17 Haziran 2025 Salı

Neil Ackerman; Callanish anıtı

4 bin 500 yıllık olduğu açıklanan taşların 20 yıl önce bir köylü tarafından dikildiği ortaya çıktı

4 bin 500 yıllık olduğu açıklanan taşların 20 yıl önce bir köylü tarafından dikildiği ortaya çıktı

İskoçya'da keşfedilen halka şeklindeki taşların iddia edilenin aksine 4 bin 500 yıl önce değil, 20 yıl önce bir köylü tarafından dikildiği ortaya çıktı

İskoçya'nın Aberdeenshire bölgesinde keşfedilen ve 4 bin 500 yıl öncesine ait olduğu açıklanan halka şeklindeki taşların 20 yıl önce bir çiftçi tarafından dikildiği ortaya çıktı.

Geçtiğimiz yıl söz konusu taşlar üzerine çalışmalar yürüten arkeologlar, binlerce yıllık bir anıt keşfettiklerini belirterek İskoçya'ya önemli bir tarihi eser kazandırdıklarını düşünüyorlardı.

Ancak sitede arkeologların yoğun çalışmalar yürüttüğünü gören bir köylü, arsanın eski sahibi olduğunu ve taşları kendisinin taşıdığını iddia etti. Daha sonra yapıtın düşünüldüğü gibi 4 bin 500 yıl öncesine ait değil 1990’lı yılların ortasında diğer sitelerden esinlenmiş bir kopya olduğu anlaşıldı.

Ayrıca taşların altından alınan toprak örnekleri sonrasında ilk radyokarbon testleri taşların binlerce yıllık geçmişinin olmadığını kanıtladı.

Aberdeenshire Bölgesi Konseyi Üyesi Neil Ackerman, "Bu gelişmeyi öğrenmek açıkça hayal kırıklığı yarattı, ama bu olayla kopya bile olda yerel halkın tarihi yapılara önem verdiği anlaşılıyor" diye konuştu.


İskoçya'da halka şeklide dizilmiş binlerce yıl öncesine dayanan birçok dikili taş bulunuyor. Lewis Adası'ndaki 50 dev taştan oluşan Callanish anıtının yaklaşık 3 bin yıl öncesine ait olduğu sanılıyor.

Stonehenge’in Altı Tonluk Sunak Taşı İskoçya’dan Getirilmiş




Stonehenge’deki altı tonluk Sunak Taşı’nın kimyasal yapısı, İskoçya’nın kuzeydoğusunda bulunan taşlarla benzer çıktı.

Sunak taşı düz bir şekilde duruyor ve iki düşmüş sarsen taşının altında gömülü ve ziyaretçiler tarafından neredeyse görülemiyor. C: Aberystwyth Üniversitesi

Araştırmacılar, Stonehenge’in Sunak Taşı’nın jeolojik yapısının kimyasal analizine dayanarak bu devasa kayanın İskoçya’nın hangi bölgesinden geldiğini artık kesin olarak biliyorlar.

Nature dergisinde yayımlanan yeni bir çalışmanın parçası olan bu bulgu, devasa anıtın inşaatçılarının yaklaşık 6.000 kilogramlık taşı orijinal konumundan günümüzdeki güney İngiltere’deki yerine taşımak için gelişmiş yöntemler kullandığına dair daha fazla kanıt sunuyor.

Yıllardır Sunak Taşı’nın Galler’den geldiği düşünülüyordu. Ancak 2023 yılında yapılan bir analiz, taşın İskoçya’nın kuzeyi kadar uzak bir yerden gelmiş olabileceğini belirledi. Çünkü taş, bu bölgelerdeki diğer taşlara benzer şekilde büyük miktarda baryum içeriyordu. Bu keşif, araştırmacıların taşın gerçek kaynağını daraltmasına yardımcı oldu.

(İlgili: Stonehenge’in Sarsen Taşları 120 Km Uzaktan Gelmiş Olabilir)

Çalışmanın ortak yazarı ve Aberystwyth Üniversitesi’nde jeolojik kimya profesörü olan Nick Pearce, “Sunak Taşı her zaman çemberin içindeki diğer küçük mavi taşlarla birlikte sınıflandırılırdı” diye belirtiyor.

“Uzun süredir mavi taşların sadece Birleşik Krallık’ın güney kısımlarında, örneğin Güney Galler’de bulunabileceğine inanılıyordu. Taşların mineralojisini inceledikten sonra, Sunak Taşı’nın Galler’den gelmediği ortaya çıktı.”

Bu yeni analiz için araştırmacılar, Sunak Taşı’ndan alınan iki parçanın mineral tanelerini incelediler ve bunun zirkon, apatit ve rutil gibi bol miktarda mineraller içerdiğini ortaya çıkardılar. Araştırmacılar, mineral bileşiminin Orcadian Havzası’ndaki kayalarla eşleştiğini keşfettiler. Orcadian Havzası, kuzeydoğu İskoçya’yı, Orkney ve Shetland adalarını kapsayan bir bölge ve Stonehenge’e yaklaşık 750 kilometre uzaklıkta.

Stonehenge’in plan görünümü. C: Clarke, A., et al. 2024.

Ayrıca Sunak Taşı’nın bazı mineral tanelerinin 1 milyar ila 2 milyar yaşında olduğunu belirlediler. Pearce, “Kayaların yaşının bir parmak izini elde edebildik. Bu, İskoçya’nın Orcadian Havzası’ndaki tortul kayalarla mükemmel bir şekilde eşleşiyor.” diyor.

Peki Stonehenge’in yaratıcıları, bu devasa kayayı nasıl bu kadar uzun bir mesafe taşıdılar?

Özellikle de Stonehenge’i oluşturan devasa taşların MÖ 2.600 civarında yerleştirildiği göz önüne alındığında “İşte asıl soru bu” diyor Pearce.

“Sunak Taşı adalardan birinden geldiyse, yolculuğuna su üzerinde başlamış olmalı ve deniz ve kara taşımacılığını içermeliydi. Bu, basit bir iş değil.”

Araştırmacılar, taşın yolculuğu hakkında sadece spekülasyon yapabilseler de, bu kadar ağır bir yükü taşımak için Orcadian Havzası ile güney İngiltere arasında “deniz taşımacılık rotası” içeren “toplumsal bir koordinasyon” gerektirdiğini düşünüyorlar.

Pearce, “Bu durum, taşın nereden geldiği hakkındaki bilgimizi açıkça değiştiriyor. Bunu koordine etmek muhtemelen yüzlerce insanı içeriyordu. 6 metrik ton ağırlığında bir şeyi bu kadar uzağa taşımak için iyi bir sebepleri olmalıydı.” diyor.

