30 Haziran 2025 Pazartesi

Şeyh Hüseyin ⏳Kum saatli taht

 

Kum saatli taht ve Cihangir Şah

Babür sanatının en ünlü tablolarından birisi Cihangir Şah’ın bir Sufi Şeyhini sultanlara tercih ettiği bu tablodur. Bu tablo, dönemin ünlü ressamlarından Bichitr tarafından 1615-18 civarı bir tarihte yapılmıştır. Bichitr, Hindu kökenliydi ve saray ressamlığında önemli bir yere gelmişti. Tablolarındaki figürlerin ve tasvirlerin analizinden dönemin yaşantısına ve sultanların kişiliğine ait pek çok bilgi ortaya çıkartılmıştır.

Babürlülerin sanata yaklaşımı

Babürlüler’in sanata yaklaşımı kesinlikle çok farklıydı. Saraylarının çok etnikli, çok inançlı doğasını ortaya koyabilecek değerli eserler yaratmak için değişik kültürlerin üsluplarından, sembollerinden ve felsefi fikirlerinden yararlanmaktan çekinmediler. 

Babür imparatoru Cihangir tarafından yaptırılan alegorik içerikli tablolar, ince imalarıyla çok ilginçtir.

Babürlü Neo-Platonculuğu ve Sufi Şeyhi

Babürlülerin hayata bakışı mistik veya dini olmaktan çok entelektüeldi. Mimari, görsel sanatlar ve hatta bahçe dizaynı çalışmalarında evrenin salt fiziksel görünüşünü taklit etmek yerine, varoluşun daha yüksek gerçekliğini vurgulayan felsefi mesajları vermeyi tercih ederlerdi. 

Tablonun analizi

Kum saatli tablonun üstünde ve altında yer alan Farsça iki beyit, Babürlülerin Yeni-Platoncu felsefi anlayışına atıfta bulunmaktadır: “Tanrı’nın lütfuyla Ekber Padişah’ın oğlu Şah Nuruddin Cihangir hem dışsal biçimin hem de içsel anlamın hükümdarıdır. Dışarıdan sultanlar onun önünde dursa da, içten içe bakışlarını daima dervişlerin üzerinde tutar.” 

Şeyhin altında bir Osmanlı Padişahı çizilmiştir: Bu padişah, ya Cihangir’in atası Timur’un Ankara’da yendiği Sultan Bayazid ya da Cihangir’in çağdaşı olan Sultan I. Ahmed’tir. Padişah, Cihangir’e hayranlıkla bakıyor durumdadır. Kum saatli tahtına gözlerini dikmiş ve ellerini saygılı bir ifadeyle bir araya getirmiştir.

Ayaktaki üçüncü figür, İngiltere Kralı I. James’tir. Kralın Avrupai kıyafetleri üzerindedir. Eğimli bir şekilde giyilmiş tüylü şapkası ve dantel örgülü fırfırlı gömleğinden kim olduğunun anlaşılması kolaylaşıyor. İngiltere Kralının görünüşü sudan çıkmış balığa benziyor, Babür evreninde büyük bir uyumsuzluk yaşıyor gibi çizilmiş.

Sufi şeyhine davranışı

Osmanlı Sultanı’nın ve İngiltere Kralı I. James’in bu sanat eserinde anılması, onları dışsal görünümlerinde eşitlerken, Cihangir Şah, başında kozmolojik halesiyle, Sufi Çişti tarikatından Şeyh Hüseyin ile birlikte içsel bir anlam dünyasına yönelmiş durumdadır. Ressam burada her konuya uygun mesajı iletmek için farklı tarzlarda performans gösterebilen bir aktör gibi davranmaktadır.

Cihangir ile aynı seviyede ve Cihangir’in tüm dikkatini verdiği kişi, bir Çişti Şeyhidir. Cihangir Şah, bu Sufi ile yakın durarak manevi eğilimi hakkında bir ipucu veriyor. Cihangir, parmaklarındaki muhteşem yüzüklerin çağrıştırdığı tüm dünyevi zenginliğine rağmen, hayatta en önemli şeyin hem Sufi Şeyh tarafından hem de Cihangir tarafından insanlara sunulan zarif ciltli Kuran’la temsil edilen manevi dünya olduğunu ortaya koyuyor. Şeyh, Cihangir’in kendisine uzattığı Kuran’ı elleriyle değil, üzerindeki bir şal ile yarattığı bir örtünün içinde hürmetle kabul ediyor.

