21 Şubat 2024 Çarşamba

Amon Dini.

yusuf'un önünde secde etmesi

Kuzey Afrika’da konumlanan Antik Mısır, MÖ yaklaşık 3.100 yılından MÖ 30 yılına kadar 3.000 yıldan uzun bir süre boyunca bölgedeki en güçlü ve en etkileyici uygarlıklardan biriydi. 

Uygarlığın yöneticileri, dili, yazısı, iklimi, dini ve sınırları bin yıllık dönemler boyunca defalarca değişti.

Antik Mısır, dünyanın diğer kısmıyla yakın bir ilişki içerisindeydi; mallar, dinler, yiyecekler, insanlar ve fikirleri hem ithal hem ihraç ediyordu. Zaman zaman Antik Mısır; günümüzde Sudan, Kıbrıs, Lübnan, Suriye, İsrail ve Filistin olarak bilinen toprakları hakimiyeti altında tutarak modern zaman Mısır’ının dışındaki toprakları da yönetti.

Aynı zamanda ülke, antik zamanlardaki diğer güçler tarafından işgal edildi: Persler, Nübyeliler, Yunanlar ve Romalılar farklı noktalarda Mısır’ı fethettiler.

Mısır için birçok isim kullanıldı. Mısır için kullanılan popüler antik isimlerden biri, “kara toprak” anlamına gelen “Kemet”ti. Genellikle bilim insanları, bu ismin Nil Nehri sularının ağustos ayında çekilmesiyle geride kalan verimli topraktan türetildiğine inanıyorlar.

Toronto Üniversitesi’nden Ejiptoloji Profesörü Ronald Leprohon, The Great Name: Ancient Egyptian Royal Titulary(Büyük İsim: Antik Mısır Kraliyet Unvanları) adlı kitabında, “Antik zamanlarda her biri kraliyet unvanının bir parçası olarak bir dizi isim kullanmış olsalar da ülkenin antik yöneticileri, günümüzde ‘firavunlar’ olarak anılıyorlar.” diye açıklıyor. “Firavun kelimesi, ‘büyük ev’ anlamına gelen bir Mısır terimi olan ‘per-aa’dan geliyor. Terim ilk kez III. Thutmose’un hükümdarlığı sırasında (tahminen MÖ 1479-1425 yılları arası) kraliyet unvanına dahil edilmiş.”

Tarih Öncesi Mısır

Erken hominidlerin Mısır’a ilk olarak ne zaman ulaştıkları belli değil. Hominidlerin Afrika dışına yaptıkları en eski göç, neredeyse 2 milyon yıl önce gerçekleşti; modern insanlar ise yaklaşık 100.000 yıl önce Afrika dışına yayıldılar. 

Mısır’da tarıma dayalı köyler yaklaşık 7.000 yıl önce ortaya çıkmaya başladı. Uygarlığın en eski yazılı kayıtları hemen hemen 5.200 yıl önceye tarihleniyor ve Mısır’ın erken yöneticileri hakkında bilgiler taşıyor.

Mısır’ın 30 Hanedanı

Antik Mısır’ın tarihi geleneksel olarak 30 (bazen de 31) hanedana bölünüyor. Bu gelenek, MÖ 3. yüzyılda yaşayan Mısırlı rahip Manesto ile başladı. Antik Mısır tarihi hakkında tuttuğu kayıtlar Antik Yunan yazarları tarafından korundu ve 19. yüzyılda hiyeroglif yazısı deşifre edilene dek bilim insanlarının okuyabildiği birkaç tarihi kayıttan biri olma özelliğini korudu.

 Birinci ve İkinci Hanedanlar, yaklaşık 5.000 yıl önceye tarihleniyor ve sıklıkla “Hanedan Öncesi” ya da “Arkaik” Dönem olarak adlandırılıyor. Birinci Hanedan’ın ilk firavunu, Menes (ya da Yunanca şekliyle Narmer) adlı bir firavundu. Menes, 5.000 yıldan uzun bir süre önce yaşadı; antik yazarlar onu birleşmiş Mısır’ın ilk firavunu olarak kabul ederken arkeolojik araştırmalar bunun doğru olmadığını söylüyor. Yakın zamanda bulunan yazıtlar, Menes’ten daha önce hüküm sürmüş -Djer ile Iry-Hor gibi- yöneticilerden bahsediyor; ayrıca Menes birleşmiş Mısır’ı yönetmeden önce de firavunlar olduğu fikrini destekleyen başka bulgular da var. 

Üçüncü Hanedan’dan Sekizinci Hanedan’a kadar olan hanedanlar MÖ yaklaşık 2650 ila 2150 arasına tarihleniyorlar ve genellikle modern bilim insanları tarafından “Eski Krallık” olarak adlandırılan zaman diliminde toplanıyorlar. Bu dönemde piramit inşa etme teknikleri geliştirildi ve Gize Piramitleri inşa edildi. Hala deşifre edilmeye devam eden papirüsler, -bazen “iş çeteleri” olarak da adlandırılan- profesyonel işçilerden oluşan grupların diğer yapılarda olduğu kadar piramitlerin yapımında da önemli bir rol oynadıklarını gösteriyor.

Piramitlerin çoğu Eski Krallık Dönemi'nden (M.Ö. 2686-2181) kalan, Orta Krallık Dönemi’ne (M.Ö. 2134-1690) kadar firavunların mezarı için inşa edilmiş olanlardır. Bilinen en eski piramit ise 3. Hanedan Döneminde İmhotep tarafından inşa edilen Basamaklı Piramit'tir (M.Ö. 2670’ler). 

içinde en bilinenleri ise Gize’deki üç piramittir: Keops, Kefren ve Mikerinos piramitleri. Üçü de aşağı yukarı M.Ö. 2500’ler civarında inşa edilmişlerdir. 

