Afrika'nın geleneksel tıbbı ve şifacılar
Halkın daha kısa sürede ve çok daha ucuza ulaştığı bu şifacılar, Afrika'da nesilden nesle aktarılan tıbbi bilgiler ışığında halka şifa dağıtıyor.
Şifacılar hem fiziksel hem de ruhsal sorunların teşhis ve tedavisinde çeşitli şifalı bitkilerin yanı sıra, birtakım dualar ve ritüelleri de tedavi sürecine dâhil ediyor.
Bulundukları bölge halkının saygısını kazanan geleneksel doktorlar, çeşitli hastalıkları engelleme ve sağlıklı yaşam konusunda da bir tür yaşam koçluğu görevi üstleniyor.
Afrika'nın kimi şifacılarının yerel bitkilere ve hazırlayacakları ilaçlar için gereken diğer malzemelere dair bilgisi hayli derin.
Şifacılar hastalıkların biyomedikal sebepleri kadar ruhsal sebeplerine de odaklandığı için bu insanların hastalıkların teşhis ve tedavisi noktasında birtakım bazı özel manevi güçleri olduğuna inanılıyor.
Çoğu şifacı, atalarının ruhlarıyla iletişime geçtiğini ya da bu özel güçleri kendisinden önceki bir şifacıdan devraldığını iddia ediyor.
İşte bu anlamda kimilerince şifacılara çok özel yetenekler yüklenirken kimilerinin gözünde de onlar birer şarlatan olabiliyor.
Hristiyan nüfusun çoğunlukta olduğu Afrika ülkelerinde şifacılar İncil'deki ayetlerden ve ritüellerden yararlanırken, Müslüman nüfusun yoğunlaştığı ülke ve bölgelerde ise Kur'an ayetleri ve duaları tedaviye dâhil ediliyor.
Bir araştırmaya göre Nijeryalı doktorlar ve tıp öğrencilerinin büyük bir kısmı şifacıların tedavi yöntemlerinin bir kısmının gerçekten sonuç verdiğine ve modern tıbba ilham kaynağı olduğuna inanırken, az bir kısmı şifacıları anatomi bilgisinden uzak, yanlış tedavilerle halkı kandıran sahtekârlar olduğunu düşünüyor. 1
Afrikalı edebiyatçıların ve düşünürlerin eserlerinde de şifacılara yapılan atıflar hep olumludur.
Kenyalı filozof Ngugi wa Thiong'o'nun, Nijeryalı yazar Ben Okri'nin, Güney Afrikalı yazarlar Zakes Mda ve Bessie Head'in eserlerinde şifacılar son derece muteber kimseler olarak tanımlanırken, geleneksel tıp Afrika kültürünün bir parçası olarak gösterilir.
Nijerya'nın Nobel ödüllü düşünürü Wole Soyinka, birçok eserinde şifacıları Afrika kültürünün vazgeçilmez bir parçası olarak tanımlar.
Hatta şifacılığın modern tıbba ilham verdiğine inanır. "Afrika'ya Dair" isimli eserinde, Batı tıbbının çare bulamadığı nice hastalığa Afrika'nın bir köyünde yaşayan geleneksel şifacının deva bulmasını hayranlıkla anlatır.
Soyinka, şifacılığı Afrika kültürünün devamı için elzem bir sembol olarak görür ve geleneksel tıp pratiklerinin korunması gerektiğini savunur.
Modern Batı tıbbının siyah insanın anatomisini yeterince tanımadığını ve bu nedenle siyah insanın tedavisinde eksik kaldığını iddia eder.
Soyinka Afrika'nın yerel kültür ve geleneklerine karşı duyarsız olan Batı tıbbını eleştirirken, geleneksel Afrika tıbbının da Afrika'ya ait diğer birçok element gibi Batı tarafından gereken saygıyı görmemesinden ve ilkel addedilerek küçümsenmesinden yakınır.
Afrikalıların şifacılara yaklaşımında, kadim bir kültüre sahip çıkmak gibi bir endişe de yatar.
Yaşlı nüfusun çoğu zaman Batı tıbbını yetersizlikle ve Afrika insanına uyumsuz olmakla suçladığı görülür.
Batı'da görülen hastalıklarla tropik bölgelerde görülen hastalıkların farklı olması ile ve Batı tıbbının hastalık tanımlarının da beyaz insan üzerinden yapılması da Afrika'nın geleneksel tıbbı ile çatışma yaratır.
