21 Ekim 2024 Pazartesi

Kokular neden anıları hatırlatır?

 Kokular neden anıları hatırlatır?


Milattan önce 4000 yılında güzel mis kokulu bitkilerin, reçinelerin, çiçeklerin, Çin, Arabistan ve Mısır’da kutsal amaçlarla yakıldığı ve dumanının tanrıya mesaj olarak gönderildiği bilinmektedir.

Tarihte koku, insanları etkileme amacı ile çok sık kullanılmıştır. Babil ve Çin’de kraliçeler çekici olabilmek için gül ve zambak kullanırken 12. yüzyılda Mısır Kraliçesi Kleopatra, Mısırlı rahiplere hazırlattığı içinde gülün de bulunduğu etkileyici kokusu ile bilinmektedir. Kleopatra parfüm kullanmayı o kadar çok severmiş ki; kokusu karaya ondan önce ulaşsın diye yelkenlerini bile parfümlü suyla yıkatırmış. Kleopatra sadece aklı ile değil kullandığı koku ile de çevresini etkilemiş ve dünya tarihinde iz bırakmıştır.

Eski Mısır uygarlığında bazı kokular altından daha değerli olup, dini törenlerde kokulu bitki ve çiçeklerden elde edilen hoş kokulu yağlar tütsü ile birlikte tanrıları mutlu etmek için kullanılmıştır. Güzel kokuları yaşamın ötesine de taşıma hayali ile ölülerini hoş kokulu yağlar ile mumyalamışlar ve mezarlarına armağan olarak kokulu yağlar, kremler koymuşlardır.  

Firavun Tutankhamon’ un mezarında yapılan kazılarda parfüm şişeleri ve krem vazoları bulunması, II. Ramses’in tanrı Ra için Karnak’taki Ammon Ra tapınağının duvarlarına "Sana güzel kokulu bitkiler ve en görkemli kokularla birlikte otuz bin öküz kurban ettim." yazdırması, kokunun ne kadar değerli olduğunun göstergesidir.

İnsanlar binlerce yıl önce koku ile ruhsal bağlantıyı keşfetmişlerdir. Kokular çeşitli hastalıkların iyileştirilmesinde kullanılmıştır. Türk tıp tarihinde İbn-i Sina ve Biruni gibi bilginler, içinde gülün de olduğu birçok çiçek ve bitki kokusunu, hastalıkları önleyici ve tedavi edici olarak uygulamışlardır. 

Bu alimler, gülü akıl hastalarının tedavisinde kullanmışlar, gülün hafızayı açtığını ve güçlendirdiğini görmüşlerdir.

Koku duyusu ile içgüdülerimiz, ruh halimiz, hafızamız, duygularımız ve hormonal sistemimiz arasında çok yakın ilişki vardır.

Kimi kokular hoşumuza giderken, kimisi bazı duygularımızı harekete geçirirler, bazı kokular ise anılarımızın canlanmasını sağlarlar.

Koku duyusu en eski duyumuzdur ve ön beyin, talamustan süzülmeksizin doğrudan beyne giden tek duyudur.

Koku duyusu, insanoğlunun ilk gelişen duyusudur. Görme, işitme ve hatta dokunma duyusundan önce, canlıların etraflarındaki kimyasallara tepki verebilmesi için gelişmiştir.

Şakakların hemen yanında bulunan temporal lob koku duyusunun kaydedildiği merkezdir. Koku alma epitelinde burun mukusunda eriyen koku maddeleri ile teması sağlayan milyonlarca koku alma nöronu bulunmaktadır. Koku önce bu koku duyu nöronları tarafından saptanmaktadır. Ardından bu nöronlar beyindeki koku alma ampulüne sinyaller göndermektedir. Koku bilgileri talamusa uğramadan kokunun duygusal ve fizyolojik etkilerine aracılık eden limbik alanlara, feromonlara hormonal ve davranışsal tepkiler üretmek üzere iletilmektedir.

Koku sisteminin ayırıcı yapısının bir sonucu olarak kokunun belleği, yaratıcılığı, ağrı algısını, güven duygusunu, karar verme şekillerini etkileyen üst bilişsel fonksiyonlarla direkt bağlantı kurmaktadır.

Talamus beyne gelen çok sayıda uyaranı alarak korteksin ilgili alanına iletmektedir. Diğer tüm duyu sistemlerinden gelen bilgi serebral kortekse yönlendirilmeden önce talamusta işlenirken koku duyusu doğrudan limbik sistemin amigdala-hipokampus kompleksinde işlenmektedir.

Diğer duyular ile koku duyusu arasındaki bu farklılık koku duyusunun bilinçli bir farkındalık olmaksızın organizmanın otomatik davranış şekilleri geliştirmesine sebep olmaktadır.

Bu dolaysız bağlantılar kokunun duygusal yoğunluk içeren bir bağlamda deneyimlendiğinde koku ile olay arasındaki bağlantının daha güçlü olmasına ve koku yeniden deneyimlendiğinde yoğun duyguların ortaya çıkmasına sebep olmaktadır. Diğer duyu sistemlerinden hiçbiri bu tür yoğun duygu ve hafıza nöral substratlarıyla doğrudan temas kurmamaktadır.

Sanırım bu nedenle örneğin her kestane kokusu duyduğumda, çocukluğumda çini sobanın üzerinde pişen kestane eşliğindeki, büyük teyzemin güzel masallarını anımsarım. Bu duygu bende sonsuz bir mutluluk, huzur ve güven verir.

Uzm.Ecz.Sevil Ağalar Altınel

www.naturenurture.com.tr


###########


Nasıl koku alıyoruz?

