6 Kasım 2024 Çarşamba

Gezegensel zincir Ve Yükseliş yayı

 ☝🏻Son (söz) de ilk (söz) de Allah‘indir.~Necm,25

Gezegensel zincir (planetary chain), Teozofi'de bir gezegenin farklı süptillik derecelerindeki maddelerinden oluşan ortamlarının kademeler şeklinde birbirini izlemesine verilen addır.

Dante'nin İlahi Komedya'sındaki gök katlarının Botticelli tarafından tasviri

Teozofi'ye göre Güneş Sistemi içinde on iki kademelenme olmakla birlikte, Dünya gezegensel zinciri ancak yedi kademeden oluşur. Teozoflara göre çeşitli tradisyonlarda yedi kat gök sembolüyle ifade edilen, fiziksel ortamdan başlayıp en süptil esîrî ortama kadar derecelenme gösteren bu yedi tabakadır. Bunlara aşağıdan yukarıya doğru sırasıyla, fiziksel plan, esîrî plan, astral plan, mantal plan, kozal plan, buddi planı ve atma planı adı verilir.

İnsanın da bu şekilde, fiziksel bedeni ile ruhu arasındaki gitgide süptilleşen bedenleriyle, 7 bedenden oluştuğunu düşünürler.

KAYNAKCA:

  • An Occult Glossary,Theosophical University Press,Kaliforniya,1933


Ey iman edenler!Allah’tan korkun ve rasulüne itaat edin ki; sizlere rahmetinden iki pay versin, size kendisiyle yürüyeceginiz bir nur bahşetsin ve sizi bağişlasin.~Hadîd,28. 

Kendilerini katındaki bir ruh ile desteklemiştir.~Mücâdele,22    


🌀🌀🌀🌀🌀🌀🌀🌀🌀🌀🌀🌀🌀🌀🌀🌀🌀


Yükseliş yayı 

Yükseliş yayı (ascending arc) Teozofi’de gezegensel zincir adı verilen süptil ya da esîrî  planlardaki (kademelerindeki) bir hareketi ve akıntıyı ifade eden bir teozofi terimidir.

Bu, yoğun maddeden en süptil plana (ortama) doğru olan yükselme hareketidir. Karanlıktan ışığa yükseliş yayı olarak da adlandırılır.

Teozoflara göre Muhammed Peygamber’in miraç ve İsa Peygamber’in uruç olaylarında, çeşitli tradisyonlarda 7 kat gök olarak ifade edilen bu esîrî kademeleri (süptil planları) esîrî bedenle derece derece geçerek yükselme söz konusudur.

Yükseliş yayı’nın tersi olan yoğunlaşma ya da maddeleşme hareketine ise en süptil plandan yoğun maddeye doğru bir iniş hareketi söz konusu olduğundan, ışıktan karanlığa iniş yayı ya da sade bir şekilde iniş yayı (descending arc) denir.

Yükseliş ve iniş yayları Sufilik’te devre-i ferşiyye ve devre-i arşiyye terimleri ile ifade edilir.

Şaman inancına göre göğe çıkmak isteyen kişi bu yaydan göğe çıkmalıdır.

KAYNAKCA; 

  • An Occult Glossary, G. de. Purucker
  • Tasavvuf Terimleri ve Deyimleri Sözlüğü, Doç.Dr. Ethem Cebecioğlu 



Allah’a ve rasulüne indirdiğimiz nura iman ediniz.~Tegâbün,8

Bize bakınız da, nurunuzdan biraz alalim! Onlara, “Arkanıza dönün de, nur araştırın!”denilecektir.~Hadîd,13

İmân edip salih amel işleyenleri karanliklardan nura çikarmak için Allah’in nurlar sacan, yollar acan ayetleri.~Talak,11

Onlarin nurlari önlerinde ve arkalarinda kosacak,onlar söyle diyecekler: „ Ey bizim Rabbimiz! Bize nurlarimizi tamamla.“
~Talâk,8


🌀🌀🌀🌀🌀🌀🌀🌀🌀🌀🌀🌀🌀🌀🌀🌀


Şamanizm’de üç âlem; 

Asya Şamanizm’inde üç âlem söz konusudur:Yer, Yeraltı ve Gök fakat bunlar sembolik ifadelerdir.

Yeraltı terimi Asya’nın kimi Şamanist geleneklerinde öte-alem anlamında kullanılır, kimi Şamanist geleneklerinde ise ölüm olayının akabinde yaşanılan kargaşa ve vicdani hesaplaşma dönemini ifade etmek üzere kullanılır.

Dolayısıyla, bazı Şamanist geleneklerde yeraltı denildiğinde, genellikle öte-alemin titreşim düzeyi kaba ve yoğun ortamları söz konusudur. Yeraltı deyiminin bu anlamda kullanıldığı şamanist geleneklerde öte-alemin huzurlu ortamları ise “gölgeler diyarı” gibi başka ifadelerle belirtilmektedir.

Yakut Türkleri, Çukçiler ve Yukagirler, insanın üç “can”ı olduğunu kabul ederler. Ölüm olayında biri mezarda kalır, biri “gölgeler diyarı”na iner, üçüncüsü ise Göğe çıkar. Ölüler, bir süre sonra, yeryüzünde tekrar doğabilirler. Uygurlar, inandıkları sürekli olarak tekrar doğma olgusuna “sansar” adını verirler.

Asya Şamanizm’ine, özellikle Altay, Yakut ve Uygur Türkleri’nin geleneklerine göre, insanların yaşadığı Yer, ölülerin göçtüğü “yeraltı” (öte-âlem) ve spiritüel anlamdaki Kutsal Gök’ten oluşan üç ortam, merkezlerinden geçen, direk ya da kazık denilen bir eksenle birbirine bağlanırlar. Bu eksen “Göğün göbeği” ile “Yer’in göbeği” arasında yer alır.

Bu kavram Altay, Yakut ve Uygur Türkleri’nin geleneklerinde şöyle açıklanır: İnsanların yaşadığı Yer, ölülerin göçtüğü “yeraltı” (öte-âlem) ve spiritüel anlamdaki Gök’ten oluşan üç alem ya da ortam, merkezlerinden geçen bir eksenle birbirine bağlıdır. 

“Yer’in göbeği” ile “Göğün göbeği” arasındaki bu eksenin geçtiği, bu ortamların ortasındaki delikler ya da açıklıklar bir tür geçittir. Şamanlar, “uçuş” (trans deneyimi) sırasında bir ortamdan diğerine geçerken bu irtibat geçitlerinden yararlanırlar.

Aynı şekilde, ölenler de öte-âleme bu yolla göçerler. Öte-âleme giden şamanlar oraya “Yer’in deliği” geçidinden geçerek gider, yine bu delikten ya da kapıdan dönerler. “Yer’in ekseni” kavramı Altay, Yakut ve Uygur geleneklerinin yanı sıra, BaşkurtKırgızKalmukÇukçiBuryatSamoyetKoryakMoğolTibetFinLapon ve Estonya geleneklerinde da bulunur.

Altay, Yakut ve Uygur Türkleri’nin geleneklerine göre, şamanın “Yeraltı”na inebilmesi veya “gökler”e çıkabilmesi için önce “Yer’in Ekseni”ne çıkması gerekir. 

“Yeraltı”na inmesi gereken Altay şamanı “uçuş” yolculuğunda önce “demir dağ”a (Temir taikşa) tırmanır.

Yer’in Ekseni”ne çıkması işte bu sembolik “dağ”ı aşıp “Yerin Göbeği” denilen delikten girmesiyle mümkün olur.

Şaman gölgeler diyarı’na giderken öncelikle “Yerin göbeği”ndeki bu delikten “Yer’in Ekseni”ne ulaşmak, sonra da “Yeraltı”nın cehennemi kısmından geçmek zorundadır.

Ölen kimseler de bu yolculuğu yaparlar ki, bu yolculukta ölünün geçemediği takdirde azap çekmesinin söz konusu olduğu bir köprü’yle karşılaşılır.

Kuzey ve Orta Asya Şamanizm’inde yeraltı âlemi 7 veya 9 katlıdır. Ölüm olayı ile beden terk edildikten sonra kimileri yeraltı katlarındaki ortamlara, kimileri ise Gök katlarındaki ortamlara giderler.

Şaman da, trans deneyimi sırasında, yapacağı uygulamanın amacı ve türüne göre, ya yeraltı âlemine iner ya da Göğe çıkar. Örneğin, bir hastayı iyileştirmek için Göğe çıkması fakat bir ölünün ruhuna eşlik etmek, hastanın ruhunu geri getirmek (ölmemesini sağlamak) veya yeryüzünü terk etmek istemeyen ölüleri ‘gölgeler diyarı’na götürmek için Yeraltı’na iner fakat herhangi bir nedenle Göğe çıkacak bir şamanın önce yeraltı denilen âleme inmesi gerekir.

