28 Mart 2025 Cuma

İnflamasyon & Fonksiyonel Tıp

 
"Tüm hücreler hücrelerden gelir" (Omnis cellula a cellula)

inflamasyonun tarihsel gelişimi incelenecek olursa en eski veriler antik çağa dayanır. Bu dönemin hekimleri inflamasyonu ciddi derecede tanıyor ve tanımlıyorlardı.

 Bilinen en eski tıbbi kitap, Mısırlılar tarafından kaleme alınan Edwin Smith papirüsü; organizmanın yaraya verdiği tepkiye şemet adını vermişti. Bu papirüsün ortaya çıkmasından yaklaşık 1000 yıl sonra Yunan hekim Hipokrat inflamasyon için kabaca "yanan şey" anlamına gelen flegmon terimini kullanmıştır.

Milattan sonra 1. yüzyılda yine Romalı yazar Cornelius Celcus inflamasyonun bugün bile kabul görmüş tanımını yapmıştır; Rubor et tumor cum, calore et dolore, yani ateş ve ağrının eşlik ettiği kızarıklık ve şişkinlik.

Milattan sonra 400-500 yılları döneminde Hipokrat'a ait literatürlerde "inflamasyon" terimi geçmemekte ancak inflamasyonun karakteristik özellikleri ve temel özellikleri bilinmekteydi. Hipokrat, yaşamı, ışık vererek, ısıtarak kendi benliğini tüketen bir lambaya benzetmekteydi. Vücudun sıcaklığının lokal olarak ve sınırlı bir şekilde yükselmesine inflamasyon denirken, bütün vücutta meydana gelen bir sıcaklık artışı febris(ateş) olarak tanımlanmıştır.

Modern anlamdaki çalışmalar ise 1860'lara dayanır. Bu dönemde patolog Julius Cohnheim canlı kurbağaların dilleri üzerine kostik (yakıcı, dağlayıcı) nitelikte maddeler vermiş ve meydana gelen değişimleri mikroskopik olarak incelemiştir.

İnflamasyonun tipik beş belirtisi vardır. Bunlar: 

  • Kızarıklık (Rubor): inflamasyon olan alanda birçok medyatörün etkisi sonucu damar geçirgenliği (vasküler permeabilite) ve damar genişliği arttığı (vazodilatasyon) için bölge daha fazla aktif olarak kanlanır, yani hiperemiktir. Rubor, inflamasyonun erken evresi ve hafif seyreden reaksiyonlarda, alerjilerde oldukça tipiktir.[3]
  • Isı artışı (Calor): Damar genişlemesi (vazodilatasyon) sebebiyle bölgeye daha fazla kan akımı olacaktır. Daha fazla kan akımı ile bölgedeki sürtünme artacağından dolayı bölgede ısı artışı olur. Çünkü kan aynı zamanda organizmada ısıl dengede son derece öneme sahiptir. Akut inflamasyonun en önemli bulgusu calordur.
  • Şişkinlik (Tumor): Damar geçirgenliği (permeabilite) artması sonucu bölgeye kan plazması sızar ve bu da bölgede şişkinliğe neden olur (ödem). Ancak şişkinliğin tek sebebi ödem değildir. Proliferatif karakterde inflamasyonlarda meydana gelen granülomlar veya hiperplaziler, fibrotik değişiklikler de söz konusu şişliğe neden olabilir. Dışarıdan görülebilen oluşumlarda inflamatuar reaksiyonlarda şişkinlik ön plandadır. Vücudun daha iç kısımlarında bulunan organ ve dokularda; örneğin bir akciğerde bu şişkinliği dış bakıda gözlemlemek olanaksızdır. Zira bu organda meydana gelen örneğin akut bir pnömoni, akciğerlerden köpüklü sıvı gelmesine veya patolojik akciğer seslerinin duyulmasına neden olur.
  • Ağrı (Dolor): Bölgedeki sinirler sürekli ağrı uyarımına neden olur. Ağrının şekillenmesindeki en önemli iki sebep; inflamasyonu tetikleyici prostaglandinlerin organizmada ağrı oluşumunda rol alması ve inflamatuar ödemden kaynaklanan sinir uçlarına basıdır. Kronik duruma geçen inflamasyonlarda dolor, zamanla arka planda kalmaya başlar. Ancak romatoid artrit gibi bozukluklar ne kadar kronik seyretse de böyle olaylarda ağrı ön plana çıkar.
  • Kapsanan organlarda disfonksiyon yani işlev bozukluğu (Functio laesa): Doğal olarak inflamasyonlu organ işlevlerini yerine tam olarak getiremez.
Functio laesa tanımını inflamasyona Rudolf Virchow dahil etmiştir.

Bu beş nitelikten ilk dördü antik zamanlardan beri bilinmektedir ve Celsus'a; functio laesa ise inflamasyon tanımına 1858'de Rudolf Virchow tarafindan eklenmiştir.

inflamasyonun Temel Semptomları
LatinceTürkçe
RuborKızarıklık
TumorŞişlik
CalorSıcaklık
DolorAğrı
Functio laesaFonksiyon kaybı

İnflamasyon vücudun savunma sisteminin bir sonucu olarak gelişir ve organizmayı korumaya yöneliktir. Örneğin beyinde veya kalpte oluşabilecek bir inflamasyon hayatı tehdit edebilir. Bu sebeple inflamasyon önleyici ilaçlar kullanılabilir (Antiinflamatuar ilaçlar).

İnflamasyonun çok çeşitli sebepleri vardır. Bunlar infeksiyöz etkenler, mikroorganizmalar oldukları gibi parazitler veya cansız cisimler (kıymık, silika vb) de olabilirler. Travmalar, kontüzyonlar (ezilmeler), kesikler de inflamasyon ile sonuçlanır.

inflamasyonlar akut (birkaç günden bir haftaya kadar gelişen) olabildikleri gibi kronik (uzun süreli) de olabilirler. 

İnflamasyonun organizmada üç temel amacı vardır. Bunlar, hastalık etkenini yok etmek, etkenleri yok edemiyorsa vücuttan ayrı tutmak (demarkasyon) ve hasarlı dokuları ortadan kaldırmaktır.

Örneğin nekrotik dokularda, nekrozun yayılmasını ve bu ölü dokuların intoksik etkisini engellemek amacıya nekrotik saha inflamatuar bir kuşakla, yani demarkasyon bölgesi ile sınırlandırılmaya çalışılır.

İnflamasyonnın temel 4 amacı şunlardır:

  1. Vücuda yabancı olan ve patojen nitelikte olan tüm etkenleri yok etmek.
  2. Yok edilemeyen etkenleri sınırlandırarak vücuttan ayrı tutmaya çalışmak.
  3. Yara iyileşmesinin sağlanması için gerekli uyarım ve biyoaktivite.
  4. Nekroz ve gangrenin sınırlandırılması.

Canlı: İnflamasyona sebep olan en önemli etken mikroorganizmalardır. Bakterivirusriketsiyamantarprotozoon, ve helmintler 

Birçok mikroorganizma özellikle de bakteriler 
(örneğin Streptokoklar, Pseudomonaslar) irin oluşumuna neden olurlar.
İnflamasyon normal olarak doğal bağışıklık sisteminin bir unsurudur. 

         Yara iyileşmesinin evreleri;

1) Hemostaz(pıhtı ve trombüs oluşumudur.)

2) İnflamasyon (İnflamasyon, 1794 yılında Hunter tarafından ilk kez tanımlanan eritem, ödem, ısı ve ağrı ile karakterize edilmiş yara iyileşmesinin bir evresidir)

3) Proliferasyon (Yara iyileşmesinin en önemli göstergesi granülasyon dokusunun oluşumudur)

4) Olgunlaşma ve yeniden yapılanma (Sürekli devam eden kollajen sentezi yaralanmadan 4-5 hafta sonra arttığı görülmektedir.)





John Hunter’ın Yapıtları

  • The Natural History of the Human Teeth (1771; İnsan Dişlerinin Doğal Tarihi)
  • A Treatise on the Venereal Disease (1786; Zührevi Hastalıklar Üzerine Bir İnceleme)
  • Observations on Certain Parts of the Animal Oeconomy (1786; Hayvanlar Dünyasının Bazı Bölümleri Üzerine Gözlemler)
  • A Treatise on the Blood, Inflammation and Gun-shot Wounds (1794; Kan, İltihaplanma ve Mermi Yaralanmaları Üzerine Bir İnceleme)

              ##############



İnflamasyon

iltihaplanma. 
Rudolf Virchow'un portresi, Hugo Vogel, 1861 

İnflamasyon (enflamasyon ve yangı olarak da bilinir), canlı dokunun her türlü canlı, cansız yabancı etkene veya içsel/dışsal doku hasarına verdiği sellüler (hücresel), humoral (sıvısal) ve vasküler (damarsal) bir seri vital yanıttır.
Halk arasında iltihap tabiri yangı için kullanılmasına rağmen sık sık apseler için de iltihap denmesinden dolayı inflamasyon (inflammare) terimini kullanmak daha yerinde olacaktır. 

