İbrahimi dinlerde Şeytan kötülüğün vücut bulmuş şekli
{Görülmeyeni ve görüleni bilendir.~Teğabün,18 } Cinlerin siyah kralı Malik, Kitab'el Bulhan, 14. yüzyıl. Malik Kur'an'da cehennem bekçisidir.
Bakara sûresinde meleklere atfedilen, “Yeryüzünde orayı fesada verecek ve kan dökecek birini mi yaratacaksın?” anlamındaki ifadedir. Bir görüşe göre, Kur’ân-ı Kerîm’de Âdem’e ve onun soyuna halife denildiğine bakılırsa yeryüzünde Âdem’den önce başka bir insan türü yaşamış olmalıdır. Bunlar orayı fesada verdikleri ve kan döktükleri için helâk edilmişlerdir. Bu sebeple Âdem ve soyu halife yani bu eski insanların halefi olmuş, onların yerine geçmiştir. Melekler Âdem’in neslinin fesat çıkaran ve kan döken varlıklar olacağını bu eski insanlarla kıyaslayarak ileri sürüyorlardı.
Bundan başka, Hz. Âdem’den önce yeryüzünde Hin ve Bin veya Tim ve Rim diye adlandırılan varlıklar bulunduğu, bunların cinlerden önce var olduğu, dünyada fesat çıkardıkları, kan döktükleri ve bu yüzden Allah’ın bunları helâk ettiği şeklinde rivayetler varsa da bunlar İsrâiliyat’tan veya eski İran folklorundan geçmiş hikâyeler olup İslâmî bir temele dayanmamaktadır (bk. Reşîd Rızâ, I, 258).
Michelangelo'nun Aziz Anthony'nin Eziyeti (1488), Aziz Anthony'nin şeytanlar tarafından saldırıya uğradığını tasvir ediyor.
Şeytan, bir adamı kötülük yapması için ikna ediyor; Deccal Şeytan(1501), Luca Signorelli tarafından
Tarihte cinlerden bahseden on binlerce kitap yazılmıştır. Tamamı cinleri anlatmaya ayrılmış olan ilk kitabın ise Asurlular zamanında yazıldığı bilinmektedir. Şah Tahmasp'ın Şehname'sinde Fars inancına sahip bir şeytan.
farsı dininin etkisiyle "şeytan" imgesi, kötü ruhlar kavramına dönüştü. Bu, meleklerinşeytanlara karşı çıkması fikrine yol açtı.
İyiliğin yaratıcısı Ahura Mazda, kötülüğün yaratıcısı Ehriman ile sürekli bir savaş halindedir. Ahura Mazda hayırsever ruhlar tarafından desteklenir. Ancak Ehriman, kötü ruhlar yaratarak bu iyi ruhlara karşı koyar. Bunlar arasında "daeva" (veya Orta Farsça "div") adı verilen altı ifrit vardır. Her biri bir imşâspend karşı çıkıyor. Altlarında günahkarlığa ve yıkıma ayartan küçük şeytanlar var.
Bir şeytan tasviri, Siyah Qalam, y. 14./15. yüzyıl. Uygurlar veya Orta Asyakökenli sanat üslubu, Müslüman Türkler tarafından çeşitli efsanevi varlıkları tasvir etmek için kullanıldı.
İbn Abbas'a göre, meleklernurdan (nūr), İblis ve şeytanları "zehirli ateşten" (semūm), cinler ise "ateş bileşiminden" (mārijin min nār) yaratılmıştır.
İslamda göre, semūmlar varlıklar, insan yaratıldığında tiksinti tiksinmeklardır. Yaratıcı ruhunuAdem'e üflediğinde, semūmlar/şeytanları onun önünde eğilmeyi reddettiler ve onları yok etmeye yemin ettiler.
Melekler yeryüzüne yerleşmeden önce yeryüzü cinlerin hakimiyetindeydi. Cinler kötüleştiğinde, Allahı onları cezalandırmak için bir melek ordusu gönderdi. İbn Abbas, 18. surede meleklere Cennetten oldukları için cin denildiğini açıklamaktadır. Ancak dünyevi cinler ile İblis ve onun şeytanları ayrı varlıklardır.