Yani hiç kimse “Yeraltı”na (öte-âlem) inmeden Göğe çıkamaz.

Kitaplar

değiştir
  • Fuzuli Bayat, Ana Hatlarıyla Türk Şamanlığı, Ötüken Neşriyat, İstanbul, 2006.
  • Fuzuli Bayat, Türk Şaman Metinleri, Efsaneler ve Memoratlar, Piramit, Ankara, 2004.
  • Şamanizm, Michel Perrin, İletişim Yayınları, 2001
  • Abdülkadir İnan, Tarihte ve Bugün Şamanizm, Türk Tarih Kurumu, 2000.
  • Türklerin ve Moğolların Eski Dini / Jean-Paul Roux
  • Şamanizm, Mircea Eliade
  • Semboller Ansiklopedisi
  • Sergen Çirkin, Güney Sibirya Arkeolojisi ve Şamanizm, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, 2019.

Filmler

değiştir
  • Ex-Pajé (Luiz Bolognesi) Brazil 2018
  • Quantum Men (Carlos Serrano Azcona) Spain 2011
  • Other Worlds (Jan Kounen) France 2004
  • Bells From the Deep (Werner Herzog) Germany 1993
  • The Mad Masters (Jean Rouch) France 1955
  • Au pays des mages noirs (Jean Rouch) France 1947



🌀🌀🌀🌀🌀🌀🌀🌀🌀🌀🌀🌀🌀🌀🌀


Göğün göbeği;   



Türk mitolojisinde, Kutup Yıldızı’nı anlamak için, öncelikle dönemin evren algısını incelememiz gerekir.


Kutup Yıldızı’na Demirkazık denmesi, Yakut Türklerine ait bir hikayeden gelir.

evrenin iki ana bölgesini oluşturan gök ve yer kavramlarıdır. Yer; kare veya dikdörtgen şeklinde, üzerindeki gök ise; daire ve de bir kapak gibi yeryüzünü örtmektedir. Gök ile yer, göbeklerinden geçen bir eksen ile birbirine bağlıdır. Gök bu eksen etrafında dönmektedir. Bu eksenin gökteki sembolü Demirkazık olarak adlandırılan Kutup Yıldızı’dır. Yer bir direk ile Kutup Yıldızı’na bağlanır. Çadır, dağ, tapınak, konut, mezar, ağaç, sütun, ateşin dumanı gibi unsurlar, dünyayı orta yerinden göğe bağlayan eksenin yerdeki sembolleridir. Yerin göğe bağlandığı bu unsurlar, aynı zamanda dünyanın, Gök Tanrı’ya bağlandığına inanıldığı kutsal nesneler ve alanlardı. Tanrılarla ilişkiye geçmek için ve evrenin katları arasındaki gidiş gelişler için bu eksenlere ihtiyaç vardı.

Altay Kuzey Türk destanları ve düşüncelerinde, “Göğün Direği” anlatısı çok önemli bir yer tutar. Bir Altay destanında “göğün direği alınsa” deniyor. 

Kutup Yıldızı veya Altınkazık tepesi, göğün kapısıydı. İlkel Türk kültür çevrelerinde buna “Demir Ağaç” veya “Demir Direk” denmişti. Dönemin düşüncesine göre Kutup Yıldızı gökte hiç kımıldamadan duruyor, bütün gezegenler ile yıldızlar ise onun çevresinde dönüyorlardı. Ana düşünce budur. Kutup Yıldızı tanrının ışıklı ülkeleri olan, yüksek gökle yeryüzünü birleştiren kutlu bir kapı idi. Bu kapı gökle yeri, ruh alemi ile madde alemini, aynı zamanda insan ile tanrıyı birbirinden ayıran bir sınır idi. Şaman törenlerinde, Tanrı ruhlarından birini elçi olarak gönderir, Kutup Yıldızı kapısında şamanlar ile ilgi kurardı. Ruhlar da bu kapıdan aşağıya inemezlerdi.


Göğün göbeği veya Altınkazık, Türk, Altay ve Moğol mitolojilerinde kutup yıldızı (Polaris).

“Göğün kalbi”, “göğün merkezi” gibi çeşitli adlar altında çeşitli mitolojilerde de rastlanan bu sembolik kavrama Asya’da özellikle AltayYakutUygurBaşkurtKırgızKalmukÇukçiMoğolBuryatSamoyetKoryakTibet; Avrupa’da FinLaponEstonya;Amerika’da Maya ve Afrika’da Dogon ile Bambara tradisyonlarında rastlanır.

İskandinav masallarında Polaris, gökyüzünün etrafında döndüğü bir sivri ucun sonuydu; Moğol mitolojisinde, dünyayı bir arada tutan bir çividir.

Asya Şamanizm’ine; özellikle Altay, Yakut ve Uygur Türkleri’nin geleneksel kültürlerine göre; insanların yaşadığı Yer, ölülerin göçtüğü “yeraltı” (öte-âlem) ve spiritüel anlamdaki Kutsal Gök’ten (Semavi Alem) oluşan üç ortam ya da alem, merkezlerinden geçen bir eksenle birbirlerine bağlanırlar ki bu eksenin cismani alemdeki ucu Yer’in göbeği, Kutsal Gök denilen spiritüel alemdeki ucu ise Göğün göbeği olarak adlandırılır. 

Göğün göbeği spiritüel bir niteliğe sahip olmakla birlikte, bir yıldız olarak kabul edilir. Bu, Yakutlar’da Demir-Kazık yıldızı, Uygurlar’da ise Altın-Kazık(Altun-Kazuk) yıldızı olarak adlandırılır.

Lage des Polarsterns

Kutup Yıldızı, dünyanın ekseni ile hemen hemen aynı doğrultuda olduğundan, diğer gökcisimlerinin aksine gün boyunca yer değiştirmez ve hep kuzeyi gösterir. Bu özelliği nedeniyle tarih boyunca yön bulma ve seyir amacıyla kullanılmıştır. Aynı nedenle, Demirkazık, Kuzey Yıldızı gibi isimler alır.

Türk mitolojisinde, Orta Asya Şamanizm’inde Tanrı elçisi, “Göğün Direği ve Göbeği” sayılan bu yıldıza tünemiş bir kartalla simgelenir. "Göğün göbeği"ndeki direğe tünemiş kartal kimi zaman 'çift başlı' tasvir edilir. (Buradaki çift başlılığın anlamı 360 derecelik bir alanı görmesi, yani gözünden hiçbir şeyin kaçmaması ve aynı zamanda her iki alemi algılayabilmesi olarak açıklanır.)

Asya şaman davullarındaki resimlerde, kimi zaman bu yıldız, karşılıklı olarak çizilmiş üç çift yayın ortasında tasvir edilir ki, yay ve özellikle iki yay Sirius çiftyıldızının en bilinen sembollerinden biridir. (Örneğin, Çin, Asur-Babil, Antik Mısır ve Antik İran tradisyonlarında Sirius“yay-ok yıldızı” olarak adlandırılmıştır.) Usta bir şamanın uçuş denilen transı sırasında "Göğün göbeği"ne ulaşabilmesi için tüm gök katları’nı aşması gerekmektedir.


KAYNAKCA:

  • Türk Mitolojisi, Bahaeddin Ögel
  • Şamanizm, Mircea Eliade
  • Semboller Ansiklopedisi, Ruh ve Madde Yayınları.  

♻️

Kuzey Kutbunun 100.000 yıllık bir zaman aralığındaki presesyon hareketi, J2000.0  döneminin yıldızlı gökyüzüne yansıtılmıştır. 
Bu yıldız için, çeşitli kültürlerde büyük önemini yansıtan çeşitli isimler verilmiştir: Stella Polaris veya sadece Polaris ve Kuzey Yıldızı ; Eski Yunanlılar ona Phoenice("Fenikeli") adını verdiler; diğer isimler arasında Angel Star , Cynosaura , Cynosura(Yunanca Κυνόσουρα "köpeğin kuyruğu"), Lodestar , Mismar , Navigatoria , Tramontana, Çulpan ve Polyarnaya yer alır . Polaris'in bir diğer adı da Kuzey Kutbu Yıldızı'dır.

Arap astronomlar başlangıçta Koçab yıldızını Kuzey Yıldızı olarak kabul ediyorlardı, Türk astronomlar ise Yıldız olarak adlandırıyorlardı. M.Ö. 2800 civarı. MS 1. yüzyılda ThubanKuzey Yıldızı olarak görev yapıyordu.

Değişmeyen hız ve eğiklik varsayımıyla ekliptik kutbu etrafındaki güney gök kutbunun presesyon yolu (J2000.0 dönemi)

Kuzey Yarımküre'deki gözlemciler, Kuzey Yıldızı'nı yıl boyunca gökyüzünde, ufkun hemen üzerinde ve aynı noktada bulabilirler. 

