28 Mart 2025 Cuma

Dr. Rudolf Virchow Nodülü(Canser)

__ 
"Tüm hücreler hücrelerden gelir" (Omnis cellula a cellula)__


Virchow Nodülü Nedir? Adı Nereden Gelmektedir?


sismis lenf nodlari 770437

19. yy sonlarında Alman hekim ve patolog Prof. Rudolf Virchow hastalıkların nedeni olarak “organların hücrelerden oluştuğunu ve hastalıkların hücresel düzeyde başladığını” ileri sürdü. Hümoral teorinin yerini Virchow’un ileri sürdüğü “hücresel teori (selüler teori)” aldı. 

1981’de Indiana Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde çalışan David L.Felten bağışıklık sisteminin kan damarlarına da açılan sinir ağlarını keşfetti. Araştırmalar lenfosit hücreleri, makrofaj hücreleri ve mast dolaşım sistemi üzerinden bağışıklık sistemi üzerinde ki etkisini gördü.. 

Dr. Rudolf Virchow 🩺 lösemikordomaokronozemboli ve tromboz gibi hastalıkları ilk tanımlayan ve adlandıran kişidir. "Nöroglia", "agenez", "parankim", "osteoid", "amiloid dejenerasyonu" ve "spina bifida" gibi biyolojik terimleri icat etmiş; Virchow düğümüVirchow-Robin boşluklarıVirchow-Seckel sendromu ve Virchow üçlüsü gibi terimler onun adıyla anılmaktadır.🔬

🔻Birincil lenfoid organlarda (timus, fetal karaciğer, kemik iliği) 

🔻Lenf bezlerinin vücutta bulunduğu yerler, baş ve boyun bölgensinde, koltuk altı, göğüs, göğsün ortasında, karın ve pelviste, kasıklarda ve hatta mide ile bağırsak gibi organlardır.

🔻Enfeksiyon kaynaklı lenf bezi şişmesi, yaygın rastlanan bir hastalıktır ve genel olarak baş-boyun, koltuk altı, kasık bölgesi ve çene altındagörülür. Çoğunlukla boğaz ağrısı, öksürük ve yüksek ateşe sebep olur. 
Lenf bezi şişmesine nadiren de olsa kanser hastalıkları sebep olabilir.

🔻Lenfositler (LYM), bağışıklık sisteminin bir parçası olan beyaz kan hücresi türüdür. Vücuttaki yabancı virüslere, bakterilere ve kansere karşı savaşmaya yardımcı olan beyaz kan hücreleri olarak bilinen lenfositlerin sayısını gösterir.


LYM (Lenfosit) Nedir?

LYM (lenfosit), bağışıklık sisteminin temel yapı taşlarından biri olan beyaz kan hücrelerinin (lökositlerin) alt türüdür. Vücudun bakteri, virüs, mantar ve diğer yabancı maddelerle savaşmasını sağlayarak bağışıklık yanıtını düzenler. Lenfositler, görevlerine göre üç temel gruba ayrılır:

  • B lenfositleri (B hücreleri): Antikor üretimi sağlayarak patojenlere karşı bağışıklık oluşturur.
  • T lenfositleri (T hücreleri): Enfekte olmuş hücreleri yok ederek bağışıklık sisteminin yönetimini üstlenir.
  • Doğal öldürücü hücreler (NK hücreleri): Vücuda zarar verebilecek tümör hücreleri ve enfekte hücreleri doğrudan hedef alarak yok eder.

Bu hücreler, lenf düğümlerinde, dalakta, kemik iliğinde ve kan dolaşımında bulunur ve bağışıklık sisteminin güçlenmesine katkı sağlar. LYM seviyesi, vücudun sağlık durumu hakkında önemli bilgiler verebilir ve bağışıklık yanıtının durumunu değerlendirmek için kan testlerinde ölçülür.


🔻Lenfödem, lenf sistemindeki tıkanıklık veya hasar sonucu vücutta sıvı birikmesi ve şişmeye neden olan kronik bir hastalıktır. Genellikle bacaklarda, kollarda veya vücudun diğer bölgelerinde şişlik ile kendini gösterir.
🔻Lenf sıvısının boşaltılmasını olumsuz etkileyerek kol ve bacaklarda sıvı birikimine, dolayısıyla da şişliklere neden olur. Bu durum fil hastalığı olarak adlandırılır. 

✅Aerobik Aktivite: Yürüyüş, koşu, yüzme, bisiklet sürme gibi aerobik egzersizler, lenf akışını artırarak lenf sistemini güçlendirir. 
Lenf sıvısının dolaşımını sağlamak için bol su tüketin. Düzenli egzersiz yapın: Egzersiz, lenfatik dolaşımı artırır ve bağışıklık sistemini güçlendirir. 
Güç Antrenmanları: Kas gücünü artırmak, lenfsıvısının dolaşımını destekler. Haftada iki gün güç antrenmanı yapmak faydalıdır.
 *Bacaklardaki kas dokusunun aktif hale geçmesiyle, yani yürüyüş ya da koşmayla birlikte, kasların venleri kemiklere doğru sıkıştırması sonucunda bir nevi masaj etkisiyle toplardamar kanı yukarıya, karın içindeki Vena Kava İnferiora doğru aktif olarak pompalanırlar. 

Fizikte , bir cismin kinetik enerjisi hareketindendolayı sahip olduğu enerji biçimidir 

⚠️Lenf Sistemi İyi Çalışması İçin

– Günde en az 3 kez 5 – 10 dakika derin nefes egzersizi yapmaya çalışın. En etkili çalışma yöntemi zıplamak ve ip atlamaktır.

– Bir diğer lenfatik fonksiyonu iyileştiren cilt fırçalamaktır. Cilt fırçalamak ölü deriyi alır ve dolaşımı hızlandırır, cildinin daha kolay nefes almasını sağlar. Banyo öncesi günlük cilt fırçalamanızı öneririm.

– Her gece 7 – 8 saat uyuyun ve 11’den önce yatağa girmeye çalışın.

– Sauna Tedavisi: Vücuttan yağda depolanan toksinlerin tek atılma yoludur. Vücut kendini korumak için tüm toksinleri yağda depolamaya çalışır. Sauna vücut ısısını artırır, yağ hücreleri toksinleri salar bu toksinler tat bezleri ile atılır. Düzenli sauna kardiyovasküler, endokrin, bağışıklık, nörolojik ve solunum sisteminde yararlı etkilere sahiptir. Saunadan hemen sonra bol su için ve soğuk bir duş alın ciltte biriken toksinleri atmak için.‼️


17. yüzyılın sonlarında Gottfried Leibniz , bir nesnenin kütlesi ile hızının karesinin çarpımı olarak tanımlanan Latince vis viva veya yaşam kuvveti fikrini ortaya attı ; 

Bu özelliğin modern benzeri olan kinetik enerji , vis viva'dan yalnızca iki kat farklıdır . 18. yüzyılın başlarında yazan Émilie du Châtelet , Newton'un Principia Mathematica'sının Fransızca çevirisinin kenar notlarında enerjinin korunumukavramını ortaya attı ; bu, momentumdan farklı olan ve daha sonra "enerji" olarak adlandırılacak korunan ölçülebilir bir niceliğin ilk formülasyonunu temsil ediyordu .

Kinetik enerji ilişkisini ilk yayınlayan kişi Émilie du Châtelet (1706–1749) oldu

1807'de Thomas Young , muhtemelen vis vivayerine modern anlamıyla "enerji" terimini kullanan ilk kişiydi.   

🔻Atardamarlar (arter); kalpten çıkan damarlardır. Temiz kan taşıyan arterlerin toplardamarlara oranla kan basıncı daha yüksektir. Aynı zamanda oksijen ile mineral ve vitamin bakımından zengindir. 
🔻Venler veya toplardamarlar kanı kalbe taşıyan kan damarlarıdır. Venler dolaşım sisteminin bir bölümünü oluştururlar. Oksijen bakımından fakir, metabolizma artıklarını taşıyan, kirli kanın kalbe dönüşünü sağlayan damardır. Derinde bulunan toplardamarlar, kasların arasından geçer.
🔻Kılcal damarlar; kalpten çıkan ve akciğerler tarafından oksijen verilen kanı vücuda pompalayan atardamarlar ile dokularda kullanılan kanı tekrar kalbe geri gönderen toplardamarlar arasında kalan, dokulardaki oksijen-besin alışverişinin gerçekleştiği küçük çaplı damarlardır..
🔻Lenf damarları, vücuttaki hücreler arasında birikmiş lenf sıvısını toplayarak lenf düğümlerine ve sonrasında kan dolaşımına taşır. ( Lenf sıvısı, kan plazmasından dokulara sızan, içinde akyuvarlar (beyaz kan hücreleri) bulunan berrak bir sıvıdır.)