Sunak Taşı, söz konusu iki yer arasındaki tek bağlantı değil.

Pearce, “İki bölgede de benzer çanak çömlek parçaları ve evler bulundu. Bu durum, bağlantının derinliğini güçlendiriyor.” diyor.


🟥

                                     🗿

🎥 Prometheus 2012 ;  2089 yılında, iki arkeolog tarafından İskoçya yakınlarında keşfedilen antik bir kalıntının ayrıntılarında bir yıldız haritası fark edilir. Bu iki arkeolog, Elizabeth Shaw ve Charlie Holloway, buldukları bu kalıntıları kendilerine Prometheus adını verdikleri ekipteki arkadaşları ile paylaşır ve bu haritaların LV-223 adında bir gezegeni tarif ettiği düşünülür. 

▪️Alien: Covenant ;Alien serisinin altıncı Prometheus serisinin ise ikinci filmi sayılan film; 2104 yılında Prometheus filminde uzak gezegen uydusu LV-223’ün facia dolu keşfinden neredeyse 11 yıl sonra, derin uzay keşif ve kolonize gemisi USCSS Covenant uzak gezegen Origae-6’ya doğru içerisinde 2000’den fazla kolonist insan ile yeni bir dünya kurmak için ilerlemektedir. 


🧬Virüs; Botanik olmayan tüm yasam formlarini bulasmak üzere tasarlanmis.Tüm Hayvanlara etten olan herseye.Onlari ya hemen öldürüyor yada melez bir tür yaratmak icin kulucka olarak kullaniyor.Saldirgan bir virus‘tur.🦠

         



Misir,Maya,Sümer,Babil,Hawai,Mezopotamya,iskocya skai adasi . =Aralarinda asirlar olan antik uygarlik birbirleriyle Hic bir temaslari olmamistir ama yinede her birinde insanlari yildizlari isaret eden dev varliklara taparken gösteren ayni hyologlif bulundu ve yildiz dizilimine uyan gök adasi sistemi dünyadan o kadar uzaktaydiki bu ilkel uygarliklarin onlardan Haberdar olmasini hicbir yolu yoktu.






~Tanri düz cizgiler halinde yaratmaz.!~ 





Sitchin, Sümer tabletlerinde bahsedilen Anunnaki adlı tanrıların aslında Nibiru adlı bir gezegenden gelen uzaylılar olduğunu iddia eder.






İnka mimarisinin en önemli ve belirgin özelliklerinden biri olan ikizkenar yamuk şeklindeki bir İnka kapısı.

Lombardlar

Elbe ile Oder nehirleri arasında, daha sonra da Ren Nehri kıyılarında yerleşmiş Barbar Cermen halkı.

 6. yüzyılınsonlarında İtalyan Yarımadasında Germendilini konuşan bir halk olan Lombardlartarafından kurulan erken Orta Çağ devletiydi. 

 Lombardlı tarihçi Paulus DiaconusHistoria Langobardorum [Lombardların tarihi] adlı eserinde Lombardların soyunun, İskandinavya'da yerleşik Winnili  isimli küçük bir kabileden geldiğini yazmıştır.

Valhalla by Max Brückner (by Max Brückner, Public Domain)Max Brückner tarafından resmedilen Valhalla:Max Brückner (Public Domain)

Odin her kapısından 960 savaşçının geçebileceği 640 kapılı bir sarayı yapmış. Valhalla adı da.

Valhalla (Ölü Kahramanların Salonu), İskandinav mitolojisinde Odin’in Valkürleri tarafından Ragnarök’te kaos güçlerine karşı savaşacak ordunun askerleri olmak üzere seçilen ölü kahramanların ahiretidir. Odin’in Salonu kavramı savaşçının, ahiretini bir savaş alanı olarak öngörmesinden ortaya çıkmıştır.

Valhalla ismi Eski Norsça Valholl’dan gelir, holl aslında salondan daha çok, bir kaya parçasını, tepeleri veya dağları ima eder ve Ölü Kahramanlar Tepesi olarak bilinir. Valhalla’ya ne zaman evrildiği belirsizdir, ancak bu tasvir 10. yüzyılda Grímnismál şiirinde tespit edildi.

Grímnismál, 13. yüzyılda Manzum Edda’daki diğer eserlerle birlikte toplanmıştır ve bu kitap, Nesir Edda(mitograf Snorri Sturluson tarafından 1179-1241 yılları arasında yazılmıştır) ile birlikte Valhalla görüşü için iki ana kaynaktır. 

İskandinav mitolojisi, efsanesi ve tarihi, yaklaşık olarak 1000 yılında Hristiyanlığın gelişi ve kabulüne kadar nesiller boyu sözlü olarak aktarılmıştır. 

İskandinav mitolojisini oluşturan tanrı ve kahramanların hikayeleri, onları dinleyiciler için söyleyen ve gelecek nesillere aktaracak olan çömezlere öğreten şairler (skald - İskandinav halk ozanı) tarafından ezberlendi.

13. yüzyıla gelindiğinde, Hristiyan yazarlar bu şiirlerden bazılarını yazmaya başlamışlardı ve 10. yüzyıldan itibaren yazılmaya başlanmış hikayeleri içeren Manzum Edda olarak bilinen eserde toplanmıştır. İzlandalı bilim insanı ve mitograf Sturluson, Nesir Edda’yı yazmak için eski eserler artık mevcut olmadığından ötürü, Manzum Edda’dan ve sözlü gelenekten yararlanmıştır. 

Ölümden Sonraki İskandinav Alemleri

Öldükten sonra ruhların seyahat ettikleri beş alem vardı ve bazı durumlarda neden biri yerine diğerine gittiklerinin kesin bir nedeni yoktur.

