Primum non nocere
Ruh Sağlığı ve Bozuklukları, Psikiyatri:
Prof.Dr.Gülsüm Ançel
Tarihçe
İlkel çağlar:
Hastalıklar doğa üstü güçler ve kötü ruhlara bağlanıyor,büyücüler, şamanlar kötü ruhları kovmaya çalışıyorlar,halüsine hastaların duydukları tanrının sesi olarak yorumlanıyor.
Eski çağlar:
Sebep-sonuç ilişkisini araştırma başlıyor,Hipokrat melankoli, histeri tanımlarını yapıyor, epilepsinin beyin hastalığı olduğunu savunuyor.Hipokrat’ tan sonra Eflatun, Aristo, Aesclapiades, Cicero, Soranos gibi filozoflarda psikiyatrik hastalıkların nedenlerini açıklama
Erasmus Deliliğe Övgü (1987) adlı eserinde akıl hastalıklarına karşı toplumda var olan yargıların tamamen dışına çıkarak deliliğin bilgelik ve kendini bilge sanmak olduğunu ileri sürerek deliliğe övgüler yağdırmıştır
Orta çağ:
İS.3.YY.dan itibaren dinlerin etkisiyle psikiyatri hastalarına işkenceler yapılmış, olumsuz değerlendirilmiş, cinsel hastalıkları olanlar toplumdan izole edilmişler,belediye serseri diye düşünüp tutuklamış,şehir dışına sürülmüşler, yakılmışlar.
Rönesans:
12.13.yy.dan itibaren hıristiyanlığın olumsuz etkilerine tepkiler başlamış.Psikiyatri hastalarını şeytanın temsilcisi diye yakma uygulamaları sonlanmıştır. Avrupa toplumu, İslam dünyasının gelişmiş bilimsel çalışmalarını, eski Yunan düşünürlerini tanımış ve bütün bu değişiklikler ve akımlar bilimsel düşünme ve araştırma yapmanın kapılarını açmış..
16. 17, yüzyıllardan sonra tıp alanında büyük değişikliklere yol açacak bir ortam doğmaya başlamıştır. Ancak 17. Yüzyılın ortalarından itibaren yine hastaları kapatma son derece kötü ortamlarda kapatılmaları söz konusu olmuştur
Çağdaş psikiyatri
İlk olarak 17. YY.da, ruh hastalıkları hakkında bir kararın din adamlarınca değil, hekimlerce verilmesi gerektiği kabul edilmiştir.
1795 ‘de Fransız hekim Pinel’ in “Treatment Moral”adlı kitabındaki bilgilerin yayılmasıyla hastalar zincirlerden kurtulmuş ve planlı psikoterapinin ilkeleri belirlenmiş, ruh hastalarına hastanelerde, bakım evlerinde tedavi verme görüşü kabul görmüştür.
Çağdaş psikiyatri devami
19. yüzyılda psikiyatride Fransız ve Alman ruh hekimlerince çok önemli çalışmalar yapılmıştır .
Breuer, Freud, Adler ve Jung ruhsal bozuklukların anlaşılmasında, dinamik psikiyatrinin gelişmesine öncü oldular.
Freud: Kişilik gelişimi bakımından ilk çocukluk yıllarındaki yaşantıların önemini vurgulamıştır. Freud, libido kuramını normal dışı davranışların temeli olarak kabul etmiştir.
Freud’un psikanalitik yaklaşımına göre normal gelişimin sağlanması için, gelişimin her döneminde bireyin temel
ihtiyaçlarının doyurulması gerekmektedir. Eğer temel ihtiyaçlar karşılanmazsa kişilik gelişimi engellenir
*Psikanaliz :Ruhsal sorunların kaynağı, hastaların bastırdıkları ve bilinçaltına ittikleri sorunlardır. Hastaların bilinçaltındaki duygularını yüzeye çıkarmaya dayalı "psikoterapi" adı verilen bir yöntemle hastaları iyileştirmeye çalıştı.
