ABDÜLVÂHİD YAHYÂ (RENÉ GUÉNON)
René Guénon, Şeyh Abdülvahid Yahya adıyla da tanınır (15 Kasım 1886; Blois, Fransa - 7 Ocak 1951; Kahire, Mısır), Fransız metafizikçi yazar.
"kutsal bilim" ve "geleneksel çalışmalar"dan sembolizm ve inisiyasyona kadar uzanan konularda yazılar yazmış, metafizik alanında etkili bir isim.
15 Kasım 1886 tarihinde Fransa'nın Blois kentinde doğdu. Babası Katolik bir aileden gelmiş bir mimardı. Guénon, formel eğitimini matematik, felsefe ve edebiyat alanında gördü.
Klasik öğretimin verdikleriyle tatmin olmadığını hissederek entelektüel ufkunu genişletmek için, o devirde rağbette olan “néo-spiritualiste” doktrinleri incelemeye yöneldi. Bir arkadaşı vasıtasıyla, “bâtın ve gizli ilimler” ile uğraşan “occultiste” bir cemiyetin ileri gelenleriyle tanıştı.
Kongrede École Hermétique’in şefi Papus’un “insan ruhunun ölümden sonra tekrar dünyaya gelip bir bedene girerek tekâmül edeceğini (réincarnation: tenâsüh), böylece ölümsüzlük (survivance) kazanmış olacağını ve bunun spiritüalizmin iki temel gerçeği olduğunu” söylemesi üzerine sekreterlikten ayrıldı.
1910’da İsveçli ressam Abdülhâdî (John Gustaf Aguéli, ö. 1917) ile tanıştı. La Gnose’da iki yıl boyunca İslâm tasavvufuna dair makaleler yazdı. Ezher şeyhi, Mâlikî âlimi ve Şâzeliyye tarikatı şeyhi Abdurrahman İlîş el-Kebîr’in halifesi Abdülhâdî vasıtasıyla müslüman olup Şâzeliyye tarikatına intisap etti ve Abdülvâhid Yahyâ adını aldı (1912).
Bazı dostlarının evinde müslüman, Hindu, yahudi ve hıristiyan gençlerin devam ettiği toplantılara da katıldı. Bu gençlerin kendi “an‘ane” ve dinleri hakkında müphem bazı bilgilerin dışında hiçbir şey bilmediklerini ve aşırı derecede Batılılaşmış olduklarını gören Abdülvâhid Arapça, Sanskritçe, Latince, Yunanca, İbrânîce, İngilizce, Almanca, İtalyanca, İspanyolca, Rusça ve Lehçe bildiği için sohbetlerde onlara kendi dilleriyle hitap ediyordu.
Üniversite eğitimini 1916'da modern matematikteki sonsuz sayı kavramına getirdiği özgün bakışını tezleştirdiği "Leibniz ve sonsuz küçüklerin hesaplanması" (Leibniz and Infinitesimal Calculus) adlı çalışması ile tamamladı.
Ancak sonrasında 1921 yılında Jacques Maritain'in danışmanlığında "Hindu Öğretilerinin Tetkikine Genel Giriş" (General İntroduction to The Study of Hindu Doctrines) adlı doktora tezi jüri tarafından kabul edilmemesi üzerine akademik çalışmalarına son verdi.
1929 yılında tanıştığı, Mısırlı mühendis Hasan Ferid Dina’nın dul kalan zengin eşi Marie W. Shillito Abdülvâhid’in eserlerine büyük ilgi göstermişti. Dina Hanım, Abdülvâhid’in külliyatını ve İslâm tasavvufuyla ilgili bazı eserleri neşredecek bir yayınevi kurmayı düşündüğünü kendisine bildirdi. Bu düşünceyi gerçekleştirmek için Abdülvâhid’in Mısır’dan bazı tasavvufî eserleri getirip bunları tercüme etmesini kararlaştırdılar. Abdülvâhid Yahyâ, bu maksatla Dina Hanım ile birlikte 1930’da Mısır’a gitti. 1931 kışında dostlarına Fransa’ya dönmekten vazgeçtiğini bildirdi ve Kahire’de, yeni memleketinin bütün örf ve âdetlerini benimsemiş “Şeyh Abdülvâhid Yahyâ” olarak yaşamaya başladı.Kahire’de geçirdiği ilk iki yılda Le Symbolisme de la Croix (Paris 1931) ve Les états multiples de l’être (Paris 1932) adlı eserlerini kaleme aldı. 1931 yılında el-Maʿrife dergisinde beş Arapça makalesi yayımlandı.
