6 Mayıs 2024 Pazartesi

Pompei = Lût Kavmi (Sodom ve Gomora) & Mürted

 

Lut kavmi olarak da adlandırılan Sodom'da bulunan kavim, çok azgın ve ahlaksız bir kavimdir. Lut kavmini helak eden kötülüklerin başında putlara tapmak ve livâta yapmak (erkeğin erkeğe yaklaşması) gelir.


Sodom ve Gomora, Eski Ahit'teki Tekvin kitabında bahsedilen iki antik şehirdir.

Sodom ve Gomora'nın yerleri kesin olarak bilinmemektedir ancak genel kabul gören görüş, şehirlerin bugünkü Ürdün ve İsrail arasındaki Lut Gölü bölgesinde bulunduğudur.

Efsaneye göre Sodom ve Gomora'nın halkı, ahlaki çöküntü ve kötü davranışlar sergiledikleri için Tanrı tarafından cezalandırılmıştır.

Tanrı'nın melekleri, Sodom ve Gomora'yı yok etmeden önce Lut ve ailesini şehirden çıkarır. Lut'un karısı, meleklerin uyarısına rağmen arkasına bakar ve bir tuz heykelciğine dönüşür.


__NOT:S.O= Melekler dediler: "Ey Lut! Şundan emin ol ki, biz Rabbinin elçileriyiz. Onlar sana asla zarar veremezler. Sen, gecenin bir kısmı olunca ailenle birlikte hemen buradan çık git. İçinizden hiç kimse geri kalmasın, eşin başka. Çünkü ona da onlara gelecek olan musibet gelecektir. Haberin olsun, helâk zamanları sabah vaktidir. Zaten sabah yakın değil mi?" -Hud,81

Sodom ve Gomora'nın tam olarak ne zaman ve nasıl yok olduğuna dair kesin bir bilgi bulunmamaktadır. Bununla birlikte şehirlerin yerle bir edilmesine neden olan olayın büyük ölçekli bir doğal afet olabileceği düşünülmektedir.


Tarihçiler ve arkeologlar, bölgedeki yerleşim alanlarının antik dönemlerde büyük depremlere ve diğer doğal afetlere maruz kalmış olabileceğini belirtmektedir.

Sodom ve Gomora hikayesi, dini anlatılarda ve edebiyatta günah, ahlaki çöküntü ve Tanrı'nın yargısının sembolü olarak sıkça kullanılmıştır.


Bu hikaye, insanların ahlaki değerlere dikkat etmesi ve Tanrı'nın gazabından kaçınmak için kötü eylemlerden sakınması gerektiğini anlatan bir uyarı olarak kabul edilir.


  • Plinyus’un mektupları
  • Arkeolojik kazı raporları
  • Roma dönemi mimari ve sanat eserleri üzerine araştırmalar.     

#################################################


Lût Kavmi

İslam inancına göre MÖ 1900 yıllarına kadar varlığını sürdürmüş topluluk

Lut'un ailesi ile birlikte Sodom'dan kaçışı.

Lût Kavmi (Arapçaلوط), İslam inancına göre MÖ 1900 yıllarına kadar varlığını sürdürmüş topluluk. Bu kavim bir doğal afet sonucu yok olmuştur.

Kavmin yaşadığı yer ise bugün Kızıldeniz'in kuzeyinde Ürdün-İsrail sınırında Lût Gölüyakınlarında olduğu arkeolojik incelemelerle belirlenmiştir. Bu şehrin, Eski Ahit'te adı geçen "Sodom" olduğu kesinlik kazanmıştır.

Lût Gölü'nün deniz seviyesinden 794 metre aşağıda olması bu bölgede bir çöküş olduğu, bunun Kur'ân'da anlatılan olaylarla benzerlik göstermesi ve Tevrat'ta "Sodom" şehrinin de böyle bir akıbete uğramış olması; Lût Kavmi'nin burada yaşamış olabileceğine kanıt olarak gösterilmektedir.

Kur'ân'da Lût Kavmi

Kur'an'a göre de yasak olan aile içi-akraba arası ilişkizorla cinsel ilişki ve fuhuş, "sapkınlık" olarak nitelendirilerek kavim içerisinde doğal bir hale gelmişti. Kavim içerisinde tecavüz ve fuhuş normal hale gelmişti. Lut peygamberin gönderildiği kavmin erkekleri, şehri ziyarete gelen tüm erkeklere ve herkes de birbirine ve kendi ailesine tecavüz etmekteydi. Erkekler eşleri dışındakilerle de cinsel ilişki yaşıyordu. Kur'ân'a göre; bu tür sapkınlık ilk defa bu kavim içinde görülmüştür. Allah, Lût peygamberden kavmini uyarmasını istemiş ve o da uyarmış ancak kavmi, Lût peygamberi umursamamıştır. Allah, tecavüz olaylarını sona erdirmek için kavme erkek kılığında melekler göndermiştir. Bu olaydan sonra Allah; Lût peygamberin ailesiyle beraber şehirden uzaklaşmasını istemiş, bu arada hiç arkasına bakmamasını, eşinin de helâk olacağını bildirmiştir ve neticede Lut peygamberin eşi de Lût kavmiyle yok edilmiştir.

Tarihsellik

İtalyan arkeolog Paolo Matthiae ve onun ekibi tarafından 1974-1975 yılları arasında antik kent Tell Mardikh kazıları sırasında keşfedilen ve M.Ö. 2500 ve şehrin yıkıldığı M.Ö. 2249 yılları arasına tarihlenen Ebla tabletlerinde Sodom ve Gomora'nın (Lût Kavmi) adı geçmektedir.

 "Lût Peygamber'in hanımının helâkı, Kur'ân-ı Kerîm, Ankebût Sûresi (29. Sûre)/32-33. âyetler"

(Onlara) yalnızca bir tek çığlık (yetti); ânında sönüverdiler.” (Yâsîn, 29)


Albrecht Dürer – ‘Lut ve Ailesi’ (Sodom ve Gomorra), 1498


LUT GÖLÜ

بحر لوط
Günümüzde bir kısmı İsrail, bir kısmı Ürdün sınırları içinde kalan göl.

Müslümanlar tarafından Hz. Lût’a izâfeten Lut gölü / Lut denizi adıyla, Batılılar arasında da içinde ve kıyılarında canlı yaşamadığından (sadece gölü besleyen Ürdün / Şeria nehrinin ağzında yosun gibi bazı yeşillikler görülür) ve hakkındaki ölümcül efsanelerden dolayı “Ölüdeniz” anlamına gelen adlarla tanınır. Kitâb-ı Mukaddes ile çeşitli Grek, Roma, Bizans ve Arap coğrafyacı, tarihçi ve seyyahlarının eserlerinde coğrafî-tarihî konumuna ve fizikî özelliklerine göre Doğu denizi, Araba (Vâdilaraba) denizi, Sodom ve Gomore denizi, Sogar denizi, Altüst Olmuş göl, Tuz denizi, Zift denizi, Fena Kokulu göl ve Ölüdeniz mânalarındaki çeşitli adlarla anılmıştır. 