•Alfred Adler: İnsan benliğine ve ilişkilere önem vermiştir.Adler,bireyi onun gördüğü gözle görme,kendimizi onun yerine koyarak düşünme, ve hissetmemiz gerektiğini söyler
•Jung gerçekte insanların kişilik bölümlerinin bir araya gelmesinden oluştuğunu kabul etmez ve zaten bir bütün olarak doğduğunu savunur.
•Otto Rank:Tüm ruhsal sorunlarını doğum travmasına bağlamıştır.Psikanaliz yerine psikoterapi terimini kullanmaya başlamış, psikiyatrik sosyal hizmet terimi ile de danışmanlık ve psikiyatrik eğitim alanlarında oldukça etkili olmuştur.
•Karen Horney: Özellikle nevroz ve tedavisine ilişkin görüşleri psikoterapide etkili olmuştur. Horney, bozuk davranışların aile içi ilişkilerdeki sorunlar sonucu ortaya çıktığını söyleyerek çocukluk yıllarında var olan gerçek bir cana yakınlık ve sevecenlik yoksunluğunun bu davranışlara neden olduğunu savunmuştur. Anne ve babanın kendi nevrozlarından dolayı bu ilgiyi çocuklarına da veremediklerini ve bunun yeni bozuk davranışlara neden olduğunu savunmuştur.
•Harry Stack Sullivan’a göre psikolojik sorunların tedavisi insan ilişkilerini içerir. Yani insanları diğer insanlar hasta ettiğinden, onları yine insanlar iyi edebilirler, toplumun hasta birey üzerindeki etkisine önem vermektedirler.
•Pavlov’un çalışmalarıyla uyaran-refleks arasındaki ilişkiden hareketle koşullu tepki, öğrenme ilkeleri kuramlarını oluşturması ve psikoloji ile psikiyatriye ayrı bir boyut olarak davranışçı okul gündeme gelmiştir
Tedavi yöntemleri geliştirilmeye başlanmış. Moreno bireysel ve grup tedavilerinde psikodramayı kullanmaya başlamıştır.
1950 lerden itibaren psikiyatrik hastalıkların farmakoterapisinde önemli gelişmeler olmuştur. Böylelikle var olan depo hastanelerden hastalar taburcu olabilmiş ve bu ilaçlar yardımı ile tedavilerine hastane dışında devam edilebilmiştir
1960 lardan itibaren akıl hastalıklarının sadece bireyi dikkate alarak çözümlenemeyeceği, toplumun da etkili olacağı görüşü yaygınlaşmıştır.
Politik huzursuzluklar ve topluma hükmeden negatif etkiler,ülkedeki yönetimin ruh hastalığına,militarizm ve teröründe intiharlara yol açtığı iddia edilmiştir.
Tedavilerin toplum içinde yapılması, bireyin kendi ortamından uzaklaşmaması gerektiği kabul edilmiştir.
1990 lardan itibaren beyin araştırmaları yoluyla yeni tedavi biçimleri geliştirilmeye başlanmıştır.
Hastalıkların biyolojik nedenleri daha iyi anlaşılmıştır. Hastalıklar sınıflandırılmış ve tedavilerin standartlaşması mümkün olabilmiştir.
☪️ Eski Türklerde Ruh Sağlığı
İslamiyet öncesi Orta Asya Türklerinin hastalık anlayışı ve tedavi yöntemleri Şamanizm’e dayanır.
Tedavi görevini ilaçla tedavi eden hekimlerin yanı sıra Şaman,Gök Tanrı ile bağlantı kurarak cinlerin, kötü ruhların, şeytanın etkisiyle hastanın bedenini terk eden iyi ruhların geri dönmesi için Gök Tanrı’ya yalvarırmış
İslamiyetin kabulünden ve diğer İslam toplumları ile yakın ilişkiye girilmesinden sonra Türklerde hastalık anlayışı geleneksel İslam tıbbına göre olmuş, fakat Şamanizm’in etkisinde de kalmıştır
👳🏻♂️🧕🏻Osmanlı’da ruh sağlığı
İlk akıl hastanesi Fatih tarafından yapılmıştır.