Kokular, havada yol alacak kadar hafif kimyasal moleküllerdir. Bazı kokular daha güçlü, bazıları daha hafif olur ama neredeyse her şey, solunduğunda burun boşluğunu kaplayan mukozada bulunan özel reseptörlere bağlanan kokulu moleküller salgılar. İnsanların 5-6 milyon koku reseptörü bulunur ve yaklaşık 400 farklı moleküler koku düzenini algılayabiliriz. Bu yapı taşları sayısız şekilde birleşerek çeşitli koku profilleri oluşturur. Son on yılda araştırmacılar, insanın on bin değil neredeyse bir trilyon farklı kokuyu ayırt edebildiğine inanmaya başladı. Bu çok gibi gelebilir, fakat diğer memeliler koku alma konusunda insanlardan çok daha iyidir. Örneğin, köpekler meraklı burunlarıyla meşhurdur ve kilometrelerce uzaktan kokuları ayırt edebilirler; filler ise, tüm memeliler arasında en fazla koku reseptörüne sahiptir.

Bir şeyi kokladığımızda, bunun sebebi burnumuzdaki koku alma reseptörlerinin tanıdığı madde moleküllerini solumamızdır. Bu reseptörler bilgiyi beyine iletir ve biz de bu bilgiyi karar vermek için kullanırız. Koku reseptörlerinin merkezi olan koku soğancığı, beynin öğrenme ve hafıza merkezi olan hipokampusa oldukça yakındır. Bu iki merkezin tam olarak nasıl etkileşimde bulunduğunu hâlâ çözmeye çalışıyoruz ama kokuların güçlü hafıza tetikleyicileri olduğu açık. Örneğin, küçükken annenizin sürdüğü bir parfümün kokusu size çocukluğunuzdan canlı anılar getirebilir.


Bazen bildiğimiz bir kokuyu duyduğumuzda bize belli anıları hatırlatması oldukça tanıdık geliyor, bazen çocukluk anılarımıza kadar götürüyor bizi. Böylelikle çoğunlukla bir anılar silsilesine sürükleniyoruz.

Kokular, hissettiğimiz yeri, o esnada orada bulunan kişileri ve o anki hissettiklerimizi bile bize tam olarak anımsatıyor. 

   Peki beynimizde o an neler oluyor da bunları düşünüyoruz?

Amerikalı nörologlar, tanıdığımız bir koku ile kokunun ilişkili olduğu anı nasıl hatırladığımıza; daha da ayrıntılarına inmek gerekirse beynin hangi mekanizmasının bunu sağladığına dair bir araştırma yapmışlar. Tanımlamasını tam olarak gerçekleştiremediğimiz durumlarda kokuyu herhangi bir cisimle de bağdaştırabiliyoruz; sözgelimi, “anneanne evi kokusu” buna güzel bir örnek. Bu andan itibaren de o evdeki eşyalar, yaşanılan belirli anlar bir bütün oluşturarak zihinde canlanıyor. 

Hipokampüs, koku alma soğanının hemen yanında yer alıyor. Bu da koku ile anıların ilişkilendirilmesinde anlamlı bir çıkarım olarak kabul ediliyor.

Büyükannemin evinin kokusu
Büyükannemin evindeki oyuncak dolabının kendine özgü bir kokusu vardı. Tarif edemeyeceğim bir koku. Şimdi arada bir burnumda o kokuyu duyarım. Kokuyla birlikte bazı anılar da canlanır, kaybolduğunu sandığım anılar; büyükannem, onun evine gidişim, oradaki oyuncaklarla oynayışım… 

Peki, nasıl oluyor da kokular unuttuğumuzu sandığımız anıları canlandırabiliyor?

BBC Türkçe’de yayınlanan Tom Stafford makalesinde; “Nöroloji biraz dedektif hikayesi gibi bir şey; nedeni bulmak için ipuçları aramak gerekiyor” diyerek ipuçlarını incelemeden önce, bu konudaki mevcut bilgileri irdeliyor. 

Karmaşık Duyular
Koku alma duyusu en eski duyudur; havadaki ve sudaki kimyasal maddeleri algılamak için gelişen, bakterilerin bile sahip olduğu ilkel duyulara kadar uzanır. 

Görme, işitme ve hatta dokunma duyusundan önce, canlıların etraflarındaki kimyasallara tepki verebilmesi için koku alma duyusu gelişmiştir önce. 

Görmek, insan gözündeki dört ışık duyargası ile mümkündür. Buradaki alıcı işlevi gören hücreler, ışığı beynin anlayacağı dilden elektrokimyasal sinyallere dönüştürür. 


Dokunma duyusu ise en az dört tür basınç ve ayrıca sıcak, soğuk ve acıyı algılayan çeşitli alıcılara bağlıdır. 

Fakat bunlar koku alma duyusunun yanında gölgede kalır. Çünkü insanda koku almayı sağlayan 1000’den fazla alıcı vardır. Bunlar yaşadığımız sürece yenilenir ve alışkın olduğumuz kokulara göre değişir. Bu karmaşık yapı çok sayıda farklı kokuyu birbirinden ayırmamızı sağlar. Ancak ayırabildiğimiz kokuların hepsi için bir isim bulamayız. 

