4 Nisan 2024 Perşembe

Agac&Tarih





Mitolojik bilinç köklü tarihe sahip tüm halkların karakteristik özelliğidir. Her toplum doğayı, insanı ve tanrıları benzer biçimlerde tanımlar. Bu ortak tanımlamaların detaylarında yatan farklılıklar uygarlıkları birbirinden ayırır.

Türklerin ve Moğolların inancı “Tengricilik” veya “Gök Tanrı Dini” olarak adlandırılır. Bu inanca önceleri yaygın olarak “Şamanizm” denilmekteyse de son yıllarda “Tengricilik” terimi genel kabul görmüştür. “Tengri” sözcüğü günümüzde kullandığımız “Tanrı” sözcüğünün eski söyleniş biçimidir.

2014 Yılında Kazakistan'ın Aktobe kentinde katıldığımız "Türk Halklarının Kültürel Mirası" konulu konferansın ardından Eyalet Parlamentosu Sekreteri Sayın Saniya Aimagambetova'nın tarafıma hediye ettiği doğal malzemelerle yapılmış "Yaşam Ağacı" tablosu.

Türk inancında Tanrı (Tengri) tektir.  Ancak Tanrı olmamasına rağmen birçok bakımdan onu anımsatan kutsal varlıklar vardır. Bunlardan biri de Türk mitolojisinde önemli bir yere sahip olan “Yaşam Ağacı”dır. “Dünya Ağacı, “Şaman Ağacı”, “Evliya Ağaç”, “Ulukayın” “Baykayın”, “Bayterek”, “Demir Kavak” vb. birçok farklı isimle de karşımıza çıkan “Yaşam Ağacı”nın dinde, mitolojide ve felsefede yer aldığını görmekteyiz. “Yaşam Ağacı” sembolüne başta Asya toplumları olmak üzere birçok kültürde rastlamak mümkündür ve ortaya çıkışının tarih öncesi dönemlere kadar uzandığı kabul edilmektedir.

Türkler eskiden beri doğaya ve özellikle de ağaçlara büyük bir saygı göstermişlerdir. Bozkırın ortasında bulunan tek bir ağaç onlar için dokunulmazdı. Kimse ona zarar veremezdi. 

Ağaçlara zarar verilmez ancak ihtiyaç duyulduğu kadarı ile yararlanılırdı. Ağaç yazın gölgesiyle, kışın ateşiyle insanların hayatını kolaylaştırırdı. 

Ağacın ruhu bebekleri korusun diye yeni doğan bebeklere ağaçtan beşik yapılırdı.

Ağacın dallarına bez bağlamak ve dilekte bulunmak yaşam veren ağacın gücüne duyulan inancın ne denli güçlü olduğunu göstermektedir ki bu gelenek günümüzde Türklerin yaşadığı birçok bölgede olduğu gibi Anadolu’da da devam etmektedir.
1271 yılında IV. Kılıçarslan’ın oğlu III.Gıyasettin Keyhüsrev döneminde Vezir Sahip Ata Fahreddin Ali tarafından yaptırılmış olan “Sivas Gök Medrese” hem mimari hem de süsleme açısından çok önemli bir eserdir. Çifte minareli ve oldukça zengin süslemelere sahip bir taçkapısı bulunan eserde yer alan süslemelerden biri de resimde görülen “Hayat Ağacı” motifidir ve “Hayat Ağacı” mitinin İslamiyet sonrasında da Anadolu’da nasıl devam ettirildiğinin güzel bir örneğidir.
Türk inancında evren üç bölümden oluşur: “Üst Dünya” (Gök) – “Orta Dünya” (Yer) – “Alt Dünya” (Yer Altı). “Yaşam Ağacı” bu üç dünyanın tam göbeğindedir ve onları birbirine bağlamaktadır. Bu üç dünya arasında geçişler için köprü görevi görmektedir. Bu nedenledir ki “Şamanlar” göğe bu ağaç aracılığı ile yükselirler.

