Rejeneratif tıp, yaş, hastalık, yaralanma veya doğuştan gelen kusurlar nedeniyle hasar görmüş, işlevini yitirmiş doku ve organların onarılması veya yenilenmesini hedefleyen bir tıp alanıdır. Amacı, vücudun doğal iyileşme mekanizmalarını destekleyerek işlevini yitiren organ veya dokuların normal fonksiyonlarını geri kazanmasını sağlamaktır.
Küf mantarındaki gözlemleri
Mikrofungus: Hooke, "Micrographia" adlı kitabında, mikroskopla gözlemlediği bir mikrofungus olan Mucor türünü resmetti ve tanımladı.
Hooke mantarda gözlemlediği yapılara “boşluk” veya “hücre”anlamına gelen “celula” ismini vermiştir.
Virchow'un hücresel teorisi, 1855 yılında yayınladığı Omnis cellula e cellula ("tüm hücreler hücrelerden gelir")
İnsan vücudunu oluşturan, sınırsız bölünme, her türlü vücut hücresine dönüşme ve yeni görevler üstlenme imkânına sahip ana hücre
İnsan embriyonik kök hücre kolonisi
Bir insan mezenşimal kök hücresi
Aksolotl bir balık değil, bir semender.
Axolotl, bilimsel adıyla Ambystoma mexicanum, gerçekten büyüleyici bir canlıdır! 🐾 Meksika’ya özgü bu sucul semender türü, doğada nadir bulunur ama akvaryum dünyasında oldukça popülerdir.
Bilim dünyasında rejenerasyon araştırmaları için model organizma olarak kullanılır.
• Meksika mitolojisinde tanrısal bir figür olarak görülür.
Aksolotl semenderinin çok eski uygarlıklarda da biliniyordu, hatta mitolojide de adı geçiyor:
Meksika mitolojisindeki hikayelerin büyük bölümü Aztek ve Maya uygarlıklarından bahseder. Böyle benzersiz bir canlı da elbette mitolojideki yerini alıyor. Efsaneye göre bir Aztek tanrısı kurban edilmekten kaçarken kılık değiştirerek Xochimilco gölüne girmiştir ve Aksolotl semenderi böylece ortaya çıkmıştır.
Aksolotl
Düşünsenize, bir gün kolunuzu kaybediyorsunuz ve birkaç hafta içinde yeniden çıkıyor! İşte aksolotl tam olarak bunu yapabilen bir mucize yaratık! Meksika’ya özgü bu semender, uzuvlarını, kalbini, akciğerlerini ve hatta beyninin belirli bölümlerini bile yenileyebiliyor. Üstelik bunu kusursuz bir şekilde yapıyor!
Bilim insanları, aksolotl’un bu inanılmaz yeteneğinin sırrını çözmek için derin bir çalışma yürütüyor. Eğer bu gizem açığa çıkarsa, insan vücudunun da benzer bir iyileşme kapasitesine sahip olup olamayacağı araştırılacak. Belki de ilerleyen yıllarda organ yenileyen bir teknolojiye sahip olabiliriz, kim bilir?
Bununla da kalmıyor! Aksolotl’un beyin hücreleri üzerine yapılan araştırmalar, yaşa bağlı beyin hastalıklarının tedavisinde yeni kapılar açabilir. Hatta kemik hastalıkları için de umut ışığı olabilir! Kısacası bu minik su canavarı, sadece sevimliliğiyle değil, bilim ve teknolojiye ilham veren hayvanlar arasında tam bir yıldız!
Tarihçe:
Rejeneratif tıp;
Antik Yunanlar, MÖ 700'lerde vücudun bazı bölümlerinin yenilenip yenilenmeyeceğini öne sürdüler. 19. yüzyılın sonlarında icat edilen deri aşılama, yapı ve işlevi eski haline getirmek için vücut dokusunu yeniden oluşturmaya yönelik en eski büyük girişim olarak düşünülebilir.
20. yüzyılda vücut parçalarının naklindeki ilerlemeler, vücut parçalarının yenilenebileceği ve yeni hücreler üretebileceği teorisini daha da ileri götürdü. Bu ilerlemeler doku mühendisliğine yol açtı ve bu alandan rejeneratif tıp çalışmaları genişledi. Bu, günümüzde yaygın olarak yürütülen kök hücre araştırmalarına yol açan hücresel terapi ile başladı.
İlk hücre terapileri yaşlanma sürecini yavaşlatmayı amaçlıyordu. Bu, 1930'larda Papa Pius XII, Charlie Chaplin ve Suudi Arabistan Kralı İbn Suud gibi ünlü tarihi şahsiyetleri tedavi ettiği bilinen İsviçreli bir doktor olan Paul Niehans ile başladı. Niehans, genç hayvanların hücrelerini (genellikle kuzular veya buzağılar) hastalarına gençleştirmek için enjekte ederdi.
1956 yılında, sağlıklı bir kişiden kemik iliği lösemili bir hastaya nakledilerek lösemiyitedavi etmek için daha karmaşık bir süreç başladıı. Bu süreç çoğunlukla hem verici hem de alıcının bu durumda tek yumurta ikizi olması nedeniyle işe yaradı.
"Rejeneratif tıp" terimi ilk olarak 1992 yılında Leland Kaiser tarafından hastane yönetimine ilişkin bir makalede kullanılmıştır. Kaiser'in makalesi, hastaneleri etkileyecek gelecekteki teknolojiler hakkında bir dizi kısa paragrafla kapanıyor. Bir paragrafta kalın bir baskı başlığı olarak "Rejeneratif Tıp" vardı ve "Kronik hastalığın seyrini değiştirmeye çalışan birçok durumda yorgun ve başarısız organ sistemlerini yeniden oluşturmaya çalışan yeni bir tıp dalı gelişecek" diyordu.
Terim, popüler kültüre 1999 yılında William A. Haseltine tarafından Como Gölü'ndeki bir konferans sırasında, hastalıktan zarar görmüş, travmadan yaralanmış veya zamanla yıpranmış olan şeyleri normal işlevine geri döndüren müdahaleleri tanımlamak için icat ettiğinde getirildi. Haseltine, Wisconsin Üniversitesi-Madison ve Johns Hopkins Tıp Okulu'ndaki araştırmacılarla işbirliği içinde Geron Corporation'da insan embriyonik kök hücrelerini ve embriyonik germ hücrelerini izole etme projesi hakkında bilgi aldı.
Bu hücrelerin insan vücudunun tüm hücre tiplerine farklılaşma (pluripotens) benzersiz yeteneğinin yeni bir tür rejeneratif terapiye dönüşme potansiyeline sahip olduğunu fark etti. Bu tür hücrelerin sağlayabileceği yeni terapi sınıfını açıklarken, "rejeneratif tıp" terimini bugün kullanıldığı şekilde kullandı: "yeniden büyümek için insan genlerini, proteinlerini ve hücrelerini kullanan bir terapi yaklaşımı, travma nedeniyle yaralanmış, hastalıktan zarar görmüş veya zamanla yıpranmış dokuların onarılması veya mekanik olarak değiştirilmesinin sağlanması” ve “yaşlanmayla ilgili olanlar da dahil olmak üzere günümüzde etkili bir şekilde tedavi edilemeyen hastalıkları iyileştirme olanağı sunmaktadır.”
Rejeneratif tıp terimi, kök hücre tedavileri üzerine yapılan araştırmalarla giderek daha fazla karıştırılmaktadır. Bazı akademik programlar ve bölümler orijinal daha geniş tanımı korurken diğerleri bunu kök hücre araştırmaları üzerine yapılan çalışmaları tanımlamak için kullanır.
Rejeneratif tıp, "normal işlevi eski haline getirmek veya kurmak için insan veya hayvan hücrelerini, dokularını veya organlarını değiştirme, mühendislik veya yenileme süreci" ile ilgilenir.
Hayatımız boyunca vücudumuz sayısız yaralanma ve zedelenmelere maruz kalır fakat vücudumuzun rejeneratif (yenilenme) kabiliyeti sayesinde bu yaraların çoğu biz fark edene kadar kapanır. İşte bu noktada vücudumuzun rejenerasyon mekanizması devreye girer. Rejenerasyon; kaybedilmiş veya zarar görmüş hücrenin, dokunun, organın veya uzvun yeniden üretilebilme yeteneğidir ve rejenerasyon genellikle değişik dokulara farklılaşabilen kök hücreler sayesinde yürütülür.
Hastaların zarar görmüş veya görevini yapamayan organlarının ve dokularının tedavisine yeni bir çözüm arayışından hareketle rejeneratif tıp geliştirildi.
Vücudumuzun fonksiyonelliğini ve bütünlüğünü sağlamak amacıyla diğer gelişmemiş organizmalara kıyasla daha az oranda olsa da kendi kendini belirli sürelerde yeniler, kimi hücreleri ve dokuları belirli periyotlarda yıkıp tekrar oluşturur. Bu durumla ilgili verilebilecek başlıca en güzel örnekler, bir kısmı alınınca bile kendisini yenileyebilen karaciğerimiz, 5 günde bir epitel dokusunu yenileyen ince bağırsağımız, vücudumuzun taşıma sıvısı kanın yenilenmesi ve her ay endometrium (rahimin iç katmanı) dokunun yenilenmesidir. Her dokunun rejenerasyon kabiliyeti doku çeşidinin gereklerine göre farklılık gösterir ve insan organ ve dokularının bu sınırlı rejenerasyon kabiliyetini artırmak, rejeneratif biyolojinin temel araştırma konularındandır.
