15 Haziran 2025 Pazar

Niye Sadece Bir Dogma olsun❓

                                                     ~ Niye Sadece Bir Dogma Olsun. ~        

▪️DOGMA; Fransızca dogme "katı katıya bağlı olunan öğreti" sözcüğünden alıntıdır. Fransızca sözcük 17.yüzyilda Eski Yunanca dógma δόγμα  "öğreti, mezhep" sözcüğünden alıntıdır.  Yahudilik , Roma Katolikliği , Protestanlık

▪️DOKTRIN; ( Latince : doctrina , 'öğretim, talimat' anlamına gelir) Doktrinär Kökeni ve Tarihi: 14. yüzyılın sonları, "bir din veya bilgi alanındaki ilkeler, dogmalar vb. bütünü", Eski Fransızca'dandoctrine (12c.) "öğreti, doktrin" ve doğrudan Latince'den doctrina"bir öğreti, öğretiler gövdesi, öğrenme"doctor"öğretmen" İslam gibi bir dinin resmi ilke veya doktrin sistemi.

~  Cebir dedigin tipki notalar gibidir önemli olan onlari okuyabilmek degil duyabilmektir.

~  Duyabiliyor musun?

Bahar Ayini;


Igor Stravinsky’nin Bahar Ayini’nin yüzüncü yıl dönümünde, eserin yarım kalmış ilk performansının öyküsünü müzik yazarımız Alain Matalon anlatıyor…

Sergei Diaghilev, 1912 yılında Ballet Russe için Igor Stravinsky’ye sipariş ettiği Bahar Ayini’ni ilk defa dinlemek için besteciyi ziyaret eder. Stravinsky piyanosuna oturur ve henüz son halini almamış bestesini Diaghilev için çalmaya başlar. 

Müzik, doğayı çağrıştıran eterik ve ahenkli bir folk melodisiyle açılır. Ancak sadece bir kaç mezür sonra piyanonun bas notalarından disonant sesler gelmeye başlar. Sesler çoğaldıkça müzikteki ahenksizlik de giderek artar. Bu uyumsuzluk Diaghilev’i şaşırtmaz zira kendisi Stravinksky’nin müzikal diline aşinadır. Bestecinin gene kendi siparişi üzerine yazdığı daha önceki iki balesi (Ateş Kuşu ve Petruşka) de benzer ahenksizlikler ve zaman zaman bi-tonalliğin sınırlarında gezinen bölümler içermiştir.

Diaghilev bestecinin piyanosundan çıkan alışılmadık melodileri ve harmonileri ilgiyle dinlemeye devam eder –ta ki besteci balenin ikinci bölümüne gelene kadar. Stravinsky birden bire 6 notadan oluşan ve o zamana kadar duyulmamış disonanstaki bir akoru ardarda çalmaya başlar. Fa bemol major triadı ve mi bemol dominant yedilinin üst üste gelmesinden oluşan ve günümüzde hala “Augurs chord” olarak bilinen bu ahenksiz akor Diaghilev’in kulaklarını rahatsız edecek derecede güçlüdür. Stravinsky’nin birleştirdiği bu iki üçlü akor birbirlerinden sadece yarım ton uzaklıktadır ve her beraber vurulan iki nota, ayrı bir çatışma yaratmaktadır. Bu da yetmezmiş gibi müzik sabit bir hızda giderken müzikteki ritmik vurgu sürekli kayarak ilerlemektedir.

Bir iki üç dört beş altı yedi sekiz
Bir iki üç dört beş altı yedi sekiz
Bir iki üç dört beş altı yedi sekiz
Bir iki üç dört beş altı yedi sekiz

Diaghilev sonunda, durmadan tekrar eden bu pasaja daha fazla dayanamaz ve besteciye “Bu daha ne kadar böyle devam edecek?” diye sorar. Stravisnky’nin cevabı ise kesindir: “Sonuna kadar, sevgili Sergei.” Gerçekten de Bahar Ayini’nin son versiyonunda Augurs akoru yaklaşık 200 defa tekrar eder.

Peki, Bahar Ayini’ni müzikal açıdan bu kadar önemli kılan nedir?

Stravinsky üzerinde iki sene boyunca çalıştığı Bahar Ayini’nde çok çeşitli kompozisyon metotları kullanır. Fakat bu eserin kuşkusuz en önemli özelliği müziğin temelini harmoni ve melodiden ziyade ritme dayamış olmasıdır. 

https://youtu.be/EkwqPJZe8ms?si=I3wj1-PS3Q6JPwwY 


Bahar Ayini

Bahar Ayini  (FransızcaLe Sacre du printemps) Rus besteci Igor Stravinsky'nin bale ve orkestral konser eseridir.

Sergei Diaghilev'in Ballets Russes kumpanyasının 1913 Paris sezonu için yazılmıştır. Orijinal koreografi Vaslav Nijinsky'ye, sahne tasarımları ve kostümler Nicholas Roerich'e aittir. 29 Mayıs 1913'te Théâtre des Champs-Élysées'de ilk kez icra edildiğinde müziğin ve koreografinin avangartdoğası sansasyon yarattı. Birçoğu ilk gece tepkisini "isyan" veya "isyana yakın" olarak adlandırdı.  


           🧠Özgür hizinlere sigmayacak liman olmak.


               ~Sandro Botticelli İsa’nın Doğumu.~ 
Sandro Botticelli İsa'nın Doğumu

Hestia (Mitoloji)

Yunan mitolojisinde tanrıça
Hestia, Sebastiano Ricci

Rhea ile Kronos'un kızı olan HestiaZeus'un en büyük kız kardeşidir. Olimpos'taki tanrıların en kibarı olarak bilinir.

