9 Mart 2025 Pazar

Soğan Metaforu: Duygusal Acının Karmaşıklıkları

Soğan Metaforu: Duygusal Acının Karmaşıklıklarını Anlamak

Soğan Metaforu: Duygusal Acının Karmaşıklıklarını Anlamak.

Soyulan soğan metaforu, hayatımızda deneyimlediğimiz acı katmanlarını tanımlamak için sıklıkla kullanılır.

Bir soğanın özüne ulaşmak için soyulması gereken birden fazla katmanı olduğu gibi, duygusal acımız da çok katmanlı ve karmaşık olabilir. İşte soyulan soğanın acı katmanlarının bir karşılaştırması:

Dış Katmanlar

Soğanın dış katmanları genellikle kuru, kağıt gibi ve soyulması kolaydır. Benzer şekilde, duygusal acının dış katmanları, ❗️küçük hayal kırıklıkları veya hüsranlar gibi yüzeysel yaraları içerebilir. Bu yaraları tanımlamak ve ele almak genellikle daha kolaydır ve iyileşmek için önemli bir zaman veya çaba gerektirmeyebilir.

Orta Katmanlar

Bir soğanın dış katmanlarını soyduğumuzda, daha kalın, daha sulu ve çıkarılması daha zor olan orta katmanlarla karşılaşmaya başlarız. Benzer şekilde, duygusal acının orta katmanları ❗️geçmiş travmalar, ihanetler veya kayıplar gibi daha derin yaraları içerebilir.

Bu yaraların ele alınması daha zor olabilir, çünkü bunlar içimizde derinlere gömülmüş olabilir ve iyileşmek için daha önemli miktarda öz-yansıtma, terapi veya destek gerektirebilir.

İç Katmanlar

Soğanın en içteki katmanı, küçük, sert ve genellikle en yoğun olan çekirdeğidir. Benzer şekilde, duygusal acının en içteki katmanı, ❗️en derin korkularımızı, güvensizliklerimizi veya öz şüphelerimizi içerebileceğinden, ele alınması en zor olan olabilir. 

Bu yaralar hayatımızın erken dönemlerinde oluşmuş olabilir ve iyileşmek için önemli bir öz farkındalık, öz şefkat ve cesaret gerektirebilir.

Soğanı soymak bizi ağlatabildiği gibi, duygusal acı katmanlarını soymak da acı verici ve duygusal bir süreç olabilir. Ancak, soyduğumuz her katmanın bizi gerçek benliğimize daha da yakınlaştırdığını ve daha özgün ve tatmin edici bir hayat yaşamamızı sağladığını hatırlamak önemlidir.

Acı Katmanlarını Soymak İçin İpuçları

  1. Kendinize İyi Bakın: Acı katmanlarını soyarken kendinize iyi bakmak esastır. Bu, yeterli dinlenmeyi, sağlıklı yiyecekler yemeyi ve size neşe ve rahatlama getiren aktivitelerde bulunmayı içerebilir. Ayrıca, kendinize iyi bakmak, dayanıklılığınızı geliştirmenize ve acınızla başa çıkarken ortaya çıkan duygusal zorluklarla başa çıkmanıza yardımcı olabilir.
  2. Destek Arayın: Acı katmanlarını soymak karmaşık ve duygusal olabilir ve bu süreçte destek olmazsa olmazdır. Bu, güvendiğiniz bir arkadaş veya aile üyesi, bir terapist veya bir destek grubu olabilir. Bir destek sistemi, acınızla başa çıkarken size rahatlık, rehberlik ve cesaret sunabilir.
  3. Öz Şefkati Uygulayın: Acı katmanlarını soyarken kendinize karşı nazik olmak esastır. Öz şefkat, acınızı kabul etmeyi, kendinizi olduğunuz gibi kabul etmeyi ve kendinize nezaket ve anlayışla davranmayı içerir. Öz şefkat, acınızla uğraşırken iç huzuru ve kabulü geliştirmenize yardımcı olabilir.
  4. Farkındalığı Uygulayın: Farkındalık, acı katmanlarını soymak için güçlü bir araçtır. Farkındalık, yargılamadan şimdiki ana dikkat etmeyi ve sakinlik ve iç huzuru geliştirmeyi içerir. Farkındalık, düşüncelerinizin ve duygularınızın daha fazla farkına varmanıza yardımcı olabilir ve daha büyük bir öz farkındalık ve öz kabul duygusu geliştirmenize yardımcı olabilir.
  5. Affetmeyi Kucaklayın: Affetmek, incinme katmanlarını soymak için olmazsa olmazdır. Affetmek, kendinize veya başkalarına karşı duyduğunuz kızgınlığı ve öfkeyi bırakıp sevgi ve şefkatle ilerlemeyi seçmek anlamına gelir. Affetmek, geçmiş acıların duygusal yükünden kurtulmanıza yardımcı olabilir ve kendiniz için daha parlak bir gelecek yaratmanıza yardımcı olabilir.

