14 Haziran 2025 Cumartesi

Sofist inandırma sanatçısı (Retorik)

Retorik ya da eski ismiyle Belagat, etkileyici ve ikna edici konuşma sanatıdır. 

Aristoteles’e göre retorik

Marcus Fabius Quintilianus (Calahorra, d. yaklaşık 30 - ö. yaklaşık 100), Romalı hatip.

Babasının hatiplik yaptığı Roma'da öğrenim gören Marcus Fabius Quintilianus Galba'yla birlikte İspanya'ya döndü.

Galba imparator olunca onunla birlikte yeniden Roma'ya gelen Quintilianus, burada kentin en ünlü retorik okulunu açarak Küçük PliniusTacitus ve Domitianus'un yeğenlerine öğretmenlik yaptı. Sağladığı ünle Vespasianus'un yıllık gelir bağladığı ilk hatip oldu. Böylelikle Roma gençliğine yönelik retorik eğitimi resmîleşmiş oldu. Quintilianus, on iki ciltten oluşan Bir Hatibin Yetişmesi Üstüne adlı yapıtında, ilk çocukluktan başlayarak, eksiksiz bir eğitim programı çizdi. 

GELENEKSEL RETORİK, MÖ 5. yüzyıl civarında Antik Yunan'ın Klasik döneminde retorikçilerin veya retorikçilerin, retorik sanatını öğretmek için geliştirdikleri anlayışlar ve terimlerle sınırlıdır.Yunan cumhuriyetlerindeki vatandaşlarına ve daha sonra Roma İmparatorluğu'ndaki zenginlerin çocuklarına yönelik kamusal konuşmalar . Kamusal performans, en yüksek erişim olarak kabul edildieğitimin kendisi ve retorik, Batı Avrupa'da yaklaşık 2.000 yıl boyunca eğitim sürecinin merkezindeydi. Romalı retorikçi Quintilian'ın Institutio oratoria ( MS 96'dan önce ; "Bir Hatibin Eğitimi") adlı eseri , belki de eğitim üzerine yazılmış en etkili ders kitabıydı ve aslında bir retorik kitabıydı. 


Herhangi bir metni yorumlarken -örneğin İngiltere Kralı I. Elizabeth'in Essex , Tilbury'de yaptığı bir konuşma veya 5. yüzyılın büyük Hindu şairi Kālidāsa'nın bir oyunu- retorikçi, o metnin orijinal durumunu hayal gücüyle yeniden yaratmalı ve mevcut anlayışı koşullandıran faktörleri anlamaya çalışmalıdır.

Indian Miniature Art - Goddess Kali - Large Art Prints


antitez ve metafor gibi üslup terimleri Klasik retorikçiler tarafından icat edilmiştir.




Kalidasa (Devanagarice : कालिदास) Hint Sanskritşairi ve dramatistiydi. Unvanı Kavikulaguru (Tüm şairlerin hocası, tam Türkçe karşılığı "Ataşair" ya da "Başşair" gibi) faziletini vurgulamaktadır. 

Ateşli bir Shiva destekçisi olan Kalidasa Hinduizmmitolojisi ve felsefesi üzerine oyunlar ve şiirler yazmıştır.

İsminin manası "Kali'nin hizmetçisi" demektir.


Kumarasambhavam isimli oyunu ise Kumaragupta üzerinedir. Kumara; Kartikeya'nın başka bir ismidir, bu da Shiva'nın oğlu savaş tanrısıdır. Bunun yanı sıra Kalidasa Raghuvamsha'da Hunlardan bahsetmekttedir ve Skandagupta'nın Hunlar karşısında savaş kazandığını belirtir.

Antik edebiyat , taş, kil tabletler , papirüs , palmiye yaprakları ve metal dahil olmak üzere çeşitli medyalara kaydedilen dini ve bilimsel belgeler, masallar, şiirler ve oyunlar, kraliyet fermanları ve bildirileri ve diğer yazı biçimlerini içerir.

Yazının yaygınlaşmasından önce sözlü edebiyather zaman iyi bir şekilde varlığını sürdürememiştir, ancak bazı metinler ve parçalar varlığını sürdürmüştür.


Peloponez Savaşı'ndan Sonra Otuz Tiran


Sparta, Atina demokrasisinin başlıca liderlerini hapse attı ve Atina'yı yönetmek ve yeni, oligarşik bir anayasa oluşturmak için otuz yerel adamdan oluşan bir heyeti (Otuz Tiran=Hoi Triakonta)  atadı. Tüm Atinalıların mutsuz olduğunu düşünmek bir hatadır. Atina'daki birçok kişi demokrasi yerine oligarşik yönetimle değiştirildi.