Dünya genelinde kök hücre nakil sayılarının arttırılmasına yönelik faaliyetler yoğun şekilde sürmektedir. Diğer yandan, kök hücre kaynaklarının ve hücresel ürünlerin çeşitlendirilmesi, tedavilerde etkinliğin arttırılması ve yeni rejeneratif tıp yaklaşımlarının geliştirilmesini konu alan çok çeşitli araştırmalar devam etmektedir.
Embriyonun ilk döneminde bulunan embriyonik kök hücreler başka herhangi bir hücre türüne dönüşebilen hücrelerdir. Fetal kök hücreler, fetüsün farklılaşmamış hücreleridir ve sınırlı bir dönüşüm potansiyeline sahiptirler. Yetişkin kök hücreleri ise vücudun farklı kısımlarında yer alarak yalnızca bazı hücre şekillerine dönüşebilir.
Kök hücreler hem bölünerek yeni kök hücreler üretirler hem de gerektiğinde hasarlı dokuların hücrelerine dönüşerek özelleşmiş hücrelere dönüşürler.
Vücudun temel elementleri olarak da tanımlanan kök hücreler, kendi kendilerini yenileyebilir ve ihtiyaca göre farklılaşarak diğer hücre türlerine dönüşebilirler.
Kök hücreler, totipotent, pluripotent ve multipotent olmak üzere farklılaşma potansiyellerine göre sınıflandırılırlar.
Totipotent hücreler, tüm hücre tiplerine ve plasental yapıya dönüşebilirken, pluripotent hücreler, tüm hücre tiplerine ancak plasental yapıya dönüşemez. Multipotent hücreler ise sadece belirli bir grup hücreye dönüşebilir.
İnsanlarda, kök hücreler farklı kaynaklarda bulunabilir. Embriyonik kök hücreler, embriyonun erken aşamalarında yer alır ve çeşitli hücrelere farklılaşabilir. Yetişkin kök hücreleri ise vücuttaki çeşitli dokularda bulunur, özellikle kemik iliği, deri, kas dokusu ve organlarda.
Gelişen bir embriyoda, kök hücreler özelleşmiş hücrelerin tümüne-ektoderm, mezoderm, endoderm-farklılaşabilirler (bkz. pluripotent hücrelerdenir) ve ayrıca kan, deri, sindirim organları gibi organların da yenilenmesini sürekli kılarlar.
İnsanlarda günümüzde bilinen otolog erişkin kök hücre kaynakları şu şekildedir;
Yağ (adipoz) doku; liposakşın ile alınması ve saflaştırmaları gerekir.
Kan, donörden alıcıya kan bağışına benzer şekilde kanın içinden geçtiği ve kök hücrelerin süzüldüğü "ferez" aracılığıyla saflaştırmayla yapılarak elde edilir.
Mezenkimal kök hücreler gerektiğinde hasarlı dokuların onarımı için kemik, kıkırdak, kas, tendon ve yağ hücrelerine dönüşerek özelleşmiş hücreler halini alırlar.
Kemik iliği nakli olarak da bilinen kök hücrenakli, hasar görmüş veya tahrip olmuş kök hücreleri sağlıklı olanlarla değiştiren tıbbi bir prosedürdür. Kök hücre nakli, kemik iliğinin hasar gördüğü ve artık sağlıklı kan hücreleri üretemediği durumları tedavi etmek için kullanılır.
Kemik iliği, omurilik yaralanmaları, karaciğer sirozu, knik uzuv iskemisi, son aşamadaki kalp yetmezliği gibi hastalıkların tedavilerde kullanılan yetişkin kök hücrelerin bulunduğu zengin kaynaklardan biridir. Kemik iliği kök hücrelerinin miktarı, yaşlanmayla azalır, ayrıca aynı yaş grubundaki üreyebilir dişilerde erkeklere kıyasla daha azdır.
Kök hücre tedavisi rejeneratif (yenileyici) tıp tedavisi olarak da bilinir. Bu tedavinin temel amacı işlevini kısmen veya tamamen kaybeden dokunun iyileştirilmesine katkı sağlamaktır. Bunun için kök hücreler veya kök hücreye benzer yapılar kullanılır. Kök hücreler laboratuvarda yetiştirilerek yok olan ya da ölen hücrelerin yerini almak için kullanılabilir.
Kök hücre tedavilerinden yararlanabilecek hastalıklar arasında omurilik yaralanmaları, tip 1 diyabet, parkinson hastalığı, alzheimer hastalığı, kalp hastalığı, inme, yanıklar, kanser ve osteoartrit bulunmaktadır.
Kan hastalıkları, bazı kanser çeşitleri ve bağışıklık sistemi hastalıkları kök hücre tedavisinin tercih edildiği rahatsızlıkların arasında yer alır. Bu hücreler İnsanlarda hasar görmüş veya hastalıktan etkilenen dokuları yenilemek ve onarmak için kullanılabilecek spesifik hücreler haline gelmeleri için yönlendirilebilir.
Rejeneratif tıp yaklaşımı olarak doku mühendisliği
Resim 1. Temel doku mühendisliği uygulaması
2007 ve 2012 yıllarında Fizyoloji ve Tıp alanındaki Nobel ödülleri, sırasıyla embriyonik kök hücreler ve uyarılmış pluripotent kök hücreler ile ilgili araştırmalar için verilmiştir.
⚠️Bir kişinin süt dişlerinin, bir kök kanal tedavisi veya yaralanmasından sonra diş pulpasının yenilenmesi için kullanılabilecek kök hücreler içerdiği bilinmektedir. Bu hücreler ayrıca, kemik kaybına ve ciddi diş eti çekilmesine neden olan ileri bir diş eti hastalığı türü olan periodontitis kaynaklı hasarı onarmak için de kullanılabilir. Bu kök hücrelerin tamamen yeni dişlere dönüşecek kadar canlı olup olmadığını görmek için hala araştırmalar yapılıyor. Hatta bazı ebeveynler, çocukların büyüdüklerinde bir durumu tedavi etmek için içlerindeki kök hücreleri kullanabileceği düşüncesiyle, çocuklarının süt dişlerini özel depolarda tutmayı tercih ediyor.
Tipik ultrastrüktürel özellikler sergileyen mezenkimal kök hücrenin geçirimli elektron mikrografı.
Roma Katolik Kilisesi, embriyonik kök hücrelerin deneylerde kullanımını yasaklarken, Vatikan gazetesi amniyotik kök hücreler için geleceğin tıbbı olarak başlık vermiştir. Donörlerden ya da kendi kullanmak isteyenlerden amniyotik kök hücreleri biriktirmek mümkündür; bu nedenle dünya genelinde kurulan ve ortaklaşa çalışan amniyotik kök hücre bankaları bulunmaktadır.
İnsan embriyonik kök hücreleri A: Henüz farklılaşmamış hücre kolonileri B: Sinir hücresi.
Kyoto Üniversitesi'ndeki Shinya Yamanaka ve arkadaşları transkripsiyon faktörleri Oct3/4, Sox2, c-Myc ve Klf4'ü kullanarak insan yüzünden aldıkları hücrelerde deneylerini gerçekleştirmişlerdir. Wisconsin–Madison ÜniversitesindenJunying Yu, James Thomson ve arkadaşları farklı bir grup (Oct4, Sox2, Nanog ve Lin28), transkripsiyon faktörü kullanarak insan sünnet derisinden aldıkları hücrelerle çalışmalarını yapmışlardır. Bu başarılı deneylerin sonucu olarak, ilk klonkoyun Dolly'nin kopyalanmasına yardımcı olan Ian Wilmut, somatik hücre çekirdeği transferininden vazgeçeceğini açıklamıştır. Bu uyarılmış pluripotent kök hücrelerin eldesi için, yeni bir yolla donmuş olan kan örneklerinin kaynak olarak kullanılması mümkündür.
{{{ Dolly, yetişkin bir Finn Dorset koyunundan alınan bir meme bezi hücresinden klonlandı. Wilmut ve Roslin'deki araştırmacı ekibi, meme hücresini çekirdeği çıkarılmış döllenmemiş bir yumurta hücresiyle birleştirmek için elektrik darbeleri kullanarak onu yarattı.}}}
Klonlama sürecini anlatan bir resim.
"Bedensel hücre çekirdeği aktarımı" yöntemiyle oluşturulmuş embriyolarıngelişmesiyle ortaya çıkan canlılardır. Bu yöntemde, yetişkin bir canlıdan alınan hücre çekirdeği, hücre çekirdeği çıkarılmış bir embriyo hücresine aktarılır. 1996 yılında klonlanan Dolly, bu yöntemle ortaya çıkarılan ilk memeli canlıdır.
♻️
Rekombinant DNA
Moleküler düzeyde insan eliyle oluşturulan ve yeni DNA dizileri üreten DNA molekülleri
Rekombinant DNA teknolojisi ile birçok canlının genetik yapısı yeniden düzenlenebilmektedir. Bu şekilde, bitkilerden daha verimli ürünler elde edilebilir.
genlerinherhangi bir organizmadan alınarak üretilmesi (klonlama) ve üretilen genlerin gerek temel, gerekse uygulamalı araştırmalar için kullanması olarak özetlenebilir. Bu teknoloji bugün temel bilimler, tıp, endüstri, biyoteknoloji, biyomühendislik, hayvancılık, ziraat, çevre mühendisliği gibi alanlarda yaygın bir biçimde kullanılmaya başlamıştır.
