açılarak geleceğe gönderilmiş bir zaman kapsülü gibi hareket etmesinin arzulandığı söylenebilir. Filmde Priya, e-maillerin, yazıların, kaydedilen her şeyin zamanda yolculuk yaptığından bahseder. Bu anlamda sinema da bir zaman makinesi olarak görülebilir. Reddit kullanıcıları zaman çizelgeleri çıkaracak, her izleyici hikayeye başka bir parça ekleyecek ve anlatı web siteleri, sosyal medya hesapları ve filmin kendisi arasında gidip gelerek, kendi zaman yolculuğu içerisinde açılıp genişleyecektir. Burada Jenkins’in dediği hayran kültürü devreye girecek, Nolan’ın bile düşünmediği olasılıklar bu kolektif zekanın eseri olarak üretilip yayılacak, hikaye ağda yeniden ve yeniden yazılacaktır. Örneğin Neil'in Kat'in çocuğu Max olup olmadığı üzerine teoriler geliştirilecek, film Nolan'dan koparak kolektif zekanın bir üretimine dönüşecektir. Bilginin bu paylaşımı bizi filmin felsefi ve politik alt metinlerine götürmektedir. Filmin sonunda Kahraman’ın söylediği gibi ‘’Görevin kumaşında yeni bir geçmiş dokunacaktır.’’
Ajan Filmlerinde İdeoloji, Bilgi/Güç ve Küresel Felaket Çağında Paylaşım Sorunu
Tenet kelime anlamı itibariyle ilke, prensip, doktrin, görüş demektir. Filmde organizasyonun adı olan Tenet değil de bu anlamda birkaç defa kullanılır. Kahraman laboratuvardaki evirtme eğitimine güvenlik yeleği ve elinde bir not defteriyle gelir. Laborant ajan Barbara ona ‘’Eğer sırtında bir güvenlik yeleği, elinde bir dosya varsa tüm binalara girebilirsiniz.’’ der. Kahraman ona ‘’Unutulmuş bir ilke (tenet)’’ diye cevap verir. Dolayısıyla filmsel gerçeklik içinde Tenet istihbarat biriminin adı olduğu kadar bir casusluk doktrini olarak da kullanılır. Tenet ajanların sahada belirli esaslara göre hareket etmelerini ifade eder. Mumbai’deki ilk karşılaşmalarında Neil’in içki teklifini geri çeviren Kahraman bu prensiplere göre hareket etmektedir; silah kaçakçısını ölümle tehdit ederken onu konuşturmak için yapmayacağı hiçbir şey olmadığını hatırlatan Kahraman yine aynı ilkeleri öne sürer; Barbara işinin görevin ne’liğini sorgulamak değil, nasıl yapılacağıyla ilgilenmek olduğunu söylediğinde de, ‘’işimiz bitince seni öldürmem gerekiyor’’ diye espri yaparken de, ‘’bizim işimizde birinin sözünü tutmasının ne anlamı var?’’ diye yakınılırken de aynı doktrinlerden bahsedilmektedir.
Film içerisinde giderek ‘’tenet’’ değil de ‘’Standart Operasyon Prosedürü’’ olarak kodlanan bu kurallar manzumesi aynı zamanda ajan filmi türünün de konvansiyonlarını oluşturmaktadır. Bir ajan hiç kimseye güvenmez, onlara da güvenmemek gerekir, hepsinin gizli bir ajandası vardır. Ahlaki ilkeler değişmez esas olarak kabul edilemez. Ajan bilgi/gücü elde etmek için yalan, şantaj, tehdit, işkence, cinayet dahil her türlü suçu işlemekte serbesttir. Düşman şeytanlaştırılmıştır, onu alt etmekte kullanılacak her yol mubahtır. Tek değişmez ilke/tenet görevin kendisine sadakattir, dolayısıyla bağlı bulunan İktidar/Emirverici tanrıdır, emir-komuta zincirini bozacak hiçbir sorgulama, hiçbir eleştiri görevin gerçekleştirilmesini engellememelidir. James Bond, Ethan Hunt, Jason Bourne gibi ajanların takip ettikleri şema budur. Tenet’in Kahraman’ı da bu şemayı takip ediyor gözükmektedir. Film boyunca casuslar kendi aralarında bu doktrinler hakkında espri yaparlar. Ancak filmin finalinde bu yapı ikili bir kod kullanarak parçalanır.
Sean Connery'nin Bond'u (1971)
1- Doktrin yok sayılarak bilgi/güç paylaşılır, böylece her parça tek başına hiçbir anlama gelmeyen (Priya – ‘’Bilgisizlik bizim gücümüz!’’) ve ancak bir araya geldiğinde canlanan tehlikeli bir iktidar mekanizmasının boş gösterenleri haline gelir.
