10 Temmuz 2024 Çarşamba

Mithra&Helios+ Hermes


Köken, Karakter ve Tasvir

Mithra, MÖ 3. binyıl öncesinde günümüzdeki Hint-İran ve Hint-Aryan olarak bilinen göçmen insan toplulukları, sırasıyla İran ve Kuzey Hindistan bölgelerine yerleşmeye başladıklarında ortaya çıkmıştır. Bu yüzden, aralarında Persli Mithra ve Vedik Mitra da bulunan Eski İran inancının tanrıları ve Veda tanrıları arasında benzerlikler görülmektedir.  

Diyarbakır'daki gizemli tapınakta ortaya çıktı! 

⚠️Mithras’ın gizemi, ünlü yazar Dan Brown ve aktör Morgan Freeman’ın da ilgisini çekmiş. Freeman, "Tanrı’nın Hikâyesi” adlı belgesel serisinin çekimlerini Zerzevan'da yapmak için girişimlerde bulundu. Dan Brown ve Morgan Freeman’ın 2020 yılında Mithras Tapınağı’nı ziyaret etmeleri bekleniyor.‼️


Mithra Gizemleri

Bu değerli yazı Thamos'un bir süre önce kapanan son derece bilgilendirici sitesi Ezoterika'da bulunmaktaydı. Onu arşivleyen bir okurumuz tarafından sitemize gönderilmiştir, resimleri hermetics.org'un katkısıdır.     


Mithracılık, Hıristiyanlık ve Masonluk Bağıntıları...... 

Araştırma ve Derleme: Thamos (Geometri)

 

Bu yazı büyük ölçüde Underground Streams sitesinden alınmıştır.



İran'daki Köken

"Mithra ayinleri, zamanla Dionysos-Sabazius gizemlerinin yerini alırken, Mithra'nın "mağara"ları da, Babil'den İngiltere'ye kadar yayılan bir alanda, eski tanrıların yeraltı tapınaklarının yerine geçiyordu."

M. P. Blavatsky, Isis Unveiled

 

❕"Geç Helenistik dönem kötümserliğin egemen olduğu bir çağdı.

Bu çağda hem Helen akılcılığı, hem de Doğu'nun otoriter din kurumları iflas etmişti. Her ikisi için de tek çıkar yol, kurulu yasaları yok sayan, akıl ve mantık üstü bir kurtarıcı bulmaktı."

"Batı'daki Mithra'nın köklerinin, İran'daki Zerdüşt Mithra'sı inançlarında değil de, Mezopotamya ve Anadolu'da tapınılan "daevic" tanrı kültünde bulunma olasılığı daha fazladır. Batı'nın Mithra'sı, kurtarıcı tanrılar çağında, bir kurtarıcı tanrıydı."

Richard N. Frye, The Heritage of Persia       

"Mithra kültü, eski Ari'lerin Ahura-Mazda tapımlarından türemiş ve yaklaşık olarak İÖ on beşinci yüz yılda eski İran'da ortaya çıkmıştır.

❗️"Mihr" (Mithra'nın Farsça karşılığı) yalnızca "güneş" anlamına gelen bir sözcük olmakla kalmaz, aynı zamanda "dost, arkadaş" anlamını da taşır.

 Bu pagan tanrıya özgün tapımın, yani hem güneş tanrısı, hem de sevgi tanrısı olarak tapılmasının, asıl nedeni belki de bu anlamlardan kaynaklanmaktaydı. İÖ üçüncü yüz yıl başlarında, Pers İmparatorluğunun Batı sınırlarında bulunan askeri yönetimler Mithra'ya "ilahi savaşçı" olarak tapmaya başladılar. Mithra, artık sevgi dolu güneş tanrısı olmaktan çıkıp, gücün dostu, askerlerin "yenilmez" tanrısı haline gelmişti."

Quest for the Past     

"Eski Ermenilerin inançları arasında en evrensel olanı Mithra kültüydü.

❗️ Mithra bir yandan güneş, yani Helios ile, diğer yandan Apollon ve Hermes ile eşdeğerdi. 

Özgün olarak bu tanrı, Ahura-Mazda'nın yandaşı olarak savaşan bir ışık kaynağı, bir tür melek biçiminde kabul edilmişti. Mithra'nın savaşçı niteliğini daima koruduğu anlaşılmaktadır...Mithra bayramları, Mithrakana'lar, İran'da her yıl yedinci ayın on altıncı gününde kutlanırlardı. Bu bayram, değişiklik geçirmiş haliyle, İslam'ın doğuşuna kadar devam etmiştir."

Barney and Lang, The People of the Hills    

"Mithra'nın Ahura-Mazda'nın gözü olduğuna ve dünyayı onun yönettiğine inanılırdı. Bu kültün inançlarına göre, en yüce tanrının yerine Mithra geçmiş, İyi ve Kötü arasındaki büyük mücadeleye katılmış ve zaferle sonuçlandırmıştı. Mithra, kendi zaferini güven altına almak için, doğanın prototipi olarak kabul edilen, büyük bir boğa kurban etmişti. Bu kurban edilen boğa sayesinde, doğa verimliliğe kavuşmuştu."

Ninian Smart, The Religious Experience of Mankind     

"Mithra'cılık Pers ordularının fetihleri ile yayıldı. Pers'lerin muhteşem savaş makinası Suriye, Kalde ve Küçük Asya'ya doğru genişledikçe, Mithra'nın ünü ve etkisi aynı ölçüde gelişiyordu. Ünlü Pers general ve yöneticisi, Darius'un ölümünden sonra bile, Helen kültürünün rekabetine rağmen, Mithra'cılık halkın ilgisini çekmeye devam etti."

"Mithra'cılık hiç bir zaman Yunanistan'da değerli bulunmadı ve kabul görmedi. Bu ilgi eksikliği, Helen'lerin Pers'lere karşı hissettiği antipatiden ve iki ulusun aralarındaki unutulmaz savaşlardan kaynaklanıyordu. Ancak, bu antipati yalnızca Helen'lere özgü olarak kaldı; zira Hıristiyanlığın başlangıcında, Mithra inancı, Doğu'da İndüs vadisinden, Batı'da Karadeniz'e kıyılarına kadar yayılmış durumdaydı.

❗️Mithra'cılık Anadolu yaylasında büyük ölçüde kabul görmüştü. Roma'lılar, Mithra'cılık ile, Aziz Paul'un memleketi Kilikya'da tanıştılar."