Belki de hakkında en az konuştuğumuz duyumuz koku almadır. Bir şeyin nasıl göründüğünü ya da duyulduğunu iyi tarif edebilir, ama iş kokuya gelince onu bağlantı kurduğumuz şeyle ifade etmeye çalışırız; örneklendirecek olursak “çiçek gibi”, “ıslak köpek gibi” olarak tanımlarız. Yani kokuyu, o kokuyu yaratan nesneyle ifade ederiz: “hindistan cevizi”, “taze ekmek” gibi… 

Hafıza ve Koku Bu bilgileri tekrarladıktan sonra, şimdi de önemli ipuçları neler diye bakalım?


Koku Soğancığı Nedir? Olfaktör Bulbus olarak da adlandırılan Koku soğancığı beynin ön bölümünde, koku bölgesinin ve kafatasını oluşturan kemiğin hemen üzerinde yer alır. İki koku bölgesine karşılık iki de koku soğancığı bulunur; her birinin büyüklüğü bir bezelye tanesi kadardır.


Beyinde kokuları işleme koyan ve “koku alma soğanı” olarak adlandırılan bölge, beyin çıkıntısı (hipokampüs) ile yan yanadır. Denizatı şeklindeki bu soğan, beyin zarından (korteks) gelen tüm bilgilerin toplandığı yerdir.



Nöro-mühendisler, insan beynindeki her bir nöronun hatırlama sırasında belirli hatıraları hedeflediğine dair ilk kanıtı buldular. Beyinlerine elektrot yerleştirilmiş beyin cerrahisi hastalarının kayıtlarını incelediler ve hastaların beyin sinyallerinin, sanal gerçeklikle oluşturulan bir mekânsal bellek görevini yerine getirirken davranışlarına nasıl karşılık geldiğini araştırdılar. Araştırmacılar aktiviteleri, mekânsal olarak öznelerin belirli nesnelerle karşılaştıklarını hatırladıkları konuma ayarlanmış olan “hafıza izleme hücreleri”ni belirlediler. Çalışma Nature Neuroscience’ın bu ayki çalışmasında yayınlandı.=  Anıları Haritalayan Özelleşmiş Nöronlar Keşfedildi! | Nöropsikoloji Derneği




#####


Koku alma duyusu hakkında  şaşırtıcı gerçekler!

Koku, genellikle en az değer verilen duyulardan biri ancak omurgalıların geliştirdiği ilk duyu sistemlerinden ve zihinsel sağlığınız, hafızanız ve daha fazlasıyla bağlantılı... 

. Koku hafıza ve duygularla bağlantılı

Mesela taze pişmiş kek kokusu neden neşeli çocukluk anılarını tetikler? Ve neden o lanet olasıca parfüm sizi acı dolu bir ayrılığa geri götürür? Koku, hem hafızanızla hem de duygularınızla doğrudan bağlantılı. Bu bağlantı ilk olarak 1935'te Amerikalı psikolog Donald Laird tarafından kuruldu. Gerçi Fransız romancı Marcel Proust, madeleine'lerin pişerken yaydığı koku hakkında yazdıklarıyla bu fenomeni çoktan ünlü hale getirmişti...

Kokular ilk önce burnunuzun içindeki özel sinir hücreleri tarafından yakalanır. Bu hücreler burnunuzun çatısından beyninizin koku işleme merkezine doğru uzanır, buna koku soğanı denir.

Koku soğanı duyguların üretildiği amigdala ve anıların oluşturulduğu hipokampüsün de yer aldığı beynin limbik sistemiyle doğrudan bağlantı kurar. Örneğin görme ve işitme gibi diğer duyular doğrudan limbik sisteme bağlı değildir.

2004'te yapılan bir araştırmada fonksiyonel manyetik rezonans görüntüleme kullanılarak kokuların beyinde görsel ipuçlarına göre çok daha güçlü bir duygusal ve hafıza tepkisini tetiklediği ortaya koyuldu.

. Koku alma duyunuz sürekli olarak yenilenir

Yaralanma veya enfeksiyon nedeniyle koku alma yeteneğinizi kaybedebilirsiniz;Beyniniz ve omuriliğiniz dahil sinir sisteminizin diğer bölgeleri bir yaralanmadan sonra yenilenemez ve onarılamaz. Sürekli yenilenme, koku alma sinirlerinin dış çevrenin neden olduğu sigara dumanı gibi toksinler, kimyasallar ve grip virüsü gibi patojenler şeklindeki hasarlara karşı savunmasız olması nedeniyle koruyucu bir mekanizma olabilir.

Koku, ruh sağlığıyla bağlantılı

koku alma duyusunu kaybetmenin kişisel ve sosyal ilişkileri etkilediği de ortaya konmakta. Örneğin, birlikte yenilen yemeklerde ortak deneyimi kaçırmak veya cinsel istek ve davranışlarda değişiklikler koku alma duyusunu kaybetmenin sonuçları arasında yer alabilir.

Yaşlılarda ise koku alma yeteneğinin azalması, depresyon ve hatta ölüm riskinin artmasıyla ilişkilendiriliyor lakin bunun nedenini hâlâ bilmiyoruz.

. Koku kaybı nörodejeneratif hastalıkların belirlenmesine yardımcı olabilir

Koku alma duyusunun kısmi veya tam kaybı, Alzheimer ve Parkinson hastalıkları da dahil olmak üzere bir dizi nörodejeneratif hastalığın erken bir göstergesi olabilir. Hastalar sıklıkla vücut veya beyin fonksiyonlarında herhangi bir semptom görülmeden yıllar önce koku alma duyularını kaybettiklerini bildirir. Ancak birçok insan koku alma duyularını kaybettiklerinin farkında olmaz.