İnsanların kalbine saldırabilirler, ama insanlara zarar vermeden önce çağrılmalıdırlar.
Sümerlerden beridir insanlar cin isimli bedensiz varlıkların var olduklarına,insanlara musallat olduklarına inanmıştır.
Resimler meşhur Babür hükümdarı Babürün yazdığı Babür-nâmeden,Firdevsî-i Tavîl (Uzun Firdevsî) isimli 15.asırda yaşayan Osmanlı tarihçisinin Dâvet-nâme isimli cin çağıma kitabından,
İmam Bûnî'nin ''Risala al-Bûnî'' isimli eserinden ve Muhammed Siyahkalem isimli minyatür sanatkârının eserlerinden alınmıştır.
Muhammed Siyah Kalem Minyatürleri
Topkapı Sarayı Müzesi, Hazine Kitaplığı’nda bulunan 2152-53-54 ve 2160 nolu albümler, içerikleri açısından birbirleri ile ilgili olduklarından bir koleksiyon sayılmakta ve bir arada tutulmaktadır.
Bu albümlerin düzenlenmeleri, Topkapı Sarayı Müzesi’ne gelişi, minyatürlerin yapıldıkları bölge, dönem ve sanatkârları hakkında çalışma ve tartışmalar devam etmektedir. Bir takım araştırmacı, albümlerin konusunu hayvan, süvari, av, dans, kuş, çiçek, tasviri olarak gruplandırmaktadır.
Bunları, Uygur ressamlarının kısmen Herat’ta yaptıklarını ve Fatih döneminde İstanbul’a gelirken beraberlerinde getirdiğini, büyük kısmını da İstanbul da yaptıklarını ileri sürmektedir. Diğer bir grup araştırmacı, bu minyatürlerin İstanbul da yapıldığına dair hiçbir delil olmadığını, kıyafetler, tipler ve coğrafi özellikler de yerli unsurların bulunmaması ve işlenen konuların Fatih ve Yavuz dönemlerinin saraydaki hayat tarzı ve dünya görüşüne uymadığı, bu nedenle minyatürlerin İstanbul da yapılmadığını belirtirler.
Muhammed Siyah Kalem’in yaşamı ve kimliği bilinmiyor. Bazılarına göre gerçek adı da bu değil. Resimlerinin üzerine “Kârı Üstâd Muhammed Siyah Kalem” yazılmış. Oysa Doğu’da sanatçının kendisini üstad diye tanımlaması olağan değildir. Bu nedenle belki de resimlerin kaydı yapılırken sonradan eklenmiş olunabileceğini düşündürür. Siyah kalem ya da kara kalem deyimi renk kullanılmayan bir resim tekniğini tanımlar. Renkli oldukları halde bu resimlere bu adın verilmiş olması, çizginin alışılmadık bir anlatım gücünü göstermesinden ileri gelmiş olabilir.
Minyatürlerin rulo olarak yapıldıklarını ve sonradan parçalanarak albümlere yapıştırıldığı bilinmektedir. Bunlar bir araya getirildiğinde büyük boşluklar ortaya çıkmaktadır. Parçaların pek azı günümüze ulaşmıştır. Siyah Kalem’in üslubunda Çin etkisi görülür. Bu üslup, Uzakdoğu sanatının estetiğine yabancı kalır. Minyatürlerde Çin ustalarının ince zevkiyle bağdaşmayan, sert bir gerçekçilikle karşılaşılır. Bu minyatürlerin nerede yapıldığı bugüne kadar tam olarak saptanamamıştır. Fakat araştırmalar ilerledikçe minyatürlerin Türkistan da yapılmış olabileceği düşünülmektedir. Kılık kıyafetleri, kadınların çarşafları, erkeklerin sarıkları, geleneksel giysiler, bu bölgede çeşitli kültürlerde karşılaşılan özelliklere uymaktadır. Brahmanlar, Budistler, Şamanistler, Hristiyanlar ve bunların aralarında geçen konular, Siyah Kalem’in minyatürlerinde de görülür.