1500 senesinde Kanuni bir akıl hastanesi açmıştır.
2 . Selim’in eşi Nur Banu Sultan tarafından yaptırılan Toptaşı Akıl Hastanesi Cumhuriyet dönemine kadar Türkiye’nin akıl hastanesi olmuştur. Buranın başhekimliğini yapan Mazhar Osman Usman Türk çağdaş psikiyatrisinin kurucusu olarak bilinir
🇹🇷Türkiye’de Ruh Sağlığı
Padişah 2. Abdülhamit döneminde, Gülhane Askeri Tatbikat okulu ve hastanesi açılmıştır. 1898’de açılan bu hastanenin başhekimliğini Raşit Tahsin yapmış ve akıl hastalıkları dersleri vermiştir. Böylelikle Türkiye’de çağdaş psikiyatri kuramsal ve uygulamalı olarak Gülhane Askeri Tıp Akademisi’nde başlamıştır
20. yüzyılın ilk yarısında Türk psikiyatrisinin temsilcileri, Raşit Tahsin, Mazhar Osman, Nazım Şakir, İhsan Şükrü Aksel ve Fahrettin Kerim Gökay’dır.
1945’de Ankara Tıp Fakültesinin kuruluşu ile psikiyatri kliniğini kuran Rasim Adasal ise psikiyatriyi topluma tanıtan bir hekim olmuştur
https://acikders.ankara.edu.tr/pluginfile.php/Psikiyatri
Akşemseddin: “tabîb-i ebdân” (beden doktoru)🩺
🌈🌈🌈🌈🌈🌈🌈🌈🌈🌈🌈🌈🌈🌈🌈🌈🌈🌈

Tarih:En Eski bilgiler
Ruhsal bozukluklarla ilgili bilinen en eski metinler antik Hindistan'a aittir ve Ayurveda metni Charaka Samhita'yı içerir. Akıl hastalıklarını tedavi etmek için ilk hastaneler MÖ 3. yüzyılda Hindistan'da kurulmuştur.
Yunanlar da ruhsal bozukluklar hakkında ilk kitapları yazdılar. Hipokrat fizyolojik anormalliklerin ruhsal bozuklukların kaynağı olabileceği teorisini ortaya atmıştır.Tarihçiler, Thales, Platon ve Aristoteles (özellikle De Animaadlı eserinde) dahil olmak üzere Yunan filozofların zihnin işleyişini ele aldıklarını belirtmektedir. M. 4. yüzyılın başlarında Yunan hekim Hipokrat, zihinsel bozuklukların doğaüstü nedenlerden ziyade fiziksel nedenleri olduğunu teorize etmiştir. MÖ 387'de Platon, zihinsel süreçlerin gerçekleştiği yerin beyin olduğunu öne sürmüştür. MÖ 4. ile 5. yüzyıl Yunanistan'ında Hipokrat, Demokritos'u ziyaret ettiğini ve onu bahçesinde hayvanları keserken bulduğunu yazmıştır. Demokritos, deliliğin ve melankolinin nedenini keşfetmeye çalıştığını açıklamıştır. Hipokrat onun çalışmalarını övdü. Demokritos'un yanında delilik ve melankoli üzerine bir kitap vardı. MÖ 5. yüzyılda, özellikle psikotik özellikler taşıyan ruhsal bozuklukların doğaüstü kaynaklı olduğu düşünülüyordu[95] ve bu görüş Antik Yunan ve Roma'nın yanı sıra Mısır'da da mevcuttu. Alkmaiōn, "düşünce organının" kalpdeğil beyin olduğuna inanıyordu. Vücuttan beyne giden duyu sinirlerini takip ederek zihinsel faaliyetin MSS'den kaynaklandığını ve akıl hastalığının nedeninin beyinde bulunduğunu teorileştirdi. Bu anlayışı akıl hastalıklarını ve tedavilerini sınıflandırmak için uyguladı.
