Albert Einstein ; "Ben atomu insanlığa hizmet etmek için buldum. Onlar bomba yapıp birbirlerini yok ettiler."
~ „insektisitler (böcekleri öldüren pestisitler), nematisitler (nematotları öldüren pestisitler), rodentisitler (fare gibi kemirgenleri öldüren pestisitler), fungisitler (bitki üzerindeki mantarları öldüren pestisitler), herbisitler (yabancı otları öldüren pestisitler)“ ~
Hegemonya
Fringe Film 🎥 40.dk Dr.Walter Bishop sözlerine dikkat! DiOKSiN⁉️

Vietnam Savaşı’nı nesillere taşıyan madde: Agent Orange
Dünya tarihinde kimyasal silahların ilk kurbanları Asya Pasifik topraklarında yaşayanlar oldu. Amerika’nın Hiroşima’ya atom bombasıyla saldırması, nükleer silah sahiplerinin hegemonya dönemini başlattı ve günümüze dek etkisini yitirmeyen bir korku yarattı. Dünya sistemi böylece bu silahın ekseninde şekillenmeye başladı. Öyle ki süper güçleri birbirlerine saldırmaktan men eden ve literatüre MAD (Mutual-Assured-Destruction) yani Karşılıklı Garantili İmha doktrini olarak geçen bir atmosferde, başka topraklar kurban olarak seçildi.
„UYDU DEVLET: bir başka devlete bağımlı olan veya onun tarafından kontrol edilen küçük devlet.“
Vietnam Savaşı, tüm Asya’yı uydu devletleri olarak dizayn etmek isteyen Sovyet ve Amerikan blokları arasında yaşanan proxysavaşlarının en acımasız seviyede sürdürüldüğü ve yol açtığı travmanın üç nesildir atlatılamadığı inanılmaz hikâyelere sahne oldu. Kuzey ve Güney Vietnam olarak iki güç arasında kalan bölgede başlayan savaşta Amerika tarafından Kuzey Vietnam’ın dize getirilmesi için -savaş taktiği olarak bile nitelendirilemeyecek- akıl almaz stratejiler uygulandı. Vietnam’ın yoğun bitki örtüsünü yok ederek bölge halkının ve Kuzey Vietnamlı savaşçıların hem gıdaya ulaşımını engellemek hem de sık ormanlık alanlarda insanların yerlerini tespit etmek için birtakım kimyasallar kullanıldı. “Gökkuşağı Herbisitleri” olarak adlandırılan yaprak dökücülerin pembe, yeşil, mor, mavi, beyaz ve turuncu renkli galonlarda muhafazasıyla bu renklerle anılan maddelerden olan “agent orange” savaşın sembollerinden oldu. 1961–1971 yılları arasında tam 10 yıl süren ve “Ranch Hand” olarak isimlendirilen bu operasyon esnasında 80 milyon litre herbisit (ot öldürücüler) ve yaprak dökücü, 7,4 milyon hektarlık bir arazi üzerinde kullanıldı. Dioxin içeren bu madde insan yapımı en zehirli kimyasal olarak nitelendiriliyor. O günkü yıkım ve bugüne uzanan etkileriyle agent orange’ın gözle görülür hasarları ise tam üç kuşaktır Vietnamlıların kâbusu olmaya devam ediyor.
