19 Kasım 2024 Salı

Zakkum ekstresi & Hellebore bitkisi

Türkiye’nin onu 1988 yılında TRT’de haberlerde, ürettiği zakkum ekstresinin kansere çare olduğunu müjdelediğinde “Zakkumcu Doktor” veya “Zakkumcu Ziya” olarak tanıdığı Mut’un Kürkçü mahallesinden hemşerimiz Operatör Dr. Ziya Özel, yaşamını sürdürdüğü Amerika Birleşik Devletlerinde sessizce yaşamını yitirdi. Hemşerimiz Operatör Dr. Ziya Özel, 6 Haziran 2021 tarihinde, yaşadığı Kaliforniya’da (ABD), 94 yaşında aramızdan ayrıldı.


Gazeteci Ürün Dirier’in Aktuel Dergisi için 2009 yılında yaptığı röportajından bazı kesitler şöyle:

“Dr. Özel değişik hastalıklardan muztarip insanlara yardıma kendini adamış bir Türk cerrahıdır. Anvirzel müseccel markası ile bilinen Nerium Oleander ekstrelerinin mucididir. Oleander ekstrelerinin bağışıklık sistemini düzenleme (modüle etme) özelliği vardır. Kanser ve bağışıklık sistemi düşkünlüğünden kaynaklanan hastalıkların tedavisinde kullanılırlar…”