🧬 Alman fizikçi ve biyoloğu olan Rudolf Virchow 1885'te hücrelerin daima hücre bölünmesi ile çoğaldıkları fikrini genelleştirmiştir. Virchow'un bildirisi Lâtince “omnis cellula a cellula” olarak söylenir ve her hücrenin başka bir hücreden geldiği anlamındadır.

Churg-Strauss sendromuna ait bir histolojik görüntü ve vaskulitis. Damar duvarında inflamatuar hücrelerinin göçünden dolayı kalınlaşma meydana gelmiştir.  

🔻 Abse (apse;), irinli yangı bölgesinde doku erimesi vardır, oluşan boşluğu irin doldurur. Oluşan boşluğun içini canlı ve ölü polimorflar, ödem sıvısı, fibrin, bakteriler, erimiş doku artıkları (nükleik asidlerlipidler) ile çeşitli maddeler doldurur. 
Absenin delinmesiyle meydana gelen ve irini vücut yüzeylerinden birine boşaltan bu kanala “fistül” denir.

🔻 Nükleik asitler, bütün canlı hücrelerde ve virüslerde bulunan, nükleotid birimlerden oluşmuş polimerlerdir.

🔻Lipitler, doymuş ve doymamış yağlar olarak ayrılır.   

Functio laesa tanımını inflamasyona Rudolf Virchow dahil etmiştir.

ilk dördü antik zamanlardan beri bilinmektedir ve Celsus'a; functio laesa ise inflamasyon tanımına 1858'de Rudolf Virchow tarafından eklenmiştir. 

inflamasyonun Temel Semptomları
LatinceTürkçe
RuborKızarıklık
TumorŞişlik
CalorSıcaklık
DolorAğrı
Functio laesaFonksiyon kaybı.

Bilinen en eski tıbbi kitap, Mısırlılar tarafından kaleme alınan Edwin Smith papirüsü; organizmanın yaraya verdiği tepkiye şemet adını vermişti.

Bu papirüsün ortaya çıkmasından yaklaşık 1000 yıl sonra Yunan hekim Hipokrat inflamasyon için kabaca "yanan şey" anlamına gelen flegmon terimini kullanmıştır.

Milattan sonra 1. yüzyılda yine Romalı yazar Cornelius Celcus inflamasyonun bugün bile kabul görmüş tanımını yapmıştır; Rubor et tumor cum, calore et dolore, yani ateş ve ağrının eşlik ettiği kızarıklık ve şişkinlik.

Milattan sonra 400-500 yılları döneminde Hipokrat'a ait literatürlerde "inflamasyon" terimi geçmemekte ancak inflamasyonun karakteristik özellikleri ve temel özellikleri bilinmekteydi. Hipokrat, yaşamı, ışık vererek, ısıtarak kendi benliğini tüketen bir lambaya benzetmekteydi. 

Vücudun sıcaklığının lokal olarak ve sınırlı bir şekilde yükselmesine inflamasyon denirken, bütün vücutta meydana gelen bir sıcaklık artışı febris (ateş) olarak tanımlanmıştır.
Modern anlamdaki çalışmalar ise 1860'lara dayanır. Bu dönemde patolog Julius Cohnheim canlı kurbağaların dilleri üzerine kostik (yakıcı, dağlayıcı) nitelikte maddeler vermiş ve meydana gelen değişimleri mikroskopik olarak incelemiştir.

İnflamasyonun tipik beş belirtisi vardır.Bunlar: 

  • Kızarıklık (Rubor): inflamasyon olan alanda birçok medyatörün etkisi sonucu damar geçirgenliği (vasküler permeabilite) ve damar genişliği arttığı (vazodilatasyon) için bölge daha fazla aktif olarak kanlanır, yani hiperemiktir. Rubor, inflamasyonun erken evresi ve hafif seyreden reaksiyonlarda, alerjilerde oldukça tipiktir. 
  • Isı artışı (Calor): Damar genişlemesi (vazodilatasyon) sebebiyle bölgeye daha fazla kan akımı olacaktır. Daha fazla kan akımı ile bölgedeki sürtünme artacağından dolayı bölgede ısı artışı olur. Çünkü kan aynı zamanda organizmada ısıl dengede son derece öneme sahiptir. Akut inflamasyonun en önemli bulgusu calordur.
  • Şişkinlik (Tumor): Damar geçirgenliği (permeabilite) artması sonucu bölgeye kan plazması sızar ve bu da bölgede şişkinliğe neden olur (ödem). Ancak şişkinliğin tek sebebi ödem değildir. Proliferatif karakterde inflamasyonlarda meydana gelen granülomlar veya hiperplaziler, fibrotik değişiklikler de söz konusu şişliğe neden olabilir. Dışarıdan görülebilen oluşumlarda inflamatuar reaksiyonlarda şişkinlik ön plandadır. Vücudun daha iç kısımlarında bulunan organ ve dokularda; örneğin bir akciğerde bu şişkinliği dış bakıda gözlemlemek olanaksızdır. Zira bu organda meydana gelen örneğin akut bir pnömoni, akciğerlerden köpüklü sıvı gelmesine veya patolojik akciğer seslerinin duyulmasına neden olur.
  • Ağrı (Dolor): Bölgedeki sinirler sürekli ağrı uyarımına neden olur. Ağrının şekillenmesindeki en önemli iki sebep; inflamasyonu tetikleyici prostaglandinlerinorganizmada ağrı oluşumunda rol alması ve inflamatuar ödemden kaynaklanan sinir uçlarına basıdır. Kronik duruma geçen inflamasyonlarda dolor, zamanla arka planda kalmaya başlar. Ancak romatoid artrit gibi bozukluklar ne kadar kronik seyretse de böyle olaylarda ağrı ön plana çıkar.

İnflamasyonun çok çeşitli sebepleri vardır. Bunlar infeksiyöz etkenler, mikroorganizmalar oldukları gibi parazitler veya cansız cisimler (kıymık, silika vb) de olabilirler. Travmalar, kontüzyonlar (ezilmeler), kesikler de inflamasyon ile sonuçlanır.

İnflamasyona ilişkin bir önemli özellik, inflamasyonun daima interstisiyumda gerçekleşmesidir. Parankimatöz inflamasyon olmaz, ancak inflamasyonun etkileri parankim dokuda görülebilir.

🔻 İnterstisyum;  "dokular arası boşluk" demektir.

🔻 Parankim; bir organı oluşturan ve asıl fonksiyonunu yerine getiren hücreler topluluğudur.

İnflamasyonun organizmada üç temel amacı vardır. Bunlar, hastalık etkenini yok etmek, etkenleri yok edemiyorsa vücuttan ayrı tutmak (demarkasyon) ve hasarlı dokuları ortadan kaldırmaktır.

Örneğin nekrotik dokularda, nekrozun yayılmasını ve bu ölü dokuların intoksik etkisini engellemek amacıya nekrotik saha inflamatuar bir kuşakla, yani demarkasyon bölgesi ile sınırlandırılmaya çalışılır.

İnflamasyonnın temel 4 amacı şunlardır:

  1. Vücuda yabancı olan ve patojen nitelikte olan tüm etkenleri yok etmek.
  2. Yok edilemeyen etkenleri sınırlandırarak vücuttan ayrı tutmaya çalışmak.
  3. Yara iyileşmesinin sağlanması için gerekli uyarım ve biyoaktivite.
  4. Nekroz ve gangrenin sınırlandırılması.


                     Julius Friedrich Cohnheim


Berlin Patoloji Enstitüsü'nde (1865–68), Cohnheim Rudolf'un seçkin bir öğrencisiydiVirchow , patoloji bilimininkurucusu . Cohnheim, ona yardım ederken, aynı zamanda iltihabın nedenleri konusunda kapsamlı araştırmalar yürüttü. 1867'de, durumun lökositlerin (beyaz kan hücreleri) kılcal duvarlardan ve dokulara geçişinden kaynaklandığı ve irinin esas olarak bu lökositlerin parçalanmasıyla oluşan döküntülerden oluştuğu yönündeki daha önceki şüpheleri doğruladı. Bulgularını Neue Untersuchungen über die Entzündung (1873; “İltihaplanma Üzerine Son Araştırmalar”) adlı eserinde özetledi .

Cohnheim'ınGenel Patoloji üzerine yaptığı çalışmalar, 2 cilt (1877–80; Genel Patoloji Dersleri ), konu üzerine yazılmış çağdaş metinlerden çok daha uzun süre varlığını sürdürdü ve mikroskobik inceleme için ince kesitlere ayırmadan önce dokuyu dondurma yöntemi artık standart bir klinik prosedür haline geldi. 

Patogenezi ve hücreleri

Akut inflamasyon ve nötrofil göçü (lökodiapedesis, marginasyon)

İnflamasyona ilişkin vasküler değişiklikleri ilk defa Cohnheim incelemiştir. Daha sonraları Lewis, damarlardaki çap değişikliklerini üçlü yanıt deneyi ile açıklamıştır.