•„HERBiSiT: yabanci otlarla mücadele için kullanılan kimyasalların genel adı“
•“Portakal Gazı ("Agent Orange")“
Bitki örtüsünü veya bölgenin iklimini değiştirerek düşmanı dize getirme taktiğinin tarihi 1940’lara dayanıyor. Savaş taktiği olarak düşmanın yerini tespit etme ve gıdaya ulaşımını engelleme amaçlı üretilen kimyasallara dair araştırmalar bu tarihlerde İngiltere’de başlamış, daha sonra 1944’te Amerika’nın da desteğiyle geliştirilmiştir. İlk olarak bugünkü Malezya ve Singapur’u içine alan ve Malaya olarak adlandırılan bölgede, 1950’lerde İngiliz sömürgesine karşı Çin’in desteğiyle başlayan bağımsızlık mücadelesi sırasında, isyancı grupların hareketini ve saklanmalarını kolaylaştıran bitki örtüsünü yok etmek ve gıdaya ulaşımlarını engellemek amacıyla kullanılmış. Amerika-Japonya Savaşı’nda bu kimyasalların pirinç tarlalarında kullanılması için Amerikan ordusunun teklifleri olmuş fakat resmî kayıtlara göre bu teklifler kabul edilmemiş. Vietnam Savaşı’nda ise Amerika tarafından Vietnam Millî Kurtuluş Cephesi’nin askerî kanadı olarak bilinen “Vietkong” üyelerini etkisiz hale getirmek için kullanılan bu zehirli maddelerin günümüzde etkilediği insan sayısı, tespit edilebildiği kadarıyla 4 ila 5 milyon arasında. Savaşın hedef ülkesi olan Vietnam dışında ise çevre ülkelerden Laos ve Kamboçya da bu maddelerden etkilenmiş.
Bunun yanında zehrin taşınması ve yayılmasında görev alan 2,8 milyon Amerikan askerî personelinin de bu maddeye maruz kaldığı ve birçoğunun Vietnam’dakine benzer hastalıklar sebebiyle ya hayatını kaybettiği ya da çocuklarının sakat doğduğu belirtiliyor. Amerikalı askerler ve aileleri bu durumla ilgili davalar açarak milyonlarca dolarlık tazminat alırken Amerikan mahkemeleri Vietnam tarafındaki mağdurlar için aynı tutumu sergilemiyor. Zira bugüne kadar Vietnam tarafından Amerika’ya ve kimyasalları üreten şirketlere açılan davaların hiçbiri sonuçlanmış değil.
Amerikan yönetimi ve söz konusu şirketler, sakat doğumların bu maddeyle bağlantılı oluştuğuna dair bilimsel bir kanıt bulunmadığını savunuyorlar. Ancak Vietnam tarafı, ülkedeki en fazla sakat doğum oranının bu maddenin etkilediği alanlarda olduğunu, bunun da maddenin uzun süreli etkisine bir delil oluşturduğunu ifade ediyor.

Vietnamlı yetkililer ve bilim adamları, agent orange maddesinin etkilediği kişi sayısının net olarak verilebilmesinin zor olduğunu söylüyorlar. Bu maddeyle bağlantılı tespit edilebilen doğuştan engelli çocukların yanı sıra uzun süre zehrin etkisinden habersiz olan birçok ailenin, çocuklarının tedavisi için hastanelere gitmediğini, bunun da bu maddeden etkilenenlerin sayısının tespitinde büyük bir engel oluşturduğunu belirtiyorlar. Fakat son yıllarda Vietnam resmî kurumlarınca agent orange’ın etkilediği bölgelerde yaşayan halka yönelik bu maddeyle ilgili ve maddenin neden olduğu hastalıklara ve belirtilere, maddenin etkilediği topraklara ve su kaynaklarına dair bilinçlendirme çalışmaları yapıldığı bildiriliyor.
Bu maddenin görünür etkisi yanında, daha korkutucu yanı ise insan bedeninde mutasyona uğrama ihtimalinin olabileceği yönündeki tahminler. Vietnamlı doktorlar, maddenin etkilediği insanlarda hastalığın genetik bir bozukluk haline gelmesiyle sonraki nesilleri etkileyebileceğini ifade ediyor. Bu maddeye maruz kalan askerler ve bölge halkının üçüncü kuşağında, bedensel ve zihinsel engelli olarak doğan çok sayıda çocuk var.
Çocukların tedavi ya da takibi için birçok yerel hastane veya eğitim merkezi kurulmuş, pek çok STK bu yerler için bağış toplayarak çocuklara destek olmaya çalışıyor. Fakat maddenin etkilediği alanların temizlenmesine, maddenin yarattığı hastalıkların araştırılmasına ilişkin ciddi bir çalışma halen daha yapılmış değil. Bununla birlikte Vietnam, bu gibi araştırmalar ve zehirli madde içeren bölgelerin temizlenmesi için yeterli bir bütçesi ve altyapısı olmamasına rağmen bu alanda neredeyse yıllık 150 milyon dolar harcıyor.
