18 Kasım 2024 Pazartesi

Nuh’un Tufanı & 1521 Kitab-ı Bahriye

 

Nuh’un Tufanı dünya çapında mıydı, yoksa yerel olarak mı gerçekleşmişti?

Kitab-ı Bahriye'den bir sayfa (sonradan eklenen bir harita)

Kitab-ı Bahriye’den bir sayfa (sonradan eklenen bir harita). 

Tufanla ilgili Kutsal Kitap ayetleri Tufan’ın dünya çapında olduğunu açıklığa kavuşturuyor. 

Yaratılış 7:11, “enginlerin bütün kaynakları fışkırdı, göklerin kapakları açıldı” diye bildirir. 

Yaratılış 1:6-7 ve 2:6 bizlere, Tufan’dan önceki ortamın şimdi içinde yaşadığımız ortamdan çok farklı olduğunu bildirir. 

Bunları ve diğer Kutsal Kitap tanımlarını temel alarak, mantıklı olarak bir zamanlarda yeryüzünün üzerinde sudan oluşan bir tür örtü olduğu varsayılmaktadır. Bu örtü, buhardan bir örtü de olabilirdi ya da belki de Satürn’ün halkalarına benzer halkalardan oluşuyor da olabilirdi. Bu, yerin altındaki su tabakasıyla birlikte yeryüzüne boşaltıldığında (Yaratılış 2:6) dünya çapında bir Tufan’a neden olmuş olurdu.  

Tufan’ın boyutunu gösteren en açık ayetler, Yaratılış 7:19-23’dür. Bu ayetler sularla ilgili olarak şöyle der: “Sular öyle yükseldi ki, yeryüzündeki bütün yüksek dağlar su altında kaldı. Yükselen sular dağları on beş arşın aştı. Yeryüzünde yaşayan bütün canlılar yok oldu; kuşlar, evcil ve yabanıl hayvanlar, sürüngenler, insanlar, soluk alan bütün canlılar öldü. RAB insanlardan evcil hayvanlara, sürüngenlerden kuşlara dek bütün canlıları yok etti, yeryüzündeki her şey silinip gitti. Yalnız Nuh’la gemidekiler kaldı.”

Yukarıdaki ayetlerde, sadece “bütün” sözcüğünün tekrar tekrar kullanılmasının yanı sıra, “yeryüzündeki bütün yüksek dağlar su altında kaldı,” “Yükselen sular dağları on beş arşın aştı” ve “RAB ... bütün canlıları yok etti, yeryüzündeki her şey silinip gitti” sözlerini de okuyoruz. 

Bu tanımlar, bütün dünyayı sular altında bırakan dünya çapındaki bir Tufan’ı tanımlıyor. Ayrıca, eğer Tufan yerel olsaydı, Tanrı neden Nuh’a taşınmasını ve hayvanları da yanına alıp göç etmesini söylemek yerine bir gemi inşa etmesi talimatını versindi ki? Ve Tanrı neden Nuh’a, yeryüzündeki her çeşit kara hayvanını barındırmaya yetecek kadar büyük bir gemi yapmasını söylesindi ki? Eğer Tufan dünya çapında olmasaydı, bir gemiye ihtiyaç olmazdı. 

Petrus da, “O zamanki dünya yine suyla, tufanla mahvolmuştu. Şimdiki yer ve göklerse ateşe verilmek üzere aynı sözle saklanıyor, tanrısızların yargılanarak mahvolacağı güne dek korunuyorlar” dediği 2 Peter 3:6-7’de Tufan’ın evrenselliğini tanımlar.

Petrus bu ayetlerde, gelecek olan yargının “evrenselliğini” Nuh’un zamanındaki Tufan’la kıyaslamaktadır ve o zamanlarda var olan dünyanın Tufan’ın suları altında kaldığını bildirir. Ayrıca, Kutsal Kitap yazarlarından birçoğu da dünya çapındaki Tufan’ın tarihsel bakımdan doğru olduğunu kabul etmiştir (Yeşaya 54:9; 1 Petrus 3:20; 2 Petrus 2:5; İbraniler 11:7). 

Son olarak, Rab İsa Mesih de evrensel Tufan’a inanıyordu ve onu Kendisi geri döndüğü zaman dünya üzerine inecek yıkımın bir tiplemesi olarak görüyordu (Matta 24:37-39; Luka 17:26-27).

Dünya çapındaki bir Tufan gibi dünya çapındaki bir felakete işaret eden birçok Kutsal Kitap dışı kanıt bulunmaktadır. Her kıtada muazzam fosil mezarları ve geniş bitkisel alanların hızla örtülmesini gerektirmiş olan büyük kömür yatakları bulunmaktadır. Dünyanın her tarafında dağ tepelerinde okyanuslara ait fosiller bulunmuştur. Dünyanın her yerindeki kültürlerde bir tür Tufan efsanesi vardır. Bu gerçeklerin hepsi ve daha başkaları dünya çapındaki bir Tufan gerçekleşmiş olduğuna kanıttır.   

YARATILIŞ; Tekvin 8 =  Yüz elli gün geçtikten sonra sular azaldı. 4 Gemi yedinci ayın on yedinci günü Ararat dağlarına oturdu. 5 Sular onuncu aya kadar sürekli azaldı. Onuncu ayın birinde dağların doruğu göründü.6 Kırk gün sonra Nuh yapmış olduğu geminin penceresini açtı.  


Kur’ân-ı Kerim’de Tufan İle İlgili Ayetler Nelerdir? 

Tevbe Suresi, 70. ayet:

Onlara, kendilerinden öncekilerin; Nuh, Ad, Semud kavminin, İbrahim kavminin, Medyen ahalisinin ve yerle bir olan şehirlerin haberi gelmedi mi?  

İbrahim Suresi, 9. ayet:

Sizden öncekilerin, Nuh kavminin, Ad ve Semud ile onlardan sonra gelenlerin haberi size gelmedi mi?   

En'am Suresi, 84. ayet:

Ve ona İshak'ı ve Yakub'u armağan ettik, hepsini hidayete eriştirdik; bundan önce de Nuh'u ve onun soyundan Davud'u, Süleyman'ı, Eyyub'u, Yusuf'u, Musa'yı ve Harun'u hidayete ulaştırdık. Biz, iyilik yapanları işte böyle ödüllendiririz.  

Araf Suresi, 64. ayet:

Onu yalanladılar. Biz de onu ve gemide onunla birlikte olanları kurtardık, ayetlerimizi yalan sayanları suda-boğduk. Çünkü onlar kör bir kavimdi. 

Hud Suresi, 35. ayet:

Onlar: "Bunu kendisi uydurdu" mu diyorlar? De ki: "Eğer onu ben uydurduysam, günahım bana aittir. Ama ben, sizlerin suç olarak işlemekte olduklarınızdan uzağım."

Hud Suresi, 36. ayet:

Nuh'a vahyedildi: "Gerçekten iman edenlerin dışında, kesin olarak kimse inanmayacak. Şu halde onların işlemekte olduklarından dolayı üzülme."

Hud Suresi, 37. ayet:

"Bizim gözetimimiz altında ve vahyimizle gemiyi imal et. Zulmedenler konusunda Bana hitapta bulunma. Çünkü onlar suda- boğulacaklardır."

Hud Suresi, 38. ayet:

Gemiyi yapıyordu. Kavminin ileri gelenleri kendisine her uğradığında onunla alay ediyordu. O: "Eğer bizimle alay ederseniz, alay ettiğiniz gibi biz de sizlerle alay edeceğiz" dedi. 

Hud Suresi, 40. ayet:

Sonunda emrimiz geldiğinde ve tandır feveran ettiği zaman, dedik ki: "Her birinden ikişer çift (hayvan) ile aleyhlerinde söz geçmiş olanlar dışında, aileni ve iman edenleri ona yükle." Zaten onunla birlikte çok azından başkası iman etmemişti. 

Hud Suresi, 42. ayet:

(Gemi) Onlarla dağlar gibi dalga(lar) içinde yüzüyorken Nuh, bir kenara çekilmiş olan oğluna seslendi: "Ey oğlum, bizimle birlikte bin ve kafirlerle birlikte olma."

Hud Suresi, 43. ayet:

(Oğlu) Dedi ki: "Ben bir dağa sığınacağım, o beni sudan korur." Dedi ki: "Bugün Allah'ın emrinden, esirgeyen olan (Allah)dan başka bir koruyucu yoktur." Ve ikisinin arasına dalga girdi, böylece o da boğulanlardan oldu. 

Hud Suresi, 41. ayet:

Dedi ki: "Ona binin. Onun yüzmesi de, demir atması (durması) da Allah'ın adıyladır. Şüphesiz, benim Rabbim bağışlayandır, esirgeyendir." 

Hud Suresi, 44. ayet:

Denildi ki: "Ey yer, suyunu yut ve ey gök, sen de tut." Su çekildi, iş bitiriliverdi, (gemi de) Cudi (dağı) üstünde durdu ve zalimler topluluğuna da: "Uzak olsunlar" denildi. 

Araf Suresi, 69. ayet:

"Sizi uyarmak için aranızdan bir adam aracılığıyla Rabbinizden size bir zikrin gelmesine mi şaşırdınız? (Allah'ın) Nuh kavminden sonra sizi halifeler kıldığını ve sizin yaratılışta gelişiminizi arttırdığını (veya üstün kıldığını) hatırlayın. Öyleyse Allah'ın nimetlerini hatırlayın, ki kurtuluş bulasınız." 

