9 Haziran 2023 Cuma

“Kalavun Külliyesi”

 

Kalavun Külliyesi

(684/1285)

Bu hastaneye Sultan Kalâvun'un el-Mansûr lakabına atfen Büyük Mansûrî Hastanesi (el-Bimâristânü’l Kebîr el-Mansûrî) adı verilmiştir
(Buharalı, 2006, s. 32)

Eserin Adı

el-Mansûr Kalavun Külliyesi

Yeri

Batı Fâtımî Sarayı, Kahire, Mısır

Yapım Yılı

1284-1285

Mimar

Emîr Alemüddin Sencer eş-Şücâ

Peryod/Hanedan

Memlük

Yönetici

el-Melikü’l-Mansûr Seyfeddin Kalavun


Memlük Sultanlığı’nın en güçlü olduğu Baybars döneminin (1261-1277) ardından, oğulları Berke Han (1277-1279) ve Adil Sülemiş’in (1279) yönetim problemleri ile geçen iki yılın sonunda, devleti el-Melikü’l-Mansûr Seyfeddin Kalavun (1279-1290) yönetmeye başlamıştır. Sultan Kalavun, hükümdarlığının altıncı yılında külliyeyi inşa ettirmiştir. Kalavun Külliyesi: 

  • Bîmâristanı: 683 Rabîülevvel ayında (Haziran/Temmuz 1984) başlamış, 683 Ramazan ayında (Kasım/Aralık 1284) tamamlanmış,
  • Türbesi: 683 Şevval ayında (Aralık 1284/Ocak 1285) başlamış, 684 Sefer ayında (Nisan/Mayıs 1285) tamamlanmış,
  • Medresesi: 684 Sefer ayında (Nisan/Mayıs 1285) başlamış, 684 Cemâziyelâhir ayında (Temmuz/Ağustos 1285) tamamlanmıştır.

Bîmâristan (Hastane)

Kalavun, sultan olmadan önce 675(1276) yılında Bilâdü’ş-Şam’da iken ölümcül bir hastalığa tutularak Nûreddin Zengî’nin bîmâristanında tedavi görmüştür. Böylelikle Kahire’de benzer bir bîmâristan yapmak için Allah’a yemin etti. Kalavun, bîmâristanı yapmak için Batı Fâtımî Sarayı’nın yerini seçti. Medresede olduğu gibi dört eyvanlı bir kompleksten oluşan bîmâristan, ince mermer çeşmelere ve tezyinatlara sahip olduğu görülmektedir. Büyük bir kısmı harap olan bîmâristanın derin eyvanları, selsebil, kanal ve havuzlara sahip olduğu kalıntılardan farkedilmektedir. T biçiminde kuzeydoğu yönündeki eyvan üç kemerle avluya açılmaktadır. En geniş eyvan ise halihazırda yıkılmış olan güneydoğu eyvanıdır. Yapının kuzey kısmının odalarla çevrili iki avludan büyüğü erkek, küçüğü ise kadın hastalar ait odalar olduğu bilinmektedir.

•••••••••

Sultan Kalâvun hastanenin açılış törenine kendisi de katılmıştır. Törene komutanları, kadılar ve âlimlerle birlikte gelerek kendisine ayrılan makamda oturduktan sonra hastanenin şifalı içeceklerinden bir kadeh içmiş; "Burasını benim gibilere ve benden aşağıda olanlara, meliklere ve askerlere, küçük ve büyük komutanlara, küçüklere ve büyüklere, kadınlara ve erkeklere, hür ve kölelere vakfettim" demiştir (Buharalı, 2006, s. 33).


Kalâvun hastanesinin sınıf gözetmeksizin bütün hastalara hizmet verdiği vakfiyesinde açıkça zikredilmiştir. Nitekim hastanenin kadın-erkek, zengin-fakir, yerli- yabancı, genç-ihtiyar-çocuk, yoğun bakım ya da ayakta tedavi gören hasta ayrımı olmaksızın Müslüman hastalara hizmet verdiği vakfiyesinde belirtilmiştir. Müslüman olmayanların bu hastanede tedavi göremeyeceği kesin bir şekilde belirtilmiştir (Yalçın, 2015, s. 331). 

Hastanede yatan hastaların bakımına engel olmayacak şekilde evlerde yatan yoksul hastalara da bakılıyor, vizite hizmeti ile birlikte ilaçları da veriliyordu (Buharalı, 2006, s. 33; Ragab, 2015, s.118).

Hastanede vefat edenlerin yıkanması, kefenlenmesi, ceset ve kefenlerine sürülen kokular ve mezar kazıcıların ücreti yine vakıf tarafından karşılanmaktaydı. Evlerinde ölen yoksul hastaların da cenaze masrafları bu vakıf tarafından ödeniyordu (Buharalı, 2006, s.34; Ragab, 2015, s.141).

İki bölümden müteşekkil olan hastanenin bir bölümü erkeklere diğer bölümü ise kadınlara ayrılmıştı. Bu bölümler de dâhiliye, cerrâhiyye, göz hastalıkları ve ortopedi şeklinde taksim edilmişti. Dâhiliye de ateşli hastalıklar, ruh ve sinir hastalıkları, enfeksiyon ve ishal hastalıkları şeklinde alt dallara ayrılmıştı. Bu kısımlarda bir, iki ya da üç hekim görevliydi. Bunlar arasında en kıdemlisine ‘reîs’ unvanı verilirdi. Reîsülkahhâlîn, göz hekimlerinin salahiyetinden, reîsülcerrâhîn cerrahların salahiyetinden sorumlu iken, reîsületibbâ ise hastanedeki bütün hekimlerin salahiyetinden sorumluydu, yani başhekimdi (Yalçın, 2015, ss.332-333; Ragab, 2015, ss. 118-119).