Dini liderler ruhsal bozuklukları tedavi etmek için sıklıkla egzorsizm yöntemlerine başvurmuş, çoğu zaman da birçok kişinin zalimce ya da barbarca bulduğu yöntemleri kullanmışlardır. Trepanasyon, tarih boyunca kullanılan bu yöntemlerden biriydi.
MS 6. yüzyılda Lin Xie, insanlardan bir elleriyle kare çizerken aynı anda diğer elleriyle daire çizmelerini istediği (görünüşte insanların dikkat dağınıklığına karşı hassasiyetini test etmek için) erken bir psikolojik deney gerçekleştirmiştir. Bunun erken dönem bir psikiyatrik deney olduğu belirtilmiştir.
🕌İslami Altın Çağ, İslami psikoloji ve psikiyatri alanındaki ilk çalışmaları teşvik etmiş ve birçok alim ruhsal bozukluklar hakkında yazmıştır. "Razi" olarak da bilinen İranlı hekim Ebû Bekr Muhammed bin Zekeriyyâ er-Râzî, 9. yüzyılda psikiyatrik durumlar hakkında metinler yazmıştır. Bağdat'taki bir hastanenin başhekimi olarak, aynı zamanda dünyadaki ilk bimaristanlardan birinin yöneticisiydi.
İlk bimaristan 9. yüzyılda Bağdat'ta kuruldu ve sonraki yüzyıllarda Arap dünyasında giderek karmaşıklaşan birkaç tane daha kuruldu. Bazı bimaristanlar akıl hastalarının bakımına adanmış koğuşlar içeriyordu. Orta Çağ boyunca Avrupa genelinde psikiyatri hastaneleri ve akıl hastaneleri inşa edilmiş ve genişletilmiştir.
Londra'daki Bethlem Kraliyet Hastanesi gibi uzman hastaneler, 13. yüzyıldan itibaren Orta Çağ Avrupa'sında akıl hastalıklarını tedavi etmek için inşa edilmiş, ancak yalnızca gözaltı kurumları olarak kullanılmış ve herhangi bir tedavi sağlamamıştır. Bu hastane dünyanın ayakta kalan en eski psikiyatri hastanesidir.
Sarı Han'ın Dahiliye Kitabı olarak bilinen eski bir metin, beyni bilgelik ve duyuların bağlantı noktası olarak tanımlar, yin-yang dengesine dayalı kişilik teorilerini içerir ve ruhsal bozukluğu fizyolojik ve sosyal dengesizlikler açısından analiz eder. Beyne odaklanan Çin bilimi Çing Hanedanı döneminde Batı eğitimli Fang Yizhi (1611-1671), Liu Zhi (1660-1730) ve Wang Qingren'in (1768-1831) çalışmalarıyla ilerlemiştir. Wang Qingren sinir sisteminin merkezi olarak beynin önemini vurgulamış, ruhsal bozuklukları beyin hastalıklarıyla ilişkilendirmiş, rüyaların, uykusuzluğun, psikozun, depresyonun ve epilepsinin nedenlerini araştırmıştır.
Tarih
19. yüzyılın ortalarında, William Sweetser, pozitif ruhsal sağlık için çalışan çağdaş yaklaşımların atası sayılabilecek bir kavram olan, "ruhsal hijyen" terimini ilk kullanan kişiydi. Amerikan Psikiyatristler Derneği'nin dördüncü başkanı ve kurucularından biri olan Isaac Ray, "ruhsal hijyeni", aklın kalitesini düşürecek, enerjisini yaralayacak ve hareketini engelleyecek bütün olaylara ve etkilere karşı koruyabilme sanatı olarak tanımlamıştır.
