Sırt + Genital =Araf 172. Ayeti
“Rabbin, Âdemoğullarından, onların bellerinden/sırtlarından nesillerini aldı..sonra (NESİLLERİNİ ALDIĞINDA)onları kendilerine karşı şöyle şahit tuttu: “Ben sizin Rabbiniz değil miyim?” Onlar da: “Evet Rabbimizsin. Biz buna şahidiz.” dediler. Artık Kıyamet günü; “biz bunun farkında değildik” diyemezsiniz.” (A’raf, 7/172)
İNSANIN OLUŞUMUNDAKİ TEMEL FAKTÖRLER: ÜREME ORGANLARI SİSTEMİDİR
Üreme organlarını oluşturan sisteme “genital sistem” denir. Genital sistem “üreme sistemi” olarak da bilinmektedir.
GENİTAL SİSTEM=İÇ GENİTAL VE DIŞ GENİTALDİR..
ŞEKİL 1
Genital Sistem embriyolojik dönemde yani anne karnında ki ceninin gelişim döneminde belden, sırttan köken alır. Ana kaynak aldığı, geliştiği yer ise Genital Sırt=Genital Ridge bölgesidir. (Şekil 1/B) Genital sırt Torakal 10 seviyesine denk gelir. Şekil 2
ŞEKİL2 10th=torakal10
TIBBİ AÇIKLAMA
- Primordial germ hücreleri (PGH),=çocuk oluşumu için gereken sperm ve yumurtanın ana hücresi olup bu hücreler anne karnındaki cenin döneminde oluşur. (Şekil 1/A) Bebek doğduğunda genital sistemde depolanır, bir daha ömür boyu öncü yumurta ve öncü sperm hücresi imalatı olmaz. Depolandıkları genital sistemden salınarak farklılaşım geçirerek değişime uğrar ve nesil devamı, üreme için olgun sperm ve olgun yumurtaya dönüşür.
- İlk olarak umbilikal vezikülün duvarında net olarak görünmeye baslayan PGH=Primordial germ hücreleri’nden (ŞEKİL 1/A) binlercesi, yaklasık zigot oluşumundan sonraki 3. haftada, 10. torasik düzeydeki tabaka içine (mezodermal tabaka) içine aktif ve pasif hareketler ile göç eder.
- Üreme sistemlerinin (Gonadların) oluşacağı bu bölgeye göç edemeyen germ hücreleri ise sıklıkla ortadan kalkar. PGH’nin bu göçü, göç edilen yerdeki yapıları (çölomik epitelin ve mezonefrozun proliferasyonunu) uyarır. “Ürogenital sırt (urogenital ridge)” oluşumu gözlenir. (GENİTAL SIRT=GENİTAL RİDGE, ŞEKİL 1/B)
- Yani üreme sistemi (Genital Sistem) genital sırtan köken alır o da torakal 10 seviyesine denk gelir.
- İŞTE BU ANA KADARKİ DÖNEM, “Rabbin, Âdemoğullarından, onların bellerinden/sırtlarından nesillerini alması” ayetine tıbbi olarak denk gelir. İşte bu dönemde yumurta ve spermin atası yani öncü hücreleri oluşur.
- Bu duruma tıp dilinde kadındaki öncü hücreye oogonium erkekteki öncü hücreye de spermatogoniuma denir. Özetle insanın iç dış üreme organları ve üreme hücreleri daha anne karnındayken gelişir ve o dönem ceninin (embriyonun) sırtından köken alır spermatogoniumdur.
Anlaşma yapılması islami sorumluluğa erilen puberte =ergenlik döneminde olur ve burada anne karnındaki ceninde oluşmuş olan ve bir daha üretimi olmayıp sadece başkalaşım geçirecek olan ata hücre tıp dilinde kadında oogonium erkekte spermatogonium artık belli safhalarla üreme çocuk oluşturabilme yeteneğini ergenlikle kazanmış olur. “Onları kendilerine karşı şöyle şahit tuttu: “Ben sizin Rabbiniz değil miyim?” Onlar da: “Evet Rabbimizsin. Biz buna şahidiz.” dediler. Artık Kıyamet günü; “biz bunun farkında değildik” diyemezsiniz.”