Bu deneyde Lewis bir cetvelin ince kenarı ile deriye vurmuş ve olayları şöyle incelemiştir: 

  1. Önce kapillarlarda daralma olur ve bölge solar. Fakat 30-60 saniye içinde çizgi halinde kırmızılık belirir. Bu kırmızılık kapillar ve venüllerin genişlemesi sonucudur ve birinci yanıt olarak bilinir.
  2. 1-3 dakika içinde kırmızı alan genişler. İlk oluşan kırmızı alan etrafında düzensiz kırmızı ikinci bir çeper meydana gelir. Bu da ikinci yanıttır. Bu esnada bölgede sıcaklık artar. Kapillar ve venül genişlemesine arteriel genişleme eşlik eder.
  3. Birkaç dakika ile 40 dakika arasındaki sürede o bölgede şişme ile beraber solma görülür (üçüncü yanıt). Bu şişlik ve solgunluk damarlardan sıvı çıkmasına yani ödeme bağlıdır.

Nötrofiller yangı sinyallerini takiben şu aşamaları izlerler:

  • Emigrasyon: Normal kan dolaşımında lökositler merkezde, eritrositler lökositlerin etrafında kuşak şeklinde ve en dışta (damar duvarına en yakın) trombositler ile plazma konuşlanır. Yangısal uyarımın alındığı ilk andan itibaren nötrofiller merkezden perifere doğru göçe başlar. Bu olay emigrasyondur ve takibinde derhal marginasyon gerçekleşir.
  • Marginasyon: Emigrasyona uğrayan nötrofillerin, merkezden uzaklaşarak damar duvarına yaklaşmış olması durumudur.
  • Adherens: Marjine olan nötrofiller, damar endoteli ile yüzey molekülleri aracılığıyla (ICAM-1,2 ve VCAM-1,2 gibi) etkileşime girmesi olayına adherens denir.
  • Diapedezis: Psödopodlara (yalancı ayak) sahip nötrofillerin aynı zamanda damar endotellerini enzimatik olarak yıkımlayarak damar dışına çıkması olayıdır.

İmmun sistem hücreleri yangının patogenezinde önemli rol oynar. Yangının ilk evrelerinde damarlardaki normal akımın seyri değişir. Normal kan akımında damar lumeninin en iç yüzünde lökositler, bunların etrafında eritrositler, daha dışarıda trombositler ve damar lumenine en yakın olarak da plazma yer alır. 


Ağrı

somut ağrıların algılanmasında 3 aşama vardır.

  • (a) Ağrı reseptörlerinin uyarılması (nociception),
  • (b) Ağrının algılanması,
  • (c) Ağrıya tepki ve/veya ağrıdan yakınma.

Ağrı reseptörleri mekanik (travma, çekme, vb), kimyasal (yangı medyatörleri, asidler, alkaliler, vb) ve ısı değişiklikleri (sıcak, soğuk) gibi uyaranlara oldukça duyarlıdır. 

Kan Hastalıkları: Ağır kan hastalıklarında antikor yapımı da etkilenir. Anemilerdeki oksijen eksikliği yangı hücrelerinin işlevlerini olumsuz biçimde etkiler. Agranülositozdafagositoz yapacak hücreler çok azaldığından saprofitler bile ağır (nekrozlu) yangı yapabilirler. Lösemi hastalarının normal lökositleri çok azdır.


https://youtu.be/MWIBEmkAIqU?si=0ZWVGCzTuHtpHMG9    



♻️


İnflamasyon Nedir?

İnflamasyon, bağışıklık sisteminin her türlü bakteri, virüs ve toksik kimyasallar gibi canlı ve cansız etkenin verdiği hücresel hasara karşı tepkisidir. Bu tepki ile birlikte dokular iyileşmeye başlar ve bu süreçte ağrı, kızarıklık, şişlik, fonksiyon kaybı veya ısı artışı inflamasyon tepkisi olarak ortaya çıkar.

Vücuttaki canlı doku, her türlü bakteri, virüs ve toksik kimyasallar gibi canlı ve cansız etkene karşı yanıt verir. Vücuda giren bir mikrop olabileceği gibi, ele batan çivi gibi herhangi bir nesne bu yanıtın nedeni olabilir. İltihaplanma görülmeyen vücut sistemlerini de etkileyebilmektedir.

Akut inflamasyon nedir​?

Vücutta akut ve kronik olmak üzere iki tür iltihaplanma bulunur. Akut inflamasyon, parmağınız kesildiği anda başlayan ve kesiği iyileştirmek için vücudun yaraya hızlıca iltihaplı hücreler göndermesiyle oluşur. Kronik inflamasyon da ise vücutta dış tehlike olmadığında bile inflamatuar hücrelerin gönderilmesi olarak bilinir.

Kronik inflamasyon nedir?

Kronik inflamasyon, vücutta oluşan istenmeyen maddelere karşı tehlike olmasa da o şekilde algılayarak oluşturduğu 5 haftadan uzun süren ve yavaşça gelişen iltihaplanma türüdür. Kan şekerinin yüksek seyretmesi, aşırı kilolu olmak, oksidatif stresin olması gibi durumlarda kronik inflamasyon tetiklenerek oluşabilir.

Kronik inflamasyon, kanser, şeker hastalığı, inme, Alzheimer, böbrek hastalıkları ve kalp hastalıklarına neden olabilir.

İnflamasyon (Enflamasyon) Belirtileri Nelerdir?

Vücutta inflamasyon oluştuğunda, ağrı, vücut ısısında artış, titreme, ödem, kızarıklık, hassasiyet ve işlev kaybı akut inflamasyon belirtileri olarak ortaya çıkar.

Akut enflamasyonda yaranın olduğu bölgede kızarmış bir cilt, ağrı, sıcaklık ve şişlik görülür. 

Kronik enflamasyonda ise belirtiler olarak karın ve göğüs ağrısı, kabızlık, ishal, yorgunluk, ateş, eklemlerde ağrı, ağız yaraları, sedef hastalığı gibi deri döküntüleri yaşanır. 

İnflamasyon belirtileri şöyle sıralanabilir:

  • İltihaplanmanın geliştiği bölgede kızarıklık
  • Dokunulduğu zaman sıcaklık hissedilen şiş eklemler
  • Eklemlerde ağrı oluşması
  • Eklem sertliği
  • Hareket esnasında eklemleri doğru çalışmaması gibi fonksiyon kaybı

İleri düzey inflamasyon belirtileri

İleri düzey inflamasyon durumunda vücut grip benzeri tepkiler verebilir. Oluşan yüksek ateş, eklemlerde sertlik ve baş ağrısının devam etmesi gibi durumlar vücutta ileri düzey inflamasyon olduğunu bir göstergesidir. İleri düzey inflamasyon belirtileri şöyle sıralanabilir:

  • Yüksek ateş seviyesi
  • Eklemlerde sertlik
  • Halsizlik ve yorgunluk hissi
  • Hızlı kilo kaybı
  • Cilt döküntüsü gibi problemler
  • Nefes darlığı çekme
  • Sürekli devam eden baş ağrısı.

Akut inflamasyonun belirtileri

Akut inflamasyon belirtileri vücudun bir hasar, enfeksiyon veya tahrişe karşı verdiği ani ve kısa süreli tepkiler karşısında oluşturduğu durumlardır. Akut inflamasyonun kızarıklık, ısı artışı, şişlik, ağrı ve fonksiyon kaybı olmak üzere 5 klasik belirtisi bulunur. Bu belirtiler birkaç gün ile birkaç hafta içinde düzelebilir. Fakat inflamasyon uzun süreli olduğu durumda kronik inflamasyona dönüşebilir ve bu durum da daha ciddi sağlık sorunlarına yol açabilir.

Kronik inflamasyonun belirtileri

Kronik inflamasyon belirtileri, akut inflamasyondan farklı olarak daha yavaş şekilde ortaya çıkabilir. Bu semptomların görülmesi bazen aylarda ya da yıllarca sürebilir. Kronik inflamasyonun yarattığı belirtiler vücuda zarar vererek ve bazı hastalıkların gelişmesine yol açabilir. Kronik inflamasyonun yaygın belirtileri şöyle sıralanabilir:

  • Yorgunluk ve halsizlik
  • Devam eden hafif ya da şiddetli ağrılar
  • İshal, kabızlık, gaz veya şişkinlik gibi mide bağırsak sorunları
  • Kronik inflamasyon düşük dereceli ateşe neden olabilir.

⚠️ İnflamasyon (Enflamasyon) Neden Olur?

Bağışıklık sisteminin tetiklenmesiyle meydana gelen inflamasyon, otoimmün bozukluklar, toksinlere maruz kalma, tedavi edilmeyen iltihaplanmadan dolayı oluşur. Bunun şu sebepler de vücutta enflamasyon oluşumuna neden olmaktadır:

  • Vücuda giren bakteri, virüs ve mantarlar
  • Dış yaralanmalar
  • Kimyasal ve radyasyon etkileri
  • Aşırı alkol tüketimi
  • Düzensiz ve kötü beslenme
  • Hareketsizlik
  • Stres
  • Besinlerden gelen gizli alerjen maddeler

İnflamasyon Oluşumunu Tetikleyen Hastalıklar Nelerdir?

İnflamasyon oluşumunu tetikleyen hastalıklar arasında mesane iltihabı, bronşit, orta kulak iltihabı, deri iltihabı yer alır. Bunun yanında damar sertliği, yüksek tansiyon, ParkinsonCrohn hastalığı, Alzheimer, eklem iltihabı, astım ve diyabet de inflamasyon oluşumunu tetikler.