Olimpos'ta yanan kutsal ateş ve dünyadaki yanan her ocak onun kutsal mekanı sayılır. 

Apollon ve Poseidon, Hestia ile birlikte olmak istedilerse de, tanrıça Zeus'tan sonsuza kadar bakire kalmayı diler ve isteği Zeus tarafından kabul edilir. Ayrıca son olarak da Olimpos'taki yerini tanrı Dionysos'a bırakıp, on iki Olimpos tanrısı arasından ayrılmıştır. Yaşamak için insanların arasına karışır.

Hestia aynı zamanda Metropolis'i simgelerdi. Bu nedendir ki kolonilerde kurulan yeni şehirlere Metropolis'te yanan ateşten getirilir, böylece Metropolis'in bir parçası koloni şehirlerinde yanmaya devam ederdi.

Roma mitolojisinde Hestia'ya Vesta denirdi ve Romalılar Yunanların aksine tanrıça adına tapınaklar yapmıştı. Roma Forumu'nda ona adanmış bir tapınak bulunurdu. Vesta rahibeleri ise Vesta bakireleri olarak adlandırılırdı.

🔥

Vesta (mitoloji)

Roma mitolojisinde ocak tanrıçası

Vesta (Hestia)

VestaRoma mitolojisinde ocak, yuva (ev) ve ailenin bakire tanrıçasıydı.

Forum Romanum'da Vesta tapınağındabulunan kutsal alev tapınağın rahibeleri, yani Vesta bakireleri tarafından korunmuştur. Roma mitolojisinde çok kutsal bir yere sahipti.

Vesta bakiresi

Antik Roma'da Vesta'nın rahibeleri

Vesta Bakirelerinin evi
Vesta bakireleri (sacerdos VestalisAntik Roma'da aile tanrıçası Vesta'nın kutsal bakire rahibeleriydiler. 

Rahibeliğe Roma'daki seçkin ailelerin küçük kızlarından seçilirlerdi. Bekaretlerini korumak zorundaydılar. Aksi takdirde ölümle cezalandırılıyorlardı.

              Vesta ve Bakireleri

Birincil görevleri Vesta'nın Forum Romanum'da, Vesta tapınağında bulunan kutsal ateşini korumaktı. Vestalık büyük bir onurdu ve bu rolü üstlenen kadınlara büyük ayrıcalıklar sağlardı. 

Pompeii'deki "Vestalar Evi"nin keşfi 18. ve 19. yüzyılda Vesta bakirelerini popüler bir konu haline getirmiştir.

Antik Roma’nın Kutsal Ateşi: Vesta Tapınağı


Vesta Tapınağı, Roma’nın en eski ve en saygıdeğer tapınaklarından biriydi.Tapınak Roma’nın güvenliğinin ve refahının sembolü olan Vesta’nın kutsal ateşini barındırıyordu.. Bu kutsal ateş, Vestals denen altı rahibe tarafından gece gündüz izlenmiştir. Pontifex Maximus dışında hiçbir erkeğin kutsal alana girmesine izin verilmemiştir.

🔻Ngillatun, sadece bir dini tören değil, aynı zamanda Mapuçe kimliğinin ve toplumsal birliğinin de bir göstergesidir. Tören alanında kurulan direk etrafında dans edilir (awün), özel şarkılar söylenir (ülkantu), dualar edilir ve yiyecekler (çoğunlukla toprak ürünleri) sunulur. Törene katılan herkes, kendi Newen’ini (enerjisini) bu ortak duaya ve amaca yönlendirir.

🔻Küçük yuvarlak tapınak, başlangıçları MÖ 8. ve 7. yüzyıllara dayanan bu alandaki ilk yerleşime kadar uzanan Forum bölgesinin en eski kült bölgelerine ait. En bilindik özelliği dairesel ayak izi. Çatının tepesinde muhtemelen duman tahliyesine izin vermek için bir havalandırma vardı. Tapınağın merkezinde, hiç söndürülmeyen kutsal bir ateş yanardı. Bu ateş, Roma’nın ebedi yaşamını ve dayanıklılığını temsil ediyordu. Her yıl 1 Mart’ta, ateş söndürülür ve yeni bir ateş yakılırdı, bu da şehrin yenilenmesini ve yeniden doğuşunu simgelerdi.

Görsel 2

Tapınak, Vesta Bakireleri olarak bilinen rahibeler tarafından korunuyordu. Rahibeler, tapınaktaki kutsal ateşi sürekli yanar halde tutmakla görevlendirilmişlerdi.

Bu kutsal Tapinak, sıradan Roma vatandaşının yaşamındaki  dini inancın ve törenlerin ne denli iç içe geçmiş olduğuna dair bize paha biçilemez bir içgörü sunuyor.

A açısından bakış

Ateş Tapınağı

Ateş tapınakları Part İmparatorluğu zamanında (MÖ 247 – MS 224) sağlam bir şekilde kurulmuş ve Sasani İmparatorluğu zamanında 
(MS 224-651) en gelişmiş haline ulaşmıştır. Sasanilerin MS 651’deki Müslüman Arapİstilası’na yenildikten sonra ateş tapınakları yıkılmış veya camiye dönüştürülmüştür.

Adur Farnbag’ın İran’ın Pars (günümüzde Fars) şehrinde tutulduğu düşünülüyor. Farnbag, şan ve şöhrete gönderme yapar ve bu ateşin Sasani İmparatorluğu rahipleri tarafından üçü arasında en büyüğü olduğu iddia edilmiştir. 

Ahameniş İmparatorluğu (MÖ 550-330 civarı) zamanında, açık hava sunaklarından kapalı alanlara dönüşmüş olabilir. 