Yer altında (Alt Dünya) sürüngenler yani karanlık ve kötülük; yeryüzünde (Orta Dünya) dört ve iki ayaklı hayvanlar, insanlar ve bitkiler; gökyüzü ve ötesinde (Üst Dünya) ise kanatlılar ve kutsal varlıklar bulunur. Bu nedenledir ki genellikle efsanelerde üst dünyadakiler orta dünyaya kuş kılığında, alt dünyadakiler ise yılan kılığında gelirler.
Resimde üç dünya (Üst-Orta-Alt) “Yaşam Ağacı” ile tasvir edilmiştir. Ağacın üstünde (Üst Dünya) kutsal kuş “Samruk” ve geleceği temsil eden yavruları, ağacın kökünde (Alt Dünya) kötülüğün temsilcisi yılan ejderha, ağacın gövdesinin etrafında (Orta Dünya) hayvanlar ve okunu yılan ejderhaya doğrultmuş insan görülmektedir ve bu biçimiyle “Yaşam Ağacı” mitinin özünde yatan felsefi anlamı bir bütün olarak ifade etmektedir.
Mitolojide zamanla farklı dünyalara ait varlıkların kombine edildiği, farklı dünyalara ait fiziksel özelliklerin bir bedende birleştiği görülmektedir. Kanatlı at (Türk Mitolojisindeki “TULPAR” ve Yunan Mitolojisindeki “PEGASUS” gibi), kanatlı insanlar, yılan insanlar ve balık insanlar (Denizkızı gibi) bunlara örnek verilebilir.

Uygarlıkların kavşağı Avrasya’nın merkezinde bulunan Kazakistan’ın başkenti Astana’da şu anda bir “Yaşam Ağacı” (Bayterek) yükselmektedir. Bayterek’in tepesinde efsanevi  “Samruk” kuşunun altın yumurtalı yuvası var. Bayterek Kazak Halkının tarihsel yolculuğunda ulaşmış olduğu yeni dönemin sembolüdür. Belki de mimarlar tarafından yeniden tasarlanmış bu “Bayterek” ulusları, uygarlıkları, kültürleri ve inançları birbirine yakınlaştırır ve insanlığı iyiliğe davet edebilir.

Efsanevi “Samruk” kuşu her yıl “Yaşam Ağacı”nın tepesindeki yuvaya altın bir yumurta (Güneş) bırakır. Ağacın kökleri arasında yaşayan ejderha (veya yılan olarak da geçer) yukarı tırmanarak bu altın yumurtayı yutar ve bu döngü sürekli tekrarlanır. İnanışa göre bu; yaz ile kışı, gece ile gündüzü ve iyilik ile kötülüğü sembolize eder.

Günahkar dünya ile kutsal göğün ekseninde bulunan ve iki dünya arasında köprü görevi gören “Yaşam Ağacı”nın gövdesinden yukarı giden insanlar en fazla “Samruk”un yuvasına kadar gidebilirlerdi ve insanların günahkar olup olmadıklarına, yukarı yükselip yükselemeyeceklerine “Samruk” karar verirdi. Yalnızca evliyalar yukarı yükselip geri dönerek edindikleri bilgileri insanlara ulaştırırlardı.

“Yaşam Ağacı” miti genel anlamda üç dünya ve onun temsilcileri arasında sürekli yaşanmakta olan mücadeleyi içerir. Bu mücadelede birbirinin karşıtı olan ve sürekli çatışan “Alt Dünya” ile “Üst Dünya”nın savaşında dünyanın kaderi “Orta Dünya”nın temsilcisi insanın hangi tarafı tutacağına bağlıdır. Mutluluğu yalnızca bu savaşın galibi hak edecektir.

Çağlar Erbek
İzmir 2015

❌❌❌❌❌❌❌❌❌❌❌❌




Pek çok uygarlığın inanış ve mitolojisinde gördüğümüz ağaç figürü, Türk mitolojisinde de yer almıştır. Göçebe bir toplum olan Türk toplumu, yaşayış biçimlerinin bir sonucu olarak doğaya her zaman saygılı olmuş, ağaçları kutsal olarak görmüş ve onlara “Yaşam Ağacı”, “Dünya Ağacı”, “Şaman Ağacı”, “Evliya Ağaç”, “Ulukayın” “Baykayın”, “Bayterek”, “Demir Kavak” gibi isimler vermişlerdir. Yaşam ağacı, Türkler için bir yaratılış ve köken miti idi ve Tanrı ya da tanrısal ruhlarla iletişim kanalıydı. Şaman ayinleri, cenazeler, törenler, günlük yaşam hep ağaçların altında gerçekleştirilirdi.

