15 Mart 2024 Cuma

Meşhur Mühtediler & Ruhban=Arapça "rahib"

🔻Mühtedî ;Diğer dinlerden veya dinsiz iken İslâm'a girme anlamında bir terim. 

🔻Bu olay "İhtidâ olarak adlandırılır ve dininden dönenlere de "Mühtedî (Dönme) denir.

Osmanlı’ya Hizmet Etmiş Meşhur Mühtediler

Tarihte ata dinini bırakıp İslâm’ı seçen ve değişik mesleklerden olup İslâm’a ve Osmanlı Devleti’ne hizmet eden birçok şahsiyet bulunmaktadır. Biz bazılarını buraya aldık. Tabii ki bunların içinden her şeyiyle hayatını İslâm’a adayanları ve Osmanlı’ya hizmet eden mühtedileri anlattık…

Mikhael Kosses’ten Abdullah (Köse) Mihal’e

Osmanlı Devleti’nin kuruluş döneminde Osman Gazi’nin silah arkadaşı olan ve İslâm ile müşerref olarak Osmanlı saflarına geçen ilk önemli Bizans komutanıdır. Asıl adı Mikhael Kosses’ti. Bizans İmparatorluğu’nun hudut kalelerinden Bilecik yakınlarındaki Harmankaya (Hadrianoi) ve civarının tekfuruydu. Mihal Gazi, tekfurluğu döneminde Eskişehir beyi ile beraber Osman Bey’e karşı giriştiği bir savaşta esir düşmüş, ancak Osman Bey onu yiğitlik ve kahramanlığına bakarak affetmişti.

Köse Mihal, sonraki yıllarda tekfurlar tarafından kurulan tuzak girişiminden Osman Bey’i haberdar etmiş ve zamanında tedbir alınarak suikasttan kurtulmasını sağlamıştır. Böylelikle Yarhisar’la Bilecik’in de 1299 yılında zaptına vesile olmuştur. Osman Gazi ile dostane münasebetleri sebebiyle, 1313 tarihinde İslamiyet’le şereflenmiş ve Osman Gazi’nin teklifiyle Abdullah Mihal ismini almıştır.

Osman Bey’in bütün savaşlarına katılmış ve Sakarya havzasında yapılan bütün akınlarda da Osmanlı ordusuna rehberlik etmiştir. Bursa’nın fethinde de bulunan Mihal Gazi’nin, Bursa tekfuru ile Orhan Bey arasındaki müzakerelerde önemli rol aldığı kaynaklarda belirtilmektedir. Bursa’nın fethinden kısa bir süre sonra 1327 yılında Yenişehir’de vefat eden Mihal Gazi, Bilecik’in İnhisar kazasına bağlı Harmanköy’deki türbesine defnedildi. Türbesi 1885 yılında Sultan İkinci Abdülhamid tarafından yeniden inşa ettirilmiştir. Bilecik’in Gölpazarı kazasında bir zâviye ve hamam yaptırdığı bilinen ve fetihlerde büyük rol oynayan Akıncı teşkilatının kurucusu Mihal Gazi’nin, gerek kendisi gerekse oğul ve torunları Osmanlı fetihlerinde büyük başarı göstermişler ve tarihte Mihaloğulları adıyla anılmışlardır.

Jacopo Maestro’dan Yakup Paşa’ya

Fatih Sultan Mehmed Han’ın özel hekimi Yakup Paşa (v.1481?), aslen İtalyan’dır ve adının Jacopo Maestro, Gaetalı Jacopo veya Giacomo olduğu söylenir. Osmanlı ülkesine geldiğinde Musevî iken daha sonra bütün Batı ve Doğu kaynaklarının doğruladığı gibi İslâmiyet’i benimseyerek Müslüman olmuştur.

Papa V. Nicolas’ın İtalya’da yaşayan Musevîleri aforoz edip meslekî haklarını iptal etmesi üzerine diğer meslektaşlarıyla beraber Osmanlı Devleti’ne sığınan Yakup Paşa, bilgisi ve yetenekleriyle dikkat çekerek Sultan İkinci Murad Han tarafından Şehzade Mehmed’in özel doktoru olarak tayin edilmişti. Genç şehzadenin padişahlığı döneminde malî işlerde de danışmanlığını yaparak vezirlik rütbesine ulaştı.