Piramitlerde kullanılan taşlar, taş ocaklarından çıkarılıyordu. Gize piramitlerinin her birinin dış yüzeyi kireç taşıyla kaplıdır. Kireç taşının Kahire’nin yakınlarındaki Turah bölgesinde yer alan bir taş ocağından çıkarıldığı kayıtlarda yer almaktadır. Taşların kanallar ve Nil Nehri boyunca teknelerle Gize’ye nakledildiği de bilinmektedir. Bu taşları kara üzerinden hareket ettirmek için, inşaat işçilerinden oluşan grupların itip çektiği büyük kızaklar kullanılmıştır. Kızaklarda sürtünmeyi azaltmak için ise, kızakların önlerine su dökülmekteydi.

İnsan gücü. İnsan gücünün kullanımında sıkıntı çekilmemiştir. Kullanılan insan gücü büyük ölçüde kölelerdi. Bunlar savaşlarda ele geçirilmiş esirlerdi. Mısır köylüleri de tarlaların boş kaldığı zamanlarda bu işlere katılmaktaydı. Yapılarda hayvan gücü önemli bir rol oynamamıştır.

Yapı süresince işçiler ne kadar bayırturpu, ne kadar soğan, kaç baş sarımsak yemişler, piramidin üzerinde bunları gösteren ve Mısır harfleriyle yazılmış yazılar vardır ve eğer bana bunları okuyup anlatan kılavuzun sözleri aklımda iyi kalmışsa, toplamı bin altı yüz talant gümüş tutuyordu. 

büyük ağırlıkların yatay taşıma ve yalnızca kızaklar ve basit kaldıraçlarla kaldırıldığıdır. Bu varsayımı İngiliz yapı ustası Peter Hodges ortaya atmıştır. Hodges, iki tonluk bir yükle deneme yapmış ve bir ucuna metal bir parça giydirilmiş kısa açılı bir ayağı bulunan uzun basit kaldıraçlarla iki kişinin bu yükleri kolayca taşıyabileceğini kanıtlamıştır. Onun bu varsayımı Herodot’un açıklamalarıyla paralellik taşımaktadır. Blokların ölçüsüne bağlı olarak metalli uç kaldırılıp, altına destek için dolgu konuluyor ve bloklar yukarı taşınıyordu. Bu işlem her bir basamakta tekrar ediyordu.

Piramitlerin yapımında kullanılan aletler:

Basit kaldıraçlar ve beşik

Basit kaldıraç sisteminin bir makine gibi kullanılarak taşların kaldırdığı ilk yapıların başında piramitlerin geldiğini Herodot aktarır. Herodot şöyle yazar:

“Rampsinitos zamanına kadar diyorlar, Mısır’da yasalar geçerliydi ve ülke pek zengindi; ama Kheops ki ondan sonra gelmiştir, kendisini kıyıcılığa kaptırmıştır. Tüm tapınakları kapatmış, Mısırlılara kurban kesmeyi yasak etmiştir; ayrıca herkesi kendisi için çalıştırmıştır. Kimisini Arabistan’daki taş ocaklarından Nil'e kadar taş çekmeye yollamış, kimilerine de bu taşları gemilere yükleyip karşı kıyıya geçirmek, oradan da Libya dağlarına kadar taşımak işini vermiştir. İşyerinde sürekli olarak yüz bin işçi çalışıyordu ve üç ayda bir nöbet değişiyorlardı. İlk on yıl halk, taşların çekildiği yolu yapmak için ezildi; çünkü bu yolu da kendi elleriyle yapmışlardır. Ve bence bu yol piramitten daha az önemli değildir; uzunluğu beş stad, genişliği on kulaç ve en yüksek noktasında yüksekliği sekiz kulaçtır. Cilalı taştan yapılmıştır; taşların üzerine hayvan resimleri kazınmıştır. Bu kaldırım ve üzerinde piramitlerin yükseldiği tepelere oyulan yeraltı odaları diyorum, on yıllık emeğe mal olmuştur. Nil’den ayırdığı bir kanalı çepeçevre dolandırıp ada haline getirdiği bir yere kazdırdığı bu odaları kral kendisi için mezar olarak yaptırmıştı. Piramitler için de ayrıca yirmi yıl harcanmıştır

Biçimsel olarak kaldıraçlara doğru matematiksel prensibi kazandıran Arşimet olmasına karşın, Mısırlı ustaların 100 kilodan fazla dikili taşları taşımak ve kaldırmak için basit kaldıraçları kullandıkları bilinmektedir.

Mikerinos Piramidinin yakınında kurulmuş bir kasaba ve inşaat bloklarının su üzerinde nasıl kolayca taşınabildiğini gösteren bir papirüs bulmuşlardır. Araştırmalara göre piramitler, ilk olarak 5.000 yıl önce Mısır’da inşa edilen dikdörtgen şeklindeki mastaba adı verilen mezarlardan doğmuştur. Bu yapılar daha sonra tünellerin ve odaların olduğu 6 basamaklı piramit (step piramit) halini almıştır.

Piramitlerin yapımından yüksek rütbeli devlet adamları sorumluydu. Piramitler gerçek kuzeye (coğrafi kuzey) doğru kusursuz bir şekilde hizalanmaktaydı. Muhtemelen Kutup Yıldızı’ndan yararlanmaktaydılar. 

Yunanların Heliopolis (Güneş Kenti) dedikleri kutsal delta kentindeki eski Ra tapınağında, yaratılışta güneşin ilk ışığını yakalayan sudan ilk çıkan ilksel tepeyi simgelediği söylenen, ben-ben adlı sivri bir taş bulunuyordu. Piramitler dev ben-benler olarak da görülmüş olabilirler. Geç Dördüncü Hanedanlık piramitlerinin odalarında ve geçitlerde bulunan yazıtlarda (Piramit Yazıtları) bu yorumu pekiştiren bölümler bulunmaktadır. Örneğin, bir yazıtta şöyle yazar: "(Firavun için) gökyüzüne bir merdiven kurulur, böylece o oradan gökyüzüne çıkar." Öğle sonrası koşullarında, alçalan güneşin ışığını yakalayan tozla birlikte bir ışık piramidi bulutları delip geçerek dünyaya ulaşır. 

