26 Ekim 2024 Cumartesi

Vahdet Kavramı

Vahdet Kavramı

Allah'a (cc) hamd, Resulüne (sav) al Ashabına ve Ehlibeytine salat ve selam olsun. Bu yazımızda vahdet konusunu büyüklerimizden alıntılarla mercek altına almaya çalışacağız. Vahdet kısaca tanım olarak birlik, teklik anlamına gelmektedir.  Vahdet teriminin anlaşılması için birkaç misal vermeye çalışalım.  İnsanın vücudunun oluşması tek bir hücrenin bölünmesi ve bu hücrelerin birleşimi sonucu organların oluşumuyla birlikte    bir vücut meydana gelir.  Oluşan bu bedende  bir çeşit vahdeti oluşturur. Diğer bir örneğimiz ise şöyle verebiliriz; Birçok noktanın birleşmesi ile harfler, harflerin birleşmesi ile cümleler, cümlelerin birleşmesi ilede paragraflar oluşur. Çokluktan oluşan şeyler kitabı bir bütünü vahdeti tekliği oluşturur.Yani kesretin (çokluk) birleşiminden teklik, vahdet(birlik)oluşur. 

Kâinata bildiğimiz görebildiğimiz göremediğimiz her tür varlığın birleşiminde de vahdeti görebiliriz. 

Allah(cc)’ın esmalarının her biri ayrı ayrı bir varlığı değil vahdeti gösterir. Vahdet konusu ümmeti Muhammed olarak farklı ırklarda, renklerde, dillerde, kültürde de olsakda bizi bir kılan Allah(cc)'a imanımız ve Hz. Muhammed sav olan muhabbetimiz, aşkımız bizdeki vahdeti oluşturur.

Mevlâna Hazretleri vahdet konusundaki şu beytine hep beraber bakalım.

"Bizim Mesnevimiz vahdet dükkanıdır. 

Ondan Bir’den/Allah(cc)’tan başka ne görürsen puttur”

Vahdet konusunu ele aldığımız için Vahdet-i vücut hakkında da birkaç şey ortaya koymaya çalışalım.

 

VAHDET-i VÜCÛD

   Yaratıcı, âlem ve insanla ilgili görüşlerinde İbn Arabî ile çok daha bilinip tanınan vahdet-i vücut anlayışı, Allah(cc)'tan başka varlık olmadığının idrak ve şuuruna sahip olmaktır. Bu durum bilgidedir. Yani kişi hakiki varlığın bir tane olduğunu, bunun da Allah(cc)'ın varlığından ibaret olduğunu, Allah(cc) ve onun tecellisinden başka hiçbir şeyin hakiki bir varlığı olmadığını bilir.

İslam düşünce tarihinde tasavvuf ehli ile ilim ehli arasında en çok tartışılan kavramlardan biri olan vahdet-i vücud, "birlik" anlamına gelen "vahdet" ve "varlık" anlamına gelen "vücud" kelimelerinin terkibinden oluşan bir isim tamlamasıdır. Tasavvufi kavramlarda değişik şekillerde büyük bilge zatlar tarafından ele alınmış bu kavramlardan bir tanesi olan Vahdeti vücut (Varlığın) birliği konusunu Şeyh Ekber İbni Arabi ile bu bilgi ile yeni bir çağ açmıştır. Varlık olarak yalnız Allah(cc)’ı bilmesi, O’ndan başka varlık bulunmadığı, her şeyin ilâhî tecellilerden ibaret olduğu idrak ve şuuruna ulaşması diğer bir anlatımda ise Allah(cc) Teâlâ gerçek ve mutlak varlıktır, evren ise Onun isim ve sıfatlarının gölgesidir, gölge de aslı sınırlayamaz ve öteleyemez, dolayısıyla bir mekân problemi ortaya çıkmaz‛ diye cevap vermişlerdir. Vahdet-i vücûd anlayışında göre âlem Allah(cc)’ın isim ve sıfatlarının gölgesidir, ancak bu gölge asıldan farklı değildir. Bu konuyla alakalı olduğunu düşündüğumuz Mevlâna hazretlerinin sözlerine bakalım.

