ANNEMİN MİTOKONDRİSİ BENDE KALDI, ANNELER VEFAT EDER AMA ÖLMEZ
“Kaç yaşındasın?’’ diye. Bir yaş söylerler, dudak büker “Hayır!..” derim, “15 milyar yaşındasın.’’ Donup yüzüme bakarlar, konuyu açarım: “Sen atomlardan ibaretsin ve ilk atomlar, ki hayatın kaynağıdırlar, tam 15 milyar yıl önce oluştular.’’
***
Nobelli dâhi fizikçi Richard Phillips Feynman ne güzel demiş, “Atomlar hakkında düşünen atomlarız.’’
İnorganik maddeden organik maddeye varıldı, oradan da bilince.
Kibre ne hacet belli bir biyolojik birikimle, belli bir genetik yapıyla, belli bir tarihsel dönemde, belli bir ülkede, belli bir şehirde, belli bir ailede doğuyoruz. Bütün bunlar ve kişilik özelliklerimizle oluşan sentez bizi biz yapıyor.
Yani öyle şişinmeye, “ben, ben, ben!..’’ diye hindi gibi kabarmaya gerek yok; sonsuz zamanın içinde devasa boyutta bir yaşam zincirinde minicik bir halkayız.
***
🔻{{{ Mitokondriyal genom, her yumurtada bulunan mitokondrilerin içinde saklanarak nesiller boyunca yolunu bulur ve bu nedenle yalnızca anneden geçer.}}}
🔻{{{Anne her çocuğuna enerjisini verir, enerji üretme mekanizmasını verir. Harcanan her enerji annenin çocuğuna verdiği mitokondriden gelir.}}}
Sevgili kardeşim, değerli okurum Dr. Emel Ceran Mertyürek o sevgi dolu kalbi yüksek duyarlılığıyla Dr. Hande Özdinler’in “Mitokondrisi Bende Kaldı’’ yazısını paylaşmış.
Şimdi diyeceksiniz ki Hande Özdinler de kim?
Boğaziçi Üniversitesi Moleküler Biyoloji ve Genetik Bölümümezunu olan Dr. Hande Özdinler, hücre biyolojisi, anatomi ve sinirbilim konularında doktora çalışmaları yaptıktan sonra,Harvard Center for Nervous System Repair (HCNR) ödülünü almış ve burada öğretim üyesi olmuştur.

🔻Endokrin sistem; iç salgı bezleri, hormon üreten dokular, hormonlar ve hormon reseptörlerinden oluşmaktadır. Endokrin bezleri arasında epifiz bezleri, hipofiz bezi, tiroid bezi, paratiroid bezleri, timus bezi ve böbrek üstü bezleri bulunmaktadır.
🔻İnsan vücudunda üç çeşit kas bulunmaktadır. Bunlar; çizgili kas (ya da iskelet kası), düz kas ve kalp kasıdır.
🧠Motor nöronlarOmuriliğin motor nöronları merkezi sinir sisteminin (CNS) bir parçasıdır ve vücuttaki kaslara, bezlere ve organlara bağlanır.
~Hareket Beyin‘de Baslar.~
⚠️(Mitokodriler bozuksa,Proteinleri toparlak toparlak kalirsa,hücreleri tasiyamazlarsa motor nöronlar ölüyorlar.!)‼️
Özdinler, ALS’de ölen motor nöronları izole eden ilk bilim- insanı olarak tarihe geçmiştir. 🧬 Ölü beyin hücrelerinin “floresan” yöntemiyle kolayca görülebilmesini sağlayan Dr. Hande Özdinler’in çalışmalarına, ABD hükümetinden rekor destek geldi. Bu çalışmalar neden önemli; beyin hastalıklarının tedavisinde büyük bir aşama çünkü.
Bu bilim insanımızla ne kadar övünsek yeridir.
Floresan kalsiyum sensörleri, sinirsel aktiviteyi görüntülemek için yaygın olarak kullanılır.
