4 Temmuz 2024 Perşembe

İsm-i Azam Duası& İhlâs Suresi:Fazileti

İsm-i Azam Duası Arapça, Okunuşu, Anlamı ve Fazileti

İsm-i Azam Duası Arapça, Okunuşu, Anlamı ve Fazileti

Peygamberlerin bildiği dua, duaların en büyüğü İsm-i Azam duası...

“İsm-i Âzâm”, Allah’ın en yüce ismi demektir. Hadislerde Allah’ın ism-i âzamı olarak birden çok isim zikredilmiştir. Bu isimlerin başında lafza-i celal (Allah); sonra “Rahmân, Rahîm, Mennân, Ehad, Samed, Hayy, Kayyûm, Bedî’u’s-semâvâti ve’l-ard, Zû’l-celâli ve’l-ikram, lâ ilâhe illallah, lâ ilâhe illâ ente” isim ve zikirleri gelmektedir (Tirmizî, Deavât, 87; İbn Mâce, Dua, 9; Dârimî, es-Sünen, Fedâilü’l-Kur’an, 14; Müslim, Salâtü’l-müsâfirîn, 258).

Bu rivayetlerde de görüleceği üzere İsm-i Âzam, Yüce Allah’ın isimlerinden birisidir; özel bir dua adı değildir. Dolayısıyla böyle bir dua yoktur. Ancak Resûlullah İsm-i Âzam anılarak yapılan duaların Allah katında makbul olacağını bildirmiştir. Bunlardan iki rivayet şöyledir:

İSM-İ AZAM DUASI

“Hz. Peygamber (s.a.s.), bir gün camiye girdi. Bir sahabî namaz kılıyordu. Bu sahabî namazdan sonra şöyle diyerek dua etmeye başladı:

اللَّهُمَّ لاَ إِلَهَ إِلاَّ أَنْتَ الْمَنَّانُ بَدِيعُ السَّمَوَاتِ وَالأَرْضِ ذَا الْجَلاَلِ وَالإِكْرَامِ يا حَىُّ يَا قَيُّومُ إِنِّى أَسْأَلُكَ

(Allah’ım! Her türlü övgü sana mahsustur. Senden başka ilah yoktur. (Sen), Mennânsın (Çok nimet veren), gökleri ve yeri yokken vâr edensin, celâl ve ikram sahibisin. Ey yaşayan, diri, canlı, ölümsüz, ezelî ve ebedî olan, zatı ile kâim olan, her şeyin varlığı kendisine bağlı olan, uykusu ve uyuklaması olmayan, varlıkları yöneten, koruyan ve ihtiyaçlarını üstlenen Allah’ım! cümleleri ile sana dua ediyor, senden talepte bulunuyorum). Bu duayı işiten Peygamber (s.a.s.), ‘Bu kimse, Allah’ın İsm-i Âzam’ı ile dua etti ki İsm-i Âzâm ile dua edildiğinde, Allah bu duayı kabul eder ve bu isimle istenince verir’ buyurdu.” (Tirmizî, Deavât, 112; İbn Mâce, Dua, 9; Nesâî, Sehv, 58)

İSM-İ AZAM NEDİR?

“İsm-i Âzam” Allah’ın en büyük ismi mânâsına gelen bir tâbirdir.

Kur’ân-ı Kerîm’de “ism” kelimesi yirmi âyette Allah’a nisbet edilmekle birlikte azam sıfatıyla bir niteleme yer almamaktadır. Bir âyette Rabbin isminin yüce olup hayırlara vesile teşkil ettiği ifâde edilmiş (er-Rahmân 55/78), iki âyette “ism-rabbik” terkibine “azîm” sıfatı (el-Vâkıa 56/96; el-Hâkka 69/52), bir âyette de aynı terkibe “a‘lâ”nitelemesi eklenmiştir. (el-A‘lâ 87/1) Ancak bu âyetlerin üçü de Rabbin isminin tenzih edilmesini emretmektedir. Müfessirler genelde bu tenzihin Allah’ın zâtına râci olduğunu kabul etmekte ve isim kelimesinin bir vâsıta vazîfesi üstlendiğini veya sıfat mânâsına geldiğini belirtmektedir. (Taberî, XXX, 189-190; Zemahşerî, IV, 738; Fahreddin er-Râzî, Mefâtîĥu’l-ġayb, XXXI, 136-138)

İSM-İ AZAM DUASI İLE İLGİLİ HADİSLER

İsm-i Âzam hakkında nakledilen hadislerden Esmâ bint Yezîd, Ebû Ümâme, Büreyde b. Husayb, Enes b. Mâlik ve Hz. Âişe yoluyla gelen rivâyetler İbn Mâce’nin es-Sünen’inde mevcuttur. (“Duâ”, 9) Bunların dışında kalan ve dolaylı olarak İsm-i Âzam’ı ilgilendiren rivâyet ise Übey b. Kâ‘b yoluyla gelmiştir. (Müsned, V, 142; Müslim, “Salâtü’l-müsâfirîn”, 258; Ebû Dâvûd, “Vitir”, 17)

