Thomas Edward Lawrence
Britanyalı arkeolog, asker ve diplomat.
1821 yılında Birleşik Krallık'ta dünyaya gelen Richard Burton esasen "Binbir Gece Masalları" serisini 16 cilt halinde İngilizceye çeviren seyyah olarak tanınır.
1886 yılında devrinin kudretli Kraliçesi Victoria tarafından "Sir" unvanı verilecek kadar değerli bir seyyahtı.
Gezgin Burton, daha önce hiçbir seyyahın başaramadığı bir şeyi yapmaya karar verdi. Gayrimüslimlerin girişinin yasak olduğu kutsal beldeler olan Mekke ve Medine'ye bir seyahat…
❕İngiliz Sir Richard Francis Burton, Oxford’da Arapça eğitimi almış, Kraliyet Coğrafya Akademisi tarafından Arabistan’ın doğu ve orta kısımlarının haritalarını hazırlamakla görevlendirilmişti. Pratik Arapça bilgisini arttırmak için Kahire’ye gelmiştir. Kendisini önceleri İran kökenli eşraftan biri, arkasından bir sufî derviş ve nihayet Afgan asıllı bir İngiliz doktor olarak tanıtmıştır. 25 Temmuz 1853’te Kahire’den yola çıkan Burton, önce Medine’ye ulaşmıştır. 13 Eylül 1853’te geldiği Mekke’de hac ibadetinin gereklerini tam bir Müslüman gibi yerine getirmiştir. Seyahatine dair aldığı notlarını “Pilgrimage to al-Medina and Meccah I-II” başlığıyla 1855 yılında Londra’da yayınlamıştır.
Burton’un eseri 1996 yılında Almanya’nın Bamberg şehrinde Doğu Batı Buluşması başlıklı bir toplantıda Prof. Dr. Reinhard Schulze tarafından eleştirilerek adı geçen çalışmanın masa başı hazırlanmış olduğunu iddia etmiştir.

Richard Francis Burton'ın Ön Yazısı, "Medine ve Mekke'ye Hac Yolculuğumun Hikayesi", Cilt II, 1855(Titelblatt zu Richard F. Burton, "Bericht über meine Pilgerfahrt nach Medina und Mekka", Band lI., 1855) |
Sir Richard Burton, bu tuhaf ve bir gayrimüslim için son derece tehlikeli olan seyahatini "Personal Narrative of a Pilgrimage to Al-Madinah and Meccah"isimli eseriyle de yayımladı. |
Seyyah Burton, İngiliz sömürgesi olan Hindistan'da yıllarca Müslümanları gözlemlemiş ve bir Müslüman gibi görünmek için gereken tüm ayrıntıları dikkatle not almıştı.
⚠️Tüm bu hazırlıklar 1853 yılında yapacağı çılgınca seyahat içindi, Burton Mekke ve Medine'ye girebilmek için yaklaşık 7 sene hazırlık yaptı.‼️
Müslüman bir Hacı kılığına bürünen Seyyah Burton, kendisini bir Afgan olarak tanıtır.
Zorlu çöl yolculuğundan sonra Mekke'yi ilk kez görüşünü şöyle aktarır:
Yaklaşık iki mil aşağımızda tüm heybeti ile Medine şehri uzanıyordu. Mesafeleri kat ettikçe görüşümün beni yanılttığını anladım. Harra'dan şehre pek dolambaçlı bir yol uzanıyordu, kenar mahalleler kerpiçten yapılmış ve dökülmeye başlayan bir kapıya bağlanıyordu. Ambar ismi verilen girişten şehre girdiğimizde Türklerin inşa ettikleri minareler şehrin görkemli süsüydü.
Her şey Seyyah Burton'un hayal ettiği gibidir.
Binaların tamamı daha evvel gördüğü İslam şehirlerinden farklı ilk dokusu korunarak muhafaza edilmiştir.
İslam Peygamberinin yaşadığı yıllardaki şehir atmosferi özenle ve tamamen korunmuştur. Şehirde tek yeni bina Vali Konağı'dır. Burton, bunu şöyle nakleder:
Şehrin kuzey batısında bulunan ve tarihi doku ile örtüşmeyen bina hemen dikkati çekiyor. Surları, kalesi ve mimarisi ile bir çıkıntı üzerine inşa edilmiş bu yapı bir Avrupa şatosunu andıran Vali Konağı'dır.
Seyyah Burton bölgeyi yalnızca mimari özelliklerine göre değil, en sıradan ayrıntısına kadar irdeler. Örneğin Medine köpeklerinin karakteristik özelliklerini dahi büyük bir özenle nakleder:
Medine'nin köpekleri doğrusu atlardan daha hırçınlar. Kahire'nin başıboş ve çelimsiz köpeklerini düşününce Medine köpekleri son derece yapılı ve karakteristik hayvanlar. Bu köpekler Medine'de bir çeşit polis vazifesi üstlenirler. Benim şampiyon köpeğim 'Mübariz' güvenliğimiz için hiçbir fedakârlıktan kaçınmazdı.