Amerika, Vietnam’daki savaş zayiatları için 1987 yılından itibaren 47 milyon dolarlık bir bütçe ayırmış. Bunun 6 milyon dolarının agent orange maddesinden etkilenen doğuştan engelli insanlar için harcanması planlanmış. Amerika tarafından 2007, 2009 ve 2010’da 3’er milyon dolarlık bir tazminat ödeme planı çıkarılmış. 2009’da bu ödeme planı 4,1 milyon dolar olarak gerçekleştirilmiş. Bu meblağın yarısı bölgede çalışma yapan Save the Children, East Meets West Foundation ve Engelliler için Vietnam Yardımı (Vietnam Assistance for the Handicapped) isimli kurumlara verilmiş. Bunun yanında bir Amerikan şirketiyle de, öncelikle zehirlenmeden en çok etkilenen Da Nang başta olmak üzere, zehirli alanların temizlenmesi için 1,6 milyon dolarlık bir anlaşma yapılmış. Yine bu tarihlerde ABD Vietnam elçiliği, idari masraflar ve tarafların birbirini ziyaretleri esnasında oluşan masrafları karşılamak üzere 550.000 dolarlık bir bütçe ayırmış.
Son yıllara kadar Amerika, söz konusu maddenin sebep olduğu zayiatları telafi etmek adına zikredilen meblağlar dışında ciddi hiçbir adım atmış değil. Ancak Şubat 2007’de Ford kurumunun girişimiyle Amerika ve Vietnam Agent Orange Diyalog Grubukurularak maddenin günümüze yansıyan zararlı etkilerinin ortadan kaldırılması için 2010–2019 yıllarını kapsayan bir eylem planı oluşturulmuş. Buna göre belirlenen yol haritası genel olarak zehirden etkilenmiş olması muhtemel insanların tedavisini ve zehirli arazilerin temizlenmesini, insanların bu zehirle ilgili çeşitli eğitimler almasını içeriyor. Programla ilgili üç yılda bir raporlar yayımlanıyor ancak programın verimliliğine dair sağlam bir data henüz bulunmuyor.
Vietnam özelindeki tüm bu uzun ve acılı süreçte mağdurlar için henüz hiçbir ciddi adım atılmış değil. Bu meselede uluslararası hukuk açısından ilginç olan durum ise, söz konusu zehirli kimyasalların insanları değil “bitkileri” hedef almasından dolayı “Ranch Hand” operasyonunun kimyasal savaş kategorisinde değerlendirilmiyor olması. Böylelikle Vietnam’da kullanılan kimyasallar kitle imha silahları olarak kabul edilmiyor ve sorun bu sebeple Uluslararası Ceza Mahkemesi’ne de taşınamıyor.
Hem Vietnamlıları hem de o dönemde bölgede bulunan Amerikalı askerleri ciddi ölçüde üç nesildir etkileyen ve savaş ertesi yıllardan -1978’den- beri bitki örtüsü ve iklim değişikliğine neden olan bu tür kimyasallar, Çevre Değişikliği Anlaşması gereğince yasaklanmış durumda. Fakat o tarihlerden günümüze biyolojik silahlara dair söylentiler devam ederken, dünyanın sonunu getirebilecek kapasitedeki kimyasal silahların kullanım hakkını elinde tutan süper güçler asla gündeme gelmiyor.
Bu yazı ilk olarak www.ihhakademi.comadresinde yayımlandı.