Kronik inflamatuar içeren hastalıklar yıllarca sürebilir. Şiddetleri ve aktivite seviyeleri kişiden kişiye değişir.

Midede inflamasyon nedir​?

Midede inflamasyon, mide mukozasının iltihaplanması olarak bilinir. Bu durum aynı zamanda gastrit olarak da tanımlanır. Helicobacter pylori bakterisinin neden olduğu enfeksiyon aşırı alkol tüketimi, stres veya bazı ilaçlara bağlı olarak midede gelişebilir. Mide inflamasyonu oluştuğu durumda kişide mide ağrısı, şişkinliki bulantı ve hazımsızlık gibi belirtiler görülebilir.

Bağırsak inflamasyonu belirtileri nelerdir?

Bağırsak inflamasyonu, bağırsak duvarlarının iltihaplanması sonucunda görülür. Crohn hastalığıveya ülseratif kolit gibi hastalıklar nedeniyle gelişebilir. Bağırsak inflamasyonu belirtileri arasında ise karın ağrısı, kramp, ishal, gaz, şişkinlik, iştah kaybı ve ateş oluşabilir.

İnflamasyonu Etkileyen Besinler Nelerdir?

Anti-inflamatuar diyet sayesinde vücutta oluşabilecek iltihaplanmalara karşı önlem alabilir seviyesinin düşmesine yardımcı olabilir. Bunların yanında zencefil, zerdeçal ve sarımsağın da iltihap önleyici etkileri vardır. Günlük olarak beslenme düzenini eklenen bu besinlerle inflamasyon diyeti​ yapılabilir.

Anti- inflamatuar besinler şu şekilde sıralanabilir:

  • Yağlı balıklar: somon, uskumru, sardalya
  • Yeşillikler: Lahana ve ıspanak
  • Ispanak ve lahana gibi yapraklı yeşillikler.
  • Domates
  • Zeytinyağı
  • Yeşil çay

Kronik iltihabınız varsa, vücuttaki iltihabı artırmamak için fast food, kızarmış besinlerden, şarküteri ürünlerinden, trans yağlardan ve beyaz ekmek gibi hamur işlerinden uzak durmak gerekmektedir.

Kronik iltihap tedavisinde kullanılabilecek yöntemler şu şekilde sıralanabilir:

  • Takviyeler: A, C ve D vitamini ve çinko vücuttaki iltihabı azaltarak, onarım sağlar.
  • Steroid olmayan iltihap önleyici (anti-inflamatuar) ilaçlar (aspirin, ibuprofen gibi)
  • Steroid enjeksiyonları

Bunların dışında sağlıklı beslenme alışkanlığı kazanmak, egzersiz yapmak CRP seviyelerini normalleşmesini sağlayarak vücuttaki inflamasyonun tedavi edilmesini sağlar.

🔻C-reaktif Protein Nedir?

C-reaktif protein (CRP), vücudun inflamasyonla (iltihap) nasıl yanıt verdiğini gösteren bir belirteçtir. İnflamasyon, vücudun bir yaralanmaya veya enfeksiyona karşı verdiği savunma tepkisidir ve CRP, bu süreçte üretilir. CRP seviyeleri, vücutta meydana gelen inflamasyonun derecesini yansıtır. Normalde, CRP seviyeleri düşüktür, ancak inflamasyon oluştuğunda hızla yükselir. 

🔻 CRP değerinin yükselmesi vücutta enflamasyon veya enfeksiyon olduğuna, inme veya kalp krizi riskine, yakın zamanda geçirilmiş bir kalp krizine, doku ölümüne veya tümör olabileceğine işaret eder.

Kimler için C-reaktif Protein Testi Önerilir?

C-reaktif protein testi, aşağıdaki durumlarda önerilebilir:

1. İnflamasyon Belirtileri

Vücutta ağrı, şişlik veya kızarıklık gibi inflamasyon belirtileri yaşayan kişilere, inflamasyonun nedenini belirlemek için CRP testi önerilebilir.

2. Kalp Sağlığı İzlemi

Kalp hastalığı riski taşıyan kişilere, kalp krizi riskini değerlendirmek için CRP testi yapılabilir. Yüksek CRP seviyeleri, kalp krizi riskini artırabilir.

3. Romatoid Artrit İzlemi

Romatoid artrit gibi kronik inflamasyon hastalığı olan kişiler, hastalıklarının seyrini izlemek için düzenli CRP testleri yaptırmaları gerekebilir.

4. İnflamasyon İzlemi

Kronik inflamasyon hastalığı olan kişiler, inflamasyon seviyelerini izlemek için CRP testleri yaptırmalıdır.


Vücuttaki İnflamasyon Nasıl Giderilir​?

Vücutta yer alan inflamasyonu gidermek için sağlıklı bir kiloda kalmak oldukça önemli bir etkendir. Bunun yanında sebze, meyve gibi lifli gıdalardan yararlanmak, fast food gibi besinlerden uzak durmak, alkol ve sigara kullanımını azaltmak, vücuttaki inflamasyonu azaltmaktadır. Vücuttaki inflamasyonu gidermek için uygulanabilecek yöntemler şöyle sıralanabilir:

Anti-inflamatuar içeren gıdalardan yararlanın

Yaban mersini, ıspanak, brokoli, lahana gibi besinler, bunların yanında zeytinyağı, avokado, ceviz, keten tohumu gibi sağlıklı yağlar inflamasyonun giderilmesinde etkili olabilir. Omega-3 yağ asitleri:, yulaf, bulgur, kinoa gibi tahıllar da anti-inflamatuar içeren gıdalar arasında yer aldığından inflamasyonun giderilmesine yardımcı olur. Zerdeçal ve zencefil de güçlü anti-inflamatuar özelliklere sahiptir. Şeker ve işlenmiş gıdalar, kızartmalar ve rafine karbonhidratlar özellikle uzak durulması gereken besinlerdendir.

Egzersiz yapın ve hareket edin

Günlük düzenli egzersiz yapmak inflamasyonu azaltan sitokinlerin üretimini artmasına yardımcı olur. Bu nedenle haftada en az 150 dakika hafif-orta düzeyde egzersiz yapılması önerilir. Bunun yanında yoğun egzersizden de kaçınmak gerekebilir. Çünkü bu durum vücutta inflamasyonun tetiklenmesine neden olur.

Stres yönetimi yapın

Günlük olarak kronik stres yaşamak inflamasyonun en büyük sebeplerinden biri arasında yer alır. Bunun için meditasyon, nefes egzersizi, gibi yöntemlerle stres yönetimi yapılabilir. Kişinin hobi edinmesi ve doğada vakit geçirmesi de stresi azaltır.

Uyku kalitesine dikkat edin

Günde 7-8 saat uyumak, vücudun iyileşmesine yardımcı olarak inflamasyonun azalmasına fayda sağlar. Uyku düzenine dikkat etmek, uyku öncesi elektronik cihazlardan uzak durmak kaliteli uykunun artmasında etkili olur.

👨🏻‍⚕️Dr.Mark Hyman🩺 gizli inflamasyon var ki; bunlar kalp hastalıkları, Alzheimer, diyabet, obezite, kanser gibi kronik hastalıkların, hatta otizm, dikkat eksikliği, depresyon, alerji ve otoimmün hastalıkların ve neredeyse bütün kronik Batı hastalıklarının sebebini oluşturuyor. 


Tromboembolizm:

Virchow pulmoner tromboembolizm(damarlarda kan pıhtılaşması durumu) mekanizmasını aydınlatması ve embolizm ve tromboz terimlerini ortaya atmasıyla da tanınır. Pulmoner arterdeki kan pıhtılarının ilk olarak venöz trombüsten kaynaklandığını 1859'da belirtmiştir:

"Yumuşayan trombüsün ucundan daha büyük veya daha küçük parçaların ayrılması ve bunların kan akımı tarafından taşınarak uzak damarlara sürüklenmesi. Bu, Emboli adını verdiğim ve çok sık görülen bir sürecin ortaya çıkmasına neden olur." 

Otopsilere dayanarak bu ilk keşifleri yaptıktan sonra, bilimsel bir hipotez ortaya atmaya başladı: pulmoner trombüslerin bacak damarlarından taşındığı ve kanın böyle bir nesneyi taşıma yeteneğine sahip olduğu. Daha sonra bu hipotezi iyi tasarlanmış deneylerle, kanıtları sağlamlaştırmak için defalarca tekrarlayarak ve titizlikle detaylandırılmış metodolojiyle kanıtlamaya devam etti. Bu çalışma, Fransız patolog Jean Cruveilhier'in flebitin pıhtı gelişimine yol açtığı ve dolayısıyla pıhtılaşmanın venöz iltihabın ana sonucu olduğu iddiasını çürüttü. Bu görüş Virchow'un çalışmalarından önce birçok kişi tarafından benimsenmişti. Bu araştırmayla bağlantılı olarak Virchow, venöz tromboza katkıda bulunan faktörleri, Virchow üçlüsü olarak tanımladı.

🔴

. 2017 Mart 

Geleneksel Çin tıbbında steroidler: Kanıtlar nelerdir?