İyi derecede Arapça konuşan bu seyyahın ilk planı Hazreti Muhammed'in kabrini ziyaret etmekti.
Doğruluğu tartışma konusu olsa da Seyyahımız Evliya Çelebi'nin iddiasına göre daha evvel de Avrupalılar Hazreti Muhammed'in kabrini çalmak için gelmiş; ancak büyük Türk komutan Zengi bunu engellemişti:
...Şam Atabeyi Nureddin, Şam'ın hâkimi iken Papa dedikleri dinin düşmanı dinsiz ve lânetlenmiş herif, ruhbanları ile biraraya geldiğinde 'Muhammed'in yolunu takip edenlerin dinlerini ve devletlerini yaralayalım. Birkaç adamımızı Firavun'un hazinelerinden de fazlasını vaadi ile Medine'ye gönderelim, orada bir eve yerleşsinler. Sonra lâğımlar kazıp Muhammed'in cenazesini çalıp Roma'ya getirsinler' dedi.
Derken, işi yapabilecek yirmi kişi buldular. Bu veled-i zinaların (piçlerin) herbiri bütün lisanları mükemmel şekilde konuşabiliyordu. Papa mel'unu herifleri karşısına aldı, 'Eğer Muhammed'in cenazesini buraya getirirseniz kılıcınız Arş'a asılır ve Hazreti İsa ile beraber haşrolursunuz; isminiz de tarihe yazılır' dedi ve adamları Medine'ye gönderdi. Kıyafet değiştirip yola çıktılar ve Mısır üzerinden geçip nurlarla dolu Medine'ye vardılar.
Burada ikiye ayrıldılar, içlerinden on kişi harem şeyhini ziyaret ederek hediyeler sundu, şeyh de 'Safâ geldiniz' diyerek bunları Harem-i Şerîf'in bir köşesindeki hücreye yerleştirdi. Geri kalan on kişi de Medine'de çöpçülük, hamamcılık ve hammallık yapmaya başladı.
Papa'nın kâfirleri Medine'de üç sene kaldılar ve Hazreti Muhammed'in mezarına giden uzun bir tünel kazdılar.
Türbeye yaklaşmışlardı ki, Hazreti Peygamber o sırada Şam'da bulunan Nureddin'in rüyasına girdi ve 'Yâ Nureddin! Bu mel'unlar benim kabrimi kazıp cenazemi Kâfiristan'a götürmeye çalışıyorlar' dedi ve adamları birer birer gösterdikten sonra 'Yetiş yâ Nureddin! Bu vazife sana verildi.
Medine'ye gelmende sırrullah vardır. Gel, mezarımın her tarafını tunçlarla ve Horasan işi kâgir binalar ile çevir. Hizmetinin karşılığında sana şehitlik müyesser olacak, kıyamet günü benim bayrağımın altında olacaksın' buyurdu. Nureddin geceyarısı uykusundan uyandı, baştan aşağı nûra bürünmüş olduğunu gördü ve sabaha kadar on iki bin deve ve at topladı ve yanına da altı bin asker alarak Şam'a doğru yola çıktı.(Sadeleştirme: Murat Bardakçı
Papa, Peygamberimizin naaşını çaldırmak için
Medine'ye 20 ajan papaz göndermişti)
Bu hikâyeyi doğru kılabilecek en önemli ayrıntılardan birisi Papalık ajanlarının halkın arasına karışabilmek için meslek, dil ve kültürü öğrenerek kendilerini kabullendirmek için sabırla uğraşmalarıdır.
Seyyah Burton da Müslümanları kendisine inandırmak adına tıp ilmine sarılmış batıl inançlardan koca karı ilaçlarına kadar tüm Müslüman tıbbi adetlerini öğrenmiş uygulamıştı.
Seyyah Burton'un nitelikleri bunlarla da sınırlı değildi.
Harika denilecek şekilde Kuran-ı Kerim okur ve namazlarını aksatmadan kılardı. Hatta İskenderiye'de bulunduğu sırada bir tarikata girerek tarikat adam ve kurallarını da kusursuz bir biçimde öğrenmişti.
Burton, bu coğrafyaları ziyaret ettiğinde notlarını aldığı yalnızca kutsal beldelerdeki mimari yapılar ve adetler değildi.
🔻Askeri misyonlara hizmet edecek coğrafi belirlemeler, stratejik yollar ve su kaynaklarını dikkatle not alması gösteriyor ki ileride Avrupalıların burayı işgal edebilmeleri için ön ayak olmaya çalışmaktadır. ❗️
Burton, Hazreti Muhammed'in yanı sıra Hazreti Hamza gibi öncü Müslümanların da kabrini ziyaret etmeyi ihmal etmez.