❗️"...Roma'lı askerler kısa sürede Mithra inancını başkentlerine taşıdılar. Helenistik dönemde, Doğu'nun dışında pek fazla tanınmayan Mithra'cılık, böylece tüm İtalya'ya yayıldı."

Harry Kenison, The Mystery of Mithra    

"Mithra kültü, Romalı lejyonerlerce büyük ilgi ve hevesle karşılandı. Mithra'cılık lejyonerlerle birlikte İran'dan Roma'ya, Tunus'a, Ren nehri boylarına ve ta Londra ve Hadrianus surlarına kadar yayıldı. Mithra, insanları Hıristiyanlığa yönlendiren hemen hemen aynı gereksinim ve dürtüleri tatmin etmekteydi, zira rütbe ve karşılıklı sorumlulukların, yerleşik toplumsal statüye göre değil, kapalı bir çevrenin gizli bağlarına göre oluştuğu bir kardeşlik topluluğuydu. Mithra'cılık, Roma İmparatorluğu'nun toplumsal yapısının içine yayılmış ve güçlü sadakat gerektiren bir yeraltı şebekesiydi."

John Romer, Testament

 

Kült Uygulamaları

"Diğer gizem dinlerinin aksine, Mithra'cılık yalnızca erkeklere açıktı. Bu nedenle, hiç bir bakımdan evrensel bir inanç olarak değerlendirilmesi olası değildir. Mithra, yenilmeyen ve hiç bir zaman da yenilmeyecek olan güneşi (sol invictus) temsil etmekte ve askerlerin cesaret, başarı ve özgüvenini simgelemekteydi. Kültün etik değerleri, bir asker için gerekli olan özdenetim ve benzeri erdemleri içermekteydi. Bu değerler, Mithra'cılığın Roma ordusunda yaygınlaşmasının ana nedeniydi. İmparatorların koruyuculuğu da oldukça etkin olmuştu. İS İkinci yüz yıldan başlayarak, Roma İmparatorları "invictus" unvanını takınmışlardı."

Ninian Smart, The Religious Experience of Mankind

 

"Mithra'cılık, tanrısal bilginin yedi derecede düzenlendiğini kabul ediyordu. Üyelerin bir dereceden bir sonrakine geçmeleri, her dereceye özgü özel bir inisiyasyon töreni, cesaret ve dayanıklılık sınavları ile gerçekleşmekteydi.

 ❗️Yedi bilgi derecesi, yedi gezegene karşılık geliyor, dereceleri tırmanmak ruhun gezegen katmanlarını aşarak cennete doğru yükselmesini simgeliyordu."

Ancient Wisdom and Secret Sects

 

"Yeni üyenin ölümünü ve bambaşka bir insan olarak yeniden doğumunu simgeleyen inisiyasyonun en düşük derecesi "Sacrement" (dinsel tören) olarak adlandırılırdı."

Arkon Daraul, Secret Societies      

"Liturgy of Mithra" (Mithra Ayini) adlı, Hermetik Gnostizm'in etkisinde olan bir metinde şu sözler yer alır:"Bugün, senden yeniden doğan kişi, ölümsüzlüğe kavuşan sayısız kişilerden biridir..." ve "Yaşam veren doğumun yinelenmesi için yeniden doğan..."

Mircea Eliade, Rites and Symbols of Initiation

 

"Yükseliş, her biri bir gezegen tarafından yönetilen, yedi inisiyasyon derecesi ile simgeleniyordu: Kuzgun (Merkür), Gelin (Venüs), Asker (Mars), Aslan (Jüpiter), Pers (Ay), Güneşin Habercisi (Güneş) ve Baba (Saturn). En son amaç, kozmosun tüm düzeylerini aşmak ve durağan yıldızlara, sonsuzluğa ulaşmaktı."

An Encyclopedia of Archetypal Symbolism

 

"Mağaralarda gizlice düzenlenen ayinlerde, her bir derece için ayrı bir maske ve giysi giyilirdi."

"Adaylar, Mithra kültüne on iki ayrı sınavdan başarı ile geçerlerse kabul edilirlerdi. Bu sınavlar arasında ateş, su, açlık, soğuk, kırbaçlanma, dağlanma ve kan akıtılması gibi zorlu denemeler vardı. Adayları neredeyse tüketen bu sınav süreci yedi hafta kadar sürerdi. Başarılı olanlar, dinin gizemlerini saklayacaklarına and içerler ve ondan sonra vaftiz edilirlerdi."

Quest for the Past

 

"Adaylar gizlilik andı içtikten sonra, yalnızca kült üyelerinin bildikleri kutsal sözcükleri öğrenirlerdi. Adaya sivri bir başlık, üzerinde takımyıldızların resimleri bulunan bol bir tünik ve burç simgeleri ile süslü bir kemer giydirilir, eline bir çoban değneği tutuşturulurdu. Göğsüne takılan altın bir yılan adayın bir Mithra müriti olarak inisiye olduğunu kanıtlardı."

"Mithra törenlerinin arasında en dikkat çeken uygulama, adayın sahte bir ölüm deneyimi yaşamasıydı. Ölüm, yaşamın yenilenmesinin ve tüm manevi değerlerin baştan oluşturulmasının mantıklı bir hazırlığı olarak düşünülüyordu. Mithra'cılıkta ölüm, yeni bir yaşamın başlangıcıydı. Ölüm ve yeniden doğuş özelliği o denli inandırıcıydı ki, İmparator Commodus, ritüelin uygulamasında gerçek bir cinayet işlemekten kendini alamamış ve töreni lekelemişti."

Harry Kenison, The Mystery of Mithra

 

"Mithra'cılığın başlıca töreni "taurobolium" idi. Ritüelik olarak bir boğanın kurban edildiği bu törende, Mithra'nın ilk eylemi yinelenir ve anısı kutlanırdı. Adaylar, boğa kanıyla vaftiz edilerek, boğanın yaşam veren özelliklerini kendilerine aktarırlardı. Törenin bu bölümünün, Küçük Asya'nın Büyük Ana'sı olan Kybele kültünün ayinlerine çok benzediğine dikkat etmek gerekir."

Ninian Smart, The Religious Experience of Mankind

 

"Boğayı öldürdükten sonra Mithra ve Sol, boğanın etini paylaştıkları bir ziyafet ile dostlıklarını kesinleştirirlerdi. Bu sırada, hayvan maskeleri takmış kişiler onlara hizmet ederlerdi. Şölenin sonunda, iki tanrı Sol'un arabası ile cennete yükselirlerdi. Bu şölen, inisiyasyon düzeylerini gösteren maskeler takmış bulunan iyilik yandaşlarının hep beraber paylaştıkları bir ortak sofra paradigması oluşturmaktaydı. Aynı biçimde, Mithra'ya iman edenler, boğanın etini yemek ve kanını içmekle, yeniden doğacaklarına ve Mithra ile birlikte güneşin göklerdeki evine yükselerek, ölümsüzlüğe kavuşacaklarına inanırlardı."