Türk inancına göre evren üç kısımdan oluşmaktaydı;

  • Üst Dünya (Gök): Burada kanatlılar, kutsal varlıklar bulunurdu. Tanrı’nın yeri burasıydı. 
  • Orta Dünya (Yer): Burada insanlar, hayvanlar, bitkiler yaşardı.
  • Alt Dünya (Yeraltı): Burada sürüngenler, karanlık ve kötü varlıkların bulunduğuna inanılırdı.

Ağaçların ise bu üç dünyayı birbirine bağladığına inanılıyordu. Dalları ile gökyüzüne uzanıyor, kutsal varlıklar ile iletişimi sağlıyordu, gövdesi ile insanların, hayvanların ve bitkilerin bulunduğu Orta Dünya ile ilişki halindeydi ve kökleriyle de yere tutunuyordu.

Bağımsızlıklarına düşkün olan Türkler, tek ağaçları kutsal olarak görmüşlerdi. Bu nedenle, “hayat ağacı” dedikleri ağaç, yalnız bir ağaçtı. Dalları gümüşten, yaprakları altındandı. Bu ağaç yalnızca üç dünyayı birbirine bağlamıyor, bu üç dünya arasındaki bir yol olarak görülmüyordu. Aynı zamanda ilk insanın eviydi. Yer ve gök ile birlikte yaratılmıştı. Ölen kişilerin ruhları da bu ağaçtan yol alıyordu. Ya göğe doğru, ya yer altına doğru… “Üst Dünya” ile “Alt Dünya” arasındaki savaşın kaderi ise “Orta Dünya”da yaşayan insana bağlıydı. 

“Avatar” adlı filmdeki bu sahneyi hatırlıyor musunuz? Size tanıdık geldi mi? 


❌❌❌❌❌❌❌❌❌❌❌❌


İskandinav Mitolojisinin Yaşam Ağacı: Yggdrasil


Yggdrasil yerin dibinden gökyüzüne uzayan yüce bir ağaçtır. Yggdrasil’in tüm dünyayı örten dokuz dalı ve uçları göklerde başlayan üç kökü vardır. Bu köklerin her biri bir kaynaktan suyunu almaktadır. Köklerden biri Asyalıların oturduğu Asgard‘ın (Asyalıların yurdu) altındadır.

Yggdrasil‘in kökleri altında kutsal suyun bulunması bize Türk mitolojisinin dünya ağacının “hayat suyu”nu hatırlatır. Türk mitolojisinde dünya ağacı, bazen “hayat suyu” inancı ile de birleşmiştir. Mesela, Altay efsanelerinin bazılarında “hayat ağacı” göğün 12. katına kadar yükselen “dünya dağı”nın üstündeki “kayın ağacı” olup altındaki çukurda yer alan bu “hayat suyu” bazan ölümsüzlük veya yeni bir güç, bazan da sağlık veya gençlik bahşederdi (Ögel, ss:106-107)[17]. “Hayat ağacı” veya “Dünya Ağacı” kavramı Türk mitolojisinde de önemli bir yere sahip. Türklerde halı ve kilim desenlerinde hayat ağacı bir motif olarak oldukça yaygın bir şekilde kullanılmış. Hatta mezar taşlarında bile hayat ağacı motiflerini görebilmek mümkün. Türklerde şamanlar hayat ağacını kullanarak gök tanrıya ulaşırlardı. Altay mitolojisinde bu kutsal ağacın tepesinde Tanrı Bay Ülgen otururdu. Şaman davullarında da hayat ağacı resmedilmişti. Türklerin hayat ağacının da (Yggdrasil gibi) 9 dalı bulunurdu. İlginçtir, Türklerin hayat ağacının en üstünde de insan ruhlarını temsil eden bir kuş bulunurdu. Mitolojiye göre insan ruhu henüz dünyaya gelmeden bu ağacın tepesinde bir kuş olarak beklerdi. Telüt Türkleri arasındaki bir boy, sağ kanadı Güneş’i, sol kanadı Ay’ı kaplayan bir gök kuşuna inanırmış. Sibirya’da şehirlerin ve yurtların yanında bir uzun sırık ve üzerinde tahtadan bir kuş bulunuyormuş. Bu kuşa gök kuşu, direğe de gök direği deniyor. Bu direk, hayat ağacı olarak kabul ediliyor. Bu, yerle göğü birleştiriyormuş

İskandinav mitolojisinde Yggdrasil ağacının ortasında insanların yaşadığı yer olan Midgard(Orta Dünya) bulunur. “Altay Bilik” adlı kitapta da Türklerin hayat ağacının ortasında insanların yaşadığı bir “Orta Dünya”dan bahsedilir: “Bizim üzerinde yaşadığımız orta dünya, Yer’in üstündedir. Orta dünyanın görünen ve görünmeyen iki dünyadan ibaret olduğunu söylenir. Orta dünyanın düz kısımları (dağ vadileri ve bozkır), yani görünen tarafı insanlara aittir.”[19].