Hud Suresi, 48. ayet:

"Ey Nuh" denildi. "Sana ve seninle birlikte olan ümmetler üzerine Bizden selam ve bereketlerle (gemiden) in. (Sizden türeyecek diğer kafir) Ümmetleri de yararlandıracağız, sonra onlara Bizden acı bir azap dokunacaktır." 

Hud Suresi, 89. ayet:

"Ey kavmim, bana karşı gelişiniz, sakın Nuh kavminin ya da Hud kavminin veya Salih kavminin başlarına gelenlerin bir benzerini size de isabet ettirmesin.  

Kitab-ı Bahriye'den bir sayfa

GÖKLERE ÇIKILABİLİR. 

Şu âyete göre insanlar ve cinler, gerekli güce sahip olurlarsa göklere çıkabilirler:

يَا مَعْشَرَ الْجِنِّ وَالْإِنسِ إِنِ اسْتَطَعْتُمْ أَن تَنفُذُوا مِنْ أَقْطَارِ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ فَانفُذُوا لَا تَنفُذُونَ إِلَّا بِسُلْطَانٍ

“Ey cin ve insan topluluğu! Göklerin ve yerin çaplarından geçip gidebilirseniz geçin gidin. Ama elinizde bir güç olmadan geçip gidemezsiniz.” (Rahman 55/33)

“Çap” diye anlam verdiğimiz kelime kutr (قطر)’dur. Kutr; yan, kenar ve taraf anlamlarına geldiği gibidairenin bir kenarından diğer kenarına, merkezinden geçecek şekilde ulaşan doğru anlamına da gelir Dünya yuvarlak olduğundan onun kutru, çapı olur. Kur’an’a göre gökler de dünyanın dengi olarak yaratıldığı için (Talak 65/12) dünyaya benzer şekildedir. Bu ayete göre yedi kat göğün ve yerkürenin çaplarından geçilip gidilebilir. Yeterki böyle bir güç elde edilmiş olsun.

Kur’an’da her şeyin örneği vardırGöklere çıkmanın örneği Nuh kavmidir. Onlar yedi kat göğü, güneşi ve ayı gözleriyle görmüşlerdir. Nuh aleyhisselam, kavmine şöyle demiştir:

أَلَمْ تَرَوْا كَيْفَ خَلَقَ اللَّهُ سَبْعَ سَمَاوَاتٍ طِبَاقًا . وَجَعَلَ الْقَمَرَ فِيهِنَّ نُورًا وَجَعَلَ الشَّمْسَ سِرَاجًا 

“Allah’ın yedi kat göğü tabaka tabaka nasıl yaratmış olduğunu görmediniz mi? Onların içinde Ay’ı ışık yansıtıcısı, Güneş’i de ışık kaynağı yapmıştır.” (Nuh 71/15-16)

Bu âyetten, Nuh aleyhisselamın da onları gördüğü anlaşılıyor. Nuh Tufanından önce bilim ve teknoloji, çok ileri seviyede idi. Allah Teâlâ Nuh aleyhisselamdan bir gemi yapmasını istemiş, yapımı tamamlanınca gemiye, karada yaşayan bütün canlılardan birer çift koymasını emretmişti (Hud 11/40, Müminun 23/27). Nuh Tufanı dünyanın tamamını sardığı için karada yaşayan bütün canlıların olduğu yerlere gitmek, erkeğini ve dişisini tanıyarak onlardan birer çift alıp gemiye getirmek, her çift için gemide, yiyecek deposu ve yaşama alanı oluşturmak, hayal edilemeyecek bir bilgi ve teknolojiyi gerektirir.

Onlar bu bilgiyi, insanlığın babası Âdem aleyhisselamdan öğrenmiş olmalıdırlar. Çünkü Allah Teâlâ ona, göklerin ve yerin bütün bilgilerini öğretmiş ve meleklerden çok daha bilgili hale getirmişti (Bakara 2/30-33). O bilgiler ona, yazıyla öğretilmişti (Alak 96/1-5).

Sümer ve Akat kalıntıları üzerinde yeteri kadar çalışılsa, o bilgilere ulaşmanın yolu açılabilir. Ciddi bir araştırma yapılırsa Nuh aleyhisselamın gemisi de bulunabilir. O gemi ile ilgili ayetlerden biri şöyledir:

وَلَقَد تَّرَكْنَاهَا آيَةً فَهَلْ مِن مُّدَّكِرٍ

“Şurası bir gerçek ki gemiyi, bir ayet /belge olarak bıraktık. Peki, (bu konuda) bir bilgisi olan var mı? ” (Kamer 54/15)

Demek ki o gemi, bugün bir belge olarak varlığını devam ettirmektedir. Âdem aleyhisselama yazdırılan bilgiler de o gemide olabilir. O zaman ilk iş, o gemiyi bulmak olmalıdır.    =  Abdülaziz BAYINDIR

⛵️

Nûh’un gemisinin fiziksel yapısı nasıl olabilir?

Yüce Allah 54:13 ve 11:37 âyetlerinde şu şekilde buyurmaktadır;

Kuran Âyet No|Sure No|Âyet No|Âyet

Arapça okunuş

Meal

4857|54|13|وَحَمَلْنَٰهُ عَلَىٰ ذَاتِ أَلْوَٰحٍ وَدُسُرٍ

Ve hamelnahu ala zati elvahın ve dusur.

Onu (Nuh'u) taşıdık levha gibi olan tahtalar ve ağaç liflerinden elde edilen bağlayıcı urganlarla yapılanın üzerinde.

1508|11|37|وَٱصْنَعِ ٱلْفُلْكَ بِأَعْيُنِنَا وَوَحْيِنَا وَلَا تُخَٰطِبْنِى فِى ٱلَّذِينَ ظَلَمُوٓا۟ إِنَّهُم مُّغْرَقُونَ

Vasnaıl fulke bi a'yunina ve vahyina ve la tuhatıbni fillezine zalemu, innehum mugrekun.

Ve yap gemiyi gözetimimizle-denetimimizle ve vahyimizle; bana hitap etme zalimlik eden kimseler hakkında, doğrusu onlar boğulanlardır.

(دُسُرٍdusurin kelimesi kökü (دسرsıkı sıkı bağlamak-çivilemek (nail), gemi kalaslarını palmiye liflerinden elde edilen iple bağlamak (cord of fibers of the palm tree with which the planks of a ship are bound together) anlamındadır. Lane's Lexicon, page 885 (of 3039)   

Bu ayette geminin yapısı ile ilgili bilgi verilmiştir. Gemi yassılaştırılmışgemi yapımı için uygun olan tahta kalaslardanyapılmıştır. Bu düzgün yüzeyli tahta parçalarının birbiri ile bağlandığı ayetten anlaşılıyor.

Bu bağlama için ağaç liflerinden elde edilen urganlar kullanıldığı işaret ediliyor. Ağaç liflerinden (belki de Palmiye ağacıydı) yapılan bu urganlar çok sağlam yapıya sahiptirler.

 Aşağıdaki resimde palmiye ağacının liflerinden elde edilen urgangörülmektedir.

nuhun gemisi nasil yapildi palmiyeden ip

11:37 ayetinden geminin dev tsunami dalgalarına dayanabilmesi için gerekli teknik bilgilerin Yüce Allah tarafından Nûh peygambere vahiy yolu ile aktarıldığını anlıyoruz.

 Geminin uzunluğu, genişliği, yüksekliği, yelkeni, dümeni gibi teknik konuların Nûh’a iletildiği anlaşılıyor. 


Kuran Âyet No|Sure No|Âyet No|Âyet

Arapça okunuş

Meal

1511|11|40|حَتَّىٰٓ إِذَا جَآءَ أَمْرُنَا وَفَارَ ٱلتَّنُّورُ قُلْنَا ٱحْمِلْ فِيهَا مِن كُلٍّ زَوْجَيْنِ ٱثْنَيْنِ وَأَهْلَكَ إِلَّا مَن سَبَقَ عَلَيْهِ ٱلْقَوْلُ وَمَنْ ءَامَنَ وَمَآ ءَامَنَ مَعَهُۥٓ إِلَّا قَلِيلٌ

Hatta iza cae emruna ve fare t-tennurukulnahmil fiha min kullin zevceynisneyni ve ehleke illa men sebeka aleyhil kavlu ve men amen, ve ma amene meahu illa kalil.

Sonunda emrimiz geldiği zaman; ve tandırkaynayıp fışkırdı, dedik ki: “Bindir ona her şeyden iki çift ve aileni; dışındaki kimseler ki önceden gelmiş onun aleyhinde söz; ve iman eden kimseleri.”; ve iman etmedi onunla birlikte pek az dışında.

1512|11|41|وَقَالَ ٱرْكَبُوا۟ فِيهَا بِسْمِ ٱللَّهِ مَجْر۪ىٰهَا وَمُرْسَىٰهَآ إِنَّ رَبِّى لَغَفُورٌ رَّحِيمٌ

Ve kalerkebu fiha bismillahi mecraha ve mursaha, inne rabbi le gafurun rahim.

Ve dedi ki (Nûh): “Binin ona, Allah'ın adıyla onun akması ve sabitlenmesi; doğrusu Rabbim mutlak bağışlayandır, rahimdir.

Not: 11:40 ayeti ile anlam olarak benzer başka bir ayet ise 23:27 ayetidir. 

(فَارَfare kelimesi kökü (فورkaynamak-haşlamak (boil), kaynayarak patlayacakhale gelmek (simmer), fokurdamak-kabarcıklar çıkarmak (bubble), köpürmek-kabarmak (effervesce), harlanmak-alev almak (flare up), yerden su fışkırması (shoot up-water from the ground)  anlamındadır. Hans Wehr 4th ed., page 856 (of 1303) 

(ٱلتَّنُّورُt-tennuru kelimesi çok sıcak yer-fırın-ocak-fırın gibi yer-kazan (furnace-oven-kiln) anlamındadır.