"Ey Rabbim! Sen kahır şarabıyla insanı sarhoş edersen yok olan şeylere varlık suretini verir, onları var gibi gösterirsin. "

"Eserin artışı O'nun zuhurudur. Bu suretle sanatları ve işi zahir olur, görünür. "

"Biz çenge dönmüşüz, mızrabı vuran sensin; inleyiş bizden değil sen inliyorsun. Biz ney gibiyiz, bizdeki ses sendendir. Biz dağ gibiyiz, bizdeki ses sendendir.

"Kazanıp mat olmada satranç gibiyiz biz; ey sıfatlan hoş zat, kazanıp mat olmamız da senden. Ey ruhumuzun ruhu, biz kim oluyoruz da kendimize varlık biçip ortaya çıkalım. Biz bir alay hiçten ibaretiz. Bizim varlığımız da bir hiçtir. Sen ise bir Vücudu Mutlaksın ki, her şeyin ortaya çıkacağı bir aynada Fânileri gösteriyorsun. Bizler birer Arslanlarız, fakat hakiki değil, sancak üzerine nakşedilmiş ve esen rüzgarla hareket eden Arslanlar. Sancak üzerindeki bu Arslanların hareketleri hissedilir de bunları hareket ettiren rüzgâr görünmez. Bizlerin varlığı senin ihsanın, senin icadındır. Yokluğa varlık lezzetini tattırıp, onu ezelde kendine aşık etmişsin."

Hadisi Şerifte belirtilen 

“Bilinmez (gizli) bir hazîneydim; bilinmek istedim, âlemi yarattım ki onunla bilineyim”

 Bu kutsi hadise göre âlemin varlık sebebi, Yüce Allah(cc)’ın bilinmek istemesidir. İbnü’l Arabî, Cenâb-ı Hakk’ın bu bilinmek istemesini, bir bakıma âlem aynasında görünmek istemesiyle açıklamaktadır.

Vahdet-i vücûd konusu çok geniş ve üzerinde belirli bir ihtisas gerektirecek çok kapsamlı bir doktrin olarak karşımızda durmaktadır.

Vahdet-i vücûd inancının doğru anlaşılmasını engelleyen konuların başında "panteizm" veya "vahdet-i mevcud" düşüncesi gelmektedir. Bu konuda yapılan eleştirilerin çoğunluğu yapanların düştüğü bazı hataları ve neden düşmüş olabilecekleri hakkında birkaç kavram üzerinde durmak gerekiyor. Bu konuda düşülen hatanın nedenleri arasında akıl eksenli, şekilci ve kendi veri tabanındaki bilgi birikimini mutlak bilgi kabul edip bu bildiği kadarı ile oluşan bilgi birikimi ile yapılan eleştiriler oluşturmaktadır. Vahdet-i vücûd kavramının İslam dünyasındaki ismi ile vahdet-i mevcudat batı felsefesindeki adı ilede Panteizm ile neden karıştırıldığı ve nedenleri üzerinde durmaya çalışalım.

Panteizm  

        Şimdi burada Felsefe ve akıl merkezli olarak düşünüldüğünde Allah(cc)’ın haşa parçalardan oluşması ve bu parçaların birleşiminden de Allah(cc) ortaya çıktığını zanneden bazı kişiler vahdeti vücut nazariyesine bu bakış açısıyla baktıkları için bazı eleştiriler de bulunmuşlardır.

Panteizm, ile karıştırılan Vahdet-i vücûd nazariyesi konusunu anamak için  Panteizm nedir sorusunun cevabına hep beraber bakalım? Genellikle monizm ile ilişkili bir kavramdır. Panteizmde her şey Tanrı'nın bir parçası olarak kabul edilir, Tanrı her şeydir ve her şey Tanrı'dır. 

Cenab-ı Hakk'ın sıfatları inkısam (bölünme, parçalanma) ve tecezzi(Parçalara ayrılma, ayrılma, bölünme) kabul etmez.La ilahe den maksadın görünen görünmeyen hiçbir varlığın kendine has özel bir varlığının olmadığı tek bir varlığın değişik görünüm ve tecillerinden ibaret tek (Ahad) som bölünmez (Samed )olması hiçbir şeyin varlığın ona denk olmaması konusunda ihlas süresinde bahsedilen ayeti şeriflere hep beraber bakalım. 

Rahman ve Rahim olan Allah(cc)'ın adıyla

1.De ki: "O, Allah(cc)'tır, bir tektir."