Genel olarak, steroid aktivitesi iyi belirlenmiş çok fazla bitki yoktur; bunlar arasında, vakaların çoğu klinik öncesi çalışmalara dayanmaktadır. Meyan kökü, steroidogenez yoluna müdahale ederek psödoaldosteronizme neden olabilir. Ginseng ve kordyceps'in bazı in vitroglukokortikoid aktiviteleri olmasına rağmen, doğrulayıcı klinik veriler eksiktir. Geyik miski ve geyik boynuzu androjenik steroidler içerirken, epimedium östrojenik aktiviteye sahiptir.

Çin tıbbı (GÇT),kullanımı yalnızca Çin nüfusuyla sınırlı değildir; Hintliler ve Malaylar arasında da popülerdir. 

🔻Meyan kökü, çeşitli bitkileri 'uyumlu hale getirme' özelliği ve ' qi -tonifikasyon' özelliği nedeniyle birçok TCM formülasyonunda yaygın olarak kullanılan bir bitkidir. Meyanın güvenli dozunu araştıran sağlıklı gönüllü çalışmalarında, günde 2 mg/kg glisirizik asit dozunun aldosteron seviyesi, kan basıncı, potasyum ve sıvı tutulumu üzerinde herhangi bir etkisinin olmadığı bildirilmiştir. Bunu 50 kg ağırlığındaki bir kişiye uyarlarsak, glisirizik asidin güvenli dozu 100 mg olacaktır. Geleneksel Çin tıbbı karışımında meyan kökü için olağan doz günde 3-10 g'dır. 

Geyik miski;

Geleneksel Çin tıbbı uygulamalarında canlandırma veya 'zihin temizleme' özelliğiyle bilinen geyik miski, genellikle çeşitli diğer bitkisel içeriklerle birlikte özel tıpta kullanılır. Bu tür ünlü formüllerden biri, koma veya konvülsiyon hastaları için kullanılan Angong Niuhuang Wan'dır.

Geyik miski veya geyik boynuzu; Geyik boynuzu, geyik kadifesi olarak da bilinir, normalde soğuk ekstremiteler, yorgunluk, iktidarsızlık, kısırlık ve diğer sağlık sorunlarını tedavi etmek için kullanılan bir 'böbrek -yang güçlendirici' bitkidir. Farklı geyik boynuzu örnekleri üzerinde yapılan kimyasal profilleme çalışmaları, testosteron, androsteron, östradiol ve progesteron gibi doğal olarak oluşan steroidler içerdiğini bulmuştur.

bu iki geyik ürününde bulunan androjenik bileşiklerin doğal varlığı kanıtlanmıştır ve uzun süreli kullanımda klinik olarak önemli olabilir.

🔻Epimedium , iktidarsızlık, erken boşalma ve kısırlık gibi rahatsızlıkları tedavi etmek için diğer bitkilerle birlikte sıklıkla kullanılan bir 'böbrek -yang güçlendirici' bitki olarak sınıflandırılır. İlginç bir şekilde, hayvan verilerinde olduğu gibi, kemik mineral yoğunluğu tedavi grubunda korundu ancak plasebo grubunda endometrium kalınlığında eş zamanlı bir hiperplazi etkisi olmaksızın önemli ölçüde azaldı.

🔻Çin melekotu; perimenopozal sendrom ve adet düzensizlikleri gibi jinekolojik durumlarda sıklıkla kullanılan 'kan besleyici' bir bitkidir. Çin melekotu özütü veya bileşeni olan ferulik asit, çeşitli mekanizmalar yoluyla östrojenik aktivite gösterir: hem ER-pozitif hem de ER-negatif meme kanseri hücrelerinin in vitro büyümesini uyarır; östradiolün in vitroER'ye bağlanmasını rekabetçi bir şekilde inhibe eder ; östrojene yanıt veren hücrelerde in vitro transkripsiyon aktivitesini indükler ; lüteinizan hormon (LH) salgısını baskılar; ve yumurtalıkları alınmış sıçanlarda uterus büyümesini ve vajinal sitolojiyi etkiler.

Singapore Medical Journal'daki makaleler burada Wolters Kluwer'ın izniyle sunulmaktadır -- Medknow Publications


🔻Bu hormon benzeri yapının iğne yardımıyla vücuda verilmesi enjeksiyon olarak adlandırılır. Steroid iğnesi enjekte edilmesi iltihaplanmanın düşürülmesinde, bölgesel bir rahatsızlığın hafifletilmesinde ya da ağrının minimize edilmesinde kullanılır. Örneğin bel fıtığının bulunduğu alanda ödem ve iltihaplanma olabilir.

🔻Artrit yani eklem şişliklerinde (enfeksiyona bağlı olmayan), romatoid artrit, gut, Behçet, Lupus, skleroderma, vaskülit gibi hastalıklarda bu ilaca sıkça başvurmaktayız. Kimi zaman çok yüksek dozları, kim zaman ılımlı artışları, kimi zaman uzun süreli düşük dozları kullanırız.

🔻Doğal Kortizon böbreklerin üstündeki endokrin bezleri olan adrenal bezlerinin üretip salgıladığı kortizol isimli bir steroid hormondur. Kortizol vücudunuzun çeşitli yönlerini etkiler ve esas olarak vücudun inflamasyon karşısındaki tepkisini düzenlemeye yardımcı olur.

🔻Kortizon Nasıl Etki Gösterir? Kortizon, steroid bir ilaçtır. Vücutta bağışıklık sisteminin gösterdiği tepkilerden kaynaklanan şişlik ve iltihaplanmayı azaltmaya yardımcı olur. Bağışıklık sistemi tarafından inflamasyona neden olan moleküllerin salınmasını durdurarak çalışır.

Kortizon Nasıl Kullanılır?

Kortizon içeren ilaçların hangi dozda ve ne süreyle kullanılacağına romatolog veya ilgili doktor karar verir.

  • Tablet, enjeksiyon (iğne) ve krem formunda olabilir.
  • Romatizmal hastalıkların tedavisinde genellikle sabah erken saatlerde, tok karnına alınmalıdır.
  • Piyasada yaygın olarak bulunan kortizonlu ilaçlar:
    • Prednol (4 mg, 16 mg tablet – 20-40-250 mg ampul)
    • Deltacortril (5 mg tablet)
    • Ultralan (5-20 mg tablet)

Kemik ve kas sağlığı için:


Kortizon tedavisi sırasında egzersiz yapmak önemli mi?
Evet, kortizon kasları ve kemikleri zayıflatabileceği için düzenli egzersiz yapılmalıdır.

  • Düzenli yürüyüş ve hafif egzersizler yapın.
  • Kalsiyum ve D vitamini takviyesialın (doktor önerisiyle).

Böbrek üstü bezi çalışması için ne yapmalı?

Sağlıklı bir yaşam tarzı sürdürmek, düzenli egzersiz yapmak, yeterli uyku almak ve sigara içmemek gibi faktörleri içerir. Bu faktörler, genel sağlığın yanı sıra böbrek üstü bezlerinin sağlığını da olumlu yönde etkiler. Stres yönetimi, böbrek üstü bezlerinin sağlıklı bir şekilde çalışmasını destekler.

Böbrek üstü bezinden salgılanan hormonlarBöbrek üstü bezinden salgılanan hormonlar


Kortizol hormonu artışının etkileri
Kortizol hormonu artışının etkileri

Kortizol salınımı, negatif geri bildirim sistemiyle hipotalamus ve ön hipofiz tarafından kontrol edilir. Uzun süreli stres durumlarında kortizol salınımı artar. Stresle ilgili uyarılar hipotalamusun salgılatıcı hormon (RF) salgılamasına neden olur.

Kortizol hormonu salgılanması ve negatif geri bildirim sistemi

Kortizol hormonu salgılanması ve negatif geri bildirim sistemi

Böbrek üstü bezlerinin kabuk bölgesinde, az miktarda da olsa eşeysel hormonlar üretilmektedir. Bunlar; östrojenprogesteron ve androjenlerdir.

Böbrek üstü bezlerinin öz bölgesinden salınan hormonlar, genellikle “savaş-kaç” gibi acil durumlara kişiyi hazırlar. Bu bölgeden adrenalin (epinefrin) ve noradrenalin (norepinefrin) hormonları salgılanır.

Adrenalin ve noradrenalin hormonlarının heyecan, korku, tehlike gibi durumlarda salgılanması artar. 

Adrenalin genelde kalp ve metabolik hızı artırmada etkili iken sindirim organlarının çalışmasını azaltır. Noradrenalinin ana görevi ise kan basıncını düzenlemektir.


🔴



Fonksiyonel Tıp Doktoru Mark Hyman Kaliteli Yaşamın Sırlarını Veriyor


~ Önemli olan ne kadar yediğiniz değil, ne yediğinizdir. ~

12.10.2021

Yaşam süresini iyileştirmek için neler yapılabileceğini ve beyin sağlığının vücutla olan ilişkisini öğrenin!

Fonksiyonel Tıp Doktoru Mark Hyman Kaliteli Yaşamın Sırlarını Veriyor

Dr. Mark Hyman.