Koku kaybınız olup olmadığını ve ne ölçüde olduğunu belirlemenin yolları mevcut. Resmi bir koku test merkezini ziyaret edebilir veya evde kendi kendinize kahve, sirke ya da sabun gibi evde bulunan kokulu şeyleri tanımlama yeteneğinizi değerlendiren bir test yapabilirsiniz.

. Burnunuzu koku almaya tekrar alıştırabilirsiniz

“Koku eğitimi” koku alma bozukluğu için umut vadeden deneysel bir tedavi seçeneği olarak ortaya çıkıyor. Bahse konu eğitim ilk olarak 2009 yılında Almanya'da gerçekleştirilen bir psikoloji çalışmasında test edildi. Eğitimin içeriği genellikle 3-6 aylık bir süre boyunca günde en az iki kez, her seferinde 10-20 saniye olmak üzere, çiçek, narenciye, aromatik veya meyveli kokular gibi güçlü kokuları koklamak üzerine...

Katılımcılardan koklama sırasında kokunun hafızasına odaklanmaları ve koku ve yoğunluğu hakkında bilgiler hatırlamaları isteniyor. Bunun beyindeki sinir bağlantılarını yeniden düzenlemeye yardımcı olduğuna inanılmakta ancak bunun arkasındaki kesin mekanizma belirsiz.Bazı çalışmalar tek bir koku seti kullanmayı önerirken, diğerleri belirli bir süre sonra yeni bir koku setine geçmeyi öneriyor. Ancak her iki yöntem de koku alma duyusunda önemli bir iyileşme gösteriyor.Bu eğitimin ayrıca yaşlı yetişkinlerde ve demans hastalarında depresif semptomları hafiflettiği ve bilişsel gerilemeyi iyileştirdiği ortaya kondu.

Tıpkı fiziksel bir yaralanmadan sonraki fizyoterapi gibi, koku alma eğitiminin de koku alma duyunuz için bir rehabilitasyon gibi davrandığı düşünülmekte. Çalışma, burnunuzdaki sinirleri ve beyinde oluşturduğu bağlantıları yeniden eğiterek kokuları doğru bir şekilde algılamanızı, işlemenizi ve yorumlamanızı sağlıyor.

Kaynak: Science AlertThe Conversation / Metin Aktaşoğlu tarafından yerelleştirildi.

######

Ruh hali ten kokusuna da yansıyor


Koku Kültürü Derneği Başkanı Bihter Türkan Ergülkoku'nun, tüm canlıların bir nevi haberleşme sistemi olduğunu ve bunun hayvanlarda çok net gözlemlendiğini söyledi.

Kokuların, insanların yaşam kalitesini yükselttiğini, zihnin kapılarını açtığını ve sessizce içeri girdiğini ifade eden Ergül, "Çiçeklerin titreşimlerini doğru ve farkındalıklı kullanmak, dengeli bir yaşam modeline yani doğaya, özümüze döndürecektir bizleri. Ruh, zihin ve beden bütünlüğü ile çalışmanın yolunu, kokular ile destekleyebiliriz. Güzel koku aldığımız mekanda saatlerce oturabilir ve keyif alabiliriz. Ama bir yanık ya da çürümüş et kokusunun olduğu bir mekandan olabildiğince uzaklaşmak isteriz. Koku nefes alma ile doğru orantılı olduğu için kapanmayan tek algımızdır. Burnunuzu kapatıp soğan ile elmayı ısırdığımızda ya da dilimize değdirdiğimizde, tadının aynı olduğunu sanırız. Ama burnunuzu bir anda açarsanız aromasından dolayı ayırt edersiniz." diye konuştu.

Esans ya da kokuların, insanları yalnızca duygusal olarak değil, spesifik koku moleküllerinin beyne taşıdığı mesajlarla fiziksel olarak da etkilediğini aktaran Ergül, şöyle devam etti:

"Bitkiler güneş ışınlarından ve yağmurdan aldıkları yaşam enerjisi ile büyürler. Bu nedenle bitkilerin özünden elde edilen esans ve kokular, yaşam enerjisi içerirler, olumlu titreşimler yaratırlar. Enerji, konsantrasyon, çalışmak için zindelik, dinginlik, uyku, hayal kurmak için doğru ambiyansı yaratarak ruh halimizi etkilerler. Küçük moleküler yapıları sayesinde, hücresel ve en ince düzeydeki dokuların dahi içine nüfuz ederek tedavi edebilme özelliğine sahiptirler. Doğal kokular beynimizin sağ lobuyla alınır. Duygusal zekanın bulunduğu bölümdür."

"Koku tedavi amaçlı da kullanılıyordu"

Türk tıp tarihinde İbn-i Sina ve Biruni gibi tıp alimlerinin, birçok bitki, bitki aroması ve kokusunun tedavi edici yöntemlerinden faydalandığına dikkati çeken Ergül, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Güzel koku ruhun gıdasıdır. Koku dimağa, kalbe ve diğer iç organlara yarar sağlar, kalbi ferahlatır, nefsi sevindirir, ruhu genişletir. Güzel koku, ruh için en uygun şeydir. Güzel koku ile güzel ruh arasında yakın bir ilişki vardır. Güzel ruhlar, güzel kokuyu sever. Kötü ruhlar, kötü kokuyu sever. Her ruh kendisine uygun düşeni sever. İnsanın kokusundan, nasıl bir ruh hali içinde olduğu anlaşılabilir.