Siyah Kalem’in minyatürleri, Asya kültür ortamında yaşamış insanların günlük hayatını da yansıtmaktadır. Göçerler, sıradan insanlar, dervişler, budistler, şamanlar, keşişler, doğaüstü yaratıklar konuları arasındadır. Rulo resimlerin Asya kültüründe Manihaizm ve Budizm kültürü içinde önemli bir yeri vardır. Muhammed Siyah Kalem’in sanatında ana etkenlerden birinin İpekyolu olduğu düşünülmektedir. Bu yolla sadece mallar ve değerli taşlar değil, kültürler, inançlar, efsaneler ve sanatlarda taşınmaktadır.
Siyah Kalem’in betimlemelerinde şamanın dansı, hayvanlarıyla birlikte tüccarlar, güç gösterisinde bulunanlar, gündelik işler yapanlar Siyah Kalem’in insanlarıdır. Siyah Kalemin sanatında insanlar ve hayvanların dışında doğaüstü yaratıklarda yer alır.
Siyah Kalem’in demonları, yeraltını ya da kötüyü temsil eden insanlar veya hayvanlara zarar veren ama yine hayatın içinden varlıklardır. Şamanizm’in ve Budizm’in izlerini taşıyan demonlar, büyü gücü ile İpekyolu’nda anlatılan efsanelerin baş aktörleri olarak, Siyah Kalem’in dünyasında yer alırlar.
⚠️Siyah kalemin resimleri çok çeşitli tiplerle anlatılmıştır. Değişik ırklar ve halklardan tipler görülür. Türk, Moğol, Hintli, Zenci; başka inançlardan, şaman, derviş, budist, rahip, zengin, fakir, göçebeler, korku saçan cinler, devler; güreşen, çalgı çalan, dans eden, bilinmeyen tanrıya at kurban eden demonlar konuları oluştururlar.‼️
Barongminyatür, Ulusal Galeri, Jakarta. Jacob de Backer Ulusal Müze, Varşova. Şeytanlarin grotesk yüzlere ve bedenlere sahip olarak tasvir edildiği Rila Manastırı'ndan bir fresk detayı.Düşmüş meleklerHieronymus
Ala (demon)
mitolojik yaratık
Ala veya hala (çoğul: ale veya hali); Bulgar, Makedon ve Sırpfolkloründe yer alan mitolojik bir kadın yaratıktır. Ale, asıl amacı dolu yağdıran fırtına bulutlarını mahsulleri yok etmek ya da yağmalamak ve ele geçirmek için tarlalara, üzüm bağlarına veya meyve bahçelerine yönlendirmek olan kötü hava demonları olarak kabul edilir. Son derece obur olan ale, özellikle çocukları yemeyi sever fakat açgözlülükleri Dünya ile sınırlı değildir. Bazen Güneş veya Ay'ı yemeye çalıştıklarına, tutulmalara neden olduklarına ve başarılı olmaları halinde dünyanın sonu anlamına geleceğine inanılır.
Belirli bir ala; kara bir rüzgar, belirsiz bir biçimde devasa bir yaratık, kocaman ağızlı, insan veya yılan benzeri bir canavar, dişi bir ejderha veya bir kuzgun gibi görünebilir. Ayrıca bir ala, çeşitli insan veya hayvan şeklini alabilir ve hatta bir kişinin vücudunu ele geçirebilir.
Ale'nin bulutlarda veya bir gölde, kaynakta, gizli uzak bir yerde, ormanda, barınılmaz dağda, mağarada veya devasa ağaçta yaşadığı söylenir. Ale genellikle insanlara düşman olsa da ejderhalar gibi onları yenebilecek başka güçlü düşmanlara da sahiptir.