Lut gölü, üçüncü zamanın ikinci yarısında teşekkül etmiş Akabe körfezi-Vâdilaraba rift vadisinin devamı olan ve bir noktasında deniz seviyesinden 790 metreyi aşkın derinlikteki tabanı ile karaların en derin yerini oluşturan Gor (Gavr) çukurunun bir kesimine suların toplanmasıyla meydana gelen tektonik bir göldür. 

XX. yüzyılın ilk çeyreğinden beri devam eden bu çalışmalar sırasında 1946-1956 yılları arasında gölün kuzeybatı kıyısındaki Kumran harabeleri yakınında bulunan mağaralarda keşfedilen ve Lut gölü yazmaları veya Kumran mağaraları yazmaları denilen, milâttan önce II - milâttan sonra I. yüzyıllara ait Ârâmîce ve İbrânîce belgeler, Kitâb-ı Mukaddes tarihi ve Hıristiyanlığın kökenleri açısından büyük bir önem taşımaktadır. 

Nâsır-ı Hüsrev, Yâkūt el-Hamevî, İbn Battûta, Mes‘ûdî, Makdisî ve İstahrî gibi İslâm coğrafyacılarının “el-Buhayretü’l-müntine” (fena kokulu göl) ve “el-Buhayretü’l-maklûbe” (altüst olmuş göl) gibi adlarla bahsettikleri Lut gölünü Evliya Çelebi hac dönüşü sırasında görmüş ve “Buhayre-i Sidrem” başlığı altında anlattığı gölün sahillerinde yerleşim olmadığını, sadece bir kenarında bir cami ile bunun kıble yönünde 200 evli bir köy bulunduğunu, burada oturanların müslümanlar, Ya‘kūbîler ve yahudilerden oluştuğunu söylemiştir. 

BİBLİYOGRAFYA

, I, 96.

, s. 13, 15, 56, 58.

, s. 17, 19, 22.

, I, 516.

Nâsır-ı Hüsrev, Sefernâme (nşr. Schefer), Paris 1881, s. 17-18.

İbn Battûta, er-Riḥle, Kahire 1322, I, 38-39.

, s. 555.

, IX, 516-517.

C. Klein, On the Fluctuations of the Level of the Dead Sea since the Beginning of the 19th Century, Tel Aviv 1960 (Israel Water Commission, Hydrological paper, nr. 7).

A. R. Millard, “Dead Sea”, The New Bible Dictionary, Leicester 1976, s. 298-299.

F. F. Bruce, “Dead Sea Scrolls”, a.e., s. 299-301.

G. le Strange, Palestine under the Moslems, Frankfurt 1993, s. 64-67, 286-292.

Besim Darkot, “Lut Gölü”, , VII, 91-93.

R. Hartmann, “Baḥr Lūṭ”, , I, 961-962.

M. Avi Yonah – E. Orni, “Dead Sea”, , V, 1391-1396.

J. Licht – F. E. Bruce, “Dead Sea Scrolls”, a.e., V, 1396-1407.


🌋🌋🌋🌋🌋🌋🌋🌋🌋🌋🌋🌋🌋🌋🌋🌋


Pompei Efsanesi

Pompei Efsanesi 

‘’Popei kentinde Roma İmparatorluğu’nun hüküm sürdüğü ve günümüzden 1929 yıl öncesi yani milattan sonra 79 yılındaydık. İmparatorluğumuzun başında Kral Caligula vardı ve kralımız kendi kız kardeşine aşıktı. Bu o dönemdeki bazı inanışlara göre çok büyük bir hataydı buna rağmen halk da kralı taklit ediyordu. Pompei’nin her köşesinde bir genel ev bulunurdu. Pompei halkı yediği yemekten içtiği içkiye kadar her şeyden en yüksek hazzı duymayı sever, bilirsiniz. Fuhuş ve kölelik olabileceği en yoğun şekildeydi. Köleleri kendi aralarında dövüştürür ve insanlık dışı muamelelere maruz bırakırdık. Kentimizin her köşesinde genel ev vardı ve yabancı turistlerin de bu merkezleri bulabilmesi için devasa heykeller yapardık. Günler böylece akıp gidiyordu. Bir gün sallantılarla uyandık, önemsemedik. Hava oldukça boğucuydu ve depremden bir süre sonra kül yağmuru başladı. Halkın bir kısmı limana koştu, bazıları evlerinin kapılarını iyice kilitledi. Herkes dehşet içindeydi. Deniz kabardı ve gökten iri kum taneleri yağmaya başladı. Kükürt dumanından kendini koruyanlar, taşların kafalarına vurması sonucu bayılıyorlardı. Tüm şehir birkaç saatte yok olmuştu ve artık göz gözü görmüyordu. On altı bin kişi taş olmuştu ve bütün Pompei lavlar içinde kalmıştı. Birkaç saat içerisinde zevk ve haz cenneti Pompei on altı bin kişilik kocaman bir mezarlığa döndü.’’

Pompei Halkı

Pompei Halkı 

Pompei’de yaşananları bire bir olayı yaşamış birine sorsak üç aşağı beş yukarı bu şekilde anlatırdı. Bu olayla ilgili pek çok komplo teorisi mevcuttur. Bazı insanlar Pompei’nin günah şehri olduğunu bu nedenle Tanrı’nın Pompei halkını cezalandırdığını düşünür. Tanrıların Gazabı olarak adlandırılan Vezüv Yanardağı’nın patlaması olayı ve Tevrat ile Kuran’da cezalandırıldığından bahsedilen Lut Kavmi’nin Pompei halkı olduğu birbirleriyle bağdaştırılan iki olay olarak karşımıza çıkıyor. Tabi, bunların hiçbiri kanıtlanış bilgiler değiller. Biz şimdi daha deneysel yaklaşalım Pompei olayına. Avrupa Turları'nın gözbebeği İtalya Pompei'de on altı bin kişiyi taşa dönüştüren olay neymiş, birlikte inceleyelim.

