Ad kavmi (Dinler Tarihi)
Ahkaf(Dehna): Necid, Yemen, Hadramevt sıradağlarıyla çevrili bir kum deryasıdır..
AD KAVMİ'NİN KÖKENİ - Araplar Sami ırkından gelen büyük bir millettir. Başlangıcı, eski zamanlara doğru uzayıp gider. Sami milletler, Hz.Nuh'un büyük oğlu Sam'a mensup olup, ilerlemiş milletlerin ayrıldığı büyük kollardan biridir. Sami dillerden bugün hala mevcut olan yalnız arap dilidir. Sami milletlerin asıl beşiği, Babilistan olmayıp Arap yarımadasıdır.
yarımadanın en eski halklarındandır. Arab-ı Aribe, Sam'ın 2 oğlu Lavez ve İremden türemiştir. Adı Ula, İrem'in 5 oğlundan biri olan Avs bin Ezm'den gelmektedir. Avs bin Ezm oğulları, Adı Ula diye yad olunur..
312# Ad kavmi nerede yaşadı? İrem şehri nerededir?
Ad kavmi ve İrem şehri ile ilgili gerçekleri bilimsel veriler eşliğinde derlemeye çalışacağız.
Kuran’da bildirildiğine göre İrem şehri Ad kavminin şehirlerinden biridir. Ad kavmi, Peygamberleri olan Hud’u dinlemeyip zalimlik yapmaya devam ettikleri için, Allah’ın yolunu bırakıp şeytanın adımlarını takip ettikleri böylece azgınlaştıkları için helak olmuştur. Ad kavmi, Kuran’da şiddetli rüzgâr ile helak olduğu bildirilen bir kavimdir. Rüzgâr yedi gece sekiz gün sürmüştür. Ad kavmi ufuktaki kara bulutları ilk gördüklerinde yağmur geliyor diye sevinmişler fakat bu kara bulutların Hud peygamberin hep haber verdiği azap olduğuna hiç ihtimal vermemişlerdir.
Elde ettiğimiz arkeolojik verilere göre Ad kavmi, Akad devletidir. Bu yazıda ad kavmi nerede yaşadı, ad kavmi nasıl helak oldu konusu belgeleriyle açıklanacaktır.
Kuran’da İrem şehri
Ad kavmi Kuran’da 24 kere geçerken, İrem şehri bir kere geçmektedir. Bu ayetin bir ayet öncesinde Ad kavminden bahsettiği için Ad kavminin şehri olarak düşünülmüş. Fakat ayrı bir kent olabileceğini düşünenler de var.
Fecr suresi:
6 – Görmedin mi Rabbin ne yaptı Âd kavmine?
7 – Sütunlar sahibi İrem’e?
8 – Ki ülkeler içinde onun benzeri yaratılmamıştı.
9 – Vâdide kayaları yontan Semud kavmine?
10 – Kazıklar sahibi (güçlü, kuvvetli) Firavun’a?
11 – Bunlar ülkelerde azmışlardı.
12 – Oralarda çok bozgunculuk yapmışlardı.
13 – Bu yüzden Rabbin onların üstüne azap kamçısı yağdırdı.
Fecr suresinin başında Ad kavminin, İrem şehrinin, Semud kavminin ve Firavun’un helak edilişi konu edilmektedir. İrem şehrinin (Kuran’da İram) sütunlar sahibi olduğu yazılmıştır. Bu sütunların kale burçları olduğunu veya sütunlarla döşenmiş sarayları ifade ettiğini düşünenler var.
Aramlılar
İrem şehri İbranice Aram kelimesinden geldiği ve İncil’de geçen Aram şehri olduğu düşünülmektedir. Aram şehrinin kontrol ettiği yerler Aram bölgesidir. Bu bölge bugünkü Suriye ve güneydoğu Anadolu’nun bir kısmını kapsamaktadır. Burada yaşayanlara Arami denmekteydi.
Güneydoğu Anadolu Projesi:
Projenin uygulandığı bölgede Adıyaman, Batman, Diyarbakır, Gaziantep, Kilis, Mardin, Siirt, Şanlıurfa ve Şırnak olmak üzere dokuz il yer almaktadır.
M.Ö. 2300 dolayında yazılmış Ebla tabletlerinde bu bölgede İram şehrinin olduğu yazılıdır. Yine Akad kralı Naram-sin’e ait tabletlerde de Arame [1] ismi geçmektedir. Bu dönemler Akad devletinin kurulduğu ve Akad’lıların tüm Mezopotamya’ya hakim olduğu yıllardır. Daha sonra M.Ö. 1050 dolaylarında bu bölgeye gelip yerleşen insanlara da Aramlılar denmiştir. Bu Aramlılar daha eski Aramlıların topraklarına varis olan kişilerdir. İlginçtir ki bu arkeolojik bilgileri bilmesi mümkün olmayan Fahreddin Razi ve İbni Kesir gibi müfessirler de Ad kavmini önceki Ad kavmi ve sonraki Ad kavmi olarak ikiye ayırmıştır.