⚠️ Floresan kılavuzluğunda cerrahi (FGS), cerrahların ameliyathanede tümör dokusunun daha iyi görüntülenmesini sağlayarak kötü huylu beyin tümörlerinin maksimum güvenli rezeksiyonunu mümkün kılar. Son yirmi yılda, 5-aminolevulinik asit (5-ALA), florescein sodyum ve indosiyanin yeşili (ICG) dahil olmak üzere FGS için birden fazla floresan ajanı incelenmiştir. Hem hedefli hem de hedefsiz floresan ajanlar şu anda klinik uygulamada kullanılmakta ve ayrıca glioma görüntüleme ve rezeksiyonu için araştırılmaktadır. İncelenen floroforlarda intraoperatif floresansın etkinliği literatürde iyi bir şekilde belirlenmiş olsa da, glioma cerrahisinde florofor uygulama zamanlamasının etkisi o kadar iyi tasvir edilmemiştir. Geçtiğimiz yıl, 5-ALA kullanımına ilişkin son çalışmalar, intraoperatif floresansın önceki çok merkezli çalışmalarda kullanılan daha önce incelenen pencerenin ötesinde devam edebileceğini göstermiştir. Ek olarak, farklı beyin tümörü tipleri için floroforların kullanımı, tümör etyolojisine göre doğru floroforun seçilmesinin tartışılması da dahil olmak üzere ayrıntılı olarak tartışılmaktadır. Aşağıdaki incelemede, yazarlar glioma cerrahisinde kullanılan çeşitli floroforların zamansal doğasını, FGS'de belirsizliğini koruyan şeyleri açıklayacak ve beyin tümörü cerrahisinde floresansı cerrahi bir yardımcı olarak kullanmak için bir kılavuz sağlayacaktır.{5-ALA, tümör hücrelerinde hücre içinde birikir ve yüksek dereceli glioma dokusuna karşı yüksek bir afiniteye sahiptir}‼️
Mitokondrisi bende kaldı
Dr. Hande Özdinler’in yazısını paylaşayım:
“Annem vefat etti, onu yıkadık, pakladık, demir tabuta koyup Türkiye’ye uçakla getirdik. Oğlunun üstüne, eşinin yanına, toprağın içine sanki bir tohum eker gibi nazikçe, dualarla bıraktık. Bir ömür bitti, annem gitti...
Ama annemin mitokondrisi bende kaldı. Benim hücremde, benim her hücremde annemin mitokondrisi var. Her nefes alışımda, her kalp atışımda, her elimi uzatışımda, her düşüncemin başlangıcında, ne için enerji harcıyorsa bu vücudum işte orada annemin mitokondrisi var. Annem gitti belki ama mitokondrisi bende kaldı...
Enerji santrali, kaynağı anne…
İnsanın başlangıcı olan o ilk iki hücrenin yumurta olanı büyük ve zengindir. İçinde bir hücrenin yaşaması, çoğalması, değişmesi için gerekli olan her şeye ve bir ömür gerekli olacak enerjiyi üretecek mitokondriye de sahiptir.
🔻{{{ Mito (Mitokondriyal) Beslenme Planı, anti-inflamatuar, düşük glisemik indeksli, glütensiz, düşük tahıllı, yüksek kaliteli yağ içeren bir beslenme yaklaşımı olarak tanımlanabilir.}}}
🔻 {{{ B vitaminleri, askorbik asit, a-tokoferol, selenyum, çinko, koenzim Q10, kafein, melatonin, karnitin, nitrat, lipoik asit ve taurinin mitokondriyal fonksiyondaki rolü büyüktür.}}}
Mitokondri, hücreye enerji veren, canlı olmasının temelini sağlayan organeldir ve babadan değil, anneden gelir. Anne her çocuğuna enerjisini verir, enerji üretme mekanizmasını verir. Harcanan her enerji annenin çocuğuna verdiği mitokondriden gelir.
🔻Mitokondri, vücudumuz için önemli enerji kaynağıdır. Onlar, yediğimiz gıdaları ve nefes aldığımız oksijeni alıp enerjiye dönüştüren hücrelerimize yerleştirilmiş minik fabrikalar.
🔻 Mitokondrilerin iyi çalışması için aslında üç basit ipucu yeterli; doğru nefes almak, kalori kısıtlaması ve egzersiz.
Dolayısıyla anneler vefat edebilir ama anneler ölmez!!! Biz farkında olmadan annelerimizi gizli bir şifre gibi her hücremizin içinde taşırız. Annemiz vefat etse de bize enerji vermeye devam eder. Ben bunu yazarken ve siz bunu okurken annelerimizin bizlere miras bıraktıkları mitokondrinin ürettiği enerjiyi kullandık farkında mısınız?