  • Fólkvangr – Tanrıça Frejya’nın alemi
  • Hel – Tanrıça dev Hel’in alemi
  • Ran – Tanrıça Ran’ın alemi
  • Mezar Höyüğü – Birinin anıtı veya kabiri
  • Valhalla – Odin’in Kahramanlar Salonu

Bu beş alemin dışında, bazı şiirlerde Glæsisvellir (Işıltılı Ovalar) olarak, ayrıca Ódáinsakr (Ölümsüz Topraklar) olarak da bahsedilen Odin’in Salonu yakınlarında bir meyve bahçesi ya da meyve bahçesinin bir kısmının bulunduğu başka bir alem daha vardır. Bu alem, Gudmund adında bilge bir kral tarafından yönetililiyordu. Alem, burada bilim insanı H.R. Ellis Davidson tarafından alıntılanan Hervarar Destanı’nda anlatılmaktadır:

Gudmund ve adamları birçok insan ömrü boyunca yaşadılar ve bu sebeple, putperest adamları onun Ölümsüz Toprakları’ndaki krallığında ve oraya gelen herkesin hastalığa ve yaşlanmaya sırt çevirdiğine ve ölmeyeceğine inanıyor. Gudmund’un ölümünden sonra adamları ona taptılar ve ona tanrı dediler. Gudmund’un krallığına girenler, kızları tarafından dost olarak hoş karşılandılar, böylece toprakları Kadınlar Ülkesi olarak iyi nitelendirilebilirdi. (Myths and Symbols, 185)

Glæsisvellir, eceliyle ölenlerin ruhlarının seyahat ettiği Fólkvangr’ın (ölü insanlar alemi) ilk versiyonu olabilir. Ancak Frejya tarafından, Sessrúmnir’i (Tanrıça Frejya’nın salonu) doldurmaları ve Valhalla’daki kahramanların yaptığı gibi Ragnarök’ün gelişini beklemeleri için savaşçılar da getirildi.

Valhalla

Valhalla
Emil Doepler (Public Domain)

Valhalla

Sadece beş ahiret alemi veya farklı isimlerle anılan başka alemler de olabilir. Glæsisvellir, daha önce belirtildiği üzere Fólkvangr’ın ilk versiyonu olabilir, ancak Odin ile ilişkilendirildiği için Valhalla’nın da bir versiyonu da olabilir. H.R. Ellis Davidson bu durum hakkında şöyle söylüyor:

Herkesin ölümden sonra seyahat ettiği evrensel bir ölüler diyarına dair tek bir inancın var olduğu varsayımının kesinlikle hiçbir dayanağı yoktur. Doğaüstü evrenin alemleri arasında sürekli olarak tezatlar yapılır. Bizim tanrılarımız, devlerimiz var, adil devler ve buz devleri… Bu tarz betimlemeler bölük pörçük veya kafa karıştırıcı olabilir, ancak onlar oldukça eski tasvirlerdir. İnsanların ölümden sonraki kaderlerini belirleyen önemli bir faktör, dünyadaki mevkileriydi. (Myths and Symbols, 188)

Bu düşünce Ragnarök’ün, bir savaş alanından Odin’in Kahramanlar Salonu’na kadar olan gelişimini büyük bir olasılıkla destekleyen şeydir.

Valhalla savaşçıları,Nesir Edda’nın Gylfaginning 41. kısmında anlatıldığı gibi, her şeyin üstesinden gelebilen, Ragnarök’e hazırlanmak için becerilerini geliştiren einherjar(mükemmel savaşçılar) olarak biliniyorlardı.

Her gün giyinip kuşanıp hemen zırhlarını giyerler ve meydana çıkar ve birbirleriyle savaşıp yere sererler. Onların sporu budur; akşam yemeği vakti geldiğinde, Valhalla’ya eve dönerler ve burada söylendiği gibi içmeye otururlar: Odin’in salonundaki tüm mükemmel savaşçılar, eğlenirler her gün, kendilerine kurban seçer ve savaşta ata binerler, daha sonra beraber kardeşçe otururlar.

Valhalla’da yeme içme sıkıntısı yoktur çünkü tanrların aşçısı Andhrimnir, hiç sönmeyen bir ateşin üzerinde Saerimnir adında kocaman bir hayvan pişirirdi (bazen yaban domuzu olduğundan bahsedilir). 

Tanrıların birkaçı ve Valhalla’nın usta savaşçıları Loki tarafından yönetilen kaos ordusundan önce ölecektir. Bunlara kurt Fenrir, dünya yılanı Jörmungandr, tanrıça Hel, ölü ruhlar ordusu, Surtr’un ateş devleri ve birçok kişi dahildir.

Ragnarök
Dünya'nın Sonu Ragnarök
Johannes Gehrts (Public Domain)

Ragnarök efsanesi ölü savaşçıların yalnızca Odin ve Freyja tarafından değil aynı zamanda Hel tarafından da seçildiğini öne sürer. Gylfaginning’in 51. kısmında yazdığı gibi, ‘’Hel’in bütün usta savaşçıları Loki’nin izinden gider ve buradaki usta savaşçı kelimesi Valhalla’daki einherjar kelimesini kasteder. Bu mükemmel savaşçılar (einherjar) Odin’in Salonu’nda uzun süre kalmış olsalar da faniler, kıyamet gününü müjdeleyen olayın, tanrı Baldr’ın öllümünün, Viking çağında (MS.790-1100) çoktan gerçekleşmiş olduğunu anlamışlardı.

⚠️Tanrı'ya verilen Hristiyan isimlerinden etkilenmiştir. Örneğin Skaldik şiir (Viking Çağı, Hristiyanlık öncesi şiir, çoğunlukla krallar ve kortejleri tarafından saraylarda dinlenir) Baldr, Thor ve Vali'yi Odin'in oğulları olarak adlandırırken, daha sonra MS 13. yüzyıl İzlandalı yazar Snorri Sturluson listeye Heimdall, Týr, Bragi, Vidarr ve Hodr'u da ekler.‼️

bilim insanı Daniel McCoy da Hristiyanlık öncesi İskandinav inançlarının yeniden doğuş kavramını desteklemediğini, aksine ozanların şarkılarında hatırlanacak şanlı bir ölümü vurguladığını belirtmektedir.

https://youtu.be/7Ch227pV-A0?si=210QRrEk3MgmM9GJ   

🎥 Redbad izle 2018 

Valhalla, izleyicileri İskandinav denizcilerinin 793’te İngiltere’ye saldırıp Saint Cuthbert’in kalıntılarını barındıran Lindisfarne manastırına baskın düzenlemesinden dokuzuncu yüzyılın başlarına götüren History Channel dizisi Vikings’in bir yan ürünü.

İlk gösterinin amacı Viking dünyasının yaratılışı hakkında bir hikâye anlatmaktı, bu yeni gösteriyse 1066’da bir çağın sonunu haber veriyor. Adı, mitolojiden geliyor ve İskandinav dilinde tanrı Odin.

efsanede görünen sadece üç tanrı vardır; Odin, Thor ve Loki ile birlikte bunlardan biridir.