Eski Yunan’da hukuk, eğitim, siyaset, felsefe yazılı yasalardan çok konuşmaya dayanır.  

Atina’nın hukuk ve siyasal sistemi retoriğin gelişmesine uygun bir ortam sağlar. Her yurttaş askerlik görevi dışında, dönüşümlü olarak yargıçlık da dâhil kamu görevini üstlenir.


🔻Aristoteles de kölelerin diğer vatandaşlarla bir tutulamayacağı fikrindeydi, köleler birer cansız nesneden farksızdılar.❗️

🔻Platon'un etik anlayışı da çoğu Yunan filozofu gibi soylulara, köle olmayan özgür yurttaşlara yöneliktir. Ona göre toplumun çoğunu oluşturan kitle ahlâklı olma, erdem edinme gibi yeteneklerden yoksundu. Bu nedenle bu toplumsal etikte sınıflar arasında bir ahlâksal bağolduğu söylenemez.❗️

Köleler ve dışarıdan gelen yabancılar hariç her özgür yurttaş halk meclisinin doğal üyesidir.

Dava açılacağı zaman davacı şikâyetini kamu görevlilerine iletir, şikâyeti karara bağlama görevini halktan kurulu jüri üstlenir.

Davacı ve davalı seçilenler önünde konuşarak haklılıklarını kanıtlamaya çalışırlar. Baskıyla toprağı ele geçiren tiranlar, ellerinden çıkan topraklara yeniden kavuşabilmek için açtıkları davalarda, haklarını savunmak üzere iyi konuşmacılar çağırmaya başlarlar.

Sokrates, MÖ 5. yüzyılda Atina'da yaşamış olan, Batı felsefesinin antik döneminin en büyük üç figüründen biri olan (diğerleri Platon ve Aristoteles'tir ) antik Yunan filozofudur. 

Kendi zamanında bile efsanevi bir figür olan Sokrates, dürüstlüğü, özdenetimi, derin felsefi içgörüsü ve büyük tartışma becerisi nedeniyle takipçileri tarafından hayranlıkla karşılanmıştır. 

Etik sorularını ciddi şekilde araştıran ilk Yunan filozofuydu. 

Antik felsefenin sonraki seyri üzerindeki etkisi o kadar büyüktü ki, kendisinden önce gelen kozmolojik yönelimli filozoflara geleneksel olarak " Sokrates öncesi " denir .

Etik ahlaktan nasıl farklıdır?

Etik sözcüğü Yunanca "kişilik, karakter" anlamına gelen "ethos" sözcüğünden türemiştir.
Özünde erdem sahibi olabilme yetisine sahip insan, vasat olursa ideal etik seviyeye ulaşır. İki uç kötü davranışın ortası, vasatı, erdemdir. 
Örneğin kendini çok küçük görmeyle kendini çok büyük görme arasındaki orta nokta, erdemli olan durumdur.

Dinler târihi, felsefe tarihiyle antropolojik ve arkeolojik bulgular bunu kanıtlar nitelikte ilgiye dayalıydı. 

Sokrates'in etik düşüncesi bilgiye dayalı etik düşüncelerinin ilk örneklerindendir.

MÖ 404-403'te Atina'nın demokratik hükümetini kısa süreliğine deviren Otuz Tiran'ın bazı üyeleriyle ilişkilendirildi. 

Sokrates Atina'da yaygın olarak nefret ediliyordu, bunun başlıca nedeni insanları cahil ve aptal göstererek onları düzenli olarak utandırmasıydı. 

Şehrin tanrılarını reddettiği ve genç takipçileri arasında otoriteye karşı saygısızlık uyandırdığı için (ama niyeti bu değildi) suçlandığı suçlardan, yani dinsizlikten ve gençliği yozlaştırmaktan suçlu olduğu iddia edilebilir. 

Buna göre suçlu bulundu ve zehirle ölüme mahkûm edildi.

Retorik ya da eski ismiyle Belagat, etkileyici ve ikna edici konuşma sanatıdır. aristoteles'in oyuncular için yazmış olduğu, güzel ve etkili konuşmanın önemini belirttiği yapıtı. 

🔻Xenophon bu dönemde “söz sanatı” eğitimini yani bir ölçüde retorik ve felsefe eğitimini engelleyen bir yasa çıktığından bahseder (Mem. 1.2.31) Bu yasanın muhatabı kim olabilir? Elbette Sokrates.