Ardından rotasını Mekke'ye çevirir.
Kâbe'yi ilk kez gördüğünde uzun uzadıya süzen Burton, Müslümanların en mahrem beldesindeki tüm ayrıntıları dikkatle inceler.
Sonunda tüm gördüklerini yazdığı eserini bitirirken kendisine Hacı unvanını vermeyi de ihmal etmeyerek Sir Richard Burton el-Hac Abdulvahid imzasıyla eserini yayımlar.
Eser Avrupa'da büyük yankı uyandırır.
Yıllar sonra bu kitabı okuyarak etkisinde kalacak ve Burton'un izinden gidecek bir isim daha vardır: Arabistanlı Lawrence.
Sir Richard Burton el-Hac Abdulvahid 'in izini takip eden bir diğer isim David George Hogart'tır.
❕David George Hogarth (1862-1927)
6 Kasım 1927, Oxford), İngiliz arkeolog ve bilim insanı. T. E. Lawrence ve Arthur Evans ile birçok ortak çalışma yürütmüştür. Br dönem Oxford Üniversitesi'nde öğretim üyeliği de yapmıştır.
❕1908 yılında Reginald Campbell Thompson ile Karkamış'ta kazı yapmıştır. 1911 yılında ise bu sefer T. E. Lawrence ile birlikte aynı bölgede bir kazı çalışması daha başlatmıştır.
Hogart İngiliz İstihbaratı için kritik bir isimdir. Yalnızca arkeolojik kazı çalışması görüntüsü altında yürüttüğü faaliyetler ile değil; Lawrence ve Gertrude Bell'i de İngiliz istihbaratına kazandırması açısından kritik bir isim olarak öne çıkar.
Lawrence, Oxford'ta eğitime başladığında Ashmolean Müzesi Müdürü olan Hogart, ondaki potansiyeli kısa sürede fark eden kişiydi.
Lawrence'a arkeoloji zevki kazandıran Hogart, Ortadoğu'daki birçok kazı çalışmasında onu yanında götürmüştür.
Lawrence bu çalışmalarda Arap dili, kültürü ve yaşam şekli hakkında geniş bir birikim elde etmiştir.
Lawrence, Birinci Dünya Savaşı başladığında en büyük destekçisi Gertrude Bell ile beraber bu birikimi Kahire Ofisinde fazlasıyla sahaya yansıtacaktı.
Elbette Burton'un macerasının etkilediği bir diğer isim Gertrude Bell'di. O, hakkında sayısız efsaneler üretilmiş bir kişiliğe sahiptir.
Arap Milliyetçileri için "el Hatun", "Çöl Kraliçesi", "Müminlerin Annesi" gibi sıfatlara nail görülürken özellikle "biz Türkler" için "Çöl Tilkisi", "Çölün Cadısı"gibi hitaplar kullanılmıştır.
Bu onun siyasi faaliyetlerinin bir sonucu olarak ideolojik bir ayrışmaya göre değişkenlik gösterir.
Sir Richard Burton'un bu tuhaf yolculuğu Müslümanların haremine yapılan bir tasallut olduğu gibi ileride İngiliz istihbaratına Ortadoğu'da dengeleri değiştirecek parlak bir fikir vermişti.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish
💢💢💢💢💢💢💢💢
XVI-IX. Yüzyıllarda Haremeyn’in Gayrimüslim Misafirleri
NURETTİN GEMİCİ PROF. DR. İSTANBUL Ü. İLAHİYAT FAK.
SİYER ARAŞTIRMALARI DERGİSİ SAYI: 6 •
TEMMUZ-ARALIK 2019
Kutsal yerleri görmeyi arzu edenlerin bir kısmında sadece merakını giderme ve az bilinen bu yerleri görme arzusu hakimken diğer bir kısmı da istihbarî olarak bilgi edinmek için kendilerini kamuflaj etmiş resmi görev icabı bulunmuştur.
Belki isimleri belli olan seyyahlar yanında sayı olarak onlardan katbekat fazla sayıda ziyaretçiler hakkında bilgimiz yoktur.
Haremeyn’in konukları arasında Ludovico de Varthema ((1470-1517) buraları 1503 yılında görmüştür. 1513’te Gregorio da Quadra, 1568’de Monsieur Le Blance ve son olarak 1604 tarihinde meşhur Johann Wild de hac zamanı buraları görmüştür. Joseph Pitts (1663-1735?), Domingo Badia y Leblich Ali Bey al-Abbâsî, Giovanni Finati Hacı Muhammed, Johann Ludwig Buckhardt (1784-1817), Richard Francis Burton (1821-1890) ve son olarak da sömürgecilerin Kılıçlı lakaplı Christiaan Snouck-Hurgronje (1857-1936) sayabiliriz.