Adı geçen ilk iki sahâbî ile Übey b. Kâ‘b’dan gelen rivâyetlere göre Hz. Peygamber İsm-i Âzam’ın Bakara, Âl-i İmrân ve bir rivâyette Tâhâ Sûresi’nde yer alan “Allāhü lâ ilâhe illâ hüve’l-hayyü’l-kayyûm”الله لا اله الا هو الحيُّ القيُّومcümlesinden ibaret olduğunu söylemiştir. Büreyde ve Enes b. Mâlik yoluyla gelen rivâyetlerin metinleri farklı kelimelerle de olsa evvelki metin gibi tevhid ilkesini içermekte ve Resûl-i Ekrem’in şu ifâdesiyle sona ermektedir: “Bu duâyı yapan Allah’ın İsm-i Âzam’ı ile dilekte bulunmuş olur. Allah, İsm-i Âzam’ı anılarak kendisinden talepte bulunulduğunda talebi yerine getirir, İsm-i Âzam’la duâ edildiğinde duâyı kabul eder.” (Müsned, III, 120, 158, 245, 265; V, 350, 360; İbn Mâce, “Duâ”, 9)

Muhaddis İbn Hacer’in, İsm-i Âzam hakkında nakledilen rivâyetlerin sened açısından tercih edilmeye en uygun olanı diye nitelediği Büreyde hadisi (Fetĥu’l-bârî, XII, 527) birkaç kelime farkı ile İhlâs Sûresi’ne benzemektedir:  “Allah’ım! Senin Allah, âhad ve samed oluşunu, doğurmak, doğmak, dengi ve benzeri bulunmak gibi beşerî özelliklerden münezzeh bulunuşunu vesile edinerek senden talepte bulunuyorum.”

اللهم إني أسألك بأنك أنت الله الأحد الصمد الذي لم يلد ولم يولد ولم يكن له كفواً أحد

İSM-İ AZAM DUASININ SIRRI

Hz. Âişe’den gelen iki rivâyetin birinde Resûlullah’ın yaptığı bir duâda Allah’ın asîl (tâhir, tayyib), mübarek ve zâtınca en sevimli ismiyle tevessül ettiği, ayrıca bu isim aracılığıyla duâ edildiği, dilekte bulunulduğu, rahmet ve lutufkârlığı talep edildiğinde Cenâb-ı Hakk’ın kabul ile mukâbelede bulunacağının bildirildiği ifâde edilmiş (İbn Mâce, “Duâ”, 9), ancak isim hakkında bir açıklama yapılmamıştır.

Esmâ-i hüsnâ içindeki üstün konumu göz önünde bulundurulduğu takdirde bunun Allah ismi olabileceğini söylemek mümkündür. İsnadında bazı problemlerin olduğu ifâde edilen aynı rivâyetin devamında kaydedildiği üzere

Hz. Âişe, duâların kabulüne vesile olan ismi öğretmesini Resûl-i Ekrem’den istemiş, ancak olumlu cevap alamamıştır. Bunun üzerine Âişe iki rek‘at namaz kılıp içinde Allah, Rahmân, Ber ve Rahîm isimleriyle “senin bütün güzel isimlerin” ifâdesinin geçtiği bir duâ okumuş, duâyı dinleyen Resûlullah, “Benden öğrenmek istediğin isim duânda yer alan isimler arasında bulunmaktadır” demiştir.

İSM-İ AZAM İLE İLGİLİ GÖRÜŞLER

Âlimlerin İsm-i Âzam ile ilgili görüşlerini üç noktada toplamak mümkündür.

1. Başta Ca‘fer es-Sâdık, Cüneyd-i Bağdâdî, İbn Cerîr et-Taberî, Ebü’l-Hasan el-Eş‘arî, İbn Hibbân ve Bâkıllânî olmak üzere bazı âlimler İsm-i Âzam diye bir şeyin bulunmadığını söylemişlerdir. (Fahreddin er-Râzî, Levâmiu’l-beyyinât, s. 92-94; İbn Hacer, XII, 526)

Buna göre rivâyetlerde yer alan Âzam kelimesi “büyük, yüce” mânâsındaki azîm yerine kullanılmış olup buradaki yücelik harflerden oluşan isme değil onun delâlet ettiği zâta aittir. Kul samimiyetle duâ ettiği takdirde dileği kabul edilir.

2. İsm-i Âzam aslında var olmakla birlikte Kadir gecesi, duâ ve ibâdetlerin makbul olduğu Cuma gününde gizlenmiş husûsî vakit gibi sadece Allah tarafından bilinmektedir. Ayrıca bu ismin Esmâ-i Hüsnâ içinde bulunduğunu söylemek veya kulun duygulandığı her ilâhî ismin İsm-i Âzam olabileceğini kabul etmek de mümkündür. (Süyûtî, II, 135-136)

3. İsm-i Âzam mevcut olup insanlar tarafından bilinmektedir. Bu telakkiye göre sözü edilen isme “en büyük” denilmesinin sebepleri sadece kâinatı yaratan ve yöneten en yüce varlığa nisbet edilmesi, içeriğinin zengin ve sevabının çok olması ve duaların kabulüne vesile teşkil etmesi gibi hususlardır.