An Encyclopedia of Archetypal Symbolism

 

"Günümüzdeki gizli örgütlerden bazılarının kökeninde bulunması olası olan Mithra'cılığın, bu tür örgütlerin esasını oluşturan bir çok öğeyi içerdiği görülmektedir. Mithra kültü, mensuplarının üzerinde, yüce bir varlıkla gerçek ya da kurgusal bir ilişki kurma deneyimini yaratmaya çabalayan bir eğitim sistemidir. İnsanoğlunun gücünü aşan bazı olayları sağlamak için birtakım sözcüklerin kudretine inanmak, Mithra'cılıkta bulunan büyüsel yönü göstermektedir."

"...Dinin gizli öğretisi, kendi bedeninin üzerinde kudret kazanmak için kendini fiziksel olarak dizginlemekti. Cinsel arzuyu psişik alanlara yönlendirme eğitimi özünde Mithra'cılığın da, tüm mistik akımlarda bulunan disiplin sayesinde tinsel güç kazanma yöntemini izlediğini göstermektedir. Bu bakımdan Mithra kültü, tüm tapımları ayrım gözetmeyen cinsel düşkünlük ve toplu ahlaksızlıktan ibaret olan, daha ilkel ve daha önemsiz akımlardan kesin çizgilerle ayrılmaktadır."

Arkon Daraul, Secret Societies

 

Mithra'cılık ve Hıristiyanlık

"Mithra dini ve ayinleri hakkında yeterince bilgimiz olmamasına karşın, Paul'ün mektuplarında kullandığı anlatım tarzının, İncil'lerden çok Mithra kültünün terimlerine yakın olduğunu açıkça görebilmekteyiz."

E. Wynn-Tyson, Mithras

 

"Mithra'cılıkta kıyamet, yargı günü, diriliş ve Mithra'nın bizzat kötülük ilkesini alt ettiği ikinci gelişi dinsel gerçekler olarak kabul edilmiştir. Bir mağarada dünyaya gelen Mithra'ya çobanlar hizmet etmişler ve armağanlar getirmişlerdir."

Baigent, Leigh and Lincoln, The Messianic Legacy

 

"Tıpkı Hıristiyanlar gibi, Mithra'cılar da kurtarıcılarının göklerden yere indiğine, on iki yandaşı ile son yemeğini paylaştığına, kendi kanını saçarak insanlığı günehlarından kurtardığına ve öldükten sonra yeniden canlandığına inanırlardı. Boğa kanı ile olsa bile, geçmiş günahlardan arınmak için yeni inananları vaftiz ederlerdi."

Quest for the Past

 

"Mithra'nın simgesi olan güneşin doğuşu ve batışı, İsa'nın ölüm ve dirilişini anımsatır. Üstelik, güneş tanrının doğuşunun kutlandığı Mithra bayramı, İsa'nın doğum günü olan 25 Aralık'tadır. Her iki dinde de, vaftiz ile ekmek ve şarabın kutsanması törenleri vardır."

Ancient Wisdom and Secret Sects

 

"Benim bedenimi yemeyenler ve kanımı içmeyenler, böylece benimle birleşmeyenler kurtulamayacaktır."

J. M. Vermaseren, Mithras, The Secret God

 

"Onlar yemek yerken İsa ekmeği alıp kutsadı. Sonra bölüp öğrencilerine verdi. "Alın, bedenimdir bu" dedi. Ardından bir bardak aldı, teşekkür sunduktan sonra onlara verdi. Hepsi içtiler. İsa, "Bu birçokları için akıtılan antlaşma kanımdır"dedi."

Markos 14:22-26

 

Matta İncilinde, İsa'yı Mithra ile eşitleyen son yemek sahnesi yer almaktadır, ancak rahiplerin "Baba" ve başrahibin de "Babaların Babası" biçiminde adlandırılmasıyla ilgili Mithra'cı adet reddedilmiştir."

William Harwood, Mythologies Last Gods: Yahweh and Jesus

 

"Ama sizler Rabbi diye çağrılmayın. Çünkü Öğretmeniniz tektir, hepiniz de kardeşsiniz. Yeryüzünde hiç kimseye baba demeyin. Çünkü Göksel Babanız tektir. Size yönetici demelerine de izin vermeyin. Çünkü Yöneticiniz birdir: Mesih."

Matta 23:8-10

 

"Mithra'cıların Kutsal Baba'sı (başrahip) kırmızı başlık ve giysi giyerdi, yüzük takar, bir çoban değneği taşırdı. Hıristiyanların başı da, aynı unvanı aldı ve aynı biçimde giyindi. Hıristiyan rahipler, aynı Mithra rahipleri gibi, İsa'nın kesin yasaklamasına karşın, "Baba" (peder) adını kullandılar."

"...Mithra rahipleri, görevlerinin simgesi olarak, uzun bir başlık takarlardı. Hıristiyan rahipler de bu başlığı benimsediler. Mithra'cılar, güneş-tanrının yükselişini anmak için, "mizd" adı verilen, üzeri Mithra haçı kabartmalı, güneş biçiminde bir çörek yerlerdi. Bu çörek de Hıristiyanlığa uyarlanmıştır. 

❕Katoliklerde, mayasız ekmek güneş biçimini hala korumaktadır."

"Julius Caesar'dan Gratianus'a kadar tüm Roma İmparatorları tanrıların "pontifex maximus"u (büyük rahip, papa) unvanını taşımışlardı. Theodosius, bir Hıristiyan olarak bunun kendi statüsüne uygun olmadığını düşündü ve unvanı reddetti. Bunun üzerine, Roma başpiskoposu bu unvanı kendisine aktardı."

William Harwood, Mythologies Last Gods: Yahweh and Jesus 

 

Mithra'cılık ve Masonluk

"Mithra'cılığın masonlar için büyük önemi vardır, zira bu eski gizem dini, masonluğun simgelerinin bir çoğunu içermektedir. Mason bilgeliğinin bazı yönlerinde Mithra'cılığın katkısının bulunması pek olasıdır."

Harry Kenison, The Mystery of Mithra

 

"Mithra'cılık mukaddes masonluktur."