Şahit tutulduğu an artık insan nesil oluşturabilme, üreyip çoğalabilme yeteneğini tıbben kazanmıştır. Artık İslami olarak rabbimize şahid olup kıyamet gününde biz bunun farkında değildik deme hakkımız yoktur.
Uzun uzadıya açıklanan aslında anne karnında üreme hücrelerinin ilk oluşum anından başlayıp üreme hücrelerinin işlevsel yetisini kazanmayla ergenlikte yapılan sözleşmeyi içerir.
Uzm. Dr. Seda SEZER
KAYNAK: Langman Medikal Embriyolji 9.Baskı.
♻️♻️♻️♻️♻️♻️♻️♻️♻️♻️♻️♻️♻️♻️♻️♻️♻️♻️
İbn Sina’nın Felak Suresini Tefsiri
KELAM ARAŞTIRMALARI 7:2 (2009), SS.53-72. Doç. Dr. Abdülhamit SİNANOĞLU KSÜ. İlahiyat Fakültesi Kelâm Anabilim Dalı Öğretim Üyesi.
A.İBN SİNÂ’NIN FELAK SÛRESİ TEFSİRİ
Aşağıdaki yazı 10 TEMMUZ 1324 Rûmî-(2 Şevval Perşembe- 23 Eylül 1326) Tarihli “Sırat-ı Müstakim” Dergisi’nin 109.sayısındaki (s.71-73) Osmanlıcasından (çev.Şerefeddin?)6 günümüz Türkçesine çevrilerek hazırlanmıştır.
Biz bu çeviriyi verdikten sonra her ayette vurgulanan kavramlar üzerinde yoğunlaşmak yerine dahaçok ilk iki ayette geçen ilk varlığın ortaya çıkışının keyfiyeti üzerinde duracağız.
İbnSînâ’nın, kainâtın ilk yaratılışı hakkındaki düşüncesinin özeti sayılabilecek görüşlerini Kur’an’ın 113.suresi olan Felak suresinin tefsirini verdikten sonra diğer bazı eserlerindeki konu ile ilişkili görüşlerinden de yararlanarak bir makale formatı sınırları içinde teolojik bağlamda irdelemeye çalışacağız.
Rahmân ve Rahîm Olan Allah’ın Adı ile.
1.Âyet: “Kul eûzu bi Rabbi’l-Felak”: (De ki: Sığınırım felakın Rabbine)
Tefsiri: “Yokluk karanlıklarının zulmetini varlık nûru ile yarmayı bahşeden, İlk Başlangıç Bağışı (Cûd) olan Vâcibu’l-Vücûd’dur. Bu varlık bağışı da Mutlak Birliğin öncelikli gereklerindendir. İlk Başlangıçtan ortaya çıkan varlıkların birincisi, kendisinde asıl olarak şer bulunmayan “kazâ”dır. Ancak, İlk Nûr’un yayılışında, onun altında kalmış olan “mâhiyet” (menân)in zorunlu bulanıklığı bir istisna teşkil eder.
Bundan sonra gerekli olan şerlere çarparak karşılaşan ve nüfuz-ı kazâya uğrayan ardışık nedenler devam eder gider.7 Nedenliler (Mâlüller) arasındaki ilk sebep “kader”dir ki bu da yaratma (halk) dan ibarettir. Yani kader, “ölçülü” olan cisimlerin ve eşyanın mütelazımıdır; (bu da) tabiatı ile yaratılanın görüntüye kavuşan (kazâ-i şuhûda gelen), varlıklar (eşya) ile beraber bulunur.”
2.Âyet: “Min şerri mâ halak”: (Yarattığı şeylerin şerri (kötülük)nden).
Tefsiri: “Bundan dolayı Yüce Allah “min şerri mâ halak”(yarattığı şeylerin şerrinden) buyurup, şerri (kötülük) “halk” ve “takdir” kenarında zikretmiştir. Çünkü kötülük, ancak boyutlu olan cisimlerden ortaya çıkar. Yani kazâ mertebesinde temel olarak kötülük bulunmayıp, kader mertebesinde ortaya çıkar.” “Cisimler, kazâ mertebesinde olmayıp, kendisinde maddî cisimlerin toplandığı ve biçimlendiği (tahsil ve teşekkül eylediği) kader mertebesinde olduğu ve bu cisimler dahi şer kaynağı olduğu için şer, kader mertebesinde olan yaratmaya izafe olunmuştur.