Fikirleri. Abdülvâhid Yahyâ eserlerinde daha çok Hindu doktrinlerini incelemek ve terminolojisini kullanmakla beraber, yeri geldikçe bütün dinlerden bahseder.
İslâm tasavvufuna ayırdığı birkaç makale dışında İslâmiyet ve tasavvufa pek az yer verir; ancak bazı temel mefhumları, bilhassa “tevhid”, “vahdet-i vücûd”, “insân-ı kâmil”, “şeriat”, “tarikat” ve “hakikat” gibi mefhumları sık sık kullanır. Tevhid ve vahdet-i vücûdu düşüncesinin hem hareket hem de varış noktası olarak bütün yazılarında görmek mümkündür.
Eserlerinde çok sağlam ve mâna yüklü bir Fransızca kullanan Abdülvâhid Yahyâ, Doğu düşüncesine ait mefhumları ifade edebilmek için Fransızca kelimelere yeni mânalar yükleyerek kendine has bir terminoloji meydana getirmiştir. Meselâ métaphisique (tasavvuf), tradition (an‘ane, İslâmî mânası ile içtimaî, hukukî yani zâhir ve bâtını her yönüyle içine alan en geniş mânada din), religion (inanç, ibadet ve ahlâkı içine alan en dar mânada din, dinin en dar mânada zâhiri), intelligence (kalp, gönül), intellectualité (irfan, mâneviyat), intellectuel (ârif), élite (havas), initiation (tasavvuf, intisap), réalisation (seyrüsülûk), indentité supreme (vahdet-i vücûd, aynü’l-cem‘) gibi kelimeler bunlardan bazılarıdır.
Sanskritçe ve Arapça’yı, Hint, Çin ve İslâm tasavvufu hakkındaki bilgilerini Doğulu üstatlardan şifahî olarak öğrenen Abdülvâhid Yahyâ’nın Hindu üstatlarının kim olduğuna dair bilgi yoktur. Taoizm hakkında Matgioi aracılığıyla Tong-sang Luat’tan fiilî bir bilgi edindiği bilinmektedir. İslâm tasavvufu ile münasebeti hakkında ise kesin bilgiler mevcuttur. Onun mensup olduğu tarikatlar Şâzeliyye ve Ekberiyye’dir.
“İslâm Tasavvufu” adlı makalesinde bütün an‘anevî doktrinler içinde şeriat ve hakikat farkının en açık bir şekilde İslâm’da ifade edildiğini, şeriatın herkes için müşterek, hakikatin ise yeterli kabiliyete sahip bir havas zümresine mahsus olduğunu belirtir.
Tasavvuf teriminin Fransızca’da “mistisizm” ile değil, “initiation” kelimesiyle karşılanabileceğini söyler ve bu ikisi arasındaki fark üzerinde durur. Ona göre İslâm tasavvufu herhangi bir dış tesirle doğmamıştır. Hz. Peygamber’e ulaşan bir intisap zinciri bulunmaktadır ve tamamen İslâmî’dir. İlm-i zâhir ve ilm-i bâtın İslâm dininin birbirini tamamlayan iki yüzüdür. Tasavvuf öz itibariyle tamamen tabiat ötesi mânevî bir bilgidir. Tasavvuf ilmine bağlı ilm-i hurûf, ebced, eski kimya ve simya gibi birçok an‘anevî ilim vardır. Hint ve Çin tasavvuflarıyla İslâm tasavvufu arasında temel çizgi ve fikirler bakımından benzerlik olmakla beraber her biri kendi an‘anesi içinde ayrı bir bütündür.
Abdülvâhid Yahyâ’ya göre Doğu ile Batı arasındaki en esaslı fark, Hint ve Çin’de “an‘ane”nin zâhir ve bâtınıyla bir bütün olarak bilhassa bâtını temsil eden tasavvufun İslâm ülkelerinde mürşidler vasıtasıyla hâlâ canlı bir doktrin şeklinde mevcut olmasıdır.