Siyah insan, dermatolojiyi yalnızca beyaz insanı merkeze alarak oluşturan ve hastalıkların semptomlarını beyaz cilt üzerinden tanımlayan modern tıp karşısında bilinmeyen ve tanımlanmayan bir konumundadır.
Burkina Fasolu eczacı Aida Zougmore geleneksel tıbbın ehemmiyetine vurgu yapıyor:
Ben bir eczacı olarak geleneksel tıbba inanıyorum. Zira yüzyıllardır Afrika toplumları geleneksel ilaçları yani bitkilerimizi kullandı ve etkisini bizzat tecrübe etti. Sorun ilaçların tasnifi, dozajı ve muhafazasında. Bunlar sağlıklı bir şekilde yerine getirildiğinde bitkilerin tedavideki yeri çok kıymetli. Ben geleneksel tıbbı bir sanat olarak tanımlıyorum.
Burkina Faso'da sağlık sistemi geleneksel doktorların sanatlarını icra etmesine olanak tanıyor. Elbette sertifikalarının olması şartıyla. Hatta bazı modern doktorlarımız kimi zaman geleneksel doktorları bizzat kendileri tavsiye ediyorlar. Ancak şunu da belirtmeli ki, gerçek dışı vaatlerde bulunan ve mesleğini kötüye kullanan, aldatan sözde şifacılar da var. Onların gerçekten bu işi hakkıyla yapan insanların itibarını zedelemesine üzülüyorum.
Şifacıların sağlık sistemindeki yükü hafiflettiğini düşünen Güney Afrika, Etiyopya, Kamerun ve Gana gibi ülkeler, geleneksel tedavi yöntemlerini ve şifacıları birtakım yasalarla koruma altına alarak geleneksel tıp uygulamalarını daha sağlıklı ve işlevsel hale getirmeyi amaçlıyor.
Kenya, Uganda ve Nijerya gibi ülkelerde ise şifacıların ilaç yazmalarına izin verilmiyor ama yine de halkın büyük çoğunluğu şifayı geleneksel tıpta arıyor.
Yapılan araştırmalara göre Sahra Altı Afrika'da geleneksel tıbba ve ilaca başvuranların oranı yüzde 70 ile 80 arasında değişiyor.
Çok sayıda insan hastaneye gitmeden önce yakınında bulunan şifacıları ziyaret ediyor. 2
Zambiyalı eğitimci Perseverance Jamila şifacılara mesafeli yaklaşıyor.
Ailem ve akrabalarımın çoğu kırsal kesimde doğup büyüdüğü için şifacılara saygı duyuyorlar. Şifacıya başvurmak onlar için son derece doğal. Batı tıbbıyla tanıştıklarında güvensiz hissettiler ve modern tedavilere ön yargılı yaklaştılar. Hala şifacıları tercih ediyorlar ve işe yaradıklarına yürekten inanıyorlar.
Bana kalırsa insanların bu güvenini kötüye kullanan çok sayıda şarlatan var. Ben bir Hristiyan olarak şifacıların uygulamalarına inanmıyorum. Belki kısa sürede hastalar bir iyileşme gösteriyor ama uzun vadede etkilerinin yıkıcı olduğunu düşünüyorum. Kaş yaparken göz çıkarabiliyorlar.
Büyükbabası şifacı olan Nijeryalı öğretmen Mariam ise hiçbir zaman şifacılara gitmediğini çünkü hepsinin büyücü ve şarlatan olduğunu ifade ediyor:
Ben büyükbabamı hiç görmedim ama ninemden dinlediğim kadarıyla çeşitli bitkileri öğütüp kullanıyormuş. Ve insanların yüzlerine jiletlerle kesikler atıp bazı dualar okuyormuş. Pagan inançlardan yola çıkarak bazı tanrıların isimlerini söylüyor ve kuru fasulye tanelerine bakarak gelecek okuyormuş. Kimi zaman kendisinden şifa isteyen kişinin hayvan kurban etmesini istiyormuş.
Sağlık sisteminde tam anlamıyla bir gelişim sağlanmadan ve modern tıbbı siyah insanın ihtiyaçlarına cevap verecek ve kıtaya özgü hastalıklara hitap edecek şekilde düzenlemeden şifacıların konumunu ve görevini netleştirmek mümkün görünmüyor.
Halk arasında hastanelerin ve en iyi doktorların çare bulamadığı hastalıklara geleneksel yöntemlerle şifa bulan geleneksel doktorlar ile insanlara akıl dışı yöntemlerde sözde şifa vadeden ve halkın sağlığını tehdit eden sahtekârlar arasında ayırım yapmak gerekiyor.