💉 Damar içi enjeksiyonları için en uygun yer, kolda dirseğin ön yüzündeki toplardamarlardır. Buradaki toplardamarların vaziyeti M harfine benzer. Bu M harfinin herhangi bir yeri iğne yapmak için uygundur.



Damar tipine göre ise: Kanama arter (atardamar), ven (toplardamar) ya da kılcal damar kanaması olabilir.
. Atar damarkanamaları kalp atımları ile uyumlu olarak kesik kesik akar ve açık renklidir.
. Toplardamar kanamaları ise koyu renkli ve sızıntı şeklindedir.
. Kılcal damar kanaması küçük kabarcıklar şeklindedir.  (Kılcal damar kanamaları, cilt yüzeyine yakın ince damarların zarar görmesi sonucu oluşan küçük, kırmızı benekler veya çizgiler şeklinde görülen kanamalardır.) 


Şekil: Lenf dolaşımı ile kan dolaşımı arasındaki ilişki



🔽 Akciğer dolaşımı (küçük kan dolaşımı): Kanın kalpten akciğerlere, akciğerlerden de kalbe taşınmasıdır.
Küçük dolaşım sağ ventrikülden başlar sol atriumda sona erer.

🔽 Pulmoner dolaşım yani küçük dolaşım, kanı kalp ile akciğer arasında taşır; sistemik dolaşım yani büyük dolaşım da kanı kalp ile vücudun diğer bölümleri arasında taşır.

 

Lenf sıvısının kan dolaşımına katılma yolları

-Lenf sıvısı kan dolaşımına iki yol ile katılır.


Virchow nodülü, bir kanserin metastaz yaptığını işaret eden, çoğunlukla sol köprücük kemiği üstündeki şişmiş bir lenf düğümünü ifade eder.

Bir başka tanımla Virchow noülü, bir lenf düğümüdür ve lenfatik sistemin bir parçasıdır. "Duktus torasikus" adını verdiğimiz göğüs boşluğundan geçen ana lenf kanalının uç düğümüdür.

_(Göğüs ya da toraks = Göğüs boşluğu (torasik kavite): boşluğu, kalp, akciğerler, büyük damarlar ve diğer önemli yapıların bulunduğu bir alan olarak, vücut için hayati öneme sahiptir.)_

Virchow nodu / düğümü, en sık mide kanserinde görülse de başka kanserlerde de gelişebilmektedir.

⚠️Lenf nodu, diğer adıyla lenf bezi veya lenf düğümü, vücudumuzun bağışıklık sisteminin kritik parçalarından biri olan küçük, fasulye şeklinde bezlerdir. Bu bezler lenfatik damarlar ağı boyunca dağılmış halde bulunur ve vücudun savunmasında filtre görevi görür. Lenf nodları, enfeksiyon etkenleri ve anormal hücreler ile savaşan lenfositadlı beyaz kan hücrelerini barındırır.‼️ 

lenfatik sistem lenf dolasimi 887242 950249Virchow nodülü, bağırsaklardan, ürogenital (idrar yolları) sistemden, yemek borusundan, ana safra kanalından, karaciğerden, pankreastan ve akciğerlerden kaynaklanan kanserler için bir tohumlama / yayılma yeri olarak tanımlanmıştır. Yassı hücreli karsinom ve lenfoma ile de bildirilmiştir.


sol supraklavikular lenf nodu virchow nodu 968587 

Virchow Nodu Adının Tarihi

Dr. Rudolf Virchow, Virchow nodülü adının kaynağıdır. 1821'de Prusya'da (şimdi Polonya) doğdu ve tıp eğitimini 1843'te Berlin'de tamamladı.

1848'de Dr. Virchow, mide, over (kadın yumurtalık) ve pankreas kanserleriyle ilişkili olarak supraklaviküler lenfadenopatiyi (köprücük kemiği üstü lenf bezi büyümesi) tanımladı. Dr. Virchow tanımladığı bu şişmiş lenf bezini, akciğer / göğüs boşluğu lenf kanalı yoluyla yayılan kanserlerin son noktası olarak kabul etti.

"Bu nedenle, özellikle mide, pankreas, yumurtalık vb. kanserlerinde süreç yavaş yavaş alt karın bezlerinden duktus torasikus boyunca arka mediastendeki bezlere doğru yayılır ve sonunda boyun birleşim yerinin etrafındaki juguler bezleri içerir." diye yazmıştı Dr. Virchow.

ABD'de Virchow'un nodülü, Dr. Virchow'un bu açıklaması nedeniyle böyle adlandırılmıştır. Fransa'da ise bu fenomen, 1889'da bu durumu bildiren Fransız doktor Charles Emile Troisier'den sonra "Troisier'in işareti" olarak adlandırıldı; fakat şu an tüm dünyada Virchow nodülü olarak bilinmektedir.

Dr. Virchow'un diğer bilimsel katkıları arasında, löseminin ilk tanımlarından birinin yazılması ve tromboz ve embolizmi (damar içinde kanın pıhtılaşma sorunu) tanımlamak için terimler üretilmesi yer almaktadır.

Kanserin Kökenine Dair İlk Doğru Tahmin

En önemli katkılarından biri, tüm insan hastalıklarının hücresel bir temele sahip olduğunu tespit etmesiydi. Dr. Virchow, kanserin dokulardaki şiddetli tahrişten kaynaklandığına inanarak ("kronik tahriş teorisi"), kanserli hücrelerin kökeninin normal hücrelere uzandığını doğru bir şekilde bağlayan ilk kişiydi.

Hücresel Patolojinin Kurucusu

Kronik tahriş teorisi, günümüzde kronik inflamasyon olarak bilinmektedir ve Dr. Virchow, bu durumun kanserin nedeni olduğunu tahmin ettiğini söyledi - ki bu tahmin büyük oranda doğru çıktı. Kanser hücreleri dahil tüm hücrelerin, diğer hücrelerden kaynaklandığını söylemişti. Yaptığı keşif ve tanımlamalar onu, hücresel patolojinin kurucusu olarak tanımamızı sağlamıştır.

Meslektaşı Benno Reinhardt ile birlikte Archiv für pathologische Anatomie und Physiologie und für klinische Medizin dergisini kurdu. Şimdi Virchows Archiv olarak bilinen dergi, Avrupa Patoloji Derneği'nin resmi dergisidir.

Dr. Virchow ayrıca Die medicinische Reform (Tıbbi Reform) gazetesini kurmakla ve "sosyal tıp" terimini yaygınlaştırmakla da tanınır. Hekim hakları için mücadele etti, tabip odaları gibi hekim topluluklarının, üyeleri için savunucu olmaları gerektiği fikrini destekledi.

"tıp sosyal bir bilimdir" ve "hekim, yoksulların doğal avukatıdır"  

1845 yılında Virchow ve John Hughes Bennett bağımsız olarak bazı hastaların beyaz kan hücrelerinde anormal artışlar gözlemlediler. Virchow bu durumu doğru bir şekilde bir kan hastalığı olarak tanımladı ve 1847'de leukämie (daha sonra lösemi olarak değiştirildi) olarak adlandırdı. 1857'de, klivustan (kafatasının tabanında) kaynaklanan ve kordoma adı verilen bir tümörtürünü tanımlayan ilk kişi oldu.


Kanserin kökeni teorisi:

Virchow, kanserlerin kökenini normal hücrelere bağlayan ilk kişidir. (Hocası Müller, kanserlerin hücrelerden, ancak blastema adını verdiği özel hücrelerden kaynaklandığını öne sürmüştü). 1855 yılında, kanserlerin olgun dokularda bulunan hareketsiz hücrelerin (belki de günümüzde kök hücre olarak bilinen hücrelere benzer) aktivasyonundan kaynaklandığını öne sürdü. 


🔻LENF DÜĞÜMLERİ NE İŞE YARAR?

{{{ Lenf düğümlerinde süzülme işlemi ve savunma sisteminin önemli bir kısmı yer almaktadır. Vücuda zararlı olabilecek çeşitli bakteri, mantar ve bazı parazitlerin etkisiz hale getirildiği lenf düğümlerinden tekrar çıkarak ilerleyen lenf sıvısı karın boşluğu ve göğüs boşluğunda daha büyük istasyonlarda toplanarak sağ ve sol köprücük kemiği altındaki toplayıcı damarlara (subklavyen venler) dökülerek nihayetinde toplardamar sistemine ve oradan da kalbe ulaşmış olurlar. 