İbn Hacer ve Süyûtî, İsm-i Âzam’ın niçin ibaret olabileceği konusunda ileri sürülen görüşleri benzer bir şekilde sıralamışlardır. (Fetĥu’l-bârî, XII, 526-527; el-Ĥâvî li’l-fetâvâ, II, 136-139)

Bu tür listelerde kaydedilen metinlerin bir kısmı yukarıda sözü edilen hadislere dayanmakta, bir kısmı da şahsî tahminlerle belirlenmektedir. Süyûtî’nin listesinde on altıya kadar çıkan bu metinlerin başında Allah ismi (veya O’na râci “hüve[hû]” zamiri) gelmektedir. En uzunu bir satır tutan metinlerde işlenen ortak tema Allah’ın birliği, engin merhameti ve kâinatı yaratıp yönetmesidir.

HZ. YUNUS’UN (A.S.) DUASI

İsm-i Âzam metinleri arasında yukarıda zikredilenlerden başka besmele, kelime-i tevhîd, Esmâ-i Hüsnânın tamamı, Allahümme, rabbi rabbi, mâlikü’l-mülk, zü’l-celâli ve’l-ikrâm ve Hz. Yûnus’un -aleyhisselâm- duâsı olan “Lâ ilâhe illâ ente sübhâneke innî küntü mine’z-zâlimîn” لا اله الاّ انت سبحانك انى كنت من الظالمينibareleri kaydedilebilir.

Şiî âlimlerinin İsm-i Âzam hakkındaki genel kanaatleri de farklı bir vaziyet arzetmemektedir. Onlardan nakledilen rivâyetlerin birinde (Muhammed el-Garavî, s. 63) İsm-i Âzam’ın imamlardan ibaret olduğu, âmellerin makbul sayılabilmesi için Şiî imamlarının tanınıp benimsenmesinin gerektiği yolundaki telakkiye itibar etmek mümkün değildir.

İsm-i Âzam hakkında nakledilen rivâyetlerle ileri sürülen fikirlerin incelenmesinden anlaşılacağı üzere böyle bir ismin mevcudiyeti kesin olarak sabit değildir.

Sahih-i Müslim’de yer alan (“Śalâtü’l-müsâfirîn”, 258) ve aslında İsm-i Âzam adını içermeyen Übey b. Kâ’b rivâyetinin dışında konuyla ilgili olarak Sahîhayn’de herhangi bir nakle rastlanmamıştır.

Diğer bazı hadis kaynaklarında yer alan rivâyetler isnad açısından pek sağlam görülmemiş ve bu sebeple naslarda geçmeyen bazı İsm-i Âzam metinlerinin tesbiti cihetine gidilmiştir. Ancak bu tür tesbitler herkesi ilgilendiren bir konuma sahip olmayıp sadece belirleyicisini veya mânevî yönelişi ona paralel olanları etkileyebilir. Bütün ilâhî isimlerin mânalarını içerdiği göz önünde bulundurularak Allah lafzına öncelik vermek, buna besmeleyi ve kelime-i tevhîdi de eklemek mümkündür.

İSM-İ AZAM DUASI İLE İLGİLİ İDDİALAR

İsm-i Âzam ile alâkalı olarak rivâyet edilen hadisler ve bu konuda ciddi âlimler tarafından ileri sürülen fikirler bu isim aracılığıyla duâların kabul edilmesi hedefine yöneliktir. Dua ruhun yücelişi ve kulun Allah’ı kendisine yakın hissedişinden ibaret olduğu (el-Bakara 2/186), ayrıca ibadetin özünü teşkil ettiğine göre (Tirmizî, “Duâ”, 1) 

İsm-i Âzam’la maddî sonuçların değil mânevî kazançların elde edilebileceği açıktır. Bu sebeple mevcudiyeti kesin olmayan, eğer varsa hangi isimden veya isimler grubundan oluştuğu bilinmeyen İsm-i Âzam’ı Hurûfîlik alanına çekip ondan maddî sonuçlar beklemek din, bilim ve akılla uzlaştırılması mümkün olmayan bir davranıştır.

Bu tür telâkkiler arasında İsm-i Âzam’ın hastalıklara şifâ olduğu, büyüyü bozduğu, iki kişi arasında sevgi veya nefretin doğmasını sağladığı, seyir hâlinde olan gemiyi durdurduğu vb. iddialar zikredilebilir. (Ahmed b. Ali el-Bûnî, s. 86-89; Muhammed el-Garavî, s. 58-59)

Kaynak: Diyanet Fetva Kurulu, DİA 

❗️https://www.instagram.com/reel/C69AIc3KW1_/?igsh=MWVsa2FrbmpyMXJtZA==

❗️ https://youtu.be/9QHUTDxqkU4?si=x1_SxEhRed54rtCv 


 Kur’an’ın her ayeti, ayrı ayrı tüm evrenin ve içindekilerin kurtuluş reçetesidir. Tüm evreni ve içindekileri var eden, varlığından haberdar eden, her bir yarattığına ayrı ayrı ilham eden, yarattıklarının her türlü ihtiyaçlarını vaktinde, eksiksiz ve karşılık beklemeden gideren O’dur!