Hristiyanlaştırılmış masallarda İlyas, ejderhaların rolünü üstlenir ancak bazı durumlarda aziz ve ejderhalar birlikte savaşırlar. Kartallarayrıca ale'ye karşı savunucu olarak kabul edilir, bu demonları tarlalardan uzaklaştırır ve böylece dolu bulutlarını getirmelerini önler.
Kosova'daki Sırplar ala'nın kuyruğunu yere indirdiğine ve başını bulutların arasında sakladığına inanmıştır. Demonun kafasını gören herkes anında delirmiştir.
Visoki Dečani manastır kilisesinin bir penceresinin üzerine oyulmuş yüksek bir kabartmada, kartal yavrusu kendilerini seyrederken bir kartal, yılana benzeyen bir ala'yı tutmaktadır.
Doğu Sırbistan'dan bir tasvire göre ala, yılan gövdeli ve at kafalı çok büyük bir yaratıktır. Çok yaygın bir görüşe göreyse ala'nın ejderhanın kız kardeşi olduğu ve aşağı yukarı ona benzediği yönündedir. Doğu Sırbistan'a ait bir büyüdeala, üç başlı bir yılan olarak tanımlanmakta.
Hinn (mitoloji):
Müfessirler, bu canlıların dünyaya nasıl sığacağını tahmin ettiler. Bazıları, cinlerle birlikte veya onlardan önce yaratıldıkları sonucuna vardı.
Alevi mezhebine göre cinler , insanlığın yaratılışından önceki bir döneme ait olan "zaman çemberi"nin bir parçasıdır. Bu nedenle insanlardan önce hinn , binn , timm , rimm , jann ve cinleryeryüzünde ikamet ediyordu. Bu altı dönem, insanlar ortaya çıkana kadar olumsuz ilerlemeyi sembolize eder; bu nedenle ilk dört çemberin ilk harfleri Habtar'ı (burada kötülüğün kişileştirilmesine atıfta bulunur) ve ikincisi şeytanın astları olarak jann ve cinleri ifade eder . Aşağıdaki çember, Adem'le başlayıp insanların şu anda yaşadığı dönem olan Muhammed'le sona eren insanlık tarihini böler.
Alternatif olarak, hinn'in hava ile ve başka bir yaratık olan binn'in su ile ilişkilendirildiği "Abdullah El-Sayid Muhammed Habib'in Vahiyleri" adlı bir belgede söylenmiştir. Aynı belgede, hinn ve binn'in cinlerden farklı olarak soyu tükenmiş olduğu söylenmektedir.
İbn Kesir'e göre hinn, cinlerle birlikte yeryüzünde insanoğlundan önce kan döken ve meleklerin Allah'ın Adem'i halife olarak tayin etme emrini sorgulamasına sebep olan yaratıklara aittir.
(Eserin son bölümünde ise Kur’ân-ı Kerîm ve hadislerde haber verilen kıyamet alâmetlerinden, kıyamet günü vuku bulacak olaylardan (fiten ve melâhim), cennet, cehennem ve bütünüyle âhiret hayatından bahsederek insanlara öğütte bulunur. Bu bakımdan eser genellikle İslâm tarihine ayrılan el-Bidâye ile akaid konularına ayrılan en-Nihâye adlı iki kitap şeklinde mütalaa edilebilir.).
Allah’ın yardımından mahrum bırakan her tür olay ve iç kargaşadan, düşmanla yapılan silâhlı mücadeleden, ayrıca kıyamete doğru vukuu beklenen alâmetlerden söz eden bütün hadisleri eserlerinde “Kitâbü’l-Fiten” başlığı altında nakletmişlerdir.)
El-Bidāya ve'n-Nihāya adlı eserinde hinn ve binnin cinler tarafından yok edildiğini, böylece cinlerin yeryüzünde yaşayabildiğini anlatır. Birçok kaynak hinn ve binn'i güçlü devasa ilkel yaratıklar olarak tanımlasa da El-Cahiz , Kitāb al-Ḥayawān'da bunlardan "zayıf bir şeytan türü" olarak bahsetmektedir.
Cahiz veya el-Cahız Basrali Doğu Afrika kökenli Afro-Arap yazar ve bilim insanı.