Takımyıldızımız; Ezoterik öğretilerde genellikle köpek, kurt ve çakal biçiminde simgelenmiştir.

Sirius, Yunan mitolojisinde avcı Orion’un köpeğidir.

Mısır’da ölüleri öteki aleme götüren Anubis’tir.

Türk mitolojisinde göksel sarayın bekçisi Kutsal Kurt Asena’dır.

Roma mitolojisinde Roma şehrinin kurucuları Romelus ve Remus’u emziren ilâhi kurttur.

İslam’da ise Zülkarneyn’in bu yıldıza giderek Yecüc ve Mecüc’ü hapsettiği düşünülür.

Sirius, farklı dillerde “Sothis”,”Şira”,”Sirona”,Serios”,”Kak-si-di”,”Huşi” gibi adlarla telaffuz edilmiştir.

Hatta Harry Potter adlı roman/film serisinde, baş karakterimizin yakınlarından birinin adı Sirius Black’dir ve bu kişinin özelliği siyah bir köpeğe dönüşebilmektir.


Türk astral kültüründe de demir gibi sert anlamına gelen “Demirkazık” yıldızı denir. Demirkazık, mitolojik Türk tasavvurunda evrenin direği ve göğün kapısı olarak adlandırılır. Sıcak ve soğuğun bu kapıdan geçtiği düşünülür. 
Bu yıldızın güneşle birlikte doğduğu Temmuz ve Ağustos ayları, orta ve kuzey enlemlerde kavurucu sıcakların olduğu köpek günleri olarak adlandırılır.

Büyük Plinius ya da Yaşlı Pliny olarak bilinen ünlü Romalı filozof, “Naturalis Historia” adlı eserde Temmuz ve Ağustos aylarının kuduz köpekler tarafından saldırı riski taşıyan aylar olduğunu ifade etmiştir. Demirkazık’tan sıcaklığın yeryüzüne inmesi gibi de düşünebiliriz bunu. 

Eski Türk kavimlerine göre bu yıldız tanrının ışıklı ülkeleri olan gök ile yeryüzünü birleştiren kutsal bir kapıydı. Bu yıldız ruhlar âlemi ile ölümlülerin yaşadığı maddi âlemin sınırıydı. “Tanrıyla insanı ayıran çizgiydi” de denilebilir. Tanrı insanlara bu kapıdan iyilikler gönderirdi. Şamanlar uçarak bu kapıdan Tanrı ile iletişime geçerler fakat bu yıldıza ulaşıp yukarısına çıkamazlardı. 

Yunan Tanrılarının hepsi isimlerini ve karakteristik özelliklerini o dönemde bilinebilen gezegenlerden almaktadır. Buna ithafen ek bir bilgi geçmek gerekirse, Samanyolu’nun Büyük Yarığı da, bizim bu gün “Sırat Köprüsü” olarak bildiğimiz efsanenin doğmasına sebebiyet vermiştir.

Sibirya’nın tundralarında yaşayan Yakut Türkleri, bunu demir ağaç olarak düşünmüşlerdi. “Yer ile gök yaratıldığı ve yavaş yavaş büyümeye başladığı zaman, bir demir ağaç da yeşermeye başlamış. Büyüyerek yer ile gök arasında yükselmiş.” Demir dağ motifi Ergenekon efsanesinde geçer.

Demirkazık denmesi öte yandan, Türk at kültürü ile ilişkiliydi. Kutup Yıldızı’nın ikinci derecede bir tanrı olduğuna da inanmışlardı ve bu tanrıya da, at kazığının kutlu ruhu “toyunu” derlerdi.

Tanrıların At Kazığı: “Tanrıların da bir atı vardı. Bunun için de tanrının evinin önünde de atını bağlaması için bir kazık vardı. Buryat Moğolları, Yakut Türklerinin Güney kesimlerinin tesiri altında idiler. Demircilik yalnızca mitolojilerde geçer. Böyle derin bir sanatları yoktur. “Demircilerin baş tanrısı, Boşintoy’un dokuz oğlu varmış. Bu dokuz demirci, kutup yıldızından bir at kazığı yapmışlar” şeklinde geçer.

Kutup Yıldızı Göğün Kapısı: Kutup Yıldızı’na “Orta Kapı” ya da “Tanrıyolu” diyenler de vardır. Göğe çıkan şamanlar, bu kapıya kadar çıkarlar ve daha ötesine gitmezlerdi. Bazı Altay Türk destanlarına göre, bu geçit bazı şamanlar tarafından geçilmişti. 

Kutup Yıldızı göğün 5. katında idi. 6. katında ay, 7. katında güneş vardı. Tanrı ise 9. katta bulunuyordu. Kuzeydeki Geri Buryat inanışlarına göre, göğün kapısı her zaman açık değildi. Açıldığı zaman gökten yıldızlar ile meteorlar akardı.


⭐️Kutup Yıldızı, aslında üç yıldızdan oluşan bir sistemdir.

 olduğu Kutup Yıldızı'nın göksel haritadaki yeri
Kutup Yıldızı Polaris’in göksel Kuzey Kutup noktasına göre yeri. Ortadaki nokta Kuzey kutup noktasına gösterir ve Dünya’nın ekseninin geçtiği yer olarak kabul edilir.

🔻Demirkazık, Kutupyıldızı, Şimal Yıldızı ya da Kuzey Yıldızı olarak da bilinir) anlamına

🔻[Şi'ra] yıldızı, “aydınlatan yıldız” demektir. Bu, Huza'a kabilesinin tapındığı yıldızdır.

🔻Arapça'da “sol taraf” mânasına gelen şimâl ile ashâb (topluluk, grup) kelimelerinden oluşan ashâbü'ş-şimâl (el-Vâkıa 56/41)

🔻Necm suresinde şu şekilde geçer,"şira'nın da Rabbi Allah'tır". 
geliyor.

🥰Gezegenleri, Yıldızları, Galaksileri, kısacası uzayla ilgili şeyleri seven insanlara “Astrofil” denir.

♻️♻️♻️♻️♻️♻️♻️♻️♻️♻️♻️♻️♻️♻️♻️♻️♻️


Yer’in ekseni veya axis mundi, dinlerde ve mitolojilerde yer ile cennet ve cehennem gibi ya da Tanrı/tanrıların ikamet ettiği yer arasındaki ilişkinin sağlandığına inanılan yer. Daha yüksek ve daha alçak alemler arasındaki seyahatler ve iletişim bu nokta üzerinden sağlanır. Aşağı alemlerdekiler bu noktadan daha yukarı çıkarak yukarı alemdekilerle iletişim kurarlar, yukarı alemlerde olanlar ise aşağıda alemlere ve her yere bu yer üzerinden lütuflarını yayarlar.[2] Bu nokta yerin Antik Yunan'da dünyanın başlangıç noktası sayılan omphalos (yerin göbeği) ile benzer bir işlev görür.

Omfalos ya da betil denen, yerin göbeğini simgeleyen taş.

Yerin merkezine ilişkin Axis mundi imajı (belki de beslenmeyi sağlayan göbek bağına benzer şekilde) genellikle dişil betimlenir.

Bu bir doğal obje (dağağaçasma, sürgün, duman veya ateşgibi) ya da insanlar tarafından üretilmiş bir şey (kule, merdiven, mayıs direği, haç, çan kulesi ya da minare, ip, totem direği, sütun) olabilir.

Göğe yakınlığı bazen dini(pagodatapınak tepesi, minare, kilise) bazen seküler(obeliskdeniz feneriroketgökdelen) anlamlar taşıyabilir ve dinsel veya seküler bağlamlarda görülür.  Axis mundi sembolizmi şaman pratiklerinden, animist inanç sistemlerine, büyük dünya dinlerinden teknolojik gelişmenin ürettiği "urban center"lara kadar birçok alanda görülebilir. Mircea Eliade'nin dediği gibi "Kozmogoni, tüm inşalarda örnek alınan oluşumdur. 

İnşa edilen her yeni şehir, her yeni ev, dünyanın yaradılışını bir anlamda bir daha tekrarlar. Aslında her şehir ve her konut "evrenin merkezinde" bulunmaktadır. 

Mircea Eliade'ye göre merkez simgeciliği ve kozmolojik imaları üç ana unsur etrafında toplanırlar:

  1. Dünyanın merkezinde, yerle göğün birleştiği "kutsal dağ" bulunmaktadır.
  2. Her tapınak ya da saray ve biraz daha geniş bakarsak her kutsal ev "kutsal dağla" özdeşleştirilir ve böylece "merkez" olur.
  3. Axis mundi'nin geçtiği yerler olarak kutsal şehir ya da tapınak, gök, yer ve yeraltının birleştiği bir yer olarak görülür.

