6 Ocak 2024 Cumartesi

Genetik 🧬 Bilim Tarihi

Xenotransplantasyon

türler arası organ transferi demektir.

Yunanca kökenli  ''xeno''

kelimesinden türeyen ''yabancı'' manasına gelen ve farklı türler arasında, hayvandan insana doku, hücre ya da organ naklidir.

Transplansyon aktarılan dokuya ''gref'' denir. Xenograft, farklı türe ait hayvandan alınan doku,organın başka türden bir hayvana nakledilmesi (yama)olarak tanımlanır.


Genetik bilimi, kökenini Mendel'in 19. yüzyıl ortalarındaki çalışmalarından alıyorsa da, kalıtım hakkında birçok varsayım Mendel'den daha önce ortaya atılmıştır.

Gregory Johann Mendel (1822-1884): “Genetiğin babası” olarak sayılır.

 MENDEL GENETİĞİ: Genetik materyalin bir soydan diğerine geçişinin kuralları Mendel Genetiğinin temelidir. Bununla ilgili belirli kalıtım kuralları 1865 yılında Avusturyalı rahip Gregor Mendel tarafından bezelye bitkileriyle yaptığı deney sonuçları sonucunda dile getirilmiştir.

Genetik kopyalama yöntemi, ilk kez 1995 yılında, İskoçya'da uygulanmış ve Dolly adlı koyun tarihe geçmişti. O zamandan beri fareler ve maymunlar da dahil olmak üzere çeşitli hayvanlar üzerinde yapılan çalışmaların çoğu başarısızlıkla sonuçlandı.