Zerdüşt (MÖ 1500-1000 civarı) tek tanrılı dinini kurduktan sonra , Ahura Mazda Yüce Varlık ve Atar oldu – eski dinin diğer birçok tanrısıyla birlikte – tek gerçek tanrının tezahürleri (avatarları). Bu dönemdeki ateş tapınakları, muhtemelen bölgede ilk kez ortaya çıkmaya başladıkları 

Zerdüştler Yunanlılar tarafından “ateşe tapanlar” olarak anılsa da, bu tapınaklarda ateşin kendisine değil, içkinliği ateş aracılığıyla tezahür eden İlahi’ye tapıyorlardı. 

Birçok Yunan tarihçisine ( Diodorus Siculus , Herodot , Pausanias , Strabo ve diğerleri) göre, ateş tapınağındaki alev her zaman yanıyordu. Sıcak kömürleriyle sunakta canlı tutuluyordu ve rahip tapınağa tek başına çubuklarla (toprağı sembolize eder) girdiğinde günde beş kez yeniden yakılıyordu. Rahip, bir dua okurken bunları sıcak kömürlerin üzerine koyuyor ve böylece alevi canlandırıyordu.

Ateş Tapınakları , Zerdüşt dininde ibadet yerleridir . Persler tarafından ataskada (“ateş evi”) olarak bilinirlerdi ancak günümüzde en çok Yunanca isimleri pyratheia (ateş tapınağı) ile bilinirler. 

Marcus Aurelius’un Atlı Heykeli olan bir Roma Manzarası, Trajan Sütunu ve bir Tapınak


Fenikeliler daha önce bahsedilen ateş ve şimşek tanrısı Reşef’e de taparlardı; saban icat etmekle anılan buğday tanrısı Dagon; ve yılanlar ve şifa ile ilişkilendirilen Shadrapa. 


X

dünyanın en ünlü anıtlarından biri olan Stonehenge'in kalbinde bulunan Sunak Taşı'nın yaklaşık 5 bin yıl önce İskoçya'dan İngiltere'deki Wiltshire kentine getirildiği anlaşıldı.

ünlü Sunak Taşı'nın, İskoçya'nın kuzeyinden geldiğini ortaya çıkardı. Anıtın, yapıldığı zamanın kralları için bir taç giyme yeri, güneş ve ay tutulmalarını ya da güneş olaylarını tahmin etmek için kullanılan bir bilgisayar, atalara ibadet edilen bir yer olabileceği üzerine farklı teoriler var.

Bohr atom modeliNiels Henrik Bohrtarafından 1913 yılında, Rutherford atom modelinden yararlanılarak öne sürülmüştür.

Bohr atom modeli

Bohr atom modeli öncesi diğer atom modellerinde, atomun çekirdeğinde, (+) yüklü protonların bulunduğu, çekirdeğin etrafında dairesel yörüngelerde elektronların dolaştığı ifade edildi. 

En yüksek enerji seviyesindeki elektronun çok daha yüksek enerjili seviyelere uyarıldığı atomlara Rydberg atomları deniyor. Bu atomların en önemli özelliği -uyarılmış elektron ve atomun geri kalanı göz önüne alındığında- yapılarının hidrojen atomuna benzemesi.

İsveçli fizikçi Johannes Rydberg’in adı ile anılan Rydberg atomları üzerine günümüzde pek çok araştırma yapılıyor.

Bohr Atom Modeli, sadece tek elektronlu atomların (hidrojen) spektrumlarını açıklayabilir. 

Isigi partiküller mi yoksa dalgalar mi olusturur?

Dalga (fizik)

uzayda ve maddeden geçen salınım


Dalga (veya eski ifadesiyle mevce), bir fizik terimiolarak uzayda ve maddede yayılan ve enerjinintaşınmasına yol açan titreşime denir.

Dalga hareketi, orta parçaların yer değişimi sıklıkla olmadan, yani çok az ya da hiç kütle taşınımı olmadan, enerjiyi bir yerden başka bir yere taşır. Dalgalar sabit konumlarda oluşan titreşimlerdenoluşurlar ve zamanla nasıl ilerlediğini gösteren bir dalga denklemi ile tanımlanırlar. Bu denklemin matematiksel tanımı dalga çeşidine göre farklılık gösterir.

İki çeşit dalga vardır. Mekanik dalgalar bir ortam aracılığıyla yayılırlar ve deforme edilirler. Deformasyon ile kendini tersine çevirerek eski halindeki güçleri geri getirir. Mesela, ses dalgaları çarpışan hava molekülleri yolu ile yayılır. Havamolekülleri çarpıştığında, moleküller birbirleri boyunca sıçrarlar. Bu, moleküllerin dalganın yönünde yol almasını devam ettirir.

Dalgaların ikinci çeşidi elektromanyetik dalgalardır. Elektromanyetik dalgalar bir ortama ihtiyaç duymazlar. Bunun yerine yüklü parçacıklar tarafından, elektrik ve manyetik alanların periyodik titreşimlerinden meydana gelirler. Ve böylece boşlukta ilerlerler. Bu tip dalgaların ve radyo dalgalarınınmikrodalgalarınkızılötesi ışınlarıngörünür ışınlarınmorötesi ışınlarıngama ışınlarının ve x ışınlarının dalga boyu değişir.

Ayrıca kuantum mekaniğinde parçacıkların davranışları dalgalar ile tanımlanır. Titreşimin yönüne bağlı olarak enine dalgalar ve boyuna dalgalar oluşabilir. Yayılmaya(enerji transferinin yönünde) dik sağ açılarda bir titreşim oluşursa enine dalgalar meydana gelir. Titreşimlerin yayılmanın yönüne paralel olduğu durumda ise boyuna dalgalar meydana gelir. Mekanik dalgalar enine ve boyuna olabilirken(ses dalgası sadece boyuna), bütün elektromanyetik dalgalar eninedir.