O halde, sizi O’na secde etmekten, O’na ibadet ve kulluk etmekten alıkoyan nedir? Tüm bu nimet ve güzellikleri yaratan Rabbinize karşı sizi, lâkayt, samimiyetsiz ve vurdumduymaz eden nedir?

O’nun emirlerine karşı gelerek, O’nun yasaklarını çiğneyerek ne yapmaya çalışıyorsunuz? Ve O’nun karşı koyulamaz gücü karşısında siz neyinize güveniyorsunuz? Bu gaflet ve cehaletle nerelere savruluyorsunuz?

İsmi azam duası okunuşu: İsmi azam duası Arapça yazılışı ve Türkçe anlamı ile meali & tefsiri

Dua ederken şunu hiç unutma:

Sana zor ve imkansız görünen her şey Allah'a kolaydır. 


🕌🕌🕌🕌🕌🕌🕌🕌🕌🕌🕌🕌🕌🕌🕌🕌🕌


İhlâs Suresinin Faziletleri

İhlâs Suresinin Faziletleri

İhlas Suresinin girişini yapmış, irili ufaklı tüm canlıların, yetmez canlı cansız tüm varlıkların, bilerek veya bilmeyerek nefes alan tüm insanların aslında lisan-ı hâl ile veya doğrudan, O’nu hamd ile tesbih ettiklerini ve maddi manevi tek kurtuluşun ancak O’nu bilmek, O’nu tanıyıp teslimiyet göstermek ve O’na hamd ile secde etmekle gerçekleşeceğini söylemiştik.

İHLAS SURESİNİN DİĞER İSİMLERİ

Biz kısa kısa târifleriyle bu isimlerini hatırlatalım:

Tevhid: İslâm’ın tevhid akîdesi özetlenmiştir. Anlayarak bu sûreye îman eden kimse, Allâh’ın izniyle şirkten kurtulmuş demektir.

•Tecrid: Dünya alakalarını kesip kalbi Allâh’a yöneltir.

•Tefrid: Dünya alaka ve meşguliyetlerinden uzaklaştırıp ibadet ve taate sevk eder.

•İhlâs: Allah Teâlâ’nın celâl ve azamet sıfatları olan selbî sıfatlar zikredilmiştir. Aksi mânâları Allah için düşünülemeyen bu sıfatlara kim hakkıyla îman etmiş olursa, ihlâs üzere îman etmiş olur.

•Necât: Allâh’a âit sıfatların zikredilmesiyle kul, Allâh’ı lâyık olmadığı bir şeye benzetmekten (teşbih), O’na ortak koşmaktan (şirk) ve O’nu inkâr etmekten kurtulmuş olur. Bu hâliyle îman edip yaşayan kimse de cehennem azabından necat bulmuş (kurtulmuş) demektir.

•Velâyât: İnanıp bu sûreyi okumaya devam eden, Allâh’ın velîlerinden (dostlarından) biri olur. Bu sûrede anlatıldığı şekilde Allâh’ı bilip tanıyan kimsede Cenâb-ı Hakk’a karşı muhabbet (sevgi) ve yakınlık peydâ olur.

•Mârifet: Mârifetullâh’a (Allâh’ı bilme ve tanımaya) ancak bu sûreyi tam bilmekle ulaşılabilir. Peygamber Efendimiz de namazda ihlâs sûresini okuyan bir sahabîyi işitince, “Şüphesiz bu (kimse), Rabbini bilen bir kuldur.” buyurmuştur.

•Cemâl: Peygamber Efendimiz, “Allah cemîldir (güzeldir) ve cemâli (güzelliği) sever.” buyurduğunda, kendisine cemâl’in ne olduğu sorulmuştur. O da İhlâs Sûresi’nde geçen ifadelerle şu cevabı vermiştir:

“O tektir, sameddir. Doğurmamış ve doğurulmamıştır. Çünkü o tek ve benzersiz olmasaydı, benzerinin O’nun yerini tutması câiz olurdu.”

•Mukaşkışa (Tedavi eden): Hastayı tedâvi etme mânâsına gelen bu kelime, insanın gönül âlemindeki şirk ve nifak hastalıklarını tedavi etmesi sebebiyle bu sûreye de ad olarak verilmiştir. Daha önce de ifade edildiği üzere, Kâfirûn Sûresi’nin bu sûreyle anlam bütünlüğü sebebiyle, ikisine birden “İhlâseyn” ve “Mukaşkışateyn” isimleri verilmiştir.

