Edgar Morin: “Bilgilerdeki ilerleme, düşüncede bir gerilemeye yol açtı”
Yüzyıllar boyunca önce Hıristiyan, sonra ırkçı Batı tarafından zulmedilmiş bir halkın torunları, Batı’nın Arap dünyasındaki hem zâlimleri hem de ileri karakolu hâline gelebiliyor.
Düşünce körleşti
Bu savaşlar, üç imparatorluk arasındaki şiddetli uyuşmazlığın ayakta tuttuğu, ulusları vuran krizlerin çakışmasını vahimleştiriyor: ABD, Rusya ve Çin arasında. Bu krizler git gide büyüyen bir tür ekolojik, ekonomik, politik, toplumsal, uygarlıksal çoklu kriz içinde birbirini ayakta tutuyor.
Çevredeki bozulma, sınâî tarımın vahimleştirdiği kentsel ve kırsal kirlenmesiyle insan toplumlarını etkiliyor, Denetlenemeyen bir kâr hegemonyası (çevre krizinin en büyük nedeni) her ulusun içinde ve tüm gezegende eşitsizlikleri artırıyor. Bilhassa bencilliklerin çoğalması ve geleneksel dayanışmaların ortadan kalkmasıyla uygarlığımızın nitelikleri bozuldu ve yetersizlikleri arttı.
Demokrasi bütün kıtalarda krizde: Halklar ve bireyler üzerindeki bilişim denetimi olanaklarını elinde bulunduran ve neo-totaliter diye adlandırılabilecek itaat toplumları oluşturma eğilimi gösteren otoriter rejimlerin git gide daha fazla demokrasilerin yerini aldığına tanık olunuyor. Küreselleşme hiçbir dayanışma yaratmadı ve Birleşmiş Milletler git gide birleşemez halde.
Tüm alanlarda harikulâde biçimde gelişen bilimsel teknik ilerleme, yüzyılımızdaki en beter gerilemelerin de sebebi. Auschwitz imhâ kampının bilimsel organizasyonunu o mümkün kılmıştır; ilk atom bombasına varıncaya dek, en tahripkâr silâhların tasarımını ve imâlâtını o mümkün kılmıştır; savaşları daha öldürücü kılan odur; kâr hırsıyla gezegendeki çevre krizini yaratan da o olmuştur.
Bilgilerdeki ilerlemenin, bilgileri çoğaltıp onları dallar arasındaki engellerle ayırarak düşüncede bir gerilemeye yol açtığını, onu körleştirdiğini kaydedelim — ki bunun kavranması zordur. Git gide daha teknokratikleşen bir dünyada, bilgilerdeki ilerleme, gerçeğin, özellikle de insan gerçekliklerinin karmaşıklığını kavramaktan âciz. Bu da dogmatizmlerin ve fanatizmlerin dönüşüne, ayrıca nefretlerin ve putperestliklerin kabarmasıyla da ahlâkta bir krize yol açıyor.

Umut yokluğu
Muhtemel felâketlere doğru gidiyoruz. Bunu söylemek felâket tellâllığı mı? Bu sözcük kötülüğü sağaltıyor ve yanılsamaya dayalı bir huzur veriyor. Tüm gezegen üzerinde yaşadığımız çoklu kriz antropolojik bir krizdir: İnsâniyet (Humanité) hâline gelemeyen insanlıktır (humanité).
Yol değişiminin tasarlanabildiği bir zaman olmuştu — o kadar uzakta da değil. Artık çok geç zâhir. Elbette, gayri muhtemel, özellikle de öngörülemeyen gelebilir meydana. Dünyanın durumu sâdece umutsuzluk verici mi, yoksa sâhiden umutsuz mu bilmiyoruz.
İster ümit edelim ister etmeyelim Direniş’e geçmemiz gerektiği anlamına gelir bu. Direniş sözcüğü, karşı konulmaz biçimde işgal yıllarındaki (1940-1945) direnişi akla getiriyor; kaldı ki çok mütevâzı olan başlangıcı, 1940 yenilgisinden sonra öngörülebilir bir umut yokluğuyla hayli zorluklar geçirmişti.
Günümüzde de benzer bir öngörülebilir umut yokluğu var, ama koşullar farklı. Hâlihazırda bir düşman askerinin işgali altında değiliz: Amansız siyâsî ve ekonomik güçlerin tahakkümü altındayız ve bir itaat toplumunun yerleştirilmesi tehdidiyle karşı karşıyayız. İki emperyalist dev arasındaki mücâdeleye ve bir üçüncünün cenge muhtemel girişine mâruz kalmaya mahkûmuz. Felâkete doğru bir yarışa sürükleniyoruz.
Kardeşlik, yaşam ve sevgi
İlk ve temel direniş zihindekidir. Hakîkat olarak kafalara kakılan her türlü yalanın gözdağına, her türden toplu kendinden geçişin bulaşıcılığına direnmeyi gerektirir. Bir halkın ya da bir kavmin toplu sorumluluğu gibi bir sayıklamaya asla boyun eğmemeyi gerektirir. Nefrete ve horgörüye direnmeyi îcap ettirir. Kısmî ya da tektaraflı bir görüşe teslim olmak yerine sorunların ve olguların karmaşıklığını anlama kaygısı duyulmasını buyurur. Araştırma, bilgilerin doğrulanması ve belirsizliklerin kabûlünü ister.
Direniş, görece özerklikle donanmış (tarımsal ekolojik) topluluklardaki vâhaların ve dayanışmacı toplumsal ekonomi ağlarının korunmasını ya da yaratılmasını da içerirdi. Direniş, kendini dayanışmalara ve nefretlerin reddine hasreden topluluklar arasında bir eşgüdümü de varsayardı.
Direniş, genç kuşakları, Eros adı altında kavrayabildiğimiz kardeşlik, yaşam ve sevgi kuvvetlerini düşünmeye ve bunlar için, Polemos ile Thanatos adları altında kavrayabildiğimiz insicam bozulması, parçalanma, çatışma ve ölüm kuvvetlerine karşı hareket geçmeye hazırlardı.
Kullaştırmalara, alçaklıklara ve yalanlara direnişimizi, varlıklarımızın bağrında Eros güçlerinin ve sorumlu uyanık zihin güçlerinin birliği besleyecektir. Tüneller bitimsiz değil, muhtemel kesin değil, beklenmedik dâima mümkün.
⚠️Hiçbir şeyin kutsallığının -ve dokunulmazlığının- kalmadığı, insan dâhil her şeyin bir “mal” ve “hizmet” olarak görüldüğü günümüzde bu sözün hâlâ bir anlamı kaldığını söylemek çok zor.‼️

Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Hallo 🙋🏼♀️