5 Temmuz 2023 Çarşamba

Karanlık, Gölge, =METAFORU

 


Bazen takma adlar gerçek durumu hayal edebileceğinizden daha iyi anlatabilir. HBC 672 adlı yıldızı çevreleyen buluta verilen “Yarasa Gölgesi” ismi de bu duruma örnektir.

Farklı filtreler eşliğinde çekilen görüntüler birleştirilerek elde edilen görüntü. (hubblesite.org)

Hubble teleskopu yıldız oluşturan bir bölgenin uzağındaki bir bulutun gölgesinde görünmeyen bir yıldızı kuşatan gezegen diskinin görüntüsünü yakaladı.

HBC 672 adlı genç yıldızı saran bulutun gölgesi çift kanadı andırdığı için “Yarasa gölgesi” olarak adlandırılmıştır. Şimdi bu ismin ne denli doğru olduğu belirlendi: Gölgesi kanatlarını çırpıyor!

Uzay Teleskopu Bilim Enstitüsünden (Space Telescope Science Institute (STScI)) Klaus Pontoppidan: “Gölge hareket ediyor. Tıpkı bir kuş gibi kanatlarını çırpıyor! Bu etki diski kendine çekip büken bir gezegenden kaynaklanıyor olabilir” diyor.

İyi de, Yarasa Gölgesini ne oluşturdu?

“Bir diskle çevrili durumda olan bir yıldızımız var ve bu disk Satürn halkaları gibi düz değil şişmiş durumda. Yıldızdan gelen ışık düz şekilde yoluna devam edebilir. Ama diskin düzlemi boyunca ilerlemeye çalışırsa dışarı çıkamaz ve gölge oluşturur” diyor Pontoppidan.

Duvara gölgesi düşen bir lamba düşünün. Bu örnekte lamba yıldıza, abajuru diske ve duvarda buluta benzetilebilir. Gölgenin şekli mesafeye göre bir çana ya da trompete benzetilebilir.

Gazın, tozun ve kayanın şekli eğer yuvarlaksa gölgesi eyere benzeyebilir ve gölgenin ‘kanat çırpması’ gibi iki tepe ve iki çukuru olabilir. Ekip bir gezegenin diskin içinde olduğunu ve diskin düzlemine göre eğimli bir yörüngeye sahip olduğunu düşünüyor. Bu durumda gezegen hareket ettikçe etkilediği diskte dalgalanmalar oluşması ve gölgenin hareket ediyor gibi görünmesine neden olacaktır.

Modellerden biri olan çift tepe ya da çift çukura sahip eyer modeli. Bu durumda yıldızdan gelen ışık eyerin tepe ya da çukur bölgelerinde gölge oluşumuna neden olacaktır. (NASAESA ve A. James ve G. Bacon (STScI))

New York Poughkeepsie’daki Vassar Kolejinden ekip üyesi Colette Salyk: “Diskte sadece basit bir yumru olsaydı gölgenin her iki tarafındaki hareketi uçağın kanatları gibi ters yönlü eğilmesini beklerdik” diyor.

Yıldızı çevreleyen bulutun oluşturduğu gölge o kadar büyük ki –Güneş Sisteminin uzunluğunun 2000 katı- ışık anında onu terk etmiyor. Işığın bir uçtan bir uca hareketi 40-45 gün sürmektedir. Ekip bunu esas alarak gezegenin yıldızın çevresinde 180 günde dolandığını hesapladı. Bu da gezegenin yıldızından Dünya’nın Güneş’e uzaklığı kadar bir yörüngede dolandığı anlamına geliyor.

Bu bir gezegen değilse alternatif açıklama HBC 672’yi disk düzleminin dışında tutan ve onun gölge diskine göre “sallanmasına” neden olan başka ve görünmeyen bir yıldız daha olduğu yönündedir. Ancak diskin kalınlığına göre bu olasılık zayıf görünüyor. Çift yıldız için şimdilik elde de kanıt bulunmuyor.

Disk, Hubble tarafından bile görülemeyecek kadar küçük ve uzakta. HBC 672 yıldızı yaklaşık 1400 ışık yılı uzaktadır ve Serpens bulutu adlı bir yıldız doğumevinde bulunuyor. Yıldız sadece 1-2 milyon yıl yaşında.

Bu veriye biraz tesadüf eseri ulaşıldı. Yarasa Gölgesinin ilk görüntüsü başka bir ekip tarafından çekildi. Daha sonra Hubble ile aynı bölgenin tekrar görüntüsü alındı. Renkli görüntü elde etmek amacıyla ek filtreler kullanıldı.