• el-Muavvize: Peygamber Efendimiz, Osman b. Maz’un -radıyallâhu anh-’la görüştüğü bir esnada, ona İhlâs, Felâk ve Nâs sûrelerini okumuş ve onu, Allâh’ın korumasına havale etmiştir. Ardından da ona şu tavsiyede bulunmuştur:

“Bu sûrelerle Allâh’a sığın. Çünkü bunlardan daha hayırlısı ile sığınamazsın.” (Nesâî, İstiâze, 1)

Samed: Sûre, başlı başına sadece Allah Teâlâ’dan bahsettiği için bu isim verilmiştir.

el-Esas: Temel demektir. Peygamber Efendimiz şöyle buyurmuştur:

“Yedi (kat) gökler ve yedi (kat) yer, «Kul hüvallhu ehad» temeli üzerine kurulmuştur.” (Feyzu’l-Kadir, I/506)

Bir âyet-i kerîmede, insanların Allah hakkında tevhid akîdesine aykırı sözleri sebebiyle neredeyse göklerin çatlayacağı, yerlerin yarılacağı ve dağların yıkılıp dağılacağı ifade edilmiştir. (Bkz: Meryem, 90) İşte İhlâs Sûresi’nde yer alan tevhid akîdesi ve bunun kullar tarafından tekrarlanması da kâinâtın îmar olma sebebidir.

Bu sayılanların dışında, Allâh’ı anlattığı için “Nisbet”, kabir azabına ve cehennem ateşine engel olması yüzünden “Mânia”, bu sûre okunurken meleklerin hazır bulunması sebebiyle “Muhdar”, şeytanı korkutup kaçırdığı için “Müneffire”, insanı şirkten arındırıp uzaklaştırdığı için “Berâe”, insana tevhidin özünü ve Allâh Teâlâ’yı hatırlattığı için “Müzekkire”, insanın içini aydınlattığı ve Kur’ân-ı Kerim’in nûru kabul edildiği için “Nûr”, tevhid akîdesini kabul edenlerin Allah tarafından güvende kabul edilmeleri müjdesine ulaştırdığı için “el-Eman” isimleri de verilmiştir.

İHLAS SURESİNİN FAZİLETLERİ

Enes bin Mâlik radıyallahu anh’tan rivayet edildiğine göre, Peygamber Efendimiz sallâllâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:

“Her birinizin, her gece bir «Kul hüvallâhu ehad» okumasına engel olan şey nedir? Çünkü o, bütün Kur’ân’a muâdildir (denktir).” (Tirmizî, Sevâbu’l-Kur’ân, 11)

Ubey radıyallâhu anh da Allah Rasûlü sallâllâhu aleyhi ve sellem’in şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir:

“Kim «Kul hüvellahu ehad» sûresini okursa, Kur’ân’ın üçte birini okumuş gibi olur ve ona, Allâh’a şirk koşan ve Allâh’a îman edenlerin sayısı kadar on misli ecir (sevap, mükâfât) verilir.” (Buhârî, Îman, 3 Fedâilu’l-Kur’ân, 13; Müslim, Müsâfirîn, 259-261; Ebû Davud, Vitr, 18, Tirmizî, Sevâbu’l-Kur’ân, 10; Nesâî, İftitah, 69, İbn-i Mâce, Edeb, 52)

Sehl bin Sa’d radıyallâhu anh’dan rivayet edildiğine göre bir adam, Peygamber Efendimiz’e geldi ve O’na fakirlikten şikâyet etti. Bunun üzerine Allah Rasûlü sallâllâhu aleyhi ve sellem:

“-Evine girdiğin zaman eğer orada bir kimse varsa, ona selâm ver. Eğer hiç kimse yoksa, kendine selâm ver ve bir defa «Kul hüvallâhu ehad» sûresini oku!” buyurdu.[1]

Adam bunu yaptı ve Cenâb-ı Hak, onun rızkını, komşularına bile bol bol verecek kadar çoğalttı.

Enes radıyallâu anh’dan rivayet edilmiştir ki: Bir adam bütün namazlarında «Kul hüvallâhu ehad» sûresini okuyordu. Durum Peygamber Efendimize bildirildi. Allah Rasûlü sallâllâhu aleyhi ve sellem adamı çağırarak bunun sebebini sordu. O kimse de:

“-Ey Allâh’ın Rasûlü! Ben bu sûreyi çok seviyorum.” dedi. Bunun üzerine Peygamber Efendimiz:

“-Senin onu sevmen, seni cennete sokar.”buyurdu. (Tirmizî, Fezâilu’l-Kur’ân, 11)

Abdullah ibni Ömer radıyallâu anh’tan rivayet edildiğine göre, o şöyle demiştir:

“-Rasûlullah’ı bir ay boyunca takip ettim. Sabah namazının sünnetinde Kâfirûn ve İhlâs sûrelerini okuyordu.” (Müslim, Salâtü’l-Müsâfirîn, 14; Tirmizî, Salât, 308; Ebû Dâvud, Salât-ı Tatavvu, 2)