Kavanozdaki ölü bebekler ülkesi: Vietnam
Phuong Tan, "Amerikan askerleri 1962’den 1971’e kadar tam 20 milyon dönümlük ormanlık alana uçaklarla ‘Portakal gazı’ olarak anılan ‘Agent Orange’ isimli zehirli maddeyi boca etti. Bidonların üzerindeki portakal rengi etiket nedeniyle bu ismi alan zehirli gaz, sıkıldığı bölgede her şeyi kuruttu. Ormanlık alanlarda komünist gerillaların saklanmaması için tam 80 milyon litre Portakal gazı kullandılar. Bu gaz dioxin. Doğada yok olmayan ve solunduğunda rahimde biriken zehir nedeniyle en az 400 bin kişi hayatını kaybetti. 1 milyon sakat çocuk dünyaya geldi. Toplam 4 milyon insanın bu madde nedeniyle zarar gördüğünü tahmin ediyoruz. Dünyada en fazla özürlü Vietnam'da, bu sayı her geçen gün daha da artıyor." diyor.

Savaş bittikten sonra bölgede yapılan ölçümlerde topraktaki zehirli madde seviyesi kabul edilebilir miktarın 400 katı bulunmuş. Bu da çok yoğun kanser vakaları ve sakat doğumlar, ülkenin kullanılamayan dörtte bir toprağı demek. Phuong Tan'ın anlattığına göre, ABD yönetimi bölgede yaşanan ölümlerin, sakat doğumların ve hastalıkların kullanılan Portakal gazına bağlı olduğuna dair kanıt olmadığı iddiasıyla sorumluluktan kaçmış.
Bu kaçış ta ki Vietnam’ın en uzun sahil şeridi olan Güney Çin Denizi’nde büyük petrol ve doğalgaz yatakları bulununcaya kadar sürmüş.
❌❌❌❌❌❌❌❌❌❌❌
Dioxin, Tetrodoks olarak da bilinen Tetrodotoksinnöroksinin seyreltilmiş bir halidir.

Günümüzde halen sürdürülen Vudu ayinlerinde, şamanların halüsinasyon görmek için kullandıkları maddenin ana öğesidir. Bilimsel olarak geçerliliği tartışılsa da maydanoz dioxinin en etkili panzehiridir.
Genellikle tropik orman meyvelerinde bulunan dioxin, çok az miktarda turunçgillerin kabuğunda da bulunur. Tıbbi araştırmalar için gerekli olan dioxin, portakal kabuğu özütünden elde edilir.
https://tr.m.wikipedia.org/wiki/Dioxin

Tarihte dioksin kirlenme olayları
Vietnam Savaşı sırasında ABD ordusu tarafından bir defoliant (yaprak dökücü) olarak kullanılan Agent Orange (ajan portakal) adlı herbisit (tarım ilacı) içinde yoğun miktarda kullanılmıştır. Agent Orange, ABD ordusu tarafından özellikle Vietnam Savaşı'nda kullanılmış bir herbisit ve yaprak dökücüdür. Amerikan ordusu tarafından Vietnam Savaşı'nda ilk 7 Şubat 1967 gününde kullanıldı ve savaş dönemi boyunca 20 milyon galona yakın sprey edilmiştir. Vietnam Savaşı’nda ve sonrasında dioksine maruz kalan yerli halk üzerine sağlık etkileri için kapsamlı bir şekilde çalışılmıştır ve kas ve kemik bozuklukları, doğumsal anomaliler. Bazı kanser türleriyle ve ayrıca diyabetle bağlantısı hala araştırılmaktadır.
Dioksinlerin insan sağlığı üzerindeki etkileri
İnsanların yüksek seviyelerde dioksinlere kısa süreli maruz kalması, ciltte yamalı koyulaşma gibi lezyonlara ve karaciğer fonksiyonlarında değişikliklere neden olabilir. Uzun süre maruz kalma, bağışıklık sisteminin, gelişen sinir sisteminin, endokrin sistemin ve üreme fonksiyonlarının bozulmasına sebep olur.
Hayvanların dioksinlere kronik olarak maruz kalmaları çeşitli kanser türleriyle sonuçlanmıştır. TCDD, Dünya Sağlık Örgütü’nün (DSÖ) Uluslararası Kanser Araştırma Ajansı (IARC) tarafından 1997 ve 2012 yıllarında değerlendirildi. Hayvan verilerine ve insan epidemiyolojisi verilerine dayanarak TCDD, IARC tarafından "bilinen bir insan karsinojeni" (grup 1 karsinojen) olarak sınıflandırıldı. Bununla birlikte TCDD, genotoksik değildir (genetiği etkilemez), ancak belirli bir maruziyetten sonra kanser riskini arttırır.