Tabii filtre edilerek. Atardamar, toplardamar ve lenf sistemi arasındaki bu etkileşim vücudumuzda kanın ulaşabildiği her yerde oluşmaktadır. Bu nedenle lenf sisteminin en çok bilinen hastalığı lenfödem de dahil olmak üzere lenfatik hastalıklar sadece bacaklarda değil, kollara, ellerde, yüzde, boyunda, kısacası vücudumuzun her bölesinde karşımıza çıkabilir. }}} 

Virchow, kansere dokulardaki şiddetli tahrişin neden olduğuna inanıyordu ve teorisi "kronik tahriş teorisi" olarak biliniyordu. Oldukça yanlış bir şekilde, tahrişin sıvı şeklinde yayıldığını ve böylece kanserin hızla arttığını düşünüyordu. Kanserlerin sıvı yoluyla değil, zaten kanserli olan hücrelerin metastazı yoluyla yayıldığı konusunda yanıldığı kanıtlandığı için teorisi büyük ölçüde göz ardı edildi. (Metastaz ilk olarak 1860'larda Karl Thiersch tarafından tanımlanmıştır). 


🔻Metastaz

hastalığın vücut içinde yayılması.

{{{ Metastaz (Yunanca: metastasis, meta "bir sonraki", stasis, "yer değiştirme" anlamındadır), kanserli hücrelerin bulundukları doku dışında doğrudan ya da kan-lenf damarlarıyla başka bölgelere sıçramalarına verilen isimdir.
Kötü huylu tümörler yalnızca bulundukları doku ve organa zarar vermekle kalmaz, yakınlarındaki organ ve dokulara da yayılabilir ve zarar verebilirler. Ayrıca kanserli hücreler bulundukları bölgelerden kan ya da lenf damarları yoluyla bedenin başka bölgelerine taşınabilir, oraya yerleşebilir ve hızla yayılabilir.}}}

Bazı kanserlerin (modern anlamda karsinom) doğası gereği tahriş (inflamasyon) üreten beyaz kan hücreleriyle (günümüzde makrofaj olarak adlandırılmaktadır) ilişkili olduğuna dair çok önemli bir gözlemde bulundu. Virchow'un teorisinin ciddiye alınması ancak 20. yüzyılın sonlarına doğru gerçekleşti. 

⚠️Belirli kanserlerin (mezotelyoma, akciğer, prostat, mesane, pankreas, servikal, özofagus, melanom ve baş ve boyun kanserleri dahil) gerçekten de uzun süreli inflamasyonla güçlü bir şekilde ilişkili olduğu fark edildi. Buna ek olarak, aspirin gibi anti-inflamatuar ilaçların uzun süreli kullanımının kanser riskini azalttığı anlaşıldı.Deneyler ayrıca inflamasyonu engelleyen ilaçların aynı zamanda tümör oluşumunu ve gelişimini de engellediğini göstermektedir.‼️

✅Aspirinle birlikte C vitamini almak, mide zarını korumanın bir yöntemi olarak araştırılmıştır. Denemelerde C vitamini salan aspirin (ASA-VitC) veya C vitamini içeren tamponlanmış aspirin formülasyonunun tek başına aspirine göre daha az mide hasarına neden olduğu bulunmuştur.‼️‼️

Aspirine-C400 Asa/240 Vitc 20 Bruistab


Kanserden korunma;

Aspirin hem kansere yakalanma hem de kanserden ölme riskini azaltabilir. Kolorektal kanser (CRC) riskini azalttığına dair önemli kanıtlar vardır, ancak bu faydayı görmek için aspirinin en az 10-20 yıl boyunca alınması gerekir. Ayrıca endometriyal kanser ve prostat kanseri riskini de hafifçe azaltabilir. 

2007 Birleşik Devletler Önleyici Hizmetler Görev Gücü(USPSTF) kılavuzları, ortalama riske sahip kişilerde CRC'nin önlenmesi için aspirin kullanılmamasını tavsiye etmiştir.

2019'da yapılan bir meta-analiz, aspirin kullanımı ile kolorektum, özofagus ve mide kanseri riskinin azalması arasında bir ilişki olduğunu ortaya koymuştur.

2021 yılında ABD Önleyici Hizmetler Görev Gücü, kanserden korunmada aspirin kullanımına ilişkin soruları gündeme getirmiştir. Aspirinle tedavi edilen grupta kansere bağlı ölüm riskinin plasebo grubuna göre daha yüksek olduğu 2018 ASPREE (Aspirin in Reducing Events in the Elderly) Çalışması'nın sonuçlarına dikkat çekmektedir.

Aspirin ve ibuprofen gibi diğer NSAİİ'ler cilt yaralarının iyileşmesini geciktirebilir. İki küçük, düşük kaliteli çalışmadan elde edilen önceki bulgular, aspirinin (kompresyon tedavisiyle birlikte) venöz bacak ülseri iyileşme süresi ve bacak ülseri boyutu üzerinde bir fayda sağladığını göstermiştir.

Yaygın kullanılan NSAİİ'ler Aspirin, Diklofenak, Etodolak, İndometazin, İbuprofen, Flurbiprofen, Ketoprofen, Naproksen, Metamizol, Meloksikam, Nimesulid'dir.

Aspirin, Voltaren, Naprosyn, Exen, Endol, Etol, Profenid, Rantudil gibi ilaçlar da bu gruptandır.

Antiinflamatuvar (bazı kaynaklarda antienflamatuar), inflamasyonu ve ödemi azaltan maddelerin ve tedavilerin ortak adı. Antiinflamatuvar ilaçlar analjeziklerin yaklaşık yarısını oluştururlar. İnflamasyonu azaltarak ağrıyı azaltmayı amaçlarlar.

Aspirinin Kan Sulandırıcı Etkisi ve Romatoloji

Günümüzde aspirin, kan sulandırıcı (antikoagülan) etkisinedeniyle tercih edilmektedir. Özellikle:

  • Antifosfolipid Antikor Sendromu (AFA) gibi pıhtılaşmaya yatkın romatolojik hastalıklarda,
  • Kalp ve damar hastalıklarının önlenmesinde,
  • İnme ve kalp krizi riskini azaltmak için düşük dozlarda kullanılmaktadır.



Tarihçe;

1923 reklamı

Söğüt ve diğer salisilat bakımından zengin bitkilerden yapılan ilaçlar, antik Sümer'den gelen kil tabletlerde ve antik Mısır'dan gelen Ebers Papirüsü'nde görülmektedir. Hipokrat, MÖ 400 civarında ateşi düşürmek için salisilik çay kullanımına atıfta bulunmuştur ve söğüt kabuğu preparatları, Klasik Antik Çağ'da ve Orta Çağ'da Batı tıbbının farmakopesinin bir parçasıydı. Söğüt kabuğu ekstresi, on sekizinci yüzyılın ortalarında ateş, ağrı ve iltihaplanma üzerindeki spesifik etkileriyle tanınmaya başlamıştır.


🌿 Söğüt ağacının (Salix cinsi) kabuğunda bulunan aspirinin bir öncüsü, sağlık üzerindeki etkileri nedeniyle en az 2.400 yıldır kullanılmaktadır. 1853 yılında kimyager Charles Frédéric Gerhardt, ilk kez asetilsalisilik asit üretmek için sodyum salisilat ilacını asetil klorür ile işledi.

1960'larda ve 1970'lerde John Vane ve diğerleri aspirinin etkilerinin temel mekanizmasını keşfederken, 1960’lardan 1980'lere kadar yapılan klinik deneyler ve diğer çalışmalar aspirinin pıhtılaşma hastalıkları riskini azaltan bir pıhtılaşma önleyici ajan olarak etkinliğini ortaya koymuştur. Kalp krizlerini önlemek için düşük doz aspirin kullanımına ilişkin 1970'lerde ve 1980'lerde yayınlanan ilk büyük çalışmalar göstermektedir.

Aspirin ateşağrıromatizmal ateş ve romatoid artritperikardit ve Kawasaki hastalığı gibi inflamatuar durumlar dahil olmak üzere bir dizi durumun tedavisinde kullanılır. Düşük doz aspirinin, yüksek risk altında olan veya kardiyovasküler hastalığı olan kişilerde kalp krizinden ölüm riskini veya inme riskini azalttığı, ancak sağlıklı olan yaşlı kişilerde azaltmadığı da gösterilmiştir. Aspirinin kolorektal kanseriönlemede etkili olduğuna dair kanıtlar vardır, 

Aspirin, tümörlerde sıklıkla aşırı eksprese edilen PTTG1 geninin inhibisyonu yoluyla antitümöral etkiler de göstermiştir.


Xxx

♻️


İnsanda lenf dolaşımı ve lenf bezleri.

İnsanda lenf dolaşımı ve lenf bezleri

Lenf kılcal damarlarına difüzyonla geçen doku sıvısı, lenf sıvısı adını alır.

Lenf sıvısı, lenf damarları ve lenf düğümleri lenfatik sistemi oluştu­rur. Lenfatik sistem; embriyoda kardiyovasküler sistemin gelişiminden sonra yani hamileliğin 6. haftasının sonlarında gelişmeye başlar. 