Sir Samuel Dill, Roman Society in the Last Century of the Western Empire          

"Mason yazarlar, masonlukla Mithra'cılık arasında bir çok benzer noktalar bulunduğunu açıklamışlardır. Bir keresinde, Albert Pike, Masonluğun eski gizem dinlerinin modern mirasçısı olduğunu söylemiştir. Bu benim pek onaylamadığım bir iddiadır. Eski gizem dinleri ile bizim kardeşliğimiz arasında benzerlikler vardır, ancak bu benzerliklerin çoğu yüzeysel niteliktedir ve içerikten çok, örgütlenme ve rit uygulamaları gibi dış özelliklerdedir"

"...Yine de, masonlukla Mithra'cılık arasında bulunan benzerlikler şaşırtıcıdır."

H. L. Haywood, Mithraism: Freemasonry and Ancient Mysteries

 







"Mithra inancına bağlı Roma lejyonları Almanya, Fransa ve Britanya Adalarına doğru yayılırken köprüler, yollar ve kaleler inşa etmek için mimarları ve duvarcı ustaları yanlarında götürmüşlerdi. Masonluk ile Mithra'cılığın bazı yönlerden benzerlikler içermesi, buradan kaynaklanıyor olabilir."

Harry Kenison, The Mystery of Mithra

 

"Mani'cilik, Mithra'cılığın küllerinden doğmuştur. Roma Katolik kilisesi ve teolojisini düzenlemek için çok çaba harcamış olan Aziz Augustine, önceleri ateşli bir Mani'ciydi. Bu yüzden, Aziz Augustine sayesinde eski Mithra inancının pek çok özelliği Hıristiyanlığa aktarılmıştır. 

❕Mani'cilikten Paulisianizm, Paulisianizm'den de Orta Çağın güçlü kültleri olan Kathar'lar, Patari'ler, Waldenses'ler ve Hugenot'lar ile daha nice benzer gelişmeler kaynaklanmıştır. Bu farklı kanallar vasıtasıyla Mithra'cılık Avrupa'da sürüp gitmiştir. Sıkça ileri sürüldüğü gibi, bu eski kültün izlerini mason tören ve simgelerinde bulmak olasıdır. Ancak, bu tür kuramların belirsiz ve kanıtlanması zor olmaları kaçınılmazdır; üstelik bu kuram üzerinde fazlaca tartışılacak kadar öneme sahip de değildir."

H. L. Haywood, Mithraism: Freemasonry and Ancient Mysteries

 

"Masonluk, değişime uğramış Mithracılıktır...ve onun gizli inisiyasyon törenlerinin kalıntılarına sahiptir."

Ursus Major (www.nwlink.com/justin49/mithra.htm) The Mithraism - Freemasonry Connection 

🌞🌞🌞🌞🌞🌞🌞🌞🌞🌞🌞🌞🌞🌞🌞🌞🌞🌞

Unutmabeni Çiçeği Hikayesi ve Anlamı Nedir Unutmabeni Çiçeği Nasıl Yetiştirilir

Unutmabeni çiçeği Yunanca fare kulağı anlamına gelir. Bu ismi yapraklarındaki şekillerden almıştır. Latince adı Myosotis scorpioides olan bu çiçek, Borage ailesinden gelir. Yaklaşık 50 cinsi bulunur. Genellikle mavi renklerde görülür. Ancak mavi dışında beyaz ve pembe renkler de sıklıkla görülebilir. Unutma beni çiçeği hikayesi hakkında farklı efsaneneler bulunur. 

Unutmabeni Çiçeği Hikayesi ve Anlamı

Unutmabeni çiçeği hakkındaki efsaneler günümüze kadar ulaşmıştır. Unutmabeni çiçeği ile ilgili pek çok hikaye mevcuttur.

  • Alman efsanesine göre Tanrı tüm çiçeklere isim verirken küçük bir çiçeği atlar. Bu küçük çiçek: “Ey Tanrım! Unutma Beni” diye bağırır. Bunun üzerine Tanrı, “Senin adın ne olsun der” Çiçek yeniden “Ey Tanrım! Unutma Beni” diye bağırır. Bunun üzerine Tanrı: “Senin adın bu olacak” der ve adı unutmabeni olur.
  • Diğer bir efsaneye göre, göre; Hz. Havva ile Adem cenneti terk ederken bu çiçek arkalarından “Beni unutmayın” diye bağırır ve çiçeğin adı unutmabeni olur.
  • Bunun dışında diğer efsane Ortaçağ’da geçer. Efsaneye göre bir şövalye ve sevgilisi Tuna Nehri kıyısında yürüyüşe çıkarlar. Tam bu sırada nehrin üzerinde akıp gitmekte olan mavi bir çiçek görürler. Şövalyenin sevgilisi bu çiçeği çok beğenir bunun ardından sevgilisi için şövalye nehirden almak ister. Ancak almaya çalışırken nehre düşer. Akıntıya kapılan şövalye çiçeği sevgilisine doğru atar ve ardından “Unutma Beni” diye bağırır. O günden sonra unutmabeni çiçeği olarak anılır.
  • Unutmabeni çiçeği edebiyatta da kendine yer bulmuştur. Birkaç Grimm kardeşler masalında adı geçer ve şiirlere de konu olmuştur. Alman edebiyatçı Goethe bu çiçek için "en canlı çiçek, zariflerin en zarifi" demiştir.

🌟🌟🌟🌟🌟🌟🌟🌟🌟🌟🌟🌟🌟🌟🌟🌟🌟

Bozok’un Sır

Öğretisi:

Kün Ay Yıldız

24 Temmuz 2021 09:57 tsi
Bozok’un Sır Öğretisi: Kün Ay Yıldız-2Ozan Aydın yazdı... 

Bozok’un Sır Öğretisi: Kün Ay Yıldız

Mayıs 2021 

Bu yazı göklere adlarını yazdıranlara ithaf edilmiştir…

‘’Sırrımız Ay’da, Özümüz Güneş’te, Kökümüz Demir Kazık’tadır…’’    

Deruni Baba 

Yeni bir sayfaya geçerek Deruni Baba’nın anlattıklarını not almaya devam ediyordum.

Üç’leme sırrı…

‘’Evlat Güneş-Ay-Yıldız bilgileri çağlar boyunca ehilden ehile aktarılmıştı. Fakat öğretiye ehil olmayan kişiler bu bilgileri çağlar boyunca put edinmişlerdi. Put edinilen bilgiler kendilerini, medeniyetlerde üç’leme öğretisi olarak zuhur ettiriyordu. Medeniyetlerde filizlenen şer öğretinin özü aynı kalarak sadece ismi farklılaşıyordu.