Dorothea Dix (1802-1887) "ruhsal hijyen" hareketinin gelişmesinde rol alan önemli figürlerden biriydi. Dix, ruhsal bozukluğu olan insanlara yardım etmek ve yaşamak zorunda bırakıldıkları kötü koşulları gözler önüne sermek için çabalayan bir okul öğretmeniydi. Bu çalışması "ruhsal hijyen hareketi" olarak bilindi.[12]Bu hareket öncesi, akıl hastalığından muzdarip insanların yetersiz giyecek tedarikiyle acınacak halde yalnız bırakılarak ihmal edilmeleri nadir değildi. Dix'in çabaları ruh sağlığı birimlerinde hasta sayılarında artışlara sebep oldu ve bu kurumlardaki yetersiz kadro nedeniyle hastalara olan bakım ve ilgi azaldı.
1896'da Emil Kraepelin, 80 yıl boyunca alanında hâkim olacak ruhsal bozuklukların taksonomisinigeliştirdi. Daha sonra, anormalliğin önerilen hastalık modeli analize tabi tutuldu ve normal olma durumunun ilgili grubun fiziksel, coğrafi ve kültürel boyutlarına göreceli olduğu kabul edildi.
20 yüzyılın başlarında, Clifford Beers, 1908 yılında, akıl hastanesinde yaşadığı tecrübelerine dayanan "Kendini Bulan Bir Zihin"'in yayınlanmasından sonra "Ruh Sağlığı Amerika-Ruh Hijyeni Ulusal Komitesi"'ni kurdu ve daha sonra Birleşik Devletler'deki ilk ayakta tedaviye yönelik ruh sağlığı kliniğini açtı.
Sosyal hijyen hareketi ile ilişkili "zihinsel hijyen hareketi", zaman zaman, üretken işe ve mutlu aile hayatına yönlendirilemeyecek kadar zihinsel olarak yetersiz kabul edilenlerle ilgili öjenik ve sterilizasyon savunması ile ilişkilendirildi. İkinci Dünya savaşı sonrası yıllarında, sağlık hizmetlerinin, bir hastalığın tedavisinden öte önleyici ve destekleyici alanlarına doğru gelişen olumlu özelliklerinden ötürü, "ruhsal hijyen" terimi aşamalı olarak "ruhsal sağlık" terimiyle değiştirildi.
Marie Jahoda ruhsal açıdan sağlıklı bireyleri sınıflandırmak için kullanılabilecek altı temel özelliği açıkladı. Bunlar: kişinin kendine yönelik olumlu tavrı, kişisel gelişim, entegrasyon, özerklik, gerçekliğin doğru algısı ve çevresel otoriteyi içerir (uyum sağlama ve sağlıklı kişisel ilişkiler).
Kültürel ve dini perspektif
Ruh sağlığı, sosyal olarak inşa edilmiş ve sosyal olarak tanımlanmış bir kavramdır; yani, farklı toplumlar, gruplar, kültürler, kurumlar ve meslekler, doğasını ve nedenlerini kavramsallaştırma, zihinsel olarak sağlıklı olanı belirleme ve varsa hangi müdahalelerin uygun olduğuna karar vermede çok farklı yollara sahiptir. Bu nedenle, farklı profesyoneller, tedavi sırasında uygulanan metodoloji'yi etkileyecek farklı kültürel, sınıfsal, politik ve dini geçmişlere sahip olacaktır.