Rekombinant DNA teknolojisi özellikle 1960'lı yılların sonlarına doğru DNA ile ilgili bazı enzimlerin etki mekanizmalarının anlaşılması sayesinde gerçekleştirilen bir dizi yöntemleri kapsamaktadır. Bununla birlikte bu süreç 1940'lardan 1970'lere kadar moleküler biyolojinin gelişmesini sağlayan bilgi birikimi de rekombinant DNA teknolojisinin temelini oluşturmuştur.
Genetik çeşitlenme olaylarının yapay olarak gerçekleştirilmesi esasına dayanan rekombinant DNA teknolojisine (rDNA) ilişkin ilk çalışmalar, 1973 yılında başta Cohenolmak üzere bir araştırma grubunun önderliğinde in vitro koşullarda gerçekleşmiştir.
⚠️Buna göre doğada eldesi imkânsız olan yeni gen düzenlemelerinin yapılması bu teknolojiyle sağlanabilmekte, bir canlının genotipi önceden belirlenebilmekte ve yönlendirilebilmektedir. In vitro koşullarda oluşturulan yeni DNA moleküllerine önceleri "kimera" (aslan başlı, keçi gövdeli ve yılan kuyruklu mitolojik bir yaratık) adı verilmiştir. Bu kimeralar, birbirleriyle ilişkili olmayan ve farklı kökenler ait genleri içeren rekombinant DNA molekülleridir.⁉️
Rekombinant DNA teknolojisi 1980'li yıllarda dev adımlarla ilerlemiş ve günümüzde adından en çok bahsedilen ve moleküler genetikte devrim yaratan bir bilim dalı olmuştur.
Özellikle 1985'te ortaya atılan bir veya iki hücreden elde edilen DNA'nın birkaç saat içerisinde çoğaltılarak 24 saatte genetik tanının konmasına olanak sağlayan polimeraz zincir tepkimesi (PCR) rDNA teknolojisi için belki en büyük gelişmelerden biri olarak kabul edilebilir.
Rekombinant DNA teknolojisinde uygulanan yöntemler 3 ana başlık halinde incelenebilir;
Rekombinant DNA teknolojisi uygulamaları özellikle genetik mühendisliği ve biyoteknolojide kullanılmaktadır. Dünya nüfusunun %3-5'nin genellikle tedavi olanağı bulmayan kalıtsal hastalıklardan etkilendiği bilinmektedir. Bu alandaki en büyük ümit ve beklenti genetik bozuklukların gen aktarımıyöntemleriyle düzeltilmesi ya da etkin tedavi yöntemlerinin geliştirilmesidir. Kısa zamanda çok geniş bir uygulama alanı bulan bu yöntemin gerçek değeri önümüzdeki yıllarda çok daha iyi anlaşılacaktır.
♻️
Orantı:
Orantı matematikte iki değişken arasındaki ilişkidir. İki değişken arasında sabit bir çarpan olması haline doğru orantı veya kısaca orantı denilir. İki değişkenin çarpım sonuçlarının sabit olması hali ise ters orantı olarak bilinir.
Baş kuantum sayısı:
Baş kuantum sayısı, "n" ile gösterilen yörünge numarasının değerini belirleyen sayıdır. 1, 2, 3, 4, ... gibi sayı değerlerini alabilir. Yörünge numarası ile yörüngenin çekirdeğe uzaklığı doğru orantılıdır.[1]
Enerji seviyesi:
Enerji seviyesi, atom çekirdeğinin etrafında katman katman biçiminde bulunan kısımların her biridir. Bu yörüngelerde elektronlarbulunur. Yörüngenin numarası; 1, 2, 3, 4, ... gibi sayı değerlerini alabilir. Yörüngenumarasına baş kuantum sayısı da denir ve "n" ile gösterilir. Yörünge numarası ile yörüngenin çekirdeğe uzaklığı doğru orantılıdır.
Bir yörüngede kaç elektron bulunduğunu hesaplamak için 2•n2 parametresi kullanılır.
Kuantum mekaniği sistemi veya bağlanmış (uzayda hapsedilmiş) parçacığı, sadece bazı özel enerji değerleriyle ilgilenir. Bu herhangi bir enerji alabilen klasik parçacıklarla çelişir. Bu farklı değerlere enerji seviyeleri denir. Bu terim genel olarak çekirdeğin elektrik alanıyla bağlanmış molekül ve atomların içindeki elektronların enerji seviyeleri için kullanılır. Ama çekirdeğin enerji seviyelerine veya moleküllerdeki titreşimsel ve dönmeli enerji seviyelerine işaret eder. Böyle özel enerji seviyeleriyle olan enerji yelpazesi sistemine de nicelikleşmiş denir.
Eğer potansiyel enerji molekül veya atomik çekirdekten sonsuz mesafede sıfırlanırsa, bağlanmış elektron durumu, negatif potansiyel enerji durumu vardır.
Eğer bir atom, molekül ya da iyon mümkün olan en düşük enerji seviyesinde ise elektronların temel seviyede olduğu söylenir. Eğer daha yüksek enerji seviyelerinde ise elektronların uyarılmış seviyede olduğu söylenir. Eğer birden fazla kuantum mekanik durumu aynı enerjideyse enerji seviyeleri yozlaşmıştır (bozulmuştur). O zaman bunlara yozlaşmış enerji seviyeleri denir.
Bir atomdaki elektronların enerji seviyeleri: temel seviye ve uyarılmış seviyelerdir. Enerjiyi emdikten sonra bir elektron temel seviyeden daha yüksek enerjili bir uyarılmış seviyeye zıplayabilir.
Açıklama:
Nicelleşmiş enerji seviyeleri parçacığın enerjisi ve dalga uzunluğu arasındaki ilişkiden doğar. Atomun elektronlarındaki gibi hapsolmuş parçacık için, dalga işlevi duran dalgalar şeklindedir. Sadece (enerjili durgun durumlar) dalga uzunlukları integral rakamlarıyla ilişkili enerjili durgun durumlar var olur. Diğer durumlarda dalgalar yıkıcı olarak müdahale eder, bu da sıfır olasılık yoğunluğu ile sonuçlanır. Matematik olarak enerji seviyelerinin nasıl oluştuğunu gösteren temel örnekler, kutuda parçacık ve kuantum uyumlu titreştiricidir.
Rejeneratif tıp alanındaki araştırmalar hızla ilerlemektedir. Brakimetatarsi de bir istisna değildir. Ayakta bir veya daha fazla alışılmadık derecede kısa metatarsal ile karakterize olan bu durum, klinisyenler için her zaman önemli bir zorluk teşkil etmiştir. ortopedi doktorlarıAncak bilim, tedavilerde devrim yaratacak bir dizi yeni rejeneratif ilaç üretti.
Mevcut rejeneratif ilaçlarla başlayalım. İlk bakışta bir laboratuvar deneyinin sonucu gibi görünseler de aslında... kemik yenilenmesini teşvik etmek Doğal olarak. En umut verici seçeneklerden bazıları şunlardır:
Trombosit kaynaklı büyüme faktörleri (PRP): vücudumuzdaki hücrelerin yenilenme yolculuğuna rehberlik eden güçlü bir kokteyldir.
Mezenkimal kök hücreler (MSC'ler): bunlar küçük çok amaçlı hücreler Ayağın ihtiyaç duyduğu her türlü dokuya dönüşebilmek için yorulmadan çalışırlar.
Peptitleri onarmak: protein parçaları kemik içerisinde büyüme ve yenilenmeyi sağlayan bir zincirleme reaksiyon başlatır.
Bu ilaçların etkinliği değişkenlik gösterse de yapılan çalışmalar, bunların çoğu zaman ayak asimetrisini önemli ölçüde azaltacak kadar büyümeyi teşvik edebildiğini göstermiştir.
Mezenkimal kök hücreler (MSC'ler), birçok farklı hücre tipine dönüşebilme potansiyeline sahip olan yetişkin kök hücreleridir. Rejeneratif tıp alanında, yaralanma, hastalık veya yaşlanma nedeniyle hasar görmüş dokuların onarımı ve yenilenmesi için büyük bir umut kaynağı olarak görülürler. MSC'ler, bağışıklık sistemini düzenleme yetenekleri sayesinde terapötik potansiyellerini artıran özel özelliklere sahiptirler.
Bağışıklık sistemini düzenleyici (immünmodülatör) etki: MSC'ler, bağışıklık sistemini baskılayarak inflamasyonu azaltabilir ve organ nakli reddini önlemeye yardımcı olabilirler. Bu sayede, otoimmün hastalıklar ve diğer iltihaplı durumların tedavisinde umut vaat ederler.
Göbek kordonu: Doğum sonrası kolayca elde edilebilir ve genç, bol miktarda MSC içerir.
XXXXXXX
Dr. Rudolf Ludwig Carl Virchow;Hücre Biyolojisi
Rudolf Ludwig Carl Virchow (13 Ekim 1821 - 5 Eylül 1902) Almanhekim, antropolog, patolog, prehistoryacı, biyolog, yazar, editör ve siyasetçidir. "Modern patolojinin babası", sosyal tıbbın kurucusu ve meslektaşları tarafından "tıbbın Papa'sı" olarak bilinir.