Hac ibadetinin ana merkezleri olan Mekke, Medine ve veya her üç dince kutsal kabul edilen Kudüs gibi kutsal mekânların anlatıldığı kısımlardır.
İslam coğrafyasında İbn Cübeyr, İbn Battuta, Evliya Çelebi, Ayyaşî, Nablûsî gibi tanınmış seyyâhlardan olan yolculuklarında öncelikli olarak hac yolculuğunu hedeflemişlerdir. Bunlardan mesela Evliya Çelebi başlangıçta hacca niyet edip bu vesileyle tabir câizse yedi cihanı gezmiştir.
Kısaca Haremeyn diye ifade edilen Mekke ve Medine şehirlerinin kutsallığı ve Hac ibadetinin merkezi oluşu sadece Müslümanlarda değil, gayrimüslimlerde de merak ve ilgi uyandırmıştır. Üstelik Haremeyn’e girmenin gayrimüslimlere yasak oluşu, kutsal yerleri her ne olursa olsun bir şekilde görmenin cazibesini daha da artırmıştır.
Reinhard Schulze’nin Richad Burton’un Mekke seyahatini sorguladığı makalesi, konuya şöyle açıklık getirir.
“(Mekke) hala Kuzey ve Güney Kutuplarının yanı sıra keşfedilmeyi bekleyen gizem dolu bir yerdi. Kuzey ve Güney Kutuplarına giden araştırıcıların önüne (zorluk olarak) sadece tabiat çıkarken, Mekke’ye giden seyyahın kutsal yerlere ayak basabilmek için üstesinden gelmesi gereken (şey sadece tabiat olmayıp) bir de tabiatla bütünleşmiş Müslüman bedevî idi.”
F.E. Peters’in kitabında IX. yüzyılda Haremeyn’i görmek için yola çıkan Avrupalı seyyahlara dair geniş malumat bulunmaktadır.Aynı sene içinde Robin Leonard Bidwell, “Travellers in Arabia” adlı eserinde Hicaz yolculuğuna başlı başına bir bölüm ayırmıştır. Bidwell, ağırlıklı olarak Arap coğrafyasına yapılan diğer seyahatleri ve gezginleri de ihmal etmeyerek derli toplu bilgiler sunmuştur.
Bidwell’in bu tespitlerinden yola çıkan araştırıcıların pek çoğu en erken tarihli seyahat olarak Ludovico de Varthema’nın bölgeye olan ziyaretinden söz etmektedirler. Aslında Bidwell kitabında Hicaz’a özellikle de Mekke ile Medine’ye Varthema’dan çok daha önce seyahat eden Portekizlilerden de söz etmektedir.
İbn Cübeyr’in meşhur seyahatnâmesinde yer verdiği Mekke ve Medine’ye saldırmak için harekete geçen gayrimüslimlerin yaptıkları düşmanca ve hasmâne tutumu sıradan bir ziyaret olarak değerlendirmek mümkün değildir.
“İskenderiye’ye indiğimiz gün ülkeye yeni getirilmiş develerine ters bindirilmiş, etraflarında davul ve borazanlar çevrili olan Rum esirleri seyretmeye çıkan büyük bir kalabalık gördük. Başlarından geçenleri sorduğumuzda anlatılanların verdiği üzüntü ciğer parçalayıcı idi. Anlatıldığına göre, Şam Hıristiyanlarından bir grup bir araya gelmiş ve Kulzüm Denizi’ne (Kızıldeniz) en yakın yerde gemi omurgaları inşa edip ardından bunları yakınlardaki Araplardan deve kiralayarak sahile taşıtmışlar.
Mark Ferro’nun dile getirdiği aşağıdaki ifadeleri de zikretmek gerekir:
Hindistan’daki ticaret merkezleri bir kez daha iyice sağlama alınınca, Memlûk filosunu mağlup etmiş olan Alfonso de Albuquerque’nin aklına taş kırıcılarından oluşan bir orduyla Mısır’ı yıkıma uğratmak geldi. Etiyopyalıların tavsiyelerine uyarak, dağı delecek ve Nil’in kaynaklarını kurutacaktı. Hemen ardından da Aden’den içerilere girip Mekke’den Peygamberin naâşını alarak onu Kutsal Topraklar ile değiş tokuş edecekti. Bu yeni bir Haçlı Seferi idi, tıpkı daha öncekiler gibi.”