Dalga terimi için hepsini kapsayan tek bir terim yoktur. Bir titreşim, bir referans değeri etrafındaki ileri-geri hareket olarak tanımlanabilir. 

Dalgaların tanımı, dalgaların fiziksel kökeni ile yakından ilgili gibi görünebilir. Mesela akustikoptikten ayırt edilir. akustik(optikten farklı olarak) dalga sürecinde kütlemomentumeylemsizlik ya da esneklik gibi kavramları tanımlamak zor hale gelir. Bu farklılık, herhangi bir dalganın belirli belirli karakteristik özelliklerini ortaya koyar. Mesela hava durumunda: girdapradyasyon basıncışok dalgaları gibi; katıların durumunda ise: Rayleigh dalgalarıdağınıklık ve bunun gibi. Dalga teorisi her sebep için fizikin özel bir alanını simgeler. Örneğin, uzayda ya da uzay-zamanda ilerleyen ve akustik dalgaların mekanik kökenine dayanan bir karışıklık sadece ne sonsuz esnek ne de sonsuz katı bir ortama sahip bir yerde varolabilir.

Bir dalga için de, bitişik noktalar için titreşimin fazı (diğer bir deyişle, titreşim döngüsü içindeki konumu) farklıdır çünkü titreşim bu noktalara farklı zamanlarda ulaşır.

Faz şu anlamlara gelebilir:


Dalga şekilleri:

Sinekareüçgen ve sawtooth dalga şekilleri.


PARTiKÜL

Partikül madde, katı ve sıvı damlacıkların karışımından oluşur.

Partikül, havada asılı katı veya sıvı maddelerin mikroskobik parçacıkları.

☄️Hidrojenin Tarihçesi;

Adını Yunancada “su oluşturan” anlamına gelen hydrogenes kelimesinden alır.1766’da Henry Cavendish tarafından keşfedildi. Hidrojen adı Antoine Lavoisier tarafından verildi. Robert Boyle hidrojen gazını saf olarak elde etti. Bu keşiflerden sonra suyun element olmadığı anlaşıldı.

Cavendish o dönemde suyun bir element olmadığını oksijen ve hidrojenin sentezinden meydana geldiğini ispatlamıştır. Cavendish'in kimya alanındaki çalışmalarının büyük çoğunluğu gazlar üzerineydi.

Su;Kimyasal formülü (H2O) 2 hidrojen ve 1 oksijen atomundan meydana gelir

Hidrojen birçok özelliği olan kimyasal bir elementtirElektrik gibi hidrojen de ikincil bir enerji kaynağıdır. Diğer kaynaklardan (fosil yakıtlar, su ve biyokütle) üretilen enerjiyi depolar ve taşır.

O inkâr edenler görmüyorlar mı ki, (başlangıçta) göklerle yer, birbiriyle bitişik iken, biz onları ayırdık ve her canlı şeyi sudan yarattık.~Enbiyâ,30 


Dinamoyu kim icat etti

zenobe gramme dinamo

Dinamo, hareket enerjisini elektriğe çeviren bir aygıttır. Günümüzde dinamoya daha çok üreteç (jeneratör) denir; çünkü elektrik üretir. Elektrik santrallarındaki jeneratörler birer dinamodur. Dinamo, hareket enerjisini elektriğe çevirme işini mıknatıslanmayla yapar. Hareket enerjisi, bir şeyin hareketinden doğan enerjidir. Bisikletteki dinamo, enerjisini arka tekerleğin hareketinden alır. Tekerlek döndükçe, dinamo da döner ve elektrik üretir. Üretilen elektrik, farı ve diğer lâmbaları yakmakta kullanılır. Gece bisikletle giderken Farınızı yakmak için dinamoyu tekerleğe bağlarsınız ve böylece dinamo, lambanın filamanını akkor hale getiren elektriği üretir.

Dinamonun Mucidi

1869’da Zenobe Gramme’ın icat ettiği dinamo, birçok kullanım alanında pil ve akümülatörün yerini almıştır; bu tarih, elektriğin egemenlik başlangıcını vurgular.

Katalizör (Yunancadan κατάλυσις: çözülme), bir kimyasal tepkimenin aktivasyon enerjisini düşürerek tepkime hızını artıran ve tepkime sonrasında kimyasal yapısında bir değişiklik meydana gelmeyen maddelerdir. Katalizörün tepkime üzerinde yaptığı bu değişikliğe kataliz denir.

🔻Atalarımız kendilerini yok eden yapay zekayı yarattı.~ insan soyunun tükenme korkusuyla ataların galaksinin gizli bir köşesine kaçtı.Nesiller boyu gezegen yapıları kurdular, güvenli yapay zeka tarafından yönetilip yakaladıkları yıldızların enerjisi ile besleniyordu.Bu zırhlı araçlar evrende ideal koşullar aramak ve yeni hayat üretmek için tasarlanmiştı. 

🎥 Moonfall : 1:39:00 ‼️

Galakside sadece bir tane var sanıyorduk, yanılmışız! Şaşırtan keşif...

Kendi ekseni etrafında saniyede 700 tur atabilen yıldız...”Beyaz Cüce”

J1912-4410 bir beyaz cüce pulsar; bu o kadar nadir görülen bir yıldız türü ki bildiğimiz kadarıyla tüm galakside sadece iki tane var.