Nûh kavmini yok eden emirle tandırınkaynayıp fışkırması direkt olarak ilgili olmalıdır. ‘Sonunda emrimiz geldiği zaman; ve tandır kaynayıp fışkırdı’ tümlecindeki ‘vav’ bağlacı aracılığı ile anlarız ki Yüce Allah’ın emri ile tandır kaynayıp fışkırmıştırTandırın kaynayıp fışkırması ile Nûh kavmini yok edecek olan emir arasında direkt bir ilişki olmalıdır.

Tandırın kaynamasını Nûh’un buharlı bir gemiyaptığını ve kazanındaki suyun kaynayarak gemiyi hakaret ettirdiği şeklinde düşünen kimseler vardır. Ancak geminin kazanlı bir gemi olmasının Yüce Allah’ın Nûh kavmini yok edecek olan tufan emri ile ilgisi ve ilişkisi yoktur.

Bu nedenle kaynayıp fışkıran tandırınocağınfırınınfırın gibi sıcak yerinçok sıcak yerin ne olduğunu anlamamız ve Yüce Allah’ın yok etme emri ile ilgisini kurmamız gereklidir.

‘fare t-tennuru’ ‘kaynayıp fışkıran tandır’ tümlecinde 2 şey önemlidir. 1.si bir tandır, 2.si ise bu tandır içinde kaynayan ve fışkıran bir şeyler.

Fırın-tandır gibi sıcak bir yerde bir şeyler kaynayıp fışkırmalıdır ki bu da Nûh kavminin yok olmasına neden olan su baskınına neden olsun.

Bu da bize yeryüzü üzerinde tek bir şeyi işaret eder;

Tandır=Yanardağ

Kaynayıp fışkıran=Püsküren lavlar, püsküren gazlar

Yanardağın püskürüp patlaması ile tsunami oluşması= Nûh tufanının ana nedeni

Bütün bunlar düşünüldüğünde Nûh kavminin dev bir tsunami sonucu boğulduklarınıanlarız. Bu dev tsunamiye neden olan şey de dev bir yanardağ patlamasıdır.

nuh kavmi tandir kaynadiginda volkan patlamsi tsunami nuh tufani volkan

 

Not: Tandırın gök-atmosfer olduğu yönünde çeviriler de görülebilir. Ancak ayette geçen ‘t-tennuru’ kelimesi daha çok fırın-ocak gibi sınırları belirli, çevrili bir yeri tarif etmekte kullanılır. Bu nedenle tandırın gök olması ihtimali düşüktür.

Bu yanardağ patlaması Nûh kavmine uzak bir yerde gerçekleşmiş ancak sebep olduğu dev tsunami dalgaları saatler sonra Nûh kavmine ulaşmış olmalıdır. Ayet iyi okunduğunda; Yüce Allah’ın emri gelip yanardağ patlaması gerçekleştiğinde Nûh peygamber ve kavmi bu durumu henüz bilmiyorlar. Yüce Allah gemiye binin emrini veriyor. Nûh’u bilgilendiriyor. Nûh’un kavmi ise henüz haberdar değilHiçbir şey bilmiyorlar.  

Yanardağ patlaması tsunamiye neden olur mu?

Kesinlikle evet. Dev yanardağlar patladıklarında çok büyük miktarda toprak kütlesini denize doğru sürüklerler. Bu sürüklenen toprak kütlesi tsunamilere neden olur.

Aşağıdaki resimde yanardağların tsunamiye neden olma mekanizmaları gösterilmiştir.

nuh kavmi tandir kaynadiginda volkan patlamsi tsunami nuh tufani

 

Tsunami dalgaları sığ denizlerde 40-50 km/saat, okyanus gibi derin denizlerde 400-500 km/saat hızla yayılırlar. Önlerine gelen tüm kıyıları vururlar. Önlerine gelen her ne varsa yıkıp geçerler.

İlerleyen bölümlerde bu yanardağının neredepatlamış olabileceği, Nûh peygamberin kavminin nerede yaşadığı konusu incelenirken anlatılacaktır.


Gökten su indirilmesi

Yüce Allah 54:11 âyetinde şu şekilde buyurmaktadır;

Kuran Âyet No|Sure No|Âyet No|Âyet

Arapça okunuş

Meal

4855|54|11|فَفَتَحْنَآ أَبْوَٰبَ ٱلسَّمَآءِ بِمَآءٍ مُّنْهَمِرٍ

Fe fetahna ebvabes semai bi main munhemir.

Böylelikle açtık kapılarını göğün bir suyla yağan-boşalan.

 

Bu ayetten açıkça anlarız ki Nûh tufanında tsunami dalgalarının yanında yağmurlar daetkili olmuştur. Nûh kavminin olduğu yere gökten boşalırcasına bol yağmur yağdığı anlaşılıyor.

 

Yerin su kaynaklarının fışkırması

Yüce Allah 54:12 âyetinde şu şekilde buyurmaktadır;

Kuran Âyet No|Sure No|Âyet No|Âyet

Arapça okunuş

Meal

4856|54|12|وَفَجَّرْنَا ٱلْأَرْضَ عُيُونًا فَٱلْتَقَى ٱلْمَآءُ عَلَىٰٓ أَمْرٍ قَدْ قُدِرَ

Ve feccernel arda uyunen feltekalmau ala emrin kad kudir.

Ve patlatıp fışkırttık yer kaynaklarını, öyle ki buluştu su bir emir üzerine zaten takdir edilmiş.

 

Bu ayetten net bir şekilde anlarız ki tsunami dalgalarınınyağmurların yanında yeraltı su kaynaklarının yerin üstüne yarılıp-patlayıp fışkırması da etkili olmuştur. Bu da yanardağ patlamasının neden olduğu depremlerdenkaynaklanmıştır. Modern bilim ispatlamıştı ki depremlerden sonra yeraltı sularının bulunduğu aküfer olarak isimlendirilengeniş su kaynaklarının geçirgenliği azalmakta ve bu aküferlerden (yer altı su kaynakları) yer üstüne su kaçışı olabilmektedir.


Tsunami dalgaları, yağan yağmur ve yeraltı sularının yüzeye çıkması ile gelişen tufan sonrası suların çekilmesi, geminin sabitlenmesi, geminin cudi ile eşitlenip oturması: Cudi neresi?

Yüce Allah 11:44 âyetinde şu şekilde buyurmaktadır;

Kuran Âyet No|Sure No|Âyet No|Âyet

Arapça okunuş

Meal

1515|11|44|وَقِيلَ يَٰٓأَرْضُ ٱبْلَعِى مَآءَكِ وَيَٰسَمَآءُ أَقْلِعِى وَغِيضَ ٱلْمَآءُ وَقُضِىَ ٱلْأَمْرُ وَٱسْتَوَتْ عَلَى ٱلْجُودِىِّ وَقِيلَ بُعْدًا لِّلْقَوْمِ ٱلظَّٰلِمِينَ

Ve kile ya ardublei maeki ve ya semau akliive gidal mau ve kudıyel emru vestevet ala l-cudiyyi ve kile bu'den lil kavmiz zalimin.

Ve denildi ey yer yut suyunu ve ey gök söküp uzaklaştır ve azaldı su ve tamamlandı emir ve eşitlendi-oturdu Cudi üzerine ve denildi: “Uzaklık zalimler topluluğu için”

 

(أَقْلِعِىekliiy kelimesi kökü (قلعkökünden sökmek-uzaklaştırmak-oturduğu yerden ayırmak (unroot), çıkarmak-çekip çıkarmak(pull out), yerinden yırtıp uzaklaştırmak(tear from its place), kıyafeti çıkarmak (pull off one’s clothes), soyunmak (undress), uzaklaşmak (depart) anlamındadır. Steingass, page 853 (of 1241)

Bu ayette Yüce Allah tufan suyunun azalması için yeryüzüne (sular altında kalan toprak parçasına) emrini veriyor. Ayette çok ilginç bir gramer işareti var. ‘maeki’ kelimesi 2. şahıs tekil zamir ile gelmiş olup suyu işaret eder. Türkçeye çevirirsek ‘ey yer-yeryüzü yut senin olan suyunu’ olarak çevrilebilir. Bu noktada anlarız ki tsunami ile taşan deniz suyu, yeraltı su kaynaklarını fışkırması ile yerden çıkan su ve gökten yağan su artık yerin suyudur. Yer de suyu yutacaktır.

Aşağıda daha detaylı anlatılacağı gibi 'yer' kelimesi tüm Dünya gezegenini işaret etmez. Dünya üzerinde bir toprak parçasını işaret eder. Bu ayette tufandan etkilenen topraklarıişaret etmiştir.

Ayette ‘ey gök söküp uzaklaştır’ buyurulmuştur. Bu da Yüce Allah’ın emri ile göğün yoğun yağmur bulutlarını uzaklaştırdığı, dolayısı ile yağmuru uzaklaştırdığı anlamına gelir. 

Tufandan etkilenen yerlerin suyu yutmasıçekmesi ile sular alçalmıştır. Nûh’un gemisi doğal olarak karaya oturmuştur. 


Cudi dağınınKuran’da geçen cudi olduğuna inanır.  

Ancak ayet iyi okunduğunda ayette dağkelimesinin geçmediği görülür. Bu kelimenin de dağ ile bir ilgisi yoktur. (ٱلْجُودِىِّ) ‘l-cudiyyi’ kelimesinin anlamını anlamak için türemiş olduğu Arapça kökün anlamlarının incelenmesinde yarar vardır.