Yakın geçmişte Tanzanya'da çocuklarda görülen sıtmanın tedavisinde modern ve geleneksel sağlık uygulamaları arasındaki işbirliğine dair yürütülen çok sayıda çalışma, bu işbirliğinin çoğu hastalıkla mücadele noktasında ciddi bir avantaj sağlayacağını ortaya koydu.
Çalışmalar sonucunda modern tıp ile geleneksel Afrika tedavilerinin iş birliği içinde olmasının çocuklarda görülen sıtma kaynaklı ölüm oranını önemli ölçüde azalttığı anlaşıldı.
Şifacılar sıtmanın başlangıç aşamasında çocukları başarıyla tedavi ederken, ilerleyen aşamalar ya da farklı hastalıkların sürece dâhil olması durumunda aileyi hastanelere yönlendirerek hastalığın tedavisine katkıda bulundu. 3
Şifacıların hepsinin işinin ehli olmadığı, hastalığı tedavi etmek şöyle dursun hastanın durumunun çok daha kötüye gitmesine bile neden olabilecekleri göz önünde bulundurulmalıdır.
Bununla birlikte nice hastalığın tedavisinde yüzyıllardır başarı sağlayan geleneksel yöntemler ve mesleğini hakkıyla yapan şifacıların Afrika insanı için önemli bir yere sahip olduğunu da kabul etmek gerekir.
Bugün Afrika için en makul çözüm, modern tıp ile Afrika'nın geleneksel tıp yöntemleri arasında sağlıklı bir bağ kurmaktan geçiyor.
Şifacıların hastalıkları teşhisi ve hangi noktaya kadar hizmet sağlayabileceklerinin çerçevesi çizildiğinde, ilaçların dozajı ve saklanma koşulları belirlendiğinde, gerektiği yerde müdahale edilerek hastaneler ve şifacılar arasında bilinçli bir koordinasyon sağlandığında bugün Afrika'nın yüzleştiği çoğu sağlık sorununun büyük bir kısmının çözüme kavuştuğu görülebilir.
Kaynaklar:
1.https://apps.who.int/iris/bitstream/handle/10665/48255/WHF_1987_8(2)_p240-244.pdf
2.https://www.ncbi.nlm.nih.gov/pmc/articles/PMC8843187/#:~:text=An%20analysis%20of%20the%20Sub,uses%20traditional%20herbal%20medicine9.
3.https://malariajournal.biomedcentral.com/articles/10.1186/1475-2875-5-58
SASTUN *Ecology/Travel Literature*Herbologist ROSITA ARVIGO*Maya Tıbbı'nın Bitkileri;Şifacı'nın (Şaman/Kam) anlatıları*Bir Maya Şifacısı'na Çıraklık
Afrika'nın Shakespeare'i: Wole Soyinka

Fotoğraf: Thomas Samson/AFP
Wole Soyinka, Of Africa [Afrika'ya Dair] adlı çalışmasındaki "Herodot'un Çocukları" yazısında Afrika kıtasının dünya konjonktüründeki yerini şöyle açıklar:
Amerika ve Avustralya'nın aksine, hiç kimse fiilen Afrika kıtasını 'keşfetmiş' olduğunu iddia etmemiştir. Ne kıta bir bütün olarak ne de kıtanın sonradan doğan zürriyetleri -modern devletler- gerçekte Amerika'nın Columbus Günü'ne eşdeğer bir günü kutluyorlar. Bu kıtaya kendi kendini oluşturan bir kimlik, diğer kıtaların ve alt kıtaların reddettiği adı konmamış otoktoni vermiştir...
Afrika, hiçbir girişken millet, iktidar ya da maceracı bireyle anılmaz. Afrika, üzerinde spekülasyon yapılan hem gerçek hem fantezi olarak tetkik edilen, hatta biçim verilen 'hakkında bilinen' bir kıta olarak var olur.
Yazıma Soyinka'nın bir alıntısıyla başlamamın nedeni, postkolonyal entelektüellerin tarihsel ve kültürel olarak nasıl bir söylemsel yapının içine doğduklarını göstermektir.
Bir çıkış noktası nasıl olabilir, Soyinka'nın arayışı bunu çok net biçimde gösterir.
Bugüne kadar ürettiklerine baktığımızda Soyinka, Afrika kültürünün geçmişiyle bugünüyle tüm yükünü sırtında taşıyan, adım adım, ilmek ilmek koca bir kültürü edebiyatın zirvesinde yaşayan, dünya edebiyatında eşi az bulunur "sui generis" bir kişiliktir.