İskandinav Mitolojisinin Yaşam Ağacı Yggdrasil, 9 dünyayı dallarıyla birbirine bağlıyor. Türk Mitolojisinde de Kayra Han, dünyanın merkezine 9 dallı çam ağacı dikiyor. 9 sayısı Türk mitolojisinde en önemli sayılardan biri olarak karşımıza çıkıyor: 9 ağaç, hayat ağacının 9 dalı, 9 boy, 9 oğuz, 9 felek vb. Altay şamanlarında ise 9 ok inanışı var. Tanrı Ülgen‘in 9 kızı ve 9 oğlu var. Altaylılar’da Gök Tanrı kurbanı törenleri 9 gün sürüyor, İlkbahar bayramına ise 9 kız ve 9 erkek katılıyor. Yakut Türklerinin Er Sogotoh Destanı‘nda gök 9 katlı tasvir ediliyor. Ayrıca, Yakutlarda gök ruhları 9 adet. Yggdrasil, üst ve alt alemleri birbirine gökkuşağı ile de bağlar. Aynı şekilde Türk mitolojisinin Dünya Ağacı da dünyaları gökkuşağı ile bağlar. Şamanizmin en kutsal motiflerinden biri olan Yaşam Ağacı’nın İskandinavya’ya Türk Mitolojisinden aktarıldığı ortadadır.

Dar anlamda şamanizm, tipik olarak Sibirya ve Orta Asya’ya özgü bir dinsel olgudur. Terimi bile, Rusça aracılığıyla, Tunguzca ‘şaman‘ sözcüğünden gelir. Asya’nın ortalarında ve kuzeyinde konuşulan öteki dillerde buna karşılık olan terimler şöyledir. Yakutça ‘ojun‘ [Odin’in kökeni olmalıdır], Moğolca büge ve udegan(karş. Buryatça udayan: “kadın şaman”), Türkçe-Tatarca kam (Altayca kam, gam, Moğolca kami vb (Eliade, 2006:22)

❌❌❌❌❌❌❌❌


 TAŞA YANSIYAN SANAT

 Taç Kapılar
 
Yakutiye Medresesi - Erzurum
Yakutiye Medresesi, İlhanlı Hükümdarı Sultan Olcaytu döneminde, Gazan Han ve Bolugan Hatun adına Hoca Yakut Gazani tarafından 1310 yılında yaptırılmıştır. Anadolu'daki kapalı avlulu medreselerin en büyüğü olan Yakutiye Medresesi plan düzeni, dengeli mimarisi ve iri motifli süslemeleri ile Erzurum'un en gösterişli yapılarından biridir. Yapının taç kapısı cepheden dışa taşmaktadır. Dört eyvanlı (binaların ortasında bulunan ve iç avluya açılan üç tarafı kapalı, üstü tonoz örtülü) iç mekânda bulunan dikdörtgen avlunun orta bölümü mukarnaslı bir kubbeyle, diğer kısımları ise sivri kemerli beşik tonozlarla (yarım silindir formunda örtü) örtülüdür.
 
Fotoğraf: Şükrü Dursun
 
Yakutiye Medresesi'nin taç kapısının yan yüzlerinde, silme kemerle çevrili nişler (duvar içinde bırakılan oyuklar) içinde hayat ağacı, aslan ve kartal motifleri birlikte bulunmaktadır. Dönemin mimarisinde kullanılan ve sadece süsleme unsuru olmayıp sembolik anlam taşıyan hayat ağacı motifine, evrenin direği, barışın, bereketin, bilimin, hikmetin, kudretin, sonsuzluğun sembolü gibi soyut kavramlar yüklenmiştir. Ayrıca hayat ağacı, devletin koruyucu gücünü sembolize etmesi ile devlet ağacı olarak da nitelendirilmekte; kutsal ağaç, cennet ağacı gibi adlarla da anılmaktadır. Aslan figürü ise hayat ağacını koruyan, kuvvet ve kudreti sembolize etmektedir. 
 