Varthema,1470 yılında Bologna’da doğmuş ve 1517 yılında Roma’da ölmüştür. İtalya’daki Haçlı ordusunda paralı asker olarak görev yapmıştır. kaleme aldığı seyahatnâmesinde geçen ifadelerinden, burada Arapça öğrendiği anlaşılmaktadır. Ayrıca Şam’da tanıştığı bir mühtedi aracılığıyla Nisan 1503’te Mısır’dan yola çıkarılan yaklaşık 35.000 insan ve 40.000 devenin yer aldığı Mısır mahmilini taşıyan kervanı korumak için görevlendirilen muhafızların arasına karışmıştır. Zaman zaman bedevî Arapların kervanlara yaptıkları saldırılar ve yağmaları önlemek için böyle bir tedbir alınmaktaydı. Dolayısıyla Ludovico de Varthema daha önceden de yaptığı gibi paralı askerliğin yeni bir şekli olan bu görevi kabul etmişti.
Gezdiği ve gördüğü şeyleri ve yaşadıklarını döndükten hemen sonra “Itinerario de Ludovicodi Varthema (Rome 1510; ter. J. W. Jones, The Travels of Ludovicodi Varthema, ed. G. P. Badger, London 1863.)[11] adlı kitabında toplayan Varthema, kısa süre kaldığı Medine ve Mekke’de yörenin topografyası ve Müslümanların ibadetlerinden ziyade, çevrede gördüğü yerleri ve ilgisini çeken hususları kaleme aldı.
O eserinde, Mekke’de Harem-ı Şerîf civarında tek boynuzlu bir at gördüğünü iddia etmektedir. Bu atlar Varthema’nın ifadesine göre Habeş hükümdarı tarafından Mekke’deki Şerif’e hediye edilmiştir.
kendisinden sonra Avrupalı seyyâhlardan Joseph Pitts (1685) ise bir köle olarak gitmiştir. Bu sebepledir ki, Varthema’nın üslûbunda Araplara, Müslümanlara ve İslâmiyet’e karşı üstten bir bakış söz konusudur. Ayrıca diğer seyyahlardan farklı olarak hac menâsiki ve diğer dinî konularda verdiği bilgiler oldukça sınırlı ve eksiktir.
Gregorio da Quadra (1513), Monsieur Le Blance (1568) ve son olarak meşhur Johann Wild (1604) Hicaz bölgesine seyahat etmişlerdir.
Yine tanınmış eser sahibi olan Joseph Pitts’in (1663-1735?), 1704’te kaleme aldığı “A True and Faithful Account of the Religion and Manners of the Mohammedans, with an Account of the Author’s Being Taken Captive” adlı seyahatnâmesi Kâbe’ye ait çizimler, tasvirler ve hac ibadeti hakkında bilgiler yer almaktadır. Pitts’in anlatısı, XVII. yüzyılda bir Avrupalı tarafından kaleme alınan İslamiyet ve Müslümanların görgü kurallarının Batı’daki ilk ve en ayrıntılı açıklamalarını içermesi bakımından da dikkat çekicidir.
Christian Snouck-Hurgronje diğerlerinden farklı olarak meslekten şarkiyatçı birisi olup Hollandalıdır. O yıllarda Hollanda sömürgesi olan Endonezya’dan hacca gelenlerin, bu ibadetten nasıl etkilendikleri, bunun Hollanda sömürge düzenine karşı bir sorun teşkil edip etmeyeceği Hollandalılarca merak konusu idi.
Snouck-Hurgronje olup biteni yerinde görmek ve doğru bilgi edinebilmek adına Arapça bilgisini artırmak maksadıyla önce Cidde ve daha sonra Mekke’de Arapça dersler almış ve nihayet bir yıl içinde Arapçasını ilerletmiştir. Rahat hareket edebilmek adına sözde ‘Müslüman’ olup Abdülgaffâr adını seçen Snouck-Hurgronje, 1885 yılında Mekke’yi ziyaret ederek buna dair intiba ve gözlemlerini “Mekka” adıyla iki cilt halinde (1886-1889) bir araya getirdi.Kitabının birinci cildinde genel manada Mekke tarihini vermiş; ikinci ciltte ise daha çok Mekke’de yaşadığı sırada tespit ettiği sosyokültürel ve iktisadi hayat ile yerleşik örf adet ve inançlara yer vermiştir. Snouck-Hurgronje İslam’ın iki kutsal şehrinden birisi olan Mekke’deki hac ibadetinin işleyişi, menâsiki ve rükünleri hakkında oldukça geniş bilgiler vermektedir. 1880 yılında kaleme aldığı “Het Mekkanische Fest” adlı doktora tezinde haccı detaylı olarak incelemiştir.
💢💢💢💢💢
Binbir gece masalları nedir?
Genellikle ‘Arap Geceleri’ olarak adlandırılan, kökeni belirsiz hikayelere dayanan koleksiyon, uzun zamandır sanatçılara nesiller boyu ilham veren edebi tarzların ve türlerin bir hazinesi olarak kabul ediliyor.