İnsanın kendi ten kokusu, kimliğini oluşturur. Sağlıklı ya da hastalıklı bir DNA olup olmadığımızı, karşı tarafın kriterlerine uyup uymadığımızı yine kokumuz verir, bunu da hormonlarımız belirler. Her insanda bakteri ve virüslere karşı dayanıklılığı belirleyen genlerin mevcuttur. İnsanlar da karşı cinste bu açıdan güçlü genlere sahip eşler seçmeye çalışıyor ve bunu da sadece koku duyuları ile algılayabiliyorlar. Yani gençler eş ararken burunlarını takip etmeli."

Ergül, insanların kendilerini korumak amacıyla korkunun kokusunu alabilecek şekilde geliştiğini, korkuyu ayırt edebildiğini hatta kokuyu duyarak insanların kendinden bile korkabildiğini kaydetti.

Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. 


XXXXXX

















 "Kohort" kelimesi tarihi olarak Roma ordusundaki büyük bir askerî birimi ifade etmek için kullanılmış olup, günümüzde sağlık, istatistik ve pazarlama gibi alanlarda ortak özelliklere sahip grupları tanımlamak için kullanılır. 

Demans;

Kohort ve boylamsal çalışmalar düşük doz aspirinin demans insidansını azaltma olasılığının daha yüksek olduğunu göstermiş olsa da çok sayıda randomize kontrollü çalışma bunu doğrulamamıştır.



Nörologlar hipokampüsün yeni olaylar için hafıza yaratmada önemli bir işlevi olduğunu tespit etti. 

Beyninin bu bölgesi hasara uğrayan kişiler hatırlamada zorluk çeker. Bisiklet sürme gibi yeni becerileri ve kişilerin isimleri gibi yeni bilgileri öğrenseler de bunlara dair hafıza oluşturamazlar. 

Bu aralıklı “epizodik hafıza”, işte benim büyükannemin evine yaptığımız ziyareti hatırlarken söz konusu olan hafızanın ta kendisi. Koku alma soğanı, yani kokunun beyindeki yeri, bu tür hafızanın kaynağı olan hipokampüsün yanında olduğu için kokular bazı anıları çağrıştırıyor diyebiliriz.

Derinlere Dalmak
Fakat bu ipucu ne kadar güçlü olsa da dolaylı ve duruma bağlıdır aslında. O yüzden ikinci bir ipucu sunmak gerekir. Duyular arasında kokunun özgün özelliği doğrudan beynin derinliklerine gitmesidir.

Oysa örneğin görme ve işitme duyuları gözde ve kulakta, yani ilgili organlarda başlar ve beynin diğer bölgelerine geçmeden önce, aktarma merkezi işlevi gören talamusa, yani ara beynin orta bölümüne geçer. 

Koku alma duyusu ise talamusa uğramadan doğrudan koku alma soğanına gider.

Koku hariç tüm duysal uyaranlar için ara istasyondur. Uyaranları azaltma, güçlendirme, iletmeme fonksiyonu mevcuttur, önemsiz uyaranlar filtrede azaltılırken, önemliler artırılır, bu sayede konsantrasyon mümkün olmaktadır.

Talamus, beynin iki bölgesinde de yer alan ve görme, duyma, işitme, dokunma ve tat almayı sağlayan duyuları yönetir. Sinirler aracılığıyla duyuların aktarılmasında önemli bir rolü olan talamus, beyinde bir nevi terminal görevi görür. 

 Talamusta duraklamanın diğer duyular açısından nasıl bir işlev gördüğünü bilmiyoruz; ama diğerlerinin oluşturduğu sinyallerin beyindeki işlem merkezinden “daha uzakta” olduğunu söyleyebiliriz.

Araştırmalar, olay ve olguları kelimelerle ifade etmenin hafızaya yararı olduğunu gösteriyor; fakat bu aynı zamanda konuyla ilgili duyguların azalmasına da yol açıyor.

Anılarımızdan söz ederken olayı ve onun yarattığı deneyimi de hatırlamaya başlarız. Büyükannemin oyuncak dolabına dönersek… Çocuk burnumun koku alıcıları dolabın kokusunu almış.


Hiç isim bulamadığım bu koku doğrudan beynime hareket edip deneyimleri kodlayan bölgenin yanına yerleşmiş. Orada, dolapla ilgili, kelimelere hiç dökülmemiş, bilinçli olarak hatırlaması güç ama yine de hafızamda yer etmiş diğer anılarla karışmış. 


Yıllar sonra bugün o kokuyu aldığımda o çocukluk günleri geri geliyor işte…


Dr. Altundağ, "Kokuların çok derinlerde gizli kalmış iyi anıları, güzel dönemleri ya da kişinin travmalarını canlandırabilmesi mümkün" 


https://youtube.com/shorts/t17a9L5Rlr0?si=tTUCbeuGkqqpNuIJ        











                                          🧠🧠🧠🧠🧠🧠🧠🧠🧠🧠🧠🧠🧠🧠🧠🧠🧠🧠




KAİZEN VE HORMONLAR : AMİGDALA BİZE NELER YAPTIRIYOR?

Amigdala, değişimin bizde yarattığı korkuyu tetikler ve gardımızı almamızı sağlar. Bu nedenledir ki her gün düzenli olarak daha iyisi için atacağımız adımlar beynimizin bu özelliğine karşı bir tür gizli çözümdür. 


Kaizen, Japonca "Kai" (değişim) ve "Zen" (iyi) kelimelerinin birleşiminden oluşan ve "sürekli iyileştirme" anlamına gelen bir felsefedir.
Kaizen, Japonca "Kai" (değişim) ve "Zen" (iyi) kelimelerinin birleşiminden oluşan ve "sürekli iyileştirme" anlamına gelen bir felsefedir.