🟥


EBOLA ViRÜS:

ebola-virus-hasta

Yatay gen transferi, bir organizmanın, ikinci bir organizmadan türemeden, o ikinci organizmaya ait genetik malzeme edinmesini sağlayan herhangi bir süreçtir. ⤴️Buna karşın, dikey transfer bir organizmanın kendi atalarından (yani ebeveynlerinden) genetik malzeme edinmesidir.


İlk kolera salgını

1817-1824 yılları arasında Asya ve Orta Doğu'da görülen kolera salgını

İlk kolera salgını (1817 – 1824), aynı zamanda ilk Asya kolera salgını veya Asya kolerası olarak bilinen, Kalküta çevresinde oluşmuş ve Güneydoğu Asya, Ortadoğu, Doğu Afrika ve Akdeniz kıyılarına kadar yayılmış bir salgın hastalıktır. Kolera daha önce birçok kez Hindistan'a yayılmışken, bu salgın daha da ilerledi; sona ermeden önce Çin ve Akdeniz'e kadar ulaştı. Bu salgının sonucunda Avrupa'nın baskısıyla bölgeye gönderilen Britanyalı askerler de dahil olmak üzere yüz binlerce kişi öldü. 

Kolera, Ganj nehri'nin alçakta kalan bölgelerine özgüdür. Festival zamanlarında, nehri seyahat edenler sık sık hastalığa yakalanırlar ve Hindistan'ın diğer bölgelerine dönmeleriyle hastalığın yayılmasına neden olurlar. İlk kolera salgını da Jessore kasabasında benzer şekilde başladı.

Ganj, yüksek Himalaya yaylâlarındaki Bhagirathi ve Alakmanda akarsularının birleşmesinden doğar. Dar ve sarp boğazlarla Siwalik tepeleri ve küçük bir ticaret şehrinin bulunduğu Hardvar Ovası boyunca akar. 

Ganj Nehri, Hinduizm inancına göre kutsaldır. Hindular nehri Tanrıça Ganga'nın kişileştirilmiş formu olarak kabul ederler ve bu nedenle insanlar nehre taparlar.

Ebola Virüsü

Dünya Haritası Üzerinde Afrika Kıtasındaki Bakteri Görüntüsünü Gösteren Mercek






Arka plan

Ebola hastalığı ( EBOD ), filoviridae ailesinin üyeleri olan ortoebolavirüslerin neden olduğu, insanlarda ve diğer primatlarda görülen ciddi bir hastalıktır. Hastalık, 1976'da Zaire'de (şimdiki Kongo Demokratik Cumhuriyeti ( DRC)) ve Sudan'da (şimdiki Güney Sudan) neredeyse aynı anda görülen salgınlarla tanımlanmıştır.

1979 ile 1994 yılları arasında insan vakası veya salgın tespit edilmedi. Ancak 1994'ten bu yana salgınlar giderek artan sıklıkta tanındı.

2014 yılına kadar, EBOD salgınları   öncelikle Orta ve Batı Afrika'daki tropikal yağmur ormanlarına yakın uzak köylerden bildiriliyordu. Doğrulanmış vakaların çoğu  Kongo Demokratik Cumhuriyeti , Gabon, Kongo Cumhuriyeti, Sudan ve Uganda'dan bildirildi. 2014 yılında, Batı Afrika'da ilk kez Gine, Liberya ve Sierra Leone'yi içeren bir  EBOD salgını bildirildi. 2014 ile 2016 yılları arasında devam eden bu salgın sırasında, kentsel alanlarda yoğun bir bulaşma oldu ve 28.000'den fazla bildirilen vaka ile sonuçlandı. İtalya, Mali, Nijerya, Senegal, İspanya, İngiltere ve ABDdahil olmak üzere birçok ülke  bu salgınla ilişkili ithal  EBOD vakaları bildirdi.

Ortoebolavirüsün 4 türünün insanlarda hastalığa neden olduğu bilinmektedir:

  • Ebola virüsü hastalığı ( EVD ): Ebola (Zaire) virüsünün (orthoebolavirus zairense, EBOV ) neden olduğu
  • Sudan virüsü hastalığı ( SVD ): Sudan virüsünün (orthoebolavirus sudanense, SUDV ) neden olduğu
  • Bundibugyo virüsü hastalığı (BVD): Bundibugyo virüsünün (orthoebolavirus bundibugyoense, BDBV ) neden olduğu
  • Tai Ormanı (eski Fildişi Sahili) virüsü (orthoebolavirus taiense, TAFV )

Reston virüsü (orthoebolavirus restonense, RESTV ), ilk olarak 1989 yılında Filipinler'den ithal edilen bir maymun kolonisinde Virginia, Reston'da ( ABD ) tespit edildi. İthal hayvanlarla bağlantılı insan olmayan primatlarda ciddi hastalık salgınlarına neden olmuştu. Bu salgınlar sırasında birkaç araştırma görevlisi virüsle enfekte oldu ancak hastalanmadı.  RESTV , 2008 yılında  Filipinler'deki hasta domuzlardan izole edildi. Birkaç hayvan tesisi çalışanı antikor geliştirdi ancak hiçbiri herhangi bir semptom bildirmedi.

2018 yılında Sierra Leone'deki yarasalarda Ebola virüsünün altıncı türü keşfedildi ve Bombali virüsü (orthoebolavirus bombaliense, BOMV) olarak adlandırıldı.

Şekil 1: Afrika'daki  Ebola hastalığı ( EBOD ) haritası . Lütfen Afrika dışında bildirilen seyahatle ilişkili EVD vakalarının  ayrıntıları için HCID: ülkeye özgü risk web sayfasına bakın.

Doğal rezervuar

Orthoebolaviruses'un doğal rezervuarının Pteropodidae familyasından meyve yarasaları olduğuna inanılmaktadır. İnsan olmayan primatların, daha önceki birçok  EBOD salgınında insan enfeksiyonu kaynağı olduğu bilinmektedir. Ancak, rezervuar konakçıları yerine tesadüfi konakçılar olarak kabul edilirler. Bunun nedeni, enfekte olduklarında genellikle ciddi, ölümcül hastalıklar geliştirmeleri ve viral dolaşımın popülasyonları içinde devam etmediğine inanılmasıdır. Yarasalara ek olarak, EBOV RNA'sı şempanzelerde, goriller ve orman antiloplarında da tespit edilmiştir (bkz. Judson ve diğerleri , 2016).