2."Allah(cc) Samed'dir. (Her şey O'na muhtaçtır; O, hiçbir şeye muhtaç değildir.)"

3.O'ndan çocuk olmamıştır (Kimsenin babası değildir). Kendisi de doğmamıştır (kimsenin çocuğu değildir)."

4."Hiçbir şey O'na denk ve benzer değildir."

 

Ayeti şeriflerden anlaşıldığı gibi panteizm ile İslamın hiçbir alakası olmadığı açıkça görülmektedir.

Panteizm felsefi aklı bir çıkarım ve çokluğun varlığını bu çokluğun oluşmasının toplamı Tanrı olarak kabul ederken Vahdet-i vücûd var olan varlığın farklı tecellileri olduğunu Allah(cc)’tan gayrı hiçbir varlığın olmayacağını söyler. İkiliği kabul etmez.

 İbnü’l Arabî’nin kullandığı ayna metaforu ve diğer meteorların aklın üstü olan billgilerin kalp ile anlaşılması ve bilenebilmesi işin ehli olmayan kişilerin ise bu tarz ilgilerden uzak durması için kullanıldığından bahsedilir.

 Metefor nedir? Metaforlar, metafizik âlemle ilgili aşkın hakîkatleri ifâde etmek üzere kullanılan simgeler (semboller), teşbihler, temsiller, mecazlar, kinâyeler ve istiâreler bütünüdür.

Vahdet-i vücûd için fizikteki klasik fizik ve kuantum fiziği gibi aynı ilim dalının farklı konularını inceleyen ilim dalı olarak örneklendirebiliriz. Günümüz kavramlarından yerçekimi için birçok fikrimiz olabilir ama daha ileri bir fizik olan parçacık kuantum fiziği için daha fazla ilim ve irfan gerekir.

Bundan dolayıdır ki insanlar içinde bulundukları ilim boyutu ile felsefi bir bakış ile yorumlarda bulunmuş kendi eksikliklerini ele aldıkları ilimde eksiklik olarak atfetmek yolunda düşmüşlerdir. Gene bir örnek ile açıklamaya çalışalım. Her ne kadar örnek anlatılmak istenene yaklaşmayabileside yine de anlaşılmasına katkı sağlaması umularak örneğimizi verelim Vahdet-i vücûd romandaki yazardan haberdar olarak bir varlığın var olduğunu panteizm ise romanı yazandan habersiz roman içindeki karakterlerin birleşiminden başka bir şey olmadığını söyler. 

Diğer bir kavram olan panteizmin İslam dünyasındaki karşılığı vahdet-i mevcud konusunu ele almaya çalışalım.

VAHDET-İ MEVCUD 

Varlıkta bir olmak anlamına gelir. Görülen her şeyin onun vücudu kabul etmek. Allah(cc) ile evrenin birliğini savunan maddeci düşünce. Vücudiye de denilen vahdet-i mevcud, Batı felsefesindeki materyalist panteizmin İslâm dünyasındaki karşılığıdır. Vahdet-i mevcud düşüncesine göre dışta bağımsız bir varlık ile var olan ruhlar ve cisimler evreni dışında bir Allah(cc) yoktur. Allah(cc) denilen varlık, evreni oluşturan varlıklar toplamından başka bir şey değildir. Allah(cc)'ın evreni oluşturan varlıklara nispeti, külli bir kavramın cüzüne nispeti gibidir. Tanrı evrendir. Varolan her şey, bu evrenden ibarettir. (Sorularla islamiyet)

VAHDET-İ ŞUHUD

Son olarak Vahdet-i vücûd nazariyesine karşı oluşturulmuş vahdet-i şuhud kavramına.

İmâm-ı Rabbânî Ahmed Sihrindî vahdet-i vücûd konusunu ele alıp tartışmış, bu düşünceye bazı eleştiriler yöneltmiş ve vahdet-i şuhûd teorisini geliştirmiştir. Ona göre vahdet-i vücûd, tasavvuf yolunda ulaşılması ve aşılması gereken bir mertebedir. O mertebenin üzerinde vahdet-i şuhûd isminde yeni bir mertebe ve idrak seviyesi var olduğundan bahsetmiştir.