2- Kendini tanrı sanan kötü adam bir kurban olarak temsil edilir. Eğer bütün film The Protagonist’in bir zaman kıskacı operasyonuysa, Sator da bu kıskaç içinde kıstırılmış, döngü boyunca ölmeye yazgılı bir kurbandan başka bir şey değildir. Nefret etmemiz gereken düşman nükleer bir kazayla yıkılmış, haritada bile görünmeyen harabe bir Sovyet şehri, Stalask-12’ye gençliğini gömmüş, kanser hastası biri olarak dramatize edilmektedir. ONu trajik sona sürükleyen kendisini tanrı sanmasıdır. Cesedi mitolojik bir biçimde ayağından iple bağlanıp sürüklenir; bu Akhilleus’un Hektor’u Troya önünde sürüklemesini andırır.
Ele geçirilmeye çalışılan Algoritma adlı silah dünyayı evirtme gücüne sahiptir. E, olsun evirtsin tüm dünyayı diyemiyoruz çünkü -burası da biraz karışık- doğrusal zaman çizgisinde ilerleyen kişi ya da nesne evirtilmiş kendisiyle karşılaşmamalıdır. Doğrusal ilerleyen Kahraman elektronlar ise, Wheeler ve Feynman’a göre, enerjisi tersine çevrilmiş anti-kahramanlar pozitronlardır. Elektron ve pozitronlar birbirinin yansımalarıdır, biri emisyon diğeri soğurma etkinliğindedir, enerjinin zamanda ileri ve geri dönük zaman-simetrik yolculuğunu ifade ederler. Neil’in belirttiği büyük yok oluş (annihilation) fizikteki bu iki yükün birbiriyle çarpışması sonucu enerjinin serbest kalmasını ifade eder. Parçacık ve karşıt parçacık çarpıştığında girdiği reaksiyonu kullanan Algoritma silahı, dünyanın entropisini tersine çevirerek her parçacığı kendi karşıtına dönüştürecek, varsayım o ki çarpışmada her şey yok olacaktır. Algoritma, 9 parça Plütonyum 241’den oluşmaktadır ve oyunun ‘’üstün amacı’’ kötü adam Sator’un son parçayı bulup silahı tamamlamasını engellemektir. Sator’un planı ayın 14. gününde, Vietnam’daki teknesinde intihar ederek Stalask-12’ye gömülen bombayı aktifleştirmektir.
Zaman kıskacı operasyonu kazanılıp bomba ele geçirildikten sonra savaş meydanında Ives, Neil ve Kahraman kalır. İlke/Tenet’e göre silahı alan kişi, Algoritma’nın bilgisine sahip olarak diğerlerinin canlı bir biçimde buradan ayrılmasına izin vermemelidir, bu doktrin operasyon başlamadan önce Ives ve Kahraman arasında konuşulmuştur. Piramitleri bitiren işçilerini diri diri gömen Firavun misali görevi tamamlayan ekipten sadece silah/bilgi/gücü elinde bulunduranın hayatta kalmasına izin vardır. Fakat film burada alamet-i farikasını gösterir. Filmin başından beri tenet/ilke ile derdi olan Kahraman silahı 3 parçayı bölüp dağıtmayı önerir, böylece bilgi/güç paylaşılmış olur. Başlangıçtaki Tenet/ilke böylece evirtilerek tersine döner. Bilgiye el koymak, onu tek bir merkezde toplamak ve diğerlerini yok etmek üzerine kurulu mekanizma çöker. Böylece yepyeni, baş aşağı dönmüş, fakat palindrom yapısı sebebiyle yine de bir doktrin olan başka bir tenet kurulur. Başlangıçta şöyle deniyordu: ‘’Sana verebileceğim tek şey bir kelime: Tenet!’’ Artık Tenet’in anlamı değişmiştir. 21. Yüzyılın ilk çeyreğini bitirirken dünyayı kaosa ve yıkıma sürükleyen politik güçlerin kadim tavrında, film boyunca alttan alta süregiden ‘’standart prosedürler’’de ve casus filmlerinin konvansiyonlarında bulunmayan bu yeni güç ilkesi bizzat Kahraman tarafından oluşturulur. Hatta Kahraman tam bu noktada kendisini gerçekten kahramanlaştırır.
Bilginin/gücün eşit ve adil bir şekilde paylaşımı sorunu, özellikle Covid-19 salgını sonrasında bizzat doğanın şiddetiyle cezalandırılan insan türü için çözülmesi gereken elzem bir problem olduğunu ispatladı. Nolan’ın başyapıtı Tenet başlangıçtaki ilkeyi, tıpkı filmin yapısında işlettiği mekanizmada temsil ettiği gibi, ideolojik olarak da ters yüz ederek örneğine az rastlanır çok katmanlı bir film ortaya koymaktadır. Tenet sadece bir kelimedir, onu baştan ya da sondan okumanız hiçbir şey değiştirmez. Önemli olan Neil’ın da dediği gibi zaman değil, hayatta kalmaktır. Nolan’ın son büyük eserinin seyircisine verdiği mesaj budur.







Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Hallo 🙋🏼♀️