Fonksiyonel tıbbı bir tür “sağlık oluşturma bilimi” olarak algılamaya ve kök sebeplere inmeye başladığımda artık bunu hastalarıma da uygulamaya karar verdim. Hastalarımın hayatının tam anlamıyla bir dönüşüm geçirdiğini görünce artık fonksiyonel tıbbın sonsuz savunucusu olmam gerektiğini biliyordum.

Bu konuda eğitimler verdim, Fonksiyonel Tıp Enstitüsü’nün başkanlığını yaptım, Ultra Wellness Center ve Cleveland Clinic’te Fonksiyonel Tıp merkezleri açtım.

Hem kendi hastalığımda hem de otoimmün hastalıklarda, otizm, Alzheimer, diyabet gibi geleneksel tıbba karşı direnç gösteren rahatsızlıklarda, fonksiyonel tıp ile yaşanan olağanüstü dönüşümleri birebir görmek müthiş bir deneyimdi.

Fonksiyonel Tıp Doktoru Mark Hyman Kaliteli Yaşamın Sırlarını Veriyor

“Nişasta ile şekeri azaltarak ve lifli işlenmemiş gıdalar tüketerek kronik hastalıkları durdurabilir, tersine çevirebiliriz.”

Yediklerimiz iltihabı, kronik ağrıyı ve hastalığı nasıl etkiler? Beslenme şeklimizi değiştirerek iltihabı ortadan kaldırmak mümkün mü?

Elimizi kestiğimizde, boğazımız ağrıdığında, bileğimiz burkulduğundaki inflamasyonu hepimiz biliriz. Ama bir de gizli inflamasyon var ki; bunlar kalp hastalıkları, Alzheimer, diyabet, obezite, kanser gibi kronik hastalıkların, hatta otizm, dikkat eksikliği, depresyon, alerji ve otoimmün hastalıkların ve neredeyse bütün kronik Batı hastalıklarının sebebini oluşturuyor. 

Fotokimyasallardan, vitaminlerden, minerallerden, kaliteli protein, yağ ve karbonhidrattan yoksun, şeker, rafine yağ ve işlenmiş gıdalardan oluşan inflamatuar diyetin inflamasyonun tek başına en büyük sebebi olduğunu söyleyebiliriz.

Bu yeme alışkanlığının yerine nişasta ve şekerin azaltıldığı, bol fotokimyasallı, lifli işlenmemiş gıdalar içeren anti-inflamatuar diyet konulduğunda bedenimizdeki inflamasyon miktarını büyük ölçüde azaltabilir, böylece kronik hastalıkları durdurabilir, tersine çevirebiliriz.


Beynimizi korumanın yolları neler? Alzheimer veya Demantia, Beyin Sisi önlenebilir mi?

Evet, hatta bu konuda ‘The Ultra Mind Solution’ adında bir kitabım var. Beyni iyileştirmek için önce bedeni iyileştirmek gerektiğini anlatıyorum. İnsanların bu kitabı okumasını, ayrıca “Benim Güzel Bozuk Beynim” belgeselini de izlemesini öneririm. 

Herkesin şunun farkına varmasını isterim; beyniniz de tıpkı bedeninizin diğer parçaları gibidir, yeme alışkanlıklarınıza, yaptığınız egzersize, stres seviyenize, uyku düzeninize, hayat tarzınıza, aldığınız besinlere ve gıda takviyelerine göre farklılık gösterir. 

O yüzden de şekerli yiyecekler ve işlenmiş gıdalardan yani inflamatuar diyetten uzak durarak, egzersiz, meditasyon yaparak ve uyku saatlerinizi artırarak, D vitamini, balık yağı gibi nöro gıda takviyeleri alarak beyninizin zarar görmesini engellemeniz gerekir. 

Dolayısıyla şunu rahatlıkla söyleyebiliriz; demans ya da Alzheimer sadece tedavi edilebilir değil aynı zamanda tersine çevrilebilir hastalıklardır.


Şeker bağımlılığı çok ciddi bir problem mi? Eğer öyleyse, bu konuda ne yapılabilir? Yaşam tarzındaki bazı küçük değişiklikler yeterli mi, yoksa daha kapsamlı bir disiplin mi gerekli?

Kan Şekeri Diyeti (The Blood Suger Solution 10-Days Detox Diet) adlı bir kitabım var. Kitapta şeker bağımlılığının arkasındaki bilimsel gerçekleri anlatıyorum. 

Şekerin, eroin ve kokainin beynin ödül merkezinde aktive ettiği aynı bağımlılık alanlarını aktive ettiği aşikar. 

Dolayısıyla insanlar aşırı şeker ya da işlenmiş karbonhidrat tüketimini bırakmakta güçlük çekiyorlar.

Bu bağımlılıktan odaklı bir yaklaşımla kurtulmak mümkün. Kitabımda şeker bağımlılığından kurtulabilmek için 10 günlük bir detoks programı anlatıyorum; 

bu diyette yağ ve kaliteli protein tüketimi artırılırken, şeker ve işlenmiş gıda diyetten tamamen çıkartılıyor, böylece şeker bağımlılığını tetikleyen sinir sistemi sıfırlanıp yenilenmiş oluyor.

İnsanlar şeker bağımlılığı yüzünden kilo alıyor veya obez, diyabet, Alzheimer gibi hastalıklara yakalanıyorlar.

Demans ya da Alzheimer sadece tedavi edilebilir değil aynı zamanda tersine çevrilebilir hastalıklardır. İşlenmiş gıdalardan uzak durarak, egzersiz yaparak ve uyku saatlerinizi artırarak beyninizin zarar görmesini engelleyebilirsiniz.

Süt ürünleriyle ilgili doğru bilinen yanlışlar neler? İnsanları, özellikle gençleri bu konuda nasıl eğitmeliyiz?

David Ludwig ve Walter Willett’ın New England Journal of Medicine’de yayınlanan “Süt ve Sağlık” başlıklı harika bir makaleleri vardı.

Bu konuyla ilgili ayrıca ben de bir tüketici bloğunda çok sayıda yazı yazdım. Buradaki asıl mesele, atalarımızın tükettiği süt ürünleriyle bizim bugün tükettiklerimiz aynı şeyler değil. 

⚠️Artık inekler belirli tipte daha fazla süt versin diye melezleştirildiler. A1 beta kazein içeren bu sütler inflamosyonu artırıyor ve otoimmün hastalıklara, diyabete, kansere ve sindirim problemlerine yol açıyor.‼️

Homojenize ve pastörize edilmişler. Homojenleştirme sütün kalitesini ve özelliklerini değiştirir, kolesterolle birlikte başka şeyleri de tetikler.

Bizim bildiğimiz süt kemikleri güçlendirir, kemik erimesi olanlar için birebirdir ama veriler bunun artık doğru olmadığını gösteriyor, aksine diyabete, kansere, alerjiye yol açıyor. 

⚠️A2 beta kazein ise daha iyi tolere edilir; koyun ve keçi peyniri daha iyi alternatiflerdir.‼️

Süt kesinlikle ihtiyacımız olan bir besin değildir, insanlar sütten kesildikten sonra süt içmeye devam eden tek canlı türüdür.

Fonksiyonel Tıp Doktoru Mark Hyman Kaliteli Yaşamın Sırlarını Veriyor

“Daha Az Yiyin ve Daha Çok Egzersiz Yapın” kötü bir tavsiye mi? 

Tüm kaloriler birbirinin aynı olsaydı bu soruya evet cevabını verebilirdik ama bu doğru değil. 

Kalori bilgi içerir. Gıdalar bilgi içerir. Sadece enerji değildir, içerdiği bilgiler biyolojimizde iyi ya da kötü değişikliklere yol açabilirler.

1000 kalorilik brokoli 1000 kalorilik gazlı içecekten farklıdır. Laboratuvar ortamında birbirlerine eşit gözükeceklerdir, aynı enerjiyi üreteceklerdir, ama siz yediğinizde metabolizmanız tarafından işlendiklerinde hormonlarınızı, beyin kimyanızı, mikrobiyomunuzu, bağışıklık sistemi gibi pek çok biyolojik sisteminizi etkileyeceklerdir, o yüzden kalitenin çok şey değiştirdiğini kabul etmek gerekir. 

⚠️Önemli olan ne kadar yediğiniz değil, ne yediğinizdir.‼️

 Şeker ve nişasta içeriği yüksek gıdaların insülini tetiklediği ve organ yağlanması ve bel bölgesi yağlanmasına yol açarak kilo almaya sebep olduğu kanıtlanmıştır; bu da pek çok kronik hastalığın tetikleyicisidir.

Düşük miktarda şeker-nişasta, kaliteli, iyi yağ, yeterli protein ve bolca sebze yemek, diyetinizin %75’inin bu besinlerden oluşması en ideal olanıdır, bu şekilde otomatik olarak kilo kaybedersiniz.

Fonksiyonel Tıp Doktoru Mark Hyman Kaliteli Yaşamın Sırlarını Veriyor

Glutenin sağlıksız olduğunu söyleyebilir miyiz? Gluten kimler için daha zararlı? Glutenin zararları yeni mi keşfedildi yoksa sadece modern bir dünya sorunu mu?

Gluten tamamen kötüdür diyemeyiz, ancak protein, lif ve fitokimyasal oranı yüksek, glikoproteinleri düşük atalık buğday tohumlarımızı bugün cüce buğdaya dönüştürmüş durumdayız.