Ebla tabletlerinde İrem şehri
Akadlılar zamanında Naram-Sin’e ait bulunan tabletlerde ve Mari tabletlerinde bahsedilen Arame kentinden başka bu isim 1973 yılında Ebla tabletlerinde de bulundu.[3]
Alfonso Archi tarafından yazılan “Armi’yi aramak” adlı bir makalede Ebla tabletlerinde Ebla’nın ticaret yaptığı Armi kentinden gelen tüccarların alışverişleri anlatılıyor.[5] Bu tüccarlardan bazılarının adı ise İram-Malik ve İram-Damu, İram-Malik gibi isimler olarak tabletlerden okunmuş. Aram (İram) şehrinden bahseden tabletlerde insanların isimlerinin başında İram geçmesi de ilginç. Bu insanlar kentlerinin ismiyle anılmış olabilirler. Aşağıda makalenin ilgili ekran görüntüleri verilmiştir:
Ayrıca Alfonso Archi isimli Sümerolog, Armi kentinin yerinin tam olarak bilinmediğini yazmış fakat Türkiye ve Suriye sınırında olduğunu tahmin etmiş. Yine Mari de Suriye’de antik bir şehir adıdır ve kalıntıları bulunmuştur. [4] Bunlar, tabletlerde bahsedilen Aram kenti olabileceği gibi farklı bir şehir de olabilir.
Rüzgar Tanrısı Mer’e tapan toplumlar
İşin çok ilginç bir yanı ise Mari şehrinde rüzgar(fırtına) Tanrısı diye bilinen Mer adlı puta tapıyorlardı ve bu put şehrin baş tanrısıydı. Mer, rüzgâr, fırtına, kasırgalar gönderen baş tanrı olduğuna inanılıyordu.[4]
Tabletlerde geçen Aram şehrinin neresi olduğunu bilemiyoruz fakat Mari kentinin farklı olarak telaffuz edilmiş biçimi olması muhtemeldir. Çünkü Mari sütunlu sarayı ile meşhurdu. Kuran’da da sütunlar sahibi İram olarak geçer. Şehrin kalbinde, aynı zamanda tapınak olarak da hizmet veren bir kraliyet sarayı inşa edildi. [11] İkinci krallığın sarayından art arda gelen dört mimari kat gün ışığına çıkarıldı. Son iki tabaka Akad dönemine tarihlenmektedir. [11] İlk iki tabaka kazılmıştır; [11] buluntular arasında bilinmeyen bir tanrıya adanmış bir tapınak (Enceinte Sacrée veya Kutsal Muhafaza), [11] [12] sütunlu bir taht odası ve tapınağa giden üç çift ahşap sütunlu bir salonbulunmaktadır. Mari Akad kralı Sargon tarafından fethedilirken yıkılmış daha sonraları devletin önemli bir kanti haline gelmişti. O kadar ki Naram-Sin’in kızları bu kentte tapınağa adanmışlardı. [13] İşte bu Mari kenti rüzgar tanrısına tapıyordu. Kuran’a göre Ad kavmi de rüzgar ile yok olmuştu.
Hakka suresi:
4 – Semûd ve Âd, kapılarını çalacak olan o felaketi yalan saymışlardı.
5 – Semûd kavmi korkunç bir sesle yok edildi.
6 – Âd kavmi ise gürültülü ve azgın bir fırtına ile yok edildiler.
7 – Allah o fırtınayı üzerlerine yedi gece sekiz gündüz musallat etmişti. Öyle ki, o kavmi içi boş hurma kütükleri gibi oracıkta yere serilmiş halde görürdün.
Akad devletinin sonu
Mari tabletlerinde ve Naram-Sin’e ait tabletlerde geçen Aram şehri Akad’lılarındır ve Kuran’da da Ad kavmi diye zikredilir. Akad’lıların da sonunu doğal felaketlerin getirdiği bilimsel olarak bilinen bir olgudur. Akad kavminin sonunu getiren de şiddetli bir soğuk rüzgardır ki [6] tüm bölgede bir metre yüksekliğinde alüvyon toz birikimine sebep olmuştur. [7, 8]
Kamer 19: Biz onların üzerine, uğursuzluğu devamlı bir günde, dondurucu bir rüzgargönderdik.
Hakka 6: Âd kavmi ise, gürültülü ve dehşetli bir fırtına ile yok edildi.
Hakka 6: Âd kavmi de şiddetli bir rüzgâr ile helak olup gitti.