Pompei Antik Şehri

Pompei Antik Şehri 

Pompei Antik Kenti, İtalya’nın Napoli kentinin yakınlarındaki Campania bölgesinde var olmuş bir antik Roma kentidir. Vezüv Yanardağ’ının patlaması sonucu kent hızla yok olmuş ve içerisinde bulunan insanların büyük çoğunluğu ölmüştür. Bilim insanları, halkın patlamada meydana gelen ve zehirli olduğu bilinen kükürt gazı nedeniyle öldüğünü söylüyor. Patlamanın ardından 1700 yıl varlığından habersiz yaşadığımız Pompei, 1748 yılında yapılan kazılarda tesadüfen keşfedildi. 1997 yılında UNESCO Dünya Mirasları listesine giren antik şehrin üzerinde yanardağ patladıktan sonra yaklaşık yirmi beş metre kül birikmiştir. Cesetlerin üstlerini çevreleyen kül ve kükürt gazı da taşlaşmalarına ve günümüze kadar çürümeden aktarılmalarını sağlamıştır. Kentin üzerinde biriken kül tabakası kenti o kadar iyi korumuş ki, arkeologlar kazılarında olayın olduğu gün pişirilen bir ekmeği bile bulmuşlardır. Günümüzde yirmi beş bin nüfuslu Pompei halkı arasında Hristiyanlık, Müslümanlık ve Budistlik en yaygın görülen inançlar arasındadır. Tarihi açıdan oldukça önemli olan Pompei Antik Kenti, İtalya Turlarının da vazgeçilmez duraklarından biri!

Pompei Mimarisi

Pompei Mimarisi 

Her yönüyle ilginç ve mistik olan Pompei halkı, mimari anlamda da bizleri şaşırtmayı başarmış. Liman kenti olmasından dolayı ticaretin geliştiği bir bölge olan Pompei’nin mimarisi, geleneksel İtalyan mimarisinin Helenistik Yunan mimari figürleri etkisi altında yeniden yorumlanmasıyla oluşmuştur. Pompei’de yaşayan halkın beşte üçünü oluşturan asillerin evleri, bahçelerle çevrili ve atriumlu ev tipidir. Atrium, mimaride avlu anlamına gelir. Pompei sokaklarının her birinin köşesinde sokak çeşmeleri mevcuttur, bu da Pompei’de su altyapısının iyi tasarlandığı anlamına gelir. Dönemlerine göre su sistemleri o kadar iyidir ki evlerine, çeşmelerine, iş yerlerine, hamamlarına su gidebilir. Pompei halkının cinsellikle ilgili durumu sanat ve mimari tarzlarına da yansımış durumdadır. Kazılarda cinsel içerikli pek çok fresk ve heykel bulunmuştur.

‼️ Pompeii 2014 Filmi 🎥 

 ne hikmetse Spartaküs ayaklanmasının yaşandığı MÖ 70’li yıllara ait kayıtlar ortadan kaybolmuştu.

Roma’da gladyatörler.

Tarihçi Appian da Spartaküs’ün MÖ 80’li yıllarda esir düştüğünü belirtiyor.

Spartacus :Dizinin kaynağı Howard Fast'ın aynı isimde yazdığı kitaptır. Hikâye MÖ 73-71 yıllarında Roma Cumhuriyeti'nde geçmektedir. İlk bölüm 22 Ocak 2010 tarihinde yayınlanmıştır.

🌋🌋🌋🌋🌋🌋🌋🌋🌋🌋🌋🌋🌋🌋🌋🌋

fresk

KAYNAK, 

Sodom ve Gomora

Eski Ahit Kitabı'nda Tanrı tarafından yok edilen şehirler


Sodom ve GomoraEski Ahit'in TekvinKitabı'nda sözü edilen günâhkâr oldukları için Tanrı'nın gazabıyla yok edilen kentlerİsrail'de, Lut Gölü'nün güneydoğusundaki el-Lisan Yarımadasının güneyinde sığ suların altında kaldıkları tahmin edilmektedir. AdmahTseboim ve Tsoar ile birlikte Kitabı Mukaddes'te adı geçen beş ova kentini oluştururlar.


Sodom ve Gomora'nın yok oluşu, John Martin, 1852
"Sodom ve Gomora yanıyor" Jacob de Wet, 1680

Sodom kentinin adı, denizin güneybatı ucundaki Sodom Dağından gelir.

Tekvin'de "işledikleri günahlardan ötürü gökyüzünden yağan ateşle yok edildiği" anlatılan (19:24) bu iki kentin, daha önceleri İsrail'deki Şeria Irmağından Doğu Afrika'da Zambezi Irmağına uzanan Büyük Rift Vadisinde MÖ y. 1900'de meydana gelen bir depremle yok olduğu sanılmaktaydı. Ancak 2000'ler sonrası yapılan araştırmaların derlenmesi sonucunda büyük olan bir parçasının Lut Gölüne, nispeten daha küçük olan diğer parçanın Sodom şehrinin tam üzerine düşen iki parçalı bir asteroid tarafından tümüyle yok edildiği tespit edildi.

Çarpışmasının kanıtlarında Lut gölüne çarpan asteroid'in gölden kaldırdığı ve tüm çevreye saçtığı tuzların tüm bölgeyi 700 yıl kadar verimsiz bıraktığına dair arkeolojik izler bulundu. Şehrin üzerine düşen asteroid parçası ise Sodom Sarayın hemen güney batı tarafındaki yamaçta bıraktığı uydudan fark edilen kraterin incelenmesi sonucu ancak büyük bir asteroid çarpması ile, güneş yüzeyinden bile daha yüksek sıcaklıklarda ancak oluşabilecek kristalleşme ve erimelerin tespit edilmesiyle ortaya çıktı.

Ayrıca güneybatı yönünden gelen ve saray yakınında patlayan bir asteroidin bırakacağı etkiyle uyumlu olarak şehrin sarayındaki binaların ve yapıların kuzeydoğu tarafına doğru püskürtüldüğü tespit edildi.

Asteoroidin çarpması sonrası Rift vadisinde doğu-batı yönünde 30 km, kuzey-güney yönünde 60 km kadar bir alandaki yıkıcı ve yakıcı etki kutsal kitaplarda anlatılan önce aniden şehri yok eden çok şiddetli olayın ardından tüm bölgenin uzun süre boyunca yanması ile uyumlu görünmektedir.