Câbir radıyallâu anh’tan rivayet edildiğine göre, “Rasûlullah, Kâfirûn ve İhlâs sûresini iki rekât tavaf namazında okurdu.” (Müslim, Hacc, 19)

Allah Rasûlü sallâllâhu aleyhi ve sellem’in şöyle buyurduğu da rivayet edilir:

“Kim uyumak istediğinde yatağı üzeirnde sağ yanına yatar, sonra İhlâs sûresini yüz kere okursa, kıyamet günü Rabbi ona şöyle diyecektir:

«Ey kulum! Sağından cennete giriver.»”(Tirmizî, Fedâilu’l-Kur’ân, 11; Dârimî, Fedâilu’l-Kur’ân, 27)

Dipnot:

[1] Feyzu’l-Kadir, I, 341.

Kaynak: Zehra Eriş, Şebnem Dergisi, 145. Sayı 

⚠️ Mekkeli müşrikler, her zamanki hadsizlikleriyle, Efendimize gelerek: “Bize Rabbinin soyunu anlat!” talebinde bulunmuşlardı. İhlas Suresi, bunun üzerine nazil oldu.‼️

Araplar, bir yabancıyı tanımak istediklerinde, onun nesebini sorarlardı. Çünkü onlarda bir kimseyi tanımanın ilk şartı, nesebinin kimlere eriştiğinin ve hangi kabileden geldiğinin açıklanmasıydı. Bunların arasında, Rabbimizi gerçekten öğrenmek, gerçekten O’nu tanımak için soranların yanı sıra, Efendimizi zor durumda bırakacaklarını zannederek, Allah’ın varlığını delilleriyle ortaya koyamayacağını düşünüp, hastalıklarını kusanlar da vardı. Fakat bunlar, İhlas Suresinin inzaliyle, neye uğradıklarını şaşırmışlardı! 

Zira surede “O, Birdir!” denilmesi; yalnızca sayı olarak 1’dir manasında değildir… 

“O, Birdir!”; ortağı, yardımcısı, destek aldığı yoktur manasındadır. 

“O, Birdir!”; bölünüp dağılmaz ve parçalara ayrılamaz manasındadır.

“O, Birdir!”; gerçeği kabul edildikten sonra; “Doğrudur ama Allah, her hususta ve her zaman bir ve tek değildir. Bazı konularda ve durumlarda başka bir yerden, başka bir güçten de yardım almamız gerekir!” denilemez. İşte bu en yaygın şirktir.

“O, Birdir!”; O’nun yanında ikinci bir İlah bulunması imkânsızdır, akıl dışıdır. Dolayısıyla, her konuda O’nun söylediği her şey kesin kuraldır. “Ama, şimdi değil, şartlar uygun olursa O’nun hükümleri gözetilmelidir…” demeden, hemen iman ve itaat etmelidir. 

“O, Birdir!”; benzeri ve ortağı yoktur. O halde, her şart ve soruda O’nun söylediğine başvurur, yine O’nun söylediklerini emir telakki ederiz. Çünkü Tevhid; kulun sonunun başlangıcına benzemesidir. Bu beden kalıbına girmeden önce hangi şekildeyse, yine öyle olabilmektir.


❗️Tevhid; iyiliklerle kötülüklerin çarpışmadığı, kendi içinde savaş ve cenklerin olmadığı bir makamdır.

❗️Tevhid; bilginin ve cehaletin geride bırakılıp, merhale atlanan ve gerçek huzura ulaşılan bir derece olmaktadır.


🕌🕌🕌🕌🕌🕌🕌🕌🕌🕌🕌🕌🕌🕌


Muavvizeteyn olarak bilinen sureler hangileridir?

Mukaşkışetan ne demektir?

Felak ve Nas surelerine ayrıca “Mukaşkışetan” (şirk ve nifaktan koruyan, tedavi eden) diye adlandırılmıştır (Maverdi, VI). Bunun yanında Kafirun ve İhlas surelerine Mukaşkışetan denildiği gibi Berae suresinin bir adı da Mukaşkışe’dir. (Kurtubi, XX, 225) 

23.04.2023 - 14:48

İhlaseyn olarak bilinen sureler hangileridir? 

“İhlâseyn" ne anlama gelmektedir?

Kâfirûn Sûresiyle, İhlâs sûresine ,“İhlâseyn (iki İhlâs)” denilmektedir.

Kafirun Sûresi Kur'an-ı Kerim'de kaçıncı sırada yer almaktadır?

Kafirun suresi mushaftaki sıralamada yüz dokuzuncu, iniş sırasına göre on sekizinci sûredir.

Maun suresinden sonra, Fil suresinden önce Mekke’de inmiştir. Medine’de indiğine dair rivayet de vardır (bk. Şevkânî, V, 597).  Altı âyettir. Fâsılası د، م، ن harfleridir.

Kafirun Suresinin İsimleri 

Sûre adını ilk âyetinde geçen ve “inkârcılar” anlamına gelen kafirûn kelimesinden almıştır. “Kul yâ eyyühe’l-kâfirûn, Mukaşkışe, İhlâs, İbadet, Dîn” adlarıyla da anılmaktadır.