(ٱلْجُودِىِّ) ‘l-cudiyyi’ kelimesi kökü (ج و دiyi olmak (become good), daha iyi olmak(become better), iyileştirmek (improve), cömertçe-bol bol bağışlamak (grant genereously), eli açık-cömert (openhanded), özgürce-bolca sunmak (bestow liberally), bağışlamak (donate), bol şekilde vermek(give lavishly), iyileştirmek (ameliorate), iyi(good), muhteşem (perfect) anlamlarındadır. Hans Wehr 4th ed., page 172 (of 1303)

(ٱلْجُودِىِّ) ‘l-cudiyyi’ kelimesi türemiş bir isim kelimesidir. Kelimenin türemiş olduğu kökün anlamları ve 11:48 ayetindeki Nûh’un duasıdüşünüldüğünde (ٱلْجُودِىِّ) ‘l-cudiyyi’ kelimesinin cömertçe-bol bol bağışlayan bir yereli açık-cömert bir yer olduğu anlaşılır. Benzer isim türemesi (ٱلْجَنَّةِ) ‘l-cenneti’ kelimesinde de görülür. Cennet kelimesinin türediği kök (جنن) anlam olarak örtengizleyen anlamındadır. Yeşilliklerle örtülü olduğu için ahiret evreninde yaratılacak olan evrene cennet denir. Bu nedenle (ٱلْجُودِىِّ) ‘l-cudiyyi’ kelimesini kök anlamı üzerinden anlamak daha doğru olabilir.        

Yüce Allah’ın Nûh’un gemisini suların çekilmesi ile birlikte daha iyi olan bir yerebereketlicömertverimli bir yer anlamında olan cudi bölgesine yerleştirmiştir.



Gemiden inilmesi. Nûh’un gemisi cudiye oturduğunda yeryüzünde yaşayan başka insan ümmetleri vardı. 

 Yüce Allah 11:48 âyetinde şu şekilde buyurmaktadır;

Kuran Âyet No|Sure No|Âyet No|Âyet

Arapça okunuş

Meal

1519|11|48|قِيلَ يَٰنُوحُ ٱهْبِطْ بِسَلَٰمٍ مِّنَّا وَبَرَكَٰتٍ عَلَيْكَ وَعَلَىٰٓ أُمَمٍ مِّمَّن مَّعَكَ وَأُمَمٌ سَنُمَتِّعُهُمْ ثُمَّ يَمَسُّهُم مِّنَّا عَذَابٌ أَلِيمٌ

Kile ya nuhuhbıt bi selamin minna ve berekatin aleyke ve ala umemin mimmen meak, ve umemun se numettiuhum summe yemessuhum minna azabun elim.

Denildi ki: “Ya Nûh; aşağıya in selam ile-barış ile bizden ve bereketler senin üzerine ve seninle birlikte olan kimselerden ümmetler-toplumlar üzerine; ve (diğer) ümmetlere-toplumlara; nimetlendireceğiz onları, sonra dokunacak onlara bizden acıklı bir azap.

 

(أُمَمٍ) umemin kelimesi kökü (اممmillet(nation), halk-topluluk-ahali-yöre halkı-zümre (community), halk (people) anlamındadır. Hans Wehr 4th ed., page 32 (of 1303)

Açıkça görülür ki Nûh peygamberden vegemide olanlardan toplumlar üreyecektir. Ancak Dünya’daki tüm insanların yok olmadığının büyük bir delili de bu ayette Yüce Rabbimiz tarafından bize sunulmaktadır. Ayette gemideki kimselerin soyundan gelecek olan toplumlardan başka yeryüzünde birçok toplumun halihazırda bulunduğu işaret edilmiştir. Bu da bize tufanın kesinlikle yerel bir felaket olduğunu gösterir. Dünya üzerinde tüm insanlar ölmüş olsaydı bu ayetteki 2. ümmetler kelimesine gerek olmazdı.  

Yüce Allah Nûh peygamber ve onunla birlikte olan kişilere bereketler vereceğini işaret etmiştir. Yukarıdaki bahsedildiği gibi Nûh ve beraberindekileri verimlisulakiklimi tarımve hayvancılık için uygun bir yere yani(cudi olarak tanımlanan bir yere) yerleştirmiş olmalıdır.


 Nûh peygamber ve onunla birlikte gemi ile kurtulan kimselerin soyundan gelen ve halifeler olan toplum kim? 

Âd kavmi Nûh peygamberin soyundan gelenNûh peygamberin yaşadığı topraklara halifeler olan bir kavimdir. Hûd peygamber de dolayısı ile Nûh peygamberin veya onunla birlikte gemide taşınanların soyundandır. 

7:65 ayetinden Âd kavmine-toplumuna Hud peygamberin gönderildiğini anlıyoruz.

Hud peygamber Âd kavmine 7:69 ayetinde şunu söylüyor;

Yüce Allah 7:69 âyetinde şu şekilde buyurmaktadır;

Kuran Âyet No|Sure No|Âyet No|Âyet

Arapça okunuş

Meal

1023|7|69|أَوَعَجِبْتُمْ أَن جَآءَكُمْ ذِكْرٌ مِّن رَّبِّكُمْ عَلَىٰ رَجُلٍ مِّنكُمْ لِيُنذِرَكُمْ وَٱذْكُرُوٓا۟ إِذْ جَعَلَكُمْ خُلَفَآءَ مِنۢ بَعْدِ قَوْمِ نُوحٍ وَزَادَكُمْ فِى ٱلْخَلْقِ بَصْۜطَةً فَٱذْكُرُوٓا۟ ءَالَآءَ ٱللَّهِ لَعَلَّكُمْ تُفْلِحُونَ

E ve acibtum en caekum zikrun min rabbikum ala raculin minkum li yunzirekum, vezkuru iz cealekum hulefae min ba'di kavmi nuhın ve zadekum fil halkı bastaten, fezkuru alaallahi leallekum tuflihun.

Şaşırır mısınız sizi uyarması için içinizden bir adamla Rabbinizden size gelen bir zikre? Ve düşünün ne zaman ki sizi yaptı halifeler Nûh kavmi sonrasında ve sizi artırdı enine-boyuna genişlikte yaratılışta; öyleyse düşünün nimetlerini Allah'ın umulur ki başarıya erersiniz.

 

(بَصْۜطَةًbestaten kelimesi kökü (بسطgenişletmek-uzatmak (extention), boyut-kapsam (extent), genişlik-yayılma(expanse), beden-büyüklük (size), büyüklük-boy (magnitude), maharet-beceri (skill), çokluk-bereket (abundance) anlamındadır.   Hans Wehr 4th ed., page 72 (of 1303)

Bu ayetten anlıyoruz gemi ile kurtulan Nûh peygamber ve onunla birlikte olan kimseler Âd kavmini oluşturarak Nûh kavminin yerine halife kılınmıştır.

hulefa'e’ ‘halifeler’ kelimesi sonradan gelenler anlamıdadır. Örnek: Şu an Anadolu topraklarının halifesi bu topraklar üzerinde yaşayan Türkiye vatandaşı insanlardır. Ancak bundan 2000 sene önce farklı insanlar yaşıyorlardı örneğin. Romalılar hüküm sürüyorlardır. Anadolu’nun halifeleri onlardı. Ayette kesinlikle tüm Dünya’yatüm yeryüzüne halife kıldık diye bir anlam çıkarılamaz.

Demek ki Âd kavmi ile Nûh kavmininyaşadığı topraklar aynı topraklarmış. Nûh kavmi helak olunca onun yerine sonradan gelen Âd kavmi bu topraklara halife olmuş.

Ayrıca başka bir işaret ise;

Kuran’da dikkat edilirse Âd kavmi ile ilgili kıssalar Nûh kavminden hemen sonra anlatılır. (7:64-7:65, 26:120-26:123, 54:9-54:18). Bu durum da oldukça dikkat çekicidir. 

Bütün bunlar düşünüldüğünde Âd kavminin Nûh kavminin soyundan geldiğini ve onların yaşadığı topraklarda yaşadıkları anlaşılır. 

Âd kavminin Nûh kavmine göre yaratılışta en ve boy olarak fazla olmaları?

7:69 ayetinde ‘sizi artırdı enine-boyuna genişlikte yaratılışta’ buyurulmuştur. Bu ayetten kesinlikle anlarız ki Âd kavmindeki insanlar Nûh kavmindeki insanlara göre daha uzun ve daha geniştirlerKısacası daha iridirler. Tersten okuduğumuzda Nûh kavmindeki insanların Âd kavmindeki insanlara göre daha minyon yapıdaolduklarını anlarız. 

İnsanoğlunun yakın zaman tarihi incelendiğinde, et ile beslenen avcı toplumundaki insanların yerleşik olan toplum hayatına ve tarım hayatına geçmesi ile daha çok tarım ürünleri kaynaklı beslenmelerine bağlı olarak boylarının kısaldığıdaha minyon hale geldikleri bilinmektedir.

Daha sonra hayvanların evcilleştirilmesi ile et ile beslenme artıkça insanların boyları ve enlerizamanla artmıştır. Bu noktadan anlarız ki Nûh toplumu tarım üretiminin daha etkin olduğuavcılığın olmadığıtarım ağırlıklı bir toplum hayatına geçildiği dönemlerdeyaşamış olmalıdır.

Dikkat: Nûh toplumu insanları sonradan gelen Âd kavmin insanlarına göre daha minyondu. 

~ Avcı toplumdan yerleşik tarım toplumuna geçiş ne zaman başladı?