Arkeolojik bulgular bölgenin Orta Tunç Çağında (MÖ y. 2000-1500) ekilebilir olduğunu, tarım yapmaya yeterli tatlı su kaynaklarının da bulunduğunu göstermektedir. Bu nedenle İbrahimpeygamberin yeğeni ve ona inanan ilk kişi olan Lut, Sodom ve Gomora'nın yer aldığı Siddim Vadisini (Lut Gölü) hayvanları için otlak yeri olarak seçmiş olmalıdır. Kitabı Mukaddes'te sözü edilen kükürt ve ateşin, Asteroid çarpması sonucu oluşan binlerce derecelik ısıyla ve bölgede var olan kükürt rezervlerinin tutuşması ile uyumlu olduğuna dair tespitler yapılmıştır.

fresk
Fotoğraf altı yazısı, Fresklerden birinde, Leda ve kuğu şeklindeki Zeus'un birleşimi tasvir ediliyor. Efsaneye göre bu birleşimden Helen dünyaya geldi.



🌋🌋🌋🌋🌋🌋🌋🌋🌋🌋🌋🌋🌋🌋🌋


Hz. Lut'un kavmi nerede helak olmuştur, İtalya'daki Pompei şehrinde mi yoksa Lut Gölü denilen Ölü Deniz'de mi?

Lût kavminin ikamet ettiği şehirlere Kur’an lisaniyle “Mü’tefikât” (Tevbe, 9/70; Hakka, 69/9.) denir. Bunlar beş şehirdir. Buralarda dört yüz bin insanın yaşamış olduğu rivayet edilir.

Bu azabın isabet ettiği bölgeye bugün bahrü’l-meyyit (Ölü deniz) veya Lût gölü denmektedir.

LÛT KAVMİNİN HELAKİ HUSUSUNDA İLİM ADAMLARI NE DİYOR?

Bu konuda Bilim ve Teknik dergisinde neşredilen bir yazıda şu açıklamalara yer verilmektedir:

Bu olay bundan 4000 yıl önce, yani İ.Ö. 2000 yıllarının başlarında ve tahminlere göre İ.Ö. 1900 yıllarında olmuştur. Alman yazar Werner Keller, arkeolojik ve jeolojik araştırma ve incelemelere dayanarak bu iki kentin yeryüzünden silinişini “Tevrat Gerçekten Haklı İmiş” diye çevireceğimiz yapıtında geniş bir biçimde açıklayıp anlatmaktadır. Çok geniş ilgi gören, Keller’in bu yapıtı yirmi iki dile çevrilmiş ve milyonlarca nüsha satılmıştır!

Keller’in açıklamalarına göre, Amerikan arkeolog ve jeologlarının yaptıkları geniş araştırma ve kazılarında, Tevrat’ta (ve diğer Mukaddes Kitaplarda) yeryüzünden silinişleri anlatılan Sodom ve Gomorra şehirlerinin yerleri, Siddim vadisi denilen ve Lût gölünün en alt ucunda bulunan çevredir. Vaktiyle buralarda büyük ve geniş yerleşmelerin bulunduğu kazılardan anlaşılmıştır.

Araştırıcılar, buralarda yaptıkları kazılarda büyük umutlarla Sodom ve Gomorra’nın yerlerinin de bulunacağını sanmışlarsa da düş kırıklığına uğramışlardır ve bundan sonra da bu şehirlerin yerlerinin bulunabileceği artık söz konusu değildir; zira, aşağıda açıklandığı gibi, bu şehirler yerin derinliklerine gömülmüşlerdir.

Bu büyük felâkete neden olan korkunç olayı ve bu felâketten önce burasının jeolojik durumunu Keller şöyle anlatmaktadır:

Lût gölünün doğu kısmında bir yarımada oluşturan dil gibi bir kısım gölün içine uzamıştır. Bu kısma Araplar el-Lisan, yani dil adını vermişlerdir. Burada suyun tabanında, adetâ gölü ikiye bölen ve fakat görülmeyen keskin bir dirsek uzamaktadır. Bu yarım adanın sağında taban 400 metre derin olduğu halde, sol tarafı şaşılacak kadar sığdır. Son senelerde yapılan ölçmelerden burasının derinliğinin ancak 15-20 metre kadar olduğu anlaşılmıştır. Kayıkla Lût gölünün bu alt ucunda gezildiği zaman, güneş ışınları da suya uygun bir biçimde yansıyorsa, insan şaşılacak bir görünüm ile karşılaşır. Şöyle ki, kıyıdan biraz ötede suyun içinde orman ağaçlarının belirdiği görülür. Bunlar da gölün son derece yoğun olan tuzlarının konserve ettiği ağaçlardır.

Derinlerde yeşil renkte görülen ağaç gövdeleriyle ağaç artıklarının çok eski olması gerekir. Bir zamanlar bu ağaçların yaprakları yeşillendiği ve çiçek açtıkları zaman herhalde Lût da buralarda sürülerini otlatmış olacaktır! Lût gölünün bu garip dili bir zamanlar Siddim vadisi idi.

Sodom ve Gomorra’nın uğradığı felâketin nedeni, jeologların gözlemlerinden anlaşılmaktadır. Amerikan jeologları ilk olarak Şeria nehri yatağının neden dolayı çok dik olduğunu açıklamışlardır. Gerçekten Şeria nehrinin yatağını oluşturan 190 kilometrelik bir mesafede, Şeria 190 metrelik bir meyille düşüş yapmaktadır. Bu durum ve Lût gölünün de deniz yüzeyinden 400 metre alçak olması, büyük bir jeolojik olayın burada kendini göstermesinden ileri gelmiştir.

Şeria nehri vadisi ile Lût gölünün durumu da küremizin bu bölgesinden geçen bir yarık ya da çatlağın ancak bir parçasından ibarettir. Küre kabuğunda bu çatlağın durumu ve uzunluğu son zamanlarda saptanmış bulunmaktadır. Bu çatlak Toros dağlarının eteklerinden başlayıp güneye doğru Lût gölünün güney kıyılarından ve Araba çölü üzerinden Akabe körfezine uzayıp, oradan da Kızıl Denizi’ni geçerek Afrika’da son bulmaktadır. Bu uzun çöküntünün uzayıp gittiği yerlerde kuvvetli yanardağı hareketlerinin bulunmuş olduğu anlaşılmaktadır. Şöyle ki, İsrail’deki Galilea dağlarında, Ürdün’ün yüksek yayla kısımlarında, Akabe körfezi vb. yerlerde siyah bazalt ve lâvlar bulunmaktadır.

Bu bölgede bir gün kendini göstermiş olan muazzam bir çökme olayında herhalde patlamalar, yıldırımlar, yangınlar ve doğal gazlarla birlikte korkunç bir deprem olmuş ve Siddim vadisi ile birlikte Sodom ve Gomorra kentleri de yerin derinliklerine gömülmüşlerdir. Bu deprem sırasında yer kabuğunun çatlayıp çöküşü, kabuğun altında uyuyan volkanlara serbest yol vermiştir. Şeria’nın yukarı vadisinde bugün de sönmüş kraterlere rastlanmakta olup buralarda kireç katmanları üzerinde geniş lâv kitleleri ve bazalt katmanları yer almıştır.