Bu araştırmadan çok iyi bilinen bir aforizma çıkardı: "Tıp sosyal bir bilimdir ve politika da büyük ölçekte tıptan başka bir şey değildir". 1848'deki devrime katılması ertesi yıl Charité'den atılmasına neden oldu. Daha sonra Die Medizinische Reform (Tıbbi Reform) adlı bir gazete yayınladı. 1849'da Würzburg Üniversitesinde ilk Patolojik Anatomi Kürsüsü'nü aldı. Beş yıl sonra Charité onu yeni Patoloji Enstitüsü'ne geri aldı. Deutsche Fortschrittspartei adlı siyasi partinin kurucuları arasında yer aldı ve Prusya Temsilciler Meclisine seçilerek Reichstag'dabir sandalye kazandı. Otto von Bismarck'ın mali politikasına karşı çıkması, Bismarck tarafından düelloya davet edilmesiyle sonuçlandı.
🕍Ancak Virchow, Kulturkampf("kültür mücadelesi") adını verdiği Katolik Kilisesi karşıtı kampanyalarında Bismarck'ı destekledi.
Üretken bir yazar olarak 2000'den fazla bilimsel yazı yazdı. Modern patolojinin kökeni olarak kabul edilen Hücresel Patoloji(1858), hücre teorisinde üçüncü dictum'u ortaya koydu: Omnis cellula e cellula ("Tüm hücreler hücrelerden gelir 1849'da Physikalisch-Medizinische Gesellschaft'ın ve 1897'de Deutsche Gesellschaft für Pathologie'nin kurucuları arasında yer aldı. Archiv für Pathologische Anatomie und Physiologie und für Klinische Medicin(1847'de Benno Reinhardt ile birlikte, daha sonra Virchows Archiv olarak yeniden adlandırıldı) ve Zeitschrift für Ethnologie(Etnoloji Dergisi) gibi dergileri kurdu.
Sonuncusu, kendisinin de kurucusu olduğu Alman Antropoloji Derneği ve Berlin Antropoloji, Etnoloji ve Prehistorya Derneği tarafından yayımlandı.
Virchow birçok önemli keşfe imza atmıştır. En yaygın bilinen bilimsel katkısı, Theodor Schwann'ın çalışmaları üzerine inşa ettiği hücre teorisidir.
Hücrelerin kökeninin önceden var olan hücrelerin bölünmesi olduğunu gösteren Robert Remak'ın çalışmasını ilk kabul edenlerden biriydi. Başlangıçta hücre bölünmesine ilişkin kanıtları kabul etmedi ve bunun yalnızca belirli hücre türlerinde gerçekleştiğine inandı. Remak'ın haklı olabileceği 1855'te kabul ettiğinde, Remak'ın çalışmasını kendi çalışması gibi yayınlayarak Remak'la arasının açılmasına neden oldu.
Virchow, hücresel teori konusunda özellikle "hem fizyolojik hem de patolojik hücre yaşamının en eski ve en keskin gözlemcilerinden biri" olarak tanımladığı Edinburgh'lu John Goodsir'in çalışmalarından etkilenmiştir.
Virchow büyük eseri Die Cellularpathologie'yi Goodsir'e ithaf etmiştir. Virchow'un hücresel teorisi, 1855 yılında yayınladığı Omnis cellula e cellula ("tüm hücreler hücrelerden gelir") epigramında özetlenmiştir. (Bu özlü söz aslında François-Vincent Raspail tarafından ortaya atılmış, ancak Virchow tarafından popüler hale getirilmiştir). Bu, organizmaların cansız maddelerden ortaya çıkabileceğini savunan spontane jenerasyon kavramının reddidir.
Örneğin, kurtçukların çürüyen ette kendiliğinden ortaya çıktığına inanılıyordu; Francesco Redi bu fikri çürüten deneyler yaptı ve Omne vivum ex ovo ("Her canlı bir canlıdan gelir" - kelimenin tam anlamıyla "yumurtadan") özdeyişini ortaya attı; Virchow (ve selefleri) bunu, canlı bir hücrenin tek kaynağının başka bir canlı hücre olduğunu belirtecek şekilde genişletti.
Kanser;
1845 yılında Virchow ve John Hughes Bennett bağımsız olarak bazı hastaların beyaz kan hücrelerinde anormal artışlar gözlemlediler. Virchow bu durumu doğru bir şekilde bir kan hastalığı olarak tanımladı ve 1847'de leukämie (daha sonra lösemi olarak değiştirildi) olarak adlandırdı.1857'de, klivustan (kafatasının tabanında) kaynaklanan ve kordoma adı verilen bir tümörtürünü tanımlayan ilk kişi oldu.
Kanserin kökeni teorisi;
Virchow, kanserlerin kökenini normal hücrelere bağlayan ilk kişidir. (Hocası Müller, kanserlerin hücrelerden, ancak blastema adını verdiği özel hücrelerden kaynaklandığını öne sürmüştü).
1855 yılında, kanserlerin olgun dokularda bulunan hareketsiz hücrelerin (belki de günümüzde kök hücre olarak bilinen hücrelere benzer) aktivasyonundan kaynaklandığını öne sürdü. Virchow, kansere dokulardaki şiddetli tahrişin neden olduğuna inanıyordu ve teorisi "kronik tahriş teorisi" olarak biliniyordu. Oldukça yanlış bir şekilde, tahrişin sıvı şeklinde yayıldığını ve böylece kanserin hızla arttığını düşünüyordu.
🦠Kanserlerin sıvı yoluyla değil, zaten kanserli olan hücrelerin metastazı yoluyla yayıldığı konusunda yanıldığı kanıtlandığı için teorisi büyük ölçüde göz ardı edildi. (Metastaz ilk olarak 1860'larda Karl Thiersch tarafından tanımlanmıştır).
Bazı kanserlerin (modern anlamda karsinom) doğası gereği tahriş (inflamasyon) üreten beyaz kan hücreleriyle (günümüzde makrofajolarak adlandırılmaktadır) ilişkili olduğuna dair çok önemli bir gözlemde bulundu. Virchow'un teorisinin ciddiye alınması ancak 20. yüzyılın sonlarına doğru gerçekleşti.
Belirli kanserlerin (mezotelyoma, akciğer, prostat, mesane, pankreas, servikal, özofagus, melanom ve baş ve boyun kanserleri dahil) gerçekten de uzun süreli inflamasyonla güçlü bir şekilde ilişkili olduğu fark edildi. Buna ek olarak, aspirin gibi anti-inflamatuar ilaçların uzun süreli kullanımının kanser riskini azalttığı anlaşıldı.
Deneyler ayrıca inflamasyonu engelleyen ilaçların aynı zamanda tümör oluşumunu ve gelişimini de engellediğini göstermektedir.
Kaiser vakası;
Virchow, gırtlak kanserinden muzdarip olan KaiserIII. Friederich'in önde gelen hekimlerinden biriydi. Ernst von Bergmanngibi diğer hekimler gırtlağın tamamının ameliyatla alınmasını önerirken Virchow buna karşı çıkmıştı çünkü bu türden başarılı bir ameliyat daha önce yapılmamıştı. İngiliz cerrah Morell Mackenzie 1887'de Kaiser'den bir biyopsi alarak Virchow'a gönderdi ve Virchow bunu "pachydermia verrucosa laryngis" olarak tanımladı. Virchow, birkaç biyopsi testinden sonra bile dokuların kanserli olmadığını teyit etti.
Kaiser, 15 Haziran 1888'de öldü. Ertesi gün Virchow ve asistanı tarafından otopsi yapıldı. Gırtlağın ülserasyon nedeniyle büyük ölçüde hasar gördüğü tespit edildi ve mikroskobik incelemede epidermal karsinom doğrulandı. Die Krankheit Kaiser Friedrich des Dritten(Kaiser III. Frederick'in Tıbbi Raporu) 11 Temmuz'da Bergmann'ın başyazarlığında yayımlandı.
Ancak Virchow ve Mackenzie atlandı ve tüm çalışmaları için özellikle eleştirildiler. Aralarındaki tartışmalar yüzyıl süren bir tartışmaya dönüştü ve Virchow'un yanlış teşhis ve malpraktisle suçlanmasıyla sonuçlandı. Ancak teşhis geçmişinin yeniden değerlendirilmesi Virchow'un bulgularında ve kararlarında haklı olduğunu ortaya koydu.
Günümüzde Kaiser'in çok nadir görülen bir verrüköz karsinom türü olan hibrid verrüköz karsinoma sahip olduğuna ve Virchow'un bunu doğru bir şekilde tanımlamasının mümkün olmadığına inanılmaktadır. (Bu kanser türü ancak 1948 yılında Lauren Ackerman tarafından doğru bir şekilde tanımlandı).
Anatomi;
Virchow ve Charles Emile Troisier tarafından yaklaşık eş zamanlı olarak, genişlemiş bir sol supraklaviküler düğümün, genellikle mideveya daha az yaygın olarak akciğer kanserigibi gastrointestinal malignitenin en erken belirtilerinden biri olduğu keşfedildi. Bu işaret Virchow nodu ve aynı zamanda Troisier işareti olarak bilinir hale geldi.