Dünya’nın en eski şehir yerleşimi Konya’nın Çumra ilçesinde yer alan Çatalhöyük’tür. Çatalhöyük M.Ö 7000 yıllarınatarihlenmektedir. Elde edilen bulgularda bu şehirde yaşayan insanların hiyerarşik bir yapısının olmadığı bilinmektedir. Yani herhangi bir yöneticileri yoktur. İnsanlar birbirleri ile eşit şekilde yaşamışlardır.

Nûh peygamberin yaşadığı toplumda ise bazı kişilerin ‘meleler’ oldukları, yani toplumdaki önce gelen kişiler oldukları işaret edilmektedir.

7:60 Halkının meleleri: "Biz, seni kesin bir sapkınlık içinde görüyoruz." dediler. 

Bu da bize düşündürür ki Nûh toplumu insanların yerleşik hataya geçtikleri dönemlerde, daha çok tarım ürünleri ile beslendikleri dönemlerde yaşamıştır. Boyları ve enleri daha kısadırMinyon tiplidirler. Nûh toplumunda hiyerarşinin oluştuğunu anlıyoruz. Bu da bize hiyerarşik yapının oluştuğu şehir hayatının başladığı ilk toplumlar olduklarını düşündürür. Bu da bize Nûh kavminin M.Ö. 7000 yılından daha sonra yaşadığını düşündürür. 

~ Âd kavmi nerede yaşadı? 

Bunu iyi anlamak için Âd kavminin ilgili özelliklerini inceleyelim;

  • Kuran’da Ahkaf olarak isimlendirilen bir yerde yaşamışlardır.

46:21 (Çeviri Erhan Aktaş) Âd'ın kardeşini (Hûd) an! Hani Ahkaf'taki halkını uyarmıştı. Ondan önce de ve sonra da "Allah'tan başkasına kulluk etmeyin! Ben sizin için büyük bir günün azabından korkuyorum." diye uyaran nice uyarıcılar gelip geçmişti.

Ahkaf kelimesi kökü (حقفuzun kıvrımlı-dönemeçli kum tepeleri (long winding sandhill), bir tepenindağın veya duvarın alt kısmı-en alt kısmı anlamındadır. Steingass, page 289 (of 1241) ve Lane's Lexicon, page 615 (of 3039)

Aşağıda görüleceği gibi Âd kavmi vadileriçinde yaşamaktadırAhkaf kelimesi sıralı kum tepeleri olarak çöldeki kum tepeleri gibi algılanmıştır. Oysa aşağıda göreceğimiz gibi Âd kavmi pınarlar ve bahçeler içindedir. Bu nedenle kelimenin anlamının ‘sıralı vadiler oluşturan tepelerin-dağların-yüksek yerlerin alt kısımlarında yaşayan insanlar’ olarak anlamlandırılması daha mantıklıdır. Yani Âd kavmi çöl içinde yaşamamıştır. Aksine vadilerinde pınarları akan, bol bahçeli sulak bir yerde yaşamışlardı.

46:27 Ant olsun ki çevrenizdeki beldeleri yok ettik. Oysaki dönerler diye ayetlerimizi açıkça bildirmiştik.

Bu ayetin özellikle incelenmesi gereklidir. Kuran indiğinde Mekke’de yaşayan insanların çevresinde olan bir beldede yaşayan Âd kavminin yok edildiği açıkça bildirilir. Diğer bir deyiş ile Âd kavmi kesin olarak Mekke çevresinde bir yerde yaşamış olmalıdır.

  • Yüksek tepelere anıt gibi yapılar inşa etmişlerdir. 

26:128 “Her tepenin üzerine bir işaret (bir yapı) yerleştirip oyalanıyor musunuz?”

Bu ayetten anladığımıza göre Âd kavminin yaşadığı yerdeki tepeler çöldeki kum tepeleri olamaz. Kumların üzerinde sağlam yapılar yapılamayacağına göre bu tepeler temeli sağlam dağlık tepeler olmalıdır.

  • Sağlam yapılar yapmışlardır. Sağlam olduğuna göre muhtemelen taştan yapılar inşa etmiş olmalıdırlar.

26:129 "Hiç ölmeyeceğinizi sanarak sağlam yapılar ediniyorsunuz."

  • Bahçelere ve pınarlara sahiptiler. Demek ki sulama sistemleri kurmuş olmamalılar ki gelişmiş bir tarım sistemine sahip olmuşlar. 

26:134 "Ve bahçelerle ve pınarlarla."

  • Hayvancığın da gelişmiş olduğunu anlıyoruz. İnsan sayısı olarak da hızlı üreyen bir toplum olduğunu anlıyoruz. 

26:133 "Size davarlarla, evlatlarla yardım etti."

  • Vadilere sahip olan bir coğrafyada yaşamışlardır. Birden çok vadiye sahiptiler. Çünkü ayette vadi kelimesi çoğul olarak gelmiştir. 

46:24 Onu, vadilerine doğru gelen yoğun bir bulut halinde gördüklerinde: "Bu, bize yağmur getiren bir buluttur." dediler. Hayır! O, sizin hemen gelmesini istediğiniz şeydir; acıklı azabı getiren rüzgardır."

  • Sütunları olan İrem adında şehirleri vardır.

89:7 Sütunlara sahip İrem'e!

  • Bu şehir öyle bir şehirdir ki zamanında Dünya üzerinde benzersiz bir şehirdir. 

89:8 Ki, beldeler içinde onun bir eşi yaratılmamıştı;

 

Nûh peygamberin kavmi ve onlara halife olan Âd kavmi nerede yaşadı?

Âd kavminin ve Nûh kavmini özellikleri birlikte düşünüldüğünde yaşamış oldukları yer;

  • Kıvrımlı, sıra sıra vadiler içirmelidir. (Ahkaf) (Âd)
  • Bu vadilerden pınarlar, nehirler-akarsular akıyor olmalıdır. (Âd)
  • Bahçelere sahip olmalarından dolayı mutlaka sulak bir yer olmalıdır. (Âd)
  • Vadilerin çevresi sağlam kayalık olmalıdır. Çünkü vadilerin yüksek yerlerine bazı anıtlar inşa ettikleri için. (Âd)
  • Çok büyük tsunami dalgalarının vurabileceği bir yerde olmalıdırlar. (Nûh kavmi)
  • Mekke çevresinde olmalıdır. (Âd)

 

Bütün bunlar düşünüldüğünde Âd kavminin ve Nûh kavminin Arap yarımadasında(Arabian Peninsula), bir zamanlar sıra sıra vadilerin olduğubu vadilerin içinde nehirlerin aktığıtsunami dalgalarının vurabileceğiArap Deniz’i (‘Arabian sea’) kıyılarında yaşamış olabilecekleri düşünülür. 

Arap yarımadasını vuran tsunamiler incelendiğinde Kızıl Denizİran körfezi ve Aden körfezinde yaşanan tsunamilerin çok etkisiz olduğu tespit edilmiştir. Arap yarımadasında dev tsunami dalgalarındanetkilenebilecek olan tek yer sadece Arap Deniz’i kıyılarıdır.

 Bu nedenle aday yerler olarak özellikle Yemen ve Umman ‘Oman’ bölgesinin Arap Deniz’ine bakan kısımları ön plana çıkar.

Nûh kavmi ve Âd kavminin yaşamış olabileceği en olası bölge aşağıda gösterilmiştir. Dev tsunami dalgalarının vurabileceği ve Mekke'ye yakın olan tek yer bu bölgedir.

nuh tufani ve tsunami arap denizi ad kavmi nerede yasadi nuh nerede yasadi nuh tufani nerede oldu

Ancak Umman’ın bir yeri vardır ki gerçekten tarif ettiğimiz özelliklere tam olarak uyar.

Bu bölge Umman’ın Lakabil şehri ile Quwazyrahşehirleri arasındaki bölgedir. Dikkat edilirse coğrafyanın bir zamanlar delta olduğuvadiler içinden akan nehirlerle sulandığıbereketli bahçelere imkân verdiğiinsanların yerleşim için tercih edebilecekleri bir yer olduğu hemen görülür.

Yukarıdaki bölgenin içinde eskiden bir delta bölgesi olabilecek görüntü veren bölge öne çıkar.  

ad kavmi hud kavmi nuh kavmi tufan nerede oldu cudi neresi

Arkeologlara çağrı;

İklim değişmesi ile bu bölge artık çöl kumları ile örtülmüştür. Bu kumların altında İrem şehrine ait sütunlar, bu muhteşem şehre ait kalıntılar aranmalıdır. 

~ Nûh kavmi, Âd kavmi ve Semûd kavminin yaşadığı zaman ile ilgili bir işaret

Yüce Allah 40:31 ayetinde şu şekilde buyurmuştur. 

Kuran Ayet No|Sure No|Ayet No|Ayet

Arapça okunuş

Meal

4162|40|31|مِثْلَ دَأْبِ قَوْمِ نُوحٍ وَعَادٍ وَثَمُودَ وَٱلَّذِينَ مِنۢ بَعْدِهِمْ وَمَا ٱللَّهُ يُرِيدُ ظُلْمًا لِّلْعِبَادِ

Misle de'bi kavmi nuhın ve adin ve semude vellezine min ba'dihim, ve mallahu yuridu zulmen lil ibad.

“Durumu misali Nûh kavminin ve Âd’ın ve Semûd'un ve onlardan sonraki kimselerin; ve Allah kulları için zulüm ister değildir.”