İlginç bir nokta da şudur ki, Tevrat’ta depremden söz edilmediği halde Ahmed Cevdet Paşa Kısas-ı Enbiyâ,  yani Peygamberler Tarihi’nde depremi söz konusu etmiştir. Ahmed Cevdet Paşa aynen şöyle demektedir:

“Hazret-i İbrahim’in kardeşi Harran oğlu Lût, ki onunla birlikte Babil’den Şam tarafına geçmişti, Sodom cihetine gönderilmişti. Buranın ahalisi ise kâfir ve fâsık idiler. Hareketleri yolsuzdu ve hiçbir kavmin yapmadığı fuhuşları yaparlardı. Lût onları doğru yola çağırdı, dinlemediler. Çok nasihat etti, kabul etmediler. Cenâb-ı Hak onların başına taş yağdırdı ve deprem ile köylerinin altını üstüne getirdi. Hepsini mahvetti. Yalnız Lût, ev halkı ile geceleyin içlerinden çıkıp kurtuldu.”(Ahmed Cevdet Paşa, Kısas-ı Enbiya, I. Cilt, Milli Eğitim Basımevi, İstanbul)

İşte Sodom ve Gomorra şehirleriyle çevresi, böyle büyük bir ilâhî âfetin kurbanı olmuş ve günümüzden yaklaşık 4000 yıl önce kendini gösteren bu büyük felâket sonucunda Sodom ve Gomorra kentleri tam anlamı ile yerin dibine batmışlardır. (Bilim ve Teknik, Sodom ve Gomorra, Prof. Dr. Arif Akman, 152.)

(bk. Mehmet Dikmen, Peygamberler Tarihi)


🌋🌋🌋🌋🌋🌋🌋🌋🌋🌋


Guido Reni – ‘Lut ve Kızları’, 1615-16


SODOM VE GOMORE ŞEHİRLERİNİN ÖYKÜSÜ

Ne zaman kutsal kitaplardaki öyküleri okumaya başlasam onlardaki “tuhaflıklar” karşısında şaşırmaktan kendimi alamadığımı itiraf etmeliyim.

Sodom ve Gomore şehirlerinin yok ediliş öyküsü az çok bilinir. Tanrı, iyice azan ve kadınları bırakıp erkek erkeğe ilişkiye giren kent halkını cezalandırmak için, Lut’a meleklerini gönderir ve ailesini şehirden çıkardıktan sonra kente ateş yağdırır. Öyküye geri döneceğim ama önce Tanrı’nın çok sorumsuzca ve sürekli olarak deneme-yanılma yöntemi ile çalıştığını belirtmek istiyorum. Yani, sonsuz gücü ve bilgisi olduğu varsayılan bir ilahın bu şekilde davranması inanılacak gibi değil. Sodom halkına gelmeden çok önce, zaten Tanrı’nın kendi iradesi ve kendi yaptıkları ile ilgili ciddi bir sorunu olduğu meydanda. Tâ yaratılış öyküsünün en başından günümüze kadar hep aynı şey olmakta. Tanrı önce bir şeyleri başlatıyor, sonra işler yolunda gitmeyince kafası bozulup herkesi toptan cezalandırma yoluna gidiyor. En başa döneyim. Başlangıçta Tanrı bir kadın ve bir erkeği kendi cennetinde ağırlıyor. Sonra, Adem babamız Havva anamızın dırdırına dayanamayıp bir adet elma yediği için onları azarlamaya başlıyor. Nerden baksanız, altı ucu bir elma veya armut veya başka bir meyve. Sanki cennette meyve kıtlığı varmış gibi tuhaf bir tutum içine giriyor, ardından her ikisini de cennetten sürüp şu an üzerinde yaşadığımız dünyaya gönderiyor.

atesler

Ama bitmedi. Adem ve Havva’dan üreyen insanlar bir süre sonra yeniden azıyorlar ve birbirlerini öldürmeye başlıyorlar. Bunun üzerine Tanrı, bunların yola gelmiyeceğini anlayıp alayını suda boğmaya karar veriyor. Sadece Nuh ve ailesini seçiyor, Nuh’a bir gemi yapmasını emrediyor, gemi yapıldıktan sonra yerden sular fışkırtıp gökten tufan yağdırarak herkesi helak ediyor. Tabi, bu arada her hayvandan birer çift gemiye giriyorlar. Her türden sadece bir çift alsa bile, milyonlarca türün tahta bir gemiye nasıl sığabildiği, ayrıca tufandan sonra onca suyun nereye gittiği konularına değinmiyorum bile. Neticede Tanrı bu şekilde karar veriyor. Sonra insanlar yeniden üremeye başlıyorlar. Fakat zaman içinde tekrar yoldan çıkıp çeşit çeşit kötülükler işliyorlar. Burda bir çelişki var. Bir yandan Tanrı, insanı “en mükemmel şekilde yarattığını” söylüyor ama ne hikmetse en mükemmel şekilde yaratılan bu insan türü her seferinde Tanrı’ya isyan ediyor ve rezilce işler yapıyor.

Arada Musa’nın da öyküsü var.  Yine aynı şey. Yine insanlar yoldan çıkıyor ve Tanrı son çözüm olarak Firavun’u ve ordusunu denizde boğuyor. Ama buna rağmen Musa ve yanındakiler kurtulur kurtulmaz altın bir öküz heykeline tapınmaya başlıyorlar !

Burda bir yanlışlık var. Benim itirazım şöyle. Tanrı, ellerini başının arasına alıp “ben nerde yanlışlık yapıyorum” diye hiç düşünmüyor. Bildiği tek şey tehdit etmek, sonra kafasına göre birilerini seçmek ve geride kalanları cezalandırmak. Ama her seferinde seçiminde yanılıyor. Üstelik çalışma bölgesi, yani insanları cezalandırma bölgesi hep Ortadoğu’nun dar bir alanı ile sınırlı. Hiç, yahu biraz da şu Hindistan, Çin civarı ile ilgileneyim, belki orda daha iyi insanlar vardır diye düşünmüyor. Keza, Avusturalya kıtası, koskoca Afrika, Avrasya ve Amerika kıtaları umurunda bile değil. Varsa yoksa, hep aynı aileden gelen bir avuç insanın bugünkü Suriye, Mısır, Ürdün, İsrail ve çevresindeki maceraları.

