Mısır'ın 25. Hanedanlık Dönemi
Her ne kadar erken dönem Mısırbilimcilerin öne sürdüğü gibi kaotik ve kasvetli bir dönem değilse de Mısır'daki Üçüncü Ara Dönem, ülkenin zenginliği ve uluslararası itibarında genel bir düşüş yaşanmasına neden oldu.
Aynı zamanda Kuş Krallığı gelişmekteydi ve adı bilinen ilk Kuşit Kralı Alara, krallığını birleştirerek Napata merkezinde toplanan dini törenleri konsolide etti. Kral Alara'nın yaşadığı tarihler bilinmemektedir (pek çok kişi bu konuda ihtimaller öne sürse de) ve bu kişi uzun süren başarılı hükümdarlığından ötürü Kuş halkının gözünde efsanevi bir figür haline gelecekti, ancak var olduğu antik dönemden kalma yazıtlar ve büyük olasılıkla mezarının bulunmasıyla doğrulanmıştır.
Yerine gelen halefi olan Kashta, Mısır kültürüne duyduğu büyük hayranlıkla kuzey bölgelerinden sanat eserleri getirterek Napata kentini ve Kuş Krallığı'nı "Mısırlaştırdı".
Ancak Mısır çöküşe devam ettikçe ve Aşağı Mısır'daki gücün Yukarı Mısır'a ulaşma imkanı giderek azaldıkça, Kashta sessiz sedasız kızı I. Amenirdis'i Teb'deki Amon'un Tanrı Eşi olarak ilan ettirdi. Hiç şüphesiz bunu Napata'daki Amon Rahipleri ile Teb'dekiler arasındaki ilişkiden dolayı gerçekleştirdi, ancak bunu kanıtlayan hiçbir belge yoktu. Orta Krallık Dönemi'nde ilk kez kurulan Amon'un Tanrı Eşi konumunun önem kazanmasıyla beraber, Kashta'nın yaşadığı dönemde bu konuma gelen bir kadın, Amon Başrahibi'nin eşi konumundaydı ve muazzam bir servet ile politik güce sahip oldu.
I.Amenirdis Teb'in hakimiyetini aldıktan sonra yalnızca Yukarı Mısır'ın egemenliğini ele geçirdi. Bu sırada Aşağı Mısır prenslerinin kendi aralarındaki anlaşmazlıklar yüzünden Kashta, Teb'e gelerek kendisini hem Yukarı hem de Aşağı Mısır'ın Kralı olarak duyurdu. Bir ordu kurmadan ya da Mısır halkıyla hiçbir çatışmaya girmeden, ülkenin bir Kuşit hükümdarlığı yönetiminde olduğu 25. Mısır Hanedanlığı'nı kurmuştu. Ancak bu başarısından sonra Kashta uzun süre yaşamamış ve yerine oğlu Piye (M.Ö. 747-721) tahta oturdu.
Kashta'nın beyannamesine Aşağı Mısır prenslerinin verdiği tepkiye dair bir kaynak bulunmamakla beraber, Piye'nin ülkedeki Kuşit hakimiyetini güçlendirmeye yönelik çabalarına şiddetle karşı çıktılar. Piye, bu asi prenslerle anlaşmaya yanaşmadı ve ordusunu kuzeye doğru ilerleterek Aşağı Mısır'ın tüm kentlerini fethettikten sonra Napata kentine geri döndü. Fethettiği kralların tahtlarını ellerinde tutmalarına, yetkilerini geri kazanmalarına ve önceden olduğu gibi yollarına devam etmelerine müsamaha gösterdi; tek yapmaları gereken Piye'yi hükümdarları olarak benimsemeleriydi. Ancak Mısır'ı hiçbir zaman Teb kentinden yönetmeyen Piye, sefer sonrasında da bu konuyu pek düşünmüşe benzemiyordu.