İngiltere’deki Warwick Üniversitesi’nden astrofizikçi Ingrid Pelisoli, ‘‘Manyetik alanların kökeni astronominin birçok alanında büyük bir soru ve bu özellikle beyaz cüce yıldızlar için geçerli’’ diyor.

‘‘Beyaz cücelerdeki manyetik alanlar, Güneş’in manyetik alanından bir milyon kat daha güçlü olabilir ve dinamo modeli bunun nedenini açıklamaya yardımcı oluyor. J1912-4410’un keşfi bu alanda kritik bir adım atılmasını sağlıyor.’’

5487901 orig

Bir yıldız nasıl ölür?

Demir içeren herhangi bir nükleer reaksiyon, ürettiğinden daha fazla enerji gerektirir. Merkezde yeterince enerji üretilmediği için dıştan içe doğru olan kütle çekimi artık durdurulamaz. Bu nedenle yıldız içine çöker. Bunun sonucunda bir süpernova patlaması gerçekleşir ve bir nötron yıldızı veya kara delik oluşur.

Beyaz cüce , çoğunlukla elektron dejenerasyonuna uğramış maddeden oluşan bir yıldız çekirdeği kalıntısıdır .

Beyaz cüce, artık enerji üretemeyen Güneş benzeri düşük kütleli yıldızların ölümünden sonra arda kalan çekirdeği, yani yıldızın cesedidir.

Bu ölü yıldız aynı zamanda çok hızlı dönüyor ve inanılmaz derecede güçlü bir manyetik alana sahip

Çoğu beyaz cüce Dünya'nın boyutuna daha yakındır. Bu onlara yaklaşık 6.300 kilometrelik (3.900 mil) bir yarıçap verir.

Bu beyaz cüce yaklaşık olarak her yedi dakikada bir dönüyor! Ve güçlü manyetik alanı Dünya'nınkinden bir milyar kat daha güçlü.

Bu beyaz cüce her yedi dakikada bir kendi etrafında dönmektedir ve Dünya'nınkinden bir milyar kat daha güçlü bir manyetik alana sahiptir.

garip ama gerçek —  beyaz cüceler kütle kazandıkça küçülür . 

Güneş benzeri bir yıldız, nükleer yakıtını tükettikten sonra kırmızı dev olur. Kırmızı dev aşamasında çok genişleyen yıldız, beyaz cüce olurken içe doğru çökümü, yıldızın çekirdeğinin etrafında bulunan helyumundaha çok sıkışmasına ve belli bir aşamadan sonra da patlamasına yol açar daha sonra dış katmanlarını uzaya püskürtür ve geriye kalan parçası beyaz cücedir. 

Fizikteki devrimi benimsiyorsun ama baska yerler de görmüyor musun?             

T.S Eliot, bu kabuk değiştirmenin ülkeyi "ruhsal bir çoraklığa" sürüklediği üzerinde durur. Bunu yaparken de mitlerden, dinden, edebiyattan, müzikten vb. oldukça faydalanır. Shakespeare ve Dante çıkar karşımıza sık sık, İncil'e göndermeler, Hint mitolojisi bile yer bulmuştur kendine Çorak Ülke'de.

Şiirini anlamak için, en azından Çorak Ülke’yi;

İlahi Komedya

İlahi Komedya ‘yı çok iyi biliyor olmanız lazım.

William Shakespeare

William Shakespeare özellikle Hamlet’i biliyor olmanız lazım. Yetmedi

Faust

Faust.


📙Çorak Ülke ilk kez Ekim 1922’de, T. S. Eliot’ın II. Dünya Savaşı arifesine (1939) kadar çıkardığı The Criterion dergisinde yayımlandı. Bu “operatic” yapıt, insanlık ideallerine dair bütün umutları tüketen barbarca savaşa ve savaş sonrası mayalanan toplumun iliklerine işlemiş nihilizmle ahlaki çürümeye verilmiş sarsıcı bir yanıttı.

Bu kızıl kayanın altı gölgelik, (Gel sığın bu kızıl kayanın gölgesine), Sana başka, sabahları peşin sıra seğirten Ya da akşam vakti seni karşılamaya duran gölgenden Bambaşka bir şey göstereceğim; Sana korkuyu göstereceğim bir avuç tozda.


🎥 Bodies 1.sezon 3.bölüm: 49:47  

🔻Nitrogliserin ilk olarak 1846'da İtalyan kimyager Ascanio Sobrero (1812–1888) tarafından icat edildi. 

🔻Lawrence'ın araştırmaları nükleer fiziğe odaklandı. İlk çalışmaları iyonlaşma olayları ve metal buharlarının iyonlaşma potansiyellerinin ölçümü üzerineydi. 1929'da, yüksek voltajlar kullanılmadan nükleer parçacıkları çok yüksek hızlara hızlandırmak için bir cihaz olan siklotronu icat etti.

'Fenian' kelimesi İrlanda tarihinde güçlü imgeleri çağrıştırır; dinamit komploları, Atlantik'in iki yakasından İrlanda'da devrim planlayan gizli hücrelerin gizli toplantıları ve tabii ki Kuzey İrlanda'da mezhepsel bir küfür terimi.

1864 yılında araştırmalarının sonucunu aldı ve dinamit barutunu buldu. 

🔻Alfred Nobel, silika ile nitrogliserini karıştırarak kararlı bir patlayıcı elde ederek dinamiti icat etti. 

Atom bombasi, Hitler değil, Japonlar üzerinde denendi. 

🔻1941 yılında ilk atom bombası için bir araya gelen ekipte Oppenheimer da vardı. 

Oppenheimer, bombaya ismini, İngiliz Şair John Donne’un bir şiirinden esinlenerek vermişti.