Fatih Sultan Mehmed Han, ilme, fenne ve gelişmeye büyük önem verdiğinden tıp alanındaki önemli buluş ve tedavi yöntemlerinin sahibi Yakup Paşa’yı ödüllendirmeyi hiç ihmal etmemiştir. Yakup Paşa, dönemin tıp hocasıdır. Birçok hasta, tedavisini bulamadığı hastalıklarında son çare olarak ona gelmekte ve çareyi onda bulmaktadır. Yakup Paşa’nın uyguladığı tedavi yöntemleri kaynaklarda anlatılmakta ancak kullandığı ilaçların muhtevaları bilinmemektedir. Hastalıklar karşısındaki isabetli tedbirleri önemlidir. Meselâ Avrupalıların “Bronz” ve 1860’ta ölen bir İngiliz doktorun adına izafeten “Adison Hastalığı” dediği hastalık Yakup Paşa tarafından “Bahk-ı Şamil” diye tanınmış, adlandırılmış ve tedavi edilmiştir. (Günümüzde bazı doktorlar tarafından böbrek üstü bezi hastalığı olarak adlandırılmaktadır.)

Böbreküstü bezi kaynaklı birçok hastalık bulunmaktadır fakat en önemlileri Addison, Adenoma, Aldesteron ve Kortizol hastalıklarıdır. 

Böbrek Üstü Bezi Hastalıkları


Unitarianlıktan İslâm’a: İbrahim Müteferrika

Tarih kitaplarında daha çok, Osmanlılarda ilk matbaa faaliyetini başlatan kişi olarak tanıtılan İbrahim Müteferrika, Erdel’in Koloszvar şehrinde (bugünkü Romanya’nın Cluj şehri) 1670-1674 yılları arasında dünyaya gelmiştir. Asıl adı ve ailesi bilinmeyen, arşiv literatürüne “Basmacı” olarak giren İbrahim Müteferrika, teslîs akidesine karşı çıkan Unitarius mezhebine mensuptu. Mensup olduğu topluluğun, Katolik Avusturyalıların Erdel’deki Unitarianlara baskısı karşısında toplu bir şekilde Müslüman oldukları kabul edilmektedir.

Kapak yazısının tamamını Yedikıta Dergisi 189. sayısından (Mayıs 2024) okuyabilirsiniz.

https://youtu.be/GD5P0-zWeYc?si=J2bCCKz_YgRwNnZx


Abdullah bin Selam;

Sadece İllüstrasyon

Abdullah ibn Salam ( Arapça :ʿAbdullāh ibn Salām , lit.'[ALLAH'IN (Tanrı'nın) Kulu]'), Al-Hüseyin ibn Salam olarak doğmuş , İslam peygamberi Muhammed'in bir arkadaşı ve İslam'a dönen bir Yahudiydi . Suriye'nin fethine katıldı ancak Medine'de öldü .

ibn Salam, Medine'de ( o zamanlar Yesrib olarak bilinirdi) yaşayan ve Yusuf Kabilesi'nden geldiğini iddia eden Banu Qaynuqa kabilesine mensup bir Yahudiydi . Yahudi olmayanlar da dahil olmak üzere şehrin halkı tarafından geniş çapta saygı görüyor ve onurlandırılıyordu. Dindarlığı ve iyiliği, dürüst davranışları ve doğruluğuyla tanınıyordu. 

Abdullah ibn Salam huzurlu bir hayat yaşadı ancak zamanını geçirme biçiminde ciddi, amaçlı ve düzenliydi. Her gün belirli bir süre boyunca sinagogda ibadet eder, ders verir ve vaaz verirdi .

Daha sonra meyve bahçesinde bir süre geçirerek hurma ağaçlarına bakar, budar ve tozlaştırırdı. Daha sonra dinine dair anlayışını ve bilgisini artırmak için kendini Tevrat çalışmasına adardı 

Çalışmasında, özellikle önceki peygamberlerin mesajını tamamlayacak bir peygamberin gelişini ele alan Tevrat'ın bazı ayetlerinden etkilendiği söylenmektedir.