Piye'nin erkek kardeşi Şabaka (M.Ö. 721-707) onun yerine geçerek hükümdarlığını Napata'dan sürdürmüştü. Ne var ki Aşağı Mısır krallığı yeniden ayaklanınca Şabaka bu kez onları yenilgiye uğrattı. Aşağı Mısır boyunca Delta bölgesine varana kadar Kuşit hakimiyetini iyice sağlamlaştırdı. M.S. 20. yüzyılın başlarındaki akademisyenler, Nübye kültürünün geleneksel Mısır değerlerini gölgede bıraktığı bu dönemin Mısır açısından "karanlık bir dönem" olduğunu öne sürmektedirler fakat bu görüş hiçbir şekilde geçerli değildir. Zira sözüm ona Nübye kültürü o zamana kadar büyük ölçüde Mısırlılaşmıştı ve üstelik Şabaka da en az erkek kardeşi ve babasınınki kadar Mısır kültürüne hayranlık duyuyordu. Kendisi de Mısır politikalarına bağlı kalmaya ve Mısır inançlarına derin hürmet göstermeye özen gösterirdi. Hatta oğlu Haremakhet'i (Horemakhet ya da Yunanca adıyla Harmakhis) 25. Hanedanlık döneminde yaşamış eski bir Mısır prensi ve Amon Baş Rahibi'dir.) Teb kentindeki Amon Baş Rahipliği'ne getirerek fiilen Mısır'ın hükümdarı yaptı ve ülke çapında bir takım inşaat projeleri ile yeniden yapılanma çabalarına girişti. Şabaka, Mısır kültürünü yok etmek şöyle dursun, onu korumuştu.
Şabaka'nın küçük erkek kardeşi (ya da yeğeni) Şebitku (M.Ö. 707-690) onun yerine geçti ve Asurlularla çatışmaya girene kadar iyi bir başlangıç yaptı. Mısırlılar kuzey sınırları ile Mezopotamya bölgesi arasında bir tampon bölge oluşturmuşlardı ve bu bölgeyi o zamana kadar kaybetmişlerdi. Yehuda ve İsrail gibi krallıklar artık Mezopotamya'daki Asurluların hakimiyetine karşı ayaklanmış ve Şabaka, Asur kralı II. Sargon'a (M.Ö. 722-705) karşı başkaldıran isyancı bir lider olan Aşdod'a (İsrail'in Akdeniz kıyısındaki bir kent) sığınacak bir yer vermişti. 25. Hanedan Asurlulara karşı bu krallıklara destek vermeye devam etti ve bu durum Asur ordusunu M.Ö. 671 yılında kralları Esarhaddon yönetiminde Mısır'a getirdi.
Esarhaddon, Kuşit kralı Taharqa (yaklaşık MÖ 690-671) ile savaşta karşılaşmış, onu mağlup etmiş, ailesini ve diğer Kuşit ile Mısırlı soyluları tutsak almış ve onları zincire vurdurarak Ninova'ya geri göndermişti. Taharqa'nın bizzat kendisi kaçmayı başardı ve Napata kentine kaçtı. Yerine geçen Tantamani (yaklaşık M.Ö. 669-666) Asurluları kışkırtmaya ve M.Ö. 666'da Mısır'ı fetheden Aşurbanipal tarafından mağlup edilmeye devam etti.
Büyük Meroe Kenti
25. Hanedan Dönemi Tantamani ile sona ermiş ve onun yerine Asurlular tarafından I. Neko adıyla bilinen kukla bir kral getirilmişti. I. Neko'nun oğlu I. Psammeticus (I. Psamtik olarak da bilinir, yaklaşık M.Ö. 665-610) Asur hakimiyetinden kurtulup 26. Mısır Hanedanlığı'nı kurdu. I. Psammetikos ve onun halefi II. Neko ülkeyi gayet başarıyla yönettiler, ancak II. Neko'nun halefi II. Psammetikos, Yeni Krallık'ın büyük firavunlarına yaraşır şekilde muhteşem bir askeri harekata ihtiyacı olduğunu düşünüyordu. Dolayısıyla Kuş'a karşı bir harekat düzenleyerek kentleri, tapınakları, anıtları, stelleri ve son olarak Napata kentini yerle bir ettikten sonra bu harekattan usanıp yeniden Mısır'a geri döndü.