Herodotos, Tarih, İkinci Kitap, 124-125, s. 178-179).

Genel görüş işçilerin kamçıyla çalıştırılan, firavunun yüceliğini somut olarak inşa etmeleri için zorlanan kölelere piramitlerin yaptırıldığıdır. Ancak bu yapılarda halk da çalışmaktaydı. Eski Krallık, tanrı-kral Firavun’un, Güneş Tanrısı Ra’nın rahiplerinin de yardımıyla topraklarını mükemmel bir şekilde yönettiği bir dönemdir. 

Yunanların Heliopolis (Güneş Kenti) dedikleri kutsal delta kentindeki eski Ra tapınağında, yaratılışta güneşin ilk ışığını yakalayan sudan ilk çıkan ilksel tepeyi simgelediği söylenen, ben-ben adlı sivri bir taş bulunuyordu. Piramitler dev ben-benler olarak da görülmüş olabilirler. Geç Dördüncü Hanedanlık piramitlerinin odalarında ve geçitlerde bulunan yazıtlarda (Piramit Yazıtları) bu yorumu pekiştiren bölümler bulunmaktadır. Örneğin, bir yazıtta şöyle yazar: "(Firavun için) gökyüzüne bir merdiven kurulur, böylece o oradan gökyüzüne çıkar." 

Kaynakça:

Aydın Sayılı, Mısır ve Mezopotamyalılarda Matematik, Astronomi ve Tıp, Ankara 1982.

C. W. Ceram, Tanrılar, Mezarlar ve Bilginler, Çeviren: Hayrullah Örs, Remzi Kitapevi, İstanbul 1986.

Donald B Redford, McCauley, Marissa. "How were the Egyptian pyramids built?", Research, The Pennsylvania State University, Retrieved 11 December 2012.

Gökhan Kadiroğlu, Antik Dönemde Vinçler ve Kaldırma Araçlarının Kullanım Alanları, Yayımlanmamış Lisans Tezi, T.C. Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi, Arkeoloji Anabilim Dalı, Danışman: Yrd. Doç. Dr. Ayça Polat Becks, Burdur 2014.

Herodotos, Tarih, Çeviren: Müntekim Ökmen, Türkiye İş Bankası Yayınları, 2015.

Humprey, J.W., Ancient Technology, Greenwood Press, London 2006.

John Baines ve Jaromir Malek, Eski Mısır, İletişim Atlaslı Büyük Uygarlıklar Ansiklopedisi, II. Cilt, Türkçeye Çevirenler: Zeynep Aruoba, Oruç Aruoba, İletişim Yayınları, İstanbul 1986.

Leland M. Roth, Mimarlığın Öyküsü, Çeviren: Ergün Akça, Kabalcı, İstanbul 2015, s. 224-254.

Mark Lehner, The Complete Pyramids: Solving the Ancient Mysteries, Thames & Hudson, 2008.

Peter A. Clayton ve Martin J. Price, Antik Dünyanın Yedi Harikası, Çeviren: Betül Avunç, Homer Kitabevi, İstanbul 2012, s. 31-54.

Prof. Dr. Yavuz UNAT
Kastamonu Üniversitesi Felsefe Bölümü. 

Amon Dini

Umut Ataseven, Independent Türkçe için yazdı

 Kuzey Avrupa’nın, Alacahöyük başta olmak üzere Anadolu’nun ve Kafkasya’nın çeşitli arkeolojik merkezlerinde yapılan kazılarda ele geçirilen Bronz Çağı’na ait çok sayıda güneş kursunun güneş kültünde kullanıldığı bilinmektedir. Öte yandan arkeoloji terminolojisinde “svastika” (gamalı haç) denilen tarih öncesi bezeme motifi de stilize edilmiş güneş kursudur. 

Sumerler’de güneş tanrısı, kült merkezi Larsa olan Utu idi ve ay tanrısı Nanna’nın oğlu kabul ediliyordu. Utu, benzer fonksiyonlarla ve Şamaş (Ar. şems) adıyla Sâmî Akkadlar’a, gelişen Mezopotamya uygarlığı aracılığıyla da Anadolu’da oturan ve Hint-Avrupalı bir kavim olan Hititler’e geçmiştir. 

Eski Mısır’da güneş kültüyle ilgisi bulunan tanrıların kozmogoni ile de yakından ilgili oldukları ve yaratılışta önemli rol oynadıkları görülür. İlk kozmogoni, güneş tanrısı Atum’u yaratıcı tanrı ve onun kült merkezi Iunu (Heliopolis; geniş bilgi için bk. AYNİŞEMS) şehrini de yaratılış yeri olarak göstermektedir. Daha sonra panteonda güneşle ilgili başka tanrıların da ortaya çıktığı görülür. Bunların en önemlileri güneşin sabah, öğle ve akşam görünümlerini temsil eden Amon, Ra ve Ptah üçlüsü idi. Horus da şahin şeklinde bir gök tanrısıydı ve gözlerinden biri güneş, diğeri ay olarak telakki ediliyordu.