Her yerde bulunan dioksinlerin varlığı nedeniyle, tüm insanlar arka plan maruziyetine ve vücutta belirli bir seviyede dioksine sahipler ve bu da vücut yüküne yol açıyor. Mevcut normal çevresel maruziyetinin ortalama insan sağlığını etkilemesi beklenmemektedir. Bununla birlikte, bu bileşikler sınıfının yüksek toksik potansiyeli nedeniyle, mevcut arka plan maruziyetini azaltmak için çaba gösterilmesi gerekmektedir.
Kaynak
Dioxins and their effects on human health.
who.int - 4 October 2016.
❗️Etilen glikol; visköz, renksiz, kokusuz, metanol gibi hafif tatlı bir sıvıdır. Antifriz ya da soğutucularda kullanılır. Uçaklarda buz çözücü olan sıvıların, hidrolik fren sıvılarının, boyaların, verniklerin ve kozmetiklerin komponenti olabilir.
❗️ Tiamin moral vitamini olarak da bilinir. Tiamin vücut enerji düzeyini ve öğrenme yeteneğini arttırır.
❌❌❌❌❌❌❌❌❌
Kimyager Fatih Küçükuysal:
Toksikolojinin geleneksel olarak zehirbilim olarak tanımlandığını kaydeden Hancı, şöyle konuştu:
Zehirin silah olarak kullanılması insanlık tarihi kadar eskidir. Antik dönemlerde, Roma, Bizans, Avrupa ve Asya Krallıklarında birçok devlet adamının zehirli suikast sonucu öldürüldüğü bilinmektedir. Yine savaşlarda ok ucu ve kılıçlara zehir sürülerek basit yaralanmanın ölümcül olması sağlanmıştır.
Sinir ajanı, sinir sistemini felce uğratarak zehirlenmeye neden olan kimyasal maddelerdir. Savaş kimyasallarının tarihini ve simya-kimyanın evrimini incelediğim kitabım "Karartı"da sinir ajanlarını icat eden kimyagerden de bahsetmekteyim. Bunlardan biri Alman kimyager Gerhard Schrader (1903-1990). Bu madde ilk olarak zararlı haşerelerin öldürülmesi için geliştirilmiş çok güçlü zehirdir. Nazi rejimi tarafından insanlar için kullanılması için de araştırılmış ve birçok insanın ölümüne neden olmuş çok azı bile hayli tehlikeli maddelerdir.
siyanür, risin, fentanil, dioksin gibi biyokimyasal ve polonyum 210 gibi radyoaktif zehirlerin de çok az oranda dahi etkili olmaları, çoğu zaman tat, koku gibi kurbanda iz bırakmamaları, bazen aniden bazen zamanla tesir etmelerinden dolayı tarihte birçok durumda kullanıldığını söyledi.
© The Independentturkish
❌❌❌❌❌❌❌❌❌
HASTALIKLARIN SİLAH OLARAK KULLANILMASI
Biyolojik silah terimi; bakteri, virüs, mikrop gibi mikroorganizmaların ya da bunların toksinlerinin, hastalık ya da ölüm amaçlanarak savaşta silah olarak ya da panik ve kargaşa ortamı oluşturmak için sivil halk üzerinde kullanımını ifade etmektedir.
Salgın hastalıkların düşmana karşı bir silah olarak kullanılmasına ilişkin örnekler tarihte görülmüştür. Önceleri hastalıktan ölmüş insan ya da hayvan cesetlerinin daha çok su kuyularına atılması suretiyle biyolojik silaha dönüştürülmesi, 20’nci yüzyıla gelindiğinde yerini hastalığın laboratuvarda üretilmesine bırakmıştır.