Kaizen, kelime anlamıyla daha iyisi için değişimdir. Sürekli iyileştirme olarak tanımlayabiliriz. Bu çalışmaların yürütülmesinde en önemli faktör insan kalitesidir. İnsan kalitesi ile kastettiğimiz ise, kişilerin problemleri görebilme ve onları çözebilme yeteneğine sahip olmasıdır.   

 



Korteks Beyin Zarı Gelişimi (Serebral Korteks)

  • Temel Fonksiyonlar: 
    Serebral korteks, düşünme, algı, dil, hissetme ve pek çok vücut tepkisi gibi temel bilişsel ve duyusal işlevlerden sorumludur. 

Stres ve Egzersiz

Beyin kronik stresle plastisitesini kaybeder - egzersize bağlı BDNF üretimi bunu tersine çevirir. Kronik stres, Cortisol salgılanmasının artmasına neden olur-orta bölümdeki yağ birikimlerini arttırır. Egzersiz, beyindeki nöronların stres eşiğini yükseltir. Daha fazla insülin alıcısını tetikleyerek enerji kullanımını optimize eder - kan şekeri ve daha güçlü hücrelerin daha iyi kullanılmasını sağlar. Egzersiz, kronik stresin kötü etkilerini önler ve semptomları tersine çevirebilir. Buna ek olarak, kronik stres bilişsel performansı% 50'ye kadar azaltabilir.


Egzersizin beynimize günlük etkileri

  • Hepimizin bildiği gibi egzersiz sık sık ağrılı bir hale gelir. Bu ağrıya bir cevap olarak, beyniniz endorfin de dahil olmak üzere bazı kimyasalları salmaya başlar. Endorfinler çoğu zaman öfori kaynağı olarak bilinir ve sadece ağrınızı öldürmez, aynı zamanda spora bağımlılığınızı da artırır, ruh halinizi iyileştirir. Yapacağınız tek bir egzersiz, dopamin, serotonin ve noradrenalin gibi nörotransmitter seviyelerini anında artırır.
  • Ayrıca günlük tek bir egzersiz, vücudun kaslara daha fazla kan pompalamasını sağlar. Bu, beyniniz için faydalı olan kan akışını artırır, daha fazla uyanık ve zinde hissedersiniz. Egzersiz yapmaya başladığınız dakika, beyin hücreleriniz daha yüksek bir seviyede çalışacaktır.

Frontal lob (ön lob) beynin evrimsel olarak en son gelişmiş ve en büyük lobudur.
Alnın arkasında yer alan frontal lob beynin en yavaş olgunlaşan kısmıdır.
Planlama, karar verme, problem çözme, dikkat, hafıza ve motor hareketler gibi üst düzey bilişsel işlevlerin yanı sıra kişilik ve duygu kontrolünden de sorumludur. Duygu kontrolü, dürtü yönetimi, empati ve sosyal davranışların düzenlenmesi gibi yetenekler frontal lobun sağlıklı işleyişine bağlıdır.
Beynin ön tarafında yer alması nedeniyle travma, trafik kazası, şiddet olayları ve düşme gibi olaylara karşı hassastır. Görece küçük bir travma bile frontal lob hasarı yapabilir.
 Frontal lobun hızla gerilemesi ise bunamaya (demans) neden olabilir.
Alzheimer hastalığı başta olmak üzere tüm demanslarda (bunamada) en çok etkilenen beyin lobudur. 
 Frontal lob hasarı tedavisi hem medikal hem de psikolojik yaklaşımları gerektirir. Zengin uyarılar içeren bir çevrede bulunmak ve aerobik egzersizler frontal lobun iyileşmesine destek olabilir.

Frontal lob hasarının belirti ve bulguları:

  • Bunama (demans)
  • Sinirlilik, davranış ve kişilik değişiklikleri
  • Ahlaki yargılarda bozulma
  • Plan yapma, dikkat becerilerinde azalma
  • Hafıza kaybı
  • Zekada gerileme
  • Depresyon, anksiyete belirtileri
  • Diğer insanların duygularını anlamada zorlanma
  • Hareket becerileri ve uzaysal kestirim becerilerinde azalma. 

Temporal lob (şakak lobu) konuşma, hafıza ve işitme gibi işlevlerde oldukça önemli görevler alır. Epilepsi hastalığında sıklıkla etkilenen bir bölgedir. Bu bölgedeki hasarlar genellikle konuşma ve hafıza problemlerine sebep olur. 


Nöro-mühendisler, insan beynindeki her bir nöronun hatırlama sırasında belirli hatıraları hedeflediğine dair ilk kanıtı buldular. Beyinlerine elektrot yerleştirilmiş beyin cerrahisi hastalarının kayıtlarını incelediler ve hastaların beyin sinyallerinin, sanal gerçeklikle oluşturulan bir mekânsal bellek görevini yerine getirirken davranışlarına nasıl karşılık geldiğini araştırdılar. Araştırmacılar aktiviteleri, mekânsal olarak öznelerin belirli nesnelerle karşılaştıklarını hatırladıkları konuma ayarlanmış olan “hafıza izleme hücreleri”ni belirlediler. Çalışma Nature Neuroscience’ın bu ayki çalışmasında yayınlandı.

_____Bilişsel gerileme ve kaygının ve hatta Alzheimer gibi hastalıkların nedenlerinden biri de nörojenezin askıya alınmasıdır.____ 

Ey Peygamber- Sana Kur'an'ı okutacağız ve onu senin kalbinde toplayacağız ki, böylece onu unutmayacaksın.-A'la,6         


Nörogenez ya da nörojenez, sinir kök hücrelerinden, sinir sistemi hücrelerinin yani nöronların üretilme sürecidir.