Akad kavmi, Nemrut kimdir yazımızda bahsettiğimiz Naram-Sin’in ölümünden sonra oğulları zamanında kesintisiz soğuk bir rüzgarın devam etmesi sonucu oluşan kıtlık, açlık ve kargaşa sonucu kısa sürede yok olmuştur. Araştırmacılar bu rüzgara kış şamali diyor ve şöyle açıklıyorlar:
“Bu rüzgar muhtemelen Mezopotamya’da tarımsal başarısızlıklara neden oldu ve bu bölge kış yağışlarına bağlı olduğu için Akad İmparatorluğu’nun çöküşüne yol açtı. Bir kış şamali, Batı Asya toz fırtınasının bir şeklidir.” [9]
Araştırmalar Akad devletinin sonunu getiren bu rüzgar olayını, toz çökeltileriyle ve arkeoelojik kazılarla tespit etmişlerdir. Bazı şehirlerdeki alüvyonal toz bir metre yüksekliğindedir [8, 9]. Aşağıdaki grafikte bu rüzgar ve toz oluşum olayı anlatılmaktadır. Kırmızı alan o dönemde Avrupa’da oluşan yüksek hava basıncı bölgesidir ve mavi alan ise İran civarında oluşan düşük hava basıncı bölgesidir. Yüksek hava basıncından düşük hava basıncına uzun süren bir rüzgar oluşmuş ve kuzeyin soğuk rüzgarları hem çetin rüzgarlı bir kış oluşturmuş, hem de turuncu ile gösterilen bölgeyi toz altında bırakmıştır. Koyu turuncu alan toz altında kalan Akad bölgesini göstermektedir. [10]

REFERANSLAR
- Web-archive: https://web.archive.org/web/20210125154156/https://en.wikipedia.org/wiki/Aram_(region).
- Fahreddin er-Râzî, 31, 166; İbn Kesîr, 8, 394.
- Freedman, D. N. (1978). The real story of the Ebla tablets: Ebla and the Cities of the Plain. The Biblical Archaeologist, 41(4), 143-164.
- Webarchive: https://web.archive.org/web/20210105003935/https://en.wikipedia.org/wiki/Mari,_Syria.
- Archi, A. (2011). In search of Armi. Journal of Cuneiform Studies, 63(1), 5-34.
- https://www.sciencedaily.com/releases/2019/10/191024093606.htm
- Weiss, H., Courty, M. A., Wetterstrom, W., Guichard, F., Senior, L., Meadow, R., & Curnow, A. (1993). The genesis and collapse of third millennium north Mesopotamian civilization. Science, 261(5124), 995-1004.
- https://pubs.geoscienceworld.org/gsa/geology/article-abstract/47/12/1141/573874/Oman-corals-suggest-that-a-stronger-winter-shamal
- https://www.foxnews.com/science/ancient-mesopotamian-empire-collapsed-dust-storm
- Hamidi, M., Kavianpour, M. R., & Shao, Y. (2013). Synoptic analysis of dust storms in the Middle East. Asia-Pacific Journal of atmospheric sciences, 49(3), 279-286.
- Margueron, Jean-Claude (2003). “Mari and the Syro-Mesopotamian World”. In Aruz, Joan; Wallenfels, Ronald (eds.). Art of the First Cities: The Third Millennium B.C. from the Mediterranean to the Indus. Metropolitan Museum of Art. ISBN 978-1-58839-043-1.
- Margueron, Jean-Claude (2013). “The Kingdom of Mari”. In Crawford, Harriet (ed.). The Sumerian World. Translated by Crawford, Harriet. Routledge. ISBN 978-1-136-21912-2.
- Astour, Michael C. (2002). “A Reconstruction of the History of Ebla (Part 2)”. In Gordon, Cyrus Herzl; Rendsburg, Gary (eds.). Eblaitica: Essays on the Ebla Archives and Eblaite Language. Vol. 4. Eisenbrauns. ISBN 978-1-57506-060-6.


Rabb'inin, Ad (Kavmi'ne) ve yüksek sütunlar sahibi İrem'e, ne yaptığını görmedin mi? Ki, şehirler içinde, onun bir benzeri yaratılmış değildi..

Muazzam şehir İrem büyük sütunlardan oluşan eşi benzeri olmayan güzel bir şehirdi.

Şedid'le Şeddad'ın Beni Himyer'den oldukları, tarih araştırmaları ile ortaya çıkıyor. Ad, sonradan ikiye ayrılmış, birine Hulcan, diğerine Hulcan'ın kardeşi Lukman hükümdar olmuştur. Bunlara, Allah-u Teala tarafından Hud gönderilmiş. Hulcan'ın kabilesi isyan etmiş ve helak olmuş.
♻️
Fecr Sûresi
Yüce Allah şöyle buyurmuştur:
"Andolsun fecre, on geceye, hem çifte, hem teke, gelip geçeceği dem geceye;"
Yüce Allah "fecir vaktine" yemin ediyor. Fecir ikidir.
🔻Birisi, geceye doğru uzunca bir aydınlık süresidir. Buna "Fecr-i kâzip" de derler. Şâfiilerin ibâdeti bu vakittir. Bu, Hanefîlere göre geceden sayılır. Bunun İçin sabah namazı Hanefîce o zaman caiz olmaz.
🔻Birisi de ortalığın iyice ağarması vaktidir. Hanefî mezhebinde olanların sabah namazı vakti. O zaman girer. Hatta güneşin doğumuna yakın namazı kılmak (isfâr) müstehâbdır. Buna "fecr-i sâdık" derler.