Sonuç olarak, acı katmanlarını soymak karmaşık ve zorlu bir süreçtir, ancak iyileşme ve büyümeye doğru atılan önemli bir adımdır. 

Kendinize iyi bakarak, destek arayarak, kendinize şefkat göstererek, farkındalığı uygulayarak ve affetmeyi benimseyerek duygusal yaralarınızı iyileştirmeye başlayabilir ve kendiniz için daha parlak bir gelecek yaratabilirsiniz. 

İyileşmenin bir yolculuk olduğunu unutmayın; kalıcı bir değişim elde etmek zaman ve çaba gerektirebilir. Ancak sabır, azim ve büyüme ve öğrenme isteğiyle acınızın üstesinden gelebilir ve gerçek iç benliğinizi yansıtan bir hayat yaratabilirsiniz.



♻️



Serina Haratoka ile antik çağların renk terapisi ritüellerinden, mitolojik hikâyelerden, Doğu felsefelerinden ve modern psikanalistlerin metinlerinden ilham aldığı “Rüya Mağaraları” sergisi. 

Doğum, mağara, tünel ve ayna metaforlarıyla anlatılabilecek, ruhsal bir keşif 

Bu minvalde Arendt’in metaforuna bir gönderme yapabilirim. Kahramanın Sonsuz Yolculuğu kitabında Campbell da benzer bir katmanları soyma sürecinden bahsetmiştir. İnsanın ruhunun bir soğan gibi katman katman olduğunu düşünürsek. Her kabuğun altında başka bir bütün içteki çekirdeğe gidene kadar dağılmadan kendini koruyabiliyor. Bu metafor bugün totaliter yönetimleri eleştirmek için kullanılsa da mitoloji ve psikolojideki yeri bence çok önemli. Her kabuk insanın kendini sevmesi, ifade özgürlüğü, eylemlerini hem kendi iradesiyle hem toplumsal etkileşimle gerçekleştirebilmesi, çoğu zaman zorlu süreçlerden geçerek kendi içindeki o öz odacığa ulaşması özgün ve anlamlı bir yaşam yaşamak adına yürüdüğümüz yolu temsil ediyor. Bugün ise herkesin elinde bıçak birbirine kesikler atıp duruyor bütünün sağlamlığı bozulup en içteki o kalp kurumaya başlıyor.

“Hayatı anlamlı yaşamak” çok klişe bir tabir olabilir, bugün anlam herkese göre değişir ancak daha ruhani, daha doğayla iç içe, devletleşme sürecini daha hafif çizgilerle yaşayan toplumlarda hayata dair anlamların aslında birbirine ne kadar yakın olduğunu fark ettim. Biz ise kibirden, yüzeysellikten ve sosyal medyanın dikteleriyle yaşamaktan bunu göremez olduk.

“Karanlık çukurlardan aydınlığa çıksalar hikâye nasıl olurdu?” diye bir soruydu ilham kaynağı. Bu soru soran bakış, yalnızca bir kişide kalmadı etrafa baktıkça çevreme, şehre ve ülkeye yayıldı. Bu garip hikâyenin içinde savrulmak beni de değiştirdi, geliştirdi, ben de kendimi o renklerin içinde daha ben gibi hissetmeye başladım.

Her şey beynimizin doğru hormonları doğru dozda salgılayabilmesinden geçiyor aslında. Hayal, rüya ve gerçek arasında kaliteli ve kontrollü bir yolculuk insanı istediği duygu durumuna taşıyabiliyor. Yine türlü türlü travmatik olay yaşıyoruz ancak kendi ruhumuzun farkındaysak olayların etkilerini, izlerini kontrol edebilir hâle geliyoruz.

​Bu şekilde anne karnından başlayarak; doğduğumuz andan itibaren kabuğumuza atılmış kesiklerle kendimizi sevmeyi unuttuğumuz, sevgi duygusunu sığlara yerleştirdiğimiz, asla gerçekten içimizdeki duygu ve düşünceleri ifade etmediğimiz ve umut konusunda gittikçe karanlıklara düştüğümüz bugünlerde rota eski insanların farklı tedavi yöntemlerini sanatla birleştirerek izleyiciyle buluşturma yönüne çevrildi. İbn Sina tedavileri, İbn Arabi sözleri, Jung anlatımları referans aldığım başlıca öğretiler oldu. Mağaralar böyle doğdu…

Soğanın kabuklarını soyduk, katmanları birer birer açığa çıkardık içindeki o küçücük kalp gerçekten ne diyor bize oraya bakalım istiyorum. Makrodan mikroya bir yüzleşme alanı. Sürekli söylenen sözler, gerçekleşen birtakım eylemler var ama içteki çekirdek hiç sulanmadığı için bir türlü yeşeremiyor.