Cihangir’in kum saatli tahtı

Tablonun kilit unsurlarından birisi İmparator Cihangir’in oturduğu kum saatli tahttır. Kum saatinin üzerinde bulunan ve görünüşe göre dibinde oynayan genç melekler tarafından yazılmış bir yazıtta “Allah büyüktür. Ey Şah, saltanatın bin yıl sürsün” yazmaktadır.

İkinci İslami binyılın başlangıcı olan Hicri 1.000 yılı, Ekber’in hükümdarlığı sırasına denk gelmiştir. Bu tarih, miladi takvime göre 1591-92 yılına karşılıktır. Babürlüler astrolojik olayların, güneş ve ay hareketlerinin, yıldız döngülerinin ve göksel alametlerin farkındaydı. Cihangir 1605’te tahta geçtiğinde ikinci binyılın çoktan başlamış olduğunu biliyordu. Kısaca, kum saatindeki kumlar çoktan akmaya başlamıştı. Ancak bu, kendisini yeni bir bin yıllık dönemi başlatan mesih hükümdar olarak tanımlamasının önünde bir engel değildi. Cihangir gerçekten de bir “imparatorlukta kendini kutlama” ustasıdır. Ama bu, zaten tüm hükümdarların yaptığı bir şey değil miydi?

Bichitr, bu tabloda kum saatinin nesne olarak niteliğini vurgular. Bu saat, Babür sarayına getirilmiş gerçek bir Avrupalı kuyumcu objesidir. Babür sarayına 1584 yılında gelen ilk ziyaretçiler arasında William Leedes adında bir kuyumcu da vardı. Bu kişi Ekber’in hizmetine girmiş, Ekber’den bir ev, beş köle ve bir at almıştır. Bu saat büyük ihtimalle Leedes tarafından getirilmişti. 

Bir kum saati Avrupa’nın zamanı algılamasını ve zamanı ölçme konusunda takıntılı olduğunu gösterir. Cihangir ise bu resimde kelimenin tam anlamıyla ölçülebilir zamanın dışında oturuyor. Aynı şekilde, kum saatini Cihangir’in eksikliklerinin bir sembolü olarak da yorumlayabiliriz. Kum saati, denizde zamanı ölçmek için kullanılan güvenilir bir araç olduğundan denizcilik açısından çok önemliydi. Cihangir’in en sevdiği eşi olan Nur Cihan, ticaret gemilerine sahipti. Ancak, Babürlüler denizde askeri anlamda başarılı değildi. Bir deniz gücü kurma konusunda da başarılı olamadılar. 

Bichitr, tablosunda Cihangiri ve tahtını kum saatinin üzerinde oturtarak maddi dünyanın reddedilemez biçimde önceliği olduğunu vurgulamış, buna karşılık Cihangir, manevi alemi öne çıkartarak bu gerçeğe sırtını dönmüş durumda kalmıştır. Bichitr’in resminde görülen Cihangir’in Sufi Şeyh’i sultanlara tercih etmesi, aslında Cihangir’in gerçek sorununun maddi dünyada başarı peşinde koşar görünürken Şeyhleri tercih etmiş olmasıdır diye de yorumlanabilir.

Bilgi: Okuduğunuz bu yazı 01.07.2025 01:44 tarihinde Hindistan Gezi resmi sitesinde şu sayfadan alınmıştır: https://hindistangezi.com/kum-saatli-taht-ve-cihangir-sah/ Tüm hakları hindistangezi.com'a aittir.

🟥

Babür’ün yaşamı


Doğumu ve çocukluğu

Babür Şah, 14 Şubat 1483’te doğdu. Babası Ömer Şeyh, Fergana’nın sultanıydı. Babür, açık tenli oluşuyla, siyah çekik gözleri ve çıkık elmacık kemikleriyle Orta Asyalı kökeni çok belirgin bir kişiydi. 11 yaşındayken babası bilinmeyen bir nedenle ortadan kaybolunca Babür, amcası ve yeğenleriyle birlikte tahta geçti. Bu sırada Fergana vadisi, dönemin önemli şehirlerinden Semerkant ve Buhara’dan 200 km. kadar uzakta, verimli toprakları olan yemyeşil bir yerdi.