🟠Gerçek aydınlanma (tanyeri) dir. Şâfiilerin vakti "gece"den, Hanefîlerin vakti "gündüz"dendir. "On geceMen maksat "zilhiccenin ilk on günü"dür.
Bunda Hacc-Kurban gibi ibâdetler ihya edilir. Veya "muharremin ilk on günü"de denilmiştir. "Çift11 bütün yaratıklardır. "Tek" ise yalnız Allahü Zülcelâtdir. Veya "tek olan" (vitir, akşam namazları gibi) "çift olan" sabah, öğle, ikindi ve yatsı namazları gibi) Namazın sânı yüce olduğu için ona da andiçiliyor. Zilhiccenin 9. gecesi "Are-fe" ve 10. gecesi "Bayram" hakkı için (yemîn olsun).
Yüce Allah şöyle buyurmuştur:
"Bunlarda akıl sahibi için birer yemin vardır."
(Cüz: 26 Ayet: 6) Fecr Sûresi 419
Bu yemîn edilen şeylerden insan menedildiği için "Hicr" denilmiştir. Yüce Allah şöyle buyurmuştur:
"Görmedin mi, Rabbin nice yaptı Âd (kavmin) e"
Bildin rai,, sana haber verilmedi mi ey şanlı Peygamberim? Ki bu azan-azdıran İrem, Âd kavminin batırılmasını sana Biz Azîmüşşan bildirdik. Onlar "zâtül İmâd- direkler sahibi" dirler. İREM Âd'in adıdtr.
Kimisi de "Cen-cennet bahçeleri ve bağlandır, derler. Kaabül-Ahbâr der ki: "Evvelki Âd Hûd kavmi değildir. Hûd kavmi de Âd'ın oğulanndan biridir.
Âd'ın İki oğlu vardı.
Birisinin adı (Şeddâd), diğerinin adı ise CŞedîd) idi. İkisi de padişah oldular. Zorbalıkla bir yeri zaptetuler. Şedîd ölünce Şeddâd zorbalığı südürdü. Bütün diyarlara sahip oldu. Yeryüzünün bütün kralları ona ister-istemez boyun eğdiler. Şeddâd; zorba, kaba ve çok hırslı bir herifti.
Kitaplardan hep yükselmeyi, uçmayı araştırır, kafasını bu türlü konulara yorardı. Bağ-bahçeye de düşkündü. Yüksek bina yaparak yüce Allah'a kafa tutar bir rûh bozukluğuna giriftar olmuştu. Dedi ki: "Öyle bir şehir yaptırmalıyım ki dünyâda eşi benzeri olmasın." Bunun için "yüz kişi" seçti. Onların herbirine de "biner kişi yardımcı" verdi. Oldu "yüzbin"kişi. Bir de fermanla şu emri yaydı: Dünyâda onun hükmü altında, onun adına icraat gösteren ne kadar padişahlar varsa hepsinin bulundukları yerlerde olan kıymetli cevherler, taşlar varsa hepsini kendi meskûn olduğu bölgeye getirsinler. Onun hükmünü yürüten "ikiyüzaltmış yardımcı-padişah" vardı. O yüz kişinin hepsi mîmar-mühendisti. Bu işin tam üst adlarıydılar. Bu yüz-bin kişi bu muazzam şehre uygun mekânı bulmak için "araştırma gezisine" çıktılar.
Yemende yüce bir kayasız, deresiz-tepesiz düz bir "sahrâ-çöl" buldular. Dediler ki: "Bu İrem sıfatıdır." Padişah, oranın şehre münâsipliğinden, şehri oraya kurmalarını emretti.
Şehrin enini-boyunıı ölçtüler-biçtüer. Yemen akîk taşlanyla-temelini kazdıktan sonra-ördüler. Düzlüğe çıktıktan sonra da "bir kerpiç altundan, bir kerpiç gümüşten olmak üzere" duvarları ördüler. Çeşit çeşit incilerle de süslediler. Harç yerine misk ü anber kullandılar.
Evlerin aralarına da bağlar-bahçeler diktiler. Her çeşit meyva ağaçlarını o bahçelerde bulmak mümkündü. Bahçelerde ağaçlar altına ve evlere incilerden, mercanlardan, yakutlardan oluşmuş yâni süslenmiş yüksek yüksek tahtlar yaptılar. Tabiî bunun için bütün beldelerden halkın elinde bulunan altın-gümüş, inci, yakut, mercan ne varsa aldılar... Kadınların boyunlarında, bileklerinde bir adet bile takıdan birşey bırakmadılar.