Ağaç Dalındaki Yarasa





Bulaşma

Ortoebolavirüsler, enfekte bir hayvanın kanı, organları veya diğer vücut sıvılarıyla temas yoluyla insan nüfusuna bulaşır. Batı Afrika salgınındaki (2014-2016) ilk insan EBOD vakası muhtemelen yarasalara maruz kalma yoluyla enfekte olmuştur. Yarasalara ek olarak, EBOD , Fildişi Sahili, Kongo Cumhuriyeti ve Gabon'da hem ölü hem de diri enfekte şempanzeler, goriller ve orman antiloplarıyla temas eden kişilerde de belgelenmiştir.

Ortoebolavirüsler, enfekte bir kişinin kanı, organları veya diğer vücut sıvılarıyla doğrudan temas yoluyla kişiden kişiye bulaşabilir. İnsanlar ayrıca, enfeksiyöz salgılarla kirlenmiş iğneler veya kirli giysiler gibi nesnelerle temas yoluyla da ortoebolavirüslerle enfekte olabilir.

Enfekte bir kişinin vücudu veya vücut sıvılarıyla doğrudan teması içeren cenaze törenleri de bulaşmaya katkıda bulunabilir.

Ortoebolavirüsler akut hastalıktan sonra bile vücudun bazı bölgelerinde varlığını sürdürebilir ve bu devamlılık tekrarlayan salgınlar riskini taşır. Bu bölgeler arasında testisler, gözlerin iç kısmı, plasenta ve merkezi sinir sistemi bulunur. İyileşen bir vaka veya sağ kalanla cinsel temas yoluyla bulaşma belgelenmiştir. Virüs, iyileştikten sonra bir yıldan fazla süre semende bulunabilir.

Kişisel koruyucu ekipman ( KKE ) kullanımı da dahil olmak üzere yetersiz enfeksiyon önleme ve kontrol önlemlerinin olduğu yerlerde , sağlık çalışanları veya evde enfekte bireylere bakanlar, EBOD hastalarıyla yakın temas yoluyla enfeksiyon riski altındadır . Laboratuvardan edinilen EBOD , İngiltere'de (1976'da) ve Rusya'da (1996 ve 2004'te) bildirilmiştir. Bunlar ağırlıklı olarak enfekte hayvanlarla veya viral kültürlerle uğraşmakla ilişkilendirilmiştir.

Ortoebolavirüsün sağlam deri yoluyla bulaştığına veya enfekte kişilerin öksürme veya hapşırma yoluyla virüsü başkalarına yaydığına dair bir kanıt yoktur.

Belirtiler

EBOD’un kuluçka süresi 2 ile 21 gün arasında değişmekte olup, ortalama 8-10 gündür.

Hastalığın başlangıcı genellikle ateş, baş ağrısı, yorgunluk, kas ağrısı ve boğaz ağrısı semptomlarıyla aniden ortaya çıkar. Mide bulantısı, ishal ve kusma gibi gastrointestinal semptomlar genellikle birkaç gün sonra ortaya çıkar. Bazı hastalarda döküntü, öksürük, nefes darlığı, kırmızı gözler, hıçkırık, böbrek ve karaciğer fonksiyonlarında bozulma ve iç ve dış kanama görülebilir.

EBOD'lu klinik olarak hasta olan vakaların %25 ila %90'ı virüs türüne, hastanın yaşına ve diğer faktörlere bağlı olarak ölümcüldür.

Aşağıdaki diyagram, bir kişinin bulaşıcılığının ortoebolavirüs enfeksiyonundan sonra zamanla nasıl değiştiğini ana hatlarıyla göstermektedir. Bir kişi hiçbir belirti göstermediğinde veya ateş gibi erken belirtiler gösterdiğinde, vücuttaki virüs seviyesi çok düşüktür ve bu nedenle başkaları için çok düşük bir risk oluşturur. Bir kişi ishal ve kusma gibi belirtilerle hastalandığında, tüm vücut sıvıları, özellikle de yüksek düzeyde virüs içerebilen kan, dışkı ve kusmuk bulaşıcı olarak kabul edilir. Birisi en bulaşıcı olduğu noktaya ulaştığında, hareket etmek veya sosyal olarak etkileşimde bulunmak için yeterince iyi olma olasılığı düşüktür. Bu nedenle, enfeksiyonun bu aşamasındaki en büyük risk, bakımıyla ilgilenen kişilerdir. İyi hijyeni sağlamanın zorluğu nedeniyle, cildin hastalığın geç evresinde kirlenmesi muhtemeldir.


Tanı

EBOD'nin  enfeksiyonun erken evrelerinde klinik tanısı  zordur, çünkü erken semptomlar spesifik değildir ve sıtma, tifo ve menenjit gibi diğer enfeksiyonların semptomlarına benzerdir.

Laboratuvar tanısı yüksek düzeyde biyolojik sınırlama koşulları altında yapılmalıdır. Akut enfeksiyonun tanısı viral RNA için ters transkriptaz polimeraz zincir reaksiyonu ( PCR) ile yapılır .

İngiltere'de laboratuvar tanısı Nadir ve İthal Patojenler Laboratuvarı tarafından yapılmaktadır .

Bkz.  Viral hemorajik ateş: örnek test tavsiyeleri.

 Tedavi

EBOD hastalarının, elektrolit içeren solüsyonlarla intravenöz sıvılar veya oral rehidratasyon ile oksijen durumunun ve kan basıncının korunmasını içeren yoğun destekleyici tedaviye ihtiyaçları vardır.

Ebola (Zaire) virüsünün ( EBOV ) neden olduğu Ebola virüs hastalığının ( EVH ) tedavisi için REGN-EB3 (Inmazeb™) ve mAb114 (Ebanga™) olmak üzere iki monoklonal antikor mevcuttur .

Dünya  Sağlık Örgütü'nün  Ebola virüsü hastalığı için tedavi rehberi, laboratuvar onaylı EVD enfeksiyonu olan hastalar ve EVD durumu  doğrulanmamış 7 günlük veya daha küçük yenidoğanlar için   REGN-EB3 ve mAb114 kullanımını önermektedir  . Bu yenidoğanlar, doğrulanmış EVD'li  annelerden doğmuştur  .

 Şu anda, Orthoebolavirus Sudanense ( SUDV ) veya EBOV dışındaki diğer Ebolavirüs türlerinden herhangi birinin neden olduğu EBOD'un tedavisi için lisanslı bir tedavi yöntemi bulunmamaktadır  .

Önleme

Ortoebolavirüslerin kişiden kişiye bulaşmasını önlemek için, hastaların bakımı sırasında enfekte vücut sıvılarıyla temastan kaçınılmasına büyük özen gösterilmesi gerekir.