Gerçi Batılılaşma Doğu’nun da büyük ölçüde çehresini değiştirmiş ve hâlâ değiştirmekte ise de her şeye rağmen Doğu kendi an‘anesini devam ettirmektedir. Batı’da “an‘ane”yi Katoliklik temsil etmekle birlikte bir taraftan zâhirini asgari hudutlarına indirmiş, diğer taraftan bâtınını temsil eden teşekkül ve doktrinleri hemen hemen kaybetmiştir.
Onun içindir ki Batı, rönesans ve reform ile birlikte diğer medeniyetlerden farklı, tamamen maddî gelişmeleri esas alan dünyevî ilim ve bilgi üzerine dayanan bir medeniyet kurmuş, ilâhî ve mânevî prensiplerden uzaklaşmıştır. Batı’nın her alanda maddeye verdiği aşırı önem ve bunun sonucunda ortaya çıkan gelişmeler, medeniyetini ve mensuplarını mahvolma noktasına getirmiştir.
1904-1914 yılları arasında, az veya çok gizlilik vasfı taşıyan “occuliste”, “théosophiste” ve ispritizmacı teşekküllere girip bunları içeriden tanıma imkânını elde eden Abdülvâhid’e göre bu sözde ruhçu ve mâneviyatçıların görüşlerine dayanarak sağlam bir fikir binası kurulamaz. Onların görüşleri, değişik kelimelerle ifade edilen bir materyalizmden ibarettir.
Masonluk hakkında ilk yazılarını La France Antimaçonnique adlı dergide 1913-1914 yıllarında yazmış ve görüşleri masonik çevrelerde büyük akisler uyandırmıştır.
Kendisi mason olduğu halde, masonluğa karşı olan bu dergide yazı yazması, onun mevcut masonlar ve onların bu teşekkül hakkındaki kanaatleriyle bir uyuşmazlık içinde olduğunu göstermektedir.
O Hint, Çin ve İslâm tasavvufunu yakından tanıyan ve karşılaştırma imkânına sahip bir kimse olarak masonluğu bir “meslek”e istinat eden intisâbî (initiatique)-mânevî bir “yol” olarak görür ve masonları mensup oldukları teşekkülün ne olduğunu bilmemek ve bu teşekkülün kendilerine yüklediği mânevî vazifeye sadık kalmamakla itham eder.
Ona göre masonluk son iki asır içinde hıristiyan Batı an‘anesi içinde yer alan intisâbî ve bâtınî (ésotérique) bilginin fiilen elde edilip gerçekleştirildiği bir teşekkül olma vasfını kaybetmiştir. Pozitivist, materyalist ve her türlü modernist düşüncelerle meşgul olan büyük bir mason çoğunluğu politik faaliyetlere dalmışlardır. Eserleri masonik çevrelerde kuvvetli bir iz bırakmakla beraber, fikirlerini benimseyen masonların kendi teşekkülleri içindeki teşebbüs ve faaliyetleri pek başarılı sonuçlar vermemiştir.
Eserlerinde mevcut ve geçmiş bütün dinlerden bahseden ve modern Batı medeniyetini her yönüyle tenkit süzgecinden geçiren Abdülvâhid Yahyâ çeşitli din, fikir ve sanat çevrelerini derinden etkilemiştir.
Fikirlerini benimseyenler Études Traditionnelles dergisinde toplanmış, ölümünden sonra da bu dergiyi onun görüşleri doğrultusunda devam ettirmişlerdir. Titus Burckhardt (İbrâhim İzzeddin), Michel (Mustafa) Valsan (ö. 1974), bazı fikrî ihtilâfları olmakla beraber İsviçreli Frithjof Schuon (Şeyh Îsâ Nûreddin), Martin Lings (Ebûbekir Sirâceddin), ve Ananda K. Coomaraswamy (ö. 1947), onun ana fikirleri çerçevesinde kıymetli ilmî yayınlar yapmışlardır.
Abdülvâhid Yahyâ’nın modern düşünce ve sanat adamları üzerinde bıraktığı tesirler de önemlidir. Daniel Rops, Robert Kanters, André Bréton, Antonin Artaud, André Gide, Jean Paulhan, Raymond Quenau, Drieu La Rochelle, René Barjavel, Louis Pauwels, Albert Paraz, Raymond Abellio, Jean Thamar ve daha birçokları bunlar arasında sayılabilir.
Ezher şeyhlerinden Abdülhalîm Mahmûd (ö. 1978), Abdülhâdî’nin vefatından sonra cihad bayrağını Abdülvâhid’in yüklendiğini ve Ekberiyye esasları içinde neşriyat yaptığını ifade eder; müslümanların onu Gazzâlî ve benzerleri gibi, gayri müslimlerin ise Eflâtun ve Yeni Eflâtunculuğun kurucusu gibi değerlendirdiklerini söyler.