John Donne (22 Ocak 1572, Londra - 31 Mart 1631, Londra), İngiliz şair, mistik ve vaizdir. Metafizik şiirini kurmuş ve en önemli temsilcisi olmuştur. 

Aristoteles uzmanları bu kitaplara "ta meta ta fizika" yani "fizik ile ilgili kitaplardan sonra gelen kitaplar" ismini vermişlerdir. Bu 'metafizik' kelimesinin kaynağıdır.


Çorak Ülke Şiiri - Thomas Stearns Eliot


I. ÖLÜLERİN GÖMÜLÜŞÜ

Madam Sosostris, şu ünlü falcı,
İyice üşütmüştü kendini ama
En akıllı kadın diye bilinir Avrupa'da
Elinde bir deste hayın kağıtla. İşte, dedi,
Senin kağıdın, boğulmuş Finikeli gemici,
(Şu inciler onun gözleriydi bir zamanlar, Bak!) 
İşte Belladonna, Kayalıkların Ecesi,
Durumların ecesi.
İşte üç değnekli adam, işte Çarkıfelek,
Ve işte tek gözlü tüccar, bu kağıda gelince,
Bu boş kağıt, tüccarın sırtındaki şeydir,
Onu da görmem yasaktır. Peki nerede
Asılmış Adam! Suda ölümden sakın.
Kalabalıklar görüyorum halka olmuş yürüyor.
Falınız tamam. Sayın Mrs. Equitone'u görürseniz,
Deyin ki yıldız falını kendim getiririm:
Öyle zamandayız ki su uyur düşman uyumaz.

IV. SUDA ÖLÜM;

Hangi kenttir şu dağların üstündeki
Çatırdı ve sessizlik ve patlamalar erguvan gökte
Yıkılan kuleler
Kudüs Atina İskenderiye
Viyana Londra
Düşçül
Bir kadın uzun kara saçlarını gerdi eliyle
Ve zırıldattı tellerinde bir ezgiyi.


Xx


Erguvan adı, Akadçada mor rengi ifade eden “argamannu" sözcüğünden geliyor. Aramiceye “argvana", Arapçaya da “ercuvani" ve  eski Türkçeye “argavan" diye geçmiştir.

Çiçeğinin kendisine has gayet güzel açık pembe ile mor arası “erguvani" bir rengi vardır. 


🔴








































Eliot, İncil’in tercümelerini de Avrupalıların eski Yunan ve Roma eserlerinden oluşmuş ortak klasikler arasında sayıldığını öne sürmüştür.

“Bu kızıl kayanın altında gölge var,/ (Gir bu kızıl kayanın gölgesi altına)” İncil’deki Eyüp 28:8 "Dağların sağanağından ıslanırlar ve sığınacak yer olmadığı için kayaya sarılırlar" ve Samuel 22: 32, 47 "Çünkü RABDEN başka Allah kimdir? Ve kurtuluşumuzun kayası RAB’den başka kimdir?"

“Sana bir avuç tozda korkuyu göstereceğim”

” Yeşaya 33: 20-21-22’ye gönderme yapan bu kısım İncil’de şöyle geçer: "Gözlerin Yeruşalim'i, bu rahat yurdu, kazıkları ebediyyen çıkarılmayan ve iplerinden hiçbiri kopmayan, sarsılmaz bir tente gibi görecek" Fakat Eliot’un aktardığına göre o tente artık kırılmış. Dolayısıyla ister Yeruşalim (Kudüs) olsun ister Londra olsun aynı güven hissine ulaşmak mümkün değil.

orada,/Duvarlarında Magnus Martyr Mabedinin/ Müthiş ihtişamı duruyor İyonya beyazı ve altının” Bir anda görünüp kaybolan altın, İyonya beyazı imgeleri, cennetin anlık bir görüntüsüdür.

Çorak Ülke’de bulur

Nehir petrol

Ve katran terliyor

Sürükleniyor mavnalar

Değişen akıntıyla

Bölümün sonunda hem Buda’nın Ateş Vaazı’na hem İncil’e (Matta 3: 11)Finikeli denizci Flebas’ın ölümünü anlatılırken kullanılan ifadelerden “Unuttu martı çığlıklarını, soluğanları” cümlesi hissettiklerini, ne için doğduğunu unuttuğunu; “ve unuttu kâr ile zararı” cümlesi finansal bilgileri yani hayatı boyunca en iyi bildiği gerçekleri unuttuğuna işaret eder.Eliot’un ölüme yaklaşımı İncil’in yaklaşımıyla pek çok açıdan örtüşmektedir.Özellikle su ile ölüm, fiziksel ve ruhsal yeniden doğuşta merkezi bir ritüeldir. Ölüm başlangıcı olan bir sondur. “Suda Ölüm”e İncil’le paralel bir bakış açısıyla yaklaşıldığında Eliot’un şunu anlatmak istediği görülebilir: “Suda Ölüm’den korkmak yerine, belki de ondan öğrenmeliyiz”
“İsa, yolculuktan yorulmuş olduğu için kuyunun yanına oturmuştu. Samiriyeli kadın, “Sen Yahudi’sin, bense Samiriyeli bir kadınım” dedi, “Nasıl olur da benden su istersin?” Çünkü Yahudiler’in Samiriyeliler’le ilişkileri yoktur. İsa kadına şu yanıtı verdi: “Eğer sen Tanrı’nın armağanını ve sana, ‘Bana su ver, içeyim’ diyenin kim olduğunu bilseydin, sen O’ndan dilerdin, O da sana yaşam suyunu verirdi.” Kadın, “Efendim” dedi, “Su çekecek bir şeyin yok, kuyu da derin, yaşam suyunu nereden bulacaksın?Sen, bu kuyuyu bize vermiş, kendisi, oğulları ve davarları ondan içmiş olan atamız Yakup’tan daha mı büyüksün?”