Araştırma, akıl hastalığına bağlı stigma (ayırt edilebilmesi için vücutlarına yapılan işaretlerdir. )olduğunu göstermiştir.[46] İngiltere'de, Psikiyatri Kraliyet Koleji, stigmanın azaltılmasına yardımcı olmak için Değişen Düşünceler(1998–2003) kampanyasını düzenledi.[47] Bu damgalama nedeniyle, bireyler 'etiketlenmeye' karşı koyabilir veya ruh sağlığı tanılarını inkâr edebilirler.[48]
Zihinsel bozukluğu olan bireylerin aile bakıcıları da ayrıca ayrımcılık veya damgalanmaya maruz kalabilirler.[49]
Akıl hastalığına ilişkin sosyal ve algılanan damgalamanın ele alınması ve ortadan kaldırılması, ruh sağlığı konularının eğitiminin ele alınmasında önemli bir parça olarak kabul edilmiştir. Amerika Birleşik Devletleri'nde, "Ulusal Akıl Hastalıkları İttifakı" (NAMI), 1979'da akıl sağlığı sorunları ile mücadele eden mağdurları temsil etmek ve savunmak için kurulmuş bir kurumdur. NAMI ayrıca, anksiyete ve depresyon gibi ruhsal hastalıklar ve sağlık sorunları ile ilgili eğitime yardımcı olurken, aynı zamanda damgalanmayı ortadan kaldırmaya çalışıyor.[50]Araştırmalar, ayrımcılık ve sosyal damgalama davranışlarının ırksal, (örneğin, Afrikalı Amerikalılar) etnik, (örneğin, Müslüman kadınlar) ve cinsel ve toplumsal cinsiyet azınlıklarda (örneğin transseksüel insanlar) daha kötü ruh sağlığı sonuçlarıyla ilişkili olduğunu göstermiştir.[51][52][53][54][55][56]
Pek çok ruhsal sağlık uzmanı, dini çeşitlilik ve maneviyat konusundaki yeterliliğin önemini anlamaya başlamıştır ya da zaten anlamaktadır. Amerikan Psikologlar Birliği açıkça dine saygı duyulması gerektiğini belirtir. Manevi ve dini konularda eğitim de Amerikan Psikiyatri Birliğitarafından talep edilmekle birlikte, ABD'de yaygın olarak uygulanan daha katı ve köktenci inançların neden olabileceği zararlara çok daha az dikkat edilmektedir.[57][58] Bu tema, o yılın Temmuz ayında Dini Özgürlük Görev Gücü oluşturulması gibi, 2018'de geniş ölçüde politikleşmiştir.[59] Ek olarak, Amerika Birleşik Devletleri'ndeki pek çok sağlayıcı ve uygulayıcı, zihinsel sağlık kurumunun, pek çok Batı dışı kültürün bilgisinden ve yeterliliğinden yoksun olduğunu ve Amerika Birleşik Devletleri'ndeki sağlayıcıları farklı kültürlerden gelen hastaları tedavi etmek için donanımsız hale getirdiğini fark etmeye başladı.
Tedavi
fiziksel egzersiz, fiziksel olduğu kadar ruhsal sağlığı da iyileştirebilir.
El sanatları yapmak, mesleki terapinin, yürüyüşler, rekreasyon terapisinin bir parçası olabilir.
Bu terapiler müzik terapisi, sanat terapisi, dans terapisi, tiyatro terapisi ve şiir terapisini içerir.
Manevi danışmanlar: yardimlasma,ziyaretler,
♻️

Orta Çağ İslam dünyasında psikoloji
İslami psikoloji veya ʿilm al-nafs (Arapça : علم النفس), nefs bilimi (" benlik" veya " psişe"), psişenin İslami bir perspektiften tıbbi ve felsefi çalışmasıdır ve psikoloji, nörobilim, zihin felsefesive psikiyatri ile psikosomatik tıp konularını içerir. İslam'da ruh sağlığı ve akıl hastalığı bütüncül bir yaklaşımla ele alındı. Bu yaklaşım, bir bireyde yeterli zihinsel esenlik ve iyi fiziksel sağlığın sürdürülmesi arasındaki karşılıklı bağlantıyı vurgulamıştır. İslam'ı uygulayan insanlar, dua ve diğer dini yükümlülüklere katılmak için pozitif ruh sağlığını korumanın gerekli olduğunu düşündüler.

İslam düşüncesinden gelen kavramlar, 20. ve 21. yüzyıllarda Müslüman psikologlar ve bilim adamları tarafından yeniden incelenmiştir.
Terminoloji
Müslüman alimlerin yazılarında, nefs (benlik) terimi bireysel kişiliği, fıtrat terimi ise insan tabiatını ifade etmek için kullanılmıştır. Nefs, kalb (kalp), ruh(nefs), aql (akıl) ve irâde (irade) dahil olmak üzere geniş bir yetiler yelpazesini kapsamaktadır. İslam bilimi, özellikle Galen'in vücudun dört mizacınailişkin anlayışından yola çıkarak, kutsal yazıların incelenmesinin yanı sıra Yunancadan da güçlü bir şekilde etkilenmişti.