Eski Türk dininde güneş kültü mevcutsa da güneş kozmogonide yer tutmamış, sadece gök tanrı inancına dayalı sistemin önemli bir parçasını oluşturmuştur. Hunlar’dan itibaren kutsal kabul edilen güneş dişi, ay ise erkektir. Güneş ve ay insanın ölümlü olmasına karşılık ebedîdir; ancak kendilerine ait güçleri yoktur, güçlerini ve ışıklarını tanrıdan alırlar. Altay Türkleri, güneşin kırıntılarından yaratılan ve insanlara daima iyilik getiren tanrı Suyla’ya da çok önem verirlerdi. Sibirya kavimlerinden Ostyaklar güneşe ve lekelerine bakarak fal açarlardı. Şamanlar üzerlerine ay ile güneşi temsil eden yuvarlak levhalar takarlardı ki bunlar da sihir amacıyla kullanılmaktaydı. Marco Polo’nun seyahatnâmesiyle Oğuznâme’deki ifadelerden anlaşıldığı kadarıyla güneş bayraklarda amblem olarak da resmediliyordu (Roux, Türklerin ve Moğolların Eski Dini, s. 106). Güneşin sembolik hayvanı ise kartaldı. Türkler’in Maniheizm’i kabul edişiyle birlikte güneş dinî önemini yitirmiş, ancak yine de Türkçe Maniheist metinlerde Kün Ten͡gri adıyla varlığını sürdürmüştür. 

İbrânîce Eski Ahid’de güneş için şemeş ve hereskelimeleri kullanılır; rabbinik literatürde ise bazan “sıcaklık” anlamındaki hâmmâh kelimesine de rastlanır. Yahudi geleneğine göre güneş, mevsimlerin düzenlenmesi ve günün aydınlatılması için Allah tarafından yaratılışın dördüncü gününde meydana getirilmiştir (Tekvîn, 1/14-19). 

⚠️Orta Krallık döneminde hükümet merkezinin Thebes’e taşınması Ra’nın, kült merkezi bu şehir olan Amon’la birleştirilmesine yol açmış, böylece Aşağı ve Yukarı Mısır’ın millî tanrısı haline gelen Amon-Ra, tanrıların kralı ve aynı zamanda firavunların da babası sayılmıştır. Yeni Krallık dönemi firavunlarından IV. Amonofis (m.ö. 1363-1347), tahta çıktıktan kısa bir müddet sonra aslında güneşin tam zeval vaktindeki durumunun sembolü olan güneş kursunun tanrısı Aton’u, yani kavram olarak en güçlü güneşi tek tanrı ilân etti ve Akhetaton (“Aton’un ufku”; bugünkü Amarna höyüğü) adını verdiği yeni bir şehir kurarak idare merkezini oraya taşıdı; kendi adını da Akhenaton’a (Aton’un hizmetkârı) çevirdi.

Eski Mısır’da Tek Tanrıcılığa Geçiş ve Süreçleri

a. Akhen ’in Akheneton Oluşu

Mısır’ın ilk tek tanrılı inanç sistemini ortaya koyan Firavun Akhen olmuştur. Akhen gerçekten Mısır’da büyük bir devrim yapmış ve Mısır’ın bütün dini inançlarını alt üst etmiştir. Tek bir tanrıya inandığını dile getiren bu kral, bu devrimini tapınaklardan uzak bir şekilde yapmıştır. Çünkü rahiplerin olduğu bir merkezde tek tanrıya iman etmesi büyük bir savaşa neden olabilirdi. Bunun farkına varan Akhen, Amon dininden uzak bir inanç sistemi oluşturmak niyetindeydi. Hatta adının yanına Aton kelimesini ekleyerek Mısır’ın ilk tek tanrılı inanç sistemini ortaya koyan Firavun Akhen olmuştur. Akhen gerçekten Mısır’da büyük bir devrim yapmış ve Mısır’ın bütün dini inançlarını alt üst etmiştir. Tek bir tanrıya inandığını dile getiren bu kral, bu devrimini tapınaklardan uzak bir şekilde yapmıştır. Çünkü rahiplerin olduğu bir merkezde tek tanrıya iman etmesi büyük bir savaşa neden olabilirdi. Bunun farkına varan Akhen, Amon dininden uzak bir inanç sistemi oluşturmak niyetindeydi. Hatta adının yanına Aton kelimesini ekleyerek Akheneton adıyla anılmaya başlandı.  Bu kral inandığı tek tanrısına aşağıda verilen şiiri yazmıştır: 

Tanrı, uludur, birdir, tektir.
Ondan başkası yoktur.
Bir tanedir,
O’dur her varlığı yaratan.
Bir ruhtur Tanrı, görünmeyen bir ruh…
Ta başlangıçta vardı Tanrı.
Tek varlıktı o.
Hiçbir şey yokken o vardı.
Her şeyi o yarattı…
Ezelden beri gelen varlığı,
Ebediyete kadar sürecek.
Gizlidir Tanrı, kimse görmemiştir onu.
İnsanlara ve yarattıklarına sır kalır her zaman…

Bu şiir Akhenaton’un tek ve biricik tanrısı Aton’a yazdığı dizelerdir. Akheneton, tek tanrı olarak Güneş’e inanmıştır.

Erkek çocuklarının sünnet edildiği bilinmektedir. Duvar resimlerinde de görmek mümkündür. Tabi olarak sünnet uygulamasının bir dini ayinle ilgili olup olmadığı bilinmemektedir. Ancak sağlık konusunda oldukça titiz davranan Mısırlılar sünneti sağlık için yaptıkları düşünülebilir.


Tanrıya ibadet ederken secde edilerek yapılırdı. Bu husus oldukça önemlidir. Çünkü Amon-Ra dininde mekân hususu oldukça önemliydi. Aton dininde ise her yerde tanrıya ibadet edilebiliyor, mekân ve zaman kaygısı güdülmüyordu.

The Independentturkish


piramit şekli ilk olarak antik Mezopotamya'da zigguratlar olarak bilinen kerpiç yapılarda kullanılmış ve Yunanlılar ve Romalılar tarafından kullanılmaya devam edilmiştir.

piramit tasarımı Üçüncü Hanedanın Djoser döneminde (M.Ö. 2670-2613) geliştirildi.