“İnfilak”ın, yaratılmışların gereklerinden olan şerre önceliği bulunmasında (takdim olunmasında), gerekli şerlerden önce “mümkin”lerin mahiyetlerine “vücûd” nûru yayılmış ve bunun üzerine hayır ilk kasıt ile, şer ise ikincil kasıt ile kast olunmuş olduğuna işaretler vardır.” “Özet olarak: Varlık nûrunun yayılması ile, yokluk zulmetine “yarılma”bahşederek görünmeyi sağlayan Vâcibu’l-vücûd hazretleridir.
İnsanî şerler ilk önce ilâhî kazâda mevcut olmayıp, ikincil olarak kaderde ortaya çıkmıştır.” “Buna göre yaratılmışların lazımesinden Rabbilfelak hazretlerine sığınma(istiaze) emrolunur.” “Soru: Niçin “İlâhi’l-Felak” (Felâk’ın İlâhı) denilmeyip “Rabbi’l-Felak” (Felâkın Rabbi) denilmiştir?”8 “Cevap: İlmî gerçeklerden bir ince sırra dayanak olan şu nükteye cevap olarak denilmiştir ki: Rabb, merbûbun Rabbidir. Yani aralarında tezâyüf (yaklaşma, meyilleşme, alıştırma) vardır. Birinin varlığını düşünmek, diğerinin de varlığınıdüşünmeyi gerekli kılar. Böylece merbûb (eğitilen varlık) bütün durumlarında Rabtan bağımsız olamaz.
Nitekim ana ve babasının terbiyesi altında büyüyen bir çocuk hiçbir zaman bu eğitimi sırasında rabtan, yani ana-babasından bağımsız kalamaz.” “Her ne kadar fiillerin kendisine ihtiyacı dolayısıyla ilâh dahi, Rab gibikendisine ihtiyaç olunan ise de merbûb, ilahın özel haysiyetine nazaran, yani ibadete hak kazânmış olmasına kıyasla zikrolunamaz. (Çünkü merbûbun açık ihtiyacı, ilaha değil, Rabbedir). Yani merbûb olan felak bir fâlıka, kendisinde etkili olan bir Fâil Rabbe muhtaç olup, bu haysiyetle mâbûda muhtaç değildir.”“İstiaze, ‘avz., ‘iyâz (kelimeleri) başkasına “sığınma” anlamından ibarettir.
Bu âyet-i kerimede9 soyut olarak sığınma emrolunmuş olmakla, olgunlukların oluşması, hayırları çıkarıp yayan Ezelî ve Yüce Zât’a değil, söyleyene ait ve dönük olan bir emir olduğu sabit ve âşikâr olur ki, bundan da olgunluklardan asıl olarak bir şeyin ilk başlangıçtan alınmayıp (müntehil olmayıp), bu olgunluklara elverişliliğikabul yönünü yönlendirmesi gerekli olduğu hakkındaki kabul görmüş söz, yaklaşık olarak gerçekleşmiş olur. “İnne li rabbiküm fî eyyâmi dehriküm nefehâtün elâ fe ta’rudû lehâ” (Şüphesiz Rabbinizin yaşadığınız günlerde üflemeleri vardır, dikkatli olun, kendinizi onlara arz edin)
Hadis-i Şerîfinde10 dahi lütuf nefhalarının dehrin yüzü üzerine sürekli olup, kesinti ve ayrılmanın kusur eseri olduğuna işaretbuyurmuştur. Yani istidatlı olanın himmetten vazgeçmesi lazım olduğu, sığınmayı gerektirdiği ve himmetten vazgeçilmeyecek olursa, lütuf nefhalarına kavuşulamayacağı açıklanmıştır ki, âyet-i celileden çıkarılan sonucun nebevi söz ileispatıdır.” “Bunun altında yüksek asıllar ve hatırlanması gerekli kurallara büyük uyarılarvardır ki, açıklamaya gerek kalmaksızın, mârifet sahipleri tarafından anlaşılıp kabul olunur.”