Bu zaman zarfında, yaklaşık M.Ö. 590 yılında, Kuş Krallığı'nın başkenti daha güneye, güvenliği sağlamak amacıyla Meroe kentine taşınmıştı. Meroe Kralları, kral I. Arkamani (Ergamenes adıyla da bilinir, M.Ö. 295-275) dönemine kadar Mısır gelenek ve modasını taklit etmeye ve Mısır politikasını ve dini uygulamalarını benimsemeye devam ettiler.. Amon Rahipleri uzun zamandır Kuşit monarşisi üzerindeki hakimiyetlerini her krala belli bir süre hüküm sürmesi karşılığında veriyordu ve tanrıları onlara bu sürenin dolduğunu belirttiğinde kral ölmek zorunda kalıyor ve başka bir kral rahipler tarafından belirleniyordu.
Tarihçi Diodoros'a (M.Ö. 1. yüzyıl) göre, I. Arkamani Yunan felsefesinde eğitim almış ve rahiplerin batıl inançlarının etkisi altında kalmayı kabul etmemişti. Arkamani bir grup adamıyla beraber tapınağa giderek tüm rahipleri katlettirmiş ve onların monarşi üzerindeki güçlerine son vermişti. Ardından, Kuşit kültürüne verdiği önem doğrultusunda aralarında Mısır kültürünün bırakılmasının da yer aldığı yeni politikalar ve uygulamalar başlattı. I. Arkamani hiyeroglif yazısını bırakıp yerine Meroitik adıyla bilinen ve şimdiye kadar henüz çözülmemiş olan başka bir yazıyı kullanmaya başlamıştı. Onun hükümdarlığı boyunca Meroe halkının modası Mısır'dan uzaklaşarak açıkça Meroitik'e geçmiş ve Mısırlıların tanrıları Apedemak gibi Kuşit tanrılarına benzemeye başlamıştı. Ayrıca kralların Napata kentinde gömülmesine dair geleneğin de sona erdiği ve bundan böyle kralların Meroe'de gömülecekti.
I.Arkamani'nin hükümdarlığının bir diğer enteresan yeniliği de Meroe'de kadın hükümdarlıkların kurulmasıydı. Candaces (Meroitik: ???????????????? kdke), genellikle Candace (Eski Yunanca: Κανδάκη, Kandakē) olarak Latinceye çevrilmiştir) adıyla bilinen bu kraliçeler yaklaşık M.Ö. 284 - yaklaşık M.S. 314 yılları arasında Meroe'de hüküm sürmüşlerdi. Her ne kadar halka açık törenlerde erkek korumaları olsa da, erkek egemenliğine bağlı değillerdi. Kayıtlara geçen en eski kraliçe Shanakdakhete'dir (M.Ö. 170 civarı) ve savaşta birliklerine liderlik ederken tamamen zırh içerisinde gösterilmektedir. Candace unvanının "Ana Kraliçe" manasına geldiği düşünülmektedir, fakat bunun tam manasıyla neyi kastettiği belli değildir. Başlangıçta "kraliyet kadını" ya da "kralın annesi" manalarında kullanılmış olabilir, ancak bu unvana sahip olan kraliçeler erkeklerle olan ilişkilerine göre belirlenmemiş hükümdarlar şeklinde karşımıza çıkmaktadır. Bu kraliçelerden biri olan Amanirenas (yaklaşık M.Ö. 40-10), halkını Kuş ve Roma arasındaki Meroitik Savaş'ta (M.Ö. 27-22) başarıyla yönetmiş ve Augustus Caesar'dan gelen barış antlaşmasında uygun şartları müzakere edebilmişti.
Bibliografya
- Bauer, S. W. The History of the Ancient World. W. W. Norton & Company, 2007.
- Bunson, M. The Encyclopedia of Ancient Egypt. Gramercy Books, 1991.
- Emberling, G. Nubia: Ancient Kingdoms of Africa. Princeton University Press, 2011.
- Nubia vs. Kush by Sally-Ann AshtonAccessed 22 Feb 2018.
- Scarre, C. & Fagan, B. M. Ancient Civilizations, 3rd edition.Routledge, 2007.
- Shaw, I. The Oxford History of Ancient Egypt. Oxford University Press, 2006.
- Van De Mieroop, M. A History of Ancient Egypt. Wiley-Blackwell, 2010.
- Welsby, D. A. The Kingdom of Kush. Markus Wiener Publishers, 1996.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Hallo 🙋🏼♀️