Sokrates’in öğrencisi ve Peloponez Savaşı sırasında Atina’ya ihanet eden bir asker olan Alkibiadis vardı. Sokrates’in başının belaya girmesine neden olan bir diğer isim ise Critias isimli adamdı. 

‘‘Sokrates’in Savunması’’ isimli eserden ögreniyoruz.

Sokrates hakkında, farklı suçlar sebebiyle bir dava açıldı! 

acil insan sorularına (örneğin, "Erdem nedir?" ve "Adalet nedir?") yanıtlar aradığını ve başkalarının da aynısını yapmasına yardımcı olduğunu iddia etti. 

Sokrates, erdemin bir bilgi biçimi olduğu ve "ruhun bakımı"nın (erdemin yetiştirilmesi) en önemli insan yükümlülüğü olduğu gibi bazı genel olumlu görüşlere sahipti.

Bu suçlamalar arasında oldukça ilginç olanları da vardı. Örneğin, filozofun karşı karşıya kaldığı bir suçlama, onun “hem yerin altındakileri hem de yerin üstündekileri araştırdığı” suçlamasıydı! Yanlışları, Atina halkına doğru gibi göstermek de Sokrates’e ithaf edilen suçlardan biriydi. Ancak, Sokrates’in karşılaştığı en büyük suçlama, “tanrılara inanmamak” ve gençleri de bu yola sevk ederek yozlaşmalarına sebep olmaktı! Tanrılara inanmak, o dönemdeki Atina toplumu için akıl alır bir şey değildi! Hele de gençleri inançsızlığa sürüklemek, idam cezası için oldukça yeterli bir suçtu.

Meletos, Sokrates’i dava eden kişiydi. Platon’un kaleme aldığı ‘‘Sokrates’in Savunması’’ isimli eserden öğreniyoruz. Geçelim dava sürecine ve ‘At sineği’’ olayına.

‘‘Hayattan ne kadar uzaklaşırsak gerçeğe o kadar yaklaşırız’’ diyerek yapıyordu. Bunlar yetmezmiş gibi bir de ahlakiliğin bir gereklilik olduğunu söylüyordu. Kişinin kendisini bilmesi ve ahlaki bir sorumluluk hissetmesi çok tehlikeli bir unsur olacak ki yargılanmasının önü açılmıştı. Bu doğrultuda mahkeme kuruldu ve yargılama süreci başladı.

Sokrates kendisini yargılayanlara gayet sakin bir şekilde yanıtlar veriyordu. Öyle ki çıktığı mahkeme önünde ‘‘ben Tanrı tarafından bu devlete gönderilmiş bir at sineğiyim’’ diyor ve ekliyordu ‘‘Ve bu devlet, koca cüssesi nedeniyle yavaş hareket edebilen ve canlanması gereken bir attır. Ben de Tanrı’nın bu devlete musallat ettiği bir at sineği gibi bütün gün boyunca her yerde sizi uyandırıyorum, hareketlendiriyorum, azarlıyorum ve ikna ediyorum. Ve eğer Tanrı sizi düşünerek bir at sineği daha göndermezse, hayatınızın geri kalanını uyuyarak geçirirsiniz.” Sokrates’in ‘‘At sineği’’ metaforu basit gibi görünen ancak derin anlamlar içeren bir yapıya sahiptir. 

Bu kişiler istediği gibi hareket edemeyecektir. Bunlar bir atsa Sokrates bir sinektir. At rahat bir şekilde hareket etmek isterken bir sinek atın yanına sokulur ve kafasının etrafında dönmeye başlar. Durumdan rahatsızlık duyan at kafasını sağa sola hareket ettirmek zorunda kalır. Çünkü kendisine musallat olan sinek rahatını bozmaktadır. Sokrates için de aynı durum geçerlidir.

Halkın görüşlerini hiçe sayanlar vardır. Bu kişiler istediği gibi hareket eder, aldığı kararları mutlak doğru olarak görerek riayet edilmesini beklerler. Kabul edilen bu görüş bir dayatma bir despotizeliktir. Bilginin önemsiz olduğu bir yerde bu şekil yapılanmalar görülür. 

Bu metafor toplumun sorunlarına dikkat çeker. 

Ancak insanlığın aydınlık yüzü olan bilginler,  Sokrates misali bir ‘‘At sineği’’ görevi görerek yapılan yanlışlara dikkat çekerler. 