Lenf sıvısı boyun bölgesinde sağ ve sol köprücük altı toplar damarlarına boşalarak kana karışır. Lenf sistemi; doku sıvısındaki fazla proteini ve sıvıyı, sindirim sisteminde emilen yağı, yağda eriyen vitaminleri toplayıp kan dolaşımına ulaştırır. Ayrıca vücuda giren yabancı maddelere ya da mikroorganizmalara karşı savunma görevi yapar.

Lenf damarlarındaki sıvının akış hızını; hücreler arası sıvının basıncı, damar duvarlarının ritmik kasılmaları, iskelet kaslarının kasılması ve solunum hareketi gibi faktörler etkiler.

Lenf sıvısının akışı yürüme ve masaj ile artar. Bunun yanı sıra dinlenme durumunda lenf akımı yavaşlar.

Karaciğerin lenf akımı çok yüksektir. Vücut dinlenme hâlindeyken vücutta oluşan lenfin yaklaşık olarak yarısı karaciğer kaynaklıdır.

Lenf düğümlerinin yan yana gelmesiyle lenf bezleri oluşur. Bunlar: bademciklertimüs bezikoltuk altı bezleri ve peke sarnıcıdır. Dalak da lenf düğümlerine benzer. Bademcikler en büyük lenf bezleridir. Lenf düğümlerinde; lenf sıvısı süzülüp temiz­lenir, lenf sıvısındaki toksinler ve hücre artıkları nötrleştirilir, bakteri ve virüslere saldıran lenfositler üretilir ve depolanır. 

Lenfosit üretimi ve de­polanması, bu organları vücut savunmasında önemli hâle getirmiştir. Enfeksiyonlu hastalıklarda, lenf düğümlerinin içindeki akyuvar üretim hızı artar. Bu durum lenf düğümlerinin şişmesine sebep olur. Doktorun muayene sırasında; boyunda, koltuk altında, kasıklardaki lenf düğüm­lerinin şişip şişmediğini kontrol etmesinin neden

Lenf sıvısının dolaşıma katılmasına kadar vücutta izlediği yollar


Vücut bir enfeksiyonla savaşırken bu dokulardaki akyuvarlar hızla çoğalır ve lenf düğümleri şişer. Bademcikler, dalak ve timüs lenf sisteminde yer alan önemli organlardır.

Ödem: Kılcal damarlardaki kan basıncının yüksek olması sonucu doku sıvısına daha çok su ve madde geçişi gerçekleşir. Doku sıvısında su ve madde miktarının artmasına ödem denir. 

LENFÖDEM NEDİR?

Lenfödem, lenf kanallarının veya lenf düğümlerinin taşıdıkları lenf sıvısını toplardamar sistemine ulaştırmasındaki gecikme veya önlenmesi neticesinde, drenajı yapılamayan bölgenin şişliği ile karakterize bir dolaşım sistemi bozukluğudur. Bu şekilde ayak parmaklarında şişlik, ayaklarda şişlik, bacaklarda şişlik gibi şikayetler yaygındır. Ancak bazen kolda şişme veya ellerde şişme veya el parmaklarında şişlik gibi bulgular da görülebilir. Eğer tutulan bölge boyun kısmını da içeriyorsa “yüzde şişlik” görülebilir. Lenfödemi bir dolaşım sorunu yani “damar tıkanması” şeklinde düşünmek yanlış olmaz. Doğuştan veya sonradan kazanılabilen bu durum yaygın olarak meme, rahim, prostat gibi organlara yönelik kanser cerrahisiyle ya da travma veya çeşitli paraziter hastalıklarla ortaya çıkabilmektedir. 


🔻En sık görülen lenf nodu şişmesi nedenleri şunlardır:

  • Yaygın enfeksiyonlar: Soğuk algınlığı, üst solunum yolu enfeksiyonları, nezle, strep boğaz enfeksiyonu (beta mikrobu), tonsillit (bademcik iltihabı), sinüzit gibi sık rastlanan viral veya bakteriyel enfeksiyonlar özellikle boyun lenf bezlerini şişirebilir. Kulak enfeksiyonlarıdiş enfeksiyonu (ör. diş apsesi) ve cilt/yara enfeksiyonları da bölgesel lenf nodlarını büyüten yaygın nedenlerdendir. Örneğin, diş apsesi varsa çene altı lenf düğümleri şişebilir, deri enfeksiyonlarında yakın bölgedeki nodlar etkilenebilir. Çocuklarda viral enfeksiyonlar sırasında boyunda mercimek gibi “shotty” lenf bezleri sık görülür ve genelde iyi huyludur.

  • Viral hastalıklar: Mononükleoz (Epstein-Barr virüsünün neden olduğu “öpücük hastalığı”), kızamıksuçiçeği gibi virüsler lenf düğümlerinin yaygın olarak şişmesine yol açabilir. Örneğin mononükleozda boyundaki lenf bezeleri belirgin şekilde büyür ve bu hastalığın önemli bir bulgusudur. Benzer şekilde HIV enfeksiyonu da özellikle erken evrede yaygın lenf bezi büyümelerine neden olabilir.

  • Daha nadir enfeksiyonlar: Tüberküloz (verem) lenf nodu iltihabı (lenfadenit) yaparak özellikle boyunda büyük, ağrısız şişliklere yol açabilir. Frengi (sifiliz) gibi bazı cinsel yolla bulaşan hastalıklarda kasık lenf bezleri şişebilir. Toksoplazmoz, enfekte kedi dışkısı veya az pişmiş et yoluyla bulaşan paraziter bir enfeksiyon olup lenf bezi büyümesine yol açabilir. Kedi tırmığı hastalığı (Bartonella bakterisi) da özellikle koltuk altı veya boyunda lenf nodu şişmesiyle kendini gösterebilir. 

    Bu sayılan enfeksiyonlar toplumda daha seyrek görülse de, lenf bezlerinde uzun süren ve açıklanamayan büyümelerde akla gelmelidir.

  • Bağışıklık sistemi bozuklukları: Vücudun kendi dokularına saldırdığı otoimmün hastalıklarda da lenf nodları büyüyebilir. Örneğin Sistemik Lupus Eritematozus (SLE)gibi kronik iltihabi hastalıklarda veya Romatoid Artrit gibi romatizmal hastalıklarda lenf bezlerinin özellikle boyun, koltuk altı, kasık bölgelerinde hafif şişlikleri olabilir. Bu hastalıklarda lenf bezesi şişliği, hastalığın alevlenme dönemlerinde daha belirgin hale gelebilir ve genellikle ağrısızdır. 

    Otoimmün hastalıkların dışında sarkoidoz gibi enflamatuar durumlar da lenf düğümlerinde büyümeye yol açabilir.

    Lenf damarlarını bazı parazitlerin tıkamasıyla kol, bacak veya vücudun diğer bölümlerinde aşırı şişmeler oluşur. Buna fil hastalığı denir.

    Bilgi Notu

    Fil hastalığıDünyada Pasifik Ada­ları, Asya, Afrika ve Güney Amerika bölgelerinde yaygın görülen bir has­talıktır. İnsana mikroorganizmayla enfekte olmuş sivrisineklerle bulaşır.

    Mürver; Yerli şifacılar tarafından ateş ve şişliği tedavi etmek ve terlemeyi sağlamak için kullanılıyor. Bazı Yerli folklorunda belirgin bir şekilde yer alan meyveler de sıklıkla kurutulur ve daha sonra tüketilmek üzere kış için saklanır.


    ♻️






    ♻️


    Linus Carl Pauling:

    kuantum kimyageri ve biyokimyager.

    Alternatif Tıp Üzerine Çalışmaları


    Pauling'e göre vitaminlerin insan psikolojisi üzerinde ciddi etkileri vardı.

    Pauling daha sonraki yıllarda C vitaminiüzerine çalışmalarda bulundu.

    1966 yılında Irwin Stone, her gün alınan C vitamininin vücudu soğuk algınlığına karşı koruduğunu keşfetti. Bu araştırmasını 1970 yılında C vitamini ve soğuk algınlığı başlığı ile yayımladı.

    Pauling İngiliz kanser cerrahı olan Ewan Cameron ile birlikte uzun süre çalışmalarda bulundu. 1971 yılında C vitamininin kanser üzerindeki etkilerini araştırdılar. Pauling ve Cameron yaptıkları çalışmaları Kanser ve C Vitamini adlı eserde topladı.

    2005 yılında bilim insanlarının yeni teknolojilerle yaptığı çalışmalar ve deneylerde, C vitamininin kanser üzerindeki olumlu etkiler ispatlanmıştır.


    🚢 Linus Pauling':

    Pauling, iki Nobel ödülünü paylaşmadan kazanan tek kişidir. 1949'da, Pauling ve orak hücreli anemiyi inceleyen ekibi, bunu genetik bir hastalık olarak belirledi. Ayrıca, tartışmasız bir şekilde, büyük C vitamini efsanesinden en çok sorumlu kişiydi.