3.Âyet: “Ve min şerri ğâsikin izâ vekab”(Ve karanlık çökünce gecenin şerrinden):
Tefsiri: “Bu âyet-i celilede sığınan insan bireylerinden bir bireyin cüz’i nefsidir ki, sığındığı şeylerden dahi kader mertebesinde ortaya çıkan şeylerin zorunlu şerleridir. Şüphe yoktur ki, bu şeylerin şerrinden insanî nefislerincevherlerini en çok zarara sokanlar, konuşan nefislerle beraber bedene sokulmuş olanlardır.
Bunlar bir bakımdan aletler iseler de, diğer yönden vebal (yük) olurlar. Hem yarar, hem zarar ortaya çıkarabilirler. Bunlar hayatın iki önemli rükünleridirler ki, biri hayvânî, diğeri nebâtî kuvvelerdir.” (Bugün Fizyoloji (Organların Yararı İlmi) bilginleri, kişisel hayatta bitkisel hayat (sindirim, emme, kan dolaşımı, ifrazatın teneffüsü, temessül, temessülün gıdalanması) ve hayvânsal hayat veya nisbî hayat (beş duyu, fiil-i asabî ve fiil-iadalî) adları ile iki hayat kuvvesi (olduğunu) kabul etmektedirler.)
“Hayvanî kuvve karanlık ve bulanık bir zulmânî kuvvedir. Sığınarak konuşan nefis ise madde ve maddenin alakalarının bulanıklığından – maddenin şer kaynağı ve zulmet olduğu zikrolunmuştu-saf ve temiz hakikat şekillerinin hepsini kabul etmeye elverişlidir. Konuşan nefsin bu nûrânîliği hayvanî kuvvelerden şehvet, gadap, tahayyül, tevehhüm gibi herhangi birinin kendisinde… hazırladığı vakit ortadan kalkar ki bunlar konuşan nefse dışından ve çevresinden gelmekteolduğundan sürekli olarak yenilenmekte oldukları aşikar olur.
Bundan dolayı insanî nûrun nefsinde hayvani kuvvelerden herhangisinin peş peşe gelmesiyle meydana gelen hey’et (şekil) bir zulmanî hey’et olmakla “ğâsik-vekab”, yani “karşılayan bir zulmet” olmuş olur. Bu hayvanî sûretlerden herhangi birinin konuşan nefis ileberaber, bedene girmesiyle nefis sayfasındaki resimlemeleri nefis cevherine pek yakın bir yol ile zarar bırakabileceğinden, genel olan şerler “halk” (yaratılış)ın ardından zikir ve irad olundu. Her ne kadar “ğasıkın vukubu”ndan, yani zulmetin yönelmesinden ortaya çıkan şer dahi “şerr-i mâ halak” = Yarattığı şeyler”cümlesinden olup, özel ile genel kabilinden ise de bu özel olan hayvânî sûretlerin beşerin nûrâni nefsine yönelmesi önemli bir etkiyi haiz olduğundan özellikle zikrolunup, özellikle bunun şerri (kötülük)nden sığınma ile emrolunmuştur. Ta ki bunların pazde-i istilası olmak en büyük rezilliklerden anlaşılıp, jenk-i hayvaniyeden yüksek nefis aynası tutulsun.”
4.Âyet: “Ve min şerri’n-neffâsâti fi’l-‘ukad”: (Ve düğümlere çokça nefeslenenlerin kötülüğünden)
Tefsiri: “Bu âyet-i kerimede bitkisel kuvvelere işaret buyurulmuştur. Yukarıda arz olunduğu gibi kişisel hayatın ikinci rüknü bitkisel kuvvelerdi. Çünkü bitkisel kuvveler bunun (bedenin) gelişmesi hususunda önlem alan bir müvekkildir(görevlidir). Beden dahi değişik unsurların düğümlerinden/bağlarından meydana gelmiş bir düğüm/bağ mesabesindedir.