           ❌❌❌❌❌❌❌

Önemli olayların kronolojisideğiştir

Drosophila’da (meyve sineği) beyaz gözlere neden olan bir mutasyonun “cinsel bağlantı”sını gözlemlemesi, Morgan’ın genlerin kromozomlarda konumlandığı kuramını ortaya atmasını sağladı.
Bir kromozom üzerinden genlerin görünüşü.
DNA 4 farklı bazdan oluşur: Adenin, Timin, Guanin ve Sitozin (A, T, G ve C)
  • 1865'te doğa bilimlerine tutkun Avusturyalı keşiş Gregor Mendel manastırının avlusundaki bahçede 7 özellik (tanenin biçimi ve rengi, kabuğunun rengi vs.) gösteren yenilebilir bezelyeler üzerinde çalışmaya karar verdi. Deneylerinden yola çıkarak, yazdığı “Bitki melezleri üzerinde denemeler” adlı makalesinde, bazı kalıtımsal özelliklerin aktarılma yasalarını açıkladı.[11][12] Bu makaleyi dünyanın dört bir tarafındaki bilim adamlarına yolladı; tepkiler olumlu olmamakla birlikte yumuşaktı. Makalesinde ileri sürdükleri ancak 1900'lerin başında farklı bilim adamlarınca da yeniden keşfedildikten sonra kabul edildi.[12]
  • 1869'da DNA İsviçreli hekim Friedrich Miescher tarafından yalıtılabildi. İrinde fosfathalindeki zengin bir cevheri yalıttı. Bu cevhere “çekirdek özü” anlamında "nüklein" adını verdi. Nükleinin tüm hücrelerde, somon balığı sperminde bile mevcut olduğunu buldu.[13]
  • 1879'da Walther Flemming ilk kez bir mitozutanımladı. Gerçi mitoz, kendisinden 40 yıl önce Carl Nageli tarafından keşfedilmişti ama, Nageli mitozu anormal bir doğa olayı olarak değerlendirmişti. Walther Flemming hücrenin bölünmesini tanımlarken profazmetafaz ve anafaz terimlerini ortaya attı. Çalışması 1882’de yayımlandı.[14]
  • 1880'de Oskar Hertwig ve Eduard Strasburger döllenmedeki temel öğenin spermatozoit (İng. spermatozoon) denilen sperm hücreleri ile yumurta hücresinin birleşmesi olduğunu keşfetti.[15]
  • 1891'de Theodor Boveri kromozomlarınyaşamın vazgeçilmez unsurları olduğunu gösterdi.[16]
  • 1900'de kalıtım yasaları keşfedildi; Hugo de Vries, Carl Correns ve Erich von Tschermak-Seysenegg birbirlerinden ayrı olarak, “Mendel yasaları”nı keşfettiler.[12]
  • 1902'de Walter Sutton ilk defa, kalıtım hakkındaki kromozom kuramına, yani genleri taşıyan unsurların kromozomlar olduklarına işaret eden bir mayoz bölünmeyi gözlemledi. Kromozomların ayrılma modelinin Mendel’in varsayımını tümüyle desteklediğini belirtti. Aynı yıl bu çalışmasını bir makale yayımladı.[17] Varsayımı Thomas Morgan’ın çalışmalarıyla kanıtlandı. Yine aynı yıl, Archibald Garrod insanlardaki bir hastalığın kalıtım yoluyla geçen bir hastalık olduğunu tanımladı: Alkaptonüri16 Nisan 2009 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi.[18]
  • 1905'te William Bateson, kalıtımsal çeşitliliklerin artık adlandırılması gerekliliğinden söz ederek, bir mektubunda ve bir makalesinde "genetik" terimini kullandı, genetik biliminin akademik anlamda kurucusu ve isim babası oldu.[19]
  • 1909'da Wilhelm Johannsen "gen" terimini ortaya attı ve bir varlığın “görünüm”ü (fenotip) ile geni (genotip) arasındaki farkı ortaya koydu.[20]
  • 1911'de Thomas Morgan mutasyona uğramış bir beyaz gözlü Drosophila (meyve sineği) sayesinde mutasyonların varlığını ortaya koydu. “Genetik bağlantı”ların[21] ve "genetik rekombinasyon"un[22] keşfi sayesinde genlerin taşıyıcılarının kromozomlar olduğunu ortaya koydu. Alfred Sturtevant, Hermann Muller ve Calvin Bridges[23] ile birlikte çalıştı. 1933'te Nobel tıp ödülü aldı. Deneyleri kalıtım hakkındaki kromozom kuramını iyice sağlamlaştırdı.
  • 1913'te Morgan ve Alfred Sturtevant, genlerin kromozom boyunca birbirini izleyen dizilişini ve düzenini gösteren, Drosophilasineğinin X kromozomuna ait ilk “genetik harita”yı[24] yayımladılar.
  • 1928'de Fred Griffith Streptococcus pneumoniae[25] türündeki bakteriler üzerinde gerçekleştirdiği deneyler sayesinde, bakterilerin “genetik dönüşüm”ünü[26]keşfetti. Dönüşüm, iki hücre arasında "genetik enformasyon aktarımı"na olanak sağlıyordu. Bununla birlikte buradaki “dönüştürücü ilke”nin doğasını çözebilmiş değildi.
  • 1941'de George Beadle ve Edward Tatum Neurospora crassa’yı inceleyerek her genin bir (özellikle bir) enzimi kodladığı varsayımını ortaya attılar.[27]
  • 1943'te DNA'nın William Astbury tarafından X ışınlarıyla kırınımı söz konusu molekülün yapısına ilişkin ilk varsayımın ortaya atılmasına olanak sağladı: Düzenli ve periyodik bir yapı söz konusuydu.[28]
  • 1944'te Oswald AveryColin MacLeod ve Maclyn McCarty DNA'nın kalıtımsal bir enformasyona ilişkin bir molekül olup, bir hücreyi dönüştürebilir özellikte olduğunu ortaya koydular.[29] Barbara McClintock genlerin yer değiştirebildiğini ve genomunsanıldığından çok daha az statik olduğunu gösterdi;[30] 1983'te Nobel tıp ödülü aldı.[31]
  • 1952'de Alfred Hershey ve Martha Chase şunu keşfettiler: Enfeksiyon kapma olayında bir hücreye girmesi gereken, yalnızca, virüsün DNA’sı idi. Çalışmaları DNA’nın genlerden oluştuğu varsayımını büyük ölçüde güçlendirdi.[32]