Alman Oryantalist Erdmute Heller, ‘Doğudan ışık gelir’ anlamına gelen Latince "Ex Oriente Lux" ifadesini yorumlarken, "Bu tabir güneşin her sabah doğudan batıya hareketini simgelemez. Bu ışık, koku, renk, huzur ve zarafet, estetik ve bilgi gibi doğudan batıya akan, Alman kültür-diline kitaplarla giren ve günlük hayatın bir parçası haline gelen diğer parlak şeyleri temsil eder. Nitekim Doğu kültürünün Batı ile ilişkilerini inceleyen birçok araştırmacı da aynı sonuca varmıştır."
'1001 Gece': Dünya üzerinde etkili olan Doğu halk hikayeleri

Alman ressam Ferdinand Keller'in Binbir Gece Masalları'nın çerçeve anlatısında önemli bir kadın karakter ve hikâyeci olan Şehrazat'ı ve hikâyeler anlattığı Sultan Şehriyar'ı gösteren bir tablosu.
Burada Doğu ile kastedilen İslam kültürü ve medeniyetidir. Örneğin, Osmanlı etkisini ifade eden kültür ve sanat akımı olan Turquerie'nin yansımalarından biri. Avrupa'nın sanat, kültür ve modasında 16. yüzyıldan 18. yüzyıla kadar edebiyat yoluyla ortaya çıktı. "Arap Geceleri" olarak da adlandırılan "Binbir Gece Masalları", bu kitaplar arasında en ünlüsü olan, büyük ölçüde Orta Doğu ve Hindistan'ın tarihi ve yazarı belirsiz hikayelerden oluşan bir koleksiyondur. Masal, hikâye, efsane, destan gibi sözlü-edebi ürünler yüzyıllardır kültürel bellekte geliştiğinden yazılı materyallere göre daha fazla etkiye sahiptir. Doğu dünyasında nesilden nesile aktarılan Binbir Gece Masalları, tüm Avrupa'yı dolaşarak büyülü etkisiyle dünya edebiyatını şekillendirdi.
Orijinal Arapça adı “Elf Leylah ve Leyleh” olan bu masallar, tür ve teknik olarak çerçeve hikayelerden oluşan bir külliyattır. Bu koleksiyon, bir ana vakadan ve ona eklenen diğer anlatılardan oluşur. Ana hikaye bir gerdanlığın ipi gibidir, ona iliştirilen ibretlik masallar ise inci gibidir.

Polonyalı sanatçı Arthur Szyk'in "Binbir Gece Masalları"ndan "Kocanın ve Papağan Masalı" için bir kitap illüstrasyonu.
Kimin masalları?
Bu hikayelerin kökeni hakkında araştırma yapanlar çoğunlukla Avrupalılardı. Mısır'da Memlükler döneminde son şeklini aldığı düşünülen masalların dünya kütüphanelerinde farklı versiyonları bulunmaktadır. Bu yazılı metinler üzerinde araştırma yapan ilk bilim adamları Antonie Galland, Hermann Zotenberg, Joseph von Hammer-Purgstall ve Helmut Ritter'dir. Eski bir Hint-Aryan dili olan Sanskritçe uzmanı August Wilhelm von Schlegel, masalların Hint kökenli olduğunu söylerken, Fransız dilbilimci ve Oryantalist Silvestre de Sacy, 19. yüzyılın başlarında hikayelerin İran ve Hint unsurlarını reddetti.
Binbir Gece Masalları'nın çeşitliliği ve Hindistan, İran, Irak, Mısır, Türkiye ve daha fazlasının yer aldığı yerlerin farklılıkları, bunların aynı yazar tarafından yazılmadığını gösterir. Araştırmalar, hikâyelerin bütünceyi oluşturan dört farklı kanal aracılığıyla biriktiğini göstermiştir. Bunlar Hint ve İran masalları, beşinci Abbasi Halifesi Harun Reşid döneminin Bağdat masalları ve Memlükler döneminin Mısır masallarıdır.

Taşbaskı, "Binbir Gece Masalları"ndan bir peri masalı olan "Ali Baba ve Kırk Haramiler"den bir sahne gösterir.
Koleksiyonu ilk olarak Fransızcaya çeviren Galland, ünlü hikayeleri “Aladdin ve Sihirli Lamba” ile “Ali Baba ve Kırk Haramiler”i de kendisi eklemiştir. Halepli bir Maruni hikaye anlatıcısından bu hikayeleri duyduğunu belirtti. Kitap, 1704-1717 yılları arasında Paris'te “Les Mille et Une Nuits” adı altında birkaç kez basıldı ve tüm Avrupa'yı dolaşmaya başladı.