Salgın hastalıkların düşman üzerine salınmasının bilinen ilk örneği; Hititlilerin Kadeş Savaşı (MÖ 1274) sırasında, veba hastalarını casus olarak düşmanları Mısır’a gönderip, birçok Mısırlının bulaşıcı hastalıktan kırılmasına yol açmaları olmuştur. MÖ 6. Yüzyılda Asurlular düşmanların içme suyu için kullandıkları kuyu ve rezervuarları insan ve hayvan ölüleri ile kirlettiler. Yine Büyük İskender’in de Perslere karşı savaşında (MÖ 332), İran ordularının üzerine ölmekte olan hastalıklı insanları gönderdiği söylenir.
Orta çağa gelindiğinde, 1346’da Kefe şehrini kuşatan Tatarlar hastalığı biyolojik savaş aracı olarak kullandılar. Direnişi kırmak için vebadan ölenlerin cesetlerini mancınıkla şehre atmaları sonucu, hastalıktan kurtulmak için Kefe’den panik halinde kalyonlarla kaçan Cenevizliler vebayı Avrupa’ya taşıdılar.
Biyolojik silah en büyük kıyımını Amerikan Kızılderililerine yaptı. 1763 yılında Kızılderililerin yaşadığı toprakları ele geçirmek isteyen İngiliz Kraliyet Kuvvetleri, çiçek hastalığı bulaştırdıkları battaniyeleri Kızılderililere hediye ettiler. Milyonlarca Kızılderili çiçek hastalığından öldü.
Birinci Dünya Savaşı’nda Almanlar düşmanlarına karşı biyolojik silah kullandılar. İtalyanlara karşı kolerayı, Rus cephesinde St. Petersburg civarındaki savaşlarda ise vebayı silah olarak kullandılar. Almanlar 1916'da Romanya ve Irak cephelerinde, düşman birliklerinin lojistik imkanlarını ve süvari birliklerini savaş dışı bırakmak amacıyla hayvanlar üzerinde etkili olan ruam hastalığı ve şarbonu kullandılar.
İkinci Dünya Savaşı sırasında, bu defa Japonların mikropları silah olarak kullandıkları görüldü. Japonya’nın Çin’i işgal sürecinde, Çin köylerinde binden fazla su kuyusu ve gıda kaynakları kolera ve tifüs mikroplarıyla kirletildi, havadan bakteri taşıyan bombalar atıldı. Japonlar, Mançurya üzerine veba mikrobu taşıyan pirelerle dolu pirinci uçaklardan attılar ve pirinci yiyen fareler veba mikrobunu bölgeye taşıdılar. Savaş sonunda Sovyetler Birliği tarafından esir alınan Japon biyolojik silah geliştirme programı yürütücüleri, savaş suçları mahkemesinde yargılandı ve büyük çaplı 12 deney yürüttüklerini kabul ettiler. ABD, deneylerin teknik, içerik ve sonuçları kendilerinde saklı kalmak şartıyla savaş suçlularını ülkesine aldı ve suçluları kendi biyolojik silah programına dahil etti. 1. Dünya Savaşı’ndan sonra yaşanan Soğuk Savaş döneminde SSCB’de kurulan Biopreparat'ta da biyolojik silah programları üzerinde çalışıldı. Ruslar şarbon basili ve çiçek virüsü gibi mikrop-ajanlar üreterek geniş çaplı bir biyolojik silah programına sahip oldular. Tifüs ve vebanın uçaklardan atılması için sistem geliştirdiler.
ABD, 1943 yılında saldırı amaçlı biyolojik silah programını Camp Detrick Maryland'deki merkezde başlattı. Araştırmalara resmi olarak son verdiği 1969 yılına kadar ki 20 yıllık süreçte çeşitli biyolojik ajanlar geliştirdi ve bomba haline getirdi.
‼️Halbuki varlık ve yaratılış düzeni adl ve kusursuz bir denge (tevâzûn) üzerine kurulmuş, insanın adaletle hükmetmesi, fitne ve fesada yol açmaması ve ıslah edici olması, kendisini içinde bulduğu intizamı koruması Alemlerin Rabbi tarafından emredilmiştir. Buna riayet edilmediği takdirde insanın kendi elleriyle kazandıkları yüzünden zarara uğraması kaçınılmazdır.