    Irwin Stone adlı bir adam, Pauling'in kariyerinin gidişatını değiştirecekti. 

    Stone, Pauling'e yazdığı bir mektupta, daha uzun yaşamak için her gün 3.000 mg C vitamini almasını önerdi. Pauling, Stone'un tavsiyesini aldıktan sonra kendini " daha canlı ve sağlıklı " hissetmeye başladığını söyledi. "Özellikle, hayatım boyunca yılda birkaç kez geçirdiğim şiddetli soğuk algınlığı artık olmuyordu."

    Pauling, sonraki birkaç yıl içinde C vitamini alımını artırdı ve sonunda günde 18.000 mg almaya başladı. C vitamini onun bilimsel takıntısı haline geldi.

    Pauling, 1970 yılında C Vitamini ve Soğuk Algınlığı adlı kitabını yayınladı ve Amerikalılara günlük 3.000 mg C vitamini 

    tüketmelerini önerdi.




    https://youtu.be/pl43zwyEFu4?si=yndzXleQZObr4NuW

    Xxxxx


    En eski hastalıklardan biri: Kanser ve Kısa Tarihi

    En eski hastalıklardan biri: Kanser ve Kısa Tarihi


    Kanser tek bir statik hastalık değil, karmaşık bir durumdur ve şimdiye kadar 250’den fazla kanser türü tespit edilmiştir.

    Tümörler, yaklaşık 70 milyon yıl öncesinden dinozor kemiklerinde keşfedilse de kanserin ilk tanımı M.Ö. 3000’de Eski Mısır’da ortaya çıktı. İlgili tanımda kanser hastalığı için “tedavi yok” ifadesi yer alıyordu. 

    Bilim adamları önceleri kanserin bulaşıcı olduğunu düşünürdü

    Tarihler 1649’u gösterdiğinde Hollanda’da Zacutus Lusitani kanser hastalarının kanserin yayılacağı korkusuyla izole edilmesi gerektiğini öne sürmüştü. 

    Günümüzde kanserinin bulaşıcı olmadığını biliyoruz; ancak bununla birlikte belirli virüsler, bakteriler ve parazitlerle kronik enfeksiyon, kansere yakalanma riskini artırabiliyor. 

    18. yüzyılda kanser cerrahisi tanıtıldı

    18. yüzyılda kanser tedavisinde erken cerrahi prosedürler anestezi olmadan yapılıyor, genellikle başarılı sonuçlar elde edilemiyordu. Ekim 1846’da William TG Morton, bir hastanın çenesinden bir tümörü ağrısız bir şekilde çıkararak eterin nasıl anestezik olarak kullanılabileceğini ilk kez gösterdi. Bundan önce cerrahi müdahalede bulunulan hastalar prosedürler sırasında dayanılmaz bir ağrı yaşadı.

    1870’lerde İngiliz cerrah Campbell De Morgan, ‘kanser zehirinin’ primer tümörden lenf düğümleri yoluyla diğer bölgelere yayıldığı ve metastaza neden olduğu hipotezini formüle etti.

    Marie Curie’nin 1898’de radyumu keşfetmesinin ardından, doktorlar radyoaktif elementin kanseri tedavi etmek için ilk kez 1903’te kullanıldığını bildirdiler. Radyoterapi günümüzde modern kanser tedavisinin temelini oluşturuyor.

    Bir dereceye kadar kanserin tedavi edilemeyeceği inancı 21. yüzyıla kadar devam etti. Bu durum insanların hastalıktan duydukları korkuyu körüklemeye hizmet etti. Almanya’da Bilroth, Londra’da Handley ve Baltimore’da Halsted’in çalışmaları, tümörün bulunduğu bölgedeki lenf düğümleri ile birlikte tüm tümörü çıkarmak için tasarlanmış kanser operasyonlarını başlattı. 

    Johns Hopkins Üniversitesi’nde cerrahi profesörü olan William Stewart Halsted, 19. yüzyılın son on yılında radikal mastektomiyi geliştirdi.

    20. yüzyılın sonlarına doğru cerrahlar, kanser ameliyatları sırasında çıkarılan normal doku miktarını en aza indirgeme konusunda daha fazla teknik uzmanlık geliştirdi. Radikal mastektomiden lumpektomiye doğru eğilim gibi, çoğu vakada ampütasyona gerek kalmadan kol ve bacaklardaki kemik ve yumuşak doku tümörlerinin çıkarılmasında ve rektal kanserli hastaların çoğunda kolostomiden kaçınılmasında da ilerleme kaydedildi . 

    kanser tarihi 1 70 milyon yil once dinazorlarda kanser edwin smith papirusu meme kanseri mikroskobukanser tarihi 2 leeuwenhoek mikroskobu kanser ameliyatlari virchow hucresel patoloji losemi 534016kanser tarihi 3 cemil topuzlu meme kanseri ameliyati radyoterapi kemoterapi kesfi sigara karsinojenkanser tarihi 4 kemoterapi ile testis kanseri ve lenfomada kur dna kesfi 408538kanser tarihi 5 brca kalitsal kanserler ilk akilli ilac rituksimab herceptin imatinib 588734kanser tarihi 6 kanserin 10 temel ozelligi insan genom projesi oncotype dx tcga hpv asisi 68298kanser tarihi 7 immunoterapi ketyruda opdivo cdk 4 6 inhibitoru parp inhibitoru 129456kanser tarihi 8 onkolojide biyobenzer tcga mutasyon katologu pankreas kanseri immunoterapi akilli i


    Xxxxx


    ISIRGAN OTUNUN FAYDALARI

    ZENGİN BİR BESİN KAYNAĞIDIR.

    İbrahim Saraçoğlu açıkladı: Portakaldan 7 kat fazla C vitamini içeriyor! Bunu yiyene hastalık bulaşmıyor…8

    Antioksidanlar, hücrelerinizi serbest radikallerin vereceği hasara karşı korumaya yardımcı olan moleküllerdir. Serbest radikallerin neden olduğu hasar yaşlanmanın yanı sıra kanser ve diğer zararlı hastalıklarla da bağlantılıdır.

    Kuşburnu İltihap Karşıtı Özellikler: 

    Kuşburnu, iltihapla ilişkili rahatsızlıkların tedavisinde geleneksel olarak kullanılmıştır. Özellikle romatizmal hastalıklar, eklem ağrıları ve şişliklerin hafifletilmesi amacıyla, kuş burnu ekstreleri veya yağları kullanılmıştır.

    Le Guin “Araştırmacılar bazı otizm türlerinin katılım konusunda yaşanan sıkıntıyla-gecikmeli tepkiyle, ritmi yakalayamamakla bağlantılı olabileceğini düşünüyor. Konuşurken kendimizi dinleriz elbette ve ritmi tutturamazsak konuşmak bizim için çok zorlaşır: otistik sessizliği açıklamaya yardımcı olabilir bu. Konuşmalarının ritmine uyum sağlayamazsak öbür insanları anlayamayız” 

    ♻️

    Doğal öldürücü hücreler (NK hücreleri)

    NK hücreler, kanserleşmeye dönmüş hücreler veya virüs bulaşmış hücrelerin doğrudan yok edilmesinde önemli bir rol oynar. Saldırı için T yardımcı hücreler tarafından düzenlenmeye ve hedef hücreleri işaretlemeye ihtiyaç duymazlar. Bununla birlikte, aktiviteleri üretilen İnterlökin-2’ye bağlıdır. NK hücreler virüs bulaşmış veya kanserleşmeye dönmüş hücreleri yüzey özellikleri nedeni ile tanır. Doğrudan hedef hücrede yıkım (lizis) veya programlı hücre ölüm mekanizmasını (apoptoz) devreye sokarlar.


    ♻️


    Boswellia serrata;

    { Bu sakız, Hindistan, Afrika ve Orta Doğu'nun belirli bölgelerinde yetişen Boswellia Serrata ağacından elde edilen reçineli bir özdür. }

    Ortaçağ Farsçasında günlük ( Boswellia serrata ) apse, yaralar ve kötü huylu tümörler, deri döküntüleri, dermatit, mide bulantısı ve kusma, gastrointestinal inflamasyon ve artrit tedavisinde tavsiye edilmiştir. Birkaç deneysel çalışma günlük'ün anti-inflamatuar, analjezik, antimikrobiyal, hepatoaktif ve anti-proliferatif etkiye sahip olduğunu göstermiştir (Abdel-Tawab ve diğerleri, 2011  ).