Sokratesler, Aristotelesler, Galileolar, Nietzscheler ve hatta Einsteinler bu yolun önemli örneklerindendir. 


sokrates'in

Bunlar genellikle sofistler arasından seçilir. Sofistlere ilk avukatlar denilebilir. Sofistler için gerçek değil, ikna ötmek önemlidir. Filozof bilgi sevici, sofist inandırma sanatçısı, retorik de doğru söyleme sanatının karşıtıdır.

Retorikle ilgili ilk yazılı kaynak Koraks ve onun öğrencisi olan Teisias tarafından yazılan ‘Konuşma Sanatı’dır. 

Platon’a göre retorik, “Dinleyicilerin manipüle edilmesi”,Quntilianus’a göre “Güzel konuşma sanatı”, Aristoteles’e göre de “İkna edilmesi gereken ya da ya da ikna etmeyi amaçlayan kanıt ve söylemlerin” ortaya konmasıdır. Retorik, gerçeği çarpıtmak, gerçekten uzaklaşmak olarak söz sanatına dönüştürüldüğü zaman oyun olmaktan öte geçemez. 

Nitekim böyle olduğunu siyasal söylevcilerin söz söyleme sanatlarını önceleri Pnyks denilen halk meclislerinde yapılırken, 4. Yüzyıldan itibaren Dionysos tiyatrolarının yapılmasından sonra halk meclisi oturumlarının tiyatro salonlarında yapılmasından çıkarsayabiliriz.

Kendisi de Bürüksel Üniversitesi Retorik Kürsüsü Başkanı olan Michel Meyer’e(*) göre retorik tanımının günümüzdeki karşılığı propaganda ve reklamla özdeştir.

Mayer aynı adı taşıyan kitabında retorik’in olabilmesi için üç temel unsurun var olması gerektiğini yazar.

Bu üç unsur “Bir hatip, hitap ettiği bir dinleyici ve bunların düşündüklerini ve görüşlerini iletebilmelerine aracılık eden bir medyadır.” Meyer, medya tanımını günümüze de ulayarak kullanır, önceleri medya halk meclisleri ya da mahkeme salonlarıyken, günümüzde bunların yerini görsel ve işitsel "medya" alır. Meyer, medya tanımını günümüzle özdeşleştirerek şöyle tanımlar; “Bu ‘medya’ kesinlikle bir dildir: konuşulabilen ya da yazılan bir dildir ama aynı zamanda resim dili ya da görsel dil de olabilir. Televizyon ve sinema, görüntü, müzik ve konuşma dili aracılığıyla etkili olurlar ve güçlerini de buradan alırlar.”

sokrates'in

ARİSTOTELES’E GÖRE RETORİK

Aristoteles’e göre retorik diyalektikle eşdeğerdir. Kanıtlarla inandırma yöntemleri tam da retorik sanatına özgüdür. Retorik sanatını kullanan söylevci gerçeği ortaya çıkarmaktan çok, yargıyı coşkularla saptırır, kendi söylediğinin doğruluğunu savunur.

Aristoteles, kendi döneminde retorik üzerine yazan yazarların daha çok hile yapmanın, aldatmanın çok daha kolay olduğu yargısal alanda eserler verdiklerini, siyasal alanının genişliği nedeniyle politik retoriğe önem vermediklerini söyler.

Bu ayrımın günümüzde ortadan kalktığı söylenmelidir. Günümüz söylevcileri için yargıyı aldatmakla, halkı aldatmak bir ve aynıdır. Bu konuda Meyer’in saptamaları daha gerçekçidir. Aristoteles retoriğin daha çok kuramsal yanını ortaya koyarken, Meyer’de günümüze uygun düşen benzeşliklerini bulabiliriz.

Aristoteles’e göre üç tür retorikten söz edilebilir. Aristoteles bunları “politik, adli, epideiktik’ olarak adlandırır. Politik olan ‘cesaretlendirmek ya da umudu ortadan kaldırmak’, ‘uygun ya uygun olmayan’, adli olan ‘suçlama ve savunma’, ‘adalet ya da adaletsizlik’, Epideiktik olanı da ‘övme ya da yerme’, ‘onurlu ya da onursuzluk’ olarak nitelendirir. Aristoteles, bilgiye dayalı kanıtlar ortaya koymanın ve gerçeği bilimsel olarak kanıtlamanın, hem onu kanıtlayacak olanın hem de öyle olduğunu kanıtlayacağı dinleyicilerin buna ilişkin bilgileri öğrenmiş olmaları gerektirdiğini belirtir. 