Doğum, mağara, tünel ve ayna metaforları serginin temel yapı taşları. Bu başlıklar birbirine nasıl bağlanıyor?

Jung diyor ki yetişkin insanın eve dönüş ve rahatlama duygusu anne karnında hissettiği güvenle, anne sevgisiyle iyileşiyor. 

 Jung’a göre anne karnı ilk mağaramız. Sonra ruhumuzda gizli gizli mağaracıklar yaratıyoruz. Cinsellikle kadın ağırlayan mağara erkek ziyaret ederek izini bırakan bir misafir oluyor. Böyle böyle mağaralar hayatımızın bir parçası hâline geliyor.

Bir taraftan Anadolu mitolojisi, Ana Tanrıça kültü, gerek doğurgan bereket sembolü Neolitik Çağ Anadolu tanrıçaları, gerek Friglerin korucusu dağlarda yaşayan Ana Tanrıça Kibele, aslında Kutsal Evlilik / Hieros Gamos kavramı

Tünel, uzun bol çetrefilli yolculuğu bir tamamlanmayı temsil ediyor. Ancak o mağaralara girip ruhundaki kapalı kutuları açarak onlarla yüzleşenler doğum anına ulaşabiliyor.

​Ayna ise iki yerde var. Sevgi sevgi derken “kendi içindeki seni ne kadar seviyorsun?”, ikincisi mağaralardaki bunca uyaran sonrasında gerçek dünyaya çıktığında kendine baktığında ne görüyorsun. İbn Arabi ayna metaforunu çok güzel dile getirir. Fiziksel yansıma yerine duygusal ve ruhsal yansımayla yüzleşmenin değerini hatırlatır.

“Kendinize ait bir bahçeniz olsaydı ne hissederdiniz?” 

Renklerin, karanlığın ve aydınlığın, tatlı, hoyrat olmayan, samimiyet, melankoli, birliktelik ve hüznün harmanlandığı bir aşk hikâyesinin hayali, kokularla, seslerle, müzikle tetiklenen farklı duyuları uyaran ve uyandıran bir yolculuk bekliyor diyebilirim.
“Hipnagoji” onu Yunanca  hypnos (uyku) ve agogeus’tan (rehber) türeten Alfred Maury isimli bir psikolog tarafından bulunmuş bir terim. Konu ile ilgili birçok çalışma rüyaları hayaller, meditasyon ve yaratıcılığın yanı sıra psişik sezgiler ve telepati gibi mistik ve paranormal deneyimlerle ilişkilendiriyor.

Aristo, Yunus Emre, Salvador Dali, yazar Mary Shelley, Thomas Edison yeni fikirleri teşvik etmek için hipnagojiyi kullanan en dikkate değer tarihsel figürlerden bazıları. Örneğin hem Dali hem de Edison, ellerinde nesneler (Dali için bir anahtar ve Edison için pirinç toplar) ile oturmak ve nesne düşüp yere çarptığında uyanmak için çok benzer teknikler kullanmışlar. Bu ani uyanış, hipnagojik uykularından hızla sıyrılmalarına ve zihinlerinde dans eden düşünceleri ve görüntüleri yazmalarına olanak sağlamış. 

Mavi rengin İbn Sina, Antik Mısır ve İndus medeniyetlerinde ifade etmenin akışını güçlendirdiğini öğrendiğim günden beri mavi en yakın arkadaşım olmuştur.

İfade mağarası gerçekten içimizde tuttuğumuz, bizi ruhsal ve hatta fiziksel olarak hasta eden 
sırların ağırlıklarından kurtulmamızı istiyor.

Derinlere inmeye korkanlar bunu kendi açılarından garip bulabilir. İnsanların “Rüya Mağaraları”na kendi içlerinden, mahremlerinden bir iz bırakmasına şahit olmak nasıl bir duygu çok tarif edemem…

Yavaşlamak iyi olur. Koşturmadan renkleri nefes nefes içlerine çekmelerini istiyorum. Eski insanlar görse ne derdi bu hâlimizi acaba diye düşünmeden edemiyorum… 

Bugün akan kötücül, duygusuz ve sığ nehrin aksinde bir yerlerde durmaya cesaret edenlerin veya bu cesarete sahip olanların iyi hissedeceğini düşünüyorum. 


XXXXXX




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Hallo 🙋🏼‍♀️