Sümer medeniyetinde Enlil-Enki-Anu, Sami medeniyetlerinde Şamaş-Sin-Adad (İştar), Mısır medeniyetinde Horus-İsis-Osiris, Roma medeniyetinde Jupiter-Mars-Quirinus ya da Jupiter-Juno-Mars, Yeni platonculukta Akıl-Nefs-Bir, Arap paganizmde Lat-Menat-Uzza, Hindistan medeniyetinde Mitra-İndra-Varuna, Kabalada Keter-Hokmah-Binah, Hristiyan medeniyetinde İsa-Kutsal Ruh-Tanrı şeklinde bir çok medeniyette bu üç öğreti var olmuştu.

Konuyu mezopotamya medeniyetlerini temel alarak biraz detaylandırayım.

Sümerler (Kenger) ortalık asyanın saf öğretisi ile mezopotamya topraklarına geldiklerinde, burada ortalık asyanın bilgileri ile bir medeniyet oluşturmuşlardı. Zamanla gelişen bu medeniyette sümerler çoğunluğu kaybederek azınlık haline gelmişlerdi. Onların oluşturdukları medeniyet bilgileri zamanla ehil olmayan rahipler sınıfı tarafından çarpıtılmıştı. 

Sümer rahipleri gökyüzünü üçe ayırarak gökyüzünün aşağı kısmını Enki’ye, orta kısmını Enlil’e, üst kısmını ise Anu’ya atfetmişlerdi. Bu tanrılar insanlar ve doğa üzerinde hüküm sürüyordu. Her biri iktidarın maddi veya manevi yüzünü temsil ediyordu.

Fiili komutayı Enlil sağlıyordu. Onun akıllı veziri konumunda olan, iktidarın tüm teknik ve doğa yönlerini üstlenen en bilge isim ise Enki idi. Bütün tanrılara hükmeden ve tanrısal hanedanın kurucusuysa Anu’ydu. Herhangi bir olağanüstü durumda Enlil, başta Anu ve Enki olmak üzere gökteki ve yerdeki bütün Annunakileri tanrılar meclisine çağırmak ile görevliydi. Tabletlerde ki bu mitolojik anlatımlar tabiki de sembolik anlatımlardı. 

Sır şu ki bu isimler rahiplerce inisiye edilen kişilere verilen makamların ismiydi. Enlil dönemin Güneş öğretisine sahip olanın yani hükümdar-kralın makamının ismiydi. Bu makama gelen inisiye edilmiş hükümdara Enlil adı veriliyordu. Bu makama gelen kişiler bazı eşyalar ile kodlanan sırlı bilgilere sahip oluyorlardı. Bu eşyalardan bazıları kutsal asa, kutsal pelerin ve kaderler tabletiydi. Enlil sahip olduğu kaderler tableti sayesinde tanrılar meclisini toplama yetkisine sahipti. Enlil’in makamı yeryüzünde zahiri olarak görünürken. Enki’nin makamı ancak batıni alemde görülebilirdi. 

Enki dönemin Ay öğretisine sahip olan inisiyenin makamının ismiydi. Yeryüzünde daha çok hükümdarların-kralların vezirleri-danışmanları pozisyonunda olan kişilerdi. Enkiye ait tapınaklarda bu öğreti ile yetişen kişiler inisiye olduktan sonra krallara danışman olabilir ya da kutsal rahip sınıfına katılabilirlerdi. Bu kişiler toplumda kehanette bulananlar ya da rüya yorumculuğunu yapabilenlerdi. Özellikle Enki makamına gelen kişi ‘’me’’ adı verilen kutsal güce sahip oluyordu. Sözde tanrıların yasalarını okuyabildikleri için, rüya yorumunu en iyi yapan kişilerdi Enki rahipleri. 

Anu’nun kendisi ve makamı ise tamamen metafizik bir alem ya da dünya dışındaydı. Bu öğretiyi ancak soylu kimseler öğrenebiliyordu. Enlil ve Enki rahipleri Anu’nun tapınaklarına giderek aslı gökte/yıldızlarda/metafizik alemde olan göksel tapınak ile iletişim kurabiliyorlardı. Anu kendisini bazen Enlil ile bazende Enki ile görünür kılıyordu.

Çağlar geçtikçe üç öğretiden bazısı bazısına baskın çıkacaktı. Bazı medeniyetlerde örneğin, Harran bölgesinde Ay tanrısı adına tapınaklar yapılacakken, Ege’de Güneş tanrısı adına yapılan tapınaklar ön plana çıkacaktı.

Bu üç öğreti ancak Tanrı’nın doğumunda ya da Tanrı’nın ölümünde yani yeni bir çağın başlaması ya da sonlandırılması zamanlarında bir araya getiriliyordu. Gün yüzüne çıkan şer öğreti yeni medeniyette köklendirilene kadar devam ettiriliyor daha sonrasında uykuya dalmak üzere yer altına çekiliyordu. Ek olarak, rahipler bu üç öğretiyi bir araya getiren Tanrı’nın işlendiği tabletlerde, üç öğretinin sembolü olan Güneş-Ay-Yıldız sembolünü özellikle kazıyorlardı. 

Tablet deyip geçmemek lazım. Bu tabletlere, o devirlerde ancak rahipler ve özel yetişmiş tablet yazıcıları dokunabiliyordu. Çünkü tabletler kutsal su ve kutsal topraktan yani Fırat’ın kenarlarında ki malzemelerden yapılıyordu. Yani bu tabletler onlar için kutsaldı.

Bak bu kutsal tabletlerden birkaçının resmini göstereyim evlat.’’ diyerek Deruni Baba elinde bulunan dosyadan orjinal tablet resimleri göstermiş ve tabletlerde bulunan güneş-ay-yıldız sembollerini işaret etmişti. Deruni Baba’nın gösterdiği tabletlerin alt kısımlarında dünyaca ünlü arkeologların yorumlarıda bulunuyordu.

 


Tabletlerin resimlerini incelemeyi bitirdikten sonra Deruni Baba’ya uzatmıştım. Deruni Baba konuşmasına kaldığı yerden devam ediyordu.

Güneş-Ay-Yıldız Tapınakları…

‘’Öğretiye göre yeryüzünde ki tapınakların aslı gökteydi. Henüz yer yani uzay-zaman, yaratılmamışken bu tapınaklar gökte mevcuttu. Göktekiler baz alınarak oluşturulan yerdeki tapınaklar göktekilere açılan sadece birer kapıydı. Tapınakların asılları gökte olduğu için bu tapınaklar yıkılsada başka yerlerde başka coğrafyalarda (Yeni Babil-Yeni Kudüs) tekrar vücut bulabiliyordu. 