Tromboembolizm;
Virchow pulmoner tromboembolizm(damarlarda kan pıhtılaşması durumu) mekanizmasını aydınlatması ve embolizm ve tromboz terimlerini ortaya atmasıyla da tanınır. Pulmoner arterdeki kan pıhtılarının ilk olarak venöz trombüsten kaynaklandığını 1859'da belirtmiştir:
"Yumuşayan trombüsün ucundan daha büyük veya daha küçük parçaların ayrılması ve bunların kan akımı tarafından taşınarak uzak damarlara sürüklenmesi. Bu, Emboli adını verdiğim ve çok sık görülen bir sürecin ortaya çıkmasına neden olur."
Otopsilere dayanarak bu ilk keşifleri yaptıktan sonra, bilimsel bir hipotez ortaya atmaya başladı: pulmoner trombüslerin bacak damarlarından taşındığı ve kanın böyle bir nesneyi taşıma yeteneğine sahip olduğu. Daha sonra bu hipotezi iyi tasarlanmış deneylerle, kanıtları sağlamlaştırmak için defalarca tekrarlayarak ve titizlikle detaylandırılmış metodolojiyle kanıtlamaya devam etti. Bu çalışma, Fransız patolog Jean Cruveilhier'in flebitin pıhtı gelişimine yol açtığı ve dolayısıyla pıhtılaşmanın venöz iltihabın ana sonucu olduğu iddiasını çürüttü. Bu görüş Virchow'un çalışmalarından önce birçok kişi tarafından benimsenmişti. Bu araştırmayla bağlantılı olarak Virchow, venöz tromboza katkıda bulunan faktörleri, Virchow üçlüsü olarak tanımladı.
Parazitoloji;
Virchow, yuvarlak solucan Trichinella spiralis'in yaşam döngüsü üzerinde çalıştı. Virchow, köpek ve insan kadavralarının kaslarında, 1835 yılında Richard Owentarafından tanımlananlara benzer dairesel beyaz benekler fark etti. Mikroskobik gözlemle beyaz parçacıkların gerçekten de kas dokusunda kıvrılmış yuvarlak solucan larvaları olduğunu doğruladı. Rudolph Leukart, bu küçük solucanların bir köpeğin bağırsağında yetişkin yuvarlak solucanlara dönüşebildiğini buldu. Doğru bir şekilde bu solucanların insan helmintiyazisine de neden olabileceğini ileri sürdü. Virchow ayrıca, enfekte etin önce 10 dakika boyunca 137 °F'ye ısıtılması durumunda solucanların köpeklere veya insanlara bulaşamayacağını gösterdi.[62] İnsan yuvarlak kurt enfeksiyonunun kontamine domuz eti yoluyla gerçekleştiğini ortaya koydu. Bu doğrudan, ilk olarak Berlin'de benimsenen et denetiminin kurulmasına yol açtı.
Otopsi;
Virchow, hücresel patoloji bilgisine dayanarak sistematik bir otopsi yöntemi geliştiren ilk kişidir. Modern otopsi hâlâ onun tekniklerine dayanmaktadır. İlk önemli otopsisini 1845 yılında 50 yaşında bir kadın üzerinde yapmıştır. Olağandışı sayıda beyaz kan hücresi buldu ve 1847'de ayrıntılı bir tanımlama yaparak bu durumu lösemi olarak adlandırdı.[66] 1857'de yaptığı otopsilerden biri vertebral disk rüptürünün ilk tanımıydı.[16][67] 1856'da bir bebek üzerinde yaptığı otopsi, akciğerin nadir ve ölümcül bir hastalığı olan konjenital pulmoner lenfanjiektazinin (bir yüzyıl sonra K. M. Laurence tarafından verilen bir isim) ilk tanımıydı. Kadavraların ölüm sonrası muayeneleri konusundaki deneyimlerinden edindiği yöntemi 1876'da küçük bir kitapta yayınladı.
Kitabı, özellikle organlardaki anormallikleri incelemek ve önemli dokuları daha ileri inceleme ve gösterim için saklamak amacıyla otopsi tekniklerini tanımlayan ilk kitaptı. Daha önceki diğer uygulayıcılardan farklı olarak, vücut organları tek tek diseke edilerek tüm vücut parçalarının tam cerrahisini uyguladı. Bu, standart yöntem haline geldi.
Okronoz;
Virchow, hastanın bağ dokularındahomogentisik asit biriktirdiği ve mikroskop altında görülen renk değişikliği ile tanımlanabilen metabolik bir bozukluk olan okronoz adını verdiği klinik sendromu keşfetti. Bu olağandışı belirtiyi 8 Mayıs 1884'te 67 yaşındaki bir adamın cesedine yapılan otopside buldu. Bu, kıkırdak ve bağ dokusunu etkileyen bu anormal hastalığın ilk kez gözlemlendiği ve karakterize edildiği zamandı. Tanımlaması ve bu ismi bulması Virchows Archiv'in Ekim 1866 sayısında yayınlandı.
Adli çalışma;
Virchow, ceza soruşturmasında saçı analiz eden ilk kişidir ve 1861 yılında saçla ilgili ilk adli raporu hazırlamıştır. Bir cinayet davasında uzman tanık olarak çağrıldı ve kurbandan toplanan saç örneklerini kullandı. Saçın kanıt olarak sınırlılığını fark eden ilk kişi oldu. Saçların bir bireyde farklı olabileceğini, her bir saçın karakteristik özelliklere sahip olduğunu ve farklı bireylerden alınan saçların çarpıcı bir şekilde benzer olabileceğini tespit etti. Saç analizine dayalı kanıtların yetersiz olduğu sonucuna varmıştır. İfadesi şu şekildedir:
Sanığın üzerinde bulunan saç telleri, hiç kimsenin bu saç tellerinin maktulün kafasından çıkmış olması gerektiğini kesin olarak iddia etmesini gerektirecek kadar belirgin bir özelliğe ya da karaktere sahip değildir.
Virchow, 1865 yılında Almanya'nın kuzeyinde göl üstü evleri keşfettiğinde antropolojiye ilgi duymaya başladı. 1869 yılında Alman Antropoloji Derneğinin kurucuları arasında yer aldı. 1870 yılında, Alman arkeolojik araştırmalarının koordine edilmesi ve yoğunlaştırılmasında çok etkili olan Berlin Antropoloji, Etnoloji ve Tarih Öncesi Derneğini (Berliner Gesellschaft für Anthropologie, Ethnologie und Urgeschichte) kurdu. Virchow ölümüne kadar, eski öğrencisi Adolf Bastian ile dönüşümlü olarak birkaç kez (en az on beş kez) başkanlığını yaptı.
Başkan olarak Virchow, Adolf Bastian'ın Virchow'un bir diğer öğrencisi Robert Hartmann ile birlikte 1869'da kurduğu cemiyetin ana dergisi Zeitschrift für Ethnologie'ye (Etnoloji Dergisi) sık sık katkıda bulundu ve ortak editörlüğünü yaptı.
1870 yılında Pomeranya'daki tepe kalelerinde büyük bir kazıya öncülük etti. Ayrıca 1875 yılında Robert Koch ile birlikte Wöllstein'daki duvar höyüklerini kazdı ve bu konuda bir makale hazırladı.[14] Alman arkeolojisine yaptığı katkılardan dolayı her yıl onuruna Rudolf Virchow konferansı düzenlenmektedir. Bazen Heinrich Schliemann ile birlikte Anadolu, Kafkasya, Mısır, Nübye ve diğer yerlere saha gezileri yaptı. Troya bölgesine 1879'da yaptığı yolculuk Beiträge zur Landeskunde in Troas (Troya'daki peyzaj bilgisine katkılar, 1879) ve Alttrojanische Gräber und Schädel (Eski Troya mezarları ve kafatasları, 1882) adlı kitaplarda anlatılmaktadır.
Anti-Darwinizm;
Virchow, Darwin'in evrim teorisinemuhalifti[80][81] ve özellikle insan evrimininortaya çıkış tezine şüpheyle yaklaşıyordu.[82][83]Evrim teorisini bir bütün olarak reddetmedi ve doğal seçilim teorisini "ölçülemez bir ilerleme" olarak gördü ancak ona göre hâlâ "gerçek bir kanıtı" yoktu. 22 Eylül 1877'de Münih'teki Alman Doğa Bilimciler ve Hekimler Kongresi'nde "Modern Devlette Bilim Özgürlüğü" başlıklı bir konuşma yaptı. Burada, evrim teorisinin henüz kanıtlanmamış bir hipotez olduğunu, ampirik temellerden yoksun olduğunu ve bu nedenle öğretilmesinin bilimsel çalışmaları olumsuz etkileyeceğini savunarak okullarda öğretilmesine karşı çıktı. Virchow'un öğrencisi olan Ernst Haeckel, daha sonra eski profesörünün "insanın maymundan gelmediği kesindir... şu anda neredeyse tüm sağduyulu uzmanların aksi kanaatte olduğunu hiç umursamadan" dediğini bildirdi.
Virchow, 1856'da keşfedilen Neandertal'in ayrı bir tür ve modern insanın atası olduğu tartışmasında önde gelen muhaliflerden biri oldu. Kendisi 1872 yılında orijinal fosiliinceledi ve gözlemlerini Berliner Gesellschaft für Anthropologie, Ethnologie und Urgeschichte önünde sundu. Neandertal'in ilkel bir insan formu olmadığını, kafatasının şekline bakılırsa yaralanmış ve deforme olmuş, kemiklerinin alışılmadık şekline bakılırsa da artritik, cılız ve güçsüz olan anormal bir insan olduğunu belirtti. Böyle bir otoriteyle, fosil yeni bir tür olarak reddedildi. Virchow bu akıl yürütmeyle "Darwin'i bir cahil, Haeckel'i de bir aptal olarak yargıladı ve bu yargılarını yüksek sesle ve sık sık yayınladı" ve "insanın maymundan gelmediğinin kesin olduğunu" ilan etti. Neandertaller daha sonra Homo neanderthalensis adıyla ayrı bir insan türü olarak kabul edildi.