En karmaşık yapı
⚠️Mitokondri hücre içindeki organellerin en karmaşık ve ilginç olanlarından biri. Kendine has DNA’sı var, kendine özgü kişiliği var, kendisine has proteinleri var, çalışma mekanizması ve prensibi var. Hem enerji üretir, hem hücreyi ölümlerden korur, bölünür, çoğalır, hücre içinde dolaşır, nerede enerji lazım oraya gider.‼️
Hücre içinde sanki annemizmiş gibi çalışmaya biz ölünceye kadar devam eder. Ve her kadın mitokondrisini çocuğuna armağan eder, dolayısıyla hayat enerjisi anneden anneye geçer.
🔍 Bu yüzdendir ki kim nereden gelmiş, kim kimin atası diye insanlık tarihi araştırması yapıldığında erkeğe değil, kadına bakarlar. Analarımızın mitokondri DNA’sına, o DNA’nın nerelere gittiğine, kimlerden kimlere geçtiğine bakarak yaşam enerjisinin haritasını çıkararak bilirler kimiz ve nereden geldik...
Annem benim, vefat etti ama ölmesi mümkün değil, çünkü mitokondrisi bende kaldı...”
Can Ertan
Yazı Yenimarmara gazetesinden alınmıştır.
♻️
🔍 İnsanlarda mitokondrinin maternal kalıtımı
https://www.youtube.com/live/CPN_OKScp4c?si=Em92GVRc_kn5QDQd
Gala olan erkekler, arada kadın isimlerini benimsemiş ve şarkılarını Sümercenin eme-sal lehçesinde bestelemiştir. Bu edebî metinler, normalde kadın karakterlerin konuşmasını içermektedir. Bazı Sümer atasözleri, gala'nın erkeklerle anal seksyapmakla ünlü olduğunu öne sürüyor gibi görünmektedir. Akad Dönemi'nde kurgarrū ve assinnu, kadın kıyafetleri giyen ve İştar'ın tapınaklarında savaş dansları yapan hizmetkârlarıdır. Birkaç Akad atasözü, bu kişilerin de eşcinsel eğilimleri olabileceğini öne sürüyor gibi görünmektedir.[50] Mezopotamya üzerine yazılarıyla tanınan bir antropolog olan Gwendolyn Leick, bu bireyleri çağdaş Hint hicrasıyla karşılaştırmıştır. Bir Akad ilahisinde İştar, erkekleri kadınlara dönüştüren olarak tanımlanır.
Bazı araştırmacılar Gugalanna'yı Gılgamış Destanı'nda Gılgamış ve Enkidu tarafından katledilen Cennetin Boğası ile aynı figür olarak görür.
🛑
Beyinde Protein Yanlış Katlanması ve Toplanması: Nörodejeneratif ve Zihinsel Bozukluklarda Yaygın Patogenetik Yollar
En yaygın olarak ileri sürülen teoriler dopamin hipotezi ve glutamat hipotezidir. Diğer teoriler arasında internöronların spesifik disfonksiyonu, bağışıklık sistemindeki anormallikler, miyelinleşmedeki anormallikler ve oksidatif stres yer alır. Şizofreni, kesin bir sınırı veya tek bir nedeni olmayan nörogelişimsel bir bozukluk olarak tanımlanmakta ve ilgili hassasiyet faktörleri olan gen-çevre etkileşimlerinden geliştiği düşünülmektedir.
Önde gelen psikiyatrik tanılar, tüm vakaların yaklaşık %50'sini oluşturan depresyon ve şizofrenidir. Bununla birlikte, diğer zihinsel bozukluklar, klinik ve nörobiyolojik mekanizmalar hakkındaki fikrimiz de belirsizliğini korumaktadır.
Proteinopati - protein konformasyonel bozukluğu veya protein yanlış katlanma hastalığı - belirli proteinlerin yapısal bütünlüklerini kaybettiği ve dolayısıyla vücudun hücrelerinin, dokularının ve organlarının işlevini bozduğu bir hastalık sınıfını ifade eder. Genellikle, bu proteinler normal konfigürasyonlarına katlanamaz; bu yanlış katlanmış durumda, proteinler bir açıdan toksik hale gelebilir (toksik bir işlev kazanımı) veya normal işlevlerini kaybedebilirler.
Proteinopatiler, Creutzfeldt-Jakob hastalığı ve diğer prion hastalıkları, Alzheimer hastalığı (AD), Parkinson hastalığı, amiloidoz, çoklu sistem atrofisi ve çok çeşitli diğer bozukluklar gibi hastalıkları içerir. Çoğunda, hatta tüm proteinopatilerde, üç boyutlu katlanma konformasyonunda bir değişiklik, belirli bir proteinin kendine bağlanma olasılığını artırır.