Yazarın Türkçeye çevrilen eserleri
- Modern Dünyanın Bunalımı, Yeryüzü Yayınları, İstanbul, 1979
- Doğu ve Batı, Yeryüzü Yayınları, İstanbul, 1980
- İslam Maneviyatı ve Taoculuğa Toplubakış, İnsan Yayınları, 1989
- Niceliğin Egemenliği ve Çağın Alametleri, İz Yayıncılık, İstanbul, 1990
- Modern Dünyanın Bunalımı, Ağaç Yayıncılık, İstanbul, 1991
- Maddi İktidar Ruhani Otorite, Ağaç Yayıncılık, İstanbul, 1992
- Doğu Düşüncesi, İz Yayıncılık, İstanbul, 1995
- Manevi İlimlere Giriş, İnsan Yayınları, 1997
- Geleneksel Formlar ve Kozmik Devirler, İnsan Yayınları, 1997
- Kadim Bilimler ve Bazı Modern Yanılgıcılar, İnsan Yayınları, 2000
- Savaş Metafiziği ve Sembolik Silahlar, İnsan Yayınları, Rene Guenon/ Julius Evola, 2000
- Modern Dünyanın Bunalımı, Verka Yayınları, 2000
- Yatay ve Dikey Boyutların Sembolizmi, İnsan Yayınları, 2001
- Vedanta'ya Göre İnsan ve Halleri Hind Felsefesinde Kamil İnsan, Gelenek Yayıncılık, 2002
- Dante ve Orta Çağ'da Dini Sembolizm, İnsan Yayınları, 2002
- İnisiyasyona Toplu Bakışlar I ve II, Hece Yayınları, Ankara, 2003
- Ruhçu Yanılgı, İz Yayıncılık, 2004
- Alemin Hükümdarı Dinlerde Merkez Sembolizmi, İnsan Yayınları, 2004
- Doğu ve Batı Hece Yayınları, İstanbul, 2004
- Modern Dünyanın Bunalımı, Hece Yayınları, Ankara, 2005
- Hristiyan Mistik Düşüncesi, İnsan Yayınları, 2005
- Büyük Üçlü, İz Yayıncılık, İstanbul, 2007
- Maddi İktidar Manevi Otorite, İz Yayıncılık, İstanbul, 2000
- Metafizik Nedir? İz Yayıncılık, İstanbul, 2000
Bazı temel terimler ve fikirler;
Guénon'un yazıları, kitaplarında kesin bir tanım alan temel anlam ifade eden sözcükler ve terimler kullanır. René Guénon'a göre, bu terimler ve kelimeler, olağan bir anlam kazansalar ve insan bilimlerinin birçok dalında kullanılsalar da, orijinal anlamlarını önemli ölçüde yitirmişlerdir (örneğin, "metafizik", "inisiyasyon", "mistisizm", "kişilik", "biçim", "madde" gibi sözcükler). Özellikle, metafiziğin incelenmesi için elzem gördüğü sözcüklerin anlamının saptırılmasının temsil ettiği tehlike üzerinde ısrar etti.
Başlangıç ve manevi gerçekleşme;

İnisiyasyon metinlerinin rasyonel çalışması ve ritüellerin uygulanması, ruhsal aktarım gerçekleşmediyse hiçbir işe yaramaz: örneğin, bir mantranınokunması , inisiyasyon sırasında usta tarafından iletilen "ruhsal etki" olmadan işe yaramaz. Kişi tek başına inisiye olamaz. Dahası, Guénon için, ölü gelenekleri (antik Mısır, Keltler, Almanlar, vb.) canlandırma arzusunun hiçbir anlamı yoktur. Ruhsal yolu yöneten ruhsal yasaların, ruhsal olanı değil ruhsal olanı ilgilendiren büyü veya paranormal olaylarla hiçbir ilgisi yoktur: bu olaylara bağlanmak ruhsal gelişime engeldir. Guénon, ezoterizmi buna karşılık gelen egzoterizmle birleştirmenin ve farklı geleneklerin uygulamalarını karıştırmamanın zorunlu olduğunu düşünür: kişi yalnızca bir manevi yolu (İslam, Hıristiyanlık, Yahudilik, vb.) uygulamalıdır. İnisiyasyon, belirli bir geleneğin uygun ayinleri aracılığıyla "manevi bir etkinin" iletilmesi olarak tanıtılmaktadır.