22 Eylül 1877'de Münih'te düzenlenen Alman Doğa Bilimciler ve Hekimler Birliğinin Ellinci Konferansı'nda Haeckel, evrimin devlet okulları müfredatına girmesini savunmuş ve Darwinizm'i sosyal Darwinizm'den ayırmaya çalışmıştır. Kampanyasının nedeni, bir yıl önce yaşamın karbondan cansız kökeni üzerine verdiği ders nedeniyle yasaklanan öğretmen Herman Müller'di. Bu durum Virchow ile kamuoyunda uzun süren tartışmalara yol açtı. Birkaç gün sonra Virchow, Darwinizm'in sadece bir hipotez olduğunu ve öğrenciler için ahlaki açıdan tehlikeli olduğunu söyledi. Darwinizm'e yönelik bu ağır eleştiri London Timestarafından hemen ele alındı ve İngiliz akademisyenler arasında başka tartışmalar patlak verdi. Haeckel, Nature dergisinin Ekim sayısında "Evrim Teorisinin Bugünkü Konumu" başlıklı bir yazı kaleme aldı, Virchow da bir sonraki sayıda "Modern Devlette Bilimin Özgürlüğü" başlıklı bir makaleyle buna yanıt verdi.[96] Virchow, evrim öğretisinin "sadece gerçeklerle hesaplaşan doğa bilimcilerinin vicdanına aykırı" olduğunu belirtti.[84] Tartışma Haeckel'in 1879'da Bilimde ve Öğretimde Özgürlük adlı tam bir kitap yazmasına yol açtı. O yıl konu Prusya Temsilciler Meclisindetartışıldı ve Virchow lehine karar çıktı. 1882'de Prusya eğitim politikası okullarda doğa tarihini resmen dışladı.
Yıllar sonra, Alman doktor Carl Ludwig Schleich, yakın arkadaşı olan Virchow ile yaptığı bir konuşmayı hatırlayacaktı: "...Darwinizm konusuna gelelim. 'Bütün bunlara inanmıyorum,' dedi Virchow bana. 'Eğer koltuğuma uzanıp başka bir adamın purosunun dumanını üflemesi gibi olasılıkları kendimden uzaklaştırırsam, elbette bu tür hayallere sempati duyabilirim. Ama bilginin testine dayanamazlar. Haeckel bir aptal. Bu, bir gün ortaya çıkacaktır. Buna gelince, eğer transmutasyon gibi bir şey gerçekleşmişse bu ancak patolojik dejenerasyon sırasında olabilir!'"[98]
Virchow'un evrim hakkındaki nihai görüşü, ölümünden bir yıl önce kendi sözleriyle bildirildi:
Ara form, bir rüya dışında hayal bile edilemez... İnsanın maymundan ya da başka bir hayvandan türediğinin bir başarı olduğunu öğretemeyiz ya da buna rıza gösteremeyiz.
Virchow'un evrim karşıtlığı, Albert von Kölliker ve Thomas Brown'a benzer bir şekilde dinden kaynaklanmıyordu, çünkü kendisi inançlı biri değildi.
Anti-ırkçılık;
Virchow, Haeckel'in tekçi sosyal Darwinizmpropagandasının doğası gereği siyasi olarak tehlikeli ve anti-demokratik olduğuna inanıyordu ve ayrıca bunu Almanya'da ortaya çıkan milliyetçi hareketle, kültürel üstünlük fikirleriyle ve militarizmle ilişkili gördüğü için eleştiriyordu.[101][102][103][104] 1885 yılında, "Ari ırk" hakkındaki çağdaş bilimsel ırkçıteorilerle çelişen sonuçlar veren bir kraniyometri çalışması başlattı ve Karlsruhe'deki 1885 Antropoloji Kongresi'nde "Nordik mistisizmini" kınadı. Virchow'un çalışma arkadaşlarından Josef Kollmann, aynı kongrede, Alman, İtalyan, İngiliz ya da Fransız olsun, Avrupa halklarının "çeşitli ırkların karışımına" ait olduğunu belirtmiş, ayrıca "kraniyoloji sonuçlarının" "şu ya da bu Avrupa ırkının diğerlerine üstünlüğüne ilişkin herhangi bir teoriye karşı mücadeleye" yol açtığını ilan etmiştir. Yahudileri ve Aryanları tanımlamak için 6.758.827 okul çocuğunun saç, deri ve göz rengini analiz etti. 1886'da yayınlanan ve ne bir Yahudi ne de bir Alman ırkının olamayacağı sonucuna varan bulguları, antisemitizme ve bir "Aryan ırkının" varlığına vurulmuş bir darbe olarak kabul edildi.
Hastalık yapıcı mikrop teorisi karşıtlığı;
Virchow, Louis Pasteur ve Robert Kochtarafından savunulan mikrop teorisineinanmıyordu. Hastalıkların dışarıdaki patojenlerden değil, hücrelerin içindeki anormal faaliyetlerden kaynaklandığını öne sürdü.[58] Salgın hastalıkların sosyal kökenli olduğuna ve salgın hastalıklarla mücadele etmenin yolunun tıbbi değil siyasi olduğuna inanıyordu. Mikrop teorisini önleme ve tedavi için bir engel olarak görüyordu. Yoksulluk gibi sosyal faktörleri hastalığın başlıca nedenleri olarak görüyordu. Hatta Koch'un ve Ignaz Semmelweis'in antiseptik bir uygulama olarak el yıkama politikasına saldırdı ve onun hakkında şunları söyledi "Doğanın kaşifleri, spekülasyon yapan bireylerden başka böcek tanımazlar."[60] Mikropların yalnızca enfekte organları yaşam alanı olarak kullandığını, ancak hastalığın nedeni olmadığını öne sürmüş ve "Hayatımı yeniden yaşayabilseydim mikropların hastalıklı dokunun nedeni olmak yerine doğal yaşam alanları olan hastalıklı dokuyu aradıklarını kanıtlamaya adardım" demiştir.
^ab"Rudolf Ludwig Carl Virchow". Encyclopedia of World Biography. HighBeam™ Research, Inc. 2004. 23 Nisan 2016 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 24 Kasım 2014.
^abcd Yukarıdaki metinlerin bir veya birden fazla yerinde şu anda belirtilen kamu malı kaynaktan metinler bulunmaktadır: |}}Rines, George Edwin, (Ed.) (1920). "Virchow, Rudolf". Encyclopedia Americana.
^abcd"Virchow's Biography". Berliner Medizinhistorisches Museum der Charité. 3 Ekim 2018 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 24 Kasım 2014.
^Virchow, R. (1858). Cellular pathology: As based upon physiological and pathological histology, 20 lectures delivered in the Pathological Institute of Berlin, during Feb. Mar. and Apr. 1858. New York: De Witt.
^Goldthwaite, Charles A. (20 Kasım 2011). "Are Stem Cells Involved in Cancer?". National Institutes of Health. 22 Aralık 2014 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 22 Aralık 2014.
^Lucas, Charles T. "Virchow's mistake". The Innominate Society of Louisville. 14 Şubat 2015 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 27 Kasım 2014.
^Kumar, D. R.; Hanlin, E.; Glurich, I.; Mazza, J. J.; Yale, S. H. (2010). "Virchow's contribution to the understanding of thrombosis and cellular biology". Clinical Medicine & Research. 8 (3–4). ss. 168-172. doi:10.3121/cmr.2009.866. PMC3006583 $2. PMID20739582.
^Reese, DM (1998). "Fundamentals—Rudolf Virchow and modern medicine". The Western Journal of Medicine. 169 (2). ss. 105-108. PMC1305179 $2. PMID9735691.
^Hwang, Joon Ho; Kim, Joo Heon; Hwang, Jung Ju; Kim, Kyu Soon; Kim, Seung Yeon (2014). "Pneumonectomy case in a newborn with congenital pulmonary lymphangiectasia". Journal of Korean Medical Science. 29 (4). ss. 609-13. doi:10.3346/jkms.2014.29.4.609. PMC3991809 $2. PMID24753713.
^Wilke, Andreas; Steverding, Dietmar (2009). "Ochronosis as an unusual cause of valvular defect: a case report". Journal of Medical Case Reports. 3 (1). s. 9302. doi:10.1186/1752-1947-3-9302. PMC2803825 $2. PMID20062791.
^Committee on Science, Technology, and Law, Federal Judicial Center, National Research Council, Policy and Global Affairs, Committee on the Development of the Third Edition of the Reference Manual on Scientific Evidence (2011). Reference Manual on Scientific Evidence. 3. US: National Academies Press. s. 112. ISBN978-0-3092-1425-4.
^"Front Matter". Zeitschrift für Ethnologie. Cilt 2. 1870. ss. front cover. JSTOR23025919. 20 Nisan 2022 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 21 Şubat 2023.
