12 Kasım 2024 Salı

Yemen; Burası Huş’tur… Ve Hudeyde

Yemen diye diye… Bölüm-1 


Yemen diye diye…
KONICA MINOLTA DIGITAL CAMERA 

Yemen seyahati, THY’nin Yemen başkenti “Sana’a” ya başlattığı sefer nedeniyle Skylife dergisinde yayınladığı yazıyı okumamla aklıma düştü. 

Arkasından Yemen’le ilgili bilgi toplamaya başladım. Bilgiler biriktikçe seyahat planı da şekillenmeye başladı. 2007 yılının Kurban Bayramı için taslak planı oluşturduktan sonra ver elini Yemen. 

Aslında elimde bir plan olmasına rağmen ülke içinde şehirlerarası seyahati nasıl yapacağım belirginlik kazanmamıştı. Sadece Sana’a’da iki günlük otel rezervasyonum vardı. Gerisi tam Türk işi, gün ola hayır ola.

Otelim Arabia Felix, Sana’a’nın tarihi dokusu bozulmamış kale surları içinde otantik bir binaydı. “Arabia Felix” Latince kökenli, “mutlu Arabistan” anlamına geliyor. Sokaklarda satılan eski Arabistan haritası imitasyonlarında da bu ismi görmek mümkün.Ama ülkenin tarihi ve gezdiğim süre içinde yaşamın bu deyimle tezat oluşturduğunu net şekilde gördüm.

Yemen diye diye… Bölüm 1
KONICA MINOLTA DIGITAL CAMERA


Yemen hikayesi, Yavuz Sultan Selim’in Mısır seferinin akabinde 1538 yılında Osmanlı idaresine girmesiyle başlamış ve 1911’de bu birlikteliğin sona ermesine kadar da en problemli ve sıkıntılı topraklar olarak tarihte yerini almış. Osmanlı, İslam için çok önemli olan Hicaz’ın ve buradaki Mekke ve Medine’nin güvenliğini sağlamak için Kızıldeniz’e ve Aden körfezine hakim olmaya çalışmanın bedelini pahalı öder. Yüzbinlerce askerimiz Yemen ilinde yok olup gitmişlerdir.

Yemen’in tarihine ait bilgiler çok eskilere gitmektedir. Kur’an ve İncil’de bahsedilen Saba Melikesinin Saba Krallığının, M.Ö. 750-115 yılları arasında bölgede hüküm sürmüş ve Arapların en eski şehirlerinden birisi olan bugünkü Başkent Sana’a Nuh Peygamber’in üç oğlundan birisi olan Shem tarafından kurulmuş olduğu söylenir. M.S. 6. yüzyıldaki Pers hakimiyetinden sonra, M.S. 628 yılında kısmen Hıristiyan olan Yemen halkı İslamiyet’e geçmiş. Bir süre Emeviler ve daha sonra Abbasiler tarafından yönetilen Yemen, Hazreti Ali’nin soyundan gelen imamlar tarafından yönetilmiştir.

Yemen diye diye...
KONICA MINOLTA DIGITAL CAMERA


Kale içi evlerin hepsi birbirinden güzel mimariye sahip. Pencereler bir başka güzel. Bu evlerin birçoğunda kapıya geleni görmek için ahşaptan yapılmış cumba benzeri küçük çıkıntılar mevcut. Dar sokaklarda gezerken bu yapıları izlemek apayrı bir keyif. Yine bu sokaklarda birçok yerde su tankları yer almakta ve evler ihtiyaçlarını karşılamakta.

Yemen diye diye...
KONICA MINOLTA DIGITAL CAMERA


Ağırlanma şansını elde ettiğim rehberimin evinde küçük bir su pompası sokağa açılan kapıyla evin girişi arasında yer alan minik avludaki depoya su basıyordu. Yemek sonrası ellerimi bu tankın alt tarafında yer alan muslukta yıkadım.

Kale içi sokaklarının adı ya da numarası olmadığını öğrenmem şaşkınlık yarattı. “Peki mektuplar nasıl dağıtılıyor?” diye sorduğumda, postaneden posta kutusu kiralandığını ya da tanıdıkları birinin posta kutusu numarasının verildiğini öğrendim. 

1970 yılında Sana’a UNESCO tarafından “En tehlike altında olan şehir” olarak ilan edilerek korunmaya çalışılıyor. 1986 yılında da “Dünya Mirası” statüsü verilmiş.