İsa şöyle yanıt verdi: “Bu sudan her içen yine susayacak. Oysa benim vereceğim sudan içen sonsuza dek susamaz. Benim vereceğim su, içende sonsuz yaşam için fışkıran bir pınar olacak.”
Eliot’a göre Çorak Ülke’deki bu susuzluğun sebebi Aydınlanma Çağı ile başlayan değişim hareketlerinin zedelediği dini ve ahlaki değerlerin yaşanan dünya savaşından sonra iyice yozlaşmış olmasıdır. kargaşayı, çoraklaşmayı tecrübe etmesi ve "yeniden doğuş" inancını geliştirmesi yolunda da önemli bir ön adımdır. Tıpkı Sybill'de olduğu gibi. Tıpkı İsa'sa olduğu gibi. Ortak noktaları ölmeden önce acı çekmeleri ve ölümü kurtuluş olarak görmeleridir. Eliot'un Budizm'e atıfta bulunması bu nedenle önemlidir, çünkü acı çekenleri yaşamın kargaşasından ve üzüntüsünden kurtaran ve onları bireyin tüm arzularından arındığı Nirvana durumuna yükselten şey inançtır. Aynı şekilde Aziz Augustine’in “İtiraflar” adlı eserinden yapılan alıntılar da buna işaret eder. Örneğin dönüşümünden sonra Augustine şöyle itiraf eder: “ama seni terk ettim, Tanrım.
Kitabın arka planında, 1.Dünya Savaşı sonrası toplumun durumu olduğunun bilincinde olarak okunursa kitap daha iyi anlaşılacak ya da en azından anlamlı hâle gelecektir. Savaştan dönen erkekler ya da onları evlerinde bekleyen kadınlar artık eskisi gibi değildir. Savaşın erkekler üzerindeki psikolojik etkileri ve kadınların -erkeklerin yokluğunda- değerlerinin artması, toplumda giderek daha çok söz sahibi olması ve kendilerine olan güvenlerinin artması dolasıyla toplum bir anlamda kabuk değiştirme sürecine girmiştir.


SONUÇ

Ahlaki değerlerin kaybıyla çoraklaşan modern çağda, insanlar psikolojik dengesizlik ve bir çöküş hali içinde bulunmaktadırlar. Ruhun ölümü gerçekleşmiştir. Bu durumun asıl sebebi, insanların içlerindeki manevi boşluğu dolduracağını düşündükleri arzuya teslimiyetlerinden kaynaklanmaktadır. Arzu ise zehirlidir. Modern çağ insanının kurtuluşa ulaşmasını ve içsel barış elde etmesini sağlar. Eliot, dinin vadettiği “affedilme”, “yeniden diriliş” gibi olgularda çoraklaşmaya karşı koruyucu bir kalkan bulur.




Fenikelilerin Kenanlı Kökeni

Fenikelilerin kökeni milattan önce 3000-1200 yılları arasında bölgede yaşayan Kenan antik kültürüne dayanır. Güneyde Akka kuzeyde ise Arvad’a uzanan bir uygarlık olan Kenan, Lübnan sahil şeridi etrafında yoğunlaşırdı. Ve Suriye’nin ve Celile’nin deniz kıyısındaki bölgelerine de yayılmıştı. 

milattan önce 8. ve 7. yüzyıllarda Batı belgelerinde ilk kez yer aldıklarında Fenikelilerden çok sayıda kolonisi olan, Karadeniz’e kadar uzanan ticaret yollarıyla Yunanları sonrasında da Romalıları zora sokan bir uygarlık olarak bahsediliyor. O zamanlar Fenike gemileri Afrika’nın Atlantik Okyanusu kıyılarında bile görülüyordu. İncil’deki kayıtlara göre, bundan çok daha eski bir dönemde; milattan önce 10.yy’da hiçbir zanaatkar ve sanatçı, Fenikeli zanaatkar ve sanatçılarla boy ölçüşemiyordu ve bu kişiler Kral Süleyman’la birlikte iddialı deniz başarılarının sponsorluğunu üstleniyordu.
En önemli şehir devletleri; Fenikelilerin ana vatanı olan Lübnan’dakilerdi.  Büyük önem teşkil eden diğer yerleşim alanları ise Cezayir, Libya, Malta, Kıbrıs, İtalya, İspanya, Tunus, Türkiye ve Fas’ta yer alıyordu.
Fenike Dini , diğer birçok eski kültürde olduğu gibi, günlük yaşamın ayrılmaz bir parçasıydı. Baal , Astarte ve Melqart gibi tanrılar adlarına tapınaklar inşa ettirdiler, onlara düzenli olarak adaklar ve kurbanlar yapıldı, krallık onların baş rahipleri olarak yapıldı ve hatta gemiler onların temsillerini taşıdı.
Fenikeliler daha önce bahsedilen ateş ve şimşek tanrısı Reşef’e de taparlardı; saban icat etmekle anılan buğday tanrısı Dagon; ve yılanlar ve şifa ile ilişkilendirilen Shadrapa. 

İnsan gücüyle yüzen yelkenli gemilerinden, milattan önce 3000 yılında Babil’den beraberlerinde sedir ağacı götürdükleri Mısır’a vardıklarını doğrulayan kayıtlarda bahsedilmiştir. Bu yelkenlileri 146’da Roma’lılar Kartaca’yı yendiğinde de kullanmıştı. Uzun mesafelere rağmen kereste, baharatlar, kehribar, değerli taşlar, bakır ve kölelerin sistematik bir şekilde bir ülkeden diğerine aktarılması gerekiyordu.