 

Tevrat'taki belirli pasajlarda durur ve kendisinden önceki tüm peygamberlerin mesajını tamamlayacak olan peygamber hakkındaki haberler üzerinde uzun süre düşünürdü. Ne kadar çok okursa, önceden haber verilen peygamberin Mekke'de halkının arasında beliren Muhammed olduğuna o kadar çok ikna oldu. 

'Ey insanlar! Barışı yayın... Yemek paylaşın... İnsanlar uyurken geceleyin ibadet edin... ve barış içinde Cennete girersiniz...'

Kur'an, Abdullah ibn Selam'dan dolaylı olarak bahseder: "De ki, 'Düşündünüz mü: Kur'an Allah'tan ise ve siz onu inkar ettiyseniz ve İsrailoğullarından bir şahit de buna benzer bir şeye şahitlik ettiyse ve siz kibirli davrandığınız halde o da inanmışsa?' Doğrusu Allah zalimler topluluğunu doğru yola iletmez" (Kur'an, 46:10). Tefsir al-Jalalayn, bu ayetin tefsirinde ayetteki "şahit"in Abdullah ibn Selam'a atıfta bulunduğunu belirtir.

De ki: "Görüşünüz nedir? (Söyleyin;) Eğer (bu Kur’an) Allah katından ise, siz de Onu inkâr etmişseniz ve İsrailoğullarından bir şahit (âkil ve âlim bir kişi de) bunun bir benzerine (Tevrat’a dayanarak) şahitlik edip iman etmişse ve siz de büyüklük taslayarak (kibirlenip yüz çevirmişseniz; hiç düşündünüz mü, bunun sonucu ne olacaktır)? Şüphesiz Allah, zalim olan bir kavmi hidayete ulaştırmayacaktır."~ Ankaf,10 

Abdullah ibn Salam , hayattayken kendisine cennet vaat edilen ilk Müslümandı . Bir hadiste , bir gün Muhammed'in en iyi arkadaşlarıyla otururken "Dünyada ve cennette yürüyen bir adam görmek ister misin?" dediği bildirilmektedir. Her bir arkadaş, isimlerini anmasını umarak sessizce Muhammed'e baktı. Muhammed uzaklara işaret etti ve arkadaşları onun Abd Allah ibn Salam'a baktığını gördüler. 

♻️


20. Yüzyılda Tasavvuftan Etkilenen Mühtediler Üzerine Bir DeğerlendirmeAn Evaluation of the Converts Affected By Sufism In the 20th Century

Kübra KayaAnkara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Temel İslam Bilimleri Anabilim Dalı Tasavvuf Bilim Dalı, Ankara, Türkiye

Bu tebliğde, 20. yüzyılda yaşamış on mühtediyi, o zamanın şartlarına, kültürüne, dini kabullerine ve yaşanılan manevi boşluklara göre tasavvufun nasıl etkilediği üzerinde durulmuştur.

Bu kişiler Ivan/John Gustaf Agueli (Abdülhâdî) (1869-1917), 

Rene Guenon/Abdülvahid Yahya (1886/1952),

 Frithjof Schuon/İsa Nureddin (1907-1998),

 Michel Valsan/Şeyh Mustafa (1907-1974),

 Titus Burckhardt/İbrâhim İzzeddin (1908-1984), 

Martin Lings/Ebubekir Siraceddin (1909-2005), 

Eva De Vitray-Meyerovitch/Havva (1909-1999), 

Eric Geoffroy (1956-…), 

Muhyiddin Şekûr, Ian Dallas/Abdülkadir es-Sûfi’dir (1934-…). 

Çalışmada tasavvufun nasıl kabul gördüğü ve kabul gördükçe de nasıl yayıldığı somut örneklerle incelenecektir. Bu çalışma 20. yüzyıl Batı toplumunda kişilerin ruhi boşluğunu doldurmak, sosyal bir çevre sağlamak, İslam’ı tüm boyutlarıyla öğrenmek ve kaleme alınan bazı tasavvufi eserlerin de tesiriyle tasavvuftan etkilenerek İslam’ı seçmelerinin dine ve topluma olan katkıları açısından önem taşımaktadır. 