Oysa dinleyicilerin bilimsel bilgiyi biliyor olmalarının beklenemez olduğundan, bu durumda yapılması gereken şeyin, inandırmaya yönelik olarak kitleyi istenilen amaca yönlendirerek yönetmek olduğunu söyler.

Söylenilenin inandırıcı olabilmesi için üç şeyin birlikteliği gerekir. Aristo bunların ‘konuşmacının kişisel karakteri’, ‘dinleyicinin belli bir ruh haline sokulması’, söylevi yapanın kendisinin ‘kullandığı sözcüklerin sağladığı tanıya ya da sözde tanıya’ uygun olması olarak açıklar.

Dinleyiciler güvenilir insanlara, diğerlerinden daha çok inanmaya hazırdır. Söylev coşkuluysa, inandırma dinleyicilerde kendiliğinden oluşur, dostça duygular ve mutlu olduğumuz anlarda yargılarımız, sıkıntılı ve düşmanca duygularla olduğumuz andan çok daha farklı, çok daha olumludur. 

Konuşma biçimi inandırıcı kanıtları, bu amaca hizmet edecek biçimde yapılıyorsa, konuşmanın kendisi de bununla uyumluysa inanmak daha kolay olacaktır.

GÖRÜNTÜNÜN HÜKÜMRANLIĞI

Meyer, retoriği günümüze taşır. XX. Yüzyılın tarihi iki dünya savaşının, totaliter orejimlerin belirlemesiyle oluşmuştur ve tarihin akışı daha dinamiktir.

Bu gerçekçilik görüntüyle sağlanmaktadır. Bu gerçekliğin araçları sinema ve televizyondur. Meyer, görüntünün, insanda yarattığı algıyı, görüntünün gerçeğe daha yakın olduğu izlenimi uyandırması ile açıklar. Görüntü metnin ya da söylenilenin ötesinde insanda kendisinin de aynı görüntünün içinde olduğu izlenimi uyandırmasıyla diğer farklılaşmaları silmektedir. 

🔻Görüntünün gerçek olup olmaması da önemli değildir, gerçek dışı, sanal da olabilir.❗️

⚠️Tıpkı petrole bulanmış karabatak resminin Amerikan Network’leri tarafından Saddam Hüseyin’in körfezdeki petrol tesislerini hava uçurarak, denizi bir daha temizlenemeyecek biçimde kirlettiği yalanı gibi. O görüntünün Körfez Savaşı’ndan önce Exxon-Valdez adlı tankerin Alaska kazası sonucu denize yayan petrolden olduğu ortaya çıkar. Bu örnekte, retorik, tanker kazası ile ilgili olduğu gerçeğinin, Amerikan çıkarları için dünyanın kana boyanmasını haklı çıkarmak için kullanılması ile gösterilebilir.‼️

⚠️Aristoteles’in de Michel Meyer’in de “Retorik”i, günümüzü de anlayabilmek için değerli ipuçları sunuyorlar.‼️ 

Bilginin sınırı yoktur elbette ama ona ulaşmanın da sınırı yoktur. 

Söylenildiği gibi bilmemek değil, öğrenmemek ayıp!

(*) Retorik hakkında ayrıntılı bir okuma için bkz. Michel Meyer, ‘Retorik’, Yapı Kredi Yayınları. Ayrıca bkz. Aristoteles, ‘Retorik’,  Dost Kitapevi

Gerçek Edebiyat

Plinius maior’un Historia Naturalis (sağdaki) en eski resimli versiyonu (1513). Ayrıca Demosthenes’in ünlü Yunan konuşmaları Logoi’nin 1570 baskısını göstermektedir

sokrates'in

🔻Bazıları özniteliklerden etkin bir tanrı yaparlar: merhamet, ilgi ve adalet gibi arzu edilir insani öznitelikler. Bazıları kendi kötü tabiatlarından etkin bir tanrı yaparlar; sadist derecede zalim ya da son derece abes bir tanrı; gizlenen bir tanrı; savunmasız bireyin karanlık sömürgeni; Tekvin 3:16-17’nin zehirli tiranı.

Zenc isyanı 3.jpg

• Acem:Arapça bir kelime olan ucme, sözlükte "konuşurken dil kurallarına uymamak, dili bozuk olmak; düzgün ve fasihin zıddı" gibi anlamlara gelmektedir.  