Yemen diye diye...
KONICA MINOLTA DIGITAL CAMERA


Trafik ayrı bir alem. Sana’a’da yollar beklediğimden iyi olmasına rağmen trafik kuralları kâğıt üzerinde kalmış görünüyor. Arabalar boş buldukları yerden yollarına devam ediyor. Bazı önemli kavşaklarda görev yapan trafik polisleri nispeten bu kavşaklarda trafiğin düzgün akmasını sağlıyorlar. Arabaların çoğunda vuruklar var. Hemen önümdeki kavşakta olan bir kazada, kazaya karışanların birbirine sille tokat girişmeleri normalde sakin görünüşe sahip Yemenlilerle bağdaştıramadım.

Yemen diye diye...
KONICA MINOLTA DIGITAL CAMERA


Motosiklet taksilerde ilgimi çekti. Pazarların kurulduğu yerlerde ve meydanlarda motosikletle bekleyen insanların aslında tek kişilik taksi olarak çalıştığını öğrendiğimde iyice şaşırıyorum. Buna karşılık Aden’de trafik çok düzenli ve şoförler saygılı. Herhalde uzun zaman İngiltere tarafından yönetilmenin etkisi vardır diye düşünmeden edemiyorum.

Yemen diye diye...
KONICA MINOLTA DIGITAL CAMERA


Şehirler arasında istediğiniz gibi seyahat edemiyorsunuz. Öncelikle turizm polisinden seyahat belgesi almanız gerekiyor. Bunun için pasaportun fotokopisi, gideceğiniz yerler ve güzergâh liste olarak polise veriliyor. Hususi pasaportum (yeşil renkli) beni uğraştırdı. Turizm polisi kayıtlarında normal (mavi) ve diplomatik (kırmızı) pasaport kayıtları var. Hususi pasaport tanımsız ve ne olduğunu anlatmaya çalışırken ağzımdan “diplomatik gibi “ laf çıkınca polis “askeriye harbiye “ dedi, yani izin belgesini ordundan alacağız. Ama orada da pasaport rengi tanımsız. Haydi gerisin geri turizm polis binasına. Neyse, birkaç görevliyle görüşme sonrasında ikna ederek seyahat belgesini alma başarısını gösterdik. 

Polisin size verdiği seyahat belgesinden de bol miktarda fotokopi almak gerekiyor. Çünkü her şehir girişinde ve çıkışında bu belgeyi nöbet tutan askerlere vermek gerekiyor. Bu belgeleri ne yapıyorlar? Kontrol noktasında görevli polisin belgeleri koyduğu yere baktığımda verdiğim cevap “Hiçbir şey” oluyor.

Aden’e kadar her şey normal gitti. Aden girişinde arabayı ben kullanıyordum. Kontrol noktasında durduk. Asker kafasını camdan içeri doğru uzattı ve yanımda bana rehberlik yapan Yemen’li arkadaşımın seyahat belgesi görmek istedi. Kontrolü geçtikten sonra bu garip duruma epey güldük.

Yemen diye diye...
KONICA MINOLTA DIGITAL CAMERA


Şehirlerarası yollarda araç sayısı çok değil. Ama karşıdan araç geldiğini gördüğümüzde dikkatimizi arttırıyoruz. Mesafeler uzun görünmese de yolların dar olması nedeniyle uzun sürüyor. Aden dönüşünde, tırmanmaya çalıştığımız dağdaki virajların birisinde önümüzdeki kamyon karşıdan gelen muhtemelen Suudi –rehberim öyle söyledi– son model bir cipin sol farını ezdi ve arkada arabadan inmiş bağıran şaşkın şaşkın bakan Arapları bırakarak durmaksızın yoluna devam etti.

Fotoğraf çekmek hem kolay hem de zor. Bir kere erkekleri ve çocukların hepsi poz verme yarışına giriyorlar.

Yemen diye diye...
KONICA MINOLTA DIGITAL CAMERA


Bu da çoğu kez doğal hallerini kaçırmanıza sebep oluyor. Üstüne üstlük çocuklar “sura, sura” ( suret kelimesinin kökü olmalı) diye bağırarak etraftan da fotoğraf meraklılarının toplanmasına ön ayak oluyorlar. 

Bir keresinde çarşıda omuzuma dokunuldu ve döndüm. Gülümseyen bir adam ve çevresinde bir kaç tane burkalı bayan. Adam eliyle, kendini ve kadınlarını havada çizdiği daire içine alarak ve de gülümseyerek yaptığı konuşmanın içinde sadece “sura” kelimesinden anladım ki “aile” fotoğrafı istiyordu.

Yemen diye diye...
KONICA MINOLTA DIGITAL CAMERA

Bu arada seyyar satıcılar da adama laf atıyordu. Arkada kadınlar hep bir ağızdan itiraz olduğu anlaşılan yüksek sesle adama konuşuyorlardı. Ben de sağ elimin işaret parmağını “olmaz” dercesine sağa sola sallayıp red cevabı verdim. Düşünüyorum da, fotoğraflarını çekmeye kalksaydım ne olurdu acaba?