Abdülhâdî (öl. 1917), 

Abdülvahid Yahya (öl. 1952) 

ve İsa Nureddin (öl. 1998) 

bu dönemde mühtedi zümrelerinin etkilendikleri mutasavvıf şahsiyetlerdir. Bu şahsiyetlerin çalışmalarına araştırmamızda değinilmiştir. Araştırmada mühtedilerin kendi yazdıkları kitaplara ulaşılmaya çalışılmış, konuyla ilgili tez ve makalelere başvurulmuştur. Çalışmamızda konu edinilen mühtediler, uzun süren araştırmalardan sonra İslam’ı seçmiş bireylerdir. 

Bunlar İslam’ı benimsemelerinden sonra yaptıkları çalışmalarla, verdikleri konferanslarla ve sohbet halkalarıyla Batı’da birçok kişinin Müslüman olmasına zemin hazırlamışlardır. İhtida süreçleri incelenen mühtedilerin çoğu akademisyendir ve belli bir ilmi seviyeye ulaştıktan sonra İslam’ı tanımışlardır.

Bu açıdan ihtida hareketlerinin incelenmesi, sebep ve sonuçlarının analiz edilmesi önem taşımaktadır. Bu sayede günümüzde de İslam’a ilgi uyandırılabilir, İslam tanıtılabilir ve sevdirilebilir. 

İncelenen ihtida olaylarında İslam’ı seçenlerin en çok ya uzun araştırmalar sonucunda yahut hayatlarına giren dindar bir insan veya dini bir maddeden etkilendikleri tespit edilmiştir.        

Tasavvuf, İslam, Tarikat, Mühtedi, İslam’ın Yayılması   


Osmanlı Belgelerinde İhtida Kavramı ve Mühtediler


                                       ############################



Nümismatik; kaybolmuş uygarlıkların, kentlerin ve yerleşim yerlerinin kesin olarak belirlenmesine katkı sağlar, tarihsel süreç içinde yok olmuş anıt ve yapılara ilişkin kanıtları bizlere anlatır. İmparatorların saltanatlarının başlangıç tarihlerinin, almış oldukları unvanların, imparatorluk dönemleri boyunca yaptıkları işlerin, kazandıkları zaferlerin ya da yenilgilerin kesin biçimde belirlenmesine yardımcı olur.

18nci Yüzyıl Osmanlısında Ruhban Sınıfına Geçiş Konusunda Sakız Adası’ndan İki Örnek: Papaz Michalis ve Keşiş Genatios


 Yıl 2014, Sayı: 2, 113 - 129, 01.12.2014  Filiz YAŞAR  

Osmanlı bünyesindeki Ortodoks Hıristiyan cemaati içinden ruhban sınıfına

geçiş ve bu geçişle beraber gelen değişim, Sakız Adası’ndan iki örnek üzerinden
tespit edilmeye çalışılmıştır. 1566-1912 yılları arasında tam 346 yılını
Osmanlı hâkimiyetinde geçiren ada halkının geleneksel yapısındaki iç işleyiş,
cemaat kayıtlarına yansıdığı kadarıyla günümüze ulaşmıştır. Makalede adanın
damla sakızı köylerinden olan Kalamoti’ye ait bu kayıtlar…

Kaynak Göster

YAŞAR, F. (2014). 18nci Yüzyıl Osmanlısında Ruhban Sınıfına Geçiş Konusunda Sakız Adası’ndan İki Örnek: Papaz Michalis ve Keşiş Genatios. Bilgi Sosyal Bilimler Dergisi(2), 113-129.


❌❌❌

RUHBÂN


Evlenmeyen papazlar; hristiyan din adamları, keşişler, Müslümanlık'tan başka dine mensup din adamları. Arapça "rahib" kelimesinin çoğulu; Batı'da soylular ve şehirliler sınıfıyla beraber protokolde onlardan önde gelen zümre. Bir mezhep veya bir memlekete mensup kilise adamlarının hepsine ruhbân denir. Katolik ruhbânı, Anglikan ruhbânı, Fransız ruhbânı vb.