420
Fecr Sûresi (Cüz. 26 Ayet: ı
Hepsini aldılar... Halkın canı sıkıldı. Açlıktan çok kişi Öldü... Fakat hazînesi bir türlü dolmuyordu. Padişah buna hayret ediyordu. ^Kendisi sebebini bulamadı. Vezirine akıl danıştı. O da dedi ki: "Ey padişahım! Beni mazur gör ki Senin devletinde rahat olayım. Bana ilişme, fikrimi açık söylediğimden. Halkın nesi var-nesi yok hepsini senin Hazînene verdiler. Gönülleri de daraldı. Hepsinin gözü senin hazînendedir. Rızâlarına hiç bakılmadı." Padişah dedi ki; "Bu halkın gerçekten elinde hiçbir şeyin kalmadığım bir denemeyle anlayabiliriz. Hemen inanmamak gerektir. Bakalım gerçekten mi fakir düştüler, yoksa ellerinde daha kjymeöi servet var mı? Bunu anlayacak bir düzen kuralım:
Pâdişâh dedi ki: Ey Vezirim! Cariyelerimden en güzelinden birini seç. Onu güzelce giyindir. Makyaj yaptır. Bir deveye bindir. Bir de tellâl o deveyi hem çeksin, yedsin, hem de (bu cariyeye, kim bir altın verirse, o sahip olacak) dersin." Bu talimat üzerine hareket edildi. Şehrin bir ucundan girildi, öbür ucundan çıkıldı. Hiç müşterisi çıkmadı. Ancak şehre dışardan gelmiş genç bir delikanlı cariyeye tâlib oluverdi. Hemen anasına durumu açü ve: Eğer onu almazsam kendimi Öldürürüm veya ölürüm," dedi. Annesi: "—Oğlum! Sen bana o cariyeden daha yakınsın. Seni severim. Ancak onu alacak altınımız yok. Hem bu halkdan da hiç kimse almadı. Sen de isteme, dedi. Çocuk bu "ana nasihatini" duyunca ümitsizleşti. Canı çok sıkıldı. Canına kıymayı düşledi. Anası bu durumu görünce hayret etti ve dedi ki: "—Ey Oğlum! Senin bu işinde çaresiz kaldım. Ne yapacağımı bilemiyorum. Ama aklıma bir çâre geldi: Senin baban evde tapucuydu. Bu evde tapucuların âdeti şöyleydi: Tapucu ölünce ağzına bir altın bırakılırdı. Eğer başkası almadıysa sen mezarını aç o altım al. Senin meramına yeterlidir" Çocuk hemen babasının kabrini açU Kafası çürümüştü. Ama "altını" buldu. Derhâl aldı, eve döndü. Bu bir düzen olduğu için, o altın karşılığı cariyeyi ona vermediler. Pâdişâhın katına, huzuruna çıkardılar. Genç çaresiz kaldı, o altını nereden aldığını söyledi. Padişah vezîrini huçûruna çağırdı. Onu ihtiyatsız buldu. "Bu işi ya bilmiyorsun. Yahut hainlik yapıyorsun. Bu ikisi de taşıdığın sıfata yakışmaz. Padişaha bu kadar yakın birinin ehliyetsizliği cezasız bırakılmaz. Fakat eski hizmetlerinin çokluğu sebebiyle seni bağışladım," dedi.
Bunun üzerine kabirler kazıldı. Mevcut altınlar toplandı. Üçyüz yıl çalışıldı.
Görkemli bir şehir kuruldu. Şeddâd yedi yüz yıl yaşadı.
Mimarlar iş bitince huzuruna geldiler. Padişah dedi ki; "Şehrin etrafını kalelerle çevreleyin. Onlartn içinde "bin köşk" yapın. Her birine bin vezirim otursun. Onların işleri oradan yürütsünler. Buna thO direk sahibi irem"derier. Bir yirmi yıl daha yaşadı padişah. Onların niyeti ilahî yapıya, kainata kafa tut-makdı. Zâten çok cürümler işlediler. Allah'ın gazabına müstehâk oldular.
\ (COz: 26 Ayet: 7-11) Fecr Sûresi 421
Cebrail (a.s) bir yüksek sesle bağırdı. Hepsinin "ödü koptu", yok oldular. Bir kişi bile canlı kalmadı. Sebebi: Dünyâya çok ağırlık verdiler. Taparcasına ona bağlandılar. Bundan herkesin öğüt alması gerekir. Dehşetli bir hâdisedir bu!
Yüce Allah şöyle buyurmuştur:
"(Yâni) O direk sahibi İrem'e? Ki o, şehirlerde bir benzeri yaratılmayandı."
"Keşşaf'da geçtiğine göre bu Âd kavminin benzeri dünyaya gelmemiştir. Çok iri-yarı vücutluydular. Çok uzun boyluydular. Öyle güçlü idiler ki büyük bir kayayı tutup götürürlerdi. Onu bir topluluğa atarlar ve onları öldürürlerdi.
Hasan Basri (r.a) diyor ki: "İrem, Âd'ın oğludur. Âd İse Si-yem'in oğludur. Siyem de Sâm oğludur. Sâm ise Hz. Nuh (a.s)' in oğludur." "O direk sâhibi"nden maksat "kaleler ve o kalelerdekî köşkler"dir. Çok uzaktan onlar görünürdü.