İngilizce'ye ilk çeviri Robert Heron tarafından yapıldı. 1792'de Edinburgh'da “Arap Masalları: Bin Bir Hikâyeden Oluşan Binbir Gece Masalları Eğlencelerinin Devamı Olmak” adıyla basılan kitap, zaman içinde İtalyanca, İspanyolca gibi farklı dillerden yeni çevirilere de tekrar tekrar basıldı. , Portekizce, Danca, İsveççe, Fince, Felemenkçe, Rusça ve Çekçe. Onu Almancaya çeviren ünlü Osmanlı tarihçisi Hammer-Purgstall'dı.
Dünyayı şekillendiren masallar
Binbir Gece Masalları, Avrupa'da ortaya çıktığı günden bu yana edebiyatçıların ve okurların ilgisini her zaman çekmiştir. Edebiyat başta olmak üzere çeşitli sanat dallarını derinden etkilemiş, hayal ve düşünce dünyaları için eşsiz bir besin olmuştur. Bazı eleştirilere hedef olsa da dünya tarihinde önemli bir yer edinmiş ve Batı'da birçok ünlü yazarı şekillendirmiştir.
İlk yayınlandığı Fransa'da Voltaire, onun büyüsüne kapılan ilk yazardı. Fransız Devrimi'nin dehasının neredeyse tüm eserlerini etkiledi. Masalları 14 defa okuduktan sonra hikayelerini yazabildiğini söyledi.
“Fars Mektupları” (1721) ve “Kanunların Ruhu” (1748) adlı yapıtlarıyla tanınan Montesquieu, yasaların ve sosyal kurumların zamana, ülkelere ve iklimlere göre farklılık gösterdiği ana fikrini “Binbir Gece”den alır. “Robinson Crusoe”nun yazarı Daniel Defoe da masallardan etkilenen bir diğer yazar.

Alman ressam Carl Offterdinger'in "Binbir Gece Masalları"ndan bir peri masalı "Ayakkabıcı Maruf"tan bir sahneyi betimleyen bir çiziminden sonra taş baskı.
Ünlü romancı Stendhal, unutmak istediği iki kitaptan birinin Binbir Gece Masalları olduğunu ancak bunu başaramadığını ve keyifle okumaktan kendini alamadığını söyledi. Onun için diğeri “Don Kişot” idi.
Grimm Kardeşler olarak bilinen Jacob Grimm ve Wilhelm Grimm, Kinder-und Hausmärchen (“Çocuk ve Ev Masalları”) dizisinde sekiz öykü yazarken “Bin Bir Gece”den yararlandıklarını itiraf ettiler. Örneğin “Simeliberg”, “Ali Baba ve Kırk Haramiler”den esinlenmiştir.
Önde gelen arkeolog Austen Henry Layard, Danimarkalı masal yazarı Hans Christian Andersen ve İrlandalı şair ve oyun yazarı Oscar Wilde'ın eserlerinde de Binbir Gece Masalları'nın izleri görülüyor .
Bu masallar aynı zamanda tiyatro, sinema, resim ve diğer sanat dallarına da ilham kaynağı olmaktadır. Büyüleyici kitap, özellikle Romantik sanatçılar üzerinde güçlü bir iz bıraktı. Filozof, romancı ve oyun yazarı Jean-Paul Sartre, masal kitabının “sadece Montesquieu için favori bir eser değil, aynı zamanda romantik şiirin her arkadaşı için favori kitap” olduğunu söyledi.
Ayrıca İngiliz askeri Thomas Edward Lawrence, “Bilgeliğin Yedi Sütunu” adlı anılarında masallar sayesinde Ortadoğu'ya ilgi duyduğunu yazar. "Arabistanlı Lawrence" lakaplı casus, Birinci Dünya Savaşı sırasında Arap ülkelerinin Osmanlı İmparatorluğu'na karşı ayaklanması ve örgütlenmesinde başrol oynayacaktı.
🟥

Sabahleyin bir aylık, öğleden sonra da bir aylık mesafe katettiren rüzgarı Süleyman'ın emrine verdik.~Sebe,12 🔻Uçan Halının Kısa Tarihi; Uçan halı, aynı zamanda sihirli halı olarak da bilinir, ilk olarak İslam'ın Altın Çağı'nda derlenen Orta Doğu ve Güney Asya hikayelerinden oluşan Binbir Gece Masalları'nda ortaya çıkmıştır. Bu hikayeler nesiller boyunca aktarılmış, çeşitli biçimler ve yorumlar almıştır.
🔻Yürüyen Şato (İngilizce: Howl's Moving Castle), Diana Wynne Jones tarafından yazılan bir fantastik çocuk kitabıdır ; Bir halı tüccarının hayal kırıklığı olan oğlu Abdullah'a kanca burunlu bir çöl haydudunun sihirli bir halı satmasıyla başlıyor yolculuğumuz, Abdullah'ın her gece hayal ettiği Gece Çiçeği isimli prensese anlayamadığı bir şekilde halının üzerinde uyuklarken kavuşması ve daha dokunamadan bir cin tarafından kaçırılmasıyla devam ediyor, Abdullah'ın prensesini kurtarması için çoook uzun bir yolculuktan geçmesi gerekiyor, Yürüyen Şato'daki gibi sihirli, bol sihirli bir yolculuk. Yürüyen Şato'nun devamı niteliğinde deniyor zaten arka kapakta.