Bu bilgilerden hareketle muhtelif sahalarda uzmanlaşmış çok sayıda hekimin Kalâvun hastanesinde istihdam edildiği ve bu hekimlerin alanlarında uzman olmalarına önem verildiği anlaşılmaktadır (Ragab, 2015, ss.122-128). Abbasîler döneminden beri olagelen bu makam, hekimler arasından seçilmekteydi.

(Yalçın, 2015, s. 289).

Bu vakıfta Yahudi ve Hıristiyan hekim ya da herhangi bir kademede görevli çalıştırılmasına izin veremezdi. Çalışacak kişilerin Müslüman, güvenilir ve yazı yazmayı bilen kişiler olması gerekirdi. 

Hastanenin işleyişi ve hizmetlerinin aksamadan yürütülmesi için vakfiyede en önemli rol ‘nâzır’ adı verilen görevliye tevdi edilmiştir

(Ragab, 2015, ss.117-118).

Onun sorumluluk alanı aynı zamanda hastanenin sunduğu hizmetler hakkında da bilgi vermektedir. 

Nâzır, ayrıca ilaçların yapımından, içeriğinden ve hastaya ulaşmasından sorumlu idi. Nâzırın ilaç hazırlama, stoklama ve tedarik kısmına en güvenilir kişiyi koyması şarttı. Bu zorunlu olarak yapılıyordu. Panzehirler genellikle yılan kanından yapılırdı (Chipman, 2010, s. 8).

Nâzır sadece hastane sakinlerinin medikal ihtiyaçlarından sorumlu kişi değildi. Aynı zamanda ondan Kahire’deki fakir ve muhtaç (evde bakıma muhtaç veya evde vefat eden kişinin defin işlemleri için) kişilerden de sorumlu idi (Chipman, 2010, ss. 8-9).

El-Dîhvar, Takdimatü’l- Maʿrife adlı kitabında bimaristanların ilk görevini ilaç yapımında kullanılan hammaddeyi hazır bulundurmak ve bazı yapımı zor ve zahmetli ilaçları stoklamak olarak belirtmiştir. Bu eser daha sonra kurulan bimaristanlar için referans kitabı olmuştur. Yine el- Sadid İbn Ebi el-Bayan (d.1161) tarafından yazılan ve derleme eser olan el-Dusturü’l-Bimaristan, Mısır ve diğer coğrafyalarda bulunan bimaristanların eczacılık alanında başvurdukları temel eser olmuştur 

(Ragab, 2015, ss. 214-215).

Eczacılar, hastanede ve şehirlerde az bulunduğundan yukarıda bahsedilen yükümlülüklere dâhil değillerdi. Onlar sadece verilen talimat üzerine ilaç ve hammadde hazırlardı (Chipman, 2010, s. 9).

Bimaristan açıldıktan sonra Kalâvun, bir emirnâme ile Mühezzibuddin Ebû Huleykah’ı yeni hastanenin amacını ve misyonunu öğretmesi amacıyla şef doktor olarak atamıştır.

 (Ragab, 2015, s. 141)

Bimaristana gitmek için genelde şu sıra takip edilirdi. Eğer hasta kendinde ağrı veya hastalık belirtisi görüyorsa bu bimaristana gitmek için geçerli tek bir sebep değildi. Fakat acının sürekli olması, acının veya ağrının şiddetinin artması ya da görünen semptomlara yenilerinin eklenmesi hastanın-şikâyetçinin bimaristana gitmesi için geçerli bir sebepti. Bimaristana gelen hasta ilk önce sözlü mülakat ile tabibinin muayenesine tabi tutulurdu. Tabip, hastalığı teşhis etmek için vücutta belirti arar yani gözlemleyerek muayene ederdi. Hastanın cilt rengine, yüz biçimine ve hareketlerine bakılırdı. Ayrıca nabız, idrar ve dışkı örnekleri de incelenerek hasta muayene edilirdi (Ragab, 2015, ss.202- 204).

Hastalığı tespit etmede farklı yöntemler uygulanırdı. Hastalığın ya değişen vücut salgılarının bir sonucu olduğu ya da organ veya organların bu değişimden etkilenmesi sonucu ortaya çıktığı kabul edilirdi. İbn-i Nefis’in el-Mucaz’daki talimatlarına göre, tedavi üçe ayrılırdı. Bunlar; diyet yönetimi (tedbir), ilaç tedavisi (devâ) ve el işi (el-amel bil-yedd) yani fizikî olarak hastaya müdahalede bulunmak idi (Ağırakça, 2004, ss.258- 259; Ragab, 2015, ss. 203-209). Diyet yönetiminde İbn-i Nefis’in kitabına göre az ve hafif beslenme tavsiye edilirdi. Bundan dolayıdır ki vakıf belgelerinde tavuk, tavuk yavrusu ve tavuk çorbası sıklıkla ifade edilen yemeklerdir

(Ragab, 2015, s. 210).

 Kalâvun Bimaristan’ında akıl ve ruh sağlığı ile ilgili bir bölüm olduğu düşünülmektedir.SultanSelâhaddin Sâlih’in(1351-1354) hükümdarlığının ilk döneminde yaşanan düzmece olaylardan birinde kendini peygamber ilan eden kişi, akıl sağlığını kontrol etmek için bimaristana gönderilmiştir. Akıl sağlığı yerinde olmadığı anlaşılınca burada tedavi altına alınmıştır (Zengin, 2019, s. 325).