Ruhbânlık kurumu, râhiplerin teşkilâtlı bir şekilde çalışmalarını sağlamak için oluşturulmuştur. Katolik Kilisesi'nde ruhbânlık, papa, râhip ve diyakoz üçlüsü üzerine kurulmuştur. Ruhbânlık kurumunun Hristiyanlığın ilk dönemlerine kadar uzanan bir geçmişi vardır. Protestan kilisesinde ruhbanlığın işleyişi devletler ve mezheplere göre bazı farklılıklar göstermektedir. Genel olarak ruhbanlık, dünya hayatıyla dini hayat arasında aracılık görevini yapan bir kurumdur. Ruhbânlık kurumunu oluşturan râhipler, bazen özel, bazen de gizli ibadet bilgisine sahip âyin uzmanlarıdır. Ruhbânlık kurumunun Hz. İsa'ya kadar uzandığı, O'nun on iki Havari'yi Filistin köylerine gönderdiği (İncil, Matta, VI, 6-7), Havarilerin de ilk hristiyan cemaatlerini kurdukları zaman her cemaatin başına bir yetkili ruhbân tayin ettikleri Hristiyan kaynaklarında zikredilmektedir (Xavier Jakob, Sorabilir miyiz?, İstanbul 1988, s. 19).
Genel olarak ruhbanlık faaliyetleri, ilâhî güçlerin veya tabiat üstü varlıkların gerektirdiği âyinlerin belli kaidelere uyularak yapılmasıyla ilgilidir; yoksa ruhbanlık, bir takım büyü tekniklerini uygulayarak onlardan anlam çıkarmak değildir (O. Simmel, R. Stühlin, Christliche Religion, Hamburg 1957, s. 242).

Bazı kaynaklara göre ruhbanlık, Hristiyanlığa, Hindistan, Mısır ve İran dinlerinden geçmiştir. Hinduizm'in fakirleri, eski Mısır'ın münzevî hayat süren halkı, İran'ın manvileri hristiyanların hoşuna gitmiştir. Hristiyanlar da nefsi temizlemek, rûhânî bakımdan yükselmek ve Allah'a yaklaşmak için onlar gibi davranmak gerektiğine inanmışlardır. Hristiyanlık için nefsin arınması ve Allah'a yaklaşma yolunda bu eski dinlerin izlenmesini isteyenlerin başında Aziz Athanasius, Aziz Basil, Aziz Grogery, Aziz Ambross ve Aziz Augustin vb. büyük azizler gelmektedir. Bunlar birer büyük râhip ve ruhbânlığın en önde gelen savunucularıdır. Hristiyan kilisesinde ruhbanlığı başlatan ve yayılmasında öncülük edenler de bunlardır.

Tarihten edindiğimiz bilgilere göre ruhbanlık, hristiyanlar arasında ilk önce Mısır'da görülmüştür. Ruhbânlığın kurucusu Aziz Anthony'dur. Bu Aziz, Hristiyanlığın ilk râhibi ve ilk manastır kuran kişisi olarak bilinir. Hristiyanlık'ta ruhbânlığın temel felsefesi ve inanç tâlimleri onun tarafından geliştirilmiştir.

Aziz Anthony'un başlattığı ruhbân hareketi kısa zamanda çığ gibi büyümüş, râhip yetiştirmek için çeşitli ülkelerde manastırlar kurulmuştur. Bu gelişmelerden sonra kilisenin mevcut düzeniyle ruhbanlık arasında önemli bir anlaşmazlık ortaya çıkmıştır; Çünkü kilise, dünyayı terk ederek rûhânî bir hayat sürmeyi ideal kabul etmesine rağmen, râhiplerden başkalarının evlenme ve mal-mülk sahibi olmalarını yasaklayamamıştır. Böyle bir yetkiye de sahip değildir.

NOT: arastırmam Hadîd,27 Ruhban 



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Hallo 🙋🏼‍♀️