Djoser'in baş mimarı Imhotep (M.Ö. 2667-2600) daha önce hiç denenmemiş bir şeyi denemeye karar verdi: tamamen taştan devasa bir anıt inşa etmek. 

Piramit, 40 dönümlük (16 hektar) alanı kaplayan ve 30 feet (10,5 metre) yüksekliğinde bir duvarla çevrelenmiş büyük bir tapınak kompleksi, rahipler için evler ve idari binaların merkezinde inşa edilmiştir. Bu piramidi ve kompleksi tasarlarken, Imhotep o zamanlar dünyanın en yüksek yapısını yarattı ve bu da anında Sakkara'nın önde gelen turistik cazibe merkezi haline geldi.

Bibliografya


III. Amenhotep, Yeni Krallık Dönemi XVIII. hanedanın 9. hükümdarı olarak 38 yıl boyunca Mısır’ı yönetmiştir. Hükümdarlığı süresince, Eski Mısır Devleti en parlak dönemini yaşamıştır. Zamanının en donanımlı ordularından birine komutanlık etmişse de savaşçı yönüyle değil, kültür-sanata verdiği önem ile tanınmaktadır. III. Amenhotep, inşa ettirdiği büyük tapınaklar, heykeller ve diğer sanat eserleri ile Antik Mısır sanatında önemli bir yere sahiptir. İzlediği barışçıl diplomasi ile savaştan uzak, lüks ve refah içerisinde bir saltanat sürmüştür. 

MISIR’IN GÜÇLÜ FİRAVUN-KRALI: III. AMENHOTEP’İN TAHTA ÇIKIŞI VE İMAR FAALİYETLERİ ÜZERİNE GENEL BİR DEĞERLENDİRME (MÖ 1391-1353)

Yazar:

Cuma Ali YILMAZ

Yıl-Sayı: 2022-LVI 
Yayımlanma Tarihi: 2022-02-14 10:27:53.0 
Dil : Türkçe
Konu : Eskiçağ Tarihi
Sayfa Sayısı: 25-37




On Birinci Hanedan’ın başında, (MÖ 2000’e dek hüküm süren) II. Mentuhotep adlı bir hükümdar tüm ülkenin kontrolünü yeniden kazandı. Mısır’da piramit yapımı kaldığı yerden devam etmeye başladı ve büyük miktarda edebi ve bilimsel metin oluşturuldu. Günümüze ulaşan metinler arasında modern tıp doktorları tarafından “zamanının ilerisinde” olması bakımından övülen çeşitli tıbbi tedavileri içeren ve Edwin Smith Cerrahi Papirüsü olarak bilinen bir papirüs de yer alıyor.

“Merer’in Günlüğü” olarak bilinen ve Büyük Gize Piramidi’nin yapımını belgeleyen antik kayıt defterinde yer alan papirüslerden biri. C: Egyptian Ministry of Antiquities

On Dördüncü ila On Yedinci Hanedanlar, günümüz bilim insanları tarafından “İkinci Ara Dönem” başlığı altında bir araya toplanıyorlar. Bu dönemde Mısır’da merkezi hükümet yine çöktü ve “Hiksos” diye adlandırılan bir grup iktidara yükselerek Kuzey Mısır’ın büyük bir kısmını kontrolü altına aldı. Hiksoslar esasen Levant’tan (günümüz İsrail, Filistin, Lübnan, Ürdün ve Suriye’sini kapsayan bölge) gelmiş olabilirler fakat araştırmalar onların hükümet çöktüğü dönemde zaten Mısır’da olduklarını gösteriyor. Bu döneme ait ürkütücü bir bulgu, Hiksos kontrolündeki Mısır’ın başkenti olan Avaris şehrindeki bir sarayda keşfedilen bir dizi kopmuş elden oluşuyor. Kopmuş eller, askerler tarafından bir yöneticiye altın karşılığında sunulmuş olabilir.

Bilim insanları On Sekizinci ila Yirminci Hanedanların MÖ 1550’den 1070’e dek süren bir zaman dilimi olan “Yeni Krallık”ı kapsadığını kabul ediyorlar. Tutankamon da dahil olmak üzere bu dönemde hüküm sürmüş Mısır firavunlarının defin alanı olan Krallar Vadisi’dir. Firavunlar, Yeni Krallık Dönemi’nde birçok nedenden ötürü piramit inşa etmeyi bıraktılar; bu nedenlerden biri, mezar soyguncularına karşı daha sıkı bir güvenlik sağlamaktı.

⚠️Yirmi Birinci Hanedan’dan Yirmi Dördüncü Hanedan’a kadar (MÖ 1070 ile MÖ 713 yılları arasını kapsayan zaman dilimi) olan hanedanlar, “Üçüncü Ara Dönem” adı ile anılıyor. Bu zaman diliminde merkezi hükümet zaman zaman zayıflıyordu ve ülke birleşikliğini her zaman koruyamıyordu. Bu dönemde Orta Doğu’daki şehirler ve uygarlıklar, Ege’den gelen ve günümüz bilim insanları tarafından bazen “Deniz Kavimleri” olarak adlandırılan halklar.

Yirmi Beşinci ila Otuz Birinci Hanedanlar, “Geç Dönem” olarak isimlendiriliyorlar. Bu dönemde Mısır, bazı zamanlarda yabancı güçlerin kontrolü altına giriyordu. Yirmi Beşinci Hanedan’ın yöneticileri, günümüz Kuzey Mısır’ı ile Kuzey Sudan’ında konumlanan Nübye’dendi. Geç Dönem boyunca farklı zamanlarda ❕Persler ve Asurlular da Mısır yönetimini ele geçirdi.

MÖ 332 yılında Büyük İskender Persleri Mısır’dan çıkardı ve ülkeyi Makedonya İmparatorluğu’nun bünyesine dahil etti.