Kutsal tapınaklar üç alemi birbirine bağlayan ve bu üç alemi bir eden Tanrının meclisiydi. Yeryüzünde hükümdarın vücudunda hayat bulan Tanrı öldüğü zaman, onun rahipleri ve soyluları bu kutsal tapınaklarda bir araya gelerek özel zamanlarda ritüeller gerçekleştiriyorlardı. Burada gökteki sözde Tanrı’nın ruhu yeryüzüne tekrar davet ediliyordu. Seçilen yeni hükümdarda Tanrı tekrar bedenleniyordu. Bu tekrar bedenlenme taç giyme ritüeli ile sembolleştirilmişti.

Taç giyme törenlerinde asıl amaçlanan, gökte ki şerli varlığı yeryüzüne indirerek, taç giyecek hükümdarda tekrar bedenlenmesini sağlamaktı. Taç ritüeli başarılı olduğu takdirde bu alanlar işaretleniyordu. 

Bu işaretlenen yerlerden en bilineni Babil kulesidir. Bu bölgede Güneş-Ay-Yıldız öğretisi bir edilerek yeni bir çağ başlatılmıştı. Bu bölgede Tanrı yeniden bedenlenmiş ve tanrının yeni ismi Marduk olmuştu. Marduk gökten yere çağrılan varlığın, yerdeki vücut bulmuş ismiydi. Marduk üç öğretinin birliği ile yeni bir din anlayışını Babil’e getirsede aslında değişen sadece yeryüzünde Tanrı’nın o zamana göre şekillenen öğretisi olmuştu. Tıpkı sümer tabletlerinde olduğu gibi babil tabletlerinde de yeni Tanrı Marduk Güneş-Ay-Yıldız sembolleri ile bir damgalanmıştı.

Bunun bir başka versiyonu Mısır medeniyetinde de vardı. Mısırda da yıldızlar ile kodlanan piramitler Tanrı’nın eviydi. Firavun hükümdar-güneş öğretisinin, Firavun’ları doğuran anneleri-ay öğretisinin, rahipler ise yıldız öğretisinin temsilcileriydi. 

Güneş Ra ile temsil edilen eril enerjiydi. Ay Ba ile temsil edilen dişil enerjiydi. Ka ise ne eril ne de dişil yani nötr olan Tanrı’nın cevheriydi. Bu cevher yıldız ile sembolize edilmişti. Ka ancak Ba ve Ra ile görünür olabilirdi. (Baran Aydın-On’lar Konseyi kitabına bakılablir. Aslında KBR öğretisi Türk’ün sırlarının bozularak çarpıtılmış halinden ibarettir.)

Piramitlerde ölen Tanrı’nın bedeni tapınaklara ritüeller ile defnediliyordu. Bir süreliğine Tanrı’nın ruhu piramitlerden kutsal yıldıza göçüyordu. Daha sonra yeryüzünde farklı bir bedende var olmak için rahiplerce özel zamanlarda tekrar çağrılıyordu. 

Sana Mısır ve Babil’den daha eski kültürlerden de örnekler vereyim evlat. 

Mesela Almanya’da bulunan en az 7000 yıllık Goseck çemberi, Romanya’da bulunan 5000 yıllık yapılar, İngiltere’de 5000 yıllık Stonehenge, Trakya’da bulunan 5000 yıllık kutsal kaya alanları bunların hepsi Güneş-Ay-Yıldız tapınaklarıydı.

Bu yapılar Güneş-Ay-Yıldız öğretilerinin bir araya gelişini sembolize etmek için gökyüzünde ki Güneş’in, Ay’ın ve Yıldızların hareketlerine göre konumlandırılıyordu. Bu yapılar yıllın önemli günlerinde Güneş’in, Ay’ın ve Yıldızların ışıklarını yakalayacak şekilde bilinçli olarak inşa edilmişlerdi. 

Onların inancına göre özel zamanlarda bu tapınaklarda yer ve gök birleşiyordu. Bu dönemlerde ritüeller yapılarak yeni bir zamanın başlangıcı kutlanıyordu’’demişti. Deruni Baba susarak nargilesi ile nefeslenmeye başlamıştı. Bende fırsattan istifade edip bilgi ağları üzerinden arkeoastronomi hakkında daha sonrasında okumam için birkaç tez araştırmaya başlamıştım. 

Yaklaşık on-on beş dakika sonra Deruni Baba ‘’Haydi evlat kaldığımız yerden devam edelim.’’ diyerek anlatmaya devam ediyordu.

Aslanlı Horoskop ve Mitra kültü…

‘’Mezopotamya da Sümer, Akkad, Asur, Babil ve Mısır da etkili olan bu şer öğreti için bir çok yalvaç ve Tengri adamı bu coğrafyaya uyarıcı olarak gönderilmişti. 

Roma’nın imparatorluk çağında M.Ö dönemlere ait şer öğretinin işlendiği ünlü tasvirlerden en önemlisi Komegene krallığına ait aslanlı horoskoptu. Nemrut’un öğretisi ve taç giyinme törenlerini onun torunları olan Kommegeneliler devam ettiriyorlardı. 

Evlat aslanlı horoskobun tabiki o dönemin yıldız haritasını yansıttığı büyük bir keşiftir. Fakat bu o gün ki hükümdarın taç giyinme töreninde üç öğretinin birleşmesinin sembolü olarak bu kayaya kazınmıştı. Yani bu taş bir horoskoptan çok daha derinlerde ki bir öğretiyi ifade ediyordu.

Horoskopta aslan Güneş’in aslan burcunda doğduğunu temsil ediyordu. Aslanın boynunda ise bir hilal vardı. Bunların dışında taşta 19 adet sekiz köşeli küçük yıldıza ek olarak üstte yer alan 3 adet 16 ışınlı büyük yıldız vardı. Toplamda horoskobun üzerinde toplamda 22 adet yıldız bulunuyordu. 22 sayısı burada hem bir bitişi hem de yeni bir başlangıcı ifade ediyordu. 

Bu şer öğretinin M.S. birinci yüzyılda Roma medeniyetinde ki en belirgin izi ise Mitra dininde görülecekti. Romalı askerler arasında özellikle Mitra dini yaygınlaşmaya başlamıştı. ‘’Sol invictus’’ yani yenilmez güneş Mitra’nın sıfatı idi.

Mitra’nın bazen başında bir güneş tacı ile bazen de Frig başlığı ile boğayı öldürürken ki tasvirleri Roma’da oldukça ünlenmişti. 