Fotoğraf: Şükrü Dursun
 
Hayat ağacıyla kullanılan diğer bir figür olan kartal ise koruyucu unsur, nazarlık, tılsım, asalet, kudret ve kuvvettir. Çift ya da tek başlı kartal figürü, gökyüzünü temsil eden, gelecekten haber veren bir kuştur. Ruhları öte dünyaya götüren, gökle yer arasında aracılık yapan kutsal bir hayvan olarak da kabul edilir.
 
Fotoğraf: Murat Öcal
 
Yakutiye Medresesi böylece, ajurlu bir küreden çıkan hayat ağacı, iki aslan ve kartal figürleriyle Orta Asya Türkleri'nin önemli simgelerini bir araya getirmektedir.
 
Fotoğraf: Gülcan Acar
 
Yakutiye Medresesi, kullanılan figürlerin yanı sıra basık kemerli ve oymalı olan taç kapısının her tarafını kaplayan bezemelerle de etkileyici bir görüntü oluşturmaktadır.
 
Fotoğraf: Şükrü Dursun
 
Taç kapısının stalâktitli (sarkıt) silmesi üzerinde yer alan tek satır halindeki Arapça kitabesinin tercümesi, “Bu medresenin yapılmasını 716 H. (1316 M.) yılında Olcaytu Sultan'ın hükümdarlık günlerinde -Allah mülkünü ebedi kılsın- Sultan Gazan ve Bolugan Hatun'un -Allah burhanlarını tenvir etsin- yüce ve güzel in'amlarından olan gelirleri ile Cemaleddin Hoca Yakut-i Gâzâni emretti.” şeklindedir.
 
Fotoğraf: Gülcan Acar
 
Gök Medrese - Sivas
Gök Medrese, Türk mimarisinin ve süsleme sanatının birlikte görüldüğü en önemli yapılardandır. Medrese, Anadolu Selçuklu Sultanı IV. Kılıçarslan’ın oğlu III. Gıyaseddin Keyhüsrev döneminin vezirlerinden Sahip Ata Ali b. Hüseyin tarafından 1271 yılında yaptırılmıştır.
 
Fotoğraf: Vedat Esen
 
Biri Sahibiye, diğeri Gök Medrese olmak üzere medresenin iki tane ismi vardır. Sahibiye ismini, yaptıran kişinin lakabı olan Sahip Ata’dan, Gök Medrese ismini ise kullanılan çinilerin gök mavisi renginden almaktadır. Medreseyi yapan ustanın Kaluyan el-Konevi olduğu, taç kapının yan yüzlerindeki kitabelerden anlaşılmaktadır.
 
Fotoğraf: Şükrü Dursun
 
Girişte bir taç kapı ve iki minareden oluşan bu yapıt, dikdörtgen bir plan üzerine inşa edilmiştir. Taç kapının girişi basık kemerli, geçmeli renkli mermerdendir ve tabana kadar kesintisiz iner.
 
Fotoğraf: Servet Uygun
 
Üst köşe taşlarında birer yaprak kabartması bulunur. Yaprakların içini birbirine girift hayvan başları doldurur. Koç, domuz, aslan, yılan, ejder ve fil başlarının görüldüğü bu kompozisyonda burç işaretlerinin kastedildiği düşünülmektedir. Türklerin on iki hayvanlı takviminde de bu hayvanların bir kısmı mevcuttur.
 
Fotoğraf: Şükrü Dursun
 
Taç kapıyı dış şeritlerden sonra üç yönden dönen bitkisel ve geometrik dekorlu bordürler (bir şeyin kenarı boyunca veya çepeçevre etrafına konan şerit gibi koruyucu kısım) çevrelemekte, portalın üzeri mermer malzemeli dendanlarla son bulmaktadır.


Ardıç ağacı dağlık alanlarda rahatlıkla üremekte ve yetişmektedir. Bu nedenle dağ yaşamını benimsemiş konar göçer kültürlerde ardıç ağacı önemli bir yere sahiptir. Ayrıca kimi Göçebe halklara ait kültürlerde, Şaman Türkmenlerde ve Alevi-Bektaşilerde, dinsel törenler genellikle ardıç ağacının dumanı ile yapılmaktadır.



XXXXXXXX


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Hallo 🙋🏼‍♀️