40:31 ayetinde konuşan kişi iman etmiş bir kişidir. Musa peygamberin zamanında yaşayan, Firavun’un taraftarlarından bir kimse halka seslenmektedir. Bu ayetten açıkça anlarız ki Musa peygamber döneminde Nûh kavmininÂd ve Semûd kavminin ve sonlardan sonra gelen kimselerin helak olması biliniyordu. Demek ki bu kavimler Mûsâ peygamber öncesi yaşamışlardır.

Mûsâ peygamberin M.Ö. 1640 yılındaMısır’dan çıktığını bildiğimize göre bu kavimlerin yaşadı zaman bu zamandan önceki zamanlarda aranmalıdır.    

Detaylı bilgi aşağıdaki makaleden okunabilir.

Musa peygamber ve İsrailoğullarının Mısır’dan çıkışı ve bol suyun (Kamışlı Göl-‘Reed Sea’) bölümlere ayrılması ve Santorini tsunamisi: ‘Exodus’  


♻️




Noah tufanı ve Dev Og


Dev Og Kutsal Kitap’ta adı geçen bir kişiliktir. Bu hikâye, verdiği sözü tutmayan kişinin er ya da geç mutlaka cezasını çekeceğini anlatıyor. 



Tanrı yeryüzünü sular altında bırakmadan az önce, Noah gemisinin yanında durmuş, gemiye alacağı tüm hayvanlardan oluşmuş çiftleri kontrol ediyordu. Onlara şöyle seslendi:

“Sizler, gemiye girmeyi hak edenler, hemen içeri girmeye başlayın. Tanrı sizleri korumamı emretti”. Diğer yandan, gemiye girmeleri halinde orayı yıkıp geçeceklerine kanaat getirdiği yaratıklara ise,

“Sizler geri çekilin. Aksi halde gemiyi parçalayabilirsiniz” dedi.

Ardından hayvanlar çift çift gemiye binmeye başladılar. Noah Baba onları dikkatle izliyordu. Aslında Tanrı’dan emir aldığından beri tüm olacaklardan ötürü son derece tedirgindi. Kendi kendine düşünüyordu.

“Mesela bir tane tek boynuzlu at (Unicorn) almak isterdim gemiye. Ama onu gemiye sığdıramam ki… Nasıl olacak?”

Birdenbire göklerin içinden yıldırımı andıran bir ses duyuldu:

“Noah Baba, ben sana bir tane tek boynuzlu at getirebilirim”.  Noah hızla arkasına dönünce Dev Adam Og ile burun buruna geldi. Dev Og,

“Ama beni de gelecek olan tufandan kurtarman şartıyla…” dedi sırıtarak. Noah,

“Çekil kenara” diye haykırdı; “Sen ne insansın ne de hayvansın. Sen kötü bir yaratıksın, iblissin!” dedi. “Seni gemiye alamam!” Sonra ekledi:

 “Acı bana, bak bak, bana bak! İstersem küçülebilirim ve gemiye sığabilirim. Boyum uzun olduğundan bulutlardan su içerim. Balıkları güneşte pişirip yiyebilirim. Benim korkum yeryüzündeki tüm yiyeceklerin su altında kalması halinde, aç bilaç kalmak. Sonra ne yaparım?”

Noah her ne kadar bunları gülümseyerek dinlediyse de, göklerden devle birlikte gelen tek boynuzlu atı görünce yine de telaşa kapıldı. tek boynuzlu adeta bir dağ kadar iriydi. Og, bulabildiği en narin atı getirdiğine yeminler etti. At geminin karşısında uzanmış yatarken, Noah onu kurtarması gerektiğini düşündü. Bu işi nasıl halledeceğini düşünürken, aklına parlak bir fikir geldi. Tek boynuzlu atı, kalın iplerle gemiye boynuzundan bağlayacaktı. At geminin dışında yüzerek ilerleyecek, ama bağlı olduğundan canını kurtarabilecekti. At hem yüzebilir, hem de pencereden uzatılan yiyeceklerle beslenebilirdi.

Yağmur yavaş yavaş yağmaya başladı. Sonra sağanaklar halini aldı. En nihayet tufan başladı. Önce nehirler taştı, denizlere karıştı. Denizler göklere kadar kabardı. Yeryüzünde bulunan her şeyi süpürüp sürüklemeye başladı. Gemi cesurca tufanın içinde yol almaya başladı. Tek boynuzlu, boynuzundan bağlı olduğu gemini yanında yüzüyordu. Tam Og’un üzerinde durduğu dağın yanından geçerlerken, Dev Og onun sırtına atlayıverdi. Og Noah’a seslendi:

 “Her şeye rağmen senin sayende kurtuldum. Şimdi, tek boynuzluya pencereden uzattığın yiyecekleri ben yiyeceğim” derken kahkahalar atıyordu. Noah deve baktı ve onunla mücadele etmenin anlamsız olduğuna karar verdi. Eğer devin kafasını kızdırırsa, onun ölçüsüz kuvveti ve cüssesiyle gemisini anında batırabileceğini çaresizce fark etti. Geminin penceresinden ona seslendi:

“Pekâlâ, o zaman seninle bir pazarlık yapalım” dedi.

“Sen gemiyle birlikte kurtulacaksın, ben sana yemek de vereceğim. Ama sen de önce bana, sonra da nesiller boyunca benim soylarıma hizmet edeceksin” dedi. Og o sırada o denli açtı ki, fazla derin düşünmeden bütün şartları kabul etti. Kendisine verilen ilk kahvaltıyı da iştahla sildi, süpürdü.

Yağmur büyük dalgalar halinde günlerce yağmaya devam etti. Her taraf kapkaranlıktı. Bazı hayvanlar çok tedirgin oldukları için, Noah onları sürekli gözlem altında tutuyordu. Gözüne bir damla uyku girmiyordu. Örneğin aslanlar bir anda diğerlerine saldırabilirdi.

Çok uzun bir zaman sonra, bir gün yağmurlar dindi. Bulutlar aralandı ve pırıl pırıl bir güneş etrafı aydınlatmaya başladı. Noah ve ailesi pencerelerden dışarı baktıklarında yeryüzü onlara çok farklı göründü. Her taraf sakin bir okyanus görünümündeydi. Ortalıktan denizden başka hiçbir şey görünmüyordu. Sadece çok yüksek dağların tepeleri gözüküyordu. Noah gözlerinde biriken yaşlarla, hüzün içinde bu görüntüyü izledi. Og, tek boynuzlu atın üzerinde gülerek pencereye başını uzattı, çok mutlu görünüyordu. Keyifle kahkahalar atarak:

“Ha ha ha, şimdi istediğimden daha fazla yiyip içebileceğim” diyordu. Şu minik, ölümlü hayvancıkları mideme indirebilirim” diye dilini şaklatarak hayvanlara baktı. Noah:

“Bundan çok emin olma, bu ölümlü dediğin hayvancıklar, geleceğin hayvan ırklarını oluşturacaklar. Dünya onların sayesinde beslenip yenilenecek. Senin gibi iblis ve devlerin de artık sonu gelecek” dedi.

Bu arada sular gitgide daha fazla çekiliyordu. Sonunda Noah’ın Gemisi, Ararat (Ağrı) Dağı’nın tepesine oturdu. Og uzun bir zaman sonra artık yüzmek zorunda değildi. Noah’a:

“Noah Baba, artık seni terk ediyorum. Şimdi yeryüzünün dört bir yanını dolaşıp, tufandan geriye neler kaldığını görmek istiyorum” dedi. Noah:

“Ben izin vermeden hiçbir yere gidemezsin. Seninle yaptığımız anlaşmayı unutmuş olamazsın. Bundan böyle benim hizmetimde olacaksın. Senden yapmanı istediğim bir görev var” dedi.

Devler hiçbir zaman iş yapmazlardı. Üstelik Og bütün devlerin başıydı. Oldukça da tembeldi. Nedir ki Noah’ın gücünün de farkındaydı. Dev çaresizlikle acı acı ağlamaya başladı. Noah:

“Ağlamayı kes ve etrafını gözle, görebildiğin kara parçalarını bana göster” dedi. Og dağın en tepesine kurularak dikkatle etrafını ve uzakları incelemeye başladı. Bu arada hayvanlar çifter çifter gemiden tahliye oluyorlardı. Şimdi sıra Noah ile çocuklarının evlerini inşa etmeye gelmişti. Sürekli olarak ve çok fazla çalışıyorlardı. Og sürekli ölümlüler gibi sıska ve küçük olmaktan şikâyet ediyordu. Noah ona ancak normal insanların yiyeceği miktarlarda yemek veriyordu.

Bir gün Noah, Og’u yanına çağırdı:

“Og hadi benimle birlikte geliyorsun. Yeryüzünün her tarafını dolaşıp, çiçek, meyve, tahıl ve bitki ekmemiz gerekiyor. Çünkü Tanrı’dan böyle emir aldım” dedi.