Fergana vadisi


Timur’un ölümü

O dönemde büyük hükümdar Timur öldü. Hükümdarlığı Delhi’den Akdeniz’e, Pers Körfezinden Volga nehrine kadar uzanıyordu. 1496 yılında Semerkant’ın sultanı da ölünce Babür, iki yeğeniyle birlikte şehri kuşattı. 7 ay sonra burayı ele geçirdi ve hemen Timur’un türbesini ziyaret etti. Babür Şah, daha sonra Hindukuş Dağları’nı aşarak Kabil üzerine yürüdü ve şehri kolayca ele geçirdi. Kabil’i taze meyveleri, ba­lı ve iyi ko­run­muş ha­liy­le çok sev­di, her za­man baş­ken­t ola­rak kul­lan­dı.

Babur Kabil seferinde © Wikimedia Commons

Kan­da­har ve Ka­bil şe­hir­le­ri, İran ve Ana­do­lu üzerinden Av­ru­pa’ya açı­lan ker­van yo­lu üze­rin­dey­di ve bu­ra­dan her yıl 10 bin ka­dar at ve de­ve yü­kü olan ker­van­lar ge­çi­yor­du. Bu ker­van­lar­da­ki mal­la­rın de­ğe­ri­nin 400’de bi­ri ver­gi ola­rak alı­nır­dı. Bu sa­ye­de Ka­bil’­de uzun bir sü­re bol­luk ve ba­rış dönemi yaşandı. 

Bu ara­da Ti­mur Ha­ne­da­nı­nın baş­ka bir üye­si olan Şey­ba­ni Han, Se­mer­kant’ı ele ge­çir­di. Ba­bür Şah, Semerkant’a tek­rar se­fer yap­tı, an­cak gücü yeterli olmadığı için İran’da­ki Sa­fe­vi­lerden yar­dı­m istedi. Şah İs­ma­il, yapacağı yar­dı­m kar­şı­lı­ğın­da Ba­bür’ün Şii ge­le­nek­leri­ne gö­re gi­yin­me­si­ni ve bir Şii gi­bi dav­ran­ma­sı­nı şart koş­tu. 1511 yı­lı­nın Ka­sım ayın­da Se­mer­kant’ı ge­ri al­dı­ğın­da Ba­bür, bir Sün­ni ol­ma­sı­na rağ­men sa­ka­lı­nı Şii tar­zın­da kes­ti ve Şii kı­yafet­le­ri giydi. 

Kan­da­har ve Ka­bil şe­hir­le­ri, İran ve Ana­do­lu üzerinden Av­ru­pa’ya açı­lan ker­van yo­lu üze­rin­dey­di ve bu­ra­dan her yıl 10 bin ka­dar at ve de­ve yü­kü olan ker­van­lar ge­çi­yor­du. Bu ker­van­lar­da­ki mal­la­rın de­ğe­ri­nin 400’de bi­ri ver­gi ola­rak alı­nır­dı. Bu sa­ye­de Ka­bil’­de uzun bir sü­re bol­luk ve ba­rış dönemi yaşandı. 

Bu ara­da Ti­mur Ha­ne­da­nı­nın baş­ka bir üye­si olan Şey­ba­ni Han, Se­mer­kant’ı ele ge­çir­di. Ba­bür Şah, Semerkant’a tek­rar se­fer yap­tı, an­cak gücü yeterli olmadığı için İran’da­ki Sa­fe­vi­lerden yar­dı­m istedi. Şah İs­ma­il, yapacağı yar­dı­m kar­şı­lı­ğın­da Ba­bür’ün Şii ge­le­nek­leri­ne gö­re gi­yin­me­si­ni ve bir Şii gi­bi dav­ran­ma­sı­nı şart koş­tu. 1511 yı­lı­nın Ka­sım ayın­da Se­mer­kant’ı ge­ri al­dı­ğın­da Ba­bür, bir Sün­ni ol­ma­sı­na rağ­men sa­ka­lı­nı Şii tar­zın­da kes­ti ve Şii kı­yafet­le­ri giydi. 