Tıp eğitimi sadece bimaristanda değil aynı zamanda Memlûk hâkimiyetindeki diğer önemli merkezlerde kurulan medreselerde de verilirdi. Kahire’deki Mansûrîyye ve Müeyyedîyye medreselerinde tıp dersleri verildiğinin bildirilmesi bu medreselerin bazılarında, tıp ve diğer müspet ilimlerin de okutulduğunu göstermektedir. Diğer taraftan Dımaşk’taki üç adet tıp medresesinin bulunması, az sayıda da olsa müstakil tıp okullarının bulunduğunu ortaya koymaktadır 

(Yiğit, 2002, V, s. 1429).

Tıp öğretiminin yapıldığı bu birimler, tıp alanında yazılmış kitaplar ve tıbbî aletlerle teçhiz edilmişti. Buralarda yetişen doktorlar, branşlarına göre farklı kitaplardan imtihana alınır, kazananlara hekimlik icazeti verilirdi. Medreselerle ilgili kısımda geçtiği gibi, ayrıca tıp okutulan özel medreseler de mevcuttu.

Dönemin meşhur doktorlarının vakfı olarak kurulan Dımaşk’taki üç tıp okulundan ilki, Eyyûbîler döneminde meşhur tabip Mühezzebüddin Abdürrahim b. Ali ed-Dîhvar tarafından yaptırılan “ed-Dıhvariyye Medresesi” idi. Küçük kan dolaşımını keşfeden Memlûk doktoru İbnü’n-Nefis, burada öğrenim görenlerdendi. Diğer iki tıp okulu olan Düneysiriyye ve Lebbûdiyye bânilerinin adını taşıyordu. Yine medreseler bölümünde geçtiği gibi, dinî ilimlerin okutulduğu bazı medreselerde de tıp dersi verilirdi 

(Yiğit, 2002, V, s. 1431).

Üzerinde ayet yazılı kâseler Memlûk ve Eyyûbî yöneticileri ve tabipleri tarafından efsunlu (sihirli) tıbbî araç olarak kullanılırdı 

(Waines, 2011, s. 215).

Emir Tengiz tarafından yaptırılan Safed Hastanesi, Dımaşk’ta Salihiyye ve el-Cebel hastaneleri, Alaeddin el- Kâmilî’nin 1354 yılında Halep’ te yaptırdığı yeni hastane, Nablus, Remle, Mekke ve Medine hastaneleri de yine Memlûkler dönemine aittir. 

Sultan Kalâvun tarafından yaptırılan el-Bimaristanü’l-Müeyyidî hastanesi devrinin enönemli hastanelerindendir 

(Özyurt, Keleş, Kaçar, 2007, s.46).


İslam Mimarisinin Gelişimi | Memlük Sanatı


Memlük Devleti (1250-1517) Suriye ve Hicaz’da kurulmuş büyük bir İslam devletidir.


Memlük Sanatı:

Mısır’da kurdukları devletle (1250-1517) üç yüzyıla yakın hüküm süren Memlükler, çok sayıda dinî ve sivil mimari eserler inşa etmişlerdir.

Bu dönemde kubbe ve eyvan, mimari yapılarda önem kazanmış; külliyeler yapılmıştır. Külliyeler; cami, şifahane, medrese ve türbeden oluşuyordu.

       *****

Bahrî Memlûkleri döneminde ilk dikkat çekici faaliyet Kahire’de kurulan hastanedir. Sultan Baybars (1260-1277) zamanında Kalâvun, Şam bölgesine akınlar düzenlediği sırada 1276 yılında şiddetli bir kulunç hastalığına yakalanmıştır.

(Yiğit, 2004, s. 53)

Tabipler Şam'da bulunan Nureddin hastanesinden (Nuristan) tedarik ettikleri eczalar ile onu tedavi etmişlerdir (Ragab, 2015, s. 107). Kalâvun iyileştikten sonra bu hastaneyi ziyaret etmiş ve buraya hayran kalmıştır. Allah ona hükümdarlığı nasip ettiği takdirde benzer bir hastaneyi Kahire'de yaptıracağına dair adakta bulunmuştur.

     ⛔️⛔️⛔️⛔️⛔️⛔️⛔️⛔️⛔️⛔️⛔️⛔️⛔️⛔️

BAHRÎ MEMLÛKLER DÖNEMİNDEKİ TABİPLER

1- El-Tıfasî, Ahmed İbni Yusuf (ö.1253) Tunus doğumlu olan tabib, eş-Şifâʾ fi’ṭ-ṭıbbi’l-müsned ʿani’s-seyyidi’l-Muṣṭafâ adlı eserin müellifidir. Hz. Peygamber’in tıpla ilgili tavsiye ve uygulamalarına dair rivayetleri içeren Kitâbü Ṭıbbi’n-nebî adlı eserinden esinlenerek bu kitabı kaleme almıştır (Ullmann, 1970, ss. 117-118).

2- Necmeddin İbni’l-Münfakh (ö.1254)Memlûklerin kuruluş döneminde görev yapmıştır. El-Dîhvar’ın öğrencisidir (Ragab, 2015, s. 153) Fethüddin İbn Osman İbn Hibetullah (ö.1258) Göz alanında Mısır Eyyûbî sultanı Melik Salih’e (1240-1249) sunduğu el kitabı vardır. Bu risale yüz yirmi beş göz komplikasyonun yanı sıra anatomi ve psikoloji ile ilgilidir. Bunların kayıtlı on dört tanesi görünüşe göre ilk kez tanımlanmıştır (Ullmann, 1970, s. 221).