Noah ve Og uzun zamanlar boyunca yeryüzünü dolaşıp, toprağa tohumlar ektiler. Tüm tohumları ektikten sonra son olarak sıra üzüm tohumlarına geldi. Noah, binlerce dönüm üzüm bağı dikti. Og ona sordu:

“Bu nedir?” Noah;

“Bu meyve hem yenir, hem de suyundan şarap yapılır ve içilir” derken üzümler için dua edip onları kutsadı. Sonra devam etti:

“Bu meyve görünüşüyle gözleri şenlendirir. Meyvesiyle açları doyurur. Şarabı ise hem susamışlara, hem de hastalara ilaç gibi deva olur” dedi. Og homurdanarak:

“O zaman, bu meyveyi kutsamak için kurban kesmemiz gerekmiyor mu?” diye sordu. Aklı fikri hayvanlardaydı çünkü. Noah ona hak verdi. Og koşarak, hemen bir kuzu, bir aslan, bir domuz ve bir maymun kaparak Noah’ın yanına geldi. Noah önce kuzuyu, sonra aslanı boğazlayarak kurban etti, sonra:

“Bir adam birkaç yudum şarap içtiği zaman kuzu gibi zararsızdır. Ama çok fazla şarap içerse kendini aslan gibi güçlü ve yırtıcı hissedip taşkınlık yapar” dedi. Bu sefer Og üzümlerin etrafında dans etmeye başladı. Ardından hemen domuzu ve maymunu boğazlayıp kanlarını akıttı. Noah gözlerine inanamıyordu. Bunu neden yaptığını sorduğunda, Og keyifle kıkırdayarak cevap verdi:

“Bir insan çok fazla şarap içip sarhoş olunca, domuz gibi iğrenç davranışlar sergiler. Ama daha da fazla içmeye devam ederse maymun gibi maskaralıklar yapıp kendini gülünç duruma düşürür” dedi.

İşte o gün bu gündür, içkiyi fazla kaçırıp sarhoş olan insanlar aynen bu durumlara düşerler. Yüzyıllar sonra Dev Og, İbrani’lerin Atası Avraam’ın hizmetinde iken bir gece o denli sarhoş oldu ki, korkunç taşkınlıklar yaptı. Buna çok öfkelenen Avraam onu şiddetle azarladı. Og dehşet içinde kalarak korkudan kendisi gibi dev boyutlarda olan dişini düşürdü. Efsaneye göre bu dev dişten Avraam için harika bir sandalye yapıldı.

Aradan yine yüzlerce yıl geçti. Bu kez Og, Başan halkının kralı oldu. Ama kral olduğu zaman, binlerce yıl önce Noah ile yaptığı anlaşmayı unuttu. İsrailoğulları ile müttefik olup onlara hizmet etmek yerine, onların düşmanı olan Kenaan’lılarla dostluk kurdu. Bir gün dağın yamacında kamp kuran İsrailoğulları’na bakarak:

“Onların tümünü, tepelerine bir kaya kütlesi atarak yok edeceğim” dedi. Binlerce ton ağırlığında bir kaya kütlesini elleriyle kaldırıp aşağı fırlatacağı sırada, muhteşem bir şey oldu. Bütün dağ apansız, milyonlarca çekirge ve karıncanın istilasına uğradı. Tüm haşarat aynı anda Og’a saldırıp onu ısırıp soktular. Og’un bütün bedeni delik deşik oldu, eline aldığı kaya kütlesi de un ufak oldu. Dağılan kaya parçacıkları etrafını sardı, tam gırtlağına kadar toprağa gömüldü. Og kendini kurtarmaya çalıştıkça ağzına ve dişlerine toprak doluyordu. Öfke ve gazapla haykırmaya başladı. İsrailoğulları’nı Mısır’daki kölelikten kurtaran Moşe (Musa) Peygamber, dağa tırmanarak onun yanına vardı.

Moşe, Og ile bedence mukayese edildiğinde onun yanında minicik kalırdı. 10 arşınlık bir devi, elindeki kılıçla yok etmesi lazımdı. Tanrı’nın yardımıyla insanüstü bir sıçrayışla 10 arşın yükselerek Dev Og’un başını kılıcıyla gövdesinden ayırdı. Böylece Tufan sırasında Noah’a verdiği sözü tutmayan ve anlaşmayı bozan Og, sonsuza değin yok oldu.

Kaynak:

 Aunt Naomi’s Stories-  

Gertrud Landau / 1919

Tevrat/ Yaratılış Kitabı Bap 6-7-8-9-10 

 Noah )

Tevrat/ Tesniye Kitabı Bap 3:1-3 (Moşe’nin Başan Kralı Og ile savaşı)

Not:1 arşın=0.68 m.=68 cm

 - Sara Yanarocak   

♻️    

                                 Nineveh’te bulunan Tufan tableti (British Museum)

George Smith tarafından İngilizce’ye çevrilmiştir. Smith, 3 Aralık 1872 günü Gılgamış Destanı’nın 11. tabletinde, Utnapiştim adlı bir bilgenin Gılgamış’a anlattığı öykünün Tanrı sözü kabul edilen Eski Ahit’te yazan Nuh Tufanın daha eski bir versiyonu olduğu; 

Gılgamış destanının 11. Tabletinde 8–203 satırlar arasında bahsi geçen Tufan, eski Babilliler’in başka bir destanı olan Atarharis destanından ödünçlenmiş gibi durmaktaysa da kültürel kahraman Utnapiştim’in Tufandan kurtulduktan sonra ölümsüzlük kazanması fikri tamamen Sümerlere özgüdür. Efsaneye göre adı Babil dilinde ‘hayat tecrübesi olan’ anlamına gelen Utnapiştim, Şurrupak kentinin bilge kralı ve rahibi olup, Sümerlerin Tufan efsanesindeki Ziusudra ve Eski Ahitteki Nuh peygamberin karşılığıdır.  

Yeryüzünde, insanların sayısı artıp çok gürültü olmaya başlayınca Tanrılar insan neslini yok etmeye karar vermiş ama Eridu kentinin koruyucu tanrısı Ea, Utnapiştim’i gelecek felaket konusunda uyararak için bir gemi yapmasını tembihlemiştir. Altı gün altı gece süren tufandan sonra yedinci gün Utnapiştim’in gemisi Nisir Dağı’nın tepesine oturmuş, bu olaydan sonra Tanrılar, Utnapiştim ile karısına ölümsüzlük vererek Dilmun’a göndermişlerdir. Bu öykü ile Nuh Tufanı arasındaki reddedilemez benzerliklerin olugudur.


♻️ 


Kitâb-ı Bahriye

Piri Reis'in hazırladığı Akdeniz kıyılarına ait ayrıntılı bir harita-kılavuz

Eserin ilk sayfası.     

Kitâb-ı Bahriye (Osmanlıcaكتاب بحرية), Osmanlı Kaptan-ı Deryası (amirali) Piri Reis'in hazırladığı Akdeniz kıyılarına ait ayrıntılı bir harita-kılavuzdur. 

Kitap, denizcilere Akdeniz kıyıları, adaları, geçitleri, boğazları, körfezleri, fırtına halinde nereye sığınılacağı, limanlara nasıl yaklaşılacağı hakkında bilgiler, ayrıca limanlar arasında gitmek için kesin rotalar verir.

 ~ Kitab-ı Bahriye'nin iki versiyonu vardır.

 *Birincisi 1521 tarihlidir ve denizcilerin kullanımı için yapılmıştır.

 *İkincisi 1526'da Kanuni Sultan Süleyman'a sunulmak üzere hazırlanmış daha ayrıntılı ve süslü bir eserdir. 

Büyük bir denizci olduğu kadar büyük bir haritacı da olan Piri Reis, gezip gördüğü yerler hakkında bilgileri kaydetmiş ve onların haritalarını çizmiştir. 1511-13 yılları arasında birinci dünya haritasınıçizerken seyir notlarını da bir kitap olarak düzenlemeye başlamıştır. Sonunda, yabancı kaynaklardan da yararlanarak bu yerlerin tarihî ve coğrafi özelliklerini 1521 tarihinde tamamladığı Kitab-ı Bahriye'de toplamıştır.

1524 yılında Kanuni Sultan Süleyman'ın damadı ve sadrazamı Pargalı İbrahim Paşa, Mısır'a sefer yaparken, Piri Reis'i de yanına kılavuz kaptan olarak alır. Piri Reis'in sefer sırasında kendi hazırladığı kılavuzdan yararlandığını fark eden Sadrazam, Piri Reis'ten eserin temize çekilerek Kanuni Sultan Süleyman'a sunulmasını ister.

Piri Reis, usta hattatlar ve çizimcilere yaptırılan yeni Kitab-ı Bahriye'sini 1526'da Kanuni'ye armağan eder.

Ancak 15 Kasım 2005 tarihinde hattat Fuat Başar tarafından haritanın orijinali üzerinde yapılan bilirkişi incelemesi sonucunda, Piri Reis Haritası üzerinde oynama yapıldığı sonucuna varılmıştır.

🗺Gerek haritadaki yazılar gerekse Kitab-ı Bahriye adlı eserin tüm ciltlerinde inceleme yapılmış, kitabın tüm ciltlerindeki yazıların aynı kalemden çıktığı ve yazıların talik kırması tarzında yazıldığı ortaya konmuştur.

Yine Piri Reis'in 1513 tarihli Dünya Haritası üzerindeki Osmanlıca yazılar da aynı tarzda, yani talik kırması ve aynı kalemden çıkmadır. Ancak ilginç olan nokta ise sol tarafta, Güney Amerika hattı üzerindeki yazılar nesih kırmasıdır ve farklı bir kişi tarafından yazılmıştır. Usta bir hattat bu farkı görebilir.

Ayrıca Kanuni Sultan Süleyman'a hediye edilmesi gereken Kitab-ı Bahriye'nin hattat yazısı ile özel işlenmeli olması gerekliyken, bu özelliğe rastlanmaması da dikkat çekicidir.

Kitab-ı Bahriye'nin 1526 sürümünde Akdeniz ve Ege'nin 290 haritası vardır. Bunu izleyen yüzyıl boyunca Kitab-ı Bahriye'nin ilk nüshasından daha da gösterişli çeşitli kopyaları yapılır. İşlevselliği artsın diye sonraki yıllarda yapılan kopyalarına Marmara Denizi kıyı ve adaları ile İstanbul da ilave edilir.