Bu konuda stand-up komedyen George Carlin’e katıldığımı belirtmeliyim. Tanrı, işlerini baştan savma yapan bir laboratuvar asistanı gibi. Yapıyor, kızıyor, fırça çekiyor sonra cezalandırıyor. Aradan bir süre geçince yine yapıyor, kızıyor, fırça çekiyor ve bir daha cezalandırıyor. Bu şekilde çalışan bir Tanrı, günümüzde hiçbir büyük şirkette kendine iş bulamazdı. Üretimleri, tasarımları hep hatalı. Mesela bir şirketin Ar-Ge müdürü olsa ve tasarımların çoğu testlerden geçmese veya imalat direktörü olsa ve ürünlerin en az dörtte üçü hatalı çıksa derhal işten kovulurdu. Eğer şirketin CEO’su olsaydı, yönetim kurulu kendisine kibarca, hizmetleri için bir plaket verir ve sonra kapıyı gösterirdi. Ama sanırım Tanrı bir cins “Patron şirketi” mantığı ile çalışmakta. Nasılsa şirketin sahibi kendisi olduğu için, çalışan elemanlarına, çok lak lak etmeyin, kafam kızarsa kapıya kilidi vururum, alayınız aç kalırsınız, demekte.Circa 1510, The escape of Lot and his family from Sodom. Original Publication: From a painting by Raphael (1483 - 1520) (Photo by Hulton Archive/Getty Images)

Neyse, şu Sodom ve Gomorre öyküsüne geleyim. Öyküye göre Lut peygamber, yine aileden peygamber olan İbrahim’den ayrıldıktan sonra Ürdün vadisindeki Sodom ve Gomore (Gomorrah) şehirlerinin bulunduğu bölgeye yerleşir. İbrahim, Lut’un amcasıdır. İkisi birlikte Mısır’dan döndükten sonra hayvanlarını otlatacak ve sulayacak fazla alan bulamazlar. Çobanları birbirleriyle kavga ederler. Bunun üzerine durumun daha fazla gerginleşmemesi için İbrahim artık ayrılmaları gerektiğini söyler. Alıntılıyorum:

(İbrahim, Lut’a der ki:) Biz akrabayız. Seninle aramızda çobanlarımız yüzünden kavga çıkmasın. Bütün topraklar önünde. Gel, ayrılalım. Sen sola gidersen ben sağa gideceğim. Sen sağa gidersen ben sola gideceğim.” (Kitab-ı Mukaddes. Tekvin, 13/7-8. )

Böylece Lut günahkar Sodom kentine yakın bir alana yerleşir. Aslında öykü çok uzun, ben kısa kısa geçiyorum. Öykünün tam hâlini merak edenler İncil ve Tevrat’ın birleşimi olan Kitab-ı Mukaddes’in Genesis ve Tekvin bölümlerine bakabilir. Bu zamanlarda Sodom’un erkekleri öylesine yoldan çıkmıştır ki, gözleri kadınları görmemekte, hep birbirleri ile cinsel ilişkiye girmektedirler. Durumu daha net ifade etmek isterim. Yani, onlara Anne Hathaway, Charlize Threon, Angelina Julie vs hangi kadını gönderseniz fark etmez ama eğer Brad Pitt’i yollarsanız ayak üstü anında hallederlerdi. Bu durumu gören Tanrı iki adet meleği önce Lut’un amcası İbrahim’e gönderir. Melekler, Tanrı’nın Sodom kentini helak edeceğini resmen bildirirler. İbrahim bunun üzerine Tanrı ile ufak bir pazarlık yapar. Eğer bu şehirde 50 tane iyi insan kaldıysa şehri yok etmemesini rica eder. Ama Tanrı işi inada bindirir. Sonunda, eğer şehirde sadece 10 tane iyi insan varsa onları yok etmeyeceğim diyerek kestirip atar. Ardından iki meleği Sodom kentine gönderip, kent halkının ne durumda olduğunu görmeleri için bir olay yeri tesbiti yapmalarını ister.

ca. 1850 --- An illustration from a mid-19th century copy of Grand Catechisme des Familles (Christian Doctrine for Families). --- Image by © Stefano Bianchetti/Corbis

ca. 1850 — An illustration from a mid-19th century copy of Grand Catechisme des Familles (Christian Doctrine for Families). — Image by © Stefano Bianchetti/Corbis

Fakat Tanrı bu iki meleği gayet güzel ve iştah açıcı iki genç oğlan görünümünde kente göndermiştir. Şimdi, bu durumda bile Tanrı’nın ne kadar fesat olduğu ortaya çıkmakta. Şehirdeki erkeklerin zaten gözü dönmüş, 7/24 ereksiyon durumunda dolaşıyorlar ve becerecek birini arıyorlar. Hâl böyleyken melekleri genç ve güzel gençler olarak göndermenin gereği ne? Neyse… Melekler Lut’un yanına varıp kendilerini tanıtırlar. Lut onları görür görmez yere kapanıp seslenir: “Efendilerim, kulunuzun evine buyurun. Ayaklarınızı yıkayın ve geceyi bizde geçirin,” der. (Tekvin, 18/1-3)Sonra melekleri alır ve kentteki erkeklerin onları görmemesi için dolambaçlı yollardan geçirerek kendi evine götürür. Lut’u karısı ise, eve yabancıların getirilmesinden hoşnut olmamıştır. Lut’a “Eğer bu gelen misafirleri Sodomlular duyarsa seni acımasız bir şekilde öldürürler.” der. Kadın kısmı işte, illa bir arıza çıkaracak. Neyse, misafirler ve Lut ailesi yemeğe oturular. Meleklere neden yemek çıkarıldığını bilmiyorum, kitabı yazana sorun! Fakat evde fazla tuz kalmamıştır. Lut’un karısı komşuya gider ve biraz tuz ister. Demek ki o dönemde de komşuluk ilişkileri fena değilmiş. “Bizde yeterince tuz vardı; fakat misafirimiz geldiği için biraz daha gerekli.”  (Tekvin, 19/4-5) diyerek biraz tuz alır. Anlaşılan komşu kadın, Lut’un evine misafirler geldiği haberini hemen Sodom halkına yetiştirir. Eee, ağızlarında bakla ıslanmaz. Bir rivayete göre bu komşu kadının adı Vahile’dir. Lut, şehre geldiği ilk zamanlarda bu kadınla evlenmiştir. Vahile isimli bu kadın hemen kent meydanına inerek ““Lut’un evine bugüne kadar emsali görülmemiş kadar yakışıklı gençler geldi” diyerek haberi yaymıştır. (Razi, Mefatihu’l-Gayb, XVIII, 13-14; İbn Kesir, el-Bidaye ve’n Nihaye, I, 182; Taberi, Milletler ve Hükümdarlar Tarihi, s. 413.)