^Kelly, Alfred (1981). Descent of Darwin: The Popularization of Darwinism in Germany, 1860–1914. UNC Press Books. See: Chapter 4: "Darwinism and the schools". 978-1-4696-1013-9
^Kuklick, Henrika (2009). New History of Anthropology. John Wiley & Sons. pp. 86–87
^Smithsonian Institution (1899). Board of Regents Annual Report of the Board of Regents of the Smithsonian Institution. Board of Regents. p. 472
^Wendt, H. 1960. Tras la huellas de Adán, 3ª edición. Editorial Noguer, Barcelona-México, 566 pp.
^Adam Kupler (1996). The Chosen Primate. Harvard University Press. p. 38 978-0-674-12826-2
^De Paolo, 'Charles (2002); Human Prehistory in Fiction. McFarland. p. 49 978-0-7864-8329-7
^American Society of Medical History (1927). Medical Life, Volume 34. Historico-Medico Press. p. 492
^Walter, Edward; Scott, Mike (2017). "The life and work of Rudolf Virchow 1821-1902: "Cell theory, thrombosis and the sausage duel"". Journal of the Intensive Care Society. 18 (3). ss. 234-235. doi:10.1177/1751143716663967. PMC5665122 $2. PMID29118836.
^Schleich, Carl Ludwig (1936). Those were good days, p. 159. (Note: this conversation was taken from Schleich's memoirs Besonnte Vergangenheit (1922), and translated into English by Bernard Miall)
^Ronald L. Numbers (1995). Antievolutionism Before World War I: Volume 1 of Garland Reference Library of the Humanities. Taylor & Francis. p. 101. 978-0-8153-1802-6
^Patterson, Alexander (1903). The Other Side of Evolution, Winona Publishing Company, p.79
^Cardiff, Robert D; Ward, Jerrold M; Barthold, Stephen W (2008). "'One medicine—one pathology': are veterinary and human pathology prepared?". Laboratory Investigation. 88 (1). ss. 18-26. doi:10.1038/labinvest.3700695. PMC7099239 $2. PMID18040269.
^A leading German school teacher, Rudolf Virchow, characterized Bismarck's struggle with the Catholic Church as a Kulturkampf – a fight for culture – by which Virchow meant a fight for liberal, rational principles against the dead weight of medieval traditionalism, obscurantism, and authoritarianism." from The Triumph of Civilization 13 Kasım 2006 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi. by Norman D. Livergood and "Kulturkampf \Kul*tur"kampf'\, n. [G., fr. kultur, cultur, culture + kampf fight.] (Ger. Hist.) Lit., culture war; – a name, originating with Virchow (1821–1902), given to a struggle between the Roman Catholic Church and the German government" Kulturkampf 12 Nisan 2021 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi. in freedict.co.uk
^Markus Grill/Ralf Wiegand: Die Spur der Schädel Süddeutsche Zeitung, 17.12.20.
^David Bruser/Markus Grill: The untold story of four Indigenous skulls given away by one of Canada’s most famous doctors, and the quest to bring them home. Toronto Star, 17.12.20.
^"Rudolf Virchow". American Philosophical Society Member History Database. Erişim tarihi: 18 Şubat 2021.
^"Rudolf Virchow Medal". Oregon State University Libraries' Special Collections & Archives Research Center. 14 Eylül 2015 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 24 Kasım 2014.
Goodsir, bileşik mikroskop kullanarak yaptığı çalışmalara dayanarak hücresel yaşamın ve organizasyonun doğası ve yapısı hakkında teorisini geliştirdi. Tüm canlı organizmaların mikroskobik birimlerden, hücrelerden oluştuğu sonucuna vardı. Goodsir, böyle bir kavramı öne süren tek kişi değildi ve hücrelerin tüm bitki ve hayvanlardaki dokuların temel yapısını oluşturduğu teorisi Matthias Jakob Schleidenve Theodor Schwann'a atfedildi .
Goodsir, "Duvarları, içerikleri, çekirdeği ve nükleolusuyla hücre nedir? Hücre nasıl oluşur? Hücreler nasıl çoğalır?" sorularını sordu ve ardından yanıtladı. Bu çalışmalardan geliştirdiği teori orijinaldi ve başyapıtı Hücresel Patoloji'yi Goodsir'e ithaf eden ve onu "hem fizyolojik hem de patolojik hücre yaşamının en erken ve en keskin gözlemcilerinden biri" olarak tanımlayan Rudolf Virchow'un (1821–1902) abartılı övgüsünü kazandı.
Botanik ve kedilere olan sevgisini kısa sürede tam zamanlı bir uğraş haline getirdi. Schleiden bitki yapısını mikroskop altında incelemeyi tercih etti. Jena Üniversitesinde botanik profesörü olarak, tüm bitkilerin hücrelerden oluştuğunu belirttiği Contributions to our Knowledge of Phytogenesis (1838) adlı kitabını yazdı.
Böylece Schleiden ve Schwann, o zamanlar gayriresmi bir inanç olan ve kimyanın atom teorisine eşit öneme sahip bir biyoloji ilkesi olarak formüle eden ilk kişiler oldular.
Ayrıca, 1831 yılında İskoç botanikçi Robert Browntarafından keşfedilen hücre çekirdeğininönemini fark etmiş ve hücre bölünmesi ile bağlantısını sezmiştir. 1838'de M. J. Schleiden ve Theodore Schwann adlı iki bilim adamı hücresel yapı hakkında "Tüm canlı organizmalar hücrelerden oluşur ve hücre, canlı organizmanın temel bileşenidir" şeklinde bir teori formüle etmişlerdir.
‼️1885 yılında Rudolf Virchow tüm hücrelerin önceden var olan hücrelerden oluştuğunu belirtmiştir.
1863'te Dorpat Üniversitesinde botanik profesörü oldu. Tüm bitki parçalarının hücrelerden oluştuğu ve embriyonik bir bitki organizmasının bir hücreden ortaya çıktığı sonucuna vardı.
Die Entwickelung der Meduse("Medusa'nın Gelişimi"), Schleiden'in Das Meer adlı eserinde
Evrim;
Schleiden evrimin erken dönem savunucularından biriydi. Die Pflanze und ihr Leben ("Bitki: Bir Biyografi") (1848) adlı kitabında yayınlanan "Bitkisel Dünyanın Tarihi" konulu bir konferansta türlerin transmutasyonu benimseyen bir pasaj vardı. Charles Darwin'in evrim teorisini kabul eden ilk Alman biyologlardan biriydi. Almanya'da Darwinizmin önde gelen savunucularından biri olarak tanımlanmıştır.
Schleiden, 1864'e kadar altı kez basılan Die Pflanze und ihr Leben ("Bitki ve Yaşam") ve her ikisi de sıradan okuyucuların erişebileceği şekilde yazılmış olan Studien: Populäre Vorträge ("Çalışmalar: Popüler Dersler") ile Almanya'da bilimin popülerleşmesi için bir ivme yaratılmasına katkıda bulundu.
Schleiden'in popüler yazıları arasında 1858 ve 1873 yıllarında "Ernst" takma adıyla yayımlanan iki ciltlik şiir kitabı da yer almaktadır.[3] Amerikalı besteci Harriet P. Sawyer onun şiirlerinden birini "Die ersten Tropfen fallen" adlı şarkısıyla müziğe uyarlamıştır.
Alter des Menschengeschlechts, die Entstehung der Arten und die Stellung des Menschen in der Natur, 1863
* Hücreleri incelemek için kullanılan ilk mikroskop 16. yüzyılda Zacharias Janssentarafından geliştirilmiştir. Tek mercekten oluşan bu araç en basit mikroskop olarak kabul edilir.
* 1600’lü yıllarda bir manifaturacı olan Antony Van Leeuwenhoek kumaşları incelemek amacıyla mercekler kullanarak bugünkü ışık mikroskobunun temellerini atmıştır. Bir gölden aldığı su birikintisini inceleyerek tek hücreli basit su canlılarını gözlemlemiştir.
* Aynı yüzyılda yaşayan Robert Hookegeliştirdiği mikroskopla şişe mantarındaki yapıları gözlemlemiştir. Hooke mantarda gözlemlediği yapılara “boşluk” veya “hücre”anlamına gelen “celula” ismini vermiştir.
* 19. yüzyıla gelindiğinde Matthias Schleiden, araştırmaları sonucu bitkilerin hücrelerden oluştuğunu açıklamıştır. * Bundan kısa bir süre sonra 1839 yılında Zoolog Theodor Schwann ise elindeki bilgileri kullanıp yeni araştırmalar yapmış ve hayvanların da hücrelerden oluştuğunu ortaya koymuştur. Bu buluş sayesinde, bitki ve hayvan hücrelerinin temelde aynı yapıda oldukları sonucuna varmıştır.
* 1855’e gelindiğinde, Rudolf Virchowhücrelerin yalnızca kendilerinden önceki hücrelerin bölünmesiyle oluştuğunu açıklamıştır.
* 1857’de ise Kolliker, kas hücrelerini inceleyerek mitokondriyi keşfetmiştir.
* 1881’de Cajal ve bazı doku bilimciler boyama teknikleri geliştirerek hücre ile ilgili yeni keşifler yapmışlardır.
* 1898’de Camillo Golgi, Golgi aygıtını ilk defa görüp tanımlamış ve bu nedenle organele onun adı verilmiştir.
♻️
🔻 1885 yılındaRudolf Virchow tüm hücrelerin önceden var olan hücrelerden oluştuğunu belirtmiştir.