Wole Soyinka, sadece Afrika edebiyatının değil, çağdaş dünya edebiyatının da son dönemlerdeki en büyük oyun yazarlarındadır.
Ancak bu tanımlama şüphesiz Soyinka gibi edebiyatın hemen her alanında yetkin bir edebiyat devi için eksiktir. Soyinka aynı zamanda modernist Afrika şiiri ve romanının da öncü isimlerindendir.
Şiirlerinde bir William Butler Yeats'le, T. S. Eliot'la aşık atarcasına yetkin olan Soyinka, Henry James kadar İngiliz edebiyatının içinden konuşan romancılığıyla da dikkat çeker.
Soyinka, 1986 yılında Nobel Edebiyat Ödülü'ne layık görülen Afrika'nın ilk ve tek siyah yazarıdır.
Soyinka aynı zamanda postkolonyal Afrika'nın en önemli düşünürlerindendir, eleştirileri ve yönlendirmeleriyle de Chinua Achebe ile birlikte kuşağının bir anlamda ebeliğini de yapmıştır.
Türkçe edebiyatta Soyinka'nın hâlâ çevrilmemesi büyük bir ayıptır. Nobel ödülüne rağmen tek bir kurmaca eseri ya da şiir kitabı, oyunu Türkçe'de yoktur.
Oysa Soyinka modern Türkçe şiire önemli katkılar sunabilecek ender şairlerdendir.
Yakın zamanda bir kurgu-dışı çalışması, Afrika'ya Dair, Hece Yayınları tarafından okurla buluşma imkânı bulmuştur.
Soyinka'ya ilginin olmayışının açıklaması elbette Afrika'ya bakışla da ilintilidir.
Türkçe edebiyatın Wole Soyinka'yı yok saymasını nasıl değerlendirmek gerekir acaba?
Onlarca dile çevrilen Soyinka'nın eserlerinin çevrilmediği ve dolayısıyla okunmadığı ülkelerden birisidir Türkiye.
Soyinka bu konuda yalnız değildir elbette. Bir diğer Afrika kökenli Nobel edebiyat ödülü sahibi şair Derek Walcott da aynı makus talihe sahiptir.
Walcott modernist şiirin dünyadaki en yetkin isimlerindendir. Nobel edebiyat ödüllerini dört gözler bekleyen yayıncılar her iki şairi de es geçmiştir.
Şüphesiz Soyinka da Walcott da modern Türkçe şiirini besleyecek, şiirde farklı kanallar açabilecek önemli kaynaklar olarak orada duruyor.
Soyinka'nın klasikleşmiş şiiri "Idanre", Modernist tarzın en güzel örneklerindendir. Soyinka şiirlerinde Yoruba mitolojisini, kozmolojini evrensel bir dünya görüşü olarak sunar.
Yoruba tanrılarına ve temsillerine, adaklar adanan "ataların varlığına" dair inançlara, "ölüp tekrar tekrar annesine musallat olmak için dönen bir çocuktan"bahseder.
Soyinka, şiirin temelini Ogun miti üzerine kurar. Yedi farklı biçimde görünen çift karakterli tanrı Ogun, "Demir ve metalürji Tanrısı, Kâşif, Zanaatkar, Avcı, Savaş Tanrısı, Yol Bekçisi, Yaratıcı Öz"dür şiirde.
Ogun'a ek olarak, Orunmila, Sango, Orisa-nla ve Esu gibi pek çok Yoruba tanrısından "Idanre" şiirinde bahsedilir.
Ölüm ve Kralın Süvarisi
Özellikle 1975 yılında yayımladığı Death And The King's Horseman [Ölüm ve Kralın Süvarisi] tragedyası tarihselliği ve oyundaki kurgusu ve ustalığıyla bir başyapıttır.
Yoruba ulusunun Oyo krallığında geçen oyun, 1940'larda yaşanan gerçek bir hadiseye dayanır.
İngilizler, 1860'dan 1960'lı yıllara kadar Nijerya'daki krallıkları, bağımsız etnisitelerden oluşan küçük bölgeleri birbirine bağlayarak "indirect rule" dedikleri yerli halkın önde gelenlerine kısmi haklar tanımak suretiyle uyguladıkları yönetim biçiminde gerektiği yerde müdahale ediyorlardı.
Soyinka, Achebe'nin Tanrının Oku'nda gösterdiği "beyaz tehdidin" doğurduğu trajediyi gözler önüne serer.