İçeriği;    

ikinci sürüm denizcilikle ilgili pek çok bilgi içerir: Birinci bölümün konuları fırtınalar, pusula, portolan (bir limanın ya da kıyının bir bölümünün, büyük ölçekte yapılmış haritası) haritaları, yıldızlarla yön bulma, okyanuslar ve onları çevreleyen kara parçalarıdır.

Ayrıca Avrupalı kâşiflerin seyahatleri hakkında da bilgiler vardır, bunların arasında Kristof Kolomb'un Yeni Dünya'yı keşfine ve Portekizlilerin Hint Okyanusu'na seferlerine değinilir.

İkinci kısım, portolan tarzı harita ve seyir kılavuzlarından oluşur. Her bölüm söz konusu ada veya kıyının bir haritasını içerir.

Bu bölümlerden birinci kitapta 132, ikincisinde 210 tane vardır.

Kitab-ı Bahriye'nin ikinci bölümü, Çanakkale Boğazı ile Sultaniye ve Kilitbahir kalelerinin anlatımı ile başlar. Ege Denizi adaları ve kıyıları, Yunanistan kıyıları, Mora Yarımadası, Adriyatikkıyıları, İtalya kıyıları, SicilyaSardinyaKorsikaadaları, Fransa kıyıları, İspanya kıyı ve limanları, Kanarya AdalarıKuzey Afrika kıyıları, Mısır ve Nilnehri, Doğu Akdeniz kıyıları, Girit ve Kıbrıs, Anadolu'nun güney ve Ege kıyıları ve adaları, Gelibolu ile Saros Körfezi anlatılır. Kentlerdeki önemli anıt ve binaların çizimlerinin de yer aldığı kitapta ayrıca Piri Reis'e ait biyografik bilgiler de bulunur.

Kitapta, Piri Reis, Akdeniz'le ilgili bunca bilginin büyük bir parşömen üzerine çizmek yerine bir kitapta toplamasının nedenini açıklamış, elindeki bilgilerin tek bir haritaya sığdırılmasının kullanışsız olacağını belirtmiştir.

Kitabı Bahriye, Anadolu sahillerinin özelliklerini karış karış veren değerli bir coğrafya kitabı olarak bugün dahi geçerlidir. 

Pîrî Reis Haritası

Pîrî Reis 1528'de Amerika'yı gösteren ikinci bir harita yapmıştır.

https://youtube.com/shorts/A6eD4slhYLQ?si=W_SCzq2TnOijtll9                                  

 


♻️


Umman’ın saklı güzelliği Darbat Vadisi 


Zufar vilayetinin Taka bölgesinde bulunan Darbat Vadisi, çöl iklimine sahip Basra Körfezi’nin güney kesiminde yer alması nedeniyle bir “mucize” olarak nitelendiriliyor. 

Darbat Vadisi, Suudi Arabistan’ın güneyi ile Yemen’in kuzeydoğusunda yer alan Rubülhali Çölü’ne sadece 170 kilometre uzaklıkta. Dolayısıyla Darbat Vadisi, Arap Yarımadası’nın kızgın kum tepelerine yakın bölgede yemyeşil bitki örtüsü ve akarsularıyla yerli ve yabancıların vazgeçilmez ziyaret yerlerinden biri olarak öne çıkıyor. 

Vadiyi, eşsiz manzaraya sahip şelalelerin yanı sıra tatlı suların oluşturduğu göletler, bitki örtüsüyle kaplı dağlar ve jeolojik etkenlerle şekillenmiş mağaraların yer aldığı çok zengin doğa parkı olarak tanıtan Maşeni, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Darbat Vadisi, çeşitli kuş ve canlıları barındıran bir hayvanat bahçesi. Öyle ki bu vadi, çok güzel kuş türlerinin üreme yeri. Bu kuş türlerinin bazıları göçmen olmaları hasebiyle bölgede sadece yılın belli mevsimlerinde görülebiliyor.” 

Umman Denizi


⚠️Yemen ve Umman ‘Oman’ bölgesinin Arap Deniz’ine bakan kısımları ön plana çıkar.

Nûh kavmi ve Âd kavminin yaşamış olabileceği en olası bölge aşağıda gösterilmiştir. Dev tsunami dalgalarının vurabileceği ve Mekke'ye yakın olan tek yer bu bölgedir.

tarım toplumu haline gelen insanların kurmuş olduğu, hiyerarşik yapının oluştuğu ilk şehirler zamanında yaşamış olduğudur.  Azgınlıkta ve inkarda sınır tanımayan, uyarılara kulaklarını tıkayan bu toplumu Yüce Allah yerel bir tufan ile yok etmiştir.

coğrafyanın Kuran açısından Nûh’un yaşamış olabileceği coğrafyayı işaret ettiğini düşünüyorum. Yakın gelecekte Nûh’un gemisinin tahta kalıntıları Allah’ın izni ile mutlaka bulunacaktır.


nuh tufani ve tsunami arap denizi ad kavmi nerede yasadi nuh nerede yasadi nuh tufani nerede oldu

Umman Körfezi üzerinden Basra Körfezi'ne, Aden Körfezi üzerinden de Kızıldeniz'e bağlanır.

Orta DoğuAfrikaHint Yarımadası arasında bağlantı sağlayan Umman Denizi eski çağlardan itibaren ticaret yollarının önemli bir parçası olmuştur. Süveyş Kanalı dolayısıyla Avrupa ile Hindistan arasındaki deniz yolunun önemli bir parçasıdır.

Usame Bin Ladin'in cesedi buraya atılmış ve ortadan kaybolmuştur.

♻️


Yemen'de Hunyar kabilesi Güneş, Kinâne kabilesi Ay, Temin kabilesi ed-deberân adı verilen iki yıldıza, Kaya kabilesi Şi'ra, Esed Utarid'e, Lahm ve Cüzam kabileleri Müşteri yıldızına tapınırlardı. 

Güney Arabistan'ın eski dini aya, güneşe ve yıldızlara tapma olup, bunlar arasında, erkek bir tanrı sayılan aya tapma, dişi tanrı sayılan güneşe tapmadan daha üstündü. Aştar'VeddSin (Tanrı)Nekruh, Anbay (Nebo, tanrılar elçisi), Şems en önemli tanrılardı. 

Diğer önemli Arap tanrıları şunlardır: 

Er-Rahman / Rahmanan ((Arapça)) Yemame ve Orta Arabistan'da baş tanrı için kullanılan bir isim idi.

İsaf ve Naile: Efsaneye göre Cürhüm kabilesinden İsâf, Zeyd'in kızı Nâile'ye âşık olmuştu.  

Menâf (Arapça مناف‎‎): Tasvirleri kadınlar tarafından taşınan bir Mekke tanrısı olup Muhammed'in dedesinin dedesi Abdümenâf'ın adı 'Menâf'ın kölesi' anlamına gelmekteydi. Kimi araştırmacıların güneş tanrısı olduğuna inandığı  

Dhul Khalasa (Arapça: ذو الخلصة‎‎) Yemen'de tapınılan bir kehanet tanrısıydı.   

Ta'lab (Arapça تألب‎‎) Güney Arabistan'da tapınılan bir ay tanrısı.   

Wadd (Arapça ود‎‎) Ma'in'de tapınılan bir ay tanrısı olup adı 'aşk' anlamına gelmekteydi. İnsan şeklinde olan Vedd, erkeklerden uzun boylu bir adamın heykeli idi. Bu heykele izar, diğeri ise rida şeklinde bugünkü ihram uygulamasına benzer elbiseler giydirilirdi.

Shams, Şumes veya Shamsum Aşk tanrıçası olup güneş ile ilişkilendirilmekteydi.  

Sin İslam öncesi Arabistan'da Hadramut bölgesinde tapınılan bir ay ve zenginlik tanrısıdır. 

Bes (veya Bisu) Mısır'da tapınılan bir tanrıdır. Ev halkını, kadın, çocuk ve yeni doğanları koruyucu bir tanrıdır.

Al-Qaum (Veya El kaim) Nebatilerde Gece ve savaş tanrısı, kervanların koruyucusu idi.

G. Ryckmans'a göre tanrıça el-Lât, SemûdSafaî ve Lihyanî kavimlerine ait kitabelerde adı geçen tanrıça İlât ile aynıdır. el-Lât'ın ismi Palmira ve Nabat kitabelerinde de geçmektedir. Güney Arabistan'da rastlanan ve el-Lât'a gönderme yapan kişi isimleri güney Arabistan'da da el-Lât'a tapıldığına dair kanıt olabilir.

Menât Adı Nabat kitabelerinde geçer ve Semud kavmi tarafından da bilinirdi.

  • Arap mitolojisinde ve daha geniş bir ifade ile Orta ve yakın doğu politeizminde yer verilen değişik tapınım şekilleri ve tanrı figürlerinin kısmi değişikliklerle tek tanrılı dinlerde yaşatıldığı bilinmektedir. Âmin ve Nebi deyimleri, Hızır-İlyasİdris inançları, MalikMelekHarut ve MarutArşHavva gibi tanımlamalar yanında Allah, Rahman, Hakem, El-Hâkim, El- Kaim, El-Malik, Ahad, Samed, Aziz, Şafi, Hüda, Rab, Vedud, Kuddüs gibi Allah'a verilen bazı isimler veya bunların kökleri İslam öncesi Arabistan ve Ortadoğu bölgesinde tapınılmakta olan tanrılara ait isim veya unvanlarla yakın etimolojik-fonetik ilişki içerisinde bulunmaktadırlar.


XXXXXXXX


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Hallo 🙋🏼‍♀️