Tarihçiler Hristiyanlık olmasa bu dinin Roma’nın resmi dini olarak, Dünya’da etkisini yakın çağlara kadar sürdürebileceğini söylemişlerdi. Kimi tarihçiler ise Mitra kültünün Harranda mevcut olan Venüs-Ay-Güneş tanrıları olan Astar-Almakah-Zathimyan’dan etkilendiğini yazmaktaydı.

Şimdi Mitra’nın işlendiği ünlü rölyefleri inceleyelim.

Mitras’ın boğayı öldürmesi o gün ki güneşin boğa burcunda yükselmesi ile alakalıydı. Solunda Ay ve sağında bir Yıldız ile tasvir ediliyordu. Mezopotamya da tabletlere damgasınını vuran bu şer öğreti bu sefer kendini heykellerde-rölyeflerde sırlıyordu. Hatta öyle ki sümer tabletlerinde bahsedilen kutsal pelerin Mitras’da tekrar can buluyordu. 

Biraz yapılan bu rölyef ve heykelleri bilgi ağlarında bulup incele bakalım.’’ demişti. Bende önümdeki bilgisayardan Mitra tasvirlerini bulup incelemeye koyulmuştum. İnceleme mi bitirdikten sonra Deruni Baba kaldığı yerden anlatmaya devam ediyordu.

Tanrı İsa’nın doğumu ve ölümü…

‘’Evlat ne demiştik şer öğreti Tanrı’nın doğumunda ve ölümünde zuhur ediyor ve şer öğreti tarafından yeni bir çağ başlatılıyordu. Mitras dini M.S. üçüncü yüzyılarda etkisini yitirmeye başlayınca yeni Tanrı’nın doğum haberleri verilecekti.

Bu sefer büyük bir ritüel yapılacak ve bu Tanrı sadece bir bölgenin, bir coğrafyanın değil tüm kürenin tanrısı olacaktı. Bütün küreye çağa göre yeniden şekillendirilen şer öğreti hakim olmalıydı. Yeni bir öğreti yeni bir insan demekti. 

Şer öğreti Hristiyanlıkta Tanrı’nın doğumunda ki izlerini Matta inciline kodlamıştı. Matta incilinde yer alan üç magi (Gelenekleri insanlık çağından öncesine dayandırılan majisyenler) ve betlehem yıldızı hikayesi ile yeni Tanrı’nın doğumunda var olduklarını birkez daha ilan ediyorlardı. 

Burada ki üç magi iki gün boyunca yolculuk yaparak betlehem yıldızını takip etmişlerdi. Üç magi gece ve gündüz gökyüzünü izleyerek yollarını bulmuşlardı. Betlehem yıldızıda üç magiye gidecekleri yer için yol gösteriyordu. Bu yıldızdan aldıkları işaret ile buldukları kasabaya vardıklarında büyük bir mutluluk duymuşlardı. Çünkü şer öğretinin yeni Tanrı’sı İsa bu kasabada doğmuştu. 

Evlat bu anlatımların aslında birçoğu sembolikti. Sır şu ki aslında anlatılmak istenen gece ve gündüz yolculuğuydu. Gündüz yolculuğunda Güneş, gecede ise Ay ve Yıldız’lar hakimdi. Üç magiden birisi Güneş ilmini, birisi Ay ilmini, bir diğeride Yıldız ilmini temsil ediyordu. Bu üç öğreti buluşarak yeni doğacak Tanrı’yı ilan edeceklerdi.

Peki şer öğreti Tanrı İsa’nın ölümünde nasıl bir iz bırakmıştı? 

Bu iz Ufo tablolarında orta çağ ressamlarının yaptıkları sembolik tablolara işlenmişti. Tanrı İsa beden değiştirmek için ölmek zorundaydı. Bu ölüm anını ortaçağ ressamları ilginç bir şekilde resmetmişti. Tıpkı Mitra’da olduğu gibi İsa çarmıha gerilirken sağında bir Ay ve solunda bir Güneş ile resmedilmişti. Mitra’nın pelerininde olan yıldızlar bu sefer Ay’ın sanki bir uzay aracına benzeyen kısmındaydı. 

Güneş-Ay-Yıldız üçleme sembolünü, tabletlere-heykellere-rölyeflere kodlamak m.s. 1000’li yıllarla sınırlandırılamayacak belkide m.ö. 5000’li yıllara tarihlendirilecek çok eski bir gelenekti. Bunun yanında bu şer gelenek ritüeller ile gökteki şer varlıkları Tanrı’dan akan kutsal kan için yeryüzüne davet ediyorlardı. 

Ortaçağ’da her sanatçıya bu sır verilmemişti. Özellikle şer öğretinin ilham verdiği ressamlara bu sır verilmişti. Bu ressamlar resimlerine hem güneş-ay-yıldız sembolünü kodlamış hemde gerçekleştirdikleri ritüel ile dış uzaydan gelen varlıkları resmetmişlerdi. Sır verilmeyenler ise tablolarında dış uzay varlıklarına atıf yapmamıştı evlat.’’ demişti. (Oktan Keleş: Kulbak Bilge Tanrı İsa’nın ölümünde Uzza cinnisi, Oktan Keleş: Türk nakkaşları ve Ufo tabloları- https://www.youtube.com/watch?v=wJ37Ps6yA-U)

Deruni Baba’nın bu anlattıklarından sonra Rönesans çağında bazı sırların şer gelenek tarafından ehillerine verildiğini anlamıştım. Peki ama bu açılan sırlara karşı Türk devleti de bu noktada nasıl bir mücadele vermişti? Zihnimi kurcalayan sorumu Deruni Baba’ya sormuştum. 

Deruni Baba bakışlarını ve duruşunu değiştirerek, başka bir renge boyandığını belli edercesine konuşmaya başlamıştı.

Piri Reis ve Barbaros Hayreddin Paşa’nın sancakları…

‘’Evlat İbrahim yalvaç, atalar makamına eriştiğinde bu makamın sırları kendisine açılmıştı. Bu makam, kendi hakikatinden yine kendine yürüyen yörüklerin makamıydı. Bu makamda herkesin ismi Kul idi. Kul’un makamı onlara ölü demeyiniz ayetinin sırrı ile her daim var olandı.

Gündüz Halife’nin sırrından, Gece ise İmam’ın sırrındandı. Birde ne geceye ait ne de gündüze ait bir vakit vardı ki o sadece Kul’um hitabının duyulduğu An’dı. (An kelimesi bile yetersiz) Bu An için Dünya’da bir seher yeli eserdi. 