    Tarçın kafuru

    Kafur ( Cinnamomum camphora ) baş ağrısı ve eklem ağrısının tedavisi ve ayrıca farklı organlardaki iltihaplanmaya karşı önerilir. 

    https://translate.google.com/website?sl=en&tl=tr&hl=tr&client=srp&u=https://www.ncbi.nlm.nih.gov/


    ♻️


    Uzm. Dr. Ali COŞKUN؛

    Kanserojen etkisi olan mutajen madde nasıl belirlenir ? Yediğimiz içtiğimiz kimyasal maddelerin kanserojen etkisi var mı yok mu diye anlamak için ileri laboratuvar testlerine, hatta hayvan deneylerine ihtiyaç vardır. Bunun için bu maddlerin hücreleri MUTASYON’a uğratıp uğratmadıklarına bakılır. Bu amaçla yapılan testin mucidi  Amerikalı olan 1928 doğumlu Biyokimyacı Prof. Dr. Bruce Nathan Ames‘dir.


    Histidin geni mutasyonlu olan yani Histidin Negatif Salmonella typhimurium bakterisiiçin HİSTİDİN esansiyeldir, yani bu durumda kendisi sentezleyemez ve mutlaka dışarıdan alması gereklidir. 
    Aksi takdirde gelişemez.Çünkü bu bakterinin HİSTİDİN geni doğuştan mutasyonludur, bu durumda büyümesi geri kalan Histidin Negatif Salmonella’lar meydana gelir. Eğer ortama potansiyel olarak kanserojen olduğunu düşündüğümüz bir mutajen ilave edersek, histidin geninin histidin negatif noktasında ikinci bir mutasyona neden olur.
    Bu ikinci mutasyon, birinci mutasyonu normale çevirir, bu sefer de gen normal haline dönerek HİSTİDİN POZİTİF olur,böylece bakteri histidinle beslendiği için devamlı surette çoğalır, koloni sayıları artar. Histidin Negatif Salmonella bakterisinin, Histidin Pozitif hale gelmesi, kullanılan muhtemel karsinojenin mutajenik olduğunu gösterir.

    🔻Et ve süt ürünleri, tahıllar, pirinç, buğday ve çavdar zengin histidin kaynaklarıdır.❗️

    🔻isviçreli kimyager Albert Hofmann'ın Basel'deki Sandoz laboratuvarlarındaki çalışmalarıyla çavdar mahmuzu alkaloidlerinden elde edilen lisejik asitten LSD'nin (liserjik asit dietilamit) sentezi sağlanmıştır. 

    Çavdar mahmuzunun yaşam evreleri

    1692'de Salem, Massachusetts'te üç kadının cadı oldukları iddiası ile öldürülmeleri olayına sebep olan genç kızın çavdar mahmuzu yüzünden halüsinasyonlar gördüğü kabul edilmektedir.❗️


    🔻- alerjik hastalıklarda da önemli fonksiyonu olan histidin; kırmızı et, kümes hayvanları, özellikle mercimek ve soya gibi baklagiller, yumurta, kinoa, pirinç, yulaf gibi tahıllar ve yer fıstığında çokça bulunur.
    ⚠️Vejetaryen bireyler de baklagil (mercimek/fasulye vb.) ve tahıl (kinoa, karabuğday vb.) tüketimini artırarak bu durumu çözmüş olur.‼️


    🔻Vejetaryen Beslenme Faydaları

    Vejetaryen beslenme, vücudun ihtiyacı olan temel besinleri sağlarken kalp sağlığı, kilo yönetimi ve kronik hastalıklara karşı koruma gibi çeşitli faydalar sunar. Bitkisel beslenme, antioksidanlar, vitaminler ve mineraller bakımından zengin olduğu için bağışıklık sistemini güçlendirir ve hücreleri hasardan korur. 

    Kanser Riskini Azaltır

    Antioksidan bakımından zengin bitkisel besinler, hücre hasarını önlemeye yardımcı olarak bazı kanser türlerine karşı koruma sağlayabilir. Özellikle meyve, sebze ve tam tahıllar vücudu serbest radikallere karşı savunur. Düzenli olarak bitkisel beslenmek kolon, mide ve meme kanseri riskini azaltabilir.

    Vejetaryen beslenmenin faydaları şunlardır:

    • Kalp sağlığını destekler.
    • Kilo yönetimini kolaylaştırır.
    • Kanser riskini azaltır.
    • Diyabet riskini düşürür.
    • Sindirim sağlığını iyileştirir.
    • Bağışıklık sistemini güçlendirir.
    • Cilt sağlığını destekler.
    • Çevreye katkı sağlar.❗️

    Buna başka bir örnek : Deri sadece benzopiren ile muamele edilirse herhangi bir olumsuzluk görülmezken, ilave olarak KROTON YAĞI ( Croton tiglium, Forbol içeren koyu sarı renkli, deriyi ve barsakları tahriş edici bir çok kuvvetli bir müshildir, fazla dozda insanı öldürür, tıbben kullanılmamalıdır ) da üzerine sürülürse DERİ TÜMÖRÜ gelişir. Fakat Kroton yağını da tek başına deriye sürsek tahriş yapar ama tümör yapamaz. Ancak benzoprenlerle birlikte uygulanırsa kanserojendir. Bu birlikte kullanımda kanserojen etki için kroton yağı promotör ajandır. Bilindiği gibi Kroton yağında bulunan FORBOL de ayrıca, PROTEİN KİNAZ C’yi aktive eder, böylece hücre proliferasyonu artar.

    Buna benzer bir örnek verirsek, tatlandırıcı olarak kullanılan SAKKARİN ve beyin aktivitesini yavaşlattığı için epilepsi tedavisinde kullanılan Fenobarbital de bir promotördürler. 

    ❌ İnsan metabolizması sakarini parçalayamaz. Bu sebeple doğrudan dışarı atılır. Sükroza (Sakkaroz) göre yaklaşık 200-700 kat daha yüksek tatlılığa sahiptir.

    Sodyum Sakkarin Ürün Kodu : E 954:

    Kullanım Alanları :Sodyum


    ilk engel 1970 yılında ABD ve İngiltere’nin gıdalarda sakarin gibi bir yapay tatlandırıcı olan siklamat isimli maddenin kullanılmasının yasaklanmasıdır. Çünkü o dönemde deney hayvanlarında yapılan çalışmalar, sakarin gibi yapay tatlandırıcı olan siklamatın mesane kanserine yol açtığını göstermişti.  ✔️Bazı ürünlerde sakarinle ilgili kanseruyarısı olduğu gibi, sakarin kullanılan ürünlerde bunun belirtilmesi zorunludur.🔎1980 yılında yüksek doz sakarin verilen hayvanların ikinci kuşak akrabalarında mesane kanseri riskinin arttığı gösterilmiştir. Bu bulgu sonrası sakarinin Kanada’da satışı yasaklanmış, ABD’de ise ürünün üstüne “deneysel çalışmalarda kanser yaptığı” uyarısı eklenmiştir.❗️

    ⚠️ 📝Yapay tatlandırıcılar ile kanser arası ilişki için de geçerlidir. ‼️

    Günümüzde kansere yatkınlığı artıran genler çoğunlukla bilinmektedir ve bunlara ONKOGENLER denir. Ama bu sadece genlerle izah edilemeyecek kadar çevresel ve kimyasal etkiye açık bir süreçtir. Bazı virüsler de onkogen’dir. 

    ⚠️Retro virüsler RNA virüsleridir ve genelde sarkom, lösemi, meme tümöründen sorumludurlar. Papova virüsler arasında Human Papilloma virüsü ( Anogenital kanserlerden sorumlu ), SV 40 virüsü vardır ve ve bu virusların proteinleri konakçıdaki DNA’ya bağlanıp, kanserojen ( onkojenik ) değişime neden olurlar. Herpes virüs üyeleri arasındaki EBV ( Ebstein – Barr Virüsü ), Burkitt lenfomaetiyolojisinde, nazofarengeal kanser etiyolojisinde ve B tipi hücre lenfomasındarol almaktadır.‼️

    UZM. DR. ALİ COŞKUN

    ZAĞOR SÜPER ALBÜM 4 SAYI SİYAH BEYAZ ÇİZGİ ROMAN

    ZAĞOR SÜPER ALBÜM 4 SAYI SİYAH BEYAZ ÇİZGİ ROMAN


    "baltalı ilah zagor", bende elinde balta, putları kıran hz. ibrahim'e çağrışım yapıyor ve de tüm putları kırdıktan sonra o baltayı en büyük putun boynuna asmasına...

    bulunduğu her koşulda gözettiği yüksek adalet duygusu, merhameti, hırsı, şüpheciliği, vefakarlığı vs ile bu satırların yazarını en çok etkilemiş çizgi roman kahramanıdır. kolleksiyonerliğini yapmak bana şu hayatta en çok zevk veren şeylerden biridir.

    senaristleri muazzam işler çıkarmıştır. 1840'ların amerikasında nasıl fantastik maceralar yaşanabileceğini merak edenler varsa kaçırmasın.