Yemen seyahatimin ilk bölümü burada bitiyor. Arkasından, sıradaki 

ikinci bölümde; Yemen’in baharat yolu üzerindeki kentleri ve mistik ortamını paylaşacağım “Burası Huş’tur… Ve Hudeyde” yazım geliyor. 


Burası Huş’tur… Ve Hudeyde” 

Dar Al Hajar, Wadi Dhar da yer alan İmam Yahya’nın kalesi ve sarayı olan, bir kayanın üzerine inşa edilmiş muhteşem bir yapı. Wadi Dhar etrafı yüksek tepelerle çevrili tam bir çanak şeklinde ve sadece bir giriş noktası var.

Dolayısıyla İmam Yahya’nın en korunaklı mekânı. Görülmeye değer bir yer.

Burası Huş’tur… Ve Hudeyde
KONICA MINOLTA DIGITAL CAMERA

Shibam baharat yolu üzerinde yer alan ve Saba Melikeliğine başkentlik yapmış eski bir yerleşim. Buraya vardığımızda şehrin ana caddesinde toplanmanın sonuna gelmiş bir pazarın içine girdik. Asıl görmek istediğim yer olan Kawkaban ise hemen Shibam’ın arkasında dik yükselen tepede yer almakta.

Burası Huş’tur… Ve Hudeyde - Bölüm 2
KONICA MINOLTA DIGITAL CAMERA

Şehre etrafını çeviren surların tek kapısından giriliyor. Tepenin kıyısından aşağıda Shibam izleniyor. En ilginç olan şey, geniş havuz kuyu karışımı bir su alanından boruyla Shibam’a su sağlanıyor. Paraşütçülerin burayı nasıl keşfetmediği diye düşündüm. Al Jabal’a uğrayıp burada üç ya da dört parmak (inch) kalınlığındaki meşhur (!) şelaleyi ve etrafında yer alan gat bahçelerini görmek üzere Sana’a’ya dönüşü farklı bir yol kullanarak yapıyoruz.

Gat ( Khat, qat ya da Arap çayı), hemen hemen gördüğüm tüm Yemen’li erkeklerin kullandığı uyarıcı özelliği olan bir bitki. Dünyanın birçok ülkesinde uyuşturucu kategorisine girdiği için yasak bu bitki, Suudi Arabistan’da bu bitkiyi kullanmanın cezası ölüm. Sabahın erken saatlerinde toplanıp pazarlara akın eden erkekler satın almak için nerede ise birbirlerini eziyorlar.

Burası Huş’tur… Ve Hudeyde - Bölüm 2
KONICA MINOLTA DIGITAL CAMERA

Sana’a çarşısında gördüğüm uzun bir çadırın kapısını aralayıp içine girdiğimde, çadırın iki uzun kenarına sıralanmış, bazılarının elinde sigara bazılarının önünde nargile ama istisnasız herkesin önünde plastik su şişesi olan erkeklerin sıralandığı ve çadırın ortasında ud ile müzik yapılan bir kompozisyon çıkıyor karşıma. Ben şaşkın onlar donuk bakıştıktan sonra fotoğraf makinasını kaldırmaya dahi cesaret edemeden girdiğim gibi sessizce çadırı terk ediyorum…

Burası Huş’tur… Ve Hudeyde - Bölüm 2
KONICA MINOLTA DIGITAL CAMERA

Sana’a daki son günümde yol arkadaşım Waled’in bir ev ihtiyacı için pazarlardan birine gittik. Sıkı bir pazarlık yaptığı her halinden belli, alacağı eşyayı alıp satıcıya “vallah” diyerek parayı attı ve yanıma geldi ve yürümeye başladık. Satıcı bulunduğu yerden fırladığı gibi koşarak önümüzü kesti ve bağrışmalar başladı. Anladım ki bizimki satıcının istediğinden daha az ödeme yapmış. Waled satıcının istediği ek miktarı vermeye razı olmasına rağmen “vallah” dediği için yemini bozulmasın diye kendisi veremiyor. Elindeki bir demet paradan eksik miktarı ben aldım ve satıcıya verdim. Böylece arkadaşın yeminini kurtarmış (!) oldum.

Sana’a, Hudeyde arası yaklaşık olarak 270 km. Yol üzerinde Manakkah ve Al Hajara kentleri yer almakta.