İşte o seher yelinin sırlarından bazı sırlar o dönemde ‘’Denizlere hakim olan cihana hakim olur! ‘’diyen Hızır Paşa’ya ve onun öğretisi ile yetişen namı diğer Piri Reis’e emanet edilmişti. Nefeslenen An’ın hatırına, bu sırlar iki Kaptan-ı Derya’nın sancaklarına işlenmişti.

Piri Reis’in haritasını kilitbahirde ona nefesleyenlerle, Barbaros’un gemilerini rüzgarları ile şahlandıranlar Kul’dur evlat Kul.

O dönemde şer öğretinin Rönesans çağında açtığı bayrağa karşı Türk devletince bu sancaklar ile Bozok bayrağı (Bozok sırları) açılmıştı.

Bu sancaklarda Yıldızlar yıldız öğretisini, Hilal’ler ise Ay öğretisini temsil ediyordu. Hilal ‘in sayıları, Yıldız’ın köşe adetlerinin farklı olması Paşa’lara verilen emanetlerinde ayrı olduğunun göstergesiydi.

Ya çift başlı kılıç?

Çift başlı kılıç ejderin boynunu kesen yeryüzü Halife’sini yani Güneş’i temsil ediyordu.

Şimdi artık geçmişe değil geleceğe bakalım evlat…

O çağda paşalara bu sırları nefesleyen kullar, çağımızda da zuhur edecek sırların bir kısmını Barış Manço’ya nefeslemişlerdir.

2023 sabahı kayalardan doğacak olan Güneş öğretisi ile beslenecektir ve hayatı boyunca Ay-Yıldızı kendine rehber edinecektir.

Bu güneş yeniden Türklük ateşini yakacak ve tüm cihana ‘’Ne mutlu Türk’üm diyene!’’ diyerek haykıracaktır evlat!’’

Devam edecek…

 

Ozan Aydın

ozann.aydin@gmail.com

🛕🛕🛕🛕🛕🛕🛕🛕🛕🛕🛕🛕🛕🛕🛕🛕🛕


UNESCO Dünya Mirası Listesine giren Zerzevan Kalesi tarihi...


UNESCO Dünya Mirası Geçici Listesine alınan Zerzevan Kalesi, dünyanın en iyi korunan askeri birlik merkezidir.


Üç bin yıllık tarihi ile Türkiye topraklarında yaşayan en önemli yapılardan biri olan Zerzevan Kalesi, Roma İmparatorluğunun Doğu sınırında yer alan en önemli garnizonu olmasının dışından aslında çok daha köklü geçmişe sahip olmasıdır. Anadolu'nun en eski sakinlerinden biri olan Asurluların yaptırdığı, Asurlulardan sonra da Perslerin Zerzevan Kalesi kullanıldığı bilinir. Anadolu'nun en kıymetli bölgesinde yer alan Zerzevan Kalesi, medeniyetler arasındaki en keskin sınırı çizmesinin yanında kaleye sahip olanların ellerini önemli şekilde güçlendirdiği ayrıca aktarılır. 

Doğu'nun hakimi Asurlular'ın başkenti, Orta Doğu'nun hakimi Perslerin ise Batı'ya açılan kapısı olarak değerlendirilen Zerzevan Kalesi, daha sonrasın Roma'nın doğu sınır garnizonu olarak kullanılır. 

Zerzevan Kalesi, sadece askeri bir kale olarak değerlendirilmemelidir. Doğunun verimli topraklarında tarımla hayatını sürdüren halk, Zerzevan Kalesinde kalırlar. Halk tarım ve hayvancılıktan üretmeye, para kazanmaya devam ederken aynı zamanda askerlerin kanatları altında güvenliklerini sağlardı.

Doğu ve Batı'nın en önemli sınır noktası olan Zerzevan Kalesi, Roma İmparatorluğu döneminde Sasanilerle olan mücadelede önemli bir rol üstlenir. 7. yüzyılda İslam ordularının giderek geniş toprakları açılması sonucunda Zerzevan Kalesine kadar ulaşır. Zerzevan Kalesi ve bulunduğu bölge olan Mardin ve Diyarbakır'ın İslam Devleti tarafından fethedilmesiyle kale eski ehemmiyetini yitirir.

Zerzevan Kalesi Tarihi

Zerzevan Kalesi Önemi



Zerzevan Kalesini önemli kılan en  kıymetli özelliği, günümüze kadar çok iyi korunmuş olmasıdır. Anadolu'da hala ayakta kalan Roma İmparatorluğuna ait bir garnizonun oluşu, Anadolu'nun zenginliğine yeni bir renk katması ve kültürel mirasa çeşitlilik katması bakımından oldukça önemlidir. Bunun yanında kalenin içerisinde kilisenin, yer altı sığınağı, sarnıç ve henüz ne amaçla yapıldığı tam olarak tespit edilememiş yapılar yer almaktadır. 

Dünyada ayakta kalan son Mithas Tapınağına ev sahipliği yapan Zerzevan Kalesi, ezoterik bazı simgelerin en belirgin şekilde yer aldığı ve bu simgelerin günümüze kadar en belirgin şekilde yer alması, ezoterik düşünceleri benimsemiş kişiler tarafından ilgiyle ziyaret ediliyor. Ezoterizme ilgisi olanların ve hatta ezoterik inanışları benimseyenlerin binlerce yıldır kalede ayin yaptığı ortaya atılır. Zerzevan Kalesi, Mithas Tapınağı, Anadolu'da Göbeklitepe'den sonra en önemli ikinci pagan tapınağı olma hüviyetine sahiptir. 

Zerzevan Kalesi ve Mithas Tapınağı

Diyarbakır'daki Zerzevan Kalesi'nde yer alan Mithas Tapınağı, son günlerde dünyanın en çok merak edilen Rothschild ve Rockefelle aile üyeleri tarafından ilgili ile ziyaret edilmektedir. Bu ilginin basında fark edilmesi sonucunda sosyal medyada Zerzevan Kalesi'ne olan merakın daha da artmasına neden olmaktadır.



Belgesellere de konu oldu Zerzevan Kalesi. İnancın Hikayesi (The Story of God with Morgan Freeman) belgeselinin 3. Sezon çekimlerini Zerzevan Kalesi’nde yapmayı planladığı ve gerekli girişimlerde bulunduğu söylendi. History Channel 6 ülkede çekeceği Lost Worlds belgesel serisi için yine Zerzevan Kalesi’ne yer vereceği söylendi. 



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Hallo 🙋🏼‍♀️