    Beyindeki Tünelleme Nanotüpleri Aracılığıyla Hücreler Arası İletişim.


    TNT, rasyonel seçim teorisine bir alternatif olarak geliştirilen görüntü teorisinin bir rafine halidir

    Öte yandan rasyonel seçim teorisi, aktörlerin karar vermeden önce eylem tarzları hakkında bilgi toplayarak onları düzenleyip analiz ettiğini kabul ettiği için aynı zamanda neden sonuç teorisidir de. 

    felsefe, psikoloji gibi dalların da yararlandığı bir ekonomik görüş.

    Şair-eğitimci ve aktivist Nikki Giovanni diyor ki; “Hatalar hayatın gerçeğidir. Önemli olan hataya verilen tepkidir.” 


    Coleman ve Fararo rasyonel seçim teorisinin bir başına optimizasyon kelimesiyle özetlenebileceğini öne sürmüşlerdir. Teori, rasyonel bir şekilde hareket eden bir aktörün bir tür optimizasyona girdiğini ifade etmektedir.

    Anlatısal düşünce kuramı

    Anlatısal düşünce teorisi (TNT), beynin nörolojik işleyişi ile günlük bilinçli deneyim akışı arasındaki boşluğu kapatmak için tasarlanmıştır.

    TNT, rasyonel seçim teorisine bir alternatif olarak geliştirilen görüntü teorisinin bir rafine halidir .

    Görüntü teorisinin özü, kararların kısa vadeli sonuçlardan ziyade geleceği yönetmeye yönelik uzun vadeli girişimlerle şekillenmesidir. Uyumluluk testi adı verilen karar sürecinin görüntü teorisi modeli hem laboratuvar hem de saha testlerinde geçerliliğini korumuş ve TNT'de korunmuştur. 

    Walter R. Fisher'ın(1987) iletişim teorisindeki çalışmasına dayanan anlatı ile değiştirilmesine yol açtı. 

    Anlatının doğası

    Teori, beynin duyum dizilerini olaylara dönüştürdüğü gözlemiyle başlar. Nedensel bir dünyada, ardışıklık nedenselliği ve nedensellik de zamanı ima eder. Sonuç olarak, algılanan olaylar zamana ve nedenselliğe göre düzenlenir. 

    Kişinin deneyiminin bu devam eden kroniğine kişinin birincil anlatısı denir. Kişinin dünyasına dair sahip olduğu temel bilgi, kişinin sezgisel akıl yürütmesinin kaynağı, kişinin özel düşüncesinin temeli ve kişinin başkalarıyla iletişiminin kaynağıdır. 


    'Zihin' teorisi

    Bilgi işleme metaforu dışında bilişsel bilimkapsayıcı bir teori üretmemiştir.

    Beyin işleyişinin altında yatan nöroloji açısından olacağı ve bilinçli deneyimin bunun ikincil ve türevi olduğu yaygın olarak varsayılıyor gibi görünüyor. 

    TNT, beyin işleyişinin ve bilinçli deneyimin niteliksel olarak farklı iki şey olduğunu kabul ederek bu varsayıma meydan okuyor. Öznel deneyim beyin aktivitesinden kaynaklansa da, ona indirgenemez. Bu nedenle, teori beynin önemini ve nasıl çalıştığını kabul eder, ancak aynı zamanda bilinçli deneyimin ve nasıl çalıştığının önemini de kabul eder. İkisini eşit derecede meşru ve tamamlayıcı olarak bir araya getirmek, "zihin" kelimesiyle ima edilen beyindeki sinirsel aktiviteden "daha fazlasını" sağlar.

    Birincisi, TNT'lerin gerçekten canlı dokularda ve dokularda meydana geldiğine dair mevcut kanıt nedir.

    İkinci temel nokta, TNT oluşumunu ve hücreler arası kargo trafiğini uyaran sinyallerle ilgilidir. 

    Bu sinyallerin şifresini çözmek, TNT'ye bağlı hücreler arası kargo değişiminin mekanizmalarını anlamak için önemlidir. Ayrıca, alıcı hücreler için faydalı olduğunda (doku onarımı gibi) kargo değişimini artırmak veya tersine, kanser tedavisine direnci desteklediğinde olduğu gibi süreci engellemek için araçlar tasarlamak için ipuçları sağlayacaktır.

    Beyin, yönettiği birçok görev için hücresel iletişimin elzem olduğu bir organdır. Bu iletişim için birçok farklı araç tanımlanmıştır. TNT'lerin artık nöronlar, astrositler, mikroglia ve perisitler dahil olmak üzere beynin çeşitli hücrelerini birbirine bağladığı bildirildiği için bu hücreler arası iletişimin ek bir katmanına katkıda bulunduğu bulunmuştur; bunların hepsi beyin fizyolojisine katılır. 

    Bunun yanında, TNT'ler Alzheimer hastalığı (AD), Creutzfeldt-Jakob hastalığı (CJD), Huntington hastalığı (HD) ve Parkinson hastalığı (PD) gibi dejeneratif patolojiler için de etkili görünmektedir Beyin kanseri, özellikle glioblastoma (GBM) da ölümcül bir hastalıktır. Burada da TNT'ler, aşağıda açıklandığı gibi, mikroçevrenin kanser hücrelerinin çoğalmasını ve tedaviye yanıt olarak hayatta kalmasını desteklemesine izin vererek hastalığın ilerlemesini teşvik eder. 

    Tünelleme nanotüplerinin (TNT'ler) oluşumu artık çok sayıda hücre tipinde in vitro ve çeşitli biyolojik koşullarda (yani fizyoloji, doku hasarı ve kanser) gözlemlenmiştir. Bu TNT'ler hücreleri birbirine bağlayan ve iyonlar gibi küçük moleküllerden (ki bunların arasında en çok çalışılan Ca2 + olmuştur) nörodejeneratif hastalıklardan sorumlu protein kümeleri olan mikroRNA'lara ve endoplazmik retikulum ve mitokondri gibi tüm organellere kadar çeşitli kargoların taşınmasına izin veren ince tüplerdir (bir mikrondan daha az genişlikte). Bu kargolar, bağlı hücreler arasında "açık kanallar" görevi gören bu TNT'lerin çok özel doğası nedeniyle hücreler arasında değiştirilebilir.

    TNT'ler tanımlanan ilk hücreler arası nanotüp yapılarıdır. 


    Bir kuantum partikülün bir bariyerden tünel açabilmesi için üç koşul sayılabilir:

    ·         Bariyerin yüksekliği sonlu olmalı ve kalınlığı fazla olmamalıdır.
    ·         Bariyerin potansiyel enerjisi (V) > partikülün kinetik enerjisi (E) olmalıdır.
    ·         Bariyere nüfuz edebilmesi partikülün dalga özelliğinden ileri gelir (dalga fonksiyonu); yani kuantum tünelleme protonlar ve elektronlar gibi mikroskobik objelere uygulanabilir, fakat, makroskobik objeler için geçerli değildir.

    Tünelleme, temel kuantum etkisidir ve nanoyapılı yüzeylerin görüntülenmesinde kullanılan çok önemli bir enstrüman “taramalı tünelleme mikroskobun (STM)” temelini oluşturur. . Aynı enstrüman bir nanofabrikasyon cihazı (tek atomların hareketi) olarak da kullanılabilir.

    kuantum_tünelleme-solucandeliği-solucandelikleri-kuantum-elektron

    fizikçi Leonard Susskind yaptığı araştırmada atomaltı parçacıkların birbirine mikroskobik solucandelikleriyle bağlı olabileceğini gösterdi. Hatta daha ileri giderek iki şey öne sürdü:

    1) Görünüşte parçacıkların ışıktan hızlı olarak birbirini etkilemesini sağlayan dolanıklık durumu, parçacıklar birbirine mikroskobik solucandeliğiyle bağlı olduğu zaman gerçekleşiyor olabilir. 2) Bizzat solucandelikleri birbirine dolanıklıkla bağlı olan iki kara deliğin birleşmesiyle ortaya çıkıyor olabilir.

    İnsan beyninde tahminen 100 milyar nöron vardır.  

    Kortikospinal yol hastalıklarında Babinski, Hoffmann bulguları ve klonus gibi patolojik refleksler ortaya çıkar. Alt motor nöron, myasthenia gravis ve primer kas hastalıklarında ise patolojik refleks yoktur.

    Joseph François Felix BABINSKI (1857-1932): Polonya asıllı Fransız nörologu. 1848 yılında Polonya’dan kaçıp Fransa’ya yerleşen bir ailenin çocuğu olarak Paris’te doğdu. Tıp öğrenimini orada tamamladı. Titiz bir klinisyen, bulguları değerlendirmede dikkatli bir nörologdu. Adını taşıyan belirtiyi 1896 yılında tanımladı. Babinski bulgusu tıp alanında bilinen belirtilerin en güvenilirlerinden biridir. Babinski Fransız nöroşirürjisinin gelişmesine de büyük katkıda bulunmuştur. Bin dokuzyüz otuz iki yılında Parkinson hastalığıyla ölmüştür (Resim: https://en.wikipedia.org/wiki/File:Jozef_Babinski.jpg).