 Büyük İskender’in ölümünden sonra, İskender’in generallerinden biri olan Ptolemy Soter’in soyundan gelen bir dizi hükümdar yönetime geldi. Bilim insanlarının adlandırdığı şekliyle bu “Ptolemaik” hükümdarlardan sonuncusu, VII. Kleopatra’ydı. VII. Kleopatra, güçlerinin Aktium Muharebesi’nde -daha sonra Roma İmparatoru Augustus olarak anılacak olan- Octavian tarafından yenilgiye uğratılmasından sonra MÖ 30 yılında intihar etti. Ölümünden sonra Mısır, Roma İmparatorluğu topraklarına katıldı.

Roma İmparatorları Roma asıllı olsalar da Mısırlılar onları firavunları olarak kabul ettiler. Gün ışığına çıkarılmış bir oyma, -MS 41’den 54’e dek hüküm süren- İmparator Claudius’un bir firavun gibi giyindiğini gösteriyor. Oymanın üzerinde, Clauidus’un “Ra’nın Oğlu, Taçların Efendisi” ve “Yukarı ve Aşağı Mısır’ın Kralı” olduğunu belirten hiyerogliflerden oluşan yazıtlar bulunuyor.

Live Science. 15 Aralık 2021.

MELİK 28 Eylül 2019     Hükümdar, egemen, kral; mal sahibi, Tanrı’nın sıfatlarından biri. Fenikelilerce mlk (=hükümdar, kral), İbranice mlk (=egemen), Akadca malku ya da maliku şekliyle biliniyordu. Aramicede malka (=hükümdar) kelimesi sonraları Süryanicede de malka şekliyle yer aldı. Süryanice malka kelimesi Arapçada melik, Farsçada şah, Ermenicede takavor ve Kürtçede sultan, khumkār olarak biliniyordu (Vocabularies English Arabic Persian Turkish Armenian Kurdish”, London 1920, s.390-391).     

Akadcada uzun süre ‘hükümdar, mal sahibi’ karşılığında belum kelimesi kullanıldı. ‘Belum’da b>m’ye dönüşmüş olabilir. Bu takdirde, mel kök sözcüğünün belirdiği varsayılabilir. Sumerce mul (=yıldız) ile Akadca mulu (=tepe, zirve) ve multarrihu (=yüce, ulu) kelimelerinin melik sözcüğüyle aynı etimolojik kökü oluşturduğu kanısındayım. Bununla birlikte, İbranicede malkam (=büyük kral) ve malokh (egemen, Tanrı) sözlerinin bulunduğu göz ardı edilmemelidir. Malokh, Kenan diyarının bir tanrıçası idi. İncil’de Maloch adıyla anılmaktadır.

İslamiyetten sonra Emevilerin Muaviye’si ilk kez malik sıfatını takındı. Bu durum da dindarlarca hoş karşılanmamıştır. Çünkü, onların imamat dedikleri egemenlik mercileri bulunuyordu. Bu itibarla, bir tür krallık sayılan ‘malik’lik islam dışı sayılmıştır. Çünkü, Müslümanlara göre, asıl malik Tanrı’nın kendisidir. Onlara göre, Emevi hükümdarları kendilerini Tanrı’nın yerine koyuyorlardı. Bu duruma bir tepki olarak -sonraları- esnaf dükkânlarındaki “Mülk Allah’ındır” tabelası belki de bu nedenle asılıdır.  

  İslamiyetin yayılmasıyla birlikte, İran coğrafyasındaki şah unvanı yerine malik/melik unvanı da yaygınlaştı. Bu bağlamda, Alevi Büveyhilerden Bahā al-Davla, Farsça Şahinşah (=krallar kralı) unvanından esinlenerek, kendisini malik al-mulûk olarak tanıtmıştır. Selahaddin-i Eyyubi’nin kardeşi Melik-üs-Sâlih ve oğlu Melik-üz-Zâhir’in yanı sıra, kardeşi Turan Şah, Melik-ül Muazzam unvanıyla tanınmıştır. Sultan Alp Arslan’ın oğlu Melikşah’tan başka Orta Çağda, melik unvanını birçok kimse kullanmıştır.

Kaynak : http://aksozluk.org/melik


⚠️Mısır’da Firavun ünvanı ilk olarak yeni krallık yani 18. Hanedan döneminde kullanıldığı için daha eski krallar Firavun olarak adlandırılmıyordu. Kuran da zaten Hz Yusuf dönemindeki krala Melik der ve Hz Musa dönemindekine ise Firavun der. Yusuf’un zamanındaki krala Melik demesi 5 ayette tekrar ediyor. Hiç Firavun demiyor, burada açık bir kasıt var. Bu doğru ünvanlar Tevrat’ta ise yoktur.‼️

Hz Yusuf’un Vezir İmhotep olduğu eskiden beri anlatılan bir konudur. Fakat Hz Yusuf’un İmhotep’e uyması için ciddi sorunlar var ama Mısır tarihinde Hz Yusuf’a tam uyan bir vezir daha var ki saraydaki resmi adı Mentuhotep olarak bilinir. 

İmhotep kimdir?

Mısır’da M.Ö. 2700 yılları civarında yaşadığı bilinen İmhotep, kral Djoser’in veziridir. İmhotep’i kendi zamanında yazılmış olan bilgilerle tanımıyoruz. Sadece kral Djoser’in heykelinin yanında isminin geçmesi ve bir sonraki kralın piramidinin duvarında da isminin geçmesiyle Kral Djoser zamanında yaşamış olduğu doğrulanıyor. İmhotep’den bahseden en erken kayıtlar ölümünden 1200 yıl sonrasına Firavun 3. Amenhotep dönemine aittir. Fakat o yazılarda ismi geçmesine rağmen yine hakkında fazla bir bilgi yoktur. [1]

İmhotep kimdir?
İmhotep, Mumya (1999) filminde dirilen mumya olarak canlandırılmıştı

Kıtlık taşı ( Famine Stela )

İmhotep hakkında en fazla bilgi Ptolemik dönemden (M.Ö.  305-30) kalma kıtlık yazıtları olarak bilinen bir stelden elde edilmiştir. Büyük bir kaya üzerine oyularak yazılan bu yazılar İmhotep’i efsaneleştirerek anlatmaktadır.