İlk âyeti kafirlere hitapla başladığı için bu adı almıştır.

Sureye Mukaşkışe ismi de verilir. Bu kelime, “bazı bulaşıcı hastalıkları tedavi etme” anlamındaki “kaşkaşe” kökünden türemiş olup burada “şirk ve nifaktan uzaklaştıran” anlamındadır. Kafirun suresine ayrıca Münabeze, Beraet, İbadet, Din ve İhlas adları da verilmiştir.

Kâfirûn Sûresinin Nüzul Sebebi

Tefsirlerde anlatıldığına göre Kureyşliler Hz. Peygamber’den (sas) bir sene kendi ilâhlarına tapmasını, bir sene de kendilerinin onun ilâhına tapmalarını istemişler. Hz. Peygamber de “Allah’a bir şeyi ortak koşmaktan yine O’na sığınırım!” demiş; bu defa Kureyşliler, “Bizim ilâhlarımızdan bazılarını istilâm et (öp, el sür), biz de seni tasdik edip ilâhına ibadet edelim” demişler. Bunun üzerine Kâfirûn sûresi inmiştir (Taberî, XXX, 213-214; Kurtubî, XX, 225).

Kâfirûn Sûresinin Konusu

Sûrede Hz. Peygamber’in inkârcılarla şirk ve sapkınlıkta birleşemeyeceği kesin bir üslûpla ifade edilmekte ve inancın şirkten uzak tutulması istenmektedir.

Kâfirûn Sûresinin Fazileti

Müfessirler bu sûrenin faziletiyle ilgili olarak Hz. Peygam­ber’in, “Kul hüvellahu ehad Kur’an’ın üçte birine denktir, Kul yâ eyyühel-kâfirûn ise dörtte birine denktir” buyurduğunu; Sahâbe’den birine, “Uyumak üzere yatağına yattığında Kul yâ eyyuhel-kâfirûn sûresini oku; bunu okursan şirk inancına sapmaktan korunursun” dediğini naklederler (İbn Kesîr, VIII, 526; Şevkânî, V, 597-598).

Kâfirûn sûresi Hz. Peygamber’in namazlarda sıkça okuduğu sûreler arasında yer alır.

Onun sabah ve akşam namazlarının sünnetlerinde, tavaf namazında ve vitir namazından sonra oturarak kıldığı iki rek‘atlık namazda İhlâs ve Kâfirûn sûrelerini okuduğu rivayet edilmiştir (Müslim, “Ṣalâtü’l-müsâfirîn”, 98).

Resûlullah’ın (sas) bir sahâbîye yatağına girerken Kâfirûn sûresini okumasını öğütlediği de nakledilir (Dârimî, “Fezâʾilü’l-Ḳurʾân”, 23).

İhlas Sûresi Kur'ân-ı Kerim'de kaçıncı sırada yer almaktadır?

Mushaftaki sıralamada yüz on ikinci, iniş sırasına göre yirmi ikinci sûredir. Nâs sûresinden sonra, Necm sûresinden önce Mekke’de inmiştir. Medine’de indiğine dair rivayet de vardır.

İhlas Sûresinin İsimleri

Sûrenin kaynaklarda tesbit edilen yirmiyi aşkın adı vardır. Ancak yaygın olarak İslâm dininin temel ilkesi tevhid inancının veciz bir ifadesi olan “İhlâs” adıyla tanınmıştır. En çok kullanılan isimlerinden biri de “Kul hüvellahü ehad”dır. Ayrıca “Samed, Tevhid, Esâs, Tecrîd, Necât, Velâyet, Mukaşkışe, Muavvize” adlarıyla da anılmaktadır

İslâm dininin temel ilkesi olan tevhid inancının veciz bir ifadesi olduğu için verildiği anlaşılan İhlâs ve aynı zamanda sûrenin ilk âyeti olan “Kul hüvallāhü ahad” en çok kullanılanlarıdır. Sûre özellikle Türk sözlü kültüründe “Kul hüvallah”, bunun da kısaltılmışı olan “Kul hü” şeklinde, ayrıca “İhlâs-ı şerif” diye de anılır.

 Sûreye, Allah’ın birliği inancını öz olarak ifade ettiği için “tevhid”, aynı inancın İslâm’da temel akîdeyi oluşturması sebebiyle “esâs”, sûrede hiçbir şeyin Allah’a benzetilemeyeceği, O’nun her şeyden başka ve üstün olduğu anlatıldığı için “tecrîd”, Allah’a burada anlatıldığı şekilde inananlar bu sayede kurtuluşa erecekleri için “necât”, kişi bu sûrede anlatıldığı şekilde iman ettiği takdirde Allah’ın sevgisi ve dostluğunu kazanacağı için “velâyet” adları da verilmiştir. Fazla yaygın olmamakla birlikte “tefrid, mârifet, cemâl, nisbet, bereket, berâet, müzekkire, nûr, mânia, eman” gibi isim ve niteliklerin kullanıldığı da belirtilmektedir. İhlâs sûresi Kâfirûn ile birlikte “İhlâseyn” ve “Mukaşkışateyn” (tedavi eden), Felak ve Nâs sûreleriyle birlikte “Muavvizât” (Buhârî, “Feżâʾilü’l-Ḳurʾân”, 14) adlarıyla da anılır. Dört âyetten ibaret olup fâsılası dâl د harfidir.