Bu kümelenmiş formda, protein temizlenmeye dirençlidir ve etkilenen organların normal kapasitesine müdahale edebilir. Bazı durumlarda, proteinin yanlış katlanması normal işlevini kaybetmesine neden olur. Proteinler polipeptit omurgası olarak bilinen ortak bir yapısal özelliği paylaştığı için, tüm proteinler bazı koşullar altında yanlış katlanma potansiyeline sahiptir. Bununla birlikte, nispeten az sayıda protein proteopatik bozukluklarla bağlantılıdır ve bu muhtemelen savunmasız proteinlerin yapısal özellikleri nedeniyledir.
Bunlar arasında proteinin birincil amino asit dizisindeki dengesizleştirici değişiklikler, translasyon sonrası modifikasyonlar (hiperfosforilasyon gibi), sıcaklık veya pH'taki değişiklikler, bir proteinin üretiminde artış veya klirensinde azalma bulunur. İlerleyen yaş, travmatik beyin hasarı gibi güçlü bir risk faktörüdür. Yaşlanan beyinde, birden fazla proteopati örtüşebilir.
Bir dizi çalışma, ruhsal bozukluklar ve nörodejeneratif hastalıklar arasında bir bağlantı olduğunu göstermiştir. Oldukça sık olarak, depresif bozukluklar hem Parkinson hastalığında hem de AD hastalarında görülür. Dahası, bazen depresyon Parkinson hastalığından önce gelir. Şizofreni hastaları Parkinson hastalığına yakalanmaya yatkınken, parkinsonizm psikozlara yol açabilir.
Beyinde anormal veya kümelenmiş proteinlerin oluşumunu başlatan proteostazın bozulması, yalnızca nörodejenerasyon için değil, aynı zamanda şizofreni, bipolar bozukluk ve depresyon gibi ruhsal hastalıklar için de patogenezin yönlerinden biri olabilir.
Protein kümelerinin birikimi yalnızca genetik mutasyonlardan ve anormal şekilde yanlış katlanmış protein birikiminden değil, aynı zamanda endoplazmik retikulum (ER) stresi nedeniyle proteinlerin bozulmuş translasyon sonrası modifikasyonundan da kaynaklanıyor olabilir. İncelemenin ikinci bölümünde, zihinsel bozukluk vakalarında beyin dokularında birikimi ortaya çıkarılan ana proteinler açıklanacaktır.
Hücrelerde protein kümelerinin birikmesi, çeşitli fizyolojik mekanizmaların bozulması nedeniyle meydana gelir: stres altında ER'de bozulma, şaperon proteinlerinde kusurlar, bozulmuş mitokondriyal fonksiyon ve otofaji süreçlerinin bozulması.
Stres kavramı bilimin farklı alanlarında yaygın olarak kullanılır: psikoloji, fizyoloji ve sosyoloji. Fizyolojik stres şu anda hem sistemik stres hem de lokal stres dahil olmak üzere bozulmuş homeostaz durumu olarak tanımlanmaktadır. Oksidatif stres, beslenme eksikliği, sıcaklık, radyasyon veya gürültü gibi olumsuz fiziksel faktörlere maruz kalma, zararlı kimyasallara maruz kalma, psikolojik stres ve diğerleri gibi belirli uyaranlar veya stres faktörleri memelilerde fizyolojik strese neden olabilir.
Çoğu lokal fizyolojik stresin özgüllüğü, stres faktörlerinin nerede üretildiğine bağlıdır; örneğin, kardiyak stres, mitokondriyal stres ve ER stresi yalnızca belirli hücresel bölgelerde oluşan streslerdir. ER homeostazının bozulduğu durumlar 'ER stresi' olarak adlandırılır. ER stresine verilen hücresel yanıt, stresi yenmek ve ER homeostazını geri yüklemek için adaptif mekanizmaların aktivasyonunu içerir.
Uzun süreli stres altında, bu mekanizmaların dekompansasyonu hücre ölümüne yol açar.