Yerin merkezi olarak dağlar;     

Hint inanışlarına göre Meru Dağı, dünyanın ortasında bulunmakta ve üzerinde kutup yıldızı parlamaktadır. Filistin'de bulunan Tabor dağının adı, "göbek", "omphalos" anlamına gelen tabbur'dan gelmektedir.

Gerizim dağı da dünyanın göbeği olarak bilinir. Hristiyanlara göre Gogoda tepesi dünyanın merkezinde bulunmaktadır, hem dağın zirvesi hem de Adem'in gömüldüğü yer burasıdır. 

Tapınakların ve şehirlerin kozmik bir dağ ile özdeşleştirilmesine de sık sık rastlanır. Kral Gudea döneminden kalma bir silindir mühürde "(Kralın) inşa ettirdiği (Tanrının) odası, kozmik dağ gibidir" yazmaktadır.

Doğudaki her şehir dünyanın merkezinde bulunmaktadır. Mezopotamya ziguratları da kozmik dağlar sayılmıştır. Güney Asya'daki Borobudur tapınağı ve Angkor Vatkozmik dağlara benzer biçimde inşa edilmiş tapınaklardan en bilinenleridir. 


Yerin merkezi olarak ağaç; 


Bazı mitolojilerde ağaç yerin merkezi olarak belirlenmiştir

Hayat ağacı ile ilgili mitlerde ve efsanelerde evrenin merkezinde bulunan ve göğü, yeri ve cehennemi birbirine bağlayan bir Hayat ağacı düşüncesi sık sık karşımıza çıkar.

Bu mitsel yapının İskandinavya ve Orta Asya inançlarında, özellikle de Altay ve Cermen halklarında özel bir değeri vardır. Ancak kökenin Mezopotamya olduğu sanılmaktadır. Genelde ağaç, dünyanın merkezinde bir dağın zirvesinde bulunur.

Şaman göğe çıkarken, mistik yolculuğu sırasında dokuz ya da yedi basamaklı bir ağaca tırmanır. Genelde bu yolculuğu yedi basamaklı kutsal bir direk üzerinde gerçekleştirir; bu direğin dünyanın merkezinde olduğu varsayılır. Kutsal direk ve ağaç, evrenin merkezinde bulunan ve dünyayı taşıyan kozmik direkle örtüşen simgelerdir.

Altaylılar tanrıların atlarını bu direğe bağladığına; takımyıldızların bu direğin etrafında oluştuğuna inanır. Aynı kavrama İskandinavya'da da rastlanır. Odin atını Yggdrasil'e (kelime anlamı Odin'in atıdır) bağlar.

Saksonların benzer kozmik direğinin adı ise Irminsul'dur.

Hintlerde de evrenin ortasında bulunan Hayat Ağacı ya da bir direk tarafından temsil edilen kozmik bir eksen vardır.

Çin mitolojisinde mucize ağaç evrenin merkezinde yükselir ve devletin merkezi de buradadır. Dokuz Gök, Dokuz Pınar'la bu noktada birleşir. Bu ağaca Dikili Ağaç (Kien-Mou) denilir ve öğle vaktinde onun yanında dimdik duranların gölgesi olmadığı söylenir. 


Eski Mısır geleneğinde de yaşam ağacı Şamanizm ve Hint tradisyonlarındaki gibi ruhların kuş biçiminde tünedikleri bir ağaçtır. Gök ilaheleri Hathor ve Nut bu kuşları su ve meyve ile besler.

Tevrat’ta, Aden’le ilgili sembolizme konu olan iki tür ağaç vardır; biri dört kollu ırmağın aktığı Aden cennetinin ortasındaki yaşam ağacı, diğeri ise hakikat ağacıdır. (Hakikat ağacı kişinin meyvesini yediği gün öleceği “iyi ile kötüyü bilme ağacı” olarak belirtilir.)

İbrani geleneğine göre yaşam ağacı, meyvesi ölümsüzlük sağlayan öyle bir ağaçtır ki, kendisinden semavi tesirin tüm alemlerle temasını sağlayıcı bir çiy çıkar.

Hıristiyan gelenekte yaşam ağacı sembolizmi İncil’in vahiy denilen, Yuhanna’nın Vahyi kısmında görülür. Yuhanna’nın bu vizyonunda yaşam ağacı,12 defa meyve veren, yaprakları ulusların şifa bulmasını sağlayıcı bir ağaç olarak belirtilir ( Vahiy, 22/2). Ayrıca İsa Mesih’in çarmıhı alegorik olarak yaşam ağacını simgeler.

İslamî gelenekte, kökleri Göğün yedinci ve son katındaki Sidre’den çıkan Tuba (huzur, mutluluk) ağacı simgesine rastlanır.

Zerdüştçülük’te bir denizin derin sularından çıkan, ölümsüzlük sağlayıcı gaokerena ağacı.

Eski İran geleneğinde Haoma (Hom) olarak bilinen ölümsüzlük besininin edinildiği yaşam ağacı. İranlıların kutsal saydıkları bitkinin fındık yapraklı psoralea olduğu sanılıyor.

Heredotos bu bitkiye triphyllon (üç yapraklı) adını verir. Haoma Batı’nın Ortaçağdan itibaren Doğu’dan örnek aldığı ilk süs motiflerinden birisidir.

Aynı bitkinin şekline Asur dikilitaşlarında, Sasani dokumalarında rastlanır; oradan Müslümanlara geçen bu motifler Cennet Ağacı olarak nitelenmiştir.


🔻Yemin olsun ki, o onu bir de diger iniste,sidre-i müntehâda gördü.~Necm,13-14

🔹O dem ki, sidreyi bürüyen bürüyordu.~Necm,16

O,gökleri,yeri ve ikisi arasındakileri altı günde yaratan,sonra da arş üzerinde düzenini sürdürendir.O, yere gireni ve ondan çıkanı,gökten ineni ve ona yükseleni,hepsini bilir.~Hadîd,4



♻️♻️♻️♻️♻️♻️♻️♻️♻️♻️♻️♻️♻️


Anima mundi


Anima mundi yani dünyanın ruhu, saf semavi ruh ki antik filozoflarca doğanın her yanına nüfuz ettiği öne sürülmüştür.

Hem büyük hem de küçük metafizik, fiziksel ve teknik tarihten bir kadın olarak tasvir edilen dünyanın ruhu ile yaratılan kozmosun tüm bölümleri arasındaki yazışmaların çizimi.Robert Fludd tarafından

Fikrin Platon ile ortaya çıktığı söylense de, kavramın (konseptin) kökeninin daha antik olduğu ve bazı doğulu filozofların sistemlerinde egemen olduğu ortaya konmuştur. Stoacılara göre o evrendeki tek önemli, hayati güçtür.

Benzer kavramlara Paracelsus gibi hermetik filozoflar ve daha sonra Friedrich Schelling (1775-1854) de sahip olmuştur.


Okültizm'de Anima mundi; 


Anima Mundi terimi Okült terminolojinin bir terimi olup, Dünya gezegeninin tümüyle bir canlı varlık olduğu kavramını dile getirmek üzere “Dünya canı” anlamında kullanılır. Zaten Latince’deki iki sözcükten oluşturulmuş terim de sözcük anlamıyla bu anlama gelir. Simyacı Basilius Valentinus’un “Dünya ölü bir vücuttan ibaret değildir” sözüyle belirttiği Anima Mundi kavramı Okültistlerin ardından Teozoflar'ca da kabul görmüştür. Bu kavramı kabul eden görüşe göre, insan bedeninde olduğu gibi, Anima mundi'nin bedeninde de sinir sistemi, dolaşım sistemleri, solunum sistemi ve çakralar mevcuttur. Anima Mundi'nin, insan varlığında olduğu gibi, ruh, süptil beden ve maddi beden olarak, üçlü bir yapıya sahip olduğu kabul edilir.


🌀🌀🌀🌀🌀🌀🌀🌀🌀🌀🌀🌀🌀


Reenkarnasyon

ölümden sonra ruhun yeniden bedenlendiği inancı

Reenkarnasyon veya ruh göçüruhun sürekli olarak tekrar bedenlendiğine inanan spiritüalistlerin bu olaya verdiği addır. 