⚠️Cüce buğdaydaki amilopektin adı verilen nişasta içeriği, kan şekerini sofra şekerinden çok daha fazla artırır. İçeriğinde, inflamosyonu artıran ekstra glikoprotein barındırır.Hasat zamanı kuruması için üstüne glifosat atılır ki işlenmesi kolay olsun; bu da mikrobiyomu tahrip eder ve potansiyel bir kanserojendir. İçine kalsiyum propiyonat eklenir, bu da adeta zehirdir, hiperaktivite, otizm gibi davranış bozuklukları ile ilişkilendirilebilir.‼️

⚠️Tüm bunların yanı sıra yemek yeme alışkanlıklarımız değişti, antibiyotik kullanımı arttı, emzirme süreleri azaldı; tüm bunlar bağırsakları etkiledi, geçirgen bağırsak sendromunun sebebi büyük ihtimalle glutendir, ki bu da sistemik inflamasyonu tetikler.‼️

Önerim, gluten hassasiyetinizi ölçtürüp, gerekliyse bir süre gluteni kesmek. Çölyak olmayan gluten hassasiyetiniz de olabilir. 3 haftalık eleme diyeti ile deneyerek glutene hassasiyetiniz olup olmadığını anlayabilirsiniz. 

Sonuç olarak hayatımızı çok ciddi şekilde etkilemiyorsa bile bu hassasiyetin farkında olmak önemli, çünkü pek çok kronik hastalığın ve otoiümün hastalığın tetikleyicisi olabilir.

♻️

Otoimmün hastalıkta bağışıklık sistemi doğrudan kendi vücudunun bileşenlerine tepki verir ve düşman olarak algılar.

OTOİMMÜN HASTALIKLAR NELERDİR? 

Tanımlanmış 80'den fazla otoimmün hastalık bulunmaktadır.

Otoimmün hastalıkların yaygın olanları tip 1 diyabet, multipl skleroz (MS), lupus, romatoid artrit, çölyak yanı sıra graves ve haşimato gibi tiroidi etkileyen, crohn ve çölyak gibi bağırsağı etkileyen, behçet hastalığı, sedef ve vitiligo gibi cildi etkileyen hastalıklardır.

Otoimmün hastalıklardan bazıları şunlardır:

Otoimmün hastalıkların belirtileri çok çeşitli olabilir. Otoimmün hastalığı olan hastaların belirtileri temel olarak bağışıklık sisteminin vücutta nereyi etkilediğine bağlıdır.

Aynı anda birkaç otoimmün hastalık ortaya çıkabilir.

Otoimmün hastalık, organizmada doğal bir işlevi olan vücudun kendi bağışıklık sisteminin başarısızlığı olarak tanımlanabilir. 

Bağışıklık sistemi ya belirli bir organı (tiroit, böbrek, pankreas, bağırsak, deri, sinirler) etkiler ya da tüm sisteme karşı etki ederek organ dışı bir hastalığa neden olabilir.

Otoimmün hastalıklardan hangi organlar etkilenir?

Bağışıklık sistemi vücuttaki çok çeşitli yapılara karşı bir otoimmün reaksiyon gösterebilir ve her organa saldırabilir. Karaciğer, tiroit, böbrek, pankreas, bağırsak, deri etkilenen organlar arasında yer almaktadır. Sistemik otoimmün hastalıklar ise sadece tek bir organı değil, aynı anda birkaç organı da etkileyebilmektedir.

Otoimmün hastalığın en yaygın görülen belirtileri şunlardır:

  • Eklem ağrıları ve eklemlerde şişlik
  • Tükenmişlik
  • Cilt problemleri
  • Karın ağrısı
  • Sindirim problemleri
  • Ateş
  • Şişmiş bezler

Otoimmün hastalıklar, hastalığa bağlı olarak herhangi bir dokuyu veya organı hedef alabilir. Bu nedenle çok farklı belirtilerle ortaya çıkar. 

Otoimmün hastalıklar, çevresel maruziyetlerle temas halinde olduklarında daha yaygın olarak görülür.

Otoimmün hastalıkların oluşum nedenleri şöyle sıralanabilir:

  • Genetik faktörler
  • Cinsiyet
  • İlaçlar
  • Virüs, bakteri veya parazitler enfeksiyonları
  • Çevre kirleticilere maruz kalma
  • Hamilelik
  • Stres
  • Kanser
  • Beslenme


Otoimmün hastalıkları ne tetikler?

Otoimmün hastalıklar kişinin tükettiği besinler nedeniyle tetiklenebilir. Özellikle yüksek şeker ve yağ içeren beslenme şekli kişinin bağışıklık sisteminin bozulmasına yol açarak otoimmün hastalıkların görülmesine neden olur.

Otoimmün hastalıklar ve beslenme arasında bir ilişki var mıdır? 

Beslenme otoimmün bir durumun geliştirilmesinde önemli bir rol oynayan faktörler arasında yer almaktadır. Yüksek kalorili bir beslenme düzeni (doymuş yağlar veya işlenmiş gıdalar açısından zengin ve lifler açısından düşük), bağışıklık sisteminin bozulmasına yol açarak otoimmün hatalıklara zemin hazırlayabilmektedir. 

♻️



Yiyebileceğiniz Anti-İnflamatuvar 13 Gıda

03 Mayis 2022 

Enflamasyon hem iyi hem de kötü olabilir. Bir yandan vücudunuzun enfeksiyon ve yaralanmalardan korunmasına yardımcı olur. Öte yandan, kronik inflamasyon hastalığa yol açabilir.
Stres, düşük aktivite seviyeleri ve iltihaba neden olan yiyecekler bu riski daha da artırabilir. Bununla birlikte, araştırmalar bazı gıdaların kronik inflamasyonu azaltmaya yardımcı olabileceğini düşündürmektedir.
İşte 13 anti-inflamatuar gıda.

1. Meyveler
Meyveler lif, vitamin ve minerallerle dolu küçük meyvelerdir. Onlarca çeşidi var. En yaygın olanlardan bazıları şunlardır:
• Çilekler
• Yaban mersini
• Ahududu
• Böğürtlen
Meyveler antosiyaninler adı verilen antioksidanlar içerir. Bu bileşikler, hastalık riskinizi azaltabilecek anti-inflamatuar etkilere sahiptir.
25 yetişkin içeren bir çalışmada, her gün yaban mersini tozu tüketenler, tozu tüketmeyenlere göre önemli ölçüde daha fazla doğal öldürücü hücre (NK hücreleri) üretti. Bu bulgular daha eski bir çalışmanın bulgularına benzerdi. Vücudunuz doğal olarak NK hücreleri üretir ve bunlar bağışıklık sisteminizin düzgün çalışmasına yardımcı olur.
Başka bir çalışmada, çilek yiyen aşırı kilolu yetişkinlerde, kalp hastalığı ile ilişkili belirli inflamatuar belirteçlerin seviyeleri, çilek yemeyenlere göre daha düşüktü.

2. Yağlı balık
Yağlı balıklar harika bir protein kaynağıdır ve uzun zincirli omega-3 yağ asitleri eikosapentaenoik asit (EPA) ve dokosaheksaenoik asittir (DHA).
Tüm balık türleri bazı omega-3 yağ asitleri içermesine rağmen, bu yağlı balıklar en iyi kaynaklar arasındadır:
• Somon
• Sardalye
• Ringa
• Orkinos
• Hamsi
EPA ve DHA, aksi takdirde metabolik sendrom, kalp hastalığı, diyabet ve böbrek hastalığına yol açabilecek iltihabı azaltmaya yardımcı olur.

Vücudunuz bu yağ asitlerini antienflamatuar etkileri olan resolvinler ve koruyucular adı verilen bileşiklere metabolize eder. Araştırmalar, somon veya EPA ve DHA takviyeleri tüketen kişilerin, inflamatuar belirteç C-reaktif proteinde (CRP) azalmalar yaşadığını bulmuştur. Bununla birlikte, bir çalışmada, düzensiz kalp atışı olan ve günlük EPA ve DHA alan kişiler, plasebo alanlara kıyasla inflamatuar belirteçlerde hiçbir fark görmedi.

3. Brokoli
Brokoli son derece besleyicidir. Karnabahar, Brüksel lahanası ve lahana ile birlikte turpgillerden bir sebzedir. Araştırmalar, turpgillerden çok fazla sebze yemenin kalp hastalığı ve kanser riskinin azalmasıyla ilişkili olduğunu göstermiştir. Bu durum içerdikleri antioksidanların antiinflamatuar etkileri ile ilgili olabilir.
Brokoli, vücudunuzda iltihaplanmaya neden olan moleküller olan sitokin ve nükleer faktör kappa B (NF-κB) seviyenizi azaltarak iltihabı azaltan bir antioksidan olan sülforafan bakımından zengindir.

4. Avokado
Avokado potasyum, magnezyum, lif ve kalp için sağlıklı tekli doymamış yağlar ile doludur. Ayrıca kanser riskinin azalmasıyla bağlantılı karotenoidler ve tokoferoller içerirler. Ek olarak, avokadodaki bir bileşik, yeni oluşan cilt hücrelerinde iltihaplanmayı azaltabilir.
Fazla kilolu 51 yetişkinin yer aldığı yüksek kaliteli bir çalışmada, 12 hafta boyunca avokado yiyenlerde, inflamatuar belirteçler interlökin 1 beta (IL-1β) ve CRP'de azalma görüldü.