Bu ikisi İslam'da ( Şeriat ve Tarikat ile) ve Yahudilikte ( Musa Kanunu ve Kabala ile ) örtüşür; burada ekzoterizm ezoterizmden özerkliğe sahipken ezoterizm ilkine dayalı kalır.
Orta Çağ'da, Hıristiyan inisiyasyon grupları vardı, en önemlisi Tapınak tarikatıydı. Bu tarikatın yıkılmasından sonra, Hıristiyan ezoterizmi giderek daha fazla kapandı ve resmi Kilise'den ayrıldı.
Sembolizm;

Sembolizmin salt bir 'kod'dan, yapay veya keyfi bir anlamdan çok farklı bir şeye atıfta bulunduğu ve "esas ve kendiliğinden yankılanan bir güce" sahip olduğu kabul edilirken René Guénon'a göre bu 'yankılanan güç' psikolojik alemden çok daha öteye gider: sembolizm "en yüksek seviyedeki metafizik dildir" evrensel Tezahürün tüm derecelerini ve Varlığın tüm bileşenlerini ilişkilendirme yeteneğine sahiptir: sembolizm, insanın, doğası gereği sıradan dille herhangi bir tanımlamadan kaçan gerçeklik düzenlerine "onay verme" yeteneğine sahip olduğu araçtır. René Guénon, sembolizmin derin doğasına ilişkin bu anlayışın Doğu'daki entelektüel (yani ruhsal) bir elit tarafından asla kaybedilmediğini yazar. İnisiyasyonun iletilmesinde içseldir ve ona göre, insana sembollerin daha derin anlamına nüfuz etmesi için gerçek anahtarı verir; Bu bakış açısına göre, semboller ( görsel veya işitsel , zikir , İlahi İsimlerin tekrarı) üzerinde meditasyon hem inisiyasyonun hem de ruhsal farkındalığın ayrılmaz bir parçasıdır.
Sembolizm ve benzetme;

René Guénon için sanat, yalnızca bir duyarlılık meselesi olmaktan ziyade, her şeyden önce bilgi ve anlayıştır.
Benzer şekilde, sembolizm "sadece matematiksel bir titizlikle sınırlı olmayan" kavramsal bir genişliğe sahiptir: sembolizm her şeyden önce bir bilimdir ve en genel anlamıyla "farklı gerçeklik düzeyleri arasında var olan bağlantılar" üzerine kuruludur.
Ve özellikle, Hermetizm'de kullanılan bir formüle göre "aşağıdaki ile yukarıdaki arasındaki ilişki" olarak anlaşılan analojinin kendisi sembolize edilme olasılığı yüksektir: analojinin sembolleri vardır (ancak her sembol mutlaka bir analojinin ifadesi değildir, çünkü analojik olmayan yazışmalar vardır).
Analojik ilişki esasen "iki teriminin ters yönünün" dikkate alınmasını içerir ve genellikle ilkel altı kollu tekerleğin, aynı zamanda Hıristiyan ikonografisinde krizm olarak da adlandırılan, dikkate alınması üzerine inşa edilen analojinin sembolleri, bu "ters yönlerin" dikkate alındığını açıkça gösterir; Süleyman'ın mührünün sembolünde, karşıt iki üçgen, "biri diğerinin yansıması veya ayna görüntüsü gibi olan" ve "işte bu sembolün benzetmenin tam bir temsili olduğu yer burasıdır".