Tasavvufta sâlikin varlıkta birliği, yani gördüklerinde yalnız Allah(cc)’ı görmesi vahdet-i şühûd; varlık olarak yalnız Allah(cc)’ı bilmesi, O’ndan başka varlık bulunmadığı, her şeyin ilâhî tecellilerden ibaret olduğu idrak ve şuuruna ulaşması vahdet-i vücûd terimleriyle ifade edilir Vahdet-i şuhud anlayışına göre fenâ haliyle bağlantılı olan bu durum geçicidir. Bu nedenle görülen dünyanın varlığını kabul etmek Allah(cc) ile evrenin varlığını ve bir saymamak gerekir. Her şey O'ndadır denilebilir, ama her şey O'dur denilmesi fenâ halinin ortaya çıkardığı bir yanılgıdır. Vahdet-i vücud anlayışını benimseyen mutasavvıflar, fenâ makamında kalıp beka mâkamına ulaşamadıkları için bu yanlışa düşmüşlerdir.

Vahdet-i şuhud anlayışı, tevhid-i şuhudi, fenâ fi'ş-şuhud ve fenâ-i şuhudi gibi isimler de alan tevhit anlayışının ürünüdür. Bu tevhid anlayışı şu cümle ile özetlenir: "Lâ meşhude illAllah(cc)" (Allah(cc)'tan başka görülen yoktur). Nakşibendiye tarikatı tarafından benimsenen bu tevhid ve vahdet anlayışı, özellikle İmam Rabbanî'nin vahdet-i vücuda yönelttiği eleştirilerle güç ve yaygınlık kazandı. (Sorularla İslamiyet)

Varlığın birliği (vahdet-i vücûd), ikincisi de görülenin birliğidir (vahdet-i şuhûd). Vahdet-i vücûd mertebesinde sâlik ‚varlığı bir olarak bilir‛ ve böyle inanır. Allah(cc)’tan başkasını yok bilir, tecellîlerini de hayâl olarak kabul eder. Vahdet-i şuhûd mertebesinde ise sâlik ‚Allah(cc)’ın varlığını görür‛ ancak ondan başka varlıklar da olduğunu inkâr etmez ya da âlemi gölge olarak görür. ‚Her şey O‛ değildir, ancak ‚her şey O’ndandır.

Sonuç olarak İbnü’l Arabî, İmamı Rabbani, Mevlâna gibi Anadolu’yu mayalayan ve beklide kıyamete kadar ışığı devam edecek olan bu bilge zatlara onların bazı sözlerinin zahir boyutuna bakarak, onlara hiç de hak etmediği vasıfları yüklemek ne kadar insaflı olabilir.

Bu kavramların bilgisini anlamlandırmak o kadar kolay bir iş olmadığı İslam toplumunu birleştirmesi gereken kavramların ayrıştırmaya neden olacak yorumlar ile saptırılması ve bunun belirli akademisyenlerin bu olaya çanak tutması insanı üzen bir durum olarak ortada durmaktadır.

Vahdet, Vahdet-i vücûd ve Vahdeti Şuhud konusu Teşbih (benzemek, benzetmek) ve Tenzih(kusurdan uzak tutma, kusur kondurmama) dengesinde ihlas süresindeki ayeti şeriflerinde bahsedilen Ahadiyet tanımına götüremiyorsa ortada büyük bir yanlış anlama ve yorumlama yapıldığı ortadadır.

Bu kavramların anlaşılması anlamlandırılması çok kolay bir mesele olmadığı aşikardır. Bu konular hakkında herkesin gerekli bir fikrinin olabileceği diye bir zorunlulukda yoktur. Sonuçta her ilmi herkesin bilebilmesi ve anlayabilmesi diye bir şey söz konusu olmaz…

 Teşbih ve Tenzih kavramını Kuran ve Sünnetten kopuk değil bizatihi bu kaynaklara başvurup o şekilde anlamak gerekiyor. İslam dininden bir haber tamamen felsefi bir bakış açısıyla bu tarz kavramların anlaşılması imkânsız olduğu aşikardır. Keşif-İlham-sezgi gibi unsurlardan bir haber birisinin ergenliğe girmemiş fakat ergenlik hakkında his ve düşüncelerini dillendirilmesine benziyor. 

Bilge insanlar bu  anlatılanların anlaşılması için aşkın bir bilinç oluşması içimizdeki aynamızın cilalanmış ve pürüzsüze yakın olması gerektiğinden bahsederler.