Yoruba töresine göre kral öldükten sonra, bir ay sürecek cenaze töreninin son gününde kralın atlarının seisi kralı öte dünyaya uğurlarken kendisini de kurban eder ki kralı huzur içinde yatsın.
Oyun kralın süvarisi Elesin, sömürge valisi Simon Pilkings, pazarın sahibesi Iyaloja ve Elesin yurtdışında okumuş oğlu Olunde etrafında döner.
İlk perde Elesin'in şarkılar eşliğinde markete girmesiyle başlar. Pazar yerinde gördüğü kadınla bir kere birlikte olmak ister, ölüme gitmeden önce, pazarın sahibesi Iyaloja da istemeyerek de olsa onu kırmaz.
Onun çocuğunu taşımaya razı olur. Törene katılan sömürge valisi Pilkings ise Elesin'in intihar edeceğini duyar duymaz ona engel olur, bu sırada İngiltere'den dönen doktor oğlu Olunde, kendi kültürüne olan hayranlığından dolayı babasının görevini ifa etmedeki başarısızlığını bir zillet olarak algılar ve intihar eder.
Oğlunun cesedini gören baba Elesin ise daha sonra kendi canına kıyar.
Oyunda trajik olan Elesin'in düştüğü durumdur, bir yandan geleneği temsil eden oğlu, öte yandan hışmı ve şiddeti temsil eden sömürge güçleri.
Çaresiz Elesin'in ölümü geleneğin de çözülüşüdür tıpkı Achebe'de Okonkwo'nun teslimiyete boyun eğişi ve yok oluşu gibidir.
Soyinka drama edebiyatında bir çığır açmıştır, oyunlarının üç ayrı saç ayağı vardır: Klasik Grek tragedyası, Shakespeare ve Afrika geleneksel değer ve mitolojisi.
Soyinka her üç besleyici unsuru metinlerinde mezcederek, modern dramanın ifade sahasını genişletmiştir. Afrika'nın yerli ritüellerinden ürettiği dramatik ifade onu "Afrika'nın Shakespeare'i" kılmaya yeter.
Gündelik yaşantıyı, insani değerleri daha doğrusu Afrikalılığı simgeleyen kültürü, Batı drama biçimine katkı sunarak ifade biçimi yaratması şüphesiz Soyinka'nın özgünlüğünün yanı sıra yetkinliğini de ortaya koyar.
Soyinka'nın 1965 yılında yayımladığı The Interpreters [Mütercimler] romanı, postkolonyal Nijerya'nın politik ve sosyal olarak çürümüşlüğünü gösterir.
Yurtdışında öğrenim görmüş beş entelektüel arkadaşın, bağımsızlıktan sonra ülkenin geleceğine dair yorumlarını içerir roman. Soyinka'nın kurmaca dili, romanı politik bir yüzleşmeden ziyade daha karmaşık bir yapıya büründürür.
Aynı şekilde Season of Anomy [Anomi Mevsimi]romanında Soyinka, üslubunu daha da sertleştirerek belki de ideolojik denebilecek eleştirel bir yapıt ortaya koyar.
1975'te yayımlanan romanda, Soyinka'nın ülkenin iç sorunlarına yarı politik yarı ütopik yaklaşımı dikkat çeker.
Önceki romanındaki yorumları şairin başını belaya sokacaktır, dönemin Biafra sorununa çözüm önerisi olarak Biafra'yla ordunun görüşmesini yazması, barış elçiliği yapması cezalandırılacaktır.
Biafra savaşı boyunca 1967-69 yılları arasında hapis yatan Soyinka, Afrika özünü, hümanizmini savunur, büyük bir kurmaca ustası olan şair, romanlarıyla Afrika politik romanının çıtasını bir hayli yükseltmiştir.
Modern dünya klasikleri arasında sayabileceğimiz Season of Anomy, Afrika'nın talihsiz yüzünü çok sert tarzda yansıtsa da iyimserlik ve umut ışığı da taşır beraberinde.
Politik bir alegori olarak okunabilecek metin, trajik yanıyla da dikkati çeker, ancak Soyinka'nın dil ustalığı sorunun yapısal boyutlarının yanı sıra girift tarafını da biçim olarak ortaya koyar.
Wole Soyinka, Afrika Rönesansının en önemli isimlerindendir.
Eleştirel bakışı ve entelektüel kişiliğiyle sağlam bir edebi duruşu olan Soyinka yapıtlarıyla tek başına postkolonyal edebiyatın sarsılmaz bir kalesidir.

Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Hallo 🙋🏼♀️