Haber alınınca, genç, yaşlı ne kadar erkek varsa, şehre gelenleri becermek için Lut’un evinin kapısına dayanır. Gerisini Kitab-ı Mukaddes’ten takip edelim.

“Lut onlara yemek hazırladı, mayasız ekmek pişirdi, yediler.” Demek ki melekler yemek yiyebiliyormuş.

Onlar yatmadan kentin erkekleri evi sardı. Lut’a seslenerek “bu gece sana gelen adamlar nerde diye sordular. “Getir onları da yatalım.” Lut dışarı çıktı, arkasından kapıyı kapadı. “Kardeşler, lütfen bu kötülüğü yapmayın” dedi. “Erkek yüzü görmemiş iki kızım var. Size onları getireyim, ne isterseniz yapın. Yeter ki bu adamlara dokunmayın. Çünkü onlar konuğumdur. Çatımın altına geldiler.

Misafirperverliğe itirazım yok da bir babanın kendi kızlarını millete sunması pek anlaşılır gibi değil. Devam edeyim.

Adamlar, “çekil önümüzden!” diye karşılık verdiler. “Adam buraya dışardan geldi, şimdi yargıçlık taslıyor! Sana daha beterini yaparız!”

Eyvah, eyvah. Lut’un kase de tehlikeye girdi.

Lut’u ite kaka kapıyı kırmaya davrandılar. 

Uzatmıyorum, Kitab-ı Mukaddes’teki öykü uzun. Ana hatları ile geçiyorum. Evdeki melekler uzanıp Lut’u içeri çekerler ve kapıya dayananları kör ederler. Evi basanlar arasında Lut’un kızları ile evlenecek olan damat adayları da vardır. Artık, Lut’un aikesini korumak için mi geldiler, yoksa şu güzel delikanlıların tadına bakmak için mi geldiler bilemiyorum. Lut, damat adaylarına seslenip kendisiyle gelmelerini ister ama damat adayları onun şaka yaptığını zannederler. Sonra Lut ve ailesi kentten çıkarlar. Tam çıkarlarken karısı dönüp arkasına baktığı için bir anda donup kalır ve o da cezalandırılır. Böylece Lut ve iki kızı, kendilerini bir mağaraya atıp canlarını zor kurtarırlar. Dağda yerleşirler ve mağarada yaşamaya başlarlar. Lakin, Lut’un kızları insan soyunun üremesini istemektedir ve etrafta erkek olarak babalarından başka kimse kalmamıştır. Alıntılıyorum:

lot-and-his-daughters

Büyük kızı küçüğüne “babamız yaşlı,” dedi. “Dünya geleneklerine uygun biçimde burada bizimle yatabilecek bir erkek yok. Gel, babamıza şarap içirelim, soyumuzu yaşatmak için onunla yatalım.”
O gece babalarına şarap içirdiler. Büyük kız gidip babasıyla yattı. Ancak Lut yatıp kalktığının farkında değildi. Ertesi gün büyük kız küçüğüne “dün gece babamla yattım,” dedi. “Bu gece de ona şarap içirelim. Soyumuzu yaşatmak için sen de onunla yat.” O gece de babalarına şarap içirdiler ve küçük kız babasıyla yattı. Ama Lut yatıp kalktığının farkında değildi. Böylece Lut’un iki kızı da öz babalarından hamile kaldılar. Büyük kız bir erkek çocuk doğurdu, ona Moav adını verdi. Moav bugünkü Moavlıların atasıdır. Küçük kızın da bir oğlu oldu, adını Ben-Ammi koydu. O da bugünkü Ammonluların atasıdır.

Ne desem bilemiyorum. Anlaşılan kutsal kitapları poşet içinde satmak lazım. Tanrı, eşcinsel ilişkiye çok kızıyor ama kızları ile yatan bir adamın peygamber olmasında bir sakınca görmüyor. Lut’un durumu da tuhaf. Kızları ile yatan ve onları hamile bırakan bir adam bu durumun nasıl farkına varmaz? Kızların karnı şişmeye başlayınca, nerden çıktı bu çocuklar diye sormayı akıl edemedi mi?

Bu olay Kur’anda da aşağı yukarı benzer şekilde anlatılır. Hicr suresi ve aynı konuyu işleyen surelerde  Lut’un kızlarını erkeklere sunması şu şekilde işlenir.

“Bunlar benim konuklarımdır, beni onlar karşısında rezil etmeyiniz. Allah’tan korkunuz ve beni utandırmayınız. Hemşerileri ona İnsanlar ile ilişki kurmayı biz sana yasaklamamış mıydık? dediler. Lut ise onlara eğer bir şey yapacaksanız, işte size kızlarım dedi. Hemşerileri,‘Biliyorsun ki, bizim kızlarınla bir işimiz, onlara yönelik bir amacımız yok. Sen bizim ne istediğimizi iyi bilirsin’ dediler.” ( Hicr, 15/ 68-71;  Hud 11/78.)

Bazı tefsirciler ise, aslında Lut kendi öz kızlarını sunmadı, şehirdeki diğer kadınları da kızları gibi görüyordu, eve dayayan erkeklere, gidip kadınlarla yatmalarını ve normal ilişkiye yönelmelerini teklif etti, diyerek farklı yorum da getirmişlerdir. (Yazır, Hak Dini Kur’ân Dili, V, 166; Sabuni, Safvetü’t- Tefasir, III, 106; Esed, Kur’an Mesajı, s. 441; İbn Kesir, Tefsiru’l Kur’ani’l Azim, VIII, 3970; Razi, Mefatihu’l-Gayb, XIII, 81.)

***

Kaynaklar:
——————————————-
1) Kitab-ı Mukaddes, Tekvin bölümü
2) Kitabı-Mukaddes ve Kur’an-ı Kerim’de Lut ve Lut kıssası. Cemalettin Cuma Atay. Yardımcı doçent doktor Ahmet Aras. Konya Selçuk Üniversitesi, felsefe ve din bilimleri. 
3) İlhan Arsel, Şeriattan Kıssalar. 





#########



“Mürted” niye “Mürted”dir..


Mürted “Reddetmek, geri çevirmek ve bir işten rücû etmek” gibi  anlamlara gelir. “Dinden dönmek” gibi bir anlam da taşır. Peki bir mekana niye böyle bir ad verilir.. 

Mürted”in adı daha sonra “Akıncı” oldu.. Niye “Akıncı”? Bir gerekçesi var mı? Niye “Suvari” değil mesela.