Burası Huş’tur… Ve Hudeyde - Bölüm 2
KONICA MINOLTA DIGITAL CAMERA

Manakkah’ın içinden geçen dar bir yoldan ilerleyerek Al Hajara’ya ulaşılıyor. Görülmeye değer bir yerleşim yeri. Dağın zirvesine yerleşmiş, sadece yürüyerek erişilebilen ve dar bir kale kapısından giriş yapılan, iki kişinin yan yana yürümekte zorlandığı dar sokakları olan, tipik Yemen mimarisinin en güzel örneklerini sergileyen birkaç katlı binaların yer aldığı, hayranlık uyandıran bir yerleşim.

Burası Huş’tur… Ve Hudeyde - Bölüm 2
KONICA MINOLTA DIGITAL CAMERA

Fazla yaşayan insan yok. Turistlik eşya satan yerler girişe sıralanmış. Uzaktan üzerinde yük olan eşeğiyle şehrin giriş kapısına giden merdivenlere tırmanan birisini daha sonra da bir çocuğu iki adet likit gaz tüpünü bağladığı eşeğiyle aşağıya inerken görüyorum. Şehrin güzel görünümünü fotoğraflayabilmek için uzun bir yürüyüşle karşı düzlüğe gidip istediğim fotoğrafı çektim.


KONICA MINOLTA DIGITAL CAMERA

Hudeyde yolu, Manakkah’dan kıvrıla kıvrıla aşağıdaki vadinin içine giriyor. Ve buradan itibaren kuzey Yemen’deki kıraç ve sadece gat bahçelerinin görüntüsü yerini meyve bahçelerinin aldığı yeşil bir görüntüye bırakıyor. Vadinin hemen başladığı noktada kuvvetli olmayan bir su kaynağı vardır.

Burası Huş’tur

Yemen’in bir tarafı çöl, diğer tarafı deniz, ancak çoğu yerleri dağlık ve bu dağların en küçüğü bile 3 Bin metreden başlıyor. İklim koşulları çok zorlu olan bu bölgede Osmanlı tam dört asır hüküm sürdü. Bölgeyi savunmak için Anadolu’dan her yıl binlerce Türk askeri Yemen’e gönderiliyordu. O zamanlar bir askerin Yemen’e tayini çıktığında, sanki ölüm fermanı çıkmış gibi ailesi ağıtlar yakar, asker de tüm sevdikleriyle helalleşirdi. Neden giden bir askerin bir daha geri gelmeyeceği kabul ediliyordu?🇹🇷Bir Osmanlı askeri Yemen’e şu şekilde gidiyordu. Trabzon’dan gemi ile önce İstanbul’a, sonra İzmir’e ve ardından Hatay’a uğranırdı. Her limandan yüzlerce asker alan gemiler Mısır’a gelince, o zamanlar Süveyş kanalı bulunmadığından orada inerler, şu anki kanalın olduğu bölgeden kara yolu ile yaya veya atlı olarak yollarına devam ederlerdi. Kızıldeniz’e ulaştıklarında tekrar bir gemiye binerler ve Yemen’in Hudeyde limanında inerlerdi. İlk kez Yemen’e ayak basan askerler, kuraklık ve Kızıldeniz’in yelinden sonra kıyı Yemen’in nemli havasından etkilenirlerdi. Yemen dağlarına yolculuklarında, gündüzleri 50 derece olan hava geceleri dondurucu soğuğa dönerdi. Buraları hasarsız atlatanların birçoğu 3 bin metreleri bulan dağlara tırmanırken, oksijen miktarı, değişken ve hiç alışık olmadık olumsuz hava ve coğrafya koşulları nedeniyle bu yolda can veriyordu.

Okuduğum kitaplarda, Türk askerlerinin Hudeyde – Sana’a yürüyüşünde bu dağa tırmanmadan konakladığı bir su kaynağından bahsedilir.

Burası Huş’tur… Ve Hudeyde - Bölüm 2

Burasıdır diye düşündüm. Durup etrafa baktım. Askerleri hayal etmeye çalıştım. Bitkin, suyun kenarına uzanmış dinlenmeye çalışan askerleri.  Sıtmadan ölenleri düşündüm. Saldıran maymunları ve eşkıyaları düşündüm.

Burası Huş’tur… Ve Hudeyde - Bölüm 2

Bu dağ yürüyerek nasıl geçilir dedim atların eşeklerin üzerinde yüklerle. Yazık olmuş onca insana. Türkü dilime dolandı, gözümde yaşlar “Burası Huş’tur…”.

Hudeyde’ye vardığımızda öğleden sonra beş sularıydı.