1944'ten bu yana, nörojenezin, yani yetişkin beyninde yeni nöronların oluşumu, uzun süredir var olan "nöronların öldükten sonra asla yenilerinin gelmediği" fikrine karşı bilimsel olarak kanıtlanmıştır. Bu keşif, yetişkin beynindeki nöronların zamanla yenilendiğini ve bu sürecin hafıza, öğrenme gibi bilişsel işlevlerde önemli rol oynadığını göstermiştir. Nörojenez, hipokampus gibi özel beyin bölgelerindeki kök hücrelerin bölünmesiyle gerçekleşir ve beyin, taze nöronlarla kendini yenileme potansiyeline sahiptir. 

1944'ten bu yana nörojenezin varlığı bilimsel olarak tesis edilmiştir ve, dentat girusta, beyin çıkıntısı ve muhtelemen ön frontal kortekste yer alan ve özel bir tür hücre olan kök hücreler iki ayrı hücreye bölündüklerinde ortaya çıktığını biliyoruz: akson ve dentrites ile donatılmış tam bir nörona dönüşecek olan bir kök hücre ve bir hücre. O yeni nöronlar, onlara hitiyaç duyulan beynin en uzak bölgelerine dahi göç ederler ve böylece beynin nöron tedariğinin tazelemesine müsade etme potansiyeline sahip olurlar. Hayvan ve insan çalışmalarından bilindiği üzere ani nöron ölümlü (örneğin bir felçten sonra) etkili bir nörojenez tetikleyicisidir.

*"Dentat", Latince diş anlamına gelir ve yapısının diş benzeri görünümünden dolayı bu ismi almıştır. Dentat girus temporal lob'da yer alan bir beyin kabuğu kıvrımıdır.Dentat girusun önemli görevleri arasında hafıza, yeni nöron üretimi (nörojenez) ve sinirsel sinyallerin işlenmesi yer alır. 

(Nörojenez, beynin kendini iyileştirmesi, öğrenme, hafıza gibi bilişsel fonksiyonlar için hayati öneme sahiptir.)

Beyin esnekliği ya da nöroplastisite beynin kendini iyileştirme ve yeniden yapılandırma becerisidir. Sinir sisteminin bu uyum potansiyeli, beynin bozulma ya da yaralanmalardan iyileşmesine imkan verir ve Çoklu Skleroz, Parkinson hastalığı, bilişsel bozulma, Alzheimer, disleksi, dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğu, insomni,vs. gibi patalojilerde dolayı bozulan yapıların etkilerini azaltır.

Nöroplastisite Egzersizleri

Antrenmandan önce Nöral ağlarStimüslasyondan 2 hafta sonra Nöral ağlarStimüslasyondan 2 ay sora Nöral ağlar





    








Görevleri

Hippokampus hafıza oluşumu, uzaysal oryantasyon ve yön bulma fonksiyonlarında rolü olan bir bölgedir. Bu fonksiyonları gerçekleştirebilmek için serebral korteksten görme, koku, dokunma gibi duyusal bilgileri almalıdır. Dentat girusun hippokampusa bu bilgiyi sağladığı düşünülmektedir. Hippokampal trisinaptik devrenin bir parçasıdır.

Dentat girus duyusal bilginin pasif bir ileticisi değildir. Bilgiyi işler, analiz eder ve sınıflandırır. Böylece hippokampüsün işine yarayacak hale getirir.

Dentat girusun gelen bilgiyi ortak özelliklerine göre ayırabildiği düşünülmektedir. Buna örüntü ayırma denir. Örneğin dentat girus farklı yerlerde benzer duyusal sinyaller alabilir ve bunları hippokampusa göndermeden önce algılandıkları yerlere göre ayırt edebilir. Bu da hippokampusun birbirinden ayrı anılar oluşturmasına yardım eder.

Dentat girus duyusal bilginin uygun içerikle ilişkilendirilmesinde görev alır. Belli bir kokunun bir yerle ilişkilendirilmesini buna örnek verebiliriz.

Bilgilerin birleştirilmesi veya ayırt edilmesi dışında öne çıkan diğer bir rolü hatıraların doğru kodlanmasına yardım etmesidir. Tipik olarak hippokampusa atfedilen hafıza fonksiyonlarına dentat girus da katkı sağlar.

Referans


XXXX


*Dumur etmek Arapça ne demek?
“Dumura uğratmak” deyimindeki “dumur” kelimesi, Arapça kökenli olup “zayıflamak” ya da “büzüşmek” anlamına gelir.

*Dumur nedir? = (ﺿﻤﻮﺭ) i. (Ar. ḍumūr) fizyo. (Organlar için) Kullanılmama veya beslenmeme sonucunda kuruyup kalma, körelme. ѻ Dumûra uğramak: Kabiliyet ve imkânlarını kaybetmek, zayıflamak, işgörmez veya etkisiz duruma gelmek.


Primat

Primatlar veya iri beyinli yüksek memeliler (LatincePrimates), memeliler sınıfının Euarchontoglires üst takımına ait bir takımdır.

Primat beyni, hem diğer primat türlerinde hem de insansılarda görülen, diğer memelilere kıyasla büyük boyutlu ve karmaşık bir beyindirBu beyin, özellikle insansıların (hominoidlerin) ayırt edici bir özelliği olan büyük ve kubbeli bir kafatası içinde yer alır. Primatların bilişsel yeteneklerini, yani öğrenme, hafıza ve yön bulma gibi karmaşık zihinsel süreçlerini, bu gelişmiş beyin yapısı sağlar. 