4- Ali b. Eyyûb b. Yusuf 1258 yılında dokuz yüz yetmiş bir tıbbî olayın geçtiği Kitab el-Tecarib’i (Tecrübeler Kitabı) yazmıştır (Ragab, 2015, s. 205).

5- İbn Ebî’l-Mehasin 1256 yılında el-Kâfî fî’l-Kuhl (Göz ilaçlarıyla ilgili yeterli kitap) adında göz tedavisi ile ilgili eser yazmıştır (Özyurt, Keleş, Kaçar, 2007, s. 47).

6- Ebû Huleyka, Reşidüddin b. Faris (1195-1262) Ca’ber kalesinde doğmuştur. Ruha ve Dımaşk’ta büyümüştür. Aynı zamanda burada tıp eğitimini almıştır. Ayrıca eczacılık alanında da kendini geliştirmiştir. Şöhreti artınca Eyyûbî hükümdarlarının hizmetine girmiştir (Yiğit, 2015, s.318). Eserleri; Makâle fî hıfzı’s-sıhha, el-emrâz ve esbabuna ve alâmâtüha, el-Muhtar fi elf akkâr, Zarûratü’l- mevt’tir (İbn Kesir, 1995, XIII, s. 225).

7- Ali b. Yusuf b. Haydara er-Rahabi (1187- 1268)Diğer bazı ilimlerle de meşgul olmakla birlikte tıp ilminde ilerlemiştir. Nureddin Zengî tarafından yaptırılan ‘el-Bimaristan-ı Nuru’l-Kebir’ adlı hastanede çalışmıştır. Ardından aynı hastanede müderrislik yapmıştır (Özyurt, Keleş, Kaçar, 2007, s. 49).

8- Necmeddin el-Labudî(1210-1268) İskenderiye ve Humus saraylarında çalışmıştır. El-Kanun külliyatının özetini yapmıştır (Ragab, 2015, s. 160).

9- İbn Ebû Usaybia (1204-1269) Yaşadığı dönemin önemli göz tabibi ve tıp tabakât yazarıdır (Erdemir, 2019, s. 139; Ağırakça, 2004, s. 268). Şam’da dünyaya gelen İbn Ebû Usaybia, Eyyûbîler döneminde tanınmış bir hekim ailenin çocuğudur (Kaya, 1999, XIX, s. 445). Tıp tahsilini Bimaristan-ı Nuri el-Kebir’de tamamladı ve göz hekimi oldu (Özyurt, Keleş, Kaçar, 2007, s. 49). Daha sonra Kahire’ye giderek Selâhaddîn-i Eyyûbî’nin kurmuş olduğu Bîmâristânü’n-Nâsırî’de hekimlik yaptı (Kaya, 1999, XIX, s. 446). Bazı kaynaklarda Kalâvun Bimarsitanı’nda göz hastalıkları uzmanlığı yaptığı yazsa da ölüm tarihi ile hastanenin kuruluş tarihi arasında yaklaşık yirmi yıl bulunduğundan bu bilgiye ihtiyatla yaklaşmak gerekir (Erdemir, 2019, s. 139). Tıp alanında yazdığı Uyûnü’l-enbâʾ fî ṭabaḳāti’l-eṭıbbâ adlı eseri, yaşadığı döneme kadar gelmiş tabiplerin biyografilerinin bulunduğu bir eserdir. Bu eser, dört yüz kadar tabibin biyografisini içerip o zamana kadar yazılmış en mükemmel eser olarak değerlendirilmektedir (Ağırakça, 2004, s. 268).

10- Şerefeddin el-Rahbî (ö.1269) El-Dihvar’ın öğrencisidir (Ragab, 2015, s. 153). Bimaristan-ı Nuri el-Kebir’de çalışmıştır (Şeşen, 2010, s. 241). Daha sonra aynı hastanenin medresesinde müderrislik yapmıştır (Yiğit, 2015, s.318).

11- Raziyeddin el-Rahbî El-Dîhvar’ın öğrencilerinden biridir (Ragab, 2015, s. 153). Ölüm tarihi tam olarak bilinmemektedir. Fakat el-Dîhvar’ın 1230 yılında vefat etmesi, Raziyeddin el- Rahbî’nin Memlûk Devleti’nin kuruluş döneminde çalıştığını göstermektedir.

12- El-Ensarî, Ali İbni Abdulazim 1268-1270 yıllarında sarayda çalışmıştır. İki farklı zehir antidotu (Panzehir) üzerine çalışması vardır (Hitti, 1938, s. 346). Bilâd-ı Şam (Suriye) bitkilerine aşina olduğu bilinmektedir.

13- İbnu’l Lebbûdî Yahya b. Muhammed (ö.1271) Dımaşk’ta yetişmiş, hekim, edip ve doktordur (Özyurt, Keleş, Kaçar, 2007, s. 49).

14- El-Raşid b. Ebu el-Vahş b. Ebi Huaygah (ö.1278/1279) Hristiyan aileden gelmektedir. Daha sonra İslâm’ı seçmiştir. Eyyûbî sultanları ve Sultan Baybars’ın hekimliğini yapmıştır (Mazor, 2014, s. 61). Tıp öğrenimini Dımaşk’ ta yapmıştır ve bu alanda büyük şöhret kazanmıştır. İyi bir eczacı olarak bilinmektedir (Özyurt, Keleş, Kaçar, 2007, s. 49).