Ruh göçü kavramına inanmış topluluklar; 


Bilinen Batı tarihinde ilk kez Pisagor ve Platon gibi bazı eski Yunan bilgin ve filozofları tarafından dile getirilmiş olan ruh göçü kavramı, aslında çok eski çağlardan beri, eski MısırKeltMaya ve İnkauygarlıkları gibi birçok uygarlıkta bilinen ve kabul görmüş olan bir kavramdır. İskandinav mitolojisinde de ruh göçüne ilişkin ögeler bulunmaktadır. Platon ruh göçü fikrine özellikle "le Phedon", "le Banquet" ve "Er’in Öyküsü" eserlerinde değinmiştir. Antik çağınYunanistan’ından sonra Gnostiklerce de kabul edilmiş ve Roma Uygarlığı’nda özellikle Mitraizmmisterlerinde benimsenmiş bu kavrama Kabbala’da (gilgulim) ve belirgin ifadelerde bulunan sufilerin (Ferideddin Attar, Bahram Elahi) sayısı az olmakla birlikte tasavvufta da rastlanır. Günümüzde de ruh göçü kavramını kabul eden birçok inanç sistemi, tarikat ve felsefi akım bulunmaktadır.
Ruh göçü fikrini kabul etmiş eski ve yeni inanç sistemlerinin mensupları arasında, Hindular (Yoga, Vaishnavism, Shaivism), Katharlar(Cathares), Eseniler (Esseniens), Caynacılar (Jainistler)Sihistler, Umbanda'cılar (MakumbaBrezilya), YezidilerNusayrilerDürzîlerAnadolu Kızılbaşları ve birçok mezhep sayılabilir.
Bu kavram Asya’nın Şamanist toplumlarının birçoğunda ve birçok Kızılderili kabilesinde de mevcuttur. Kimi zaman Budist yeniden doğumanlayışı da reenkarnasyon olarak nitelenmektedir.


İslam’da ruh göçü; 


Kıyamet kavramını kabul eden diğer tek tanrılı dinlerde olduğu gibi, İslam’da da genel olarak ruh göçü kavramı yoktur.

Tenasühü reddedenlerin delilleri

değiştir

Birçok İslam bilgini, bu öğretiyi İslamiyet kapsamında görmez. İslâm'da tenasüh olmadığını savunanların argümanları şu âyetlerdir:

"Nihâyet onlardan birine ölüm gelip çattığında der ki, Rabbim beni geri gönder! Ta ki boşa geçirdiğim dünya hayatımda artık iyi ameller işleyeyim. Hayır! O, söylediği boş bir lâftan ibarettir. Onların arkalarında ise, yeniden diriltilecekleri güne kadar bir berzah vardır.” 

"Görmediler mi ki, kendilerinden önce nice kuşakları helak etmişiz. Onlar artık kendilerine dönüp gelmiyorlar." 

"Can boğaza dayandığı zaman, ki o zaman siz (ölmek üzere olana) bakar durursunuz. Biz ona sizden daha yakınız, fakat siz görmezsiniz. Eğer cezalandırılmayacak iseniz, onu geri çevirsenize; şayet iddianızda doğru iseniz. Fakat ölen kişiye gelince, eğer o (Allah'a) yakın kılınanlardan ise, Ona rahatlık, güzel rızık ve Naîm cenneti vardır. Eğer O, sağın adamlarından ise, "(ey sağcı), sana sağcılardan selam!" (denir) Ama yalanlayıcı sapıklardan ise; İşte ona da kaynar sudan bir ziyafet vardır. Ve cehenneme atılma vardır. Kesin gerçek budur işte. 

"Hayır hayır, ne zaman ki can köprücük kemiklerine dayanır, "Tedavi edebilecek kimdir?" denilir. Can çekişen bunun o ayrılık anı olduğunu anlar. Bacak bacağa dolaşır.. İşte o gün sevk, ancak Rabbinedir.


Tenasühü savunanların delilleri; 


Tenasühü savunan akımlar, özellikle Bâtınîler, Kuran'da tenâsühle (ruh göçüyle) ilişkili bazı bâtınî (üstü kapalı, sembolik) ifadeler olduğuna inanırlar. Tenâsühün, İslâm'da var olduğunu savunanlar şu âyetleri delil olarak getirirler:

"Allah'ı nasıl inkâr edersiniz ki, ölü idiniz sizleri diriltti. Sonra sizleri yine öldürecek, sonra yine diriltecek, sonra da döndürülüp ona götürüleceksiniz." 

"Aranızda ölümü takdir eden biziz ve bizim önümüze geçilmez. Böylece sizin yerinize benzerlerinizi getirelim ve sizi bilmediğiniz bir yaratılışta tekrar var edelim diye (böyle yapıyoruz)." 

Mevlana Celaleddin Rumi'nin ve Yunus Emre'nin şu sözlerinde de reenkarnasyonun ima edildiği düşünülmektedir, ama bu düşünceler tasavvufu yeterince özümsememiş düşüncelerdir:

“Ben de cansız varlıkken öldüm, yetişip gelişen bitki oldum; bitkiyken öldüm, hayvan biçiminde tezahür ettim. Hayvanlıktan geçip öldüm, insan oldum; öyleyse ölmekten korkmak niye? Hiç daha kötüye dönüştüğüm, alçaldığım görüldü mü?”(Mevlana Celaleddin Rumi)

"Ete kemiğe büründüm, Yunus olarak göründüm (…) Her dem yeni doğarız, bizden kim usanası."[(Yunus Emre)

Gnostisizm etkisi altındaki Dürzîlik ve Nusayrilikgibi bazı Şii mezheblerinde de ruh göçüne inanılmaktadır. 

Örneğin, Yaşar Nuri Öztürk'e göre reenkarnasyon hayatın en muhteşem gerçeklerinden biridir.


Gnostisizm'de ruh göçü; 

Ruh göçünü kabul eden akımlardan biri de Gnostisizm’dir. Gnostikler, özellikle ÜrdünAnadolu ve Mısır’da yaşamışlardır. Gnostik öğretiler çeşitli olmakla birlikte ortak hareket noktalarının şu ilkelerde toplandığı söylenebilir:

  • Hakikatlere ulaşabilmede dinler yetersizdir.
  • Hakiki bilgiler, yani hakikate ait ya da hakikate yakın bilgiler ancak ruhsal ve psişik gelişim yoluyla edinilebilir.
  • Ruh ölümsüzdür. Ruh dünya yaşamında bir tür hapishane yaşamı geçirmektedir.
  • Gerçek olan, fiziksel dünya yaşamı değil, ruhsal yaşamdır.
  • Dünya düalite ilkesinin geçerli olduğu bir gelişim ortamıdır.
  • Ruhsal gelişim yolunda en önemli bilgi kaynaklarından biri, ruhsal âlemden ruhsal irtibatlarla alınabilecek yüksek bilgiler içeren tebliğlerdir ki, bunlar ruhsal bakımdan seçkin insanlara verilir. 

Gnostik bilgelerin hemen hemen hepsi, reenkarnasyonu kabul eder.


Katharlarda ruh göçü; 


Albigeois olarak da adlandırılan Katharlar’ın (Cathares) temel görüşleri şöyle özetlenebilir:

  • Ruhun dünyevi kurtuluşa ermesi için pek çok defa bedenlenmesi gerekir.
  • Ruhun kurtuluşunu maddi bağlardan kopma yoluyla aramak gerekir.
  • Nefis terbiyesi ruhun kurtuluş sürecini hızlandırıcı bir yoldur.
  • Dünyada düalite (ikilem) ilkesi geçerlidir.
  • Dünya’da Satan’ın (şeytanın) egemenliği hüküm sürdüğünden, Dünya yaşamı ötesinde bir cehennemden söz etmeye gerek yoktur. (Yani cehennem bizzat yaşadığımız kötülük dolu yeryüzü olarak kabul edilebilir.)
  • Kötülüğün kaynağı bedensel istekler, maddi hırslardır.
  • İsa'nın dediği gibi, mal mülk edinme kaygısı kaçınılması gereken nefsanî bir kaygıdır.
  • İsa Tanrı’nın oğlu değildir, o da hepimiz gibi, bir ruhtur.
  • Katoliklik boş inançlardan başka bir şey değildir.


Ruh göçü kavramı Alman edebiyatının klasik dönemi sırasında çok ilgi çekmiştir. Örneğin Goethe (1749-1832) eserinde bu kavramı canlandırmış ve  Lessing (1729-1781), Charles Bonnet ve Herder’den edindiği ruh göçü fikrini daha ciddi olarak ele almıştır. Hume (1711 -1776) ve Schopenhauer (1788 – 1860) da ruh göçü fikrinden saygıyla söz etmişlerdir.

Nobel ödüllü İrlandalı şair William Butler Yeats(1865-1939) okült tezinde yeni reenkarnasyon teorisini sunuyordu. Yeats’e göre reenkarnasyon, lineer zaman taslağı içinde gerçekleşiyor olamazdı.