NERIUM OLEANDER (N.O.) ( Zakkum ) – HİKAYESİ

Dr. Özel N.O. ile çalışmaya 1966 yılında Muğla Devlet Hastanesi’nde iken başladı. Terminal safhadayken N.O. ile tedavi olarak iyileşen hastaları 20 Eylül 1973’te Ankara’da yapılan 4. Balkan Tıp Günleri [ 24 ] sempozyumunda takdim etti. Bu sempozyuma katılırken amacı; bilim camiasının dikkatini etki mekanizması klasik kemoterapi ilaçlarından çok farklı ve bazı vakalarda kanserin türüne bakmaksızın etkili olan N.O. tedavisine çekmekti. Bu tedavi saç dökmüyordu, lökosit sayısını düşürmüyordu. İntramüsküler iğne ile verildiğinde aşı olduktan sonra görülene benzeyen bir ateş yükselmesi görülüyordu. Bu ateş; dozu ayarlayarak kolayca kontrol edilebiliyordu, kanser vücuttan yok olduktan sonra da çıkmaz oluyordu. Umudu; sempozyumdan sonra N.O. ile ilgili ciddi, kapsamlı bilimsel araştırmaların yapılacağı, ve N.O. tedavisinin insanlığın hizmetine bir an evvel gireceği yönünde idi.
Sempozyumdaki tebliğine reaksiyon hiç de umduğu gibi olmadı. Klasik tedavi uygulayıcısı bazı onkologlar, farmakologlar ve üniversite okutmanları N.O. tedavisinin yasaklanması yönünde Sağlık Bakanlığı’na baskı yaptılar.
Ancak, Dr. Özel çalışmalarından vaz geçmedi ve daha başka vakaları Türk tıp dergisi Dirim’de [ 25, 26 ] yayınladı.
N.O. ile ilgili çalışmalarını sürdürebilmek, bilimsel araştırma kurumları ile ilişkiler kurabilmek gayesi ile Muğla Devlet Hastanesi’nden emekliye ayrılarak Nisan 1974’te İstanbul’a taşındı. İstanbul’da değişik üniversitelerle ilişki kurdu. Ancak, beklediği neticeleri alacak çalışmalar yapılamadı.
1985’te yurt dışında araştırma kurumları aramaya başladı. N.O. ekstreleri ile ilgili patent başvurusunu A.B.D. Patent ve Müseccel Marka Ofisi’ne yaptıktan sonra sanayileşmiş değişik ülkelerde bir düzine ilaç firmasına N.O. tedavisini tanıtan birer paket gönderdi. Bunlardan İsviçre’nin Sandoz firması (Sandoz daha sonra başka bir İsviçre ilaç firması ile birleşerek Novartis adını aldı) konu ile ilgilendi ve N.O. ekstre örneklerini test etmek istedi. Testlerin neticesinde N.O. ekstrelerinin bağışıklık sistemini harekete geçirdiği rapor edildi [ 27 ]. Sandoz bilimcileri N.O. ekstreleri için “immünomodülatör” (bağışıklık sistemi düzenleyicisi) tabirini kullandılar. Değişik nedenlerden dolayı Sandoz ile irtibat devam etmedi.
N.O. ektresinde bulunan aktif maddeleri tesbit etmek ve ayırmak gayesi ile 1988 yılında Münih Üniversitesi Farmakoloji Enstitüsü’nde bir araştırma grubu kuruldu. Bağışıklık sisteminin aktivasyon ve düzenlenmesine katkısı olabileceği düşünülen bazı polisakkaritler ayrıldı. Neticeler 17-22 Temmuz 1990’da Almanya’da Bonn’da toplanan Doğal Aktif Maddelerin Biyoloji ve Kimyası (Biology and Chemistry of Active Natural Substances (BACANS)) [ 28-29 ] sempozyumunda takdim edildi. Ancak, araştırma grubunun bazı üyeleri neticelere ve N.O. ekstresine kendi başlarına sahip olma gayreti içine girince grup dağıldı.
Dr. Özel’in 1986’da başvurusunu yaptığı patent 1992 yılında A.B.D.’de [ 30 ], birçok Avrupa ülkesinde, Kanada, Japonya, Avustralya’da tescil edildi.
1995’te bir Amerikan risk kapital şirketi [o zamanki adı ile Pharmaceutical Ventures Trust, daha sonra Ozelle Pharmaceuticals, Inc. (OPI)] patentlerin lisanslarını talep etti. Dr. Özel şirketin N.O. ekstrelerini geliştirip, insanlığın hizmetine girecek hale getirmesi halinde lisansı verebileceği yönünde şartlı anlaşma imzaladı.
OPI AnvirzelTM ismini tescil ettirdi, ve bazı laboratuvar araştırmalarını finanse etti. Faz I klinik deneylerin Cleveland’da Cleveland Kliniği’nde yapılmasını sağladı.
Bu sitenin amacı; Dr. Özel’in tecrübe ve gözlemlerine dayanarak N.O. tedavisini tanıtmaktır. Arzusu; dileyen herkesin zakkum tedavisini uygulayabilmesidir.
Nerium Oleander birçok bilimci tarafından çok değişik zaman ve yerlerde araştırıldı, ancak bulguları hep yanlış yönde, Nerium Oleander’in göz ardı edilmesi yönünde oldu (1-18).
Literatürde Nerium Oleander (N.O.) çok toksik olması ve içindeki kardiak glikozitler ile bilinir. Birçok bitki kitabında N.O. bitkisinin çok zehirli olduğu anlatılır (19). Insanlarda (16,20,21) ve hayvanlarda (17,22) N.O. zehirlenmeleri rapor edilmiştir.
N.O. bitkisinde aralarında güçlü glikositlerin de olduğu ismi daha bilinmiyen 50’nin üzerinde madde olduğu bildirilmektedir (23). 1957’de A.B.D. Milli Kanser Enstitüsü’nde yaklaşık 35.000 bitki nümunesi anti tümör etkileri olup olmadığı yönünde araştırıldı. N.O.’da mevcut olduğu bilinen oleandrin, adynerin ve ursolik asit KB, P388 ve L1210; hücre tiplerinde test edildiler. N.O.’nun bu üç maddesi diğer 632 madde ile birlikte KB tümör hücrelerine karşı etkili bulundular, ancak P388 ve L1210 hücre tiplerine karşı etki göstermediklerinden üzerlerinde çalışılmaya değer bulunmadılar (5).
Yakın tarihli literatüre göre ise; N.O.’nun içinde daha birçok maddenin yanısıra Adynerin, Alpha-amyrin, Beta-sitosterol, Betulin, Foliandrin, Folinerin, Gitoxigenin, Isoquercitrin, Lauric-acid, Linoleic-acid, Neriin, Oleandrin, Oleandrigenin, Oleanolic-acid, Oleic-acid, Quercetin, Rutin, Stigmasterol, Ursolic-acid, Uzarigenin de bulunmaktadır. Gene literatüre göre N.O.’da sayılan bu maddelerin anti tümör ve/veya bağışıklık sistemini kamçılayan ve/veya anti virüs ve/veya anti bakteryel ve/veya daha başka faydalı etkileri vardır (37). N.O. ekstresinde bu sayılan maddelerin kaçının beraberce bulunduğu hala bilinmemektedir.

ÖZEL N.O. ÜZERİNDE ÇALIŞMAYA NASIL BAŞLADI?