5. Yeşil çay
Muhtemelen yeşil çayın içebileceğiniz en sağlıklı içeceklerden biri olduğunu duymuşsunuzdur. Araştırmalar, içmenin kalp hastalığı, kanser, Alzheimer hastalığı, obezite ve diğer koşullar riskinin azalmasıyla ilişkili olduğunu bulmuştur.
Faydalarının çoğu, antioksidan ve antienflamatuar özelliklerinden, özellikle epigallocatechin-3-gallate (EGCG) adı verilen bir maddeden kaynaklanmaktadır.
EGCG, pro-inflamatuar sitokin üretimini azaltarak ve hücrelerinizdeki yağ asitlerine zarar vererek inflamasyonu engeller.

6. Biber
Dolmalık biber ve acı biber, güçlü anti-inflamatuar etkilere sahip olan C vitamini ve antioksidanlarla yüklüdür. Dolmalık biber ayrıca diyabet gibi kronik hastalıklarla ilişkili iltihabı azaltabilen antioksidan kuersetin sağlar.
Acı biber, iltihabı azaltabilen ve daha sağlıklı yaşlanmayı destekleyebilen sinapik asit ve ferulik asit içerir.

7. Mantar
Dünya çapında binlerce mantar çeşidi bulunurken, sadece birkaçı yenilebilir ve ticari olarak yetiştirilir. Bunlara yer mantarı, portobello mantarı ve shiitake mantarı dahildir.
Mantarların kalorisi çok düşüktür ve selenyum, bakır ve tüm B vitaminleri bakımından zengindir. Ayrıca, anti-inflamatuar koruma sağlayan fenoller ve diğer antioksidanlar içerirler. Aslan yelesi adı verilen özel bir mantar türü, obeziteye bağlı düşük dereceli iltihabı potansiyel olarak azaltabilir.
Bununla birlikte, bir çalışma, mantarları pişirmenin anti-inflamatuar bileşiklerini önemli ölçüde azalttığını buldu. Bu nedenle, çiğ veya hafif pişmiş olarak yemek en iyisi olabilir.

8. Üzüm
Üzüm iltihabı azaltan antosiyaninler içerir. Ek olarak, kalp hastalığı, diyabet, obezite, Alzheimer ve göz bozuklukları dahil olmak üzere çeşitli hastalıkların riskini azaltabilirler. Üzüm aynı zamanda birçok sağlık yararına sahip başka bir antioksidan bileşik olan resveratrolün en iyi kaynaklarından biridir. Araştırmalar, resveratrolün kalbi iltihaplanmaya karşı koruyabildiğini gösteriyor. Kalp yetmezliği olan 60 kişiyi içeren bir çalışmada, 3 ay boyunca günde iki 50 mg resveratrol kapsülü tüketenlerde interlökin 6 (IL-6) dahil inflamatuar gen belirteçlerinde azalma görüldü.
2012'den daha eski bir çalışma, günlük olarak üzüm özü yiyen yetişkinlerin artan adiponektin seviyeleri yaşadığını buldu. Bu hormonun düşük seviyeleri kilo alımı ve artan kanser riski ile ilişkilidir.

9. Zerdeçal
Zerdeçal, körilerde ve diğer Hint yemeklerinde sıklıkla kullanılan sıcak, topraksı bir tada sahip bir baharattır. Güçlü bir anti-inflamatuar bileşik olan kurkumin içerdiği için çok ilgi gördü.
Araştırmalar, zerdeçalın artrit, diyabet ve diğer hastalıklarla ilgili iltihabı azalttığını göstermiştir.
Bir çalışmada, metabolik sendromu olan kişiler, karabiberden elde edilen piperin ile birlikte günde 1 gram kurkumin tüketmiştir. İnflamatuar belirteç CRP'de önemli bir düşüş yaşadılar.
Fark edilebilir bir etki yaşamak için tek başına zerdeçaldan yeterli miktarda kurkumin elde etmek zor olabilir. İzole kurkumin içeren takviyeleri almak çok daha etkili olabilir. Kurkumin takviyeleri genellikle, kurkumin emilimini %2.000 oranında artırabilen piperin ile birleştirilir.
Zerdeçal dozunun inflamatuar belirteçleri nasıl etkilediğini anlamak için daha fazla araştırmaya ihtiyaç vardır.

10. Sızma zeytinyağı
Sızma zeytinyağı, yiyebileceğiniz en sağlıklı yağlardan biridir. Tekli doymamış yağlar açısından zengindir ve çok sayıda sağlık yararı sağlayan Akdeniz diyetinin temelini oluşturur. Çalışmalar, sızma zeytinyağını kalp hastalığı, beyin kanseri ve diğer ciddi sağlık koşulları riskini azaltıyor.
Akdeniz diyeti üzerine yapılan bir çalışmada, 12 ay boyunca her gün 1.7 ons (50 mL) zeytinyağı tüketenlerde CRP ve diğer birkaç inflamatuar belirteç önemli ölçüde azaldı.
Zeytinyağında bulunan bir antioksidan olan oleocanthal'ın etkisi, ibuprofen gibi iltihap önleyici ilaçlarla karşılaştırılmıştır. Sızma zeytinyağının, rafine zeytinyağından daha fazla anti-inflamatuar faydaları olduğunu unutmayın.

11. Bitter çikolata ve kakao
Bitter çikolata lezzetli, zengin ve tatmin edicidir. Ayrıca iltihabı azaltmaya yardımcı olan antioksidanlarla doludur. Bunlar hastalık riskinizi azaltabilir ve daha sağlıklı yaşlanmaya yol açabilir.
Flavanoller, çikolatanın iltihap önleyici etkilerinden sorumludur ve atardamarlarınızı çevreleyen endotel hücrelerinin sağlıklı kalmasına yardımcı olur. Küçük bir çalışmada, günde iki kez 350 mg kakao flavanol tüketen kişilerde 2 hafta sonra vasküler fonksiyonlarda iyileşme görüldü.
Ancak çikolata ve bileşenleri konusunda daha kaliteli çalışmalara ihtiyaç vardır. Bu arada, bu anti-inflamatuar faydalardan yararlanmak için en az %70 kakao içeren bitter çikolata seçmekten zarar gelmez - daha büyük bir yüzde daha da iyidir.

12. Domates
Domates bir beslenme merkezidir. Domatesler, etkileyici anti-inflamatuar özelliklere sahip bir antioksidan olan C vitamini, potasyum ve likopen bakımından yüksektir.
Likopen, çeşitli kanser türleri ile ilgili proinflamatuar bileşiklerin azaltılmasında özellikle faydalı olabilir. Domatesleri zeytinyağında pişirmenin likopen içeriğinin daha fazlasını emmenize yardımcı olabileceğini unutmayın. Bunun nedeni, likopenin bir yağ kaynağı ile daha iyi emilen bir besin maddesi olan karotenoid olmasıdır.

13. Kirazlar
Kirazlar lezzetlidir ve iltihabı azaltan antosiyaninler ve kateşinler gibi antioksidanlar açısından zengindir. Vişnelerin sağlığı geliştirici özellikleri diğer çeşitlere göre daha fazla çalışılmış olsa da tatlı kirazlar da fayda sağlar.
37 yaşlı yetişkini içeren bir çalışma, 12 hafta boyunca günde 16 ons (480 mL) vişne suyu tüketenlerin, inflamatuar belirteç CRP'nin önemli ölçüde daha düşük seviyelerine sahip olduğunu buldu.
Bununla birlikte, başka bir çalışmada, vişne suyunun sağlıklı genç yetişkinlerde 30 gün boyunca günlük olarak alındıktan sonra iltihaplanma üzerinde hiçbir etkisi olmadığı bulundu. Kirazların iltihabı azaltmaya nasıl yardımcı olabileceğini anlamak için daha fazla araştırmaya ihtiyaç var.


XXXXXXX


Periferik sinirler, merkezi sinir sistemi ile çevre yapıları arasında bağlantıyı kuran kablo sistemi gibidirler. Bu itibarla, motor, duysal ve otonomik işlevleri bulunmaktadır.

Şekil 4. Miyelinli Sinir Lifinin Şematik Yapısı. Schwann hücresi aksonu miyelin kılıf ile sarar. Miyelin kılıfın olmadığı, aksolemmanın çıplak kaldığı aralıklar “Ranvier düğümü”, miyelin kılıf ile örtülü sahalar ise “internod” olarak adlandırılır.


______Miyelinsiz C lifleri, sızı, karıncalanma gibi yanıcı, devamlı ve gecikmiş ağrıyı taşıyan, ince ve miyelinsiz (yağlı kılıfsız) sinir lifleridirBu lifler, miyelinli sinirlere göre daha yavaş bir hızda (yaklaşık

0.71.5

m/s) sinyalleri iletir ve epidermis ile dermiste ağrı algısından sorumludur.______








XXXXXXXX






Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Hallo 🙋🏼‍♀️