13 Haziran 2023 Salı

Cündişapur Akademisi

Cündişapur (Farsçaجنديشاپور), günümüzde İran'ın Huzistan Eyaleti sınırları içinde bulunan eski bir şehir.

İran üzerinde Cündişapur
Cündişapur
Cündişapur
Cündişapur'un İran'daki konumu
Cündişapur Antik Kenti

Şehir, Sasani Devleti'nin ikinci hükümdarı I. Şapurtarafından kurulmuştur ki şehrin yerini de bizzat kendisi belirlemiştir. 

I. Şapur, 259 yılı sonları ya da 260 yılı başlarındaki Edessa Muharebesi'nde Roma İmparatoru Valerianus'ı bozguna uğrattı ve 70.000'e yakın Roma askerini esir aldı. I. Şapur'un emriyle bu esirler Cündişapur'a yerleştirildi. 


Daha sonra Suriye'de bulunan sanatçı ve bilginler, Edessa'dan (günümüzde Urfa) sürülen Nestûrîlerve Atina'dan sürülen Yeni Eflâtuncu filozofların da buraya yerleştirilmesiyle şehir bir bilim merkezi olmaya başladı.

Hükümdar I. Hüsrev şehirde tıp ve felsefe öğretimi yapan bir okul açtırdı. Aristo ve Eflâtun’un bazı eserleriyle Kelile ve Dimne bu devirde Farsçaya çevrildi ve Fars edebiyatı altın devrini yaşamaya başladı. Yine şehirde Aramice eğitim yapan tıp okulunda Yunan ve Hint doktorlar görev yapmaktaydı.

İslam devriDeğiştir

Şehir, 638 yılında halife Ömer zamanında savaşmadan Müslümanlarca alındı. Müslümanlar bilim ve tıp merkezi haline gelen bu şehre gereken önemi verdiler ve şehir İslam hakimiyeti zamanında da önemli bir merkez olmayı sürdürdü. Özellikle İslam dünyasında adından söz edilen pek çok doktor burada yetişti.


Şehir kalıntıları Dezful ile Şuşter şehirleri arasında, Dezful'un 14 km. güneydoğusunda, 39 numaralıkarayolundan biraz içeride bulunmaktadır.

KaynakçaDeğiştir

  1. ^ "Gondēshāpūr" in Encyclopaedia of Islam
  2. ^ "GONDĒŠĀPUR" 17 Mayıs 2016 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi. in Encyclopædia Iranica 

Değiş

Konuyla ilgili yayınlarDeğiştir

  • Cyril Elgood(1951). Pers Tıp Tarihi. Cambridge: Cambridge Üniversitesi Basını.
  • Hau Friedrun R. (1979). "Gondishapur: MS 6. yüzyılda bir tıp fakültesi". Gesnerus. XXXVI: 98-115.
  • Mahfuz Söylemez, Bilimin Yitik Şehri Cündişâpûr, Araştırma Yayınları, Ankara 2003
  • Pirnia, Mansoureh. Salar Zanan İran. Maryland: Mehr İran Yayıncılık, 1995.



Cündişapur Akademisi

Gundeşapur Akademisi (Farsça: دانشگاه گنديشاپور, Dânešgâh Gondišâpurgeç antik çağdaGundeşapur'da bulunan bir öğrenim akademisi; Sasani İmparatorluğunun düşünce üretim merkeziydi. Tıpfelsefeteoloji ve fen konularında eğitim veriliyordu. Fakülte sadece Zerdüştlük ve Pers gelenekleri hakkında deği,l aynı zamanda Yunan ve Hint kültürleri de öğretiliyordu. The Cambridge History of Iran (Cambridge İran Tarihi)'ne göre akademi antik dünyada (Avrupa, Akdeniz ve Yakın Doğu) 6. ve 7. yüzyıllardaki en önemli tıp merkeziydi.[1]

Gundeşapur Antik Kenti'ndeki Gundeşapur Akademisi kalıntıları






CÜNDİŞÂPÛR

جنديشاپور
İran’ın Hûzistan bölgesinde eski bir şehir.

Mezhep anlaşmazlıkları yüzünden 489’da Edessa’dan (Urfa) sürülen Nestûrîler ile putperest kabul edildikleri için 529’da Atina’dan sürgün edilen Yeni Eflâtuncu sekiz felsefeci Cündişâpûr’a yerleşmişti. Böylece hıristiyan, Suriyeli, Hintli, Yunanlı ve İranlı bilim adamları burada toplandı. İslâm âleminde Enûşirvân-ı Âdil diye bilinen I. Hüsrev (531-579) Cündişâpûr’da felsefe, tıp ve diğer ilimlerin okutulduğu bir mektep kurmuş ve onun zamanında şehir büyük bir ilim merkezi haline gelmiştir. Aristo ve Eflâtun’un bazı eserleriyle Kelîle ve Dimne bu devirde Farsça’ya çevrildi. Yine bu dönemde Pehlevî edebiyatı altın çağını yaşadı. I. Hüsrev’in kurmuş olduğu tıp okulunda Hintli doktorlar yanında Yunanlı doktorlar da görev yaptılar. Ârâmîce öğretim yapan okul Hint ve Yunan kültüründen etkilenmiş, daha sonra müslüman tıp kültürünün oluşmasında önemli bir rol oynamıştır.

Hz. Peygamber zamanında meşhur bir Arap doktoru olan Hâris b. Kelede’nin Cündişâpûr’da tıp tahsili gördüğü rivayet edilir. Cündişâpûr Hz. Ömer zamanında Ebû Mûsâ el-Eş‘arî tarafından barış yoluyla alındı (17/638). Hz. Ömer Bişr b. Muhtefez’i buraya vali tayin etti. Cündişâpûr müslümanların eline geçtikten sonra da önemini korudu ve şehirde birçok âlim yetişti. Muâviye b. Ebû Süfyân’ın doktoru İbn Esâl en-Nasrânî Cündişâpûr’da yetişmişti. Cündişâpûr tıp okulu temsilcileri Abbâsî sarayında daima özel bir saygı gördüler. Halife Mansûr midesinden rahatsızlanınca Cündişâpûr Tıp Okulu’nun hocalarından hastahanenin baştabibi Curcîs b. Cibrâîl b. Buhtîşû‘ Bağdat’a çağrıldı (765). Yerine oğlunu bırakarak Bağdat’a gelen Curcîs burada dört yıl kaldı ve 769’da halifeden izin alarak Cündişâpûr’a döndü. 

Cündişâpûr’daki hastahanede ilmî tedavi metotları mahallî tedavi şekilleriyle birleştiriliyordu. Burada yetişmiş ve tıp alanında çeşitli eserler vermiş olan hekimlerden bazıları şunlardır: Curcîs b. Cibrâîl b. Buhtîşû‘, Buhtîşû‘ b. Curcîs, Cibrâîl b. Buhtîşû‘, Buhtîşû‘ b. Cibrâîl, Sâbûr b. Sehl. Cündişâpûr’da tıp okulunun dışında felsefe ve din eğitimi yapan okullar da vardı.


BİBLİYOGRAFYA

, s. 375, 377.

, bk. İndeks.

, II, 250, 252, 253.

, s. 408-409.

, II, 170.

, I, 386, 388, 390; II, 548, 551-553; VII, 291, 390; XI, 133, 196.

İbn Ebû Usaybia, ʿUyûnü’l-enbâʾ, Beyrut, ts. (Dâru mektebeti’l-hayat), s. 161 vd., 171 vd., 183-230.