Ruh göçü ya da sürekli olarak tekrar doğmak kavramı ilk kez Fransız fizikçi ve yazar Allan Kardec (1804-1869) tarafından sistemli bir hale getirilmiş ve adına “tekrar ete girme” anlamında reenkarnasyon denilmiştir. Kardec, kurduğu “deneysel spiritüalizm”i "spiritizm" adıyla ilk kez 18 Nisan 1857’de yayımladığı “Ruhların Kitabı” adlı eserinde açıkladı. Ardından yazdığı diğer eserlerle konuyu ayrıntılı bir şekilde ele aldı.

Spiritizm'in ilkelerinden bazıları şunlardır:

  • İnsan üç bölümden oluşur: Ruh, ‘perispri’ ve fiziksel beden. Perispriruh ve fiziksel beden arasında irtibatı sağlar, yarı-maddi bir yapısı vardır.
  • Can dediğimiz, ölüm olayı ile bedeni terk ettiğinde “ruhlar âlemi”nde doğar. Dünyada iken yaptığı iyilik ve kötülükler orada, hafızasında canlanır. Bir süre sonra, tekrar dünyada bedenlenir. Sınavlar geçireceği dünyada defalarca doğmasının amacı tekâmül etmektir. Fakat insan ruhu hiçbir zaman yeniden hayvan bedeninde doğmaz. Çünkü tekâmülde gerileme söz konusu değildir.
  • Bütün ruhlar eşit yaratılmıştır denebilir. Fakat tekâmül dereceleri aynı kalmadığından aralarında, tekâmül farklarından kaynaklanan bir ruhsal hiyerarşi oluşmuştur.
  • Ruhlar yalnız Dünya’da değil, evrenin diğer dünyalarında da bedenlenirler.
  • Ruhlar âlemindeki bedensiz varlıklar, dünyadaki bedenlilerle gerek maddi gerekse manevi etkileşim içindedir. Ayrıca ‘medyum’lar aracılığıyla, bedensiz varlıklarla sesli veya yazılı iletişim kurulabilir.


Bu nedenle Neo-spiritüalistler kimseye "kendi yolunuzu bırakın, bizim yolumuza gelin" diye çağrıda bulunmaz.


Antropozofi;


Antropozofi'nin kurucusu Rudolf Steiner

Rudolf Steiner tarafından kurulan Antropozofiakımında reenkarnasyon kavramının önemli bir yeri vardır. Steiner ruhları; gelişim amacıyla yeni deneyimler edinmek üzere, her devirde farklı ırklarda, farklı uluslarda bedenlenen varlıklar olarak tanımlamıştır.

Zaafları, kudret ve yetenekleriyle ruhların kişisel yapıları; bulundukları fiziksel bedenin genetikkalıtımının yansımasından ibaret değildir. Her ruh, gelişim gereksinimlerine göre gelecek yaşamında bedenleneceği aileyi kendisi seçer. Kişinin karakteri, geçmiş yaşamlarıyla belirlenir.

Antropozofiye göre “şimdi”, “geçmiş” ve “geleceğin” bir tür bileşkesi gibidir. Şimdiye kadar belirlenmiş, kaçınılmaz hale gelmiş mukadderatımız; geçmişteki fiillerimizin bir sonucudur. Karşılaştığımız kimi olaylar geçmişteki fiillerimizin sonucu olarak karşımıza çıkmakta, kimi olaylar da bizi geleceğe doğru biçimde hazırlamak üzere karşımıza çıkmaktadır (sınavlar vs.). Her ikisinde de insana özgür irade hakkı tanınmıştır; mukadderatımızı bizzat kendimiz yaratıyoruz. Antropozofinin mukadderata bu bakış açısı neo-spiritüalist bakış açısına çok yakındır. (Bkz. Mukadderat). Antropozofi, geçmiş yaşamları ve insan varlığının en derin doğasını idrak edebilme yeteneğini geliştirmek üzere çeşitli spiritüel egzersizler geliştirmiştir. Ayrıca Steiner, Julianus’tan Karl Marx’a kadar tarihsel önemi olan birçok kişiyi karmik ilişkileri bakımından incelemiştir. 


🌀🌀🌀🌀🌀🌀🌀🌀🌀🌀🌀🌀🌀🌀🌀🌀🌀


Tekâmül

"gelişme"manasına gelen sözcük

Tekâmül, sözlük anlamı "olgunlaşma", "gelişim" ve "evrim"  olan bir terimdir.


Ruhçulukta tekamül;  

Tekamül sözcük anlamıyla gelişme, olgunlaşma, evrim anlamına gelmekte olup, farklı alanlarda farklı ve özelleşmiş anlamlarda kullanılan bir terimdir. Maneviyatı ilgilendiren alanlarda biyolojik evrim ya da maddi evrim anlamında kullanılmaz. Deneysel spiritüalizmin temel ilkelerinden biri olan tekamül ya da ruhsal tekamül, bu alanda ruhsal gelişim anlamında kullanılmaktadır. Kısaca ruhların madde evrenindeki görgü ve deneyimini arttırması olarak tanımlanır. Spiritüalist görüşe göre reenkarnasyonlar sırasındaki deneyimler sonucunda edinilen tekamül sürecinde zaman zaman duraklamalar olabilse de gerilemek söz konusu olamaz.

Dünya gezegenini bir tür okul olarak gören Neo-spiritüalist görüşe göre, insan ruhunun dünya okulundan mezun olabilmesinde, edinmesi gereken en önemli nitelikler, esas olarak sevgişefkatmerhamet, fedakarlık gibi ruhsal yeteneklerini geliştirmiş olmak, vicdan kanalını tam anlamıyla açmış olmak, diğerkam olmak (kendisi kadar başkalarını da düşünmek), kısaca kendisine ve diğer canlılara karşı vazifelerini hakkıyla yerine getirmeyi öğrenmektir. Ruhsal tekamül her alandaki ruhsal gelişimi içeren bir kavram olmakla birlikte, ruhsal tekamülün pek ileri olduğu söylenemeyecek bu gezegendeki ve bu devredeki asıl anlamı budur. Kişinin alt etmesi gereken en önemli iki düşmanı bencillik ve onu da kapsayan nefsaniyettir. Bu mücadelesinde en önemli silahları ya da yardımcıları özeleştiri (nefis denetlemesi) yapması, kendisine karşı dürüst olması ve vicdanının sesine her zaman kulak vermesidir.

KAYNAKCA:

  • Büyük Sentez: Tekamül, Ergün Arıkdal Elihya Ulumuddin
  • Ruh ve Kainat, Bedri Ruhselman


🌀🌀🌀🌀🌀🌀🌀🌀🌀🌀🌀🌀🌀🌀


Mukadderat (Kader)


Mukadderat terimi (Arapça "kdr" fiil kökünden türemiştir) çeşitli inanç sistemlerinde, mistisizmdeve kimi felsefi akımlarda farklı anlamlarda kullanılmış bir terimdir. Terimin genellikle, kişinin gelecekte karşısına çıkması kesinleşmiş olaylara istinaden “takdir olunmuş olanlar”, “karşılaşılması kaçınılmaz olanlar” ya da “karşılaşılması kaçınılmaz hale gelmiş olanlar” anlamlarında kullanıldığı görülmektedir. İlk bakışta kadersözcüğüyle eş anlamlı olduğu sanılabilirse de, farklı görüşlerin bu terime yükledikleri anlam farklıdır; dolayısıyla mukadderat terimi fatalist(yazgıcılık) görüşteki tümüyle ezelden çizilmiş ve planlanmış bir geleceği ifade eden kader terimiyle eş tutulamaz.

Neo-spiritüalizmde mukadderat;

Neo-spiritüalizm’in temel taşlarından birini oluşturan mukadderat kavramı Neo-spiritüalist görüşte şöyle açıklanır:

  • Mukadderat varlığın kendi iradesiyle yaptıklarının ilahi irade yasalarının gereklerine göre beliren sonuçlarıyla karşılaşmasıdır. (Bu, daha açık bir deyişle şöyle ifade edilebilir: İnsanın mukadderatı kendi elindedir, fakat ne ekerse onu biçecektir.) Dolayısıyla neo-spiritüalizmdeki mukadderat kavramında, fatalizmdeki "kader" kavramında olduğu gibi tümüyle ezelden çizilmiş ve planlanmış; insanın iradesiyle, iradi çabalarıyla değiştiremediği bir gelecek değil, insanın iradesiyle yapmış olduklarına göre belirlenmiş ve yapmakta olduklarına göre -her an- derece derece belirlenen bir gelecek söz konusudur.
  • Bu belirlenme ilahi irade yasalarının gereklerine göre ve nedensellik (neden- sonuç zinciri) kuralıyla olur. Bu belirlenmede insanın yaptıkları "nedenler", karşılaşacağı olaylar ise bunların "sonuçları"dır. Mukadderat’ın belirlenmesinde “insanın yaptıkları” denilirken, bu, yalnızca fiziksel eylemlerden ibaret değildir; buna başta niyetleri olmak üzere, imajinatif faaliyetleri, duygu ve düşünceleri de dahildir.
  • Mukadderat denilen, karşılaşılan olayların planlanması, düzenlenmesi ve denetimi Yüksek idare mekanizması denilen, tekâmül düzeyi yükselmiş ruhlardan kurulu hiyerarşik bir organizasyon tarafından sağlanır. Yüksek idare mekanizması hiçbir varlığa ödül veya ceza vermez; yalnızca ilahi irade yasalarının gereklerine göre beliren sonuçların yerine gelmesini sağlar. Yani mukadder (kaçınılmaz) hale gelen olayların en uygun yer ve zamanda ve en uygun koşullarda yerine gelmesini sağlar.
  • Her insanın doğmadan önce planlanan, düzenlenen yaşam planını, nasıl geçmiş yaşamlarındaki (reenkarnasyonlarındaki) hareketlerinin sonuçları belirlemişse, şimdiki yaşamındaki hareketlerinin sonuçları da kısmen şimdiki yaşamını, kısmen gelecek yaşamını (renkarnasyonunu) belirler.
  • Mukadderat ilahi irade yasalarının değişmeyen gereklerinden ibarettir. Kader sanılan her acı veya tatlı olay, muhakkak, geçmiş bir zamanda iradeyle yapılan bir olayın sırası gelmiş ve gerçekleşme alanına çıkmış bir sonucudur.
  • Mukadderat konusunda herhangi bir cezalandırma, kindar bir üstün kudretin keyfiyle verilmiş bir emir söz konusu değildir. Yalnızca, insanın iradesiyle yaptıklarının, nedensellik kuralına uygun olarak, sonuçlarını alması söz konusudur. Mukadder hale gelmiş her şey, varlıkların önceden kendi istek ve iradeleriyle tutmuş oldukları yolun bir sonucudur.
  • Mukadder olan her şey varlığın ruhsal gelişimi içindir.
  • İnsanlar her yaptıklarından sorumludur. Duygu, düşünce ve niyet de bir hareket olduğundan, iyi niyetle bilmeden kötü bir iş yapmış kimse kendisi için olumlu, kötü niyetle bilmeden iyi bir iş yapmış kimse kendisi için olumsuz sonuçlanacak bir hareket yapmış demektir. İyi ve kötünün belirlenmesi konusunda en önemli yargıç, kişinin kendi vicdanıdır.


🌀🌀🌀🌀🌀🌀🌀🌀🌀🌀🌀🌀🌀🌀🌀🌀🌀


Spiritizm

XIX. yüzyılda Fransa’da Allan Kardec'in sistemleştirdiği inanç

Spiritüalizmöte âlemcilik ya da tinselcilikterimi Latince “ruh” anlamına gelen “spiritus” sözcüğünün sıfatı “spiritualis” sözcüğünden türetilmiş olup ruhçuluk anlamında kullanılmaktadır. Türkçede  tinselcilik olarak da adlandırılmaktadır. Günümüzde dinselmistik ve felsefi alanlarda pek çok akımekol ve gruplarkendilerine spiritüalist adını vermekteyse de aralarında ilke, görüş ve kavram bakımından önemli farklar bulunmaktadır. Aralarındaki temel ortak nokta, ruh denilen manevi bir unsurun varlığını kabul etmeleridir. Fakat bunlardan bir kısmı, ruhun orijinal ve kendine özgü olduğunu kabul etmez, bir kısmı ruhun sürekli gelişim içinde olduğuna karşıdır, bir kısmı ise ruhun sürekli olarak tekrar bedenlendiğini kabul eder. Bu yüzden kimi ansiklopedilerde spiritüalizm denen ruhçuluk iki kısımda ele alınır:

Konu hakkında yeterince bilgili olmayanlar spiritüalist sözcüğünün kullanıldığı her akım, ekol ve grubun reenkarnasyonu kabul ettiğini sanmaktadırlar. Oysa bu, ruhun varlığını kabul edenlerce kullanılan çok genel bir terimdir. Örneğin ABD'de adında spiritüalist sözcüğü bulunan, sayıları yüzü aşkın Hristiyan kurum, kuruluş, örgüt ve tarikat bulunmakta olup, reenkarnasyon ilkesini kabul etmezler.

Kimileri ise ruhçuluğu maddeciliğin karşıtı olarak ele alır. Bu, felsefi alanda bazı spiritüalist akımlar için geçerli olmakla birlikte, tüm spiritüalist görüşler için geçerli değildir. Örneğin neo-spiritüalizm, ruh ve maddenin ayrılığını değil, birliğini savunur ve materyalist görüşten tümüyle kopuk ruhçuluğu eleştirir.

Spiritüalizm geniş anlamda tinselcilik (ruhçuluk) anlamında olup, ruhani tüm konuları kapsar; dar anlamda da dini bir kavram olmaktadır. Spiritüalizm’in dini anlamı öteki dünya veya sonsuzluk gibi manevi kavramlarla bağdaştırılabilir.

Spiritüalizm’in sadece kesin sınırları ve temel anlayışı diğer manevi düşünce alanlarından farklıdır. Fakat çoğu sözcüklerde (özellikle İngilizce sözcüklerde) anlayış olarak birbirlerinden farklı olmalarına rağmen dindarlık ve spiritüalizm (tinselcilik) eşanlamlı olarak verilir.

Spiritüalizm anlamı bazı yerlerde ruhçuluk, ruhaniyet, ruhani oluş olarak geçer. Materyalizm‘in (maddecilik) karşıt anlamı olarak verildiği yerler de vardır.

Spiritüalizm büyük dinlerde de yer yer geçmektedir. Bu bağlamda tinselcilik; takvatanrıya giden bir yol olarak da ele alınabilir.

Kimi psikologlar spiritüalizm’i, varoluşun en önemli ayrıcalıklarını bilmek, özellikle kişinin kendi varlığının kendi gücünün farkındalığını yaşamak olarak tanımlar.

Yani kısaca spiritüalizm, bir insanın, dinsel öğeleri manevi biçimde yaşaması demek değildir. İnsan materyalizmden kopuk yaşamaya da bilir. Spiritüalizm kişinin benliğini aşan sanal gerçeklikve maksimum derecede önemliliği savunur. Kimi kitaplarda da spiritüalizm, maddesel olmayan, madde ötesi ruhsal, fakat anlaşılır gerçekliktir. Tanrı varlık en büyük güç ya da uyanış, anlayış tanıma gibi konuları ele alır. Bu inanışta sorgulayıcı tutum, inanarak kabul etme, bilinçli olarak edimlerde bulunma savunulmaktadır.

Spiritüalizm aşağıdaki 7 maddeyle açıklanabilir:

  • Dua, tanrıya inanma, anlama
  • Tanıma, bilme, anlama
  • Maneviyat, inanç
  • Hissetme, geniş düşünme, hoşgörü
  • Dünyayı ve kendini bilerek dış çevreyi doğru algılama
  • Derin saygı ve düşünceli olma
  • Soğukkanlılık ve meditasyon

Birçok felsefeci yukarıdaki özelliklere sahip olunarak insanın kendi hayatının önemini, mantığını kavrayabildiğini iddia eder. Hangi tanrıya (AllahTaoBrahman, Praina) inanılırsa inanılsın eğer bir kişi bu özelliklere sahipse içindeki maneviyatı yakalayacağına inanılır. Spiritüalizm, aracı olmadan belli bir gruba dahil olunmadan etnik olan yaşam tarzını sürdürülebilir olduğunu savunur.

Din psikologları spiritüalizmin ana düşüncesinin maneviyata yönelme olarak da tanımlar. Onlara göre spiritüalizm bencillikten tamamen uzak, materyalist olmayan bir düşüncenin merkezinde olmaktır.

Transpersonel psikologlar da Spiritüalizm’i, tek bir gerçeğin olduğunu algılama ve ruhsal gerçekliği bilme olarak tanımlar.

Spiritizm, Hermetistler’in ve Platon ve Pisagorgibi filozofların döneminden 19. yüzyıla dek sistemsiz bir şekilde dalgalanan, reenkarnasyonukabul eden ruhçuluğun; Fransa’da Allan Kardectarafından kurulan ilk sistemli biçimidir. Kardec’in sistemli hale getirdiği spiritizm adıyla bilinen deneysel spiritüalizmin belli başlı ilkeleri şöyle özetlenebilir:

1- İnsan üç bölümden oluşur: Ruh, "perispri" ve fiziksel beden. Perispri, ruh ve fiziksel beden arasında irtibatı sağlar; yarı-maddi bir yapısı vardır.