Pek çok hastalık için özellikle yüksek seviyeli bilişsel fonksiyonları etkileyen hastalıkların insan beynindeki mekanizmasını inceleme noktasında farklılık yaratmakta. Bu durumda primat modellerin kullanılması ise önem kazanmakta. Ancak insan olmayan primat modellerin nörolojik araştırmalarda kullanımının, 2011’deki Sir Patrick Bateson’ın başkanı olduğu bağımsız panelde, insan hastalıklarını anlama ve tedavi çalışmalarına katkısının kısıtlı kalacağı raporu öne çıkmakta. Bu kısıtlamaların tartışmaya açık yönü ise, primat beyinindeki nöral devrelerde hücre-tipine özgün ekprese edilen proteinler bilginin az olmasından kaynaklı olabilmesi.


İnsanları dünyada çeşitli yönlerden birbirlerine nasıl üstün kıldığımıza bir baksana! Ama âhirette sahip olunacak dereceler ve üstünlükler elbette daha büyük olacaktır. -isra,21



Primatları ilk kez sınıflandıran Carl von Linné, onları yalnızca 4 cinse ayırmıştı: Homo (insanlar ve şempanze), Simia (diğer insansı maymunlar ve maymunlar), Lemur (prosimiyenler) ve Vespertilio (yarasalar).




♻️





Bir Fil Asla Unutmaz 

Söz konusu kara hayvanları olduğunda ise, filler, hem beyin büyüklüğü hem de serebral korteksin hacmi bakımından en rekoru elinde bulundurur. Fakat ensefalizasyon katsayıları (EQ) 1.0'ın üzerinde olsa da yunus ve balinalar kadar etkileyici değillerdir.

Bazı araştırmacılar, EQ'nun fil beyinlerini anlamak için en iyi yol olmadığını ileri sürüyor. 2008 yılında Neuroscience & Biobehavioral Reviews'de yayımlanan bir araştırmada, daha iyi bir ölçünün, vücut büyüklüğüne bağlı fonksiyonlara (örneğin sinirlerle kaplı deri ve kas gibi) ve çeşitli duyusal sistemlere adanmamış olan toplam serebral korteks miktarı olduğu ileri sürüldü. Bunlar çıkarıldığında, tahminler, fillerin, insanlarda daha yüksek zihinsel aktiviteler için bulunan mevcut serebral korteks hacminin yaklaşık iki katına çıktığını gösteriyor. 

Fillerin zihinsel yetenekleri, uzun süreli mekânsal ve sosyal hafıza ve empati ile ilişkili davranışları içerir. Filler, yüzlerce kilometreye varan yollar katederler ve bu yol boyunca da besin ve su kaynaklarının yerini, mevsimsel olarak hangi kaynakların erişilebilir durumda olduğunu hatırlamak zorundadır. Örneğin, şiddetli bir kuraklık ortaya çıkarsa, uzun süredir gruba liderlik eden dişi fil, normal sınırlarının dışındaki 35 yıl önceki bir su kaynağının tam olarak nerede olduğunu hatırlayabilir ve kendi grubunu oraya yönlendirebilir.

Fillerin, aynı zamanda sosyal hafızaları da güçlüdür. Farklı ailelerden ve klanlardan 100'ü aşkın farklı filin sesli çağrısını ayırabilirler. Vahşi filler üzerinde yıllardır yapılan gözlemler, bu hayvanların oldukça empatik ve hassas oldukları bulgusuna ulaşmıştır. Filler, son derece güçlü sosyal bağlar oluşturur, birbirlerini teselli eder, tehlikeye açık bireylerini korur, yabancı nesneleri diğer fillerden uzaklaştırır ve hareket etmekte güçlük çeken arkadaşlarına yardımcı olurlar. Hatta ölü aile üyeleri için yas tutar ve güzergâhları üzerinde gördükleri fil kemiklerine saygı gösterisinde bulunurlar.

Fillerin bu eşsiz zihinsel becerileri, beyin büyüklükleriyle değil, nöronlarının mikroskobik anatomisinde ve nöronlar arasındaki bağlantı tiplerindeki farklılıklarla açıklanabilir. Fillerin serebral korteksindeki nöronlar oldukça büyüktür --ispermeçet balinasından sonraki en büyük ve insan ve maymunlarınkinden çok daha fazla yayılırlar. Bu nöronların büyük çoğunluğu, uzak kortikal alanlara bağlantılar gönderebilir. Buna karşın, primat beyni, yakın nöronlar arasında daha fazla bağlantısallık gösterir. Bunun yanı sıra fil beyni, bir primat beynine göre daha küresel ve lokal bölgelere daha az ayrılmıştır. Yani fil beyni, yalnızca boyut anlamında değil, yapısı itibariyle de primat beyninden farklılık gösterir.


Filler düşünüldüğünden daha zeki çıkmışlardı ama daha da önemlisi bu durum, olumsuz kanıtların sınırlarını teyit etmişti. Belli bir türde alet kullanımı ya da kendini tanıma işaretleri bulunamasa bile kesin hüküm vermemek gerekir. Hayvanın becerileri yeterli olmayabilir ama biz de hayvanı anlamıyor olabiliriz. Onlara yanlış aletler veriyor, yanlış aynalar tutuyor olabiliriz. Deneysel psikolojinin ünlü deyişiyle "kanıtın yokluğu, yokluğun kanıtı değildir".
- Frans de Waal (Bonobo ve Ateist)



XXXXXXXXXXXXXXXXXXXXX










Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Hallo 🙋🏼‍♀️