Hz Yusuf ve yedi yıl süren kıtlık

Kuran’da Hz Yusuf zamanında yedi yıllık kuraklık ve kıtlık yaşandığı bildirilir. Önce Hz Yusuf’un yaşamış olması gereken zaman aralığını aşağı yukarı bulmalıyız ki o tarihlere denk gelen büyük bir kuraklığın varlığıyla karşılaştıralım. Bunun için Hz İbrahim hakkında bildiğimiz tarihlerden yola çıkacağız.

İbrahim peygamber

Hz İbrahim ne zaman yaşadı?

Hz. İbrahim ve Nemrut’u anlattığımız 273# nolu yazımızda Naram-Sin adlı Akad kralının kendini tarihte ilk olarak Tanrı ilan eden kral olduğunu ve Marad şehrinde kendi adına En-Marad (Nemrud) tapınağı yaptırdığını ve insanların bu tapınakta ona taptığını, Urfa şehrini de ele geçirdiğini yazmıştık. İnsanlara ölüm dağıttığı, çeşitli yazıtlardan anlaşılan Naram-Sin adlı bu kralın hüküm sürdüğü yıllar MÖ 2254-2218 arasıdır ve onun zamanında veya ölümünden kısa bir zaman sonra başlayan büyük bir kıtlık ve Gutilerin istilasından dolayı Dünya’nın ilk imparatorluğu olan Akad imparatorluğu aniden ortadan kalkmıştır. İşte Nemrud’un yaşadığı bu yıllar Hz. İbrahim’in de yaşadığı yıllardır (M.Ö. 2250 civarları). Yahudi kaynaklarında 175 yıl kadar yaşadığı belirtiliyor.

Akad imparatorluğu ve tüm Mezopotamya’da kıtlığın M.Ö. 2200 – 2180 yılları civarlarında ortaya çıktığı tespit edilmiştir.[6] Bu kıtlık Mezopotamya ile sınırlı da değildi. Tüm Akdeniz havzasını etkisi altına almıştı.

Hz Yusuf ve kıtlık zamanı

Bilimsel olarak incelenen toprak analizleriyle doğrulanmış ve Mısır tarihi kayıtlarına geçmiş bu kıtlığın yaşandığı tarih (M.Ö. 2180) Hz. İbrahim’den (M.Ö. 2250 civarı) bir müddet sonrasına rastlar. Hz. Yusuf Hz. İbrahim’in torununun oğluydu. Kuran’da anlatılan Yusuf’un hayat hikâyesinde Yusuf çocukken Mısır’a köle olarak satılıyordu.

yusuf'un köle olarak satıldığı zaman
Yusuf’un köle olarak satılması

Derken hapse düşmesi ve kralın rüyasını yorumlaması ve suçsuzluğu anlaşılmasıyla serbest bırakılması. Kral rüyasında yedi zayıfın sığırın yedi besili sığırı yediğini gördü. Mısırlılar için sığır kutsaldı. Bu yüzden Sığıra ve buzağıya tapınılırdı. [11] (Hatta Musa’nın kavminin altın buzağı heykeline tapmak istemeleri de Mısır’dan edindikleri bir alışkanlıkları idi.) Mısırlılar sığıra değer verdikleri için Yusuf’un kralı bu rüyaya önem verdi ve ciddiye aldı. Belki de Allah ciddiye alması için önem verdikleri bir hayvan ile anlatmıştı, böylece Yusuf’un kurtulmasını dilediği gibi Yusuf ile Mısır halkının, gelecek iklim değişikliğinden kurtulmasını da istiyordu.

By Unknown artist RamaOwn work CC BY SA 2.0 fr

Mısır’ın bazı yerlerinde sığıra tapacak kadar ileri gidilmişti.

Yedi yıl kıtlık

Yusuf’un hikâyesinin devamında Yusuf krala yedi yıl bolluğun ardından yedi yıl kıtlığın geleceğini söylüyor. Yusuf’un rüyayı yorumlamasının ardından krala kendisini görevlendirmesini istediğini çünkü bu kıtlıkla baş edecek bilgisi olduğunu söyler. Kral da muhtemelen ona başlangıçta bir yetki verir. Sonra başardığını gördükçe onu vezirliğe kadar yükseltir.

Filistin’den gelen göçler

Kuran’da Yusuf’un kıssasının devamında Filistin bölgesinde de ağırlaşan kıtlıktan dolayı Yusuf’un kardeşlerinin Mısır’a buğday almak için gelmesi ve Yusuf’un onlara buğday vermesi anlatılır. Yusuf ağırlaşan kuraklıktan babasını ve kardeşlerini kurtarmak için onları Mısır’a getirtir.

Tarihi kayıtlar da Kuran’ın anlattığı bu olayı doğruluyor. Yani kıtlık sadece Mısır’da değildi tüm Akdeniz havzasındaydı ve özellikle Filistin halkı Mısır’a gidip karşılığında bir şeyler vererek yiyecek alıyorlardı.

Vezir Mentuhotep

İşte bu dönemde kral Sesotris I ‘in bir veziri vardı. Resmi ismi Mentuhotep olan bu vezir krallığın tüm hazinedarıydı, tahıl ambarlarının başıydı, toprakların işleyicisi ve tüm işçilerin amiriydi. Ona “Tüm krallık işlerinin gözetmeni – overseer of all royal Works) ünvanı verilmişti. Adına dikilen stelde kralın veziri olduğu yazılıdır.[16] Tüm ülkeyi o yönetiyordu ve Ameni’nin bahsettiği kıtlık önlemleri vezir Mentuhotepdöneminde ayarlanmıştı.