2- Can dediğimiz şey, ölüm olayı ile bedeni terk ettiğinde “ruhlar âlemi”nde doğar. Dünyada iken yaptığı iyilik ve kötülükler orada, hafızasında canlanır. Bir süre sonra tekrar dünyada bedenlenir. Sınavlar geçireceği dünyada defalarca doğmasının amacı tekâmül etmektir. Fakat insan ruhu hiçbir zaman yeniden hayvan bedeninde doğmaz. Çünkü tekâmülde gerileme söz konusu değildir.

3- Bütün ruhlar eşit yaratılmıştır denebilir. Fakat tekâmül dereceleri aynı kalmadığından aralarında, tekâmül farklarından kaynaklanan bir ruhsal hiyerarşi oluşmuştur.

4- Ruhlar yalnız Dünya’da değil, evrenin diğer dünyalarında da bedenlenirler.

5- Ruhlar âlemindeki bedensiz varlıklar, dünyadaki bedenlilerle gerek maddi gerekse manevi etkileşim içindedir. 

Spiritizm, günümüzde Latin Amerika ülkelerinde "Kardesizm" adıyla bilinmektedir. Türk spiritüalistler ise spiritizm ya da deneysel spiritüalizm olarak bilinen bu ruhçuluğu "klasik spiritüalizm" olarak adlandırmışlardır. Çünkü onlara göre ruhçuluğa son şeklini Bedri Ruhselman vermiş ve kurduğu ruhçuluğa "neo-spiritüalizm" adını vermiştir.


Dinlerin spiritüal ritüelleri; 

İslam: Dua, namaz, abdest, Hac görevi, oruç tutma, zekât.

Hristiyanlık: Bedensel ve ruhsal ibadet, meditasyon, İncil’den bölümler anlatan dramalar.

Budizm, Hinduizm, Taoizm, Jainizm: Esas olarak insanı güzelliğe, gerçekliğe, mutluluğa, empatiye yönelten manevi davranışlar, meditasyon, konsantrasyonyoga.


🌀🌀🌀🌀🌀🌀🌀🌀🌀🌀🌀🌀🌀🌀🌀🌀🌀

Toplumsal bir olayı aktaran; spiral merdivenlerle üst katlarına erişimi olan, dairesel planlı, spiral bezeme bantlı sütunlara “cochlide” adı veriliyor. Bu sütunların ilk örneği Roma‘daki Traianus Sütunu idi. Arcadius Sütunu, Traianus Sütunu’na benziyordu” *Mimar Hakan Taştan

Fotoğraf:Traianus Sütunu, Roma


Psyche Opening the Golden Box
Psyche’nin Altın Kutuyu AçmasıJohn William Waterhouse (Public Domain)

Wedding Banquet of Cupid and Psyche
Cupid ve Psyche’nin Düğün YemeğiRaphael (Public Domain)


Yorumlamalar & Miras

Cupid ve Psyche’nin hikayesi yüzyıllar boyunca varlığını sürdürmüş ve doğal olarak birçok yorumlamaya yol açmıştır. En azından MS 6. yüzyıl gibi erken bir tarihte, yazarlar hikayeye insan ruhuyla ilgili bir alegori olarak bakıyorlardı. Hikayeye Hristiyan perspektifinden bakan yazar Fulgentius, Psyche’yi Adem ile karşılaştırır; her ikisinin de günahkar merakları, onları bir cennetten sürgüne gönderilmesine yol açmıştır. Diğerleri, MS 14. yüzyılda yazan Giovanni Boccaccio gibi, Psyche ile Aşk Tanrısı arasındaki evliliği insan ruhu ile Tanrı arasındaki bağa benzetiyorlar. Son zamanlarda hikaye farklı psikolojik ve feminist yorumlarla analiz edildi.

Thomas Bullfinch, Bullfinch Mitolojisi adlı eserinde başka alegorik bir yorum aktarıyor. Kelebeğin Yunanca kelimesinin psyche olduğunu ve bunun aynı zamanda ruh için de aynı kelime olduğunu belirtiyor. Bullfinch, ruhun “içinde yattığı mezardan parlak kanatlarla fırlayan bir kelebekten” daha güzel bir betimlemesi olmadığını yazıyor. Benzer şekilde Bullfinch, insan ruhunun acılardan ve talihsizliklerden arındığını ve “böylece gerçek ve saf mutluluğun tadını çıkarmaya hazır olduğunu” yazar. (Bullfinch, 89).

Psyche’nin mirası, yüzyıllar boyunca birçok farklı sanat ve edebiyat eserinde de görülmektedir. Roma Britanya’sına tarihlenen Cupid ve Psyche’nin tasvirlerini taşıyan yüzükler bulundu, ayrıca Britanya’da Cupid’in bir kelebeği ateşe verirken betimlendiği oyma taşlar da bulunmuştur. Bu buluntular, Cupid ve Psyche’nin dini bir takipçisi olabileceğini düşündürebilir.

O zamandan beri hem hikayeleri hem de evlilikleri, Raphael’den Goya’ya ve Edvard Munch’a kadar pek çok sanatçı için popüler bir tema oldu. Edebiyatta pek çok önemli yazar ve şairin eserlerinde bu hikâyeye değinilmiş olduğu görülebilir. Birkaç örnek vermek gerekirse; John Milton, Comus’unun sonunda hikayeye değiniyor; John Keats, Psyche’ye Övgü adlı şiirinde buna atıfta bulunuyor ve C.S. Lewis’in romanı Yüzlerimiz oluncaya kadar, hikayenin Psyche’nin kız kardeşlerinden birinin bakış açısıyla yeniden anlatılmasıdır.

Psyche’nin hikayesi, sevgilisi tarafından kendi merakı nedeniyle terk edilen, onu geri kazanmak için imkansız gibi görünen pek çok imtihanı tamamlayan ve bu yolda bir tanrıça haline gelen ölümlü bir kadının hikayesidir. Yüzyıllardır birçok sanatçı ve yazarın aktardığı gibi, bir kelebeğin veya bir insan ruhunun acıya ve değişime dayanması gibi, Psyche de dayanır.

♻️♻️♻️♻️♻️♻️♻️♻️♻️♻️♻️♻️♻️♻️♻️♻️♻️♻️


Sembolizm'de reenkarnasyon;


Eski uygarlıklarda ve çeşitli geleneklerde ruh göçünün simgelenmesinde şu sembol ve sembolizmlerin kullanıldıkları ileri sürülür: Kuyruğunu ısıran yılan, ağaca dolanmış yılan, kelebek, spiral, feniks, mumya üzerine konulan ankh, kemik, daire, bilgi ağacının ya da hakikat ağacının meyvesinin yenilmesi, yaşam çarkı (budizm), geyik (şamanizm), ırmağın karşı kıyısına geçen ak koyunun kara koyuna dönüşmesi (Gal), suyun bir vazodan ötekine aktarılması (eski Yunan). Fakat bu semboller tek anlamlı olmadıklarından yalnızca ruh göçünü simgelemek üzere kullanılmadıkları, çok anlamlı bu sembollerin farklı bağlamlarda farklı anlamlarda da kullanıldıkları belirtilir. 


Ezoterizm ; aslında gizli bilgilerin sadece seçilmiş insanlara aktarılması anlamına gelir. 



Teozofi (Batı Teozofisi) terimleri; 



                     Türkçe'de Teosofi; 

Teosofistlerin eserleri

değiştir
  • Helena Petrovna Blavatsky, Teosofi Nedir?, çev.Kübra Kavasçinay, Ganzer Kitap, 2021.
  • H.P.Blavatsky, Teosofinin Anahtarı, Mitra Yayınları, 2020.
  • H.P.Blavatsky, Gizli Öğreti 1,Mitral Yayınları, 2017.
  • H.P.Blavatsky, Gizli Öğreti 2,Mitra Yayınları, 2019.
  • H.P.Blavatsky, Gizli Öğreti 3,Mitra Yayınları, 2021.
  • H.P.Blavatsky, Peçesiz İsis-1, çev.Rüya S. Uğurlu, Mitra Yayınları, 2016
  • H.P.Blavatsky, Peçesiz İsis-2, Mitra Yayınları, 2020.
  • H.P.Blavatsky, Okült Araştırmalar, Mavi Kalem Yayınları, 2020.
  • Helena Petrovna Blavatsky, Doğada ve İnsanda Akıl, Mitra Yayınları, 2021.
  • Helena Petrovna Blavatsky, Sessizliğin Sesi, Çev.Doğa Tunca, Dorlion Yayınevi.
  • H.P.Blavatsky, Kabus Öyküleri, Çev.Umut
  •  Hoşafçı, Mitra Yayınları, 2009.
  • (Derleme) Kaynakları ve Doğasıyla Teosofi: Teosofistlerden Seçme Yazılar, Ganzer Kitap, 2023.
KAYNAKÇA

Concise Oxford English Dictionary, theosophy - Origin.






























Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Hallo 🙋🏼‍♀️