İşte bu unsurların hepsi birbirinden ayrışmak için sürekli bir çekişme/gerilim içerisinde idiyse de, karşılığında meydana gelen infiallerden (etkilenim) beden teşekkül edip, varlığını korumaktadır.” (Burada emme ki; gazlar, sıvılar ve mikropların hayat sahiplerinin yüzeyleri devam ile kanın girmesi, kan ve organ olması ile temessül ki; gıdalarınbileşimlerinin toplanması ve kuvvetinin saklanmasına uygun olarak hem-hal ve hem-terkip olması kimyasal olaylara işaret olunmaktadır.
Uzuvlarda miladi on sekizinci asır mesai erbabı önünde etrafı bir duvar ile sınırlı ve elastiki (yapışkan) bir sıvı içeren miladi 1833’te çekirdeği dahi olduğu keşfedilen hücrelerin varlığı kanıtlandı. Bu yüzden bu gün-hücre nazariyesi ile- hükmolunmuştur ki, bunların ayrıayrı ukdeler (düğümler) olduğu izaha muhtaç değildi. Bu hayatî akidde nefes ve ebedî üfürme bitkisel kuvvenin kuvvetidir. Çünkü bu bedenin kuvveti her yönden, yani üç boyuttan artışını gerekli kılar.) “Beşeri sanatlardan hiç bir şey yoktur ki, bir cismin arttırılması için parçalarının bir yönden diğer yöne taşınmasından başka sûretle davransın.
Mesela demirci, bir parça demiri uzunlamasına arttırmak isterse, doğal olarak eninden eksiltmeye mecburdur. Ya da dışarıdan bir parça demir ile bunu telafi eder. Bitkisel kuvveler ise bedenin içine gıdalar sokarak ve saklayarak fiil-i temsilî icra etmekteolduğundan bedenin organlarını bütün yönlerden arttırmakla bitkisel kuvve her şeyden ziyade nefes ve solumaya müşabihtir. Bundan dolayı nefeslerden (neffâsât) amaçlanan hayati akdi her yönden büyüten, bitkisel kuvve olmuş olur ki, bu halin de tamamen bedene büyüme sağladığı açıklanmıştır.
İnsanî nefis ile bitkisel kuvvearasındaki vasıta, hayvansal kuvve olmakla hayvansal kuvveler bitkisel kuvvelerden önce zikrolunmuştur.” “Özetle şöyle denilebilir: Hayvansal kuvve bitkisel kuvvenin nûranî insannefsine bıraktığı zararlar bedensel alakaların kuvvet kazanmasıyla yer ve göklerinmelekûtunu kuşatmaktan mahrumiyet ve diğer nakışlarla nakışlanma (intikaş) yoğunluğuna mahkumiyettir.” 12
5.Âyet: “Ve min şerri (kötülük) hâsidin izâ hased”: (Ve hased ettiğinde hased edenin kötülüğünden).
Tefsiri:“Bu âyet-i celilede beden ve bilumum beden kuvveleri arasında çekişmeler irade buyrulmuştur. Ya da nefs ile beden arasındaki çekişmeye işaret edilmiştir. Öncelikle “ve min şerri’n-neffâsâti fi’l-ukad” âyet-i kerimesindegıdalanma nedeniyle oluşan şerlere ve zararlara işaret buyrulup, âyette genel olarak hepsi irade edilmiştir.
Burada Âdem (a.s.) ile İblis arasındaki hased dahi zikre şayan görülen maddelerdendir.”
(ÖZET OLARAK: Bu surede ilâhî kazâya şirk-i keyfiyetin girmesi ve şirk olan ve bizzat maksut olmayıp, ikincil olarak ve arz ile kast olunmuş olduğu ve insani nefis için şer kaynağı hayvanî ve nebâtî kuvve ve bedenî alakalar bulunduğu açıklanmıştır. Bu kuvvetler nûranî nefis için her an tevlid ve bâl ve külâl eylemekte olursa onlardan kaçınabilmek ne hoş haldir! Bunlardan ayrılıp olgunluk kazananların ruhâni lezzetleri mükemmeldir).






Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Hallo 🙋🏼♀️