İhlâs sûresinin Konusu

İhlâs sûresinin muhtevasıyla ilgili olarak müfessirlerin üzerinde durdukları en önemli konu, ilk iki âyette yer alan “ahad” ve “samed” kelimelerinin anlam ve içerikleridir. Ahad sıfatı Allah’a nisbet edildiğinde O’nun birliğini, tekliğini ve eşsizliğini ifade eder; bu anlamıyla tenzihî veya selbî sıfatları da içerir. Bu sebeple ahad sıfatının bazı istisnalar dışında Allah’tan başkasına nisbet edilemeyeceği düşünülür. Aynı kökten gelen “vâhid” ise Kur’ân-ı Kerîm’de ve hadislerde Allah’ın sıfatı olarak geçmekle birlikte Allah’tan başka varlıkların sayısal anlamda birliğini ifade etmek için de kullanılmaktadır. Sûrenin ilk âyetinde Allah lafzıyla bütün sübûtî sıfatlara, ahad lafzıyla da selbî sıfatlara işaret edildiği anlaşılmaktadır 

İhlas Sûresinin Fazileti

Hz. Peygamber bu sûrenin önemi ve fazileti hakkında söyle buyurmuştur: “Varlığım elinde olan Allah’a yemin ederim ki bu sûre Kur’an’ın üçte birine denktir” (Buhârî, “Tevhîd”, 1).

Yine Hz. Peygamber, sevdiği için bu sûreyi her namazda okuyan bir sahâbîye, “Onu sevmen seni cennete götürür” müjdesini vermiştir (Tirmizî, “Fezâilü’l-Kur’ân”, 11, “Tefsîr”, 93; diğer hadisler için bk. İbn Kesîr, VIII, 539-546).

Übey b. Kâ"b"ın naklettiğine göre; müşrikler Hz. Peygamber"e (sav), “Yâ Muhammed! Rabbini bize tanıt.” dediler. Bunun üzerine Allah Tebâreke ve Teâlâ İhlâs sûresini indirdi:

“De ki, O Allah tektir, Allah Samed"dir. (O hiçbir şeye muhtaç değildir ama bütün varlıklar O"na muhtaçtır.) O, doğurmamış ve doğmamıştır. Hiçbir şey O"na denk değildir.”

(HM21538 İbn Hanbel, V, 133)

“Sabah namazının vakti girdikten sonra (nafile olarak) sadece iki rekât (sünnet) kılınır.” Peygamber Efendimiz, sabah namazının iki rekât sünnetinde Fâtiha sûresinden sonra genellikle Kâfirûn ve İhlâs sûrelerini okurdu (Tirmizî, Salât, 191)

Hz. Aişe validemiz anlatıyor: "Bir gün Peygamberimiz (sas) bir zatı askeri birliğin başına göndermişti. O zat birliğe imam olduğunda namazı "İhlas" suresi ile kıldırmıştı. Birlik geri geldiğinde, bu zatın kısa bir sure olan "İhlas" suresi ile kıldırdığı, uzun sûre okumadığı Peygamberimize şikayet edildi. Peygamberimiz (sas)
"Bunu ne maksatla yaptığım kendisinden sorun" buyurdu.

Sordular:, o zat: "İhlas suresi Allah’ın sıfatlarını ihtiva ettiğinden onu okumayı seviyorum. Onun için namazı bu sûre ile kıldırdım" deyince Peygamberimiz (sas):
"Siz de ona müjdeleyin, Allah kendisini seviyor", buyurdu. (Buhârî, Tevhid, 2)


🤲🏻🤲🏻🤲🏻🤲🏻🤲🏻🤲🏻🤲🏻🤲🏻🤲🏻🤲🏻🤲🏻🤲🏻🤲🏻

 

İcazet (Arapçaالإِجازَهْ), "diploma" anlamına gelen bir terimdir.

İlk defa 9. yüzyılda kullanıldığı bilinen ve ilk akademik derece olarak kabul edilmektedir. 9. yüzyılda, medresecami ve bimaristan (tıp okulu) gibi yükseköğretim kurumlarının diploması olarak kullanıldı. 

Arapça hat sanatında bir icazet veya yeterlilik diploması örneği. Metni Raif Ali Efendi tarafından 1206/1791 yılında yazılmıştır. Üst ve orta bölümünde Muhammed'e atfedilen bir hadisten sözler yer almaktadır: Gizli verilen sadaka Allah'ın gazabını söndürür. (Mecmeu’z-Zevâid, III/110)...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Hallo 🙋🏼‍♀️