Bu konuda ki muhakeme yeteneğimiz kalbi, İlhami bir bakış ile beklide anlaşılabilir. Henüz aklın, hayalin ötesindeki bu tarz bilgilerin oluşabileceğine imkân verilememesini öngörenler elbette bu tarz bilgilerin olabileceğini imkân dahi veremezler. Gördüklerine bildikleri kadar anlam verip kusur ve eleştiride bulunabilirler.

Anlaşılması için son bir örnek daha verelim. Ortada duran su birikintisine bakıp suyun yok olduğu konusunda tartışan birine bu suyun yok olamadığı konusunu anlatabilmek için o kişide bazı bilgilerin olması gerekir...

 Yazacak çok şey var ama bendenizin bu konuda söyleyebilecek pek bir şeyi yok. Büyüklerimizin ilim denizine daldırdığımız kendi dar kabımız kadar ve alıntılar ile bir şeyler anlatmaya uğraştık.

En doğrusunu Allah(cc) bilir.Muvaffakiyet Allah'u (cc) Tealadandır.

Dua ve Himmetle

Vesselam

14.10.2019

01.58  

Allah ı bilen,Allah yaklaşan ,Allah için amel eden Allah a doğru say eden ve nihayet Allah katında olanları keşfeden kalbdir. Diğer uzuvlar kalbe tabi ve onun hizmetçileridir. Onlar,kalbin çalıştırdığı alet ve vasıtalardır. Masivalardan temizlendigi zaman, Allah a yaklaşıp saadete eren ve felah bulan bu kalb olduğu gibi,masivayı içine alıp gizlediği zaman şekâvete yönelip hüsranda kalan yine bu kalbdir. *Gerçekte Allah'a ibadet eden kalbtir.Uzuvlara dağılan onun nurlarıdır.Gercek de Allah a isyan eden de odur.Uzuvlara sirayet eden kötülüklerde onun eseridir. Onun zulmette kalmasını onun iyilik ve kötülüğü gösterir.Çünkü her bardak içinde ne varsa dışında o gözükür.İnsan kalbini bildiği zamanda Rabbini bilmiş olur. →Kendini bilmeyen rabbini bilmez.Çünkü kendisini bilmeyen başkasını nasıl bilebilir? →İnsanların çoğu ise,nefis ve kalblerinin cahilidirler →Kendileri ve nefisleri arasına hâil gitmiştir. Hâil;dilimize arapçadan geçmiş olan hâil sözcüğü "hevl"kökünden türemiştir. Hevl; korku vermek,paniğe sürüklemek anlamına gelirken hâil de korku veren ,dehşet uyandıran şey ya da olay demektir.16.yy da sözlüge girmiştir. →Allah Teâlâ kişi ile kalbi arasına girer. •Şühud=gözle görme manasına gelirken, Müşahede=Maddi âlemden ayrı kalb gözuyle görmek anlamına gelir. Murâkabe=Yüce Allah'ın her an kendisini gördüğü ve her an kendisinin hâlini bildiğini bilmesidir.(Denetleme,denetim) →Bu bilgi ve şuur ile insan kendini murâkabe edip düzeltmeli. Kalbi ve kalbin hakikat vasıflarını bilmek dinin asli ve sâlikler yolun esasıdır Kalb,Rûh,Nefis ve Akıl kelimelerinin ve bunlardan murad olunan mânalar; →Kalb,ruhun madeni ve kaynağıdır →Latife-i Rabbani;Kalbin ve ruhun Allah'ın kâinatta olan rububiyetini hissedip,onunla nefes alıp gıdalanmasını sağlayan ince ve latif bir duygudur. Kalb ,dediğimiz zaman maksadımız ruhani kalbdir. 2 . Rûh kelimesi Kalbim boşluğunda bulunan Latif bir cisimdir →Damarlar vasıtasıyla bedenin her tarafına yayılır görmek duymak koku almak vb ile hayat nuru'nun buradan azaları akması odanın köşelerinde dolaştırılan lambadaki ışığın O köşelere aydınlatmasına benzer zira lambayı hangi köşeye getirirsen orayı aydınlatır. Hayat ,O köşede meydana gelen aydınlık gibidir. Ruh ise lamba gibidir.Bâtını hareket olan lambanın köşelerde dolaşması gibidir. 