15- Ebü’l Ferec (1225-1286) XIII. yüzyılda Malatya’da doğmuştur (Gregory Abu’l Farac, 1945, I, s. 9). Tam adı Ebü’l-Ferec Cemâlüddîn Yuhannâ Mâr Grigorius b. Tâciddîn Ehrûn (Hârûn-Aaron) el-Malatî’dir (Özaydın, 2000, XXI, s.92) Babası dönemin itibarlı doktorlarından biri olup 1243 Moğol istilası sırasında Moğol komutanlarından birinin doktoru olmuştur. Babasından ve dönemin diğer tabiplerinden tıp eğitimi almıştır. Hastaların tedavisi ile meşgul olmuştur (Gregory Abu’l Farac, 1945, I, s. 11). Saray hekimi olarak da görev yapmıştır. Özellikle cerrahide kullanılan eczaları vermesi yönüyle Kitab el-Umda fi el-Cerahat kitabı mühimdir. Ayrıca Kethabha dhe bhabbatha (Göz bebekleri kitabı) bulunmaktadır (Özaydın, 2000, XXI, s.94). Bundan başka altı ciltlik Kanun Şerhi de hazırlamıştır (Erdemir, 2019, s. 144).

16- İbni Kuff (ö.1286) Tam adı Âmin el Davlah Ebû’l Farac Muvafakeddin ibn Ya'kub ibn İshak ibn el Kuff el Malaki el Kerekî olan İbn-i Kuff, 1233 yılında Filistin’deki Kerek Kalesi’nde doğup 1286’da Şam’da vefat etmiştir (Alper, 2000, XXI, ss. 115-116; Brockelmann, II, s. 934). Anestezinin teneffüs yolu ile verilebileceğini ve anestezik süngerde kullanılabilecek ilaçları tanımlamıştır (Takruri, 2010, s. 4). Âlim, birçok kitap kaleme almıştır. Fakat bunlardan en önemlisi bir ameliyat risalesi olan el-Umdet fi Sina'ati’l Cerahat’dır (Erdemir, 2019, s. 138). Yirmi adet makaleden oluşan kitabın on yedinci makalesi travmatoloji üzerinedir. Ameliyat sorunları üzerine tartışmaların yer aldığı on dokuzuncu makalesinde baş bölgesinden ayaklara kadar olan tedavilerden bahseder (Takruri, 2010, s. 5). el-Kaliat Fi Kitab el-kanun Fi el- Tibb (İbni Sina’nın Kanun kitabının özeti) adlı eserinde insan anatomisi, organların yapısı, vücut suları (humörler) ve hastalıklarla birlikte farmakoloji, kateterizasyon ve cerrahi müdâhele konularında açıklamalar yapmaktadır (Alper, 2000, XXI, s. 116). Memlûk Sultanı Baybars zamanında (1260-1277) Dımaşk'a geri dönerek aynı vazifeyi Dımaşk Kalesi'nde sürdürmüştür. Bu süre boyunca pek çok talebe yetiştirerek eserlerini kaleme almıştır (Alper, 2000, XXI, ss. 116-117).

❓17- İbnü’n-Nefîs (ö.1288)  Tam adı Ebü’l-Hasen Alâüddîn Alî b. Ebi’l-Hazm İbnü’n-Nefîs el-Kareşî ed- Dımaşkî’dir (Kahya, 2000, XXI, s. 173). El-Dîhvar’ın altında İbn Ebu Usaybia ile aynı zamanda çalışmıştır. Şam’da aktif olarak tıp hocası olarak bulunmuştur (Brockelmann, II, s. 934). Daha sonra Kahire’de Nâsırî Bimaristanı’nda ‘reis’ül etıbba’ olarak ölümüne kadar görev yapmıştır. Hayatının çoğunu Kahire’de geçirmiştir. 1288’de Kahire’de vefat eden hekim (Erdemir, 2019, s. 141), kütüphanesini ve evini Mânsûrî bimaristanına miras bırakmıştır (Waines, 2011, s. 214). Pratisyen hekimlikten ziyade bir âlim olarak bilinmektedir. İbni Sina ve Galen’in anatomi üzerine yazdığı eserlerde geçen kan dolaşımı yerine kesin ve doğru olarak akciğerlerdeki kan dolaşımını açıklamıştır (Brockelmann, II, s. 934). Kitâbü’ş-Şâmil fi’ṣ-ṣınâʿati’ṭ-ṭıbbiyye adlı eserinde cerrahlık üzerine ayrıntılı bilgiler vermiştir. Bu İbnü’n-Nefîs’in aynı zamanda başarılı bir cerrah olduğunu göstermektedir. Ona göre ameliyat üç aşamadan meydana gelmektedir: Muayene ve teşhis, operasyon, ameliyat sonrası bakım. Bunların her üçünde de hasta, cerrah ve hasta bakıcının dikkat etmesi gereken hususları ayrıntılarıyla tasvir etmiştir (Kahya, 2000, XXI, s. 174).

18- İbni Suveydî (ö.1291) Ebû İshâk İzzüddîn İbrâhîm b. Muhammed b. Tarhân el-Ensârî es-Süveydî, 1203 yılında Şam’da doğmuştur. Yakın dostu olan İbn Ebu Usaybia’dan ve Ebu Bekir es- Sıkıllî’den ilk eğitimini; Mühezzebüddin ed-Dihvâr’dan tıp eğitimini; İbnü’l-Baytar’dan ise eczacılık eğitimi almıştır (İbn Kesir, 1995, XIII, s. 355). İleri derecede tıp eğitimi alması ona ‘Bimaristan-ı Nûrî’de hekimlik yolunu açmıştır. Dihvâr’ın kurduğu tıp medresesinde müderrislik yapmıştır. Bu onu tıp alanında çok büyük bir âlim ve otorite olmasını sağlamıştır. Ağustos 1291’de Şam’da vefat etmiştir (Brockelmann, I, s. 690). Et-Teẕkiretü’l-hâdiye ve’z-zaḫîretü’l-kâfiye adlı eseri, üç cilt olarak neşredilmiştir. Önemli âlimlerden alıntıların bulunduğu bu eserde âlim, kendi izlenimlerini de aktarmaktadır. Eserinde basit ilaçlar hakkında da bilgiler vermektedir. Ayrıca İbn Sînâ’nın el-Ḳanûn’u üzerine Şerḥu Mûcezi’l-Ḳanûn adlı bir şerh de kaleme almıştır (Bayat, 2000, XXI, s. 214).