Özellikle Orta Çağ İslam tıbbında, akıl hastalıklarının incelenmesi kendi başına bir uzmanlık alanıydı ve al-'ilaj al-nefs (yaklaşık olarak "fikirlerin/ruhun/bitkisel aklın iyileştirilmesi/tedavisi)", et-tibb al-ruhani("ruhun şifası" veya "ruhsal sağlık") ve tibb al-kalb("kalbin/nefsin şifası" veya "zihinsel ilaç") olarak çeşitli şekillerde adlandırılırdı.
Akıl hastası için Klasik Arapça terim, "örtülü" anlamına gelen "Jenna " teriminden türetilen "mecnûn" idi. Bu terim, eğitimli kişiler arasında kademeli olarak yeniden tanımlandı ve İbn Sînâtarafından "gerçeğin fantazi içinde bulunduğu bir durumdan muzdarip olan kişi" olarak tanımlandı.
Etik ve Teoloji
İslam dünyasında akıl hastalarına özel yasal korumalar sağlanmıştır. Bu tutum, Kuran'ın Suresi 4:5'teki ayeti ile pekiştirilmiştir:
↕️
~ Allah'ın geçiminize dayanak kıldığı mallarınızı aklı ermezlere (reşit olmayanlara) vermeyin; o mallarla onları besleyin, giydirin ve onlara güzel söz söyleyin. ~NiSA,5
Bu Kur'an ayeti, İslam'ın mülk idare etmeye uygun olmadığı düşünülen, ancak insanca muamele edilmesi ve ya bir vasi ya da devlet tarafından gözetim altında tutulması gereken akıl hastalarına karşı tutumunu özetlemektedir.
İslam'ın Altın Çağı'nda Psikoloji
Miladi takvimin 8. ila 15. yüzyılları arasında İslam'ın Altın Çağı yaşandı. Bu zamanlar İslam sanatlarında ve bilimlerinde sayısız ilerleme ve keşiflerin olduğu bir zamandı. Böylece İslam alimlerinin belirli koşulların bir bireyin ruhsal ve psikolojik durumlarını değiştirebileceğini anlamalarına yol açtı. Mecnun (delilik) olarak görülenlerin ruhsal ve psikolojik durumlarında dengesizlik olduğuna inanılıyordu. Bu dönemde öne çıkan filozoflardan biride Gazali'dir (1058-1111). Tanrı ile yakın bir ilişkiyi sürdürmek için bedendeki ruhsal ve psikolojik koşullar arasında dengeli bir bağlantı kurmanın hayati önem taşıdığını öne süren Gazali ayrıca, bu karşılıklı bağlılıktan uzaklaşmanın, bireyin ruh sağlığında anormalliklere yol açabileceğini açıkladı.
Başlıca katkıda bulunanlar
Muhammed ibn Zekeriya el-Razi
Batı geleneğinde Rhazes olarak bilinen Muhammed ibn Zekeriya al-Razi (865 – 925), İslam'ın Altın Çağı'nda etkili bir İranlı doktor, filozof ve bilim adamıydı ve dünyada akıl hastalığı üzerine yazan ilk kişiler arasındaydı. Bağdat hastanesinin başhekimi olarak, aynı zamanda dünyanın ilk psikiyatri servislerinden birinin de müdürüydü. Özellikle iki eseri, El-Mansuri ve Al-Hawi, akıl hastalıklarının tanımlarını ve tedavilerini içermektedir.