Dr. Özel 1962 yılında Muğla Devlet Hastanesi’nde göreve başladı. Hastaneye başvurup kanser teşhisi konan hastaların coğrafi dağılımı dikkatini çeker: kanser teşhisi konmuş 106 hastadan 94’ü 600 metre rakımın üstündeki bölgelerde yaşıyorlardı. Dr. Özel kanser ile çevre koşulları arasında bir korölasyon araştırdı. N.O. bitkisi 600 metrenin altında çok yaygındı ve insanlar bu bitki ile yakın temas halinde idiler (örneğin N.O. bahçelerinde, su kaynaklarının yanında vb yetişiyordu). 600 metrenin üzerinde bu bitkiye rastlanmıyordu. Bunun yanısıra, halk arasında azgın yara denen deri kanserlerinde, bitkinin yapraklarının bir şekilde yara üzerine kullanıldığını gözlemlemişti. Bu gözlemler N.O. bitkisine dikkatini çekmiş, konu üzerinde çalışmaya başlamıştı. Önce kobaylar üzerinde N.O.’dan hazırladığı ekstrenin toksik dozunu tesbit etti. Bir N.O. pomadı hazırladı ve deneysel olarak ilk defa 1966’da bir cilt kanseri tedavisinde kullandı. İkinci olarak inopere mide kanserli bir hasta ağızdan N.O. ekstresi kullandı. Her iki vakada da remisyon oldu (yani her iki hasta da iyileştiler).

1973’TE İLK TIBBİ YAYINLAR

N.O. tedavisi görerek iyileşen hastaların vaka raporları ilk olarak 1973 yılında 4. Balkan Tıp Günleri’nde (24) tebliğ edildi. Daha başka vaka raporları bilahere Türk Tıp dergisi Dirim’de yayınlandı (25,26). Yayınlanan vakalardaki hastaların hepsinin teşhisleri Muğla Devlet Hastanesi ve Dr. Özel ile ilgisi olmayan başka yerlerdeki birçok hastane, üniversite hastanesi gibi sağlık merkezlerinde konmuştu. Bazı hastalar inopere ve terminal safhada kanserliydiler. Bazı hastalara klasik tedaviler (ameliyat, kemoterapi, radyoterapi) uygulanmış, ancak hastalık ilerleyip terminal safhaya gelinince terk edilmişlerdi, ve bu durumda Dr. Özel’e gelmişlerdi. Böyle hastalar N.O. tedavisi ile iyileşmişlerdi, yani artık vücutlarında kanser bulunamıyordu. Dr. Özel; yayınların N.O. tedavisine dikkat çekeceğini, ve konu üzerinde yoğun araştırma, geliştirme faaliyetlerini başlatacağını sanıyordu. Ancak tepki hiç de düşündüğü gibi olmadı. Öncelikle onkologlar olmak üzere eleştirenler başlıca şu kalıpları kullanarak konuyu çarpıtmaya çalıştılar:
Şayet hasta daha önce herhangi bir klasik tedavi görmüş ise (yani ameliyat ve/veya kemoterapi ve/veya radyoterapi olmuşsa) sonra terminal safhada terk edilmişse;
“Hasta daha evvel gördüğü tedavinin sonradan etkisi ile iyi olmuş” diyorlardı.
Şayet hasta inopere ve terminal safhada kanserden muztaripmiş ise ve herhangi bir klasik tedavi uygulanamamış ise:
Teşhis yanlışmış,
Hasta kendi kendine iyileşmiş, literatürde kendi kendine iyileşen hastalar var…
Literatürde böyle tedavi yok.
İyileşmiş demek için beş yıl beklemek lazım.
Ve benzeri argümanları öne sürüyorlardı…
1973’teki kongreden sonra birçok klasik tedavi uygulayıcısı ve bazı üniversite çalışanları Dr. Özel aleyhine tepki gösterdiler ve onların baskısı ile Sağlık Bakanlığı 1976’da Dr. Özel’i mahkemeye verdi. İki yıl süren davadan sonra (İstanbul 11. Asliye Ceza Mahkemesi’nin 978/107 sayılı kararı ile) Dr. Özel beraat etti. Nisan 1978’deki bu mahkeme kararıyla; N.O. ekstrelerinin Dr. Özel tarafından kullanılması hukuki güvence altına alınmış oldu.

1980’Lİ YILLAR

1986’da ABD’de N.O. ekstreleri için patent başvurusu yapıldı.