Hastalar izole edilmeli ve viral hemorajik ateşlerin yönetimine yönelik kılavuzdaaçıklandığı gibi KKD dahil olmak üzere katı bariyer hemşirelik teknikleri kullanılmalıdır . İntravenöz hatların yerleştirilmesi, kan, vücut salgıları, kateterler ve emme cihazlarının elleçlenmesi gibi invaziv prosedürler özel bir risktir ve sıkı enfeksiyon önleme ve kontrolü esastır.

EBOD nedeniyle ölenlerin bedenleri   oldukça bulaşıcı olmaya devam ediyor ve derhal ve güvenli bir şekilde gömülmeli veya yakılmalıdır.

EVD'nin önlenmesi için iki aşı lisanslanmıştır  ve virüsün lekesine özgüdür. rVSV-ZEBOV aşısı (ERVEBO®),  EBOV'nin  neden olduğu EVD'yekarşı koruma sağlar ve 18 yaş üstü yetişkinlerde kullanılır. rVSV-ZEBOV, omuz veya uyluk çevresinde kas içine (intramusküler) tek bir enjeksiyon olarak verilir. rVSV-ZEBOV,  bağışıklık tepkisi uyandırmak için yalnızca tek bir doz gerektiğinden, EBOV'nin  neden olduğu bir EVD salgınına yanıtın bir parçası olarak kullanılabilir . Bir salgın bağlamında,  DSÖ'ye tavsiyelerde bulunan Stratejik Uzman Danışma Grubu  ( SAGE )  , 6 aydan daha önce aşılanmış olan kişilerin, doğrulanmış bir vakanın temasları veya temaslarının temasları arasındaysa yeniden aşılanmalarını önermektedir.

EBOV'un  neden olduğu EVD'ye karşı koruma sağlamak için mevcut olan ikinci aşı  2 doz olarak verilir. İlk doz, Ad26.ZEBOV-GP (Zabdeno), ardından 8 hafta sonra ikinci doz, MVA-BN-Filo (Mvabea) verilir. 2 doz, omuz veya uyluk çevresindeki kas içine (intramusküler) enjeksiyon olarak uygulanır. Ad26.ZEBOV-GP ve MVA-BN-Filo yetişkinlerde ve bir yaşın üzerindeki çocuklarda kullanılabilir. Aşı 2 doz gerektirir ve bu nedenle acil korumanın gerekli olduğu salgın yanıtında kullanılmaya uygun değildir. Daha önce 4 aydan daha önce Ad26.ZEBOV-GP ve MVA-BN-Filo enjeksiyonları almış ve acil enfeksiyon riski altında olan kişiler, Ad26.ZEBOV-GP'nin bir güçlendirici dozunu alabilirler.

Şu anda SUDV'nin  neden olduğu  SVD'ninönlenmesi için lisanslı bir aşı bulunmamaktadır  . WHO'ya göre  , mevcut kanıtlar rVSV-ZEBOV aşısının ( EBOV'a karşı oldukça etkili olan) SUDV'ye karşı çapraz koruma sağlamadığını göstermektedir. SUDV'ye karşı aşılar , Faz 1 verilerine sahip aşılar (insanlarda güvenlik ve immünogenite verileri) dahil olmak üzere farklı geliştirme aşamalarındadır.

İngiltere yönergeleri

Birleşik Krallık'ta  EBOD  ve diğer viral hemorajik ateş hastalarının yönetimi (enfeksiyon kontrolü dahil) konusunda uzman rehberliği  bulunmaktadır.

Bu kılavuz, halk sağlığının korunmasını sağlamak amacıyla, NHS kapsamında enfekte olduğundan şüphelenilen hastaların kapsamlı bir şekilde değerlendirilmesi, hızla teşhis edilmesi ve güvenli bir şekilde yönetilmesi konusunda tavsiyeler sunmaktadır.

EBOD veya diğer VHF vakalarından şüphelenen sağlık çalışanları VHF değerlendirme algoritmasına başvurmalı ve yerel enfeksiyon servisleriyle (mikrobiyoloji, viroloji, bulaşıcı hastalıklar) görüşmelidir. Enfeksiyon servisleri, risk değerlendirmesi, test ve klinik tavsiyeler konusunda tavsiye almak için İthal Ateş ServisiIFS ) ile iletişime geçebilir.

İngiltere'deki vakalar

Birleşik Krallık'ta ithal EBOD vakaları son derece nadirdir. 1976'dan beri Birleşik Krallık'ta bildirilen 4 doğrulanmış EBOD vakası olmuştur . Bunlardan biri 1976'da laboratuvarda edinilen bir vakaydı ve 3 vaka 2014-2015 yılları arasında Batı Afrika salgınıyla ilişkili sağlık çalışanlarındaydı. Birleşik Krallık'ta EBOD'dan kaynaklanan hiçbir ölüm olmamıştır .

🎥          1:09:54 konusu geciyor.

 

irlandalı çocuk kitapları yazarı, 1992 yılından ölene dek yaşamını doğu berlin’de sürdürmüştür. 
eserleri berlin, münih ve belfast olmak üzere birçok kentte sergilendi.

George Bernard Shaw (d. 26 Temmuz 1856, Dublinİrlanda - ö. 2 Kasım 1950, Hertfordshireİngiltere), İrlandalı yazardır. Oyun yazarı olarak ünlenen yazar, altmıştan fazla oyuna imza atmıştır. Protestan "üstünlüğüne" aitti - toprak sahibi İrlandalı soylular - ancak pratik olmayan babası önce sinecurlu bir devlet memuruydu ve sonra başarısız bir tahıl tüccarıydıİngiliz toplumunu devrim yoluyla değil, ülkenin entelektüel ve politik yaşamına "nüfuz etme" (Sidney Webb'in terimiyle) yoluyla dönüştürmeyi.

Şeytanın Müridi(1897'de sahnelendi) Amerikan Devrimisırasında New Hampshire'da geçen bir oyundurve geleneksel melodramın tersine çevrilmesidir.Sezar ve Kleopatra(1901'de sahnelendi) Shaw'un ilk büyük oyunudur. Oyunda Kleopatra, Shakespeare'in 38 yaşındaki baştan çıkarıcısı yerine şımarık ve kötü kalpli 16 yaşında bir çocuktur.Antony ve Kleopatra . Oyun, Sezar'ı bir asker olduğu kadar bir filozof olan yalnız vekatı bir adam olarak tasvir ediyor. 

Hem 1925'te Nobel Edebiyat Ödülü'nü hem de 1938'de Pygmalion ile Oscar'ı alarak, bu iki ödülü de alabilen ilk insan olmuştur. Sosyalizm ve kadın haklarının koyu bir savunucusu olmuştur. Shaw, vejetaryen olmasının yanında ayrıca içki ve sigaradan da hayatı boyunca kaçınmıştır.

Pygmalion, İrlandalı oyun yazarı George Bernard Shaw'ın 1913 yılında yazdığı aynı adlı tiyatro eserinden uyarlanmıştır. Bu oyun da yine aynı adı taşıyan Yunan mitolojisinedayanıyordu.

Filmin kurgusunu ise o tarihte henüz yönetmenliğe geçmemiş olan David Lean yapmıştır.

  • Filmin temasının daha iyi anlaşılabilmesi için, Yunan mitolojisinde anlatılan Pygmalion ve Narkissos mitine, cinsel fetişizmlerden Agalmatophilia (heykel fetişizmi) konusuna ve hayali kukla karakter Pinokyo hikâyesine de bir göz atmak gerekebilir.
  • Aslında filmde keskin bir alaycılık ve ağır bir toplumsal eleştiri vardır. Bernard Shaw İngiltere'deki sınıfsal ayrılıkların saçmalığına ve gereksizliğine vurgu yapar. Örneğin soylu bilim insanı Henry Higgins (Leslie Howard)'in aristokrat ailesinin de desteği ile ömrü boyunca elde ettiği özellikleri, sokaklarda yaşayan cahil bir çiçekçi kız Eliza Doolittle'ın (Wendy Hiller) sıkı bir çalışmayla ve iyi bir eğitimle sadece 6 ayda elde etmesi mümkün olabilmektedir.

🔴


Bir İnsanı Nasıl Ölümsüzleştirirsin? Şiirde Ve Heykelde ÖLÜMSÜZLÜK Teması: OZYMANDIAS


Percy Bysshe Shelley

İngiliz Romantik şair (1792-1822)

1811'de yazdığı "Ateizmin Gerekliliği" adlı makalesinden dolayı Oxford'dan atıldı İrlanda'da ayaklanmayı kışkırttı.

1815'te Godwin'in kızı Mary (Frankenstein'in yazarı) ile tanıştı. 

1816-1818'lerde The Revolt of Islam ve 1820'de Prometheus adlı yapıtlarında kadın ile erkeğin beraberliğini, kurtarıcı bir ilişki olarak kutsadı ve umudunu "Doğu"ya bağladı.

Ayrıca bu yüzyılda hızla yayılmaya başlayan vejetaryen'liğin gönüllü avukatlığını Leo Tolstoy ile birlikte yaptılar.

16.yüzyıl şairi Edmund SpenserSonnet 75’ında çok güzel örnekliyor aslında bunu. Eğer biz yüzyıllar sonra hala Homer’den, Gılgamış’tan, Shakespeare’den bahsedebiliyorsak bunların sebebi bu kişilerin edebiyat içinde ister istemez bir iz bırakmış olmaları. Heykellerin de bu manada şiirden geri kalan bir yanları yok. Hatta heykeller görsel bir sanat dalı oldukları için verecekleri mesajı daha açık bir şekilde verebiliyor.

Percy Shelley, Ozymandias şiirinde bu iki temadan, hem ölümsüzlükten hem de heykelin bir otorite aracı olarak kullanılmasından bahsediyor.

Ozymandias

Percy Bysshe Shelley'in 11 Ocak 1818 tarihinde yayımlanmış şiiri.

"Ozymandias", İngiliz şair Percy Bysshe Shelley'in bir şiiri. İlk olarak, Londra'da, The Examiner'ın 11 Ocak 1818 tarihli sayısında yayınlanmıştır. 

Efsanelere göre ise Kadeş Savaşı esnasında Mısır Mitolojisi’ne göre baş tanrı Amon’un gücü ile birlikte Hititleri alt etmeyi başaran bir Kraldır. Kendine çok fazla bir biçimde güvenen ve kendini çok fazla bir biçimde seven Ramses kendisine bir sürü heykel yaptırdı. 

Bugün biz hala Shakespeare’dan, bizim unutulmaz Destanlarımızdan ve daha nice edebi eserlerden bahsedebiliyorsak heykelde o dönemler için öyle bir şeydi.

Ozymandias, M.Ö. 1279'dan M.Ö. 1213'e kadar Mısır'a hükmetmiş İkinci Ramses'in Yunanca adıdır. 

Şiirde anlatılan heykelin nasıl bir figürü tasvir ettiğini hayal edebildiniz mi şimdi? Soğuk bir bakış, yıkılmış bir heykel. Peki bu heykelin altında ne yazıyormuş? Direkt alıntı veriyorum:

Kralların Kralıyım, Ben Ozymandias. Her kim benim ne kadar haşmetli olduğumu ve nerede yattığımı bilirse, eserlerimden birini geçmesine izin verin.

The Examiner dergisinin Ocak 1818 tarihli sayısında Percy Shelley’nin Glirastes takma ismini kullanarak yayımladığı Ozymandias şiiri

Türkçe

Antik diyarlardan bir gezgine rastladım.
İki büyük ve çıplak taş bacak, dedi;
Duruyor çölün ortasında dikili.

Hemen yanında, kumların üzerinde,
Yarısı yere gömülmüş bir çehre;

O çatık kaşları ve soğuk dudakları
Belli ki, onu çok iyi resmetmiş heykeltıraşı.

Öykünen bir el ve besleyen bir yürek ile,
Öyle bir damgalamış ki tutkuları o cansız şeylere,
Dayanabilmeyi başarmış ta bu güne.

Kaidesinde ise şu sözler yazılı:
"Benim adım Ozymandias, kralların kralı;
Eserlerime bak ki, bilesin haddini."
Fakat hiçbir şey kalmamış geri.

Ve o yok olmakta olan harabenin dört bir yanında,
Yalnız ve dümdüz kumlar uzanıyor uzaklara.


🎥.            1:26:30 konusu gecer.

FİRAVUN

Türklerin hükümdarlarına Hakan, Bizanslıların Kayzer, İranlıların Kisra dedikleri gibi, eski Mısırlılar da Firavun derlerdi. İslâm dil bilginlerine göre firavun kelimesi, kibir ve gurur anlamına gelen "fer'ane" ya da "tefar'ane" kelimesinden gelir. Çoğulu 'ferâine'dir. Kelimenin bu anlamı nedeniyle kibirlenen, zulüm yapan kişi için "adam firavunlaştı" anlamında "tefer'ane'r recûlü" denir.

Kök anlamı dışında firavun kelimesinin sapma ve saptırma, bozulma ve başkalarını bozma, zarara girme ve zarara uğratma anlamlarında da yaygın bir kullanılışı vardır. Buna göre her zâlim, sapkın ve mütekebbir kişi firavundur. Kur'an da kelimeyi bu yorumu doğrulayacak biçimde kullanır. Sözgelimi Hz. Yusuf dönemindeki Mısır kralı Firavun olarak nitelenmezken, Hz. Musa dönemindeki krallar Firavun olarak anılır. Kelimenin anlamı, diğer bir görüşe göre, güneş tanrısının oğlu demektir. Eski Mısırlılar güneşe Ra adını vermiş ve ona yüce tanrı diyerek tapınmışlardır. Mısır inançlarına göre her kral iktidarını Ra ile olan ilişkisine dayandırır ve kendisini Ra'nın yeryüzündeki temsilcisi olarak empoze ederdi. Zamanla Ra soyundan geldiğini savunan krallar, kendilerinin de "yüce rab" olduklarını halka kabul ettirmek amacıyla Firavun (güneş tanrısının oğlu) ünvanını kullanmaya başladılar (Mevdûdî, Tefhimü'l-Kur'an Tercümesi, İstanbul 1986, II, 69).

Buna karşılık Cevheri gibi bazı İslâm bilginleri, Kur'an'da geçen Firavun'un Velid b. Mus'ab olduğu görüşündedirler. Fakat Kur'an'da sözedilen Firavun, gerçekte iki ayrı hükümdardır. Bunlardan ilki, Hz. Musa'nın doğduğu sırada Mısır' yöneten ve Musa'yı sarayında büyüten Firavun; diğeri de Hz. Musa'nın risâletle görevlendirildiği sırada iş başında olan Firavun'dur. Çağdaş tarih araştırmacılarına göre ilk Firavun M.Ö. 1292-1225 yılları arasında hüküm süren II. Ramses; ikincisi ise II. Ramses'in oğlu Mineftah'tır.

Hz. Musa'nın doğduğu zaman Mısır'ı yöneten kişi Firavun'dur. Çünkü zorbalığa yönelmiş, halkını sınıflara ayırmıştır. Aralarından bir zümreyi (İsrailoğullarını) güçsüz düşürmek için oğullarını boğazlamakta, kızlarını diri bırakmaktadır. Tam bir bozguncudur (el-Kasas, 28/4). Hz. Musa böyle bir ortamda, ezilen zümrenin bir üyesi olarak dünyaya geldi. Normal şartlarda hayatta kalabilmesi mümkün değildi. Fakat Allah, zayıf düşürülenlere lütufta bulunmak, önderler yapmak ve zâlimlerin mirasçısı, o yerlerin hakimleri durumuna getirmek istiyordu (el-Kasas, 28/5-6).

Kur'an'da sözedilen Firavun, gerçekte iki ayrı hükümdardır. Bunlardan ilki, Hz. Musa'nın doğduğu sırada Mısır' yöneten ve Musa'yı sarayında büyüten Firavun; diğeri de Hz. Musa'nın risâletle görevlendirildiği sırada iş başında olan Firavun'dur. Çağdaş tarih araştırmacılarına göre ilk Firavun M.Ö. 1292-1225 yılları arasında hüküm süren II. Ramses; ikincisi ise II. Ramses'in oğlu Mineftah'tır. Ne var ki, Hz. Musa'nın dönemi kesin olarak tesbit edilemediği için bu görüşün yanlış olması da mümkündür. Kaldı ki tarihsel kişiliklerin tesbit edilip edilmemesi fazla bir önem taşımaz. Bu nedenle Kur'ân kimlikler üzerinde durmayarak ilâhı mesaj karşısında yeralan evrensel Firavun tipinin özelliklerini vurgular.


🟥


Yarasa=Polen Dagilimi,Felç 


 11.07.2024 Arastirma calismam S.O 👩🏼‍⚕️

Yarasanın salyası felç ilacı oluyor

Güncelleme Tarihi: 



  


Ilıman bölgelerde yaşayan yarasalar genellikle Kuzey yarımkürede Mayıs ya da Haziran, Güney yarımkürede de Kasım ya da Aralık aylarında doğarlar.


Desmodus rotundus  

Desmodus rotundus, (TürkçeVampir yarasa) küçük, yaprak burunlu bir Amerikalıyerlisidir. Hâlâ geçerliliğini koruyan üç vampir yarasa türünden biridir, diğer iki türü kıllı bacaklı ve beyaz kanatlı vampir yarasadır

Bu türler parazit memelilerdir. Vampir yarasanın başlıca besin kaynağı çiftlik hayvanlarının kanıdır, avına geceleri onlar uyuduğunda yaklaşır. Konakçısının derisini keserek açmak ve uzun dilleriyle kanlarını yalamak için keskin dişlerini kullanırlar. 

Türler büyük ölçüde çok eşlidirler ve baskın yetişkin erkekler dişilerin haremini korurlar. Ailesellik, sosyal bakım ve yiyecek paylaşımı gibi kooperatif davranışlar bakımından en sosyal yarasa türlerinden biridir. Çünkü çiftlik hayvanlarının kanıyla beslendiğinden ve kuduz taşıyıcısı olduğundan, vampir yarasalar bir haşere olarak kabul edilirler. 

Vampir yarasalar öncelikli olarak memelilerin kanıyla beslenirler, özellikle sığır ve atlar gibi çiftlik hayvanlarıyla. Vampir yarasalar tapirgibi vahşi avlarla beslenirler fakat bir seçenek verildiğinde sığırlardan sonra atlarla ve evcil hayvanlarla beslenirler.Dişi hayvanlar, özellikle kızışmış olanlar, erkeklerden daha sık hedeflenmektedirler. Bu durum hormonlaryüzünden olmaktadır.

Vampir yarasalar yankılanma yaparak ve koku duyusunu kullanarak avın izini sürerler ve geceleri avlanırlar.  

Bir yarasa bir hedef seçtiğinde yerden genellikle avının arka kısmına, yan tarafına veya boynuna atlar;burnundaki ısı sensörleri ona deri yüzeyinin yakınlarındaki kan damarını belirlemesinde yardımcı olur. Dişleri ile hayvanların derilerinde delik açar,küçük kanat çırpma hareketleriyle deriyi soyar ve bu amaçla adapte olmuş olan yanal oluklara sahip