“Süphesiz ki Allah insanlara hiçbir şekilde zulmetmez, fakat insanlar kendilerine zulmederler.” (Yunus Suresi, 10/44)
❌❌❌❌❌❌❌❌❌
Fitoterapi bitkilerle tedavi anlamına gelmektedir. Terim ilk olarak Fransız hekim Henri Lenclerc(1870-1953) tarafından La Presce Medical adlı tıp dergisinde kullanılmıştır.

Bitkilerin sağaltımda kullanılışına ilişkin ilk yazılı belge M.Ö. 3000'lere kadar gitmektedir. Mezopotamya bölgesindeki Sümer, Asur, Akat gibi uygarlıklarda bitkisel ilaçların kullanıldığı bilinmektedir. Yine Çin ve Hint tıbbında da bitkilerin önemli bir yeri vardır. Yunan tıbbının babası sayılan Hipokrat'ın kitabında bitkisel ürünlerden söz edilmektedir. İslam uygarlığında İbn Sina ve Al Gafini'nin bitkisel tıp konusunda önemli eserleri bulunmaktadır. İbn-i Sina "El Kanun fi't tıb" kitabında sağaltıcı bitkilerin tanıtımı ve kullanılışına geniş yer vermiştir.
20.yüzyılda kimya ve biyokimya alanındaki gelişmeler sonucunda bitkilere ilişkin toksikolojik, farmakolojik ve klinik çalışmalar yapılabilme imkânı doğmuş ve ilaç yapımında bu bitkilerden faydalanabilme imkânı artmıştır.
Bazı ilaç ve etkileşimleri
Bunlardan birkaçı aşağıda sıralanmıştır.
William Withering
Rivayete göre, ödem (konjestif kalp yetmezliğinden kaynaklanan şişlik) olan bir kişinin geleneksel bir bitkisel ilaç aldıktan sonra önemli ölçüde iyileştiğini fark etmiştir; karışımdaki aktif maddenin yüksük otu bitkisinden geldiğini fark etmesiyle ünlendi.[2] Aktif bileşen, bitkinin bilimsel adından sonra artık digoksin olarak bilinmektedir. 1785'te Withering, klinik deneyler hakkında raporlar ve digitalisin etkileri ve toksisitesi hakkında notlar içeren An Account of the Foxglove ve bazı Tıbbi Kullanımlarını yayınladı.
İddiaya göre Withering, digitalis'in ödemtedavisinde kullanıldığını ilk olarak Shropshire'da bir halk şifalı bitki uzmanı olarak çalışan yaşlı bir kadın Hutton Ana'dan öğrendi ve bu durumu, başarılı bir şekilde tedavi etmek için bitkiyi 20'den fazla farklı bileşen içeren poliherbal bir formülasyonun parçası olarak kullandı.
⚠️ Digitalis, ya da (Yüksükotu) Plantaginaceaefamilyasına bağlı bir bitki cinsidir. tarihte Yüksükotu, insan nabzını düzenlemedeki faydası anlaşıldıktan sonra, epilepsi ve diğer nöbet bozukluklarının tedavisi de dahil olmak üzere çeşitli amaçlar için kullanıldı.
Yüksük otu bitkilerinden elde edilen bir ilaç grubuna digitalin adı verilir. Kalp rahatsızlıklarının tedavisi için kardiyak glikozitler içeren D. purpureaekstraktının kullanımı 1785 yılında William Withering tarafından İngilizce konuşulan tıp literatüründe ilk kez tarif edilmiştir,
Acaba yaşanan vakalar bilimsel olarak bakıldığında ne kadar gerçeğe yakın, ne kadar geçerliliği var, literatürde yeri ne bu konuda bilgi sahibi olup izlemek çok daha keyifli olurdu sanırım ama nerdee. Gerçekten kaliteli bir yapım izlemek zevkli. O şifreler ne acaba herhalde bir harfe sayıya denk olması düşük ihtimaldir az sembol var. İçlerinde ayrı işaretler var garip güzel bir fikir olmuş.