Diana Wynne Jones (16 Ağustos 1934 - 26 Mart 2011) İngiliz romancı, şair, akademisyen, edebiyat eleştirmeni ve kısa öykü yazarıydı.

Sufi Şeyh tarafından hem de Cihangir tarafından insanlara sunulan zarif ciltli Kuran’la temsil edilen manevi dünya olduğunu ortaya koyuyor. Şeyh, Cihangir’in kendisine uzattığı Kuran’ı elleriyle değil, üzerindeki bir şal ile yarattığı bir örtünün içinde hürmetle kabul ediyor.
Kuranı verişi
MUTLAKA İZLEMENİZ GEREKEN HAYAO MİYAZAKİ FİLMLERİ
💢💢💢💢
Uzun süre Doğu edebiyatını yalnızca Binbir Gece Masallarıüzerinden tanıyan Batı’nın klasik imge ve kalıpların ötesinde gerçek bir edebiyat araştırmasıdır ünlü doğubilimci Hamilton Gibb’in bu kitabı. Çok geniş bir sahaya yayılan edebî verimleri yalnızca bir millete hasrederek değil, Arapçanın Bağdat’tan Endülüs’e Mağrip ülkelerinden Sicilya’ya uzanan yolculuğunu, geçtiği güzergâhlarda derin izler bırakan edebî zenginliğini tek tek ayrıntılandırmaktadır. Gibb’in bu çalışması takdire değerdir. Çünkü yalnızca standart edebî çözümlemeleri tercih etmemiş, örneğin yaşam kalıplarına inerek göçebe bir hayat tarzından nasıl böylesine zengin bir dilin ortaya çıktığını açıklamaya çalışmıştır. Kitap aynı zamanda yaptığı kültürel okumayla da dikkat çekicidir. Bedevîliğin, iklimin, yeknesaklığın, inancın, sonsuz bekleyişin, çölün, kumun ve serabın oynadığı mucizevî etkiye de birçok satırında değinmektedir.
Gibb, tarih ve edebiyatın sürekli birbirini beslediği bir ortamda başta şiir ve nesir olmak üzere belli başlı edebî akımlara yer vermekte, onları tanımlamakta, neden ve sonuçlarıyla birlikte izah etmekte, öncesini ve sonrasını göstermektedir. Bu çerçeveden bakıldığında dillerin farklılığına rağmen duyuş ve düşünce kalıplarının ortaklığı, şair ve düşünürleri birbirine daha çok yaklaştıran edebiyatın evrenselliğini bir kez daha kanıtlamaktadır.
💢💢💢💢
Ortaçağ Batı Uygarlığı - Yazar: Jacques Le Goff
- Kitabın Başlığı: Ortaçağ Batı Uygarlığı
- Orijinal Başlık: La Civilisation de I’Occident médiéval
- Çeviren: Hanife Güven, Uğur Güven [Fransızca]
- Yayına Hazırlayan: Taşkın Takış
- Kapak Tasarımı: Mr. Z & Z
- Dizi Bilgisi: Doğu Batı Yayınları - 130; Tarih Dizisi - 15
Yirmiden fazla dile çevrilen bu kitap, Ortaçağ’ın ruhunu keşfetmek isteyenler için yol gösterici bir rehber niteliğinde. Annales Okulu’nun ünlü temsilcisi Jacques Le Goff, burada derin bir zihniyet okumasına girişir. Sözü edilen dönem, tümüyle bir “karanlıklar çağı” mıdır? Le Goff, zamanın ve mekânın gerçek boyutlarından eksiltilemeyeceğini tarihyazımındaki ustalığıyla kanıtlar. Ortaçağ, keşişleri, ruhbanları, savaşçıları, köylüleri, zanaatkârları ile bir yandan yaşam mücadelesi verirken öte yanda köy, şato ve kentler çevresinde bir araya gelmeyi başarmış, dünyevî koşulların ürettiği bilince ortak olmuş, makineyi, saati, üniversiteyi ve ulusları keşfetmiştir: “Sivri tonozdan ticari senetlere ve diyalektiğe kadar buluşlar yapılır, teknik alanda ilerlemeler kaydedilir, güncel konjonktürde süreğen açlık ve hastalıkların belirleyiciliği ya da tasarlayabilecekleri tüm ufukları karartan gelecek endişesinin ağırlığına karşın, 13. yüzyılda güzel bir Ortaçağ’dan söz etmemizi sağlayan bir dengeye kavuşur...

Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Hallo 🙋🏼♀️