Normal koşullar altında, canlı bir hücrede doğal olarak bulunan hasarlı proteinleri ortadan kaldırmak için hafif bir otofaji aktivasyonu gerekir. Birikmiş kötü biçimli ve ubikitinlenmiş proteinler, ağırlıklı olarak otofaji tarafından temizlenen agresomları oluşturdukları çekirdeğe taşınır. Uygun otofaji seviyesi, hücre içinde eski yapıların birikmesini önlemeye yardımcı olur. Hasarlı proteinlerin parçalanmasıyla birlikte, süreç bozulmuş hücre altı organellerini (mitokondri, endoplazmik retikulum, ribozomlar ve hatta sinaptik veziküller) yok eder.
Potansiyel olarak, bu proteinler zihinsel hastalıkların gelişiminde rol oynayabilir.
çeşitli hayvan çalışmaları, amiloidin doğrudan beyin yapılarına sokulmasının hayvanlarda davranışsal bozulmaya yol açtığını göstermiştir.
Bilişsel bozukluk ve hafıza eksiklikleri doğrudan beta-amiloid plakların ilerleyici birikimiyle ilişkilidir.
Anksiyete ve depresyonun patogenezi oksidatif stresle güçlü bir şekilde ilişkilidir.
Nayereh Zare tarafından yapılan bir çalışmada, Geldanamisin Aβ kaynaklı oksidatif stres ve apoptozisin modülasyonu yoluyla hafıza eksikliklerine karşı koruma sağlamıştır.
Harris A. Eyre ve meslektaşları tarafından yapılan bir nörogörüntüleme çalışması, daha sonraki yaşamda depresyondaki ilgisizliğin, ön singulat kortekste daha yüksek amiloid ve/veya tau seviyeleriyle ilişkili olduğunu göstermiştir.
komorbid depresyon ile daha yüksek tau düğümleri seviyeleri arasında bir ilişki olduğunu belirlemiştir. Jennifer R. Gatchel ve meslektaşlarının çalışması, daha şiddetli depresif semptomların alt temporal lobda daha belirgin tau ile önemli ölçüde bağlantılı olduğunu keşfetmiştir. Entorinal kortekste depresif semptomlar ve tau arasındaki ilişkiyi tahmin eden bir modelde de benzer bir sonuç elde edildi.
🔴
1977 yılında Texas Üniversitesi’nde doktora derecesini alan Sancar, DNA onarımı üzerine yaptığı çalışmalarla dikkat çekti. Özellikle ultraviyole (UV) ışınlarının DNA üzerindeki zararlı etkilerini inceleyen Sancar, DNA’nın bu hasarları nasıl tamir ettiğini keşfetmeye başladı.
Bu buluş, biyoloji ve genetik biliminde devrim niteliğinde kabul edildi ve gelecekteki çalışmalarının temelini oluşturdu.

DNA Onarımı Üzerine Araştırmalar
bütün canlı hücreleri, evrim süreçleri boyunca nesillere değişmeden aktarılması gereken DNA molekülünü koruma mekanizmaları geliştirmişlerdir. 
Ultaviyole ışığının DNA üzerinde meydana getirdiği mutasyon
Küçük hasarlar çoğunlukla DNA onarım sistemleri tarafından onarılır. Yüksek düzeydeki hasarlar apoptozisi uyararak “hücre ölümüne” yol açar. Böylelikle organizma kendini korumuş olur. Orta derecedeki hasarların birikimi ise mutasyonlara neden olur. Hücre tüm bu DNA hasarlarına farklı metabolik yollar ile cevap verir.
Aziz Sancar, hücrelerimizin DNA üzerinde morötesi ışınların oluşturduğu hasarları takip ederek onarmasına yarayan 'nükleotit eksizyon onarımı' mekanizmasını haritaladı. Doğuştan bu onarım sistemi hasarlı olan insanların güneş ışığına maruz kaldıklarında, deri kanserine yakalanabileceğini ortaya koydu.
{ DNA hasarını içeren 24-32 nükleotidlik oligonükleotid parça iki yönlü olarak kesilip-çıkarılır(eksizyon).}
Ultraviyole veya morötesi; dalga boyu görünür ışıktan kısa, ancak X-ışınlarından uzun olan bir elektromanyetik radyasyon şeklidir. Güneş ışığında bulunur ve Güneş'ten çıkan toplam elektromanyetik radyasyonun yaklaşık %10'unu oluşturur.
XXXXXXX
Genetik anneden kıza geçer
Ama erkek kan devrini devam ettirdiği icin 3 nesılden sonra göbek degisir ata.
-S.Krks
Xx







Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Hallo 🙋🏼♀️