19- Selâhaddin İbn Yusuf Selâhaddin İbn Yusuf, Hamalı bir göz tabibidir. 1290 yılında Gözlerin Işığı adında gözün optik olarak görmesi üzerine bir kitap kaleme almıştır. Eseri, Ez-Zehrevî, İbn Zühr ve İbn Rüşd gibi dikkat çeken diğer tabiplerin eserlerine benzemektedir. Âlim, genel tıptan ziyade göz üzerine çalışmıştır (Özkan, 2021, s. 36).

20- Halife İbn el-Mehâsin İbn el-Mehâsin, 1260’da kaleme aldığı ‘el-Mâ’ Nazul Ayn Ma’ adlı beş yüz altmış dört sayfa ve otuz altı adet göz ameliyatında kullanılan alet çiziminden oluşan kitabı ile ünlenmiştir. Eserinde, göz ile beyin arasında görme iletişimi üzerine bir bağlantının olduğunu tespit ederek katarak ameliyatı da dâhil olmak üzere on iki çeşit göz ameliyatı hakkında bilgi vermektedir. Ayrıca, içi oyuk bir iğne kullanılarak bu suyun dışarı atılması ile hastanın tekrar görme yetisini kazanacağı açıklanmıştır. el-Mâ’ Nazul Ayn Ma’ adlı eserinin anlamı, su veya göze inen su, gözde su birikmesi ile oluşan lens ve bunun sonucunda puslu görme problemi olarak tarif edilmiştir (Özkan, 2021, s. 36).

21- Şeyh Mecdüddün Ebû Muhammed Abdülvehhab (ö.1295) Şeyh, imam, âlim, müftü, hatip ve tabipti. Kaynaklarda usta ve mütehassıs bir hekim olarak tanıtılan Abdülvehhab, 16 Eylül 1295 yılında 75 yaşında vefat etmiştir (İbn Kesir, 1995, XIV, s. 25).

22- Cemal el-Muhakkik (ö.1295) Tıpta ileri derecede bir bilgindi. Tıp sanatında ileri olduğundan Dihvârîye Tıp Medresesi’nin şeyhliğini de yapmıştır. Tabiplerin prensiplerine uygun olarak Nûrîye Bimaristanı’ndaki hastaları ziyaret ederdi. Kaynaklarda sağlam bir hafızaya sahip olduğundan bahsedilir (İbn Kesir, 1995, XIV, s. 26).

23- Selâhaddin İbn Yusuf

1296 yılında Nûr’ul-Uyîn ve Câmi’ul-Funûn (Gözlerin Nuru ve fenlerin özenle toplandığı kitap) adlı göz tedavisi alanında iki önemli eser kaleme almıştır (Özyurt, Keleş, Kaçar, 2007, s. 47).

24- Alameddin İbrahim (ö.1308/1309)1284-1285 yıllarında reîsületıbbâ olarak görev yapmıştır (Yalçın, 2015, s. 290).

25- Alameddin Tuma b. İbrahim el-Şevbakî (ö.1324)Sonradan Müslüman olan Hristiyan tabiplerdendir. Müslüman olduktan sonra saraya atanmıştır. İbn Tolun Camii’nin ilk tıp müderrisi ve aynı zamanda sultanın tabiplerinden biri idi. Tıp ilmindeki bilgisi ve hastalıkların tedavisindeki maharetiyle meşhurdur (Midilli, 2017, s. 120).

26- El-Sadid el-Dimyatî Sadidî, Sultan Melikü’n-Nasır Muhammed’in üçüncü saltanat dönemi olan 1310-1341 yıllarında çalışmıştır (Mazor, 2014, s. 44). Dimyatî, Yahudi bir aileden gelmektedir. (İbn Haldun, 1986, II, s. 602) İbn-i Kucik olarak bilinmektedirler. Ataları XI. yy.’da İran’dan Mısır’a göç etmişlerdir. Birçok İranlı ve Yahudi onları Beni Kucik şeyler olarak tanımaktadır. Göç sırasında birçok aile mensubu İslâm’a geçmiştir ve saray hekimliği yapmışlardır. Bu ailenin bir kısmı İslâm’a geçerken ‘Şakir’ nisbesini almıştır (Mazor, 2014, s. 44).

İbn-i Kucik ailesinde çoğunlukla önemli bir hekim olan Musa b. Kucik (ö.1360) hakkında bilgi vardır. Musa’nın babası ayrıca ulema arasında önemli biri olarak bilinmektedir. Hem Ömerî hem de Safedî, Sadidî’den övgü ile bahsederler. Tıp ilmi dışında divan ve felsefe üzerine de eserler yazmıştır. Öklid’in geometri ve matematik eserlerini iyi bilmektedir. Ayrıca müzik konusunda da yetenekli birisiydi (Mazor, 2014, ss. 46-47).

Mazor, Ömerî’nin el-Mesâlikü’l-Ebsar ve’l Memâlikü’l-Emsâr adlı eserinden naklen, Sadidî’nin sultanın elini ilk tutan ve nabzını ilk ölçen hekim olması münasebetiyle saraydaki en güvenilir hekim olduğundan ve diğer hekimlerin onun etrafında toplanıp onun düşünceleri üzerine tartıştıklarından bahsetmektedir (Mazor, 2014, s. 48).