Yüce Allah şöyle buyurmuştur:
"Ve vadilerde kayaları oyan Semûd'a"
Semûd, sâlih peygamberin isyankâr kavmidir. Onlar da Öyle güçlü insanlardı ki "normal ikiyüz kişinin götüremediği taşı", onlardan bir kişi yalnız rahatça taşırdı. Böyle güçlü-kuvvetli kimselerdi...
Yüce Allah şöyle buyurmuştur:
"O kazıklar sahibi Firavun'a. Ki bunlar memleketlerde azgınlık ederlerdi."
Yâ Muhammed! Rabbin "zülevtad" vasıflı zâlim Firavun'a neler yaptı bilmez misin? "Zül-evtâd" şudur: Firavun kime eziyet etmek istese onu yere yatırtır, ellerini-ayaklarını da gerdirir, her birine birer büyük çivi çaktı-rırdı. Bu çivileri gergin olan el ve ayaklarını yere çakılan kazıklara çakıldığı için "zülevtâd-kazıklar sahibi" ismini almıştır.
Çok işkence için askerleri bulunurdu. Bir yere gidince oraya hesapsız çadırlar kurdururdu. Yerlere
422 Fecr Sûresi (Cüz: 26 Ayet: 12-14)
çok mıh çakılırdı. Âd, Semûd ve Firavun böyle azmışlardı. Aliah'a-Peygambere muhalefet ederek zâlim olmuşlardı.
Yüce Allah şöyle buyurmuştur:
"O suretle ki oralarda fesadı çoğaltmışlardı. Bundan dolayı Rabbin de üzerlerine azap kamçısı yağdırıyordu. Çünkü Rabbİn şüphesiz ki gözetleme yerindedir."
Yâ Muhammedi Bunlar yeryüzünde sapıklıkları ve fesatları çoğalttılar. O fesatlarının bedelini hepsini dayanılmaz azaplar indirerek onlara ödetti. Sûre-î şerîfenin başında yapılan yeminlerine cevâb, "Şüphesiz ki senin Rabbin her an gözetleme mevkiindedir" âyet-i kerîmesidir.
Yâ Muham-med! Kıyamet gününde hiçbir kimsenin Rabbinden gizlenecek yeri yoktur. Herkesin amelinin ne yaptığını sürekli gözedeyendir.
⚠️Bu sırat yoludur. Cehennem üzerinde yedi zor geçit" vardır.
İbn-i Abbas (r.a) bu hususta şöyle diyor:
"Rabbinin melekleri insanları cehennem köprüsü üzerinde yedi durak yerinde gözetlemeye alırlar.
Bunlar:
1.) Kul birinci durakta ırîmanBdan suâl edilir. Eğer onu nifaktan, riyadan korumuşsa kurtulur. Yoksa cehenneme gönderilir.
2.) "Beş vakit namazdan" cumadan sorgulanır. Onları "tâdili erkan" ölçülerine göre îfa etmişse kurtulur. Değilse cehenneme yollanır.
3.) "Zekât'tan sorguya çekilir. Veremezse cehenneme düşer.
4.) Ramazan orucundan ve kullara yaptıkları zulûmdan hesap verir. Eğer hesabını düzgün verirse geçer. Yoksa cehenneme düşer.
5.) Hacc ve umreden sorulur. Farz olduğu halde Hacc etmediyse cehenneme düşer.
6.) Abdestten ve cünüplükten yıkanmadan sorulur. Abdest organlarını eksik yıkadıysa veya su iktizâ ettiği halde yıkanmadıysa bundan dolayı azap edilir.
7.) Ana-baba hakkında ve "sılayırahimHden suâl edilir. Ayrıca kullara yapılan haksızlıklardan da sorulur. Düzgün hesap veremezse cehenneme yuvarlanır.
Bu "akabeleri-sarp yokuşları" geçebilenler Cennete girmeye yol .
bulurlar."‼️
Yüce Allah şöyle buyurmuştur:
"Amma (kâfir) İnsan ne zaman Rabbi onu imtihan edip de kendisine ihsan eder, ona nimetler verirse (Rabbim beni şerefli kıldı), der!"
Ümeyye bin Halef ve benzeri kâfirler Allah'ın imtihan etmek için lûtfuyla, keremiyle ikram etmesini kendi faziletinden bilirler. Kendilerinin buna lâyık oldukları için verildiği zannına kapılırlar.
Yüce Allah şöyle buyurmuştur:
"Fakat ne vakit de onu deneyerek üzerine rızkını daraltırsa şimdi de (Rabbim bana İhanet etti) der!"
Yâni, Rabbinden çok yönlü şikâyetler etmeye başlar. Yüce Allah şöyle buyurmuştur:
"Hayır. Siz bilâkis yetime İyilik etmezsiniz. Yoksula yedirmek için birbirinizi kandırmazsınız."
Hayır, gerçek o kâfirlerin, nankörlerin sandığı gibi değildir.