Kitab el-Hayevan ("Hayvanlar Kitabı"), 350'den fazla hayvan türünü şiirsel anlatım, anekdotlar ve atasözleri ile açıklayan ve tanımlayan ansiklopedik bir eserdir.
Cahiz'in Hayvanlar kitabından bir sayfa.
Hin, bazı İslamyazarlarının bahsettiği cin benzeri bir yaratıktır. El-Cahız, onları görünmez yaratıklar arasındaki köpekler olarak tanımlıyor. Onlar, gaybâlemindeki hayvanlar olan zayıf bir cin türü olurlardı.
Halk hikayelerinde ve şiirlerde:
Bazı halk inanışlarına göre, hinnlerin hala hayatta olduğuna ve köpek şekline girdiğine inanılır. Bir hadise göre, vahşi bir köpek bir Müslümana yaklaşırsa, ona biraz yiyecek atmalı ve onu kovmalıdırlar, çünkü kötü bir ruha sahip olabilir.
Nusayriler(Aleviler) ve Dürziler (Şiî Aleviler) arasında önemli bir rol oynuyorlar. Yaşam döngüs bir parçası olacaklardı. Buna göre Allah, Hin, Bin, Tim, Rim ve son olarak cinler ve insanlar gibi diğer canlıları da yaratacaktı. Cinler oluştuktan sonra hinler soyu tükenmiştir.
Baruch Spinoza (doğum Benedito de Espinosa, sonradan Benedict de Spinoza; 24 Kasım 1632 - 21 Şubat 1677).
Spinoza şöyle sorar: İblis neden Tanrıya isyan etsin? İblis'in aklı selim olsaydı (ki meleklerdendi) kendisine zarar verecek bir şeyi nasıl seçerdi? Böylece Spinoza, günahın kötü bir seçimin sonucu olamayacağı ve sadece anlayış eksikliğinden kaynaklandığı sonucuna varır.
Immanuel Kant, "Religion in the Limits of Reason Alone" adlı eserinde, şeytanı maksimum ahlaki kınanabilirliğin kişileştirilmesi olarak kullanır.
En kötü varlık olarak şeytan, açlık veya şehvet gibi bir ihtiyacı gidermek için kötülük yapamazdı. Bu nedenle Kant, eğer şeytan varsa, onun bir ruh olması gerektiğini ve bir bedene sahip olamayacağını savunur. Şeytan iyinin farkında olmalı ama onu bilinçli olarak reddetmeli. Kant, her eylemin bir tür haz veya belli bir dereceye kadar iyi olan kendini korumayı içerdiğinden, insanların böyle bir kötülük düzeyine ulaşabileceğini reddeder.[31]
Kant, İblis'in varlığından da şüphe duyar. En kötü bir varlık olsaydı, ama yine de özgür iradeye sahip olsaydı (bazıları İblis'in özgür iradeye sahip olduğunu düşünür; buna göre İblis bir cindir), kötülük yapması gerektiğinden artık özgür olmazdı. Bu nedenle İblis'in mutlak şer olduğu fikri bir çelişkidir.
Şeytanın kahramanı oynadığı en önemli eserlerden birisi, Goethe'nin Faust'udur. Faust'ta Şeytan (Mefisto), başarılı çalışmalarıyla insanlığı, kendisinin sebep olduğu felaketlerden koruyan bir doktoru elde etme konusunda tanrıyla "bir kez daha" bahse girer. İnsanın Şeytan'la içsel bir kavga halinin anlatıldığı ve yeryüzündeki iyilik ve kötülük kavramlarının kaynağının sorgulandığı bir başka eser, Paulo Coelho'nun "Şeytan ve Genç Kadın" adlı romanıdır.
Jeffrey Burton Russell ise Kötülük (1-4) serisinde yeryüzüne artık iyice alışmış olan Şeytan'ın, insanlardan bir farkının kalmadığını ve "onu bizden biri" gibi görerek, şeytanlaşan insanı anlatmaktadır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Hallo 🙋🏼♀️