1987’de İsviçre ilaç firması Sandoz N.O. ekstreleri ile ilgilendi ve nümune istedi. Yapılan in vitro ve in vivo testler neticesinde N.O.I. (N.O. ekstresinin enjektabl (iğne ile verilen) hali)’nin toksik olmadığı, immünomodulatör (bağışıklık sistemini düzenleyici) ve antitümöral etkiye sahip olduğu rapor edildi (27). Bu şirketle ilişki değişik sebeplerden dolayı devam etmedi.
1988’de Almanya’da Münih Üniversitesi Farmakoloji Enstitüsü’nde N.O. ekstresinin içindeki aktif maddeleri ayırmak üzere bir araştırma grubu oluşturuldu. Bağışıklık sisteminin harekete geçmesine katkısı olabileceği düşünülen bazı polisakkaritler ayrıştırıldı. Bu polisakkaritler için patent başvurusu yapıldı (29), bulgular 17-22 Temmuz 1990’da Almanya’nın Bonn kentinde toplanan BACANS sempozyumunda tebliğ edildi (28). Grup; bazı üyelerinin N.O. ekstresine kendi başlarına sahip çıkmaya kalkmaları üzerine dağıldı.
1986’da ABD’de yapılan patent başvurusu, 1992’de A.B.D.’de (30), Kanada, Japonya, Avustralya, ve birçok Avrupa ülkesinde tescil edildi.
1995’te A.B.D. risk kapitali şirketi Pharmaceutical Ventures Thrust ile bir lisans ön anlaşması imzalandı. Bu firma daha sonra Ozelle Pharmaceuticals, Inc. (OPI) adını aldı. OPI N.O. ekstreleri için ANVIRZEL ismini müseccel marka olarak tescil ettirdi. Yurt dışında N.O. ekstreleri Anvirzel adı altında bilinir oldu.
OPI; A.B.D.’de Texas’da M.D. Anderson’da bazı araştırmaları finanse etti. Araştırmalarda N.O. ekstresinde çok az miktarda oleandrin ve oleandrigenin bulundu. Literatürde kardiak glikozitlerin kemoterapi ilaçlarının etkisine benzer şekilde antitümör etkisi olduğu bilindiğinden, araştırmacılar da N.O. ekstresinin etkisinin başlıca bu iki maddeden kaynaklandığını düşündüler(31-35).
2000 yılında OPI’nın A.B.D.’de hazırladığı Anvirzel ile Faz I klinik deneyleri Cleveland Kliniği’nde (Cleveland, Ohio/USA) yapıldı (36).
Daha başka immünolojik araştırmalar A.B.D.’de Kaliforniya’da Irvine ve Drew üniversitelerinde yapıldı (her iki üniversite de Los Angeles’te) (38).


Dr. Özel, 1962’de Muğla Devlet Hastanesi’ne tayini çıkınca, orada köylülerin cilt kanseri olan bölgelere zakkum yaprakları koyduğunu görmüş. Fransızca bir kaynakta “Zakkumun içeriği tam araştırılsa bir ilaç hazinesi olduğu görülür” cümlesinden etkilenmiş ve zakkumu araştırmaya başlamış.


“NEREDEYSE VATAN HAİNİ İLAN EDİLDİM”

Türkiye’de büyük tepki ile karşılaşınca 1992’de ABD’den zakkumdan elde edilen “Oleander” maddesinin bağışıklık sistemini güçlendiren etkisi üzerine patent alan Özel şunları anlattı: “Benim yaptığım zakkum ekstresi, kanser ilacı değil. Bu, vücudun bağışıklık sistemini güçlendiren bir sistem. Sadece iyilik yapmak istiyordum, mücadelem buydu. Neredeyse vatan haini ilan edildim.”

https://www.drozel.org/tr/tarihce.htm  

Fotoğraf: Güven POLAT  


♻️♻️♻️♻️♻️♻️♻️♻️♻️♻️♻️♻️♻️♻️♻️ 


Helleborus ailesinden, çok yıllık bir bitkidir. Yani Arapça bir tür ağaçtır. Helle kelimesi İngilizcede “hell” ,”helle” cehennem anlamına gelmektedir. “Bore” kelimesi : Delik, sıkıntı, kuyu, bela anlamlarına gelmektedir.

Hellebore bitkisi ülkemizde “çöpleme” olarak tanınmaktadır. Avrupa’da yaygın olarak yetişir.

Eskiden Avrupa’da cadılar şeytanları bağlamak için bu bitkiyi kullanırlarmış. Eski zamanlarda ilaç olarak da kullanılmış.