Hindistan seferi

Ba­bür Şah, ün­lü Hay­ber Ge­çi­di­ni ge­çe­rek Pen­cab Ova­sı­na açı­lmaya ve Ti­murun yap­tı­ğı gi­bi “Hin­dus­tan’ı” ele geçirmeye karar verdi. Bu ara­da Ti­mur’un bı­rak­tı­ğı Ge­nel Va­li Hı­zır Han, ken­di­si­ni Del­hi Sul­ta­nı ola­rak ilan et­miş ve bir ha­ne­dan kur­muş­tu. Ba­bür’ün Şah ol­du­ğu­nu ka­bul et­mi­yor, bu­na kar­şı­lık Ti­mur’un oğ­lu Şah­ruh’a bağ­lı­lı­ğı­nı bil­di­ri­yor­du. Ba­bür, gön­der­di­ği el­çi ile “Daha önce bir başka Türk’e ait olan toprakları barış içinde geri almak istediğini” bildirdi, ama bu isteği reddedildi.

Babür, savaşa hazırlanmakta hiç acele etmedi. Üstad Ali isimli bir Türk ustanın dökümünü yaptığı topları ordusunda ilk kez kullanacaktı. 1525 yılında 25 bin kişilik bir kuvvetle yola çıktı. Panipat ovasında iki ordu karşılaştı. Babür ordusu, 100 bin kişi olduğu söylenen Delhi ordusunu yendi. Savaştan sonra oğlu Hümayun’u Agra’yı güvenlik altına almaya ve oradaki Lodi Hanedanına ait hazineyi getirmeye gönderdi. Bu hazinenin en önemli parçası olan büyük bir elmas, daha sonraları ‘Kuh-i Nur’ – Nur Dağı Elmas’ı olarak adlandırılmıştı.

Babür, Delhi ve çevresine yerleşti ama Rajastan’ın Hindu prensi Rana Sanga kısa süre sonra saldırıya geçti. Agra yakınlarındaki savaştan galip çıkan Babür ordusu oldu. Artık “Hindustan’ın” hakimi olmuştu. Oğullarını uzak eyaletlere vali olarak gönderdi. Kamran, Kandahar şehrine, Askari, Bengal’e ve Hümayun ise Bedekşan’a gitti.

Panipat savaşı 

Babür İmparatorluğu

Padişahlıktan sonra artık imparator olarak anılmak isteyen Babür bunun için büyük bir toplantı düzenledi. Timur’un ve Cengiz Han’ın soyundan gelen ve kendisine hizmet etmiş olan başka devlet büyüklerine Agra’ya gelmeleri ve “münasip hediyelerini almaları” konusunda mesajlar göndermeye başladı. 1528 yılının sonuna doğru yeterli sayıda olumlu cevap geldi.

Agra’da büyük bir festival hazırlandı. Ortasında Babür Şah’ın bulunduğu yarım daire şeklindeki ziyafet sofrasına en önemli konuklar oturtuldu. Burada yapılan en önemli iki faaliyet; yemek yemek ve hediye alıp vermekti. Babür, önemli misafirlerinin başından aşağıya altın ve gümüş paralar döktürüyor, misafirler Babür Şah’a, kılıç kınları ve şahın şerefine dikilmiş giysiler gibi hediyeler veriyordu. Bu sırada hayvanlar arasındaki dövüşler, güreşler, danslar, müzikler ve cambazlık gösterileri durmaksızın sürüyordu.

Bu büyük festival, dönemin şaşaasını yansıtan bir gösteriydi. Babür’ün kızı Gülbeden daha sonra “Beş kralın hazinesi onun (Babür’ün) eline geçti ve o, her şeyini (bu festivalde) dağıttı.” diye yazmıştı.

Mücadelesi küçücük Fergana bölgesi ile devasa Hindistan arasında iniş çıkışlarla geçmişti. Büyük ataları Timur’un ve Cengiz Han’ın izinden yürümüş ve zamanının en büyükleri arasına girmişti. Kendi yazdığı BABÜRNAME isimli kitabında yaşadığı döneme ait çok önemli bilgiler vermiştir.

Bilgi: Okuduğunuz bu yazı 01.07.2025 01:53 tarihinde Hindistan Gezi resmi sitesinde şu sayfadan alınmıştır: https://hindistangezi.com/baburun_yasami/ Tüm hakları hindistangezi.com'a aittir. Ba­bür, gön­der­di­ği el­çi ile “Daha önce bir başka Türk’e ait olan toprakları barış içinde geri almak istediğini” bildirdi, ama bu isteği reddedildi.


Xx

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Hallo 🙋🏼‍♀️