Burası Huş’tur… Ve Hudeyde - Bölüm 2
KONICA MINOLTA DIGITAL CAMERA

Önce otel bulmak derdine düştük. Sahil kenarında dört yıldızlı bir otel fena görünmüyordu. Hele girişinde cumhurbaşkanının ve hükümet erkânının boy boy fotoğraflarını görünce iyi bir yere geldik dedim. Açılışını cumhurbaşkanı yapmış.

 Dördüncü katta Kızıldeniz’e bakan bir oda. Tek yatak ve duvar tipi klima. Yeter de artar bile. Bavulu bıraktığım gibi şehri keşfe çıktık. Önce kısa bir araba turu ve balıkçı barınağının keşfedilmesi. Sonra da ana cadde ve çarşı. Balıkçı barınağını ertesi sabah erken saate bıraktım ve çarşıya daldım. Yol arkadaşım dinlenmek üzere otele çekildi. 

Ana cadde sizi doğruca üçgen şeklinde bir meydana çıkarıyor. Bu meydandan sağa devam edip ilk geniş yoldan sola dönünce deniz kenarına ulaşılıyor. Tesadüfen bulduğumuz bir yol oldu.

Burası Huş’tur… Ve Hudeyde - Bölüm 2
KONICA MINOLTA DIGITAL CAMERA

Sahil yoluna çıktıktan sonra sağa dönerek devam edildiğinde yol sizi doğal olarak şehir dışına götürüyor. Solunuzda deniz, sağınızda bir lagünün olduğu yoldan devam ederek lagün kenarında saz barakalarda balık pişiricilere düşüyorsunuz. Tandırın içinde pişirilen balık, yengeç ve istakozların tadına diyecek yok. 

Hudeyde’ye gidip de burada deniz ürünü yemeden gelmek kabul edilemez. Çarşı dolaşmasının en ilginç anı, beni görüp karşımda dans etmeye başlayan iki ufaklık karşısında ben de onlar gibi dans etmeye başlayınca ortaya çıktı. Çocukların yüzlerindeki şaşkın ifade ve bizi seyreden çarşı esnafı! Akşam akşam iyi ter attım. Akşam deyince yemeği yukarıda bahsettiğim üçgen parkın karşısında yer alan lokantalardan en fazla müşterisi olanda yedik. 

Hint pirincinden yapılmış pilav üzerine karides. Tek kelimeyle harika. Yabancı olduğum gerekçesiyle çatal ve kaşık istemeden geldi, yol arkadaşım ise doğaçlama eliyle daldı tabi.

Ertesi sabah saat yedi sularında balıkçı barınağına geldim.

Burası Huş’tur… Ve Hudeyde - Bölüm 2
KONICA MINOLTA DIGITAL CAMERA

Erken gelen tekneler yüklerini indirmişlerdi ama hala boş yerlere yanaşan tekneler vardı. Teknelerin yanında sepetlerde devam eden pazarlıklar, üstü ince bir çatıyla örtülmüş alanda yerlere serili satılmayı bekleyen balıklar, el arabasıyla taşınan ya da eşeğin çektiği arabaya yüklenen köpek balıkları.

Burası Huş’tur… Ve Hudeyde - Bölüm 2
KONICA MINOLTA DIGITAL CAMERA

Herkes kendi halinde. Ben ilgi alanlarının çok uzağındayım. Bol bol fotoğraf çektim. Gene de çocuk satıcılar ellerindeki yavru köpek balıklarını, yengeçleri objektifin içine sokma yarışını yapmadan edemediler. Hafıza kartları doldu, pazardaki hareketlilik azaldı. 

Özellikle beyaz kıyafetli çekik gözlü iki bayan dikkatimi çekti. Satışa sunulan balıklar arasında gezip seçme yapıyorlardı. Deniz ürünlerine olan düşkünlerinden dolayı “Japon”dur diye düşündüm. O ana kadar görmediğim çeşitli balıkları izlemek farklı bir duyguydu. Köpek balığına dokunma fırsatını yakaladım. O haşmetli yaratığı beton üzerinde yatarken görmek tuhaf bir duygu. 

Öğle yemeği niyetine saat onbir civarında lagün yanındaki balıkçı barakalarının olduğu yöreye gittik. Amacım ayni güne akşam yemeğinden önce bir öğün daha sığdırmak. Istakoz ve yengeç tercihim. Yine tandırda pişen ekmek ile harika bir öğün.                       


☺️Bu da benden size Hocam;S.K.O

https://youtu.be/GrSZZg3jYSg?si=AhuTV6SQa_nHm_9s 

🇹🇷

https://youtu.be/GrSZZg3jYSg?si=TZNNJH41Ve0uCEOt



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Hallo 🙋🏼‍♀️