Aslında o gördüğümüz semboller görünenden daha farklı şeyler. Hepsinin farklı anlamı var ve hepsi de bilimle ilgili. Mesela elmanın ortasındaki çekirdekler aslında cenin pozisyonundaki 2 bebek.
⚠️Sembollerde asıl dikkat edilmesi gerek şey,onların içermiş olduğu şekil ve biçimler değil manaya dikkat etmek, manadaki derin bilgiyi alabilmek, o tesiri bünyemize alıp onu içselleştirmek, kendi yaşamımıza indirmek; yaşamımızda nasıl tanımladığımızı ve nasıl uygulama yaptığımızı, yaşama nasıl geçirdiğimizi gözlemleyebilmektir.
Bu tip çalışmaların özünde yatan ana fikir, ana neden; uygulama yapmaktır.
Sembollerin biçimlerinden çok manalarına nüfuz edebilmek, o anlamı görebilmek araştırmacıyı farklı bir noktaya taşır ve yeni bir görüş penceresi açar, daha önce düşünmediği ya da hissetmediği, algılamadığı farklı gerçeklerle karşılaşmasına neden olur.
❌❌❌❌❌❌❌❌❌
Pestisitler (tarım zehirleri) tarımsal üretimde kullanılan toksik etkili kimyasal maddelerdir.
İşlevlerine göre, böcek öldürücü (insektisit), ot öldürücü (herbisit),mantar öldürücü (fungusit) veya kimyasal yapılarına göre organoklorlu, organofosfatlı, karbamatlı gibi çeşitli sınıflara ayrılır.
Dünya genelinde yaklaşık 1000 civarında, Türkiye’de ise geçici izinlerle zaman zaman değişmekle beraber 340 civarında pestisit etken maddesi kullanılıyor.
Örneğin, 1970’li yıllarda kullanılması yasaklanan DDT zaman içinde DDE metabolitine dönüşüyor ve DDE molekülü DDT’den daha zehirli. DDT ve DDE kalıntılarına gıdalarda hâlâ rastlanıyor.
Pestisitler insanlarda kısırlık, üreme sağlığı bozukluları, hormonal sistemde ve sinir sisteminde bozulmalar ve kanser gibi sağlık sorunlarına yol açıyor.
Epidemiyolojik ve moleküler çalışmalar, tarımsal, ticari, ev ve bahçe uygulamalarında kullanılan pestisitlerin kanser riskini artırdığına dair önemli kanıtlar sunuyor.
Pestisitlere maruz kalma ile prostat kanseri, bazı lenfoma çeşitleri, lösemi ve meme kanseri arasında güçlü bağlantılar olduğunu gösteren çok sayıda yayın bulunuyor.
Örneğin, Uluslararası Kanser Ajansı’nın (IARC) kanserojen kimyasalları sınıflandırdığı listede 1987 yılından itibaren yer almasına rağmen, Parathion Methyl 2011 yılına kadar; aynı listede 1991 yılından itibaren yer almalarına rağmen Aldicarb 2008, Trifluralin ise 2013 yılına kadar ülkemiz tarımında kullanıldı. IARC listesinde 1999 yılından beri yer alan Chlorothalonil ise ülkemizde çok sayıda gıda ürününde hâlâ kullanılıyor.
Örneğin, Avrupa Birliği ülkelerinde ve geçtiğimiz 10 yıl içinde de ülkemizde yasaklanan 186 adet pestisit etken maddesi on yıllar boyunca kullanıldı.(10) Bu pestisitler hormonal sistem bozucu, nöral gelişim bozucu, karsinojenik, mutajenik ya da genotoksik etki gösterme gibi büyük bir çeşitlilik arz eden sorunlardan bir ya da birkaçına neden olduklarını gösteren bilimsel kanıtlar ortaya çıkınca yasaklandılar.
Yasak listesinde yer alan bazı pestisitler 1950’li yılların başından bu yana kullanılıyordu; her biri için maksimum kalıntı limiti değeri vardı, toksikolojik testlerden geçtikleri ve zararsız oldukları iddia ediliyordu.
http://ziraatkutuphanesi.com/pestisitler-ilac-degil-zehir.html
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Hallo 🙋🏼♀️