"Ters anlam" düşüncesi, René Guénon'un Ananda Coomaraswamy'nin "Ters ağaç" adlı çalışmasında bildirdiği gibi bazı sanatsal tasvirler için bir açıklama önermesine olanak tanır : evrensel Tezahürün bir sembolü olan "Dünya Ağacı"nın bazı görüntüleri, ağacı kökleri yukarıda ve dalları aşağıda olacak şekilde temsil eder: karşılık gelen konumlar, düşünülebilecek iki tamamlayıcı bakış açısına karşılık gelir: tezahürün ve İlkenin bakış açısı. "Ters anlam" düşüncesi, Guénon'un atıfta bulunduğu ve birçok durumda kullandığı bir "sembolizm bilimi"nin unsurlarından biridir. Böylece, esas olarak Uzak Doğu geleneğine ait bazı sembollerin açıklamasına adanmış olan Büyük Üçlü adlı kitabında , Gök ve Yer'in genel sembolleri , döngüsel gelişim açısından, "küre" ve "küp" ile bağlantılıdır; buluşma noktaları ise ufuk çizgisiyle özdeşleştirilmiştir çünkü "Gök ve Yer, hassas görünümlere göre, çevrelerinde veya en uzak sınırlarında, yani ufukta birleşirler"; [ 129 ] "ters anlam" düşüncesi, bu görünümlerle sembolize edilen gerçeklikte burada yüzeye çıkar çünkü "bu gerçekliği takip ederek, tersine merkezde birleşirler". [ 130 ] Guénon'a göre, buradan, Cennet'in "kozmosa" sunduğu "karın tarafı" sembolizminin ve buna karşılık Dünya'nın gösterdiği "omurga" tarafının açıklaması gelir. Bu sembolizm, merkezde bir kare figürü ile delinmiş olan eski Çin parasının şeklini açıklar (resme bakın). Benzer şekilde, Anima Mundi sembolleri arasında en yaygın olanlardan biri, sıklıkla Ouroboros'un dairesel biçiminde tasvir edilen yılandır :
"Bu form, bedensel dünyayla ilgili olarak öz tarafında olduğu için animik ilke için uygundur; ancak elbette ruhsal dünyayla ilgili olarak tam tersine töz tarafındadır, böylece, ele alındığı bakış açısına bağlı olarak, öz veya töz niteliklerini alabilir, bu da ona bir bakıma ikili bir doğa görünümü verir".

Kells Kitabı'ndan , aydınlatılmış bir İncil kitabından (yaklaşık MS 800) oldukça stilize edilmiş bir Ouroboros.
Lucas Jennis'in 1625 tarihli simya risalesinde De Lapide Philosophico'da bulunan wyvern tipi bir ouroboros gravürü . Bu figür, cıvanın bir sembolü olarak hizmet ediyor.
Geleneksel formların sembolizmi ve birliği
René Guénon'un eserlerinde sembolizmin önemi, sembolizmin kendi ifadesiyle "en yüksek metafizik dil" olmasından kaynaklanır; farklı geleneklerde farklı formülasyonlarla kavramları birbirine bağlamak için kullanılabilir. Eserlerinde bulunan diğer birçok örnek arasında, sembolizm Büyük Üçlü'de İsa Mesih'in neslindeki "Kutsal Ruh'un İşleyişi"ni Purusha veya "Cennet" in "etkisiz" etkinliğine ve Prakriti veya "Evrensel Öz"ü Nasıralı Meryem'e bağlamak için kullanılır , Mesih bundan böyle bu sembolizme göre "Evrensel İnsan" ile özdeş hale gelir. Haç Sembolizmi adlı kitabı da Haç sembolünü İslam ezoterizminin verileriyle ilişkilendirir.
Guénon, söz konusu sembolün doğalcı yorumlarına dayanan ve Guénon'un sembolizmin kendisi ile karıştırıldığı bir durum olarak gördüğü modern yorumlamaları eleştiriyordu. Ayrıca Carl Jung gibi kişilerde bulunan psikolojik yorumları da eleştiriyordu.
Sembolizm ve kadim gelenek
Doğu'da, René Guénon sembolizmin her şeyden önce bir bilgi meselesi olduğunu yazar. Bu nedenle, geleneksel semboller sergisinde önemli sayıda yazıya yer verir. Bu makalelerin çoğu, Michel Valsan tarafından ölümünden sonra yayınlanan Fundamentals symbols of Sacred Science adlı eserde toplanmıştır. Bu eser, özellikle "Dünyanın Merkezi"nin tarih öncesi sembolleri, Baetylus , eksen sembolleri, kalp sembolleri, döngüsel tezahür sembolleri vb. olmak üzere, önemli sayıda sembolü yorumlamayı amaçlayan çok sayıda anahtarı dikkate değer bir sentezde sunmaktadır. Guénon'a göre, farklı geleneksel biçimlerde, zaman veya mekanda uzak olan özdeş sembollerin varlığı, kökenleri "ilkel Gelenek"e dayanan ortak bir entelektüel ve ruhsal kaynağa işaret eder.

Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Hallo 🙋🏼♀️