• Acem kelimesinin aynı zamanda tek kişiyi belirtmek için kullanılan bir kalıp olan nisbet hali acemî, fasih konuşsun veya konuşmasın, "Arap olmayan kimse" demek olup bu mânada Hz. Peygamber tarafından Vedâ hutbesinde de kullanılmıştır. A'cemî ise, ister Arap ister Acem olsun, "fasih konuşmayan kimse" anlamına gelmektedir. 

• Acem tabiri, Arapçada; Araba nispetle yabancı, gayr-i Arap manasındadır.Ülke olarak da İran kastedilmektedir. Acem kelimesi bu mana ile İslâmiyet öncesi Arap şairleri tarafından da kullanılmış ve İranlılar ekseriya Farisi diye anılmıştır. Araplarca, Acem kelimesi İslamiyet döneminde ilk fetihler sırasında hususi olarak İranlılar için kullanılmış ve IX. yüzyıldan itibaren etnik ve coğrafi olarak Arap olmayan toplum ve coğrafyayı ifade etmeye başlamıştır. Daha sonraları Arapça'da Acem ismi tercihen İranlılar için kullanılmaya başlanmıştır.     

• Ferisiler, bir Yahudi mezhebi. Farsça diline Farisi de denilmektedir. İranlılar aynı zamanda Farisi olarak da bilinmektedirler. 

• Farslar (Eski Farsça: 𐎱𐎠𐎼𐎿,Farsçaپارس‌ها), Persler veya Osmanlıcadaki tabirle Âcemler (OsmanlıcaÂcem), çoğunlukla İran'da yaşayan İranî bir halktır. 

• Selçuklular devrinden itibaren İsfahan, Hemedan ve Tahran arasında kalan merkezî İran (el-Cibâl) için Irâk-ı Acemî, Irak olarak bilinen Mezopotamya bölgesi için de Irâk-ı Arabî tâbiri kullanılmaya başlanmıştır. 

Ebu Salabikh

Geç Kalkolitik'teki Uruk döneminde ve ardından Erken Tunç Çağı'ndaki Jemdat Nasr ve Erken Hanedan dönemlerinde gerçekleşmiştir. Yakınlardaki daha küçük dış bölgelerin incelenmesi , bölgede Kassit , Sasani , Seleukos ve Part dönemlerinde de yerleşim olduğunu göstermiştir.

869 yılında başlayıp 883 yılına kadar devam eden "Büyük Zenci İsyanı" bunun en önemli sonuçlarından biridir. 

Bad'el harâb'ül-Basra. 


Siyahiler isyan edip kendilerini köleleştiren efendilerinin şehri olan Basra'yı yakmış ve oradaki beyazları bu kez kendi köleleri haline getirmişti.

Abbasi Halifesi'nin zayıf ve işe yaramaz kurtarma operasyonlarını eleştirmek için kullanılan "Basra harap olduktan sonra…" bugün dilimizde yaşayan bir deyim olarak varlığını koruyor. 

Antik metinlerin eksik listesi;

Tunç Çağı


Erken Tunç Çağı : MÖ 3. bin yıl (yaklaşık tarihler gösterilmiştir). En eski yazılı edebiyat yaklaşık MÖ 2600'e (klasik Sümerce ) tarihlenir. [ 1 ] Bazı edebi metinlerin tarihlendirilmesi zordur, örneğin MÖ 1240 civarında Ani Papirüsünde kaydedilen Mısır Ölüler Kitabı , ancak kitabın diğer versiyonları muhtemelen MÖ 18. yüzyıla tarihlenir.

Orta Tunç Çağı : MÖ 2000 - MÖ 1601 (yaklaşık tarihler gösterilmektedir)

Geç Tunç Çağı : MÖ 1600 - MÖ 1201 (yaklaşık tarihler gösterilmektedir)


Demir çağı


Klasik Antik Çağ'dan önceki Demir Çağımetinleri: MÖ 12. ila 8. yüzyıllar


Ö. 9. yüzyıl

M.Ö. 8. yüzyıl

M.Ö. 7. yüzyıl

M.Ö. 6. yüzyıl

M.Ö. 5. yüzyıl

M.Ö. 4. yüzyıl

M.Ö. 3. yüzyıl

M.Ö. 2. yüzyıl

M.Ö. 1. yüzyıl

MS 1. yüzyıl

2. yüzyıl

3. yüzyıl

Geç Antik Çağ

4. yüzyıl

5. yüzyıl

6. yüzyıl



XXXXXXXXX


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Hallo 🙋🏼‍♀️