    Johann HOFFMANN (1857-1919) : Heidelberg'li nörolog (Resim: https://tr.wikipedia.org/wiki/Dosya:Johann_Hoffmann_(Neurologe)_(ca._1920).jpg).

    Ali bin Abbas (veya Haly Abbas), 10. yüzyılda yaşamış İranlı bir tıp alimidir ve kanser konusunda ilk yazıları kaleme almış, hatta tarihteki ilk kanser ameliyatını gerçekleştirmiştir. Kanser ameliyatları ve alt karın kanserleri üzerine yaptığı çalışmalarla bilinir ve bu alanda yazılmış önemli bir eser bırakmıştır. 

    Ali bin Abbas ve Kanser Hakkında Bilgiler
    • Kanser Cerrahisi: 
      10. yüzyılda kanser ameliyatları yapmış, bu alandaki öncü çalışmalarından dolayı adını tıp tarihine yazdırmıştır. 
    • Yazılı Eserleri: 
      Tıp ve psikoloji üzerine yazdığı Kitab el-Maliki (Latince: Liber Regalis) adlı eseriyle tanınır. Bu eser, o dönemdeki tıp bilgisine ışık tutan önemli bir kaynaktır. 
      • Ameliyat Tekniği: 
        Ameliyatlarında tümörü organdan tamamen ayırmanın önemini vurgulamış, kök bırakmamaya özen göstererek bu hususta nadir görülen bir cerrahi yaklaşım sergilemiştir. 
      • Bilimsel Katkıları: 
        Kılcal kan damarları sistemini tıp tarihinde ilk kez ortaya koymuş ve doğumun bebeğin hareketleriyle değil, rahim kaslarının kasılmasıyla gerçekleştiği fikrini ortaya atmıştır. 
      • -İLMÎ ŞAHSİYETİ: ilim aldigi hocalari,
      • gerekse ilim dünyasına kazandırdığı öğrencilerini tanıyalım: 
      •  A- Hocaları: Müellifin hadis dalındaki hocaları şunlardır: 
      •  1- Hasen b. Ali b. Muhammed el-Ciylî, 
      •  2- Muhammed b. Ali el-Minkârî ,
      •  3- Muhammed b. Muallâ el-Ezdî, 
      •  4- Cafer b. Muhammed el-Mufaddal el- Bağdâdî (ö.387/997)
      •  - Öğrencileri:
      • 1-Hâfız Ebûbekir Hatîb el-Bağdâdî (ö.463/1070). 
      • Hatîb el-Bağdâdî Mâverdî'den hadis öğrenmiş olup, onun sika olduğunu ifade eder.
      •  2-Abdülmelik b. İbrahim b. Ahmed Ebu'l-Fadl el-Hemezânî el-Makdisî (ö.489/ 1095),
      •  3-Muhammed Ahmed b. Abdulbâkî Ebu'l-Fadl er-Rabeî el-Mevsılî (ö.494/1100)
      • 4-Ebu'l-Hasen el-Abderî (ö.493/1099),
      •  5- Kâdî Ebû Abdillah,
      •  6- İbn Hayrûn (ö.488/1095)
      •  7- Abdülkerîm b. Hevâzin Ebû Mansur el- Kuşeyrî (ö.482/1089)
      •  8- Abdulvâhid b. Abdülkerîm b. Hevâzin (ö.494/1100)
      •  9- Ebû Muhammed el-Mısrî (ö.486/1093)
      • 10- Ahmed b. Ali b. Bedrân (ö.507/1113)
      •  11- Übeyyü'n-Nersî (ö.510/1116)
      • 12- İbn Kâdiş (ö.526/1131) 
      • - Anekdottan sonra müellifin eserlerini sıralayabiliriz:
      • 1-el-Hâvîl-kebîr: İleride detaylı olarak ele alınacaktır. 
      •  2-el-İknâ: 
      • 3-Edebu'dünya ve'd-dîn:
      • 4-el-Ahkâmu's-sultâniyye:
      • 5-Tefsîru'l-Kur'an'i'l-Kerîm:
      • 6-Delâilü'n-nübüvve:
      • 7-Kanûnü'l-vizâre ve Siyâsetül-mülk: Sübkî (ö.771/1370)
      • 8-Nasîhatül-mülûk
      • 9-Mârifetü'l-fedâil
      • 10-Teshîlü'n-nazar
      • 11-el-Emsâl ve'l-hikem.
      • _____Eser klasik fıkıh müdevvenâtında olduğu gibi önce "kitap"lara, sonra "bab"lara ayrılmış, daha sonra "mesele" ve "fasıl" alt başlıklarına ayrılmıştır.


    X

    Warum Cannabis? Die Anwendungsgebiete!

    Medizinisches Cannabis wird in verschiedenen Bereichen der Medizin eingesetzt, um Symptome wie starke Schmerzen, chronische Entzündungen, Schlafstörungen und viele andere Beschwerden zu lindern.

    Dr. Franjo Grotenhermen, ein erfahrener Mediziner im Bereich der Cannabinoidforschung, erläutert in einem Interview mit dem Rowohlt Verlag: „THC wurde [...] hinsichtlich seiner erwünschten und unerwünschten Wirkungen intensiv beforscht, und es gab 1975 eine erste kontrollierte klinische Studie zum therapeutischen Nutzen gegen Übelkeit und Erbrechen bei einer Krebs-Chemotherapie, der im Laufe der folgenden Jahrzehnte mehr als 100 kontrollierte klinische Studien folgten."

    Bei folgenden Erkrankungen (und weiteren) kann Cannabis die Therapie erfolgreich unterstützen:Sakkarinin, tablet tipi tatlandırıcılar, diyet ürünleri, alkolsüz içecekler, instant içecekler, buzlu çay, süt ürünleri, reçel, marmelat ürünleri, şekerleme ürünleri, sakız, kutu meyve, dondurma, turşu, sos, multivitamin, puding, jöle, çikolata, unlu mamüller, konserve ürünlerinde kullanılır. Ayrıca diş macunu ve ağız yıkama suyu ve eczacılık ürünlerinde de kullanılmaktadır. ⁉️


  • 🔻  ⚠️E 954 (Sakkarin sodyum), şekerden yaklaşık 400 kat daha tatlı olan yapay bir tatlandırıcıdır. ‼️

    19. yüzyılda sakarin diyetetik değil, ekonomik nedenler yüzünden kullanılmıştır.

    Sodyum sakarin, domuz yavruları, besi domuzları ve dana buzağıları için yem ve içme suyunda tatlandırıcı olarak kullanılmak üzere tasarlanmıştır. 

    🔻İlk kez, 1879 yılında Constantin Fahlberg adlı bir eczacı tarafından üretildi. O Johns Hopkins Üniversitesiikinci başkanı Ira Remsen ile birlikte maden kömürü katranı üzerinde yapılan denemeler sırasında yanlışlıkla buldukları sakarin hakkında 1879 ve 1880 yıllarında makale yayınlanarak 1884'te patenti alındı.

    I. Dünya Savaşı sırasında şeker yokluğunda yaygın olarak kullanılmasına kadar çok tanınmayan bu ürün, düşük kalorili olması nedeniyle 1960 ve 1970'li yıllarda giderek daha çok kullanılır oldu. Çay şekerinden yaklaşık 500 kat daha fazla tatlandırıcı özelliğe sahip olan sakarin, herhangi bir besin değeri taşımamaktadır. Özellikle şeker hastaları ve kilo almaktan çekinenlerin, çay, kahve gibi içeceklerde tercih ettiği sakarinin kanserojenolup olmadığı uzun süre tartışılmış fakat ıspatlanamamıştır.

Rechtliche Aspekte und Legalisierung

Seit 2017 erlauben strenge gesetzliche Vorgaben in Deutschland Ärzten, Cannabis unter bestimmten Bedingungen für medizinische Zwecke zu verschreiben, was Patienten, die nicht von herkömmlichen Behandlungen profitieren, eine alternative Therapieoption bietet.

Die vollständige Legalisierung von Cannabis ab dem 1. April 2024 ist ein signifikanter Wendepunkt in der deutschen Drogenpolitik, resultierend aus langjährigen politischen Debatten. Wir freuen uns, dass Cannabis nicht länger als Droge verboten ist, sondern als rezeptpflichtiges Medikament erlaubt, das mehr Menschen helfen kann, die Nebeneffekte verschiedener Erkrankungen zu behandeln.


XXXXXXXXXXXXXX

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Hallo 🙋🏼‍♀️