Bu bitki çok zehirlidir. Yendiğinde kulak çınlaması, baş dönmesi, şuur bulanıklığı, aşırı susama hissi, boğulma hissi, boğazda ve dilde şişme, kusma, ağızda ve boğazda yaralara, ishale, kanlı kusmalara ve kalp yavaşlaması ile ölüme sebep olabilmektedir. Bu bitkideki bu etkilere sahip olan maddeler: helleborin, hellebrin, ve helleborein dir.

Bu bitki değişik Avrupa kültürlerinde öteden beri çeşitli ülserli hastalıkların tedavisinde kullanılmıştır.

Ancak 2002 yılında İsveç, Uppsala Üniversitesi’nden bir grup Helleborus türü bitkiler üzerinde yaptıkları geniş bir çalışmada bu bitkilerin 10 kadar türünün sitotoksik yani tümör öldürücü güce sahip olduğunu buldular ve bu bitkileri kanser araştırmaları için hedef gösterdiler. 2009 Yılı Nisan ayında Berlin Üniversitesi’nden bir ekip bu bitkinin tümör öldürücü özelliği üzerinde yaptıkları çalışmayı yayınladılar.

Bu çalışmanın amacı siyah hellebore geleneksel kullanımlar dışında kanser, lösemi, lenfoma gibi hastalıklarda tedavi edici özelliğinin araştırılmasıydı. Bunun için suda çözülmüş siyah hellebore ekstresi insanlardan alınan çeşitli kanser hücrelerine verildi. Hellebore ekstesinin sağlıklı hücrelere dokunmadan kanserli hücrelere nüfuz ederek bu hücrelerin kendi kendilerini imha etmesine yol açtığı görüldü.

Özellikle başka bir bitkisel kanser ilacı olan Vincristine ile birleştiğinde çok etkileyici sonuçlar alınmıştır.

Filizlenen Hellebore Tomurcuklanan Hellebore


Yılan başına benzerliğine dikkat ediniz.

Allah’ın dini tarihler boyunca hep aynı olmuştur. Yani ölüm ve sonrası bilgiler hep aynıdır. Fakat zaman içinde insanlar bu bilgileri değiştirmiş ve mitolojik hikayeler uydurmuşlardı.

Mesela Sümerliler kendilerine ulaşan ölüm sonrası bilgilere kendi menkıbelerini de ekleyerek Mitolojik hikayeler haline getirmişlerdir.

Bu mitolojik hikayeler daha sonra başka milletlere geçerken de değişikliklere uğramıştır.

Her toplum kendi dünya görüşü ve bilgisine göre bir mit oluşturmuştur. Mitlerin değişiminin diğer bir sebebi de diller arası çeviri yapılırken oluşan hatalardır. Mesela Sami Dillerinde yılan ve şeytan kelimeleri aynı kökten geldiğinden kimi zaman şeytan, kimi zaman da yılan olarak karşımıza çıkmaktadır.

Aslında bütün mitlerin altında bir gerçeklik vardır. Ölüm sonrasına ait mitlerin altındaki gerçeklik ise günahkarların ölüm sonrasında mezarda veya ahirette bir şekilde şiddetle cezalandırılacağıdır.

Kuran’da ki bu ayetlerde Allahın dinini inkar eden günahkarlara verilecek ceza anlatılırken, tarihi mitolojiler ve bilgiler de anlatılmaktadır. Anlatılanların mevcut ve gerçeklerden oluştuğu gösterilmektedir. İnsanlar anlasın ki Allah her şeyi, mitolojiyi, geçmişi ve geleceği hakkıyla bilendir. 


Türk Uygarlığındaki yeri


Türkçe adları; Dilimizde çöplemecik, danabağırtan, karacaot, noel gülü, çöpleme, bohçaotu, çöpotu, bohça, boynuz otu, çatlak otu, danakıran, patlak çiçeği ve siyah harbak adları ile bilinmektedir.


Kara harbak (قره خربق), bitkinin Arapçadaki karşılığı olan harbak esved (خربق اسود)’den alınmıştır. Metinlerimizde bitki için çöpleme (چۊپلمه) ve karaca otı (قاراجه اوتى) adları da tercih edilmiştir. Dioscorides, bitkinin toplanmadan önce sarımsak tüketilmesini, aksi takdirde baş ağrısına neden olacağını, epilepsi, işitme kaybı, cilt hastalıkları, diş ağrısı, ödem, eklem iltihabı, felç ve deliryum vakalarında başvurulduğunu, âdet söktürücü, düşük yaptırıcı, yara temizleyici, balgam söktürücü ve müshil olarak yararlandılığını yazmıştır.