Sonra eldeki görüntüler birleştirildiğinde gölgenin hareket ettiği gözlendi. İlk başta görüntü işleme sırasında hata yapıldığı sanıldı ancak burada bir sorun olmadığı kısa sürede anlaşıldı: gölge gerçekten hareket ediyordu.


   ⛔️⛔️⛔️⛔️⛔️⛔️⛔️⛔️⛔️


Ernst Gombrich'in 'gölgeleri'

Gölge mefhumunun Antik Yunan’daki algılanışının felsefe ve dinle olan ilişkisi üzerinde duran Gombrich, gölgelerin gerçek dünyanın bir parçası olmadığını söyler. Çünkü, der, onlara dokunamayız, kavrayamayız. Bu yüzden, günlük dilde gerçek olmayan bir şey tanımlanacağı zaman gölge metaforuna başvurulduğu dile getirir. Yine Antik Yunan’ı referans göstererek, ölümden sonra gölge olarak yaşamayı sürdürdüğümüzü söyler ve somut dünya algısının bu noktada değiştiğini iddia eder. “…gölgesinin varlığı bir objenin cismine işarettir çünkü gölgesi olan şey gerçektir.”

Kelime karşılığı, saydam olmayan cisimlerin ışıklı kısmın karşı tarafında oluşturduğu karanlık olarak nitelenen gölge, ressamların dilinde daha çok, tabloda yer alan tasvirleri aşamalı olarak soluklaştırarak belirginleştiren koyu rengi işaret etmek için kullanılır. Gölge yani ombra, özne olan cismin kendi üzerinde oluşturduğu karanlığı belirtmeye yarar.

Dünyanın hemen tamamında ve ülkemizde Sanatın Öyküsü isimli çalışmasıyla tanınan ve yüzlerce kere yaptığı baskıyla bu husustaki en önemli kaynak kitabın yaratıcısı olan Ernst Gombrich, 1995 yılında National Gallery’den bir sergi için davet alır. Sanatçının Gözü ismini taşıyan konsepte dâhil olan bir sanat tarihçisi olarak, “düşen gölgenin batı sanatındaki tasviri” başlığını belirleyen Gombrich, ilk olarak göz/görme olgusu üzerinde durur. İnsanın kökenine inerek, gözün milyonlarca yıl boyunca, organizmaların yönlerini bulmasının, eşlerini tanımalarının, düşmanlarından ve çevrelerindeki herhangi bir tehlike olasılığından kaçınmalarının, kısacası insanın hayatta kalmasının en önemli özelliği olarak tanımlanması noktasından hareket ederek, bu muhteşem enstrümana vurgu yaparak başlar sergisine. İlk avcıların bizon izlerini –muhteşem- şekilde takip edebilen bir göze sahip olduğunu, ilk hekimlerin hastaları görür görmez hastalığın belirtilerini anlamaya çalıştığını söyleyen Gombrich, bu noktadan hareket ederek görünüşlerin kopyasını çıkarmaya çalışan sanatçıların, antik dünyanın dikkati çektiği ışığın değişimlerine karşı hassas bir bakış geliştirdiğini iddia eder. Cicero’dan referansla, “Ressamların diğer insanlardan daha fazla gölge ve çıkıntı gördüğünü” ifade eder.


Gölgeler, E.H. Gombrich, çeviren: Merve Yalçın, 96 syf., Everest Yayınları, 2020.

Gölge mefhumunun Antik Yunan’daki algılanışının felsefe ve dinle olan ilişkisi üzerinde de duran Gombrich, gölgelerin gerçek dünyanın bir parçası olmadığını söyler. Çünkü, der, onlara dokunamayız, kavrayamayız. Bu yüzden, günlük dilde gerçek olmayan bir şey tanımlanacağı zaman gölge metaforuna başvurulduğu dile getirir. Yine Antik Yunan’ı referans göstererek, ölümden sonra gölge olarak yaşamayı sürdürdüğümüzü söyler ve somut dünya algısının bu noktada değiştiğini iddia eder. “…gölgesinin varlığı bir objenin cismine işarettir çünkü gölgesi olan şey gerçektir.”