Oraya “Mürted” denmesinin sebebi 1402 yılındaki Ankara Savaşı’nda yaşanan bir olayla ilgilidir. Yıldırım Beyazıt ile Timur arasında yaşanan Ankara Savaşı sırasında Yıldırım Beyazıt’ın komutanlarından bazıları saf değiştirerek Timur’un yanına geçti. Osmanlı ordusu yenilgiye uğradı ve Fetret Devri başladı. Onun için de nasıl halk Şeyhülislamı tekmeleyen padişaha “Gavur Padişah” dedi ise, bu yenilgiye sebeb olan bir ihanetin gerçekleştiği mekana “Mürted” adını verdi. Yani o adın arkasında 600 yıllık bir tarihin acı bir hatırası var..

“Gavur Dağı” adı nereden geliyor?. Dağın asıl adı “Amanos” Gavur Dağı denmesinin sebebi, Hz Lut’a ihanet eden bir kavmin helak olduğu yer olmasındandır.. Dağın Güney yakası, bugün “Amik Ovası” denen yerin eski adı “Gavur Gölü”dür. Burası 1960’larda büyük bir bataklıktı. Geçmişte Hz. Lut aleyhisselama ihanet eden halkın helak olduğu bölgenin kuzeydeki son noktasıdır.. Bugün Maraş’ın sırtını dayadığı “Ahır Dağı”nın adının “Ahir Dağı” olması boşuna değil. Orası vadilerinden bal ve süt aktığı vadilerden biridir. Burasının bir diğer önemi Müslümanların Melheme-i Kübra, Hristiyanların Armegedon dedikleri kıyamet savaşının tabii platosu olmasıdır.. 

Lut Gölü’nün güneydoğusundaki el-Lisan Yarımadasının güneyinde sığ suların altında kalan ve bir ucu “Gavur Dağı”na kadar uzanan,  “Gor çukuru” olarak da bilinen Sina’dan başlayıp Anadolu’ya doğru uzanan fay kırığı üzerindeki beş ova kentini oluştururlar. İşledikleri günahlardan, fuhuş ve benzeri ahlaksızlıklardan ötürü gökyüzünden yağan ateşle yok edildiği anlatılan, İsrail’deki Ürdün Irmağından, Güneye doğru Doğu Afrika’da Zambezi Irmağına uzanan “Rift Vadisi”nde MÖ 1900’de meydana gelen bir depremle yok olduğu rivayet edilir. Hz. İbrahim’in yeğeni ve ona inanan ilk kişilerden biri olan Hz. Lut, Sodom ve Gomora’nın yer aldığı Siddim Vadisinde halkı irşad etmeye çaba gösterdi. Halkın Hz. Lut’un uyarılarına itibar etmemeleri sebebi ile (Lut Gölü) olarak da anılan, adını denizin güneybatı ucundaki Sodom Dağından alan “Sodom ve Gomore” halkı yerden ve gökten gelen ateş ve taş yağmuru ile helak oldu. “Gavur Dağı”, “Gavur Gölü” aslında bu olayı anlatır.

Hiç düşündünüz mü, “Samandağı” niye “Saman Dağı”dır.. Orası Hz. Musa ile Hızır aleyhisselamın buluştuğu yerdir ve onun içinde orada denize bakan dağın tepesinde “Simon Manastırı” yapılmıştır. O dağın adı “Simon dağı”dır.. “Simon dağı”nın adını bizimkiler “Saman Dağı”na çevirmişler..

“Stilit’ler tarikatı”nın yani “Terki dünya tarikatı”nın kurucusu Saint Simon (İ.S.389- 459) tarafından burada bir manastır inşa edildi.. “Saman Dağı” adını buradan alır. İnşası İslam öncesi döneme ait olduğu için hanif geleneğe bağlı olarak kabul etmek gerekir.. “Saman” ve “Simon”.. Hangisini kabul edeceğiz..

Adana Romalı general “Adanüs”den geldiği için değiştirilmeli mi? Mesela “Kayseri” ne demek, Kayser’in şehri.

Mesela “Muğla” adı Selçuklu Sultanı Kılıçarslan’ın komutanlarından “Muğlu” Beyin adından gelmekte imiş.. “Muğlu” zamanla Muğla’ya dönüşmüş. 1889 Aydın Vilayet salnamesinde rastlanan “Mobella” adı ise kentin ortaçağdaki adı imiş. Orası Likyamedeniyetinin merkezi Likya’nın tarihteki önemini anlasak Grek, Yunan gibi sentetik isimlerin yerini alabilirdi mesela. Yunan dediğiniz İon denizibölgesindeki halkları ifade eder. Grekçe de Likca’nın Likya’dan giden denizciler tarafından kullanılan Likca’nın avamicesi olan bir dili. Peki Yunanmedeniyetine ne oldu?

Keşke isim değiştirme konusunda daha dikkatli olsak..

Bolu” ne demek, nereden geliyor bu ad: İki bin sene önce “Bitinyalılar”ın kurduğu bu kente “Claudio Poli” demişler, zamanla “Poli” olarak anılmış ve 11. asrın başından itibaren de “Bolu” ya dönüşmüş. Mesela bakın bakalım “Ankara” ne demek?.

Mesela “Antakya” nereden geliyor? Şehir MÖ 300civarında Büyük İskender’in komutanlarından Seleucus Nicator tarafından kurulmuş. Zaten “İskenderun” Büyük İskender’e izafeten verilmiş bir isimdir. Hatay o zamanlar Roma İmparatorluğu’nun 3., dünyanın ise 4. büyük kentiydi. Şehir Antiochus’un adına kurulduğu için zamanla bu adla anılmaya başladı. Hatay derseniz, Hititlilere “Hatti”ler deniyordu ve bunlar da, Hatay bölgesine “Hattena” diyorlardı.. Arap tarihçiler bu bölgeye “Antakiye” dediler. Selökit’ler ise “Antiokheia” adını verdiler. 

Önce şunu kabul edelim. Biz buraya 1071’de gelmedik. Biz hep buradaydık. Bazılarımız Hindi Çin’e gitti, orada kaldı. Kimimiz gitti-geldi. Kimimiz hiç gitmedi. 1071’de Anadolu halkları Alparslan’ın önderliğinde zalim Bizans yönetimine karşı “hayır” dediler.. Biz buralara dışarıdan gelmedik. Oğuz Han’ın Hatay’a gelişi 7. YY’dır ya hu. Ondan önce de vardır buralarda. 

Derviş Paşa gayrı kına yakınsın

Böbür böbür dört bir yana bakınsın

Amma bizden gece gündüz sakınsın

Öc alırız ilk fırsatı bulanda.



Abdurrahman Dilipak

abdurrahmandilipak@yeniakit.com.tr



XXXXXXX






Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Hallo 🙋🏼‍♀️