"Benim ihanet etmem" onların zannettiği gibi, mallannda-evlatlannda noksanlık yapmam değildir. Veya bir makamdan onları indirmem değildir. Bilâkis mârijet-i ilahîyi onlardan çekip almam (yâni Ben Azîmüşşanı sânıma uygun bir biçimde bilmelerini önlemem) ve hayırlı işlerde başarı vermeyip rüsvâyhğı tattırmamdır.
İkram ettiğim ise faziletli kıldığım ve mârifetullah'a ve Ona itaate muvaffak kıldığım kimselerdir. Benim katımda ancak tâat-ibâdetle izzet-şeref bulunur. İsyan edenler de huzurumdan kovulmuş hâinlerdir.
Ancak îman edenler ve tevbe edenler hâriçtir. Bir de buyurduğum gibi yetimlerin mallarını zulüm yoluyla yiyenler ikramımdan kovulanlardır.
Evliniziiyâlinizi, konunuzu-komşunuzu ihmal ederek vermemenizde razı olmadığım hallerinizdir.
Hatta birbirinizi kandırmanız da mevzubahistir. Yoksulu doyurmak için birbirinizi teşvik etmezsiniz. Bunlar, tarafımdan ihanete uğradığınızın belirtileri, alâmetleri ve sıfatlarınızda.
Yüce Allah şöyle buyurmuştur:
"Mirası, helâl-haram demeyip alabildiğine yersiniz. Malı da pek çok seversiniz."
Yetimlerin mallarını-sorumluluklarını üzerinize aldığınız çocukları rahat kandirabildiğinizden helâl-haram demeden babanızın mallanymış gibi, pişkin pişkin, vicdanınız sızlamadan yersiniz.
Bu gibi gayrimeşrû yollarla mal toplamayı de pek çok seversiniz. Siz evlâtlar olarak babalarınızın topladığı bu malları tam helalmiş gibi yersiniz. Devlet malının "ganimet sayılarak talan edilmesinin" de dolaylı yollardan "yetim malını yemek" olduğu gözden uzak tutulmamalıdır.
Yüce Allah şöyle buyurmuştur:
"Hakka ki yer (zelzeleyle) parça parça dağıtıldığı zaman, Rabbi (nin emri) geldiği, melekler de saf saf (indiği zaman)."
Kıyamet koptuğu zaman, yer dümdüz olur. Güneş düştüğü zaman hiç gölge olmaz. Çölde serap gibi her taraf aynı olur.
Rabbinin hükmü o gün de geçerlidir. O gün saltanat ve hüküm Onundur. Melekler de o gün gökten yere yedi saf olacak bir biçimde inerler. İnsanların etrafını sararlar.
Yüce Allah şöyle buyurdu:
\ "Kİ o gün cehennem de getirilmiştir. İnsan o gün (herşeyO hatırlayacak. Fakat hatırlamadan ona ne (filide)!"
Cehennem, yetmiş bin zebaniye yapıştırılıp götürülecek. Cehennem'in dehşetini, heybetini görenler istisnasız yerlere kapanacak!
Peygamberler bile "nefsî nefsi!" diyecekler! O gün herkes bütün melekeleri "fultayım-tam kapasite" çalışacak...
Günahlarını bütün ayrıntılarıyla hatırlayacak. Ama derin pişmanlıktan başka bir sonuç olmayacak. Allah'ın diledikleri hâriç, kimse kurtulamayacak... Allah da, kendine manevî yakınlığı olanı sever...
Nitekim Hak Teâlâ şöyle buyurmuştur:
"Âh, diyecek, keşke hayâtım için önden (sâlih ameller) yapsaydım!"
Dünyâda İslamî ölçüler içinde inanmayanlar veya böyle inandığını sanıp da gerçek îmana eremeyenler ve onun gereği sâlih ameller, yararlı işler yapamayanlar pişman olacaklar.
Cehennemin heybetini görünce akılları başlarına tam gelecek. İçinde bulundukları boşluğu tam kavrayacaklar... Ama kuru bir ilenmektir bu. Onlara yararı asla olmayacak...
Yüce Allah şöyle buyurmuştur:
"Artık o gün (Allah'ın) azabı gibi hiçbir kimse azap yapamaz. Onun vurduğu bağ gibi de kimse bağ vuramaz"
Kâfirlere, onlara inançta ve yaşayışta benzeyen münafıklara kıyamet gününde öyle azap edilecek ki hiçbir azap ona benzemez. Orada öyle kelepçe, bağ vurulacak ki, dünyada benzeri yoktur.
Hatta insan hayali bunları canlandıramaz...

İbn-i Haldun, Mukaddime isimli eserinde İrem hakkında şöyle söylemektedir:
"İrem Kenti, İrem oğlu Avs oğlu Ad'ındı. Şedid ve Şeddad diye iki oğlu vardı. Ad'ın. Ki, Şeddad kendinden sonra hükümdar olduydu. Şedid ölünce hükümdarlık Şeddad'a kalmıştı. Ve tüm hükümdarlar boyun eğmişti ona. Şeddad Aden sahrasında İrem kentini yaptırdı. 300 yılda yaptırdı bu kenti. Kendisi de 900 yıl yaşadı. İrem, çok büyük bir kentti. Sarayları altından, sütunları zeberceden ve yakuttandı. Kentte türlü ve birbiriyle uyumlu ağaçlar ve ırmaklar vardı. "
Arkeolog Nicholas Clapp tarafından 1990'lı yılların başında Yemen'de bulunan ve Ubar adı verilen şehrin İrem olduğuna inanılır.