Rönesansla birlikte, doğayı en iyi şekilde gözlemleyen ressamların bile düşen gölgelerden kasıtlı olarak kaçındığını söyleyen Gombrich, paletleri ne kadar zengin, tonlamada ve renkte ne kadar usta olsalar da alıcılarına gölgesiz bir dünya resmettiklerini dile getirir. Bunun sebebininse bu ressamların, gölgeleri rahatsız edici ve kompozisyondaki ahengi ve düzeni bozan bir unsur olarak görmesi olduğunu iddia eder. Leonardo Da Vinci’nin Resim Üzerine Bir İnceleme olarak bilinen notlarındaki bir pasajı özellikle seçer. Bir öğüt gibi yazılan bu pasajda Da Vinci, “…açık bir alandaki nesneleri resmederken figürlerinizi doğrudan güneş ışığı altında göstermeyin, objelerle güneşin arasına belli bir miktar sis veya saydam bulut yerleştirin ve böylelikle –obje güneş ışığıyla sert bir şekilde aydınlanmamış olacağından- gölgelerin ana hatları aydınlık kısımların ana hatlarıyla çakışmayacaktır.” dese de kendisinin bu düşüncelerini tablolarında somutlaştırmamış olması da kaderin bir cilvesidir.

Bahse konu olan sergide, gölge izleğini inceleyen Gombrich, Giovanni Battista Moroni’nin Sütun Gövdesindeki Miğferiyle Bir Beyefendinin Portresi (1555-6), David Allan’ın Resmin Kökeni/Korintli Kız (1775), Antonello da Messina’nın Kutsayan İsa (1465) ve Picasso’nun Armutlar ve Elmalarla Meyve Kâsesi (1908) isimli çalışmaları başta olmak üzere pek çok ressamın çalışmalarını gölge olgusu üzerinden masaya yatırır.

Gombrich, Masaccio’nun 1426 tarihli Bakire ve Çocuk ismini taşıyan resminin üzerinde ise özellikle durur. Düşen gölgelerin bazı işlevleri ışığın etkisini artırma olanağından daha önemlidir, yazara göre. Bir ressamın kullanabileceği ton çeşitliliği doğada olanın yalnızca bir kısmına işaret ederken, bazılarının dikkatli bir ilişkilendirmeyle ton kontrastlarının etkilerinden daha çok istifade ettiğini söyler. Masaccio’nun Bakire ve Çocuk’ta, tahtın üzerine düşen gölgeleri resmederek, perspektifi dikkatli bir şekilde oluşturduğunu dile getiren Gombrich, bu sayede tüm sahneyi aydınlatan ışığı hissettiğimizi iddia eder.

Gombrich’in, gölge ve fon ilişkisini odağa alarak dikkati çektiği resim ise Antonello da Messina’nın Çalışma Odasındaki Aziz Jerome (1475 civarı olduğu düşünülüyor) ismini taşıyan çalışmasıdır. Tavus kuşunun merdiven basamaklarına düşen gölgesini, renk tonlarının kademeli olarak birbirine geçtiği üzerinden yorumlayarak figür çevresinde yumuşak veya belirsiz bir dış çizgi oluşturduğunu söyleyen Gombrich, bu durumun bariz bir yetenek olduğunun altını çizer.

Manipüle edilen gölge kullanımı ise Gombrich’in yorumlayışında ayrı bir vurguyu temasta bulunur. Yazar, gölgenin canlandırılıp en beklenmedik şekilde kullanılmasını, Platon’un mağara imgesi üzerinden yorumlar. Hayalet, kötü ruh ve cin hikayelerinin de bu “ışıklandırma” ile anlatılmasının, gölgenin bu farklı şekilde resmedilme çabasının Fransa’da oldukça revaçta olduğunu ve bu durumun dolaysız bir şekilde fotoğraf ve sinema sanatlarının doğmasına ve biçimlenmesine etki ettiğini söyler.

Gombrich bu çalışmasını, National Gallery’de bulunan çalışmaların, ziyaretçilerin kendi örneklerini araştırmaları için yüreklendirmesi umuduyla bitirir. Everest Yayınları’ndan çıkan kitabın çevirisi Merve Yalçın imzalı.

DIPNOTLARIM 🌅🌙 S.Karakaş 👩🏼‍⚕️


 Rabbinin gölgeyi nasıl uzattığını görmedin mi? Eğer dileseydi onu elbet hareketsiz de kılardı. Sonra güneşi gölgeye yol gösterici kılmı­şızdır.  Sonra da onu yavaş yavaş kendimize çekmekteyiz.- Furkan,45,46

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Hallo 🙋🏼‍♀️