Mentuhotep’in ülkedeki tahıl ambarlarından sorumlu vezir olması

Mentuhotep Mısır’ın en şiddetli kıtlık zamanlarında ülkenin veziri, hazinedarı ve tüm işçilerin başıydı. Ülkeyi kıtlıktan kurtaracak önlemler aldı. Aşağıdaki alıntıda Mentuhotep’in ünvanları şöyle yazılmış: “Elitlerin üyesi, işlerin öncüsü, kraliyet mühürcüsü” ve “tek arkadaş” gibi yüksek rütbeli unvanlara sahipti. Fakat en başlıca ünvanı “duble tahıl ambarının gözetmeni” idi.” Duble tahıl ambarı dediği şey ülkenin merkezi tahıl ambarıydı.

Halk Mentuhotep’in önünde eğilirdi

Normalde Mısır’da halk sadece kralların önünde yere kapanarak eğilirlerdi. Vezirlerin önünde eğilmezlerdi. Fakat kral Mentu-hotep’i çok seviyor olmalıydı ki ülkenin tüm hazinesini ve yönetimini emanet ettiği bu vezirinin önünde de halkın eğilmesini istemişti. James Breasted “Mısır tarihi” isimli kitabında şöyle yazıyor:

Tek kelimeyle, bizim Mentuhotep kralın ikinci kişiliği olarak görünür. Geldiğinde, büyük şahsiyetler kraliyet sarayının dış kapısında vezirin önünde yere eğilirlerdi.”[20]

yusuf'un önünde secde etmesi
Mısırlıların kralların önünde eğilmesi (secdesi)

 Aynı şekilde Kuran’da da Yusuf’un babası ve kardeşleri de önünde eğildikleri (secde) Kuran’da belirtiliyor.

Yusuf kanalı ve Feyyum vahası

Bu 12. hanedanlık döneminde yine şimdiki Kahire’nin 120 km güneyinde çölde büyük bir vaha kazılmış ve toprak seviyesi Nil’in altına düşürülmüştü. Bu vahaya bugün Feyyum vahası deniyor. Bu vahaya Nil’in sularını akıtmak için Mısır’ın en büyük kanal sistemi kazılmıştı. Feyyum vadisine giden kanal Sesotris I zamanında yapılmıştır. Bu kanala halk arasında eskiden beri Yusuf’un kanalı denmektedir.

Herodot, sulama kanallarını anlatıyor

Antik Yunan tarihçisi Herodot (M.Ö. 484-425) Sesotris I zamanında yapılan kanaları şöyle anlatıyor. “Daha sonra Sesostris, Mısır’a döndükten ve kardeşinden intikam aldıktan sonra, topraklarını zaptedilenlerin çokluğunu şöyle kullandı: “Bunlar, bu kralın hükümdarlığında Hephaistos tapınağına getirilen çok büyük taşları çekenler oldular; ve ayrıca bunlar şimdi Mısır’da olan tüm kanalları kazmak zorunda kaldı. . . çok olan ve her yöne uzanan bu kanallar.”

REFERANSLAR

1.            https://en.wikipedia.org/wiki/Imhotep.

2.            https://en.wikipedia.org/wiki/Famine_Stela.

3.            https://www.ancient.eu/imhotep/.

4.            https://www.egypttoday.com/Article/4/54056/Famine-Stela-A-piece-of-Pharaonic-diary.

5.            https://www.brooklynmuseum.org/community/blogosphere/2010/06/29/wilbour-and-the-stela-of-the-seven-years-famine-part-ii/.

6.            Weiss, H., Courty, M. A., Wetterstrom, W., Guichard, F., Senior, L., Meadow, R., & Curnow, A. (1993). The genesis and collapse of third millennium north Mesopotamian civilization. Science, 261(5124), 995-1004.

7.            Bell, B. (1971). The Dark Ages in Ancient History. I. The First Dark Age in Egypt. American Journal of Archaeology, 75(1), 1. doi10.2307503678.

8.            https://www.scientificamerican.com/article/200-year-drought-doomed-indus-valley-civilization/.

9.            https://www.nationalgeographic.com/history/article/151224-egypt-climate-change-old-kingdom-archaeology.

10.          https://www.newscientist.com/article/mg17323271-800-how-egypt-was-felled-by-famine-in-2180-bc/.

11.          https://en.wikipedia.org/wiki/Apis_(deity).

12.          http://www.wineofancientegypt.com/middle-egypt/beni-hassan/tomb-of-amenemhat.

13.          https://answersingenesis.org/archaeology/ancient-egypt/the-glorious-middle-kingdom/.

14.          https://www.biblehistory.net/newsletter/joseph_pharaoh_famine.htm.

15.          Met Museum of Art – Accession Number: 22.3.517.

16.          https://en.wikipedia.org/wiki/Mentuhotep_(treasurer).

17.          https://en.wikipedia.org/wiki/Bahr_Yussef.

18.          Ashton, J. F., & Down, D. (2006). Unwrapping the pharaohs: How Egyptian archaeology confirms the biblical timeline. JHU Press.

19.          Herodotus II, 2:107-109.

20.          James Henry Breasted, A History of Egypt (New York: Scribner and Sons, 1954), p. 166.

21. Michael Rice (1999) WHO’S WHO IN ANCIENT EGYPT, Routledge; 1st edition, sayfa 109

22. Demidchik A.E. Crop Failures in the Reign of Senusert I. Vestnik NSU. Series: History and Philology. 2018;17(10):38-45. (In Russ.)

 

XXXXXXXXXXX

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Hallo 🙋🏼‍♀️