Bir fenike gemisi Kartaca şehrinden ayrılır.


milattan önce 1200lü yıllarda bile kumaş boyası olarak kullanılan ve kullanımı Yunanlar ve Romalılar tarafından devam ettirilen Fenike moru denilen renkti. Hepsinden önemlisi ise Lübnan sediriydi ve değerli ve kar getiren bir malzeme olarak görülürdü. 
Bu yazı sisteminde kullanılan harfler Yunanlar tarafından çeşitlendirilerek Latin alfabesinin geliştirilmesine sebep olmuştur. Ve bu alfabe Fenike alfabesinin yerine geçmiştir.
Bu alfabenin kökü, milattan önce 15.yy ve öncesinde Fenikelilerin çivi yazısında kullandıkları Proto-Kenan alfabesine dayanmaktadır. Bilinen en eski Fenike yazıtları Babil’dedir ve tarihleri milattan önce 1000 yılına dayanmaktadır. Yunan, Etrüsk, Latin, Arap, İbrani, Hint ve Güney Asya dillerinin alfabelerinde Fenike alfabesin karşımıza çıkar.


Dış Güçlerin Hakimiyeti Altında Fenike Şehirleri

Tarihlerinin çoğunda Fenikeliler Mısır, Asur, Babil, Fars, Makedonya ve Roma uygarlıklarının hakimiyeti veya etkisi altında kalmıştır. 8. ve 7.yüzyıllarda ilk önce Asur askerleri, ardından MÖ 586 yılında II. Nebukadnezar ve Babil kuvvetleri tarafından yerle bir edilen Fenike şehirlerinin şaşalı dönemleri sona ermişti. Bağımsız kalabilen tek şehir ise Sur (Tyre) şehriydi.

538 yılında II. Kiros ve Farslılar Fenike’yi fethetti. Ve gittikçe gelişen 4 vasal devlete böldü: Sidon, Tyre, Arvad ve Babil. Zamanla Fenike medeniyeti çökmeye başladı. 332’de Büyük İskender Tyre ve diğer Fenike şehirlerini ele geçirdi. Büyük İskender’den sonra Fenikeliler Batlamyus’un önderliğindeki Mısır’ın hakimiyeti altına girdi. Sonrasında ise Selevkos İmparatorluğu bölgeyi hakimiyeti altına aldı. MÖ 64’te ise Fenike şehirleri Roma kontrolüne girmişti.

Fenikeliler

Büyük İskender’in Tire kuşatması sırasında bir deniz harekatı

Güç Konisi;

Britanya'nın güney kıyısında yaşayan insanların, sıradan veya büyülü yollarla kendilerini korumakta çıkarları olduğu anlamına geliyordu.

1930'ların sonlarında, Gerald Gardner adında bir İngiliz devlet memuru, uzun yıllar yurt dışında seyahat ettikten sonra memleketine döndü. Daha sonra modern Wicca'nın kurucusu olacak olan Gardner, New Forest'taki bir cadı topluluğuna katıldı. Efsaneye göre, 1 Ağustos 1940'ta Lammas Arifesinde, Gardner ve New Forest'taki diğer birkaç cadı, Alman ordusunun Britanya'yı işgal etmesini önlemek için Hitler'e büyü yapmak üzere Highcliffe-by-the-Sea kasabası yakınlarında bir araya geldi.


Irâk-ı Acemî, Irak olarak bilinen Mezopotamya bölgesi için de Irâk-ı Arabî tâbiri kullanılmaya başlanmıştır.  

Persliler ile Atinalılar arasında yapılan ilk savaş niteliğini taşıyan Maraton Muharebesi, MÖ 490 yılında yapılmıştır. Ayrıca Maraton Muharebesi Yunanlılar ile Persliler arasında yapılan ilk savaştır.

• Hali hazırda koşulan Maraton Koşusu ismini buradan almıştır.



🟥

entegrasyon - Fransızca intégration “bütünleme, bütünleşme” sözcüğünden alıntıdır. Bu sözcük Latince integrare “bütünlemek” fiilinden +(t)ion ekiyle türetilmiştir.

Ekonomik anlamda entegrasyon terimi ilk olarak 1968 yılında yayınlanan “The Encylopedia of The Social Sciences” (Sosyal Bilimler Ansiklopedisi) da geçmiş ve işletme alanındaki birleşmeleri nitelemek için kullanılmıştır (Machlup, 1976: 62). 

Entegrasyon birden fazla sistemin bir araya getirilerek tek bir sistem olarak çalışmalarını sağlamaktadır. 

18. yüzyılda Cumhuriyetçilik ; Köken olarak “ortak” kelimesinden türetilen, tüm bireylerin eşit olması fikri karşıt görüşlüler tarafından "ütopya" olarak görülür ve zorla yaşanmaya çalışılırsa kaosa yol açacağı iddia edilir. ~ Das Kapitalizm 3 Cilt Kitap (Zilliet Almanca =Türkce mülkiyet )

                       Genis bir yelpazeden görüs“


                                          Doktrin düzen demokratigi S.K.O


https://youtube.com/shorts/fzUjwckq5_Q?si=eg4ENU8JAU1ncD6H


"İnsan olmanın görevini yerine getirmek için kalkıyorum. Öyleyse bunu yapmak için doğduğum ve bu dünyaya bunu gerçekleştirmek için getirildiğim şeyi yapmaya gideceksem bundan neden rahatsız olayım ki? Yatağıma uzanıp battaniyemin altında sıcacık kalmak için mi var edildim ki?"

-Marcus Aurelius        

XXXXX




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Hallo 🙋🏼‍♀️