Bitki kötü ruhları uzak tutmak için evlerin etrafına dikilmiş ya da parçaları serpilmiştir. Bitki ayrıca nazar ve büyüye karşı sığırları korumak için de kullanılmıştır. Dinsel ayinlerde de kullanılan bitkinin etrafına kılıçla bir daire çizilmiş, Apollon ve Asklepios’a dua edilmiş ve bu ayinle birlikte, gelecek yılda olacakların öngörülebileceğine inanılmıştır. İbn-i Şerîf bitkinin, boynu delinip içeri sokularak sığırların tedavisinde kullanıldığını yazmıştır.


Bu uygulamaya Kocaeli ilinin Gölcük ilçesinde biz de şahit olduk. Bitkiyi bu amaçla kullananlar Kafkasya’dan yaklaşık 100 yıl önce Gölcük ilçesine göç etmişlerdi. Yunan mitolojisinde, çoban Melampus’un, kendilerini inek sanarak bütün gün çayırda dolaşan Proteus’un kızlarını tedavi etmek için bu bitkiyi kullandığı aktarılmıştır. Bu hikâye, bitkinin ineklerde görülen bir takım rahatsızlıkların tedavisinde kullanılmasına mitolojik bir referans olarak göze çarpmaktadır.

Bitki Anadolu’da, epilepsi, baş dönmesi, hemoroit, cilt hastalıkları, diş rahatsızlıkları, baş ağrısı ve işitme sorunlarının tedavisinde kullanılmış, âdet söktürücü ve düşük sonrası kalıntıların çıkarılması için başvurulmuştur.

Bu maddeye Helleborus niger ve Helleborus odorus taksonları da dâhildir. © Doğan, Hüseyin (2023). Anadolu Türk Uygarlığında Bitkiler (XIII-XV. yy.) Yayımlanmamış Doktora tezi, Kocaeli Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Kocaeli, s.364-365.


Beyaz çiçekli karaca ot veya Noel gülü, Helleborus niger by James Sowerby

Beyaz çiçekli karaca ot veya Noel gülü, Helleborus niger

Tarihi

Keçi çobanı Melampus’un, Hera hakkında ileri-geri konuştukları için tanrıça tarafından ineğe dönüştürülen Proteus’un iki kızını, bu bitki ile tedavi etmiş olması nedeniyle Melampodion adı ile bilinmektedir.

Kökler siyah renkli ve ince olup soğan benzeri bir yumrudan çıkar. Kökler tıbbi olarak kullanılmıştır.

 Engebeli, tepelik ve kuru bölgelerde yetişir.

Tek başına ya da Convolvulus scammonia ve tuzla alındığında balgam ve safrayı aşağı iter. Mercimek ve et suyu ile haşlanırsa müshil etkilidir. Epilepsi, melankoli, delilik, eklem iltihabı ve felç hastalarına iyi gelir. Fitil olarak yerleştirilirse âdet söktürücüdür ve fetüsü yok eder. Fistüllere sokularak üç gün beklenirse iyi gelir.

İşitme güçlüğü halinde kulağa sokularak iki ile üç gün tutulur. Kendi başına ya da sirke ile sürüldüğünde cilt şikâyetlerine faydalıdır. Sirkede kaynatılarak gargara yapılırsa diş ağrısını giderir. Arpa unu ve şarapla ödemi olanlara yakı yapılır. Asma köklerinin yakınına dikilirse bu asmalardan yapılan şarapların müshil etkili olmasını sağlar. 

Ayrıca bitkiyi hızlıca sökmek gerekir, aksi takdirde baş ağrısına neden olur. Bu yüzden kök toplayıcılar koruma amaçlı olarak önceden sarımsak yiyip şarap içerler. DI 4-162. 

Tıp

Yaprakları ve rizomları hayvanlarda ishal tedavisinde kullanılmıştır. Hayvanlarda ayak ödemi, sırt ağrısı, yürüme zorluğu, Mycoplasma dysgalactiae paraziti ve soğuk algınlığında etkilidir.

Dikkat

Bilgi

Hristiyanlıkta Lent yortusu esnasında çiçek açması nedeniyle önem atfedilen bir bitkidir. Bitkiye ayrıca “Noel gülü” denilmesi de bununla ilgilidir.         


XXXXXXXX


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Hallo 🙋🏼‍♀️