3.Nefis Kelimesi Birinci mana gazap ve şehvet kuvvetini toplayan bir manada kullanılmasıdır İnsanda kötü vasfıni toplayan bir asli kastederler ve mücadele edip onu kırmak lazım derler. Senin en büyük düşmanın iki koltuğun arasında seni kuşatan nefsindir. Beyhaki züht kitabı ibni Abbas (ra) rivayet edilmiştir. İklinci mana; Emir ve irade altına girip şehvetlere karşı koyabilmesi sayesinde sükuna kavuştuğu zaman ona nefsi mutmainne denir Fakat bu nefis hallerinin ihtilafı sebebiyle muhtelif nitelikler vasıflanır Ey huzur içinde olan nefis hoşnut etmiş ve edilmiş olan rabbine dön Fecri 27-28 Müminlerden ilimleri ile amil ve ihlasları ile Kamil olan alimlerin nefis mertebeleridir. Nefsin mutmainneye erişenlerin sıfatı yedidir; Amel ve ihlas Tevekkül tenezzül riyazat ibadet şükür Rıza Allah'ın Tevfik ve inayeti ile nefislerini bu yedi mübarek sıfatı eriştiren kutlu kişilerin bu mertebeden de Yüce olan makamı muradiyeye ulaşabilmek için bütün amellerinde İhlas olmalı ve hak esmasına devam etmelidir ismi halka devam ile bu mertebeden daha Yüce olan nefsradiye makamına yükselir Nefsin Sıfatları ) NEFS-i-EMMARE 2) NEFS-i-LEVV AME 3) NEFS-i-MüLHiME 4) NEFS-i-MUTMA'iNNE 5) NEFS-t-RADiYYE 6) NEFS-i-MERDiYYE 7) NEFS-i-SAFiYYE 1Kafirlerin ve fasıkiarın nefsleri 2Günahlarına nadim olan mü'­minlerin nefsleri 3Aliml erin nefsleri 4ilmi ile amil olanların, ihlas ile yapanların nefsleri 5-Veliyullah'ın nefsleri 6-Arif-i billahların nefsleri 7-Enbiya-i kiramın ve Rüsül-i zevil-ihtiramın nefsleri, makamları 4-Akil kelimesinin manası İki manası vardır ; Birincisi eşyanın hakikatini bilmekten ibaret olan akıldır ki bu kalpte bulunan ilim sıfatından ibarettir. İkinci manası ise ilimleri anlayan manası murâd olunur ki o zaman da kalbin kendisi olur. Kalbin askerleri Kalbin iki askeri vardır Bunlardan biri göz ile görülür diğeri göz ile görülmez kalp bir hükümdar askerler ise hizmetçi ve yardımcı hükmündedir işte asker denmenin manası da budur göz ile görülen askerler ise el ayak göz kulak dil ve diğer azalardır bunlar hepsi kalbin emrinde ve hizmetindedirler kalp bu azaları dilediği gibi tasarruf eder ve ona istediği istikamette kullanır . Bu azalar fıtraten kalbe itaate mecburdur onu asla muhalefet ve ona karşı isyan edemezler. Kalbin ,ilim Hikmet ve tefekkür kuvvetleri vardır Beden alemi nefsim vatanı memleketi ve şehri gibidir. Uzuvları ve diğer kuvvetleri sanatçıları ve işçiler gibidir. Akıl ve fikir kuvvetleri yol gösteren müsteşarları ve vezirleri gibidir. Şehvet yiyecek ve içecek gibi maddeleri temin eden sahtekar hizmetçi gibidir . Gazap ve gayret hükümdarların muhafızları gibidir. Şehvet erzak taşıyan hizmetçi hilekar yalancı ve aldatıcı gibidir görünüşte doğru ve samimi konuşan bir kimse olmakla beraber gerçekte korkunç bir hilekar ve öldürücü bir zehirdir. Akıl fikir kuvvetleri yol gösteren Bu kuvvetler gazap ve şehvet kuvvetine karşı ilahi birer kuvvettirler.



Velâyet

Anlamı “Velâyet”, “nefs“in bilinç yollu hakikatını kavradıktan sonra, takdir edilen ölçüde ve dilenilen şekilde gereğini yaşama hâlidir!.. Allah isimleri arasında “VELΔ isminin anlamının kişinin esmâ formülünde ağırlık kazanmasının sonucudur. 




#################


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Hallo 🙋🏼‍♀️