İbn-ül Nefis ve İmameddin el-Nablusî gibi önde gelen hekimlerin talebesi olan Sadidî’nin hastaları arasında askeri ve politik elitlerle diğer önemli devlet ricali bulunuyordu. Kadı Şerafeddin Musa b. el-Tac İshak (1369-1370) da ona ameliyat olmuştur (Mazor, 2014, ss. 48-49).

❓27- Ferecullah b. Şakir El-Melikü’n-Nâsır Muhammed döneminde hekimlik yapmıştır. Sadidî ile aynı soydan gelen Ferecullah, Sadidî ile rekabet etmiştir. Ferecullah da İbn-ül Nefis’in talebelerinden birisidir. Tıp alanında daha çok genel tedavi üzerine yoğunlaşmış ve uzmanlaşmıştır. Zamanında göz alanında otorite olmuştur. Sultan Nâsır Muhammed ve diğer önemli hastaları tedavi ederek büyük başarılar kazanmıştır. Ünü ve becerisi sayesinde yüksek maaş ve gelir elde ederek Bektemur es-Saki gibi önemli devlet adamlarını tedavi etmiştir. El-Melikü’n-Nâsır Muhammed, ona sarayda özel alan tahsis etmiştir (Mazor, 2014, ss. 49-50). Mazor, Ömerî’den naklen Ferecullah’ın vertigo hastalarından birini ayaklarından bağlayarak sıcak suyun içine attığını, daha sonra ayaklarını çözerek hastayı tedavi ettiğini; ayrıca sıcaklardan etkilenen hacılara, karnıyarık otu tohumları zamkını suda karıştırarak kokusu sert asidik sirkeyi göğüs ve boyunlarına sürerek tedavi olmalarını tavsiye ettiğinden bahsetmektedir (Mazor, 2014, s. 52). Mazor ayrıca İbni Mukerrem’den naklen Ferecullah’ın Mısır’ın saygıdeğer hekimleri arasında olmasının yanında edebiyat ve dilbilgisi alanında da söz sahibi olduğundan bahsetmiştir (Mazor, 2014, s. 54).

28- Esed el-Yahudi

Esed el-Yahudi hakkında diğer Yahudi tabipler hakkında olduğu gibi sadece Safedî’nin eserlerinde bilgi bulunmaktadır (Mazor, 2014, s. 55). Mazor, Safedî’den naklen onun görünüşte Yahudi olmamakla birlikte gizli olarak Yahudi inancını yaşadığından ve nedenle hapis yattığından bahsetmektedir. Yine aynı müelliften naklen hem metafizik hem de fizik alanında çalıştığından, genel cerrahi ve göz alanlarında çalışmakla beraber asıl yeteneğinin cerrahlık alanında olduğunu bildirmektedir (Mazor, 2014, s. 57). Esed, en çok tıp alanında sivrilmiştir. Nitekim diğer hekimler arasında kırık kolun hizalanmasında ondan daha iyisi olmadığı, bundan dolayı Memluk seçkinleri tarafından tercih edildiği bilinmektedir. Esed’in hastaları arasında dört önemli emirden bahsedilmektedir. İlki, Bedreddin Baydara’dır. Bedreddin, 1279-1290 arasında Kalâvun’un vezirliğini yapmıştır. Daha sonra Eşref Halil döneminde valilik yapmıştır. İkicisi, Alameddin Sancar ed- Devâdarî’dir. Şiddetli bir şekilde yaralandıktan sonra Esed’e tedavi olmuştur. Ermeniler hâkimiyetindeki Sis (Kozan) seferi sırasında atından düşerek kolunu kırdığı ve Esed’e tedavi olduğu Makrizi tarafından bildirilmektedir (Makrîzî, 1997, I, s. 840). Esed’in tedavi ettiği üçüncü isim, İzzeddin Aydemir el-Hatırî’dir. Aydemir’in felç olması sonrası Hama valisinin tavsiyesiyle Sultan Nasır Muhammed tarafından bizzat Kahire’ye davet edilerek onu tedavi etmesi istenmiştir. Esed’in tedavi ettiği son devlet adamı burun ameliyatını yaptığı Balaban el-Çevgendar’dır (Mazor, 2014, ss. 57-58).

29- Cemâleddin İbni’ş-Şevbekî Hacı Paşa’nın hocasıdır. Bir dönem Kalâvun Bimaristanı’nda çalışmıştır (Üstün, 2017, s. 191).

30- Hacı Paşa (1339-1424) Aslen Konyalı olan Hacı Paşa, tahsil için Kahire’ye gitmiştir (Akpınar, 2000, XIV, s. 492; Kocayürek, 2017, s. 61). Burada dinî ve aklî ilimleri okumuştur. Onun tıp alanında ilerlemesi tıp kitapları okuyarak ve Cemâleddin İbnü’ş-Şevbekî ve diğer zamanının ünlü hekimlerin bilgi ve tecrübelerinden istifade ederek kendini geliştirmesiyle alakalıdır. Bu özelliğini Şifâʾü’l-esḳâm adlı eserinin girişinde bizzat belirttiği gibi el-Melikü’l-Mansûr Kalavun Bîmâristânı’nda tabiplik yapmıştır (Akpınar, 2000, XIV, s. 493; Kocayürek, 2017, s. 61). Eğitiminden sonra Aydınoğlu İsa Bey’in sarayında tabiplik, kadı ve medrese muallimi olarak görev yapmıştır (Göde, 1985, s.14; Yıldız, 2014, s. 264). Kahire’de bulunduğu süre boyunca yaptığı çalışmalar daha sonra Ayasuluk’a taşınmıştır. Eserlerinin sekiz tanesi tıp ile ilgilidir. Hacı Paşa, Kahire’de tıp tahsili gördüğü süre boyunca ve daha sonra yaptığı tıp üzerine çalışmalarda İbnü’n- Nefîs’ten etkilenmiştir (Yıldız, 2014, ss. 264-270).

31- es-Salâh b. el-Burhân Kendi döneminin büyük tabiplerinden biridir. Cemâleddin İbrahim ile eş zamanlı olarak reîsületıbbâlık görevini yürütmüştür (Yalçın, 2015, s.291).

32- Hekim Bahaeddin (ö.1316) Gözleri sürme ile tedavi eden bir tabipti. Aslen Yahudi olup sonra ihtida etmiştir (İbn Kesir, 1995, XIV, s. 144).

33- Ahmed İbnü’l-Magribî (ö.1318?) Tam adı Şahabeddin Ahmed İbnü’l-Mağribî el-İşbîlî olan İbnü’l-Mağribî, sonradan Müslüman olmuş bir Yahudi’dir. Asıl adı Süleyman’dır. Müslüman olduktan sonra saraya atanmıştır. 1318 yılında öldüğü tahmin edilen İbnü’l-Mağribî, Kalâvun Bimaristanı’nda reissületıbbalık görevinde bulunmuştur (Yalçın, 2015, s.291).

34- Emineddin Süleyman b. Davûd Ebu’l Râbî (ö.1332/1333) 1331-1332 yıllarında saray hekimliği yapmıştır. Suriye’de hekim başı olarak görev yaptığı sırada Dımaşk’taki tabiplere müderrislik de yapmıştır. İbn Kesîr ondan mahir ve faziletli bir tabip olarak bahsetmektedir (İbn Kesir, 1995, XIV, s. 260).

35- Emineddin el-Abhari Abdurrahman b. Ömer b. Muhammed el- Sivasî (ö.1333) Ebu’l Fida’nın meliklik merkezi olan Hama sarayında çalışmıştır. Bilgili ve âlim kişi olarak bilinmektedir. Çoğunlukla Hama ve Halep’te çalışmıştır (Brockelmann, II, s. 701).

36- Şihabeddin Ali b. Hibetullah Ebû’l-Hevafir (1333-1334) Müslüman saray hekimlerindendir (Brockelmann, II, s. 701).

37- Cemâleddin İbrahim el-Magribî (ö.1355) Sultan Melikü’n-Nasır Muhammed’in üçüncü hükümdarlığı döneminde sarayda hekimlik yapmıştır. Onun tabiplikteki yeteneğinden ziyade sultana olan sadakati ve yakınlığı sebebiyle bu makama geldiği bilinmektedir (Yalçın, 2015, ss. 289-290).

38- Cemaleddin Muhammed b. Muhammed b. Ahmed el-Kahhal Dihvariye Medresesi’nde ders vermiştir. Saltanat naibi Tengiz’in fermanı ile önce medresenin tıp reisliğine sonra saray hekimliğine getirilmiştir (İbn Kesir, 1995, XIV, s. 154).

39- İbnü’l Ekfanî (ö.1348) Tam adı Ebû Abdillâh Şemsüddîn Muhammed b. İbrâhîm b. Sâid el-Ensârî es- Sincârî’dir. Kaynaklar İbnü'I­ Ekfanî'nin tıp, eczacılık, felsefe, astronomi, geometri, aruz, ahbar ve tarih sahalarında çok bilgili olduğunu söyler (Fazlıoğlu, 2015, XII, ss. 22-23). İbnü’l Ekfanî’nin ilâç hazırlamakta başkalarından gizlediği, kendine has bazı yöntemler uyguladığı belirtilmektedir. Bîmâristân-ı Mansûrî’nin idaresi ona bırakıldıktan sonra, daha önce yaşadığı hayattan ve pahalı zevklerinden vazgeçip ömrünü hastalarına adamış, bir salgın sırasında da vebaya yakalanarak 1348 yılında ölmüştür (Yiğit, 2015, s. 321; Brockelmann, II, ss. 100-102).

40- Sadaka b. İbrâhim Doğum tarihi kesin olarak bilinmemektedir. Şahsı hakkında da fazla malumat bulunmamaktadır. Alman tarihçi Brockelmann’a göre XIV. yüzyılda yaşamıştır (Brockelmann, II, s. 183). En meşhur eseri Kitâbü’l-ʿUmdeti’l-küḥliyye fî emrâżi’l- basariyye’dir. Bu kitapta beş bölüm halinde göz hekimliği üzerine detaylı bilgi vermektedir (Kaya, 2008, XXXV, s. 385). Kitapta özellikle katarak ameliyatı hakkında detaylı bilgi vermektedir. Bu bilgilere bakıldığında kendinden önceki Grek ve Müslüman tabipleri geride bırakan bir bilgisi ve deneyimi olduğu anlaşılmaktadır (Savage-Smith, 2013, II, s. 165).

41- Selâhaddîn Yusuf b. Abdullah (ö.1374) İbnü’l-Mağribî ailesi mensubudur. Bahrî Memlûkler döneminde görev tarihleri tespit edilememekle beraber Mısır reîsületıbbâlığı makamında bulunmuştur (Yalçın, 2015, s. 291). C- BAHRÎ MEMLÛKLER DÖNEMİNDE KULLANILAN ECZALAR Bahrî Memlûkler Döneminde Tıbbî Faaliyetler (1250-1382)




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Hallo 🙋🏼‍♀️