  • 1953'te Maurice Wilkins ve Rosalind Franklin'in DNA molekülünün klişesini belirleyen araştırma çalışmalarının ardından, James Dewey Watson ve Francis Crickgenetik enformasyonun DNA molekülünce taşınabileceğini açıklayarak, DNA’nın çift sarmal biçimli modelini sundular.[33] Watson, Crick ve Wilkins bu keşiflerinden dolayı 1962’de Nobel Tıp Ödülü aldılar.[34]
  • 1955'te Joe Hin Tjio insan kromozomlarının sayısını tam olarak saptadı: 23 çift idiler.[35]Arthur Kornberg DNA’nın “DNA ikileşmesi”ne olanak veren bir enzim olan DNA polimerazıkeşfetti.[36]
  • 1957'de “DNA ikileşmesi”nin mekanizması (işleyişi) iyice aydınlığa kavuştu.[37]
  • 1958'de “Down sendromlu” denilen bir çocuğun kromozomlarının incelenmesi sırasında Jérôme Lejeune 21. kromozomçiftinde fazladan bir kromozom daha bulunduğunu keşfetti.[38] Böylece, dünyada, zihinsel engellilik ile kromozomlara ilişkin bir anormallik arasında bağ bulunabileceği ilk kez ortaya konmuş oluyordu. Lejeune daha sonra, çalışma arkadaşlarıyla, kromozom kaynaklı diğer hastalıkların mekanizmasını da keşfederek, "sitogenetik"[39] dalının ve modern genetiğin yolunu açmış oldu.
  • 1960'lı yıllarda Fransız biyolog François Jacob ve Fransız biyokimyacı Jacques Monod “protein biyosentezi”nin mekanizmasını aydınlığa kavuşturdular. Genetik kod[40] ilkesi kabul edilmekteydi. Jacob ve Monod “protein biyosentezi”ndeki sentezin düzenlenmesinin proteinlerebaşvurduğunu gösterdiler ve “gen ifadesi”nde rol oynayan “DNA dizileri”nin[41] varlığını gün ışığına çıkardılar. 1965'te genetik kodun deşifre edilmesinden dolayı Nobel ödülü aldılar.
  • 1968'de "Genetik kod"un çözülmesinden dolayı Nobel Ödülü verildi.[42]
  • 1975'te virüslerin işleyiş mekanizmasının keşfinden dolayı Nobel Ödülü verildi. 1975'ten itibaren "genomik"[43] önemli ekonomik ilgilerin odağı haline geldi.
  • 1977'de DNA'daki nükleotit dizilişleri belirlendi.[44]
  • 1983'te Kary Banks Mullis tarafından keşfedilen polimeraz zincir reaksiyonu, DNA izolasyonunu ve DNA parçalarının istenen bölgelerinin çoğaltılmasını sağladı.[45]
  • 1983'te İlk genetik hastalık haritalandı (Huntington hastalığı).[46]
  • 1985'te polimeraz zincir reaksiyonunungeliştirilmesi.[47]
  • 1989'da, genetik hastalıkların anlaşılması, araştırılması, taranması, önceden tahmin edilmesi ve mümkünse tedavi edilebilmesi amacıyla, genlerin kimliklerinin tek tek saptanması için, insan “genom”unun[48] 3 milyarı bulan “nükleotit” çiftlerinin kodlarının çözülebilmesi konusunda bir proje oluşturulmaya karar verildi. Bu amaçla yola çıkan, 18 ülkedeki bilimcilerden oluşan ve ABD’ndeki National Institutes of Health[49]tarafından düzenlenen ilk çalışma ekibi “İnsan Genom Projesi” adı altında çalışmalara başladı. Uzun soluklu bu büyük çalışma, ister istemez iş bölümünü gerektiriyordu; örneğin Fransa 14. kromozomun DNA dizilimini çözmekten (14. kromozomla ilgili nükleotit kodlarının çözülmesinden, dizilişlerin saptanmasından) sorumluydu.
  • 1990'lı yıllarda Fransa'da genomik kaynaklı tüm enformasyonu denetlemek üzere robotlardan yararlanan yöntemler geliştirildi.[50]
  • 1992-1996 yıllarında Évry'deki (Fransa) bir Généthon laboratuvarında insan genomunun ilk "genetik harita"ları[24] Weissenbach tarafından yayımlandı.
  • 1994'te genetik olarak değiştirilmiş ilk besin elde edildi: domates.[51]
  • 1997'de E. coli genomu dizilendi.[52]
  • 1998'de, insan genomu verilerini, Craig Venter ve Perkin Elmer tarafından kurulan, merkezi ABD’nde bulunan Celera Genomics[53] adlı özel şirket de, National Institutes of Health’ınkinden farklı bir teknik kullanarak toplamaya başladı.
  • 1999'da 22. kromozom dizilenmesi tamamlandı. Büyük Britanya’daki Sanger Institute tarafından düzenlenen bir ekip, ilk kez bir insan kromozomunun tüm DNA dizilimini belirlemiş bulunuyordu: Bu, 22. kromozomdu.[54]
  • 2000 yılının Haziran ayında hem NIH - NHGRI (National Human Genome Research Institute- "Ulusal İnsan Genomu Araştırma Enstitüsü"), hem de Celera Genomics insan genomunun DNA dizilimlerinin %99’unu “saptamış” olduğunu açıkladı.[55][56][57]National Institutes of Health araştırma sonuçlarıyla ilgili bir makaleyi "Nature" adlı bir bilim gazetesinde, Celera Genomicsşirketi de araştırma sonuçlarıyla ilgili bir makaleyi “Science” adlı bir bilim gazetesinde yayımladı.
  • 2002 yılının Temmuz ayında Tokyo Üniversitesi’ndeki Japon araştırmacılar Escherichia coli türündeki bir bakteri üzerinde, mevcut 4 nükleotitin (ATGC) yanı sıra, 2 nükleotiti (S ve Y) daha saptadıklarını belirttiler. İlginç nokta, bu iki yeni nükleotitle ilgili genetik kalıtın canlı varlıkların genetik kalıtıyla hiçbir ortak yana sahip olmamasıydı; üstelik bu araştırmacılar, onlardan doğada henüz bulunmayan, meçhul bir protein ürettiler. Kimileri bu yeni “yaratılış”tan söz etmekten çekinmemektedir.[58]
  • 2003 yılının 14 Nisan günü, insan genomunun DNA dizilimlerinin saptanması projesinin tamamlanmış olduğu açıklandı; DNA dizilenmesinin tamamlanmasıyla, gen kodlayan bölgelerin tümü gün ışığına çıkarılmış oldu.[59]

Dış bağlantılardeğiştir


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Hallo 🙋🏼‍♀️