Virchow, hücresel teori konusunda özellikle "hem fizyolojik hem de patolojik hücre yaşamının en eski ve en keskin gözlemcilerinden biri" olarak tanımladığı Edinburgh'lu John Goodsir'in çalışmalarından etkilenmiştir.
Virchow büyük eseri Die Cellularpathologie'yi Goodsir'e ithaf etmiştir. Virchow'un hücresel teorisi, 1855 yılında yayınladığı Omnis cellula e cellula ("tüm hücreler hücrelerden gelir") epigramında özetlenmiştir.
(Bu özlü söz aslında François-Vincent Raspail tarafından ortaya atılmış, ancak Virchow tarafından popüler hale getirilmiştir).
🔺Otofajinin faydalarını bilimsel olarak araştıran Japon biliminsanı Yoshinori Ohsumi 2016’da Nobel Tıp Ödülü’nü kazandı.
#######################################
Dr. Dilgeet Gill;embriyonik kök hücreler
Pallab Ghosh
Unvan, BBC Bilim Muhabiri
1978 yılında insan kordon kanında keşfedilen kök hücreler, geride bıraktığımız 41 sene içerisinde bilimsel araştırmaların büyük bir kısmının odak noktasını teşkil eder hale geldi. Şüphesiz bu süre zarfında kök hücrelerin özellikleri hakkında çok önemli gelişmeler kaydedildi. Ama bunlardan bir tanesi tabiri caizse yeni bir çığır açtı. Japon araştırmacı Shinya Yamanaka, 4 faktör yardımıyla (Oct3/4, Sox2, Klf4, c-Myc) – Yamanaka faktörleri – olgunlaşmış hücrelerin tekrardan pluripotent kök hücrelere dönüştürülebileceğini keşfetti. Önce 2006 yılında yayınladığı makalede fare fibroblastlarını yeniden programladığını, 2007 yılında ise insan fibroblastlarını yeniden programladığını duyurdu. Elde edilen bu hücrelere iPS (induced pluripotent stem cell) adı verildi.
iPS (indüklenmiş pluripotent kök hücre) hücreleri, yetişkinlerin deri gibi farklılaşmış hücrelerinden, genetik faktörler aracılığıyla yeniden programlanarak elde edilen, embriyonik kök hücrelere benzer özellikler taşıyan hücrelerdir. Bu hücreler, kendi kendine yenilenebilir ve vücuttaki diğer hücre tiplerine dönüşebilirler, bu da onları rejeneratif tıp alanında umut vaat eden bir teknoloji haline getirir. iPS hücreleri, embriyonik kök hücrelerin kullanımına ilişkin etik endişeleri ortadan kaldırır ve bir hastanın kendi hücrelerinden üretildiği için organ nakillerinde doku reddi riskini azaltır.
Cambridge kentindeki bilim insanları, aynı şeyi vücuttaki diğer dokularla da yapabileceklerine inanıyor.
Araştırma; diyabet, kalp hastalığı ve nörolojik bozukluklar gibi yaşa bağlı hastalıklar için tedaviler geliştirmeyi amaçlıyor.
Deri hücrelerinin gençleştirilmesi teknolojisi, 25 yılı aşkın bir süre önce klonlanan Dolly adlı koyunu yaratmak için kullanılan teknikler üzerine inşa edildi.
Kimyasal banyo
Prof Reik'in ekibi, 53 yaşındaki cilt hücrelerinde IPS tekniğini kullandı. Ancak bu hücrelerden kök hücre üretmek için uygulanan kimyasal banyoyu 50 günden 12'ye indirdi.
Dr. Dilgeet Gill, hücrelerin embriyonik kök hücrelere dönüşmediğini, ama bu hücrelerde gençleşme olduğunu ve sanki 23 yaşında birinden alınmış gibi görünen ve davranan cilt hücreleri elde ettiğini görünce şaşırdı .
Gill, "Sonuçları aldığım günü hatırlıyorum ve bazı hücrelerin olması gerekenden 30 yaş daha genç olduğuna pek inanmadım. Çok heyecan verici bir gündü" diyor.
IPS yöntemi kanser riskini artırdığı için teknik hemen klinik kullanıma sunulamaz. Ancak Prof Reik'e göre, artık hücreleri gençleştirmenin mümkün olduğu bilindiğinden, ekibi alternatif, daha güvenli bir yöntem bulabilir:
"Uzun vadeli amaç, insanların daha sağlıklı bir şekilde yaşlanmasını sağlamak, yaşam süresinden ziyade sağlıklı geçen süreyi uzatmak."
İki çeşit pluripotent kök hücre mevcuttur: embriyonik kök hücre ve indüklenmiş pluripotent kök hücre(iPSC). Embriyonik kök hücreler, preimplastasyon embriyoların iç hücre kütlesi adı bölgesinden alınıp, laboratuvarda sınırsız bir şekilde büyütülüp çoğaltılabiliyor. Asıl hikayemiz ise bunun etik olmadığını düşünen Shinya Yamanaka'nın deri hücreleri gibi farklılaşmış hücreleri pluripotent durumuna geri döndürebilir miyim diye düşünmesiyle başlıyor. Önce asıl hikayemizin arka planında ne olmuş, bu gelişmelere yol açan neler yaşanmış kısa bundan bahsedelim ve sonra bu etik sorun nasıl çözülmüş ona bakalım.
İnsan Hücresi Atlası projesi kapsamında, insan bedeninin kök hücreden nasıl deri hücreleri ürettiği.
iPS Hücrelerinin Tarihi
Üç ayrı koldan gelen araştırmalar, 2006 yılında iPS hücrelerinde birleşti. Bunun ilk kolu, 1962 yılında John Gurdon'ın çekirdek transferi yoluyla bir iribaş elde etmesiyle başladı ve herkesin bildiği koyun Dolly'nin klonlanmasıyla devam etti. Bu sonuçlar, araştırmacılara hücrelerin farklılaşmış olsa da gelişme için gereken bütün bilgiye sahip olduklarını ve oositlerin somatik hücre çekirdeklerini yeniden programlamak için gerekli faktörleri sağladığını göstermiş oldu.
İkinci kol, 1987 yılında belli bir hücrenin kaderine karar veren master transkripsiyon faktörlerinin bulunmasıyla başladı ve bu girişimler, birkaç istisna dışında başarısızlıkla sonuçlansa da, iPS hücreleri fikrine katkı sağladı.
Aynı yıl, James Thompson ve grubu da insan somatik hücrelerini indüklenmiş pluripotent kök hücrelere dönüştüren bir makale yayınladılar. Oct4 ve Sox2 genleri, iki grupta ortak olsa da bu grup c-Myc ve Klf4 yerine Nanog ve Lin28 faktörlerini lentivirüs metoduyla hücrelere vererek iPS hücreleri ürettiler. James Thompson ise, 1998 yılında ilk insan embriyonik kök hücre hattını elde eden bilim insanı olma şerefine erişince, insan iPS hücrelerini elde etmiş olması da pek şaşırtıcı olmadı.
Rejeneratif Tıpta Atılım!
Rejeneratif tıp ile hastaların kendisinden alınmış deri hücreleri gibi somatik hücreler laboratuvar koşullarında pluripotent kök hücreye dönüştürülebilir ve hastanın ihtiyacına göre bu kök hücreler herhangi bir hücre tipine farklılaştırılabilir. Bu metot, hem çok miktarda hücre üretilebilmesini sağlıyor (çünkü kök hücreler, belirttiğimiz gibi sınırsız sayıda bölünebiliyor), hem de hücre hastanın kendisinden alınmış olduğu için bağışıklık sistemi tarafından reddedilme olasılığı ortadan kaldırılmış oluyor.
Yamanaka, konuşmasında bu yöntemin hayata geçirilmiş bir örneğinden bahsediyor: Dr. Masayo Takahashi, retinal pigment epitel hücrelerinin yaş dolayısıyla dejenerasyona uğramasıyla, hastaların görme yeteneğini kaybetmesi üzerine çalışan bir bilim insanı.
Kendisi, hastanın deri hücresini önce iPS hücresine, sonra onu da tek katmanlı bir retinal pigment epitel hücresine dönüştürüyor ve bu katman hastanın gözüne naklediliyor.
Bu, 2004 yılında ilk defa iPS hücrelerinden üretilmiş bir dokunun nakli olmuş oluyor ve hastanın görüşü iyiye gidiyor.
İlk iki daldan gelen bilgiler ışığında, hücrelerin yeniden programlanmasını sağlayan şeyin oosit hücrelerindeki farklı faktörlerin kombinasyonu olduğu düşüncesi doğmuş ve üçüncü daldan gelen teknik bilgilerle de, bu yeniden programlanan hücrelerin nasıl uzun süre muhafaza edileceği kararlaştırılmış oldu. Yamanaka'nın bu yaklaşımı, iPS hücrelerinin doğmasına yol açtı ve 2006 yılında Cell dergisinde bunun hakkında ilk makalesini yayınladıktan 6 yıl sonra, kendisine Nobel ödülünü getirdi.
Kaynaklar ve İleri Okuma
S. Yamanaka, et al. (2006). Induction Of Pluripotent Stem Cells From Mouse Embryonic And Adult Fibroblast Cultures By Defined Factors. Cell. | Arşiv Bağlantısı
S. Yamanaka. (Seminer, 2017). A New Era Of Medicine With Ips Cells - Lecture By Professor Shinya Yamanaka. Not: https://www.youtube.com/watch?v=PTkCDDUbsBc.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Hallo 🙋🏼♀️