29 Mart 2025 Cumartesi

Augustinus ; Filozof, yazar, doktor.

Augustinus  (Aziz Augustinus )

Filozof, yazar ve doktor.

Augustinus ya da Aurelius Augustinus,(d. 13 Kasım 354 - Hippo, ö. 28 Ağustos 430) Aziz Augustinus ya da Hippo'lu Augustinus olarak da bilinen Hristiyan filozof ve tanrıbilimci.  

Dosya:Saint Augustine by Philippe de Champaigne.jpgPhilippe de Champaigne tarafından Aziz Augustinus. (yaklaşık olarak 1645-1650) Felsefi ve dini görüşleri arasında çatışmalar çıkınca Augustinus inancını seçti.


Felsefesi;

Confessiones (İtiraflar) - 1432'deki basım

Augustinus İtiraflar adlı kitabında, Tanrıyla konuşma ve günah çıkarma formlarında anlatmıştır. En çok önem verdiği konu, insanın kendini araştırmasıdır. Hakikatin insanın içinde olduğunu savunur. Hakikat ise, bizzat Tanrının kendidir. Yani Tanrı insandadır. Öte yandan insanın kendi de tanrıdadır. Bunu anlamaya çalışmak felsefedir. Felsefe insanın kendiyle uğraşmasıdır.

Anlayabilmek için, inanıyorum’ anlayışıyla felsefeyi dine tabi kılmış olan Augustinus, Hristiyan dininin temel öğretilerini temellendirebilmek için, Yeni Platoncu felsefeden ve Platoncu kavramlardan yararlanmıştır. İnancı temel alan Augustinus'a göre, aklın görevi, Tanrısal vahiy temeli üzerinde, inanç yoluyla bilinen şeylerin açıklanması ve aydınlığa kavuşturulmasıdır.


Augustinus’un hafıza felsefesi;

İtiraflar adlı Kitabında, 10. bölümünün ilk parağrafında, 8'den 27. kısma kadar, Augustinus hafıza (bellek) üzerine bir çalışma yürütmüştür. Kendi kanaati hakkında duyduğu ilginin nedeni ise; hafızanın incelenmesinin bizzat Tanrı'yı bulmaya olanak sağlamasından kaynaklanmaktaydı.

Bellek; zihin ya da ruhu oluşturan üç temel kısımdan biridir. Zihin; hafıza, zeka ve iradeden oluşmaktadır. Bellek üzerine yapılan konuşmalar ise bizzat zihnin nasıl çalıştığı üzerine yapılmış konuşmalar olarak kabul edilmelidir. Bellek söz konusu olduğunda Augustinus'un cevap bulmak istediği ilk soru: Platon'un da diyebileceği gibi, Tanrı'nın bir anımsama eylemi aracılığıyla görülebileceği ya da keşfedilebileceğinin mümkün olup olmamasıyla alakalıydı. Bu oldukça platonvari anımsama kavramının arkasında ise esasen bellek aracılığıyla ruhun fiziki dünya üzerindeki varoluşundan önceki varoluşunun izlerinin elde edebileceği varsayımı bulunmaktaydı. Augustinus ise ruhun öncül varoluşuna dair bir inancı ima edecek bu tarz bir ize ulaşılabileceği fikrine katılmamıştır. Buna rağmen her insanın hafızasının derin bir köşesinde Tanrı'nın ve cennetin hatırasının izlerinin bulunabileceği fikrine inanma isteğine de sahip olmuştur. Bundan dolayı belki de belleğin ufak bir çabası esasen Tanrı'yı bulabilmek için yeterli olmalıydı. Daha sonraları ise Augustinus Tanrı hakkında bu tarz öncül bir bilginin ya da hafızadaki izlerin olmadığını tekrar onaylayacaktı. Bunun yerine zeka ve iradenin Tanrı'nın varlığı ve eylemlerini keşfetmek için gereken çabayı göstereceğini belirtmiştir. Hafıza ise keşfedilen ve Tanrı'nın varlığına dair olan hatırayı saklamakla mükellef olacaktı. Bundan dolayı sadece kendi Tanrı'nın izlerini saklayabileceği için bellek, Tanrı ile tanışma hususunda oldukça önemli bir yer tutmaktaydı. Tüm bunlardan dolayıdır ki Augustinus kendi zihnine/kanaatine yönelik bir ilgi edinmiştir. Öyle ki, kişinin kendi hafızasına yönelik yapacağı ziyaret kısmen Tanrı'ya yönelik yapılan bir ziyaret niteliği taşımaktaydı.


Augustinus'ta Zaman tartışması;


Zaman ile gerçek Zaman birbirinden ayrı şeylerdir.

İnsan kavrayışı Zamanın gerçekliğine ulaşamaz bir niteliktedir.İnsan yalnızca zamanın geçişini algılayabilir. Geçmiş zaman, gelecek zaman ve şimdiki zaman bölümlemeleri, gerçekliği olmayan, zihnimizin tasarımları olan zaman birimleridir.

Augustinus'un etkileyici bir akıl yürütmeyle Geçmiş zamanın artık var olmadığını, Gelecek zamanın ise henüz var olmadığını, elimizde kalan tek zaman olarak Şimdiki zamanında boyutlarını belirleyemediğimiz için bilemeyeceğimizi belirtir. Ölçüp birimlere ayırdığımız Zaman, geçişini algıladığımız Zaman'dır, oysa zamanın geçip geçmediğini ya da kendinde zamanın ne olduğunu bilmiyoruz. Zaman bizim için öncesiz ve sonrasız bir akıştır ve bu nedenle biz bu akışın niteliğini, yönelimini, yayılımını, boyutlarını bilmeyiz; gerçek zaman her zaman dışımızda kalır.

Böylece Zaman kavramı üzerinden gerçeklik ile bilgi temel olarak ayrılmış olmaktadır, ki modern felsefeye gelindiğinde bu ayrım Kantörneğinde olduğu gibi, temel bir felsefi eğilim olacaktır. 

"Kör bir insan için gökkuşağının renkleri ve sağır bir insan için kuş sesleri nasıl boşunaysa, bütün bir yürekle algılanmayan zaman da öyle boşa gider." Augustinus


Ahlak felsefesi:

Mutluluk hakkındaki düşünceleri;

De Civitate Dei - 1485

Augustinus'a göre tüm beşeri faaliyetler esasen mutluluk arayışından kaynaklanmaktadır (İtiraflar 10.20). Ona göre insanlara hakiki mutluluğu yalnızca Tanrı sağlayabilirdi. Varlık felsefesiaçısından incelenecek olduğunda, insanların iyi olabilmesi yalnızca bizzat iyiliğin kendi olan Tanrı aracılığıyla mümkündü. Buna göre insanların dünyada mutluluğu bulabilmesinin bir yolu bulunuyordu: Tanrı'nın buyruklarına itaat etmek.

Augustinus'a göre yeryüzündeki haz veren şeylerin kabul edilebilirliği yalnızca Tanrı ile alakasının olup olmadığıyla ilgiliydi. Mutluluk, Tanrı ve onda var olanın her imanlı ile paydaş bir biçimde tadına varılması olarak tanımlanmalıydı. De Civitate Dei 19 (Tanrı'nın Şehri 19)


Fra Angelico tarafından ‘La conversion de Saint Augustin.’ (Aziz Augustinus’un Konuşması) (yaklaşık olarak 1430-1435)
Fra Angelico tarafından ‘La conversion de Saint Augustin.’ (Aziz Augustinus’un Konuşması) (yaklaşık olarak 1430-1435)

İsa üzerine;

Augustinus için Mesih’in (İsa) ikili bir doğası bulunmaktadır. Buna rağmen, İsa’da biri ilahi diğeri ise beşeri olmak üzere iki tür öz bulunması onun tek bir kişi olduğu gerçeğini değiştirmemektedir (Vaaz 130:30). Mesih’in insani ve ilahi özü ise hiçbir zaman birbirine karışmamaktadır. Onun durumunda, Tanrı’nın özüne hiçbir etki söz konusu olmamakla ve Tanrı olduğu gibi Tanrı olarak kalmakla birlikte insan da Tanrı’yla bir olmuştur ancak Tanrı’nın kendi olmamıştır. Nasıl ki insan olabilmek için beden ve ruh arasında bir birlik gereklidir, İsa da Mesih olabilmek için, Tanrı ve insan arasındaki kusursuz birliğin bizzat kendi olmalıydı. 

Buna göre o Tanrı aracılığıyla Tanrı’yı yaratan bir insan değildir. Mesih bizzat Tanrı-insan’dır.

Buna göre Maniciler gibi Mesih’in yalnızca Tanrı ya da Fotinusçular gibi yalnızca insan doğasına sahip olduğu savunulmamakla birlikte Apollinarisciler gibi insan olmasına rağmen biyolojik anne baba aracılığıyla doğmamış olması nedeniyle; ya ruhen ya da bedenen insan doğasına ait bir şeylerden mahrum olduğu da savunulmamaktadır. Savunulan durum ise: Mesih’in gerçek Tanrı olduğu ve Baba olan Tanrı’dan doğmuş olduğudur. Aynı zamanda aynı Mesih biyolojik bir süreç ile bir kadından doğmuş olması dolayısıyla da gerçek bir insandır. Bu durum ise onun insan doğasını tarif etmektedir. Öyle ki bu doğa; hem Baba ile eşit, hem de Baba’dan bir şekilde daha eksik ve onun ilahiliğinden hiçbir şey alıp da koparmayan bir insani doğadır. Bu ontolojik anlatıda: İkili bir doğa (öz) ancak tek bir Mesih’e işaret edilmektedir. (De praed s. 24:67)

Tanrı-insan olarak Mesih’in insanlık için bir arabuluculuk görevi üstlendiği söylenebilir. Arabulucu olması ile kasıt ölümlü insan ile ölümsüz Tanrı’nın arasında, tamamen kendine has bir konumda olmasıyla açıklanabilir. Mesih, insana kurtuluşunu yani; özgürlük, yaşam ve Tanrı ile birlikteliği sağlayabilecek olan kişidir (De Trinitate)


Kutsal Ruh üzerine;

İnsanın kusursuz olmaya ve ruhunun kurtuluşuna salt insani çaba aracılığıyla erişebileceğini öngören Pelajyan tez ile tamamen zıt bir biçimde Augustinus insanın kusurlu doğasını ve insanın, Tanrı tarafından sağlanan Kutsal Ruh’unun yardımına daimi bir şekilde duyduğu ihtiyacı hatırlatmıştır. Augustinus’a göre, Kutsal Ruh ve Lütuf birbiri ile özdeştir. İkisi de insan ruhunun ebedi ölümden kurtuluşu için Tanrı tarafından bahşedilmiş mucizevi hediyelerdir.

1415 yılında Pinacoteca Vaticana’’nın “Aziz Augustinus, Aziz Monica tarafından okula götürülüyor” adlı tablosu.

1415 yılında Pinacoteca Vaticana’’nın “Aziz Augustinus, Aziz Monica tarafından okula götürülüyor” adlı tablosu.


Lütuf üzerine;

Augustinus’a göre günahtan kaçınmak ve Tanrı’ya dönerek kurtuluşa kavuşabilmek için lütuf kesinlikle elzemdi. Lütuf ona göre, iradenin iyiliği sırtlanarak kötülükten kaçınmasında ortaya çıkan engelleri def etme görevine sahip ilahi bir yardımdı. Bu engeller temel olarak cehalet ve zayıflıktır (De pecc. Mer. Et rem. 2:17:26). Lütfun edinimi ise dua aracılığıyla olmakla birlikte, bu lütuf ilahi emirlerin yerine getirilmesini mümkün kılmaktaydı.

Lütuf Tanrı’dan gelen karşılıksız bir hediye olmakla beraber herhangi bir esasa göre bağışlanmaz. Tanrı’nın lütfunu edinenler kati suretle özgür kılınmış (ya da kurtarılmıştır). Bu katiyet, Tanrı’nın lütfundan nasiplenenler için saklı kılınmış olmakla birlikte Augustinus’un mukadderat ya da gelecek hakkındaki ön bilgi (kehanet) teorisinin temelini oluşturmaktadır. Lütuf Tanrı tarafından, karşılık olmaksızın Tanrı’nın seçtiği kişilere bahşedilmektedir. Kehanet söz konusu olduğunda Augustinus, mukadderat fikrinin bizzat kendini hiçe sayan Tanrı’nın tüm insanlara yönelik gösterdiği evrensel sevgisini açıklamada zorluk çekmiştir. Aynı şekilde; kendinin anladığı üzere, seçilmişlik söz konusu olduğunda, Tanrı tarafından lütuf aracılığıyla kurtarılacak bazılarının yanı sıra birçok insanın bu ebedi kurtuluştan mahrum kalacağı durumunu da açıklama konusunda zorlanmıştır. Bu gizemi bizzat kendi alçakgönüllülükle işaret ederken şunu da eklemeyi unutmamıştır: “Lütuf adaletsiz olamayacağı gibi adalet de canice olamaz’’ (De civ. Dei. 12:27). 

Jaume Huguet tarafından, Aziz Agustinus’un Kutsanışı (yaklaşık olarak 1463-1470/1475)

Jaume Huguet tarafından, Aziz Agustinus’un Kutsanışı (yaklaşık olarak 1463-1470/1475)


⚠️ Din mensuplarından din değiştirerek Müslümanlığı tercih edenler olmuştur. Bu olay "İhtidâ olarak adlandırılır ve dininden dönenlere de "Mühtedî (Dönme) denir.❗️

♻️

Bunun gibi) "Biz Nasraniyiz-Hristiyanız" diyen kimselerden de (Allah'ın peygamberlerine, kitaplarına inanıp itaat edeceklerine dair)  söz (ahd-ü misak) almıştık. Ama onlar da kendilerine hatırlatılan uyarılardan ders (pay ve haz)almayı unuttular. Bu yüzden kıyamete kadar aralarına düşmanlık ve kin saldık. (Bu nedenle Hristiyanlar çok farklı ve aykırı mezhep ve ekollere ayrılıvermişlerdir.) Allah, yapageldikleri (sinsi ve suni) şeyleri ileride onlara (tek tek) haber verecektir. (Hesaba çekilip cezalarını göreceklerdir.)~Maide,14

Andolsun, "Allah Meryem oğlu Mesih'tir" diyenler kesinlikle küfre girmişlerdir. De ki: "O (Allah), eğer Meryem oğlu Mesih'i, Onun annesini ve yeryüzündekilerin hepsini helak (yok) etmek isterse, Allah'tan (bunu önlemek üzere) kim bir şeye malik olabilir? (Allah CC cisimden, şekilden ve beşerî zaafiyetlerden münezzehtir.) ~Maide,16 

(Önceki peygamberlerin) Ardından ve onların izlerini takip (amacıyla, Yahudilerin)yanlarındaki Tevrat'ı doğrulayıcı olarak Meryem oğlu İsa'yı gönderdik. Ve Ona içinde hidayet ve nur bulunan, önündeki Tevrat'ı doğrulayan ve müttakiler için yol gösterici ve öğüt (içerici) olan İncil'i verdik.~ Maide,46 

(Ki) İncil sahipleri de Allah'ın onda indirdikleriyle hükmetsinler. Kim Allah'ın indirdiğiyle hükmetmezse (kurallarını ve kararlarını İlahi ölçü ve öğütlere göre alıvermezse), işte onlar, fasıkların ta kendileridir.~Maide,47

♻️

1753 yılında British Museum'un kurulmasıyla Avrupa'daki müzeler, eski eser toplayıcılığına başladılar


Francesco Hayez, Jerusalemin temppelin hävitys, 1867.

Francesco HayezJerusalemin temppelin hävitys, 1867.

Edward Poynter , Mancınık , 1868. Romalılar Kudüs kuşatmasında benzer mancınıklar kullanmış olabilirler.

Kudüs Kuşatması ve Yıkımı , David Roberts , 1850



Xxx

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Hallo 🙋🏼‍♀️