Arap bilgini İbni Haldun’un Arap tarifi” başlığıyla paylaşılan metin şu şekilde:
İbni Haldunun Arap tarifi;
Arap hırsız ve talan ruhludur.Vahşi, kaba ve haşindir.Ayak bastığı yeri çöle çevirir.Hırsız ve yalancıdır.Başkasına ait ne varsa çalma geleneğindedir. (ganimet)Uygarlık düşmanıdır, gittiği yerde uygarlığı söndürür.
♻️
Antere bin Şeddad

(Antere) Antere bin Şeddad b. Amr el-Absî (Arapça: عنترة بن شداد العبسي, ʿAntarah ibn Shaddād al-ʿAbsī), hem şiiri hem de maceracı hayatıyla ünlü İslam öncesiArap şövalyesi ve şairiydi.
Baş şiiri, efsanevi olarak Kabe'de askıya alındığı söylenen yedi askı (muallakat-i seb'a) koleksiyonu olan Muallakat'ın bir parçasını oluşturur. Hayatının açıklaması uzun ve abartılı bir romantizmin temelini oluşturur.
Babası, Şef Zuhayr'ın altında Beni Abs'in saygın bir savaşçısı olan Şeddad bin Amr idi. Annesi Zebîbe adında Etiyopyalı bir kadındı.
Beni Abs ile Beni Zübyân arasında vuku bulan Dâhis ve Gabrâ Savaşı'nda büyük kahramanlıklar göstermiş, meşhur muallakasını da bu savaştan sonra söylemiştir.
MiRASI;

Antere ve Eble'nin hikâyesi, geleneksel olarak Harun Reşid mahkemesinde bir şair olan Abdulmelik el-Esmaî'ye aktarılan şiirsel bir destan haline getirildi.
Hala Arap kahvehanelerindeki geleneksel hikâye anlatıcıları tarafından okunmaktadır. Önemi İngiliz edebiyatının Arthur romantizmleriylekarşılaştırılmıştır.
Beytüllahim'in yedi klanından birine Antere'nin adını taşıyan Anatreh denir. Eskiden Doğuş Kilisesi'ninkoruyucusu olarak görev yapıyordu.
Rus besteci Nikolay Rimski-Korsakov, 2 numaralı Senfonisini Antere'nin efsanesine dayanarak yazdı.
1898'de Fransız ressam Nasreddine Dinet, Antere bin Şeddad'ı Avrupa gündemine getiren 13. yüzyıldan kalma destansı bir Arap şiirinin çevirisini yayınladı. Bunu, Diana Richmond'un Antere ve Eble gibi Batının Antere bin Şeddad efsanelerine maruz kalmasını ilerleten bir dizi türemiş çalışma izledi.
"Antar", 1988'de Filistinli müzisyen Mustafa el-Kurdi tarafından bestelenen ilk Filistin operasının adıydı.
Antera'nın muallakasına yönelik bazı mu'ârada'lar yazıldığı bilinmektedir. Ayrıca Antera'nın Uzri gazelin doğuşuna katkı sağlayan şairlerden olduğu düşünülmektedir. Able'ye duyduğu aşk, ölümsüz aşklar arasında sayılmaktadır.
KAYNAKCA;
- Baynes, T.S., (Ed.) (1878). "Antara". Encyclopædia Britannica. 2 (9. bas.). New York: Charles Scribner's Sons. s. 100.
- Lewis, Bernard (1992). Race and Slavery in the Middle East: An Historical Enquiry. Oxford University Press. s. 28. ISBN 978-0-19-505326-5.
- kamu malı olan bir yayından alınan metni içeriyor: Thatcher, Griffithes Wheeler (1911). "'Antara ibn Shaddād". Chisholm, Hugh (Ed.). Encyclopædia Britannica. 2 (11. bas.). Cambridge University Press. ss. 88–89. Bu madde artık
Pers dediğiniz MÖ 600lerden başlar.
Halbuki Kürtler yine aşiretler şeklinde ve dağ insanları olarak MÖ 3000lere kadar dayanan ve Bugünkü İran dağlarında yaşayan insanlardı. Atalatı olarak Gutiler gösterilir. Bir krallık kurmuşlar hatta bölgede. Akad imparatorluğuna son veren krallık olatak bilinir. Savaşçı, uzun boylu ve güçlü yapılı insanlar diye Akad kayıtlarında geçiyorlar.. Persler Acem ırkı olup bugünkü İranlıların atalarıdır.
♻️
Yorumlar
Yorum Gönder
Hallo 🙋🏼♀️