Ebu-Ali el-Hüseyin ibn Abdalah ibn-Sina
Batıda Avicenna olarak bilinen Abu-Ali al-Husayn ibn Abdalah ibn-Sina (980-1030), felsefe, fizik, tıp, matematik, jeoloji, İslami teoloğu ve şairdir. En ünlü eseri olan Tıbbın Kanunu'nda (El-Kanun-fi-il-Tabb), uykusuzluk, mani, vertigo, felç, inme, epilepsi ve depresyon gibi durumlar için açıklamalar ve tedaviler içermektedir. cinsel işlev bozukluğunu zihinsel durumdaki değişikliklere ve vücuttaki değişikliklere bağlayan psikosomatik tıpalanında bir öncüydü.
Ebu Zeyd el-Belhi
Ebu Zeyd el- Belhi (850-934), İslam'ın Altın Çağı'nda Müslüman bir psikolog ve doktordu. Birçok katkısı, ruh sağlığının anlaşılması ve çeşitli akıl hastalıklarının nasıl tedavi edileceği konusunda hayati öneme sahipti. El-Belhi, “Bedenin ve Ruhun Rızkı” adlı eseriyle ünlüdür. El-Belhî'nin yazılarında, beden bedensel hastalıklara maruz kaldığında ruhun sıkıntı, üzüntü ve korku gibi bir dizi duygu yaşadığını anlatır.
Bilişsel terapinin kurulması El-Belhî'ye borçludur. El-Belhî ve diğer önemli İslam alimleri de hastalarını tedavi ederken karşılıklı ketlemetekniğini uygulamışlardır. Ayrıca, barınma, egzersiz ve beslenme gibi çevresel faktörlerin bir kişinin zihinsel sağlığını nasıl etkileyebileceğine de vurgu yapmaktadır. El-Belhî'nin katkıları aynı zamanda psikoz ve nevroz arasındaki farkı belirlemektede oldukça önemli olmuştur. Nevrozları dört gruba ayırdı: saplantılar, üzüntü ve depresyon , korku ve kaygı, öfke ve saldırganlık. El-Belki'nin Orta Çağ İslam psikolojisinde yaptığı analiz, modern psikoloji ile hala bağlantılıdır.
Melankoli
Akıl sağlığı bozukluğu melankoli, Orta Çağ İslamı sırasında sıklıkla analiz edildi. İslam alimleri melankoliyi, insanların katlandığı sürekli bir üzüntü hali olarak tanımlamışlardır. Vücuttaki yüksek miktarda bulunan kara safranın bu akıl hastalığına yol açacağı öne sürülmüştür. İnsanların yaşadığı üzüntü durumunu üç farklı türe ayırmışlardır: travma veya stresten kaynaklanan üzüntü, vücudun yetersiz beslenmesi gibi dış etkenlerden kaynaklanan üzüntü veya günlük üzüntü. Orta Çağ İslamı melankoliyi, epilepsi ve mani gibi diğer sağlık sorunlarının varyasyonları olarak kabul etti.[3]
Ruh Sağlığı hizmetleri
En eski bimaristanlar 9. yüzyılda inşa edildi ve 13. yüzyılda inşa edilen bimaristanların içinde akıl hastaları için ayrı ayrı odalar bulunmaktaydı.
Akıl hastalığının tedavisi
İlaca ek olarak, akıl hastalığı tedavisi banyo, müzik, konuşma terapisi, hacamat (hacamat) ve aromaterapiyi içermektedir. Bu dönemin akademisyenleri ve doktorları, zihin hastalığı ile vücuttaki sorunlar arasındaki ilişkiye yapılan vurgu olan psikosomatik tıbbı ilk vurgulayanlardan bazılarıydı.[12] Vücudun dört sıvısını yeniden dengelemek için ilaç reçete edilirdi, çünkü dengesizliğin psikoza neden olabileceğine inanırlardı.[8] Örneğin uykusuzluğun, nemlendiricilerin kullanımıyla giderilebilecek aşırı miktarda kuru sıvıdan kaynaklandığı düşünülüyordu.
Kaynakça
|ad1= eksik |soyadı1= (yardım)|ad1= eksik |soyadı1= (yardım)|ad1= eksik |soyadı1= (yardım)


Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Hallo 🙋🏼♀️