Ebü’l-Ferec, Târîḫu muḫtaṣari’d-düvel (nşr. Antûn Sâlihânî el-Yesûî), Beyrut 1890, s. 76, 92, 124.

, s. 373 vd.

, s. 25, 131, 381-382.

, IV, 341.

P. K. Hitti, A Short History of the Near East, Princeton 1965, s. 87-89, 125.

G. le Strange, The Lands of the Eastern Caliphate, London 1966, s. 233, 238, 247.

, I, 435-436.

L. Leclerc, Histoire de la médecine arabe, Paris 1876, I, 27, 87, 92-93, 557-559.

Ahmed Îsâ Bek, Târîḫu’l-bîmâristânât fi’l-İslâm, Beyrut 1401/1981, s. 61-65.

M. A. Aziz, “Hospitals and Medical Aid in the Muslim Period”, Studies in History of Medicine, I/2, New Delhi 1977, s. 110-117.

Aydın Sayılı, “The Emergence of the Prototype of the Modern Hospital in Medieval Islam”, a.e., IV/2 (1980), s. 112-118.

Cl. Huart, “Cündişâpur”, , III, 239.

a.mlf. – Aydın Sayılı, “Gondēs̲h̲āpūr”, , II, 1119-1120.

D. M. Dunlop, “Bīmāristān”, a.e., I, 1223.

https://islamansiklopedisi.org.tr/cundisapur  


TERCÜME HAREKETLERİ


İbnü’n-Nedîm’in el-Fihrist’i olmak üzere klasik kaynakların çoğunda nakil kavramı tercüme yerine kullanılmıştır.
 İbnü’n-Nedîm’in eserinde (el-Fihrist, s. 111) tercüme lafzının, sadece Ebû Abdullah Müfecca‘ isimli bir dilciye atfettiği Kitâbü’t-Tercümân fî meʿâni’ş-şiʿr adlı eseri nitelemek için teknik anlamda geçtiği görülmektedir.
İnsanlık tarihinde üç önemli kültür aktarımı ve etkileşimi gerçekleşmiş, buna bağlı olarak üç büyük tercüme hareketi görülmüştür.
Birinci aşama milâttan önce 600’lerde başlayan, 400’lü yıllarda Sumerler, Fenikeliler ve Mısırlılar gibi kültür ve medeniyetlerden Grekçe’ye çevirilerin yapıldığı, böylece özgün bir düşünce ve bilim atmosferinin meydana geldiği dönemdir. Bilim ve felsefe tarihi açısından bakıldığında tıpkı diğer kültür ve düşünce geleneklerinde görüldüğü gibi Grek düşüncesinin de yalnızca Grek aklının ürünü ve “Grek mûcizesi” olmaktan çok kendinden önceki antik düşüncelerin birleşimi olduğu söylenebilir. 
ikinci aşama VIII-X. yüzyıllar arasında İslâm dünyasında Pehlevîce, Süryânîce ve Grekçe’den Arapça’ya yapılan tercümelerdir. 
Üçüncüsü, XII. yüzyılda Avrupalılar’ın Arapça kitapları başta Latince ve İbrânîce olmak üzere Batı dillerine aktardıkları dönemdir. Her üç tercüme hareketinde önce kültürler arası etkileşim ortaya çıkmış; ardından şifahî tercüme ve belirli merkezlere talebe gönderilmesiyle süreç devam etmiştir. 

Antakya’da bulunan iki okuldan birincisini milâttan sonra III. yüzyılın sonlarına doğru Ya’kūbî din adamları kurmuştu. 
⚠️(İlk müslüman coğrafyacılardan olan Ya‘kūbî, İbn Hurdâzbih’ten sonra Irak coğrafya okulunun ikinci önemli temsilcisi sayılır.)
İslâm öncesinde özellikle bu okulda Grekçe’den Süryânîce’ye tercümeler yapılmıştır. Antakya okulu diye bilinen ikinci merkez Ömer b. Abdülazîz devrinde Antakya’ya taşınan İskenderiye okuludur. Urfa ve Nusaybin okulları, birbirini izleyecek şekilde 363’te hıristiyanlaşmış İranlılar’a Yunanca öğretmek amacıyla Sâsânî/Pers kralları tarafından kurulmuştur. Urfa’da uzun asırlar boyunca Aristocu ve Yeni Eflâtuncu metinler Grekçe orijinalleriyle okutulmuş, V. yüzyılın sonunda eğitim dili Süryânîce olmuştur. Batılı Süryânî hıristiyanlar olarak nitelenen Ya‘kūbîler ile Doğulu Süryânî hıristiyanlar diye bilinen Nestûrîler arasında başlayan çekişme sonucunda medrese 489’da kapatılmıştır.
Medresenin bazı hocaları Nusaybin’e gitmiş ve burada Urfa’dakinin devamı sayılan bir okul açmıştır. Aristo mantığının bazı bölümleriyle Hipokrat ve Câlînûs’un tıp kitaplarının okutulduğu bu medrese IX. yüzyıla kadar açık kalmıştır. Sâsânî Hükümdarı I. Şâpûr tarafından Rum esirleri yerleştirmek için kurulan Cündişâpûr, I. Hüsrev/Enûşirvân’ın açtığı felsefe ve tıp okulu sayesinde büyük bir ilim merkezi haline gelmiştir. 
Suriye, Hindistan, Yunanistan ve İran asıllı bilim adamlarının toplandığı bir merkeze dönüşen Cündişâpûr felsefî ve tıbbî bilimlerin bölgeye aktarılmasında öncülük etmiştir. Iustinianos’un 529’da Atina felsefe ve bilimler okulunu kapatmasından sonra buradaki düşünürlerin büyük bir kısmı Cündişâpûr’a göç etmiştir.



KÜTÜPHANE

كتبخانه

Emevîler. İslâm âleminde ilk kütüphanelerin, Kur’ân-ı Kerîm ve hadis etrafında yoğun bir telif faaliyetinin başladığı Emevîler döneminde aynı zamanda birer okul olarak da görev yapan mescidlerde ortaya çıktığı sanılmaktadır. 
Kaynaklardan öğrenildiğine göre bu devirde bazı âlimlerin evlerinde önemli sayıda kitaptan oluşan kütüphaneleri vardı. Hadisçi İbn Şihâb ez-Zührî, Abdülhakem b. Amr el-Cumahî, Ebû Kılâbe el-Cermî, Şu‘be b. Haccâc, Küreyb, Ebû Amr b. Alâ, Urve b. Zübeyr ve İbn Cüreyc gibi âlimlerin özel kütüphaneleri bu arada zikredilebilir.
 Emevîler döneminde ulemâya ve talebeye açık ilk kütüphanenin Muâviye b. Ebû Süfyân zamanında (661-680) Şam’da bir nevi araştırma merkezi olan Beytülhikme’de kurulduğu kabul edilmektedir. Mes‘ûdî’nin naklettiğine göre bu müessesede hadis, tarih ve biyografiye dair bazı kitaplarla bu kitapların muhafazası için görevliler bulunmaktaydı
(Mürûcü’ẕ-ẕeheb, II, 72).
Muâviye’nin torunu Hâlid b. Yezîd âlim ve şair olduğu gibi aynı zamanda bir kitap meraklısıydı. Özellikle kimya, tıp ve astroloji alanlarındaki eserlere büyük ilgi duymakta, bu konularda elde ettiği bazı yabancı eserleri Arapça’ya çevirtmekteydi. Hâlid b. Yezîd, Beytülhikme’de Muâviye’nin kurduğu kütüphaneyi devralmış ve onu daha zengin bir hale getirmiştir. 

 Emevî halifelerinden Velîd b. Abdülmelik’in bu kütüphaneyi teşkilâtlandırdığı ve bir kütüphaneciyle bir müstensih tayin ettiği kaydedilmektedir. Sem‘ânî’nin Kitâbü’l-Ensâb’ında burada görevli kütüphanecinin adının Sa‘d olduğu kaydedilmektedir. Görevi “sâhibü’l-mesâhif” olarak belirtilen Sa‘d, adı günümüze ulaşan ilk müslüman kütüphanecidir.

136’da (754) halife olan kardeşi Ebû Ca‘fer el-Mansûr’un döneminde telif sahasında büyük bir gelişme görüldüğü gibi tercüme faaliyetlerine de önem verildi. Mansûr 148 (765) yılında Bağdat’a gelen Corcîs b. Cibrîl’e birçok tıbbî eseri tercüme ettirdi. İbn Haldûn’un naklettiğine göre Halife Mansûr, Bizans imparatoruna bir mektup göndererek tercüme edilmek üzere kendisine fen ilimleri sahasında yazılmış bazı eserler göndermesini istemiş, imparator da halifeye Öklid’in (Euclides) kitabıyla fizik hakkında birkaç eser göndermiştir. Bu devirde Grekçe, Latince, Süryânîce, Pehlevîce ve Farsça’dan birçok eser Arapça’ya çevrildi. Bu faaliyetlerin tabii bir neticesi olarak Mansûr’un sarayında zengin bir kütüphane meydana geldi. Halife Mehdî-Billâh döneminde de devam eden telif ve tercüme çalışmaları sırasında bilhassa astroloji konusundaki eserlere önem verildiği görülmektedir.

Özellikle papirüs yanında kâğıdın yazı malzemesi olarak kullanılmaya başlamasının ve Hârûnürreşîd tarafından 794’te Bağdat’ta bir kâğıt fabrikası kurdurulmasının telif faaliyetlerine, kitap ticaretine ve kütüphanelerin zenginleşmesine müsbet tesirleri olmuştur. Abbâsîler devrinde bir süre ilmî faaliyetlerin merkezi haline gelen Beytülhikme Hârûnürreşîd tarafından Bağdat’ta kuruldu. Çeşitli dillerden tercüme faaliyetlerinin yürütüldüğü bu araştırma merkezinde zengin bir kütüphane de bulunmaktaydı. 

⚠️
Beytülhikme’nin en verimli devri Halife Me’mûn zamanına rastlar. Bu dönemde bilhassa felsefe ve fen bilimleri sahasında yazılmış eserlerin Arapça’ya çevrilmesine çalışılmıştır. Huneyn b. İshak, Ya‘kūb b. İshak el-Kindî, Muhammed b. Mûsâ el-Hârizmî ve Ebü’l-Hüzeyl el-Allâf, tercüme ve telif eserleriyle daha sonraki dönemin felsefesine ve ilmine temel hazırlamışlardır 

Kaynaklar, Hârûnürreşîd’in ünlü veziri Yahyâ b. Hâlid el-Bermekî’den âlim ve sanatkârların hâmisi olma yanında zengin kütüphanesi dolayısıyla da övgüyle söz eder. Ebû Osman b. Ömer, onun dönemin en zengin kütüphanelerinden birine sahip olduğunu söyler. Bu kütüphane özellikle Grekçe ve Farsça yazmalar bakımından oldukça zengindi. Yahyâ b. Hâlid’in, kütüphanesini zenginleştirmek için önemli miktarda para sarfettiği rivayet edilir. Bermekîler’in düşüşüyle kütüphane de müsadere edilerek Beytülhikme’ye katılmıştır (Avvâd, s. 177-178).

Me’mûn devrinde Beytülhikme’de çalışan âlimlerden Yahyâ b. Ebû Mansûr’un oğlu Ali b. Yahyâ el-Müneccim, Bağdat yakınlarındaki Kerker’de bulunan konağında kurduğu kütüphaneye Hizânetü’l-hikme adını vermişti. 

Kaynaklarda, Horasanlı astronomi bilgini Ebû Ma‘şer el-Müneccim’in hac için Mekke’ye giderken daha önce ününü duyduğu bu kütüphaneye uğradığı, ilmî araştırmalara dalıp hacca gidemeden son yıllarını burada geçirip öldüğü nakledilir. Ali b. Yahyâ el-Müneccim, Halife Mütevekkil-Alellah’ın kâtibi ve başmüşaviri Türk asıllı Feth b. Hâkān el-Fârisî için de bir kütüphane kurmuştu.



ABBÂSÎLER


العباسيون
Hz. Peygamber’in amcası Abbas’ın soyundan gelen ve 750-1258 yılları arasında hüküm süren hânedan.
Bîrûnî’nin Kitâbü’t-Tefhîm adlı el yazması eserinde ay tutulmasını gösteren bir çizim (Tahran Meclis-i Şûrâ-yı Millî Ktp., nr. 6565)
Dönemin Basra Kütüphanesi’ni gösteren bir minyatür (Harîrî, el-Maḳāmât, Paris Bibliothèque Nationale, Arabe, nr. 5847, vr. 5a)
Bağdat’ta Müstansıriyye Medresesi avlusundan bir görünüş





























































SİYASÎ TARİH




SİYASÎ TARİH

İsmini Hz. Muhammed’in amcası Abbas b. Abdülmuttalib b. Hâşim’den alan bu hânedana ilk atalarına nisbetle “Hâşimîler” de denilmektedir. 

İslâm dünyasında Emevîler’in yerine Abbâsîler’in yönetimi ele geçirmesiyle idarî, askerî, siyasî ve ilmî sahalarda çok büyük değişiklikler olmuş, Abbâsîler’in iktidara geldikleri 750 yılı, İslâm tarihinin en önemli dönüm noktalarından birini teşkil etmiştir. Emevîler devrinde de devam eden bu fetihler sayesinde devletin sınırları Endülüs’ten Orta Asya içlerine kadar uzanmıştı. Hz. Osman’ın şehid edilmesinden sonra meydana gelen hadiseler, İslâm dünyasında asırlarca devam edecek karışıklıkların çıkmasına sebep olmuştur. 


MANSÛR

المنصور
Ebû Ca‘fer el-Mansûr Abdullāh b. Muhammed b. Alî el-Hâşimî el-Abbâsî (ö. 158/775)
Abbâsî halifesi (754-775).
Abbâsîler’in gerçek kurucusu sayılan Ebû Ca‘fer el-Mansûr aynı zamanda çok yönlü bir âlim ve şairdi.
Araştırmaya meraklı bir kişi olup edip, şair ve âlimleri himaye ederdi. Mantık, felsefe, aritmetik, geometri, astronomi, tıp ve tarihe yakın ilgi duyardı. Akıllı ve ileri görüşlü bir hükümdar olan Mansûr güzel ahlâkıyla tanınmakla birlikte cimriliği ve para biriktirmeye düşkünlüğüyle de ünlüdür. 

Halife Mansûr döneminde ilmî ve kültürel faaliyetler yoğunluk kazanmış, Sanskritçe, Süryânîce, Kıptîce ve klasik Yunanca’dan çeşitli eserler tercüme edilmiştir. 

Yuhannâ b. Bıtrîḳ, Muhammed b. İbrâhim el-Fezârî, Abdullah b. Mukaffa‘, Curcîs b. Cibrâîl ve Patrik Sergios gibi şahsiyetler Arapça’ya çeviriler yapmışlardır. 

Bu dönemde hadis, fıkıh, tefsir gibi ilimler bağımsız birer bilim dalı haline gelmiş, tedvin ve tasnif faaliyetleri hız kazanmıştır. İbn İshak meşhur eserini Mansûr’un isteği üzerine yazmış, Mufaddal ed-Dâbbî de onun arzusuyla bir şiir antolojisi hazırlamıştır. Ayrıca nahiv, aruz ve Arap diline dair çeşitli eserler kaleme alınmıştır. Aklî ve naklî ilimlerde büyük bir gelişme olmuş, bu alanlarda çok sayıda âlim yetişmiştir. 

Mansûr imar faaliyetleriyle de yakından ilgilenmiş, Bağdat’tan başka Hâşimiyye ve Râfika adlı şehirleri kurdurmuştur. Türkler Halife Mansûr döneminden itibaren İslâm dünyasına nüfuz etmeye başlamışlardır. Sugūr ve Avâsım bölgelerinde Türk askerleri de istihdam edilmiştir. 

https://islamansiklopedisi.org.tr/mansur--halife 


ABBASİLER DÖNEMİNDE İSLAM TIBBI VE TOPLUM SAĞLIĞI

Abbasîler döneminde İslam medeniyeti, tıbbi anlamda büyük bir aydınlanma yaşamıştır. Bu aydınlanmanın temelinde antik dönem Yunan, Hind ve İran medeniyetine ait tıbbi birikimin İslam dünyasına kazandırılması yatmaktadır. Abbasî halifesi Mansur döneminde büyük bir çeviri faaliyeti başlamış ve bu faaliyetler sonucunda tıbbi anlamda büyük bir ilerleme kaydedilmiştir. Halife Mansur çevirisi yapılan her tercüme kitabın ağırlığınca hekimlere altın ödenmesini emretmiştir. Bu dönemde antik İran medeniyetinden miras olarak alınan Süryanice ve Orta Farsça ile yazılmış olan tıbbi eserlerin çevirisi yapılmıştır. Bu çeviri faaliyetlerinde Irak toprakları üzerinde yaşayan Nastûrî hekimlerin büyük bir rolü vardır. Bu hekimlerin çoğu Cündişapûr tıp ekolüne bağlı olarak yetişmiş hekimlerdir. Aynı zamanda din adamı olan bu Nastûrî hekimler Sâsânîler döneminde İran dillerine ve Süryaniceye çevrilmiş olan antik Yunan, Roma ve İskenderiye tıbbına ait kitapları Arapçaya tercüme etmişlerdir. Bu tercüme faaliyetlerinin neticesinde tıp, eczacılık, veterinerlik ve toplum sağlığı anlamında büyük bir ilerleme kaydedilmiştir. Bunun sonucu olarak İslam dünyasına mal olmuş ve eserlerinin çoğu Avrupa dillerine çevrilmiş Müslüman hekimlerin birçoğu bu dönemde yetişmiştir. Abbasîlerden itibaren İslam dünyasında tıbbın öncülüğü Süryanî hekimlerin elinden çıkarak Müslüman hekimlerin eline geçmeye başlamıştır.




             ⛔️⛔️⛔️⛔️⛔️⛔️

Her ne kadar bilimsel tıp geçen zamanla birlikte olağanüstü büyük adımlar attıysa da, antik Mısır ve Mezopotamya bilimsel tıbbı dinsel ve sihirsel tıpla yanyana yaşıyordu ve Yunanlılar, bilimsel tıplarmı geliştirirken, büyük ölçüde, Mısır ve Mezopotamyalı he­ kimlerin bilgi ve deneylerinden yararlandılar.

Yunanlıların asklepion adını verdikleri, şifa tapınakları vardı. Asklepion şifa tanrıları olan Apollon ve Asklepios’a adanmıştı. Bu kurumlarda tedavi işlerine rahipler bakmakta ve bunlarda psiko­lojik bakımdan tedavi önemli bir yer işgal etmekteydi.

Bunlar mûcizevî tedavi yerleriydi ve kendilerinde sıradan, alışılmış hekim­lerin hiçbir katkıları yoktu. Bundan ötürü, Yunan filozofları sihiri tıbbın dışına atmada seçkin bir başarı elde etmelerine rağmen, bu başarılarını dinsel tıp alanını da içerecek biçimde genişletemediler ve mûcize niteliği taşıyan tedavinin, neredeyse çok sıradan, bir olay olarak görüldüğü, asklepionlarda tatbik edilen tedavi usûllerine pek müdahele edemediler.

Asklepionlar halk arasında pek revaçtaydı ve şifa arayan insan­ lar, bu yerlere öbek öbek gidiyorlardı. Onlarda gerçekleştirilmiş eski olağanüstü tedavi örnekleriyle ilişkili olan rivayetlerle birlikte, bu tapmakların psikolojik etkisi ve gizemli, esrarlı atmosferi, hasta­ ların başlarından geçenlere bakılırsa, büyük bir rol oynamış olmalı­dır.

* 16-21 Eylül 1985 tarihleri arasında Kazakistan’ın başkend Alma-Ata’da toplanan 750-1500 yılları arasında Orta Asya Kültürü adlı konferansa sunulan bildirinin kısmen genişletilmiş bir metnini oluşturmaktadır.

* * Ord. Prof. Dr. Aydın Sayılı. Bilim Tarihi profesörü. Atatürk Kültür Merkezi Başkanı.

* * * Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Felsefe Bölümü Sistematik Felsefe ve Mantık Ana Bilim Dalı araştırma görevlisi.

Bun­ l a r d a ,

 xenoclochia ( m i s a f i r h a n e l e r ) ,

 ptochia ( y o k s u l l a r e v i ) , 

orpharıot- ropia (öksüzler evi),

 gerontocomia (düşkünler evi) 

ve benzeri yardım kurumlan bulunurdu ve tedavi için daha uzmanlaşmış Bizans kurumu ise nosocomium, yani hastahaneydi. Böyle yerler genellikle, dördüncü yüzyılın sonlarına doğru St. Basil tarafından kurulan Caesarea (Modern Kayseri) Basilyad’ı örneğinde olduğu gibi, bir kilise ya da manastır etrafında toplanırlardı. Cüzzamlıların tedavi ve bakımı bu hastahanelere özgü bir yöndü. 

1 Garrison, Hislory of Medicine, s. 176-7; Henry E. Sigerist, The Greal Doclors, 1933, s. 21-8; A. Castiglione, Histoire de la Medicine, Çev. J. Bertrand, Paris, 1931. 2 C. A. Mercier, Leper Houses and Medieval Hospitals, 1955, s. 3 ve devamini

Bizans hastahaneleriyle Islâm Dünyasındaki hastahaneler arasındaki esas benzerlik noktası, onların yardımsever yapılarında bulunur. Bizans’tan bu bakımdan gelen etki, bununla birlikte, özsel bir etki olarak görülmemelidir. Dahası, ikisi arasında tam bir karşıtlık meydana getiren yönler vardır. Çünkü, hastayı tedavile­ rinde İslâmî hastahanelerin tersine, Bizans hastahanelerinde rahibin de bir rolü varmış gibi görünür. 

Islâmiyet-öncesi Bizans hastahaneleriyle İslâmî hastahaneler arasındaki farklılıkların bazıları gerçekten de çok keskin, çok be­ lirgindir. Islâm Dünyasında, sözcüğün modern anlamı içinde hasta­ haneler, hastaların tedavi ve tedavilerinin bitiminde taburcu edil­ dikleri uzmanlaşmış kuruluşlardır. Bizans hastahaneleri ise bu uzmanlık evresine ulaşmamışlardı. Islâmiyet-öncesi hastahaneler bütünüyle hasta tedavisi için kurulmuş değillerdi. Bundan başka, daha önce de söz edildiği gibi, tıbbî bilgi, her ne kadar Yunanlıların ellerinde büyük bir ilerleme göstermiş ise de, hastahanelerinde dinsel tıbbın yerini alamamıştı. Bilimsel tıbbın sihir ve dinden ayrılması, ilk kez olarak Islâm’da gerçekleşti. Peygamberin tıb ve tedaviyle ilgili hadiseleri vardı, ancak hem tıp eğitiminde hem de hastahanede egemen olmaya başlayan tıp geçmişten ve özellikle Yunanlılardan mîras kalmış olan bilimsel tıp oldu.

Romalılar, köle ve gladyatörlerin valetudinariııslanna. ek olarak, 5 özellikle askerî amaçlarla kurulmuş hastahanelere sahiptiler;6 Islâmiyet-öncesi hastahanelere, aynı zamanda Hindistan’da da rast­ lamaktayız. Ancak in Islâmiyet-öncesindeki muhtemelen en önemli hastahane, erken dönem Islâm hastahaneleri için bir model olarak kullanılmaya elverişli olan, Cundişapur Hastahanesi’ydi

      ⛔️⛔️⛔️⛔️⛔️⛔️⛔️⛔️


BUHTÎŞÛ‘

بختيشوع
Abbâsîler döneminde hekim olarak ün yapan bir Nestûrî hıristiyan ailesinin adı.

Buhtîşû‘ (Bahtîşû‘) ailesinden yetişen ilk hekimler, I. Hüsrev’in (Enûşirvân, 531-579) zamanında kurulan Cündişâpûr tıp okulunda öğrenim görmüş ve oradaki hastahanede yaptıkları başarılı çalışmalarla adlarını duyurmuşlardı. 765’te Bağdat’ın hilâfet merkezi oluşundan sonra 250 yıl süreyle Abbâsî sarayına hekim veren bu aileden yetişmiş tabipler, gerek yaptıkları tercümelerle gerekse telifleriyle İslâm tıbbının gelişmesine önemli katkılarda bulunmuşlardır. 

Buhtîşû‘ ailesinden yetişen hekimler şunlardır: I. Buhtîşû‘, I. Cibrâîl, Curcîs, II. Buhtîşû‘, II. Cibrâîl, III. Buhtîşû‘, I. Ubeydullah, Yuhannâ, IV. Buhtîşû‘, III. Cibrâîl, II. Ubeydullah. Bunlardan ilk ikisi hakkında kaynaklarda yeterli bilgi yoktur. 

Ayrıca III. Buhtîşû‘un oğlu olan ve uzun yıllar Halife Muktedir-Billâh’ın hekimliğini yapan I. Ubeydullah ile Halife Mütevekkil-Alellah’ın oğlu Muvaffak’ın özel hekimi Yuhannâ (Yahyâ) ve yine Muktedir-Billâh ve Râzî-Billâh’ın saraylarında hekimlik görevi yapmış olan Yuhannâ’nın oğlu IV. Buhtîşû‘ (ö. 941) hakkında da ayrıntılı bilgi mevcut değildir. Bunlardan Yuhannâ’nın ünlü bir hekim olmasının yanı sıra Grekçe ve Süryânîce’yi iyi bildiği ve bu dillerden Arapça’ya tercümeler yaptığı, bu arada Kitâb fîmâ yaḥtâcü ileyhi’ṭ-ṭabîb min ʿilmi’n-nücûm adlı bir eser kaleme aldığı bilinmektedir (bk. İbn Ebû Usaybia, s. 276-277; , I, 604-605).

Curcîs b. Cibrâîl (جرجيس بن جبرائيل) (ö. 152/769). Cündişâpûr tıp okulunda yetişen Buhtîşû‘ hekim sülâlesinin üçüncü üyesidir. I. Buhtîşû‘un torunu, I. Cibrâîl’in oğlu olduğu için Curcîs b. Cibrâîl b. Buhtîşû‘ künyesiyle anılır. Curcîs Cündişâpûr Tıp Okulu’nda hoca ve oradaki hastahanenin başhekimi idi. 148’de (765) 

Buhtîşû‘ b. Curcîs (بختيشوع بن جرجيس) (ö. 185/801). Ebû Cibrâîl (Cibrîl) künyesiyle de anılan II. Buhtîşû‘ Cündişâpûr’da doğdu ve tahsilini orada yaptı. Babası Curcîs oradaki hastahanenin başhekimi iken oğlu da onun yardımcılığını yapıyordu. 765 yılında Halife Mansûr’u tedavi etmek üzere Curcîs Bağdat’a çağrılmış ve orada dört yıl kalmıştı. Bu süre zarfında II. Buhtîşû‘ Cündişâpûr Hastahanesi’nin başhekimliğini üstlenmişti. 

Cibrâîl b. Buhtîşû‘ (جبرائيل بن بختيشوع) (ö. 213/828). Buhtîşû‘ sülâlesinin en hâzık hekimlerinden olan II. Cibrâîl, babası II. Buhtîşû‘ tarafından yetiştirilmiş ve 791’de Bermekîler’den Ca‘fer b. Yahyâ’ya özel hekimi olması için takdim edilmiştir. Hârûnürreşîd’in câriyelerinden birinin hastalığını başarılı şekilde tedavi ettikten sonra da saraya girmiştir.

Buhtîşû‘ b. Cibrâîl (بختيشوع بن جبرائيل) (ö. 256/870). III. Buhtîşû‘ bu aileden yetişen altıncı hekim olarak babası Cibrâîl b. Buhtîşû‘un 828’de Medâin’de ölümü üzerine Halife Me’mûn tarafından saray başhekimliğine getirilmiş ve halifenin Bizans seferleri sırasında daima yanında bulunmuştur.

Cibrâîl b. Ubeydullah (جبرائيل بن عبيد الله) (ö. 396/1006). III. Cibrâîl 311’de (923) Bağdat’ta doğdu. Babası I. Ubeydullah, Halife Muktedir-Billâh’ın hizmetinde maliye memuru olarak bulundu. Babasının ölümünden sonra annesi bir hekim ile evlendi. Cibrâîl tıp öğrenimine üvey babasının yanında başladı. Annesinin ölümü üzerine öğrenimini tamamlamak için halifenin doktorlarından Hürmüz’e başvurarak ondan faydalandı; ayrıca Bağdat Bîmâristanı’nda İbn Yûsuf el-Vâsıtî’den de ders aldı.

Ubeydullah b. Cibrâîl (عبيد الله بن جبرائيل) (ö. 450/1058’den sonra). Hayatı hakkında yeterli bilgi bulunmayan ve Ebû Saîd künyesiyle anılan II. Ubeydullah, Buhtîşû‘ hekim ailesinden III. Cibrâîl’in oğludur. Ünlü hekim İbn Butlân’ın (ö. 458/1066) çağdaşı ve yakın dostu olan Ubeydullah’ın Meyyâfârikīn’da (Silvan) yaşadığı, hâzık bir hekim ve hıristiyan ilâhiyatını çok iyi bilen bir teolog olduğu kaynaklarda yer almaktadır. Teori ve pratik olarak tıbbın bütün ayrıntılarına vâkıf olan bu hekim zooloji ile de yakından ilgilenmiş ve bu alanda da eser vermiştir.

https://islamansiklopedisi.org.tr/buhtisu


HÂRİS b. KELEDE

الحارث بن كلدة
el-Hâris b. Kelede b. Amr b. İlâc b. Ebû Seleme es-Sekafî(ö. 13/634)
Câhiliye ve İslâm dönemlerinde yaşayan Arap hekimi.

İran’ın Hûzistan bölgesindeki Cündişâpûr tıp okulunda tahsil gördükten sonra, bu ülkede bir süre hekimlik yaparak önde gelen devlet büyüklerini tedavi edip üne kavuşmuş ve bol para kazanmıştır (İbn Cülcül, s. 54; İbnü’l-Kıftî, s. 111-112); 

Hz. Peygamber’in onun hekimliğine güvendiği, hastalanan sahâbîlere tavsiye ettiği, Vedâ haccı sırasında kalbinden rahatsızlanan Sa‘d b. Ebû Vakkās’ı ziyarete gittiğinde bizzat kendisinin Hâris b. Kelede’yi çağırtarak onu tedavi ettirdiği bilinmektedir (İbnü’l-Esîr, I, 413; İbn Hacer, I, 288-289)

Hâris b. Kelede’nin teşhis ve tedavi konularında çok başarılı olduğu, hangi hastalığa hangi ilâcın verileceğini iyi bildiği, geniş kültürünün ve tecrübelerinin yardımıyla halkın gelenek ve alışkanlıklarını da göz önünde tutarak kendine has tedavi yöntemleri geliştirdiği rivayet edilir. Büyük bir kısmı İbn Ebû Usaybia’nın ʿUyûnü’l-enbâʾında yer alan el-Muḥâvere fi’ṭ-ṭıb adlı küçük hacimli bir eserin ona ait olduğu kabul edilmektedir.

Tib sohbetlerinin kaleme alınmış şekli olan esere, sonraki yıllarda halk sağlığıyla ilgili çeşitli darbımesellerin de karıştığı kabul edilmektedir. Bu metinde ona mal edilen şu tavsiyeler modern tıp açısından da dikkat çekicidir: “Güneş altında fazla kalmayın. Mide hastalıkların yuvası, az yemek ise devânın başıdır. Çok yaşamak isteyen kahvaltısını erken yapsın, akşam yemeğini erken yesin, az borçlansın, az cinsî münasebette bulunsun, sağlıklı iken ilâç kullanmaktan sakınsın, bir hastalık ortaya çıktığı zaman onu müzmin hale gelmeden önce izâle etsin; çünkü insan bedeni toprak gibidir, ıslah edersen mâmur, ihmal edersen harap olur. Pastırma yemek, tok karnına hamama girmek veya cinsî münasebette bulunmak, yaşlı kadınla evli olmak ve cinsel yaşamını onunla sürdürmek vücudu yıpratır. Genç kadınla evlenin, meyveyi olgunlaşınca yiyin, bedeniniz hastalığa tahammül ettiği müddetçe ilâç kullanmayın, zira ilâç bir hastalığı giderir, fakat bir başka rahatsızlığa yol açar. Sabah kahvaltısından sonra biraz uyuyun, akşam yemeğinden sonra ise kırk adım yürüyün.”

https://islamansiklopedisi.org.tr/haris-b-kelede 


YAHYÂ

يحيى
Kur’an’da adı geçen, İsrâiloğulları’na gönderilen bir peygamber.

  • Hıristiyanlık’ta Vaftizci Yahyâ (John the Baptist, Jean-Baptist) ismiyle bilinir. İslâmî kaynaklardaki adıyla Yahyâ, Zekeriyyâ’nın oğlu olup annesi Hz. Meryem’in teyzesidir. 
  • Yahyâ isminin Batı dillerindeki karşılığı olan Jean’ın (John) aslı “Yehova lutfetti” anlamına gelen İbrânîce Yôhânân’dır; bu isim Grekçe’ye Ioannes, Latince’ye Joannes şeklinde geçmiştir (, III/2, s. 1153, 1591).

    İslâm kaynaklarına göre yahyâ kelimesi “yaşamak” anlamındaki hayât kökünden türemiştir.

    Yahyâ’ya dair bilgiler -onunla ilgili tarihsel bilgiler değiştirilerek- onu Îsâ’nın müjdecisi ve sahip bulunduğu tanrısal niteliği ilk farkeden kişi konumuna koyan (Elliott, s. 18), kanonik olan ve olmayan İnciller’e (Markos, Matta, Luka, Yuhanna ve Tomas [Thomas]) ve Kur’ân-ı Kerîm’e dayanmaktadır.
     Josephus’un Jewish Antiquities adlı eseriyle Sâbiî kutsal yazılarından Ginza’da ve Yahyâ’nın Kitabı’nda da ona dair bazı bilgiler yer almaktadır. Bu bilgilerden Yahyâ’nın öğretisinin en önemli noktasını hangi ilkelerin teşkil ettiğini öğrenmek mümkündür.

    Herod Antipas’ın Galile ve Perea, Pontus Pilatus’un Yahuda ve Sâmiriye bölgelerini yönettiği, Kefas’ın Kudüs’te başkâhinlik yaptığı dönemde “vaftizci” sıfatıyla tanınan Yahyâ adlı bir kişi halkın dikkatini çeker. Babasının adı Zekeriyyâ, annesinin adı Elizabet (İbrânîce’de Elişeba, İslâmî kaynaklarda Îşâ/İşbâ) 

    Yahudilik’te kendilerini mâbed hizmetine adayan din adamı sınıfına (kohen/kâhin) mensup bir aile içinde dünyaya gelen Yahyâ, mâbed hizmetini üstlenmek yerine mensup bulunduğu sınıfı terkederek zühd hayatı sürmek için Ürdün nehrinin çevrelediği çöle çekilir. Markos, 1/6; Matta, 3/4). 
    Yahyâ’nın geri dönen İlyâ olduğunu iddia etmişlerdir.


    İslam medeniyetinin büyüklüğünü kendi insanımıza anlatmak batılılara anlatmaktan daha zor... Prof. Dr. Fuat Sezgin. 

    Tarihçisi Prof. Dr. Fuat Sezgin, 27 yaşındaki Biruni ile 18 yaşındaki İbn Sina’nın “Işığın sürati ölçüsüz müdür, yani nâmütenâhî midir, yoksa ölçülebilir mi? Yani zamanla ölçülebilir mi?” konusu üzerinde tartışmalarını bugünün Türkiye’sinde bile olamayacağını dile getirir.

    Prof Dr.Fuat Sezgin: Arap-İslâm Bilimleri Tarihi




    İslam'ın Altın Çağı dönemi bilim insanları listesi




    İslam'ın Altın Çağı bilim insanları listesiİslam'ın Altın Çağı'nda İslam coğrafyası içerisinde çalışmalarını yürüten bilim insanlarının listesi. Formal bilimlerfiziksel bilimleryaşam bilimlerisosyal bilimleruygulamalı bilimler ve disiplinlerarası bilimlerüzerine çalışan bilim insanları 8. yüzyıl'dan 15. yüzyıl'a uzanan dönemde çalışmalarını yürütmüşlerdir.

    İslam'ın altın çağı döneminde Müslüman bilim insanları içerisinde ArapFarsTürkKürt olduğu gibi İslamiyet'i kabul edip Müslüman olan Çinli ve Yunanlıgibi çok değişik milletlere mensup bilim insanları da mevcuttur



    • Yedinci yüzyıl
    • (MS 601–MS 700)   İslâm tarihi

    • 610: İlk vahyin gelişi.
    • İslam'da vahyin çeşitleriDeğiştir

      Ehl-i Sünnet’e göre vahyin iki çeşidi vardır:

    • 622:  9 Eylül — 20 Eylül tarihleri arasında Mekkeli müslümanlar Medine şehrine göç etti. Bu olaya Hicret adı verilir ve Hicri Takvim'in başlangıcı sayılır.

    • Hicrî takvim.
      Tunus'da miladi 1999 yılını gösteren bir hicrî takvim

    8. yüzyılDeğiştir

    701 ile 800 arası
    Bilim insanıDoğum t.
    Ölüm t.
    Alanı
    Câbir bin Hayyân[Dipnot 1][1][2]721 - 815Tıp, Astronomi, Fizik, Kimya, Coğrafya
    Abdülhamid İbn Türk? - 830Matematik
    Sind bin Ali? - 864Astronomi
    Abdulmelik el-Esmaî740 - 828Zooloji
    Yakub bin Tarık? - ?Astronomi, Matematik
    Halil ibn Ahmed el-Ferahidi[3]718 - 786Filoloji
    İbrahim el-Fezârî? - 777Matematik, Astronomi
    Muhammed el-Fezârî? - 796Matematik, Astronomi
    Ahmed en-Nihâvendî? - ?Astronomi
    İbn Sa'd777 - 845Tarih
    Sehl bin Bişr786 - 844Astronomi, Matematik
    Ziryab789 - 857Müzik, Coğrafya, Astronomi
    Hacac bin Yusuf bin Matar786 - 833Matematik
    Fadl bin Nubaht? - ?Astronomi

    9. yüzyılDeğiştir

    801 ile 900 arası
    Bilim insanıDoğum t.
    Ölüm t.
    Alanı
    Hârizmî780 - 850Astronomi, Coğrafya, Matematik
    Ferganî805 - 870Astronomi
    Kindî [Dipnot 2][4][5]801 - 868Matematik, Fizik, Kimya, Farmakoloji, Tıp
    Cahiz777 - 869Tarih, Biyoloji
    Ahmed bin Musa803 - 873Astronomi, Geometri
    Abbas ibn Firnâs810 - 888Astronomi,
    Dineverî815 - 896Botanik, Astronomi, Tarih, Matematik
    Yakubi? - 897Coğrafya
    Ahmed bin Yusuf835 - 912Matematik
    Belâzürî? - 892Tarih
    Ebu Said Gürgani????Geometri, Astronomi
    Ahmed bin Sehl el-Belhî850 - 934Coğrafya, Matematik, Tıp
    İbn Hurdâzbih820 - 912Coğrafya
    Zünnûn-ı Mısrî796 - 859Simya, Tıp
    Sabit bin Kurra821 - 901Matematik
    İbn-i Hurdazbih820 - 912Coğrafya
    Abbas bin Saîd Cevherî800? - 860Astronomi
    Ebu Ma'şer el-Belhi787 - 886Astronomi

    10. yüzyılDeğiştir

    901 ile 1000 arası
    Bilim insanıDoğum t.
    Ölüm t.
    Alanı
    Meryem el-İcliyye? - ?Astronomi
    Battanî858 - 929AstronomiMatematik
    Ahmed bin Sehl el-Belhî850 - 934Tıp, Coğrafya, Matematik
    Fârâbî870 - 950Astronomi, Matematik
    Ebu'l Vefâ el-Bûzcânî[Dipnot 3][6][7]940 - 988Astronomi, Matematik
    Râzî[1][1][Dipnot 4]865 - 925Kimya, Tıp
    Ahmed bin Musa803 - 873Astronomi, Geometri
    Mesûdî896 - 956Tarih, Coğrafya
    Abdurrahman es-Sufî903 - 986Astronomi
    İbn Havkal? - 988Coğrafya
    İbn Fadlan? - ?Coğrafya
    Ebu Muhammed el-Hemdani893 - 945Tarih, Astronomi, Coğrafya
    Muvaffak? - ?Fizik
    İbn-i Yunus950 - 1008Astronomi, Matematik
    İstahri? - 957Coğrafya
    Ali bin Abbas932 - ?Fizik, Tıp
    Siczi945 - 1020Astronomi, Geometri
    Hucendi[8]? - 1000Astronomi, Matematik
    İbn'ül-Fakîh? - ?Tarih, Coğrafya
    Zehrâvî936 - 1013Tıp

    11. yüzyılDeğiştir

    1001 ile 1100 arası
    Bilim insanıDoğum t.
    Ölüm t.
    Alanı
    Ali bin İsa940 - 1010Tıp
    Ebu Nasr Mansur960 - 1036Matematik, Astronomi
    El-Kerecî953 - 1029Matematik
    İbn-i Sina980 - 1037FizikTıp
    İbn-i Heysem[2][Dipnot 5]965 - 1040Fizik, Tıp
    Birûni[Dipnot 6]973 - 1048AstronomiMatematik, Tarih
    Ebu Said Gardezî? - 1061Coğrafya, Tarih
    Ebu Hasan Behmenyar993 - 1066Astronomi
    Ali bin Rıdvan998 - 1068Fizik, Tıp
    Yusuf Has Hacib1017 - 1077Siyasetbilim
    Zerkâlî1029 - 1087Astronomi
    Bekrî1014 - 1094Coğrafya
    İbn Hazm994 - 1064Tarih
    Dânî1068 - 1134Geometri, Fizik
    Muhammed Zerrindeşti? - ?Tıp

    12. yüzyılDeğiştir

    1101 ile 1200 arası
    Bilim insanıDoğum t.
    Ölüm t.
    Alanı
    Kâşgarlı Mahmud1008 - 1105Dil, Tarih
    Fahreddin Râzî1148 - 1209Fizik
    Cabir bin Eflah1100 - 1150Astronomi, Matematik
    Hazini[Dipnot 7][9]1100 - 1155Fizik, Astronomi, Matematik
    İbn Rüşd1126 - 1198Astronomi, Tıp
    Ferîdüddin Attâr1136 - 1221Hekim
    İbn-i Zühr1091 - 1161Tıp
    Şerafeddin el-Tusî1135 - ?Astronomi, Matematik
    İbn Asakir1105 - 1176Tarih
    Muhammed İdrisi1100 - 1166Coğrafya
    Ebu'l-Berekât Bağdâdi1076 - 1166Tıp
    İbnü'l Cevzî1116 - 1201Tarih, Tıp
    Abdüllâtif Bağdâdi1162-1231Tıp
    Fahreddin Mardini? - 1198Tıp

    13. yüzyılDeğiştir

    1201 ile 1300 arası
    Bilim insanıDoğum t.
    Ölüm t.
    Alanı
    İbn-i Cübeyr1145 - 1217Coğrafya
    Abdullâtif el-Bağdadî1162 - 1231Tıp
    Cezeri[7][9][Dipnot 8]1136 - 1233Sibernetik
    İbn-i Şeddad1162 - 1234Hukuk, Tarih
    Şemseddin Semerkandi1250 - 1310Astronom, Matematik
    İbnü'l-Baytâr1197 - 1248Tıp, Farmakoloji
    Usame bin Munkiz1095 - 1188Tarih
    Nasîrüddin Tûsî1201 - 1274Astronomi, Coğrafya
    Zekeriya el-Kazvinî1202 - 1283Astronomi, Coğrafya, Fizik, Jeoloji
    İbn Nefis1213 - 1288TıpSosyoloji
    Şemseddin Şehrezuri1250 - ?Tıp, Tarih
    Dimeşkî1256 - 1327Coğrafya
    Esireddin el-Ebherî? - 1262Matematik, Astronomi
    Nureddin Batrucî? - 1217Astronom
    Zehebî1274 - 1348Tarih
    İbn Ebî Useybia1203 - 1270Tıp, Tarih
    Fahreddin Ahlatî? - ?Astronomi
    Necibüddin Semerkandi? - ?Tıp
    Reşîdüddîn Hamedani1249 - 1318Tarih
    Muhammed Ufî1171 - 1242Tarih
    İbrahim Hilati1242 - 1322Kimya, Tıp
    Muhyiddin el-Mağribî? - 1283Astronomi, Matematik
    İbn-i Lubudi1210 - 1267Tıp, Astronomi, Matematik
    Müeyyeddin Urdî1200? - 1266Matematik

    14. yüzyılDeğiştir

    1301 ile 1400 arası
    Bilim insanıDoğum t.
    Ölüm t.
    Alanı
    Kutbeddin Şirazî1236 - 1310Tıp, Astronomi, Fizik, Coğrafya
    Kemâleddin el-Fârisî1267 - 1319Matematik, Fizik
    Ebü'l-Fidâ1273 - 1331Coğrafya
    İbn Teymiyye1263 - 1328Sosyoloji
    İbn Battuta1304 - 1369Coğrafya
    İbn Kesir1301 - 1373Tarih
    Aydınlı Hacı Paşa1339 - 1397Tıp
    Şemseddin Halîlî? - 1397Matematik, Astronomi
    İbnu’ş-Şâtır1306 - 1375Astronomi
    Bursalı Kadızade Rumi1364 - 1436Astronomi, Matematik
    Ahmed Eflâkî? - 1360Astronomi
    Ahmedî1334 - 1413Tıp
    Makrîzî1364 - 1442Tarih
    Hamdullah el-Müstevfî1281 - 1340Coğrafya, Tarih
    Zehebî1274 - 1348Tarih

    15. yüzyılDeğiştir

    1401 ile 1500 arası
    Bilim insanıDoğum t.
    Ölüm t.
    Alanı
    İbn-i Haldun1332 - 1406Felsefe, Tarih, Sosyoloji
    Aydınlı Hacı Paşa1339 - 1413Tıp
    Bursalı Kadızade Rumi1337 - 1437Astronomi, Matematik
    Gıyaseddin Cemşid1380 - 1437Astronomi, Tıp
    Uluğ Bey[2][Dipnot 9]1393 - 1449Astronomi, Matematik
    Sabuncuoğlu Şerefeddin1385 - 1468Tıp
    Ali Kuşçu1403 - 1474Astronomi, Dilbilim, Matematik
    II. Mehmed[Dipnot 10]1432 - 1484Fizik
    Şükrullâh? - ?Tarih
    Bahaüddin Amilî? - 1622Matematik, Astronomi
    Akşemseddin1389 - 1459Tıp
    Molla Abdülvacid? - 1434Astronomi
    Pîrî Reis1465 - 1554Coğrafya
    İbn Tağrıberdî1410 - 1470Tarih
    İbn Gazi el-Miknasi1437 - 1513Matematik
    Kâşî1380 - 1429Tıp, Astronomi, Matematik

    DipnotlarDeğiştir

    1. ^ Çeliklerde paslanmanın önlenmesini sağlama, Maddenin en küçük parçasının cüz-ü la yetecezza (atom) olarak tarifi ve parçalandığında Bağdat'ın altını üstüne getirebilecek enerjiyle yüklü olduğunun tespiti
    2. ^ Einstein'dan 1100 yıl önce rölativite (izafiyet-görecelik) teorisinin ortaya atılması
    3. ^ Yoğunluk aleti piknometre, matematikte kosinüs formülü, sekant, kosekant kavramaları ve üçgenin alan formülleri
    4. ^ İlk göz ameliyatı, bağırsağın ameliyat dikişlerinde kullanılması, ameliyat sonrası oluşan iltihapları çıkaran seton (kıl fitili),Petrolün ilk defa damıtılıp naft adı altında kullanılmaya başlanması
    5. ^ Görme hâdisesi ve anatomisinin açıklanması; karanlık oda, mercek, prizma, aynalar, optik, atmosfer basıncı, atmosfer tabakasının kalınlığı gibi konularda öncü çalışmalar
    6. ^ Galilei 'den 600 yıl önce dünyanın döndüğünü söylemiştir. El-Biruni (973 - 1051) 23 Nisan 2008 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi.
    7. ^ Newton'dan 500 yıl önce yerçekimi ivmesinin bulunması
    8. ^ İlk robotlar ve sibernetik ilmi. Ayrıca pistonlu motorlarda kullanılan ve doğrusal hareketi dönme hareketine çeviren krank mekanizması.
    9. ^ Dünya'nın Güneş etrafındaki dönüşünün 365 gün 6 saat 9 dakika 6 saniye olduğunun günümüzdeki değerden sadece 58 saniyelik farkla hesaplanması
    10. ^ Şahi isimli bir top icat etmiştir ki havan ve yivli topların mucidi sayılır.

    KaynakçaDeğiştir

    1. ^ a b c Prof. Dr. Mehmet Bayraktar, “İslam’da Bilim ve Teknoloji Tarihi”, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınlar, Ankara, 2000.
    2. ^ a b c Şaban Döven, “Müslüman İlim İnsanları”, Yani Asya neşriyat, İstanbul, 2004
    3. ^ Abit Yaşar Koçak, Handbook of Arabic Dictionaries, s. 19. Berlin: Verlag Hans Schiler, 2002. ISBN 9783899300215
    4. ^ M. Bayraktar, Kindi ve Einstein’e Göre Rölativite ve Benzerlikleri. Bilim ve Teknik, C.XIII. sayı 153.1980.
    5. ^ Ebu Rida, M., Kindi ve Falsafatü’l-Ula, Kahire 1950, c.l, s.119.
    6. ^ Şaban Döven, “Müslüman İlim Öncüleri”, Yeni AsyaNeşriyat, İstanbul, 2004
    7. ^ a b İslâm Dünyasının Mucitleri” Focus, Sayı:2005/01-112414 Ocak 2005.
    8. ^ "Arşivlenmiş kopya". 11 Haziran 2016 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 1 Mayıs 2016.
    9. ^ a b Şaban Döven, “Müslüman İlim Öncüleri”, Yani Asya neşriyat, İstanbul, 2004.


    _____Cundişâpûr, İslam öncesi dönemde ve Müslümanların hâkimiyetine girdikten sonra hem Emeviler hem de özellikle Abbasiler döneminde birçok Nestûrî Hristiyan tabibin yetiştiği bir ilim şehri olarak hizmet vermiştir. Hristiyan Nestûrî tabiplerin İslam dünyasındaki etkin hizmetleri 11. yüzyıla kadar devam etmiştir. ____




    Hiç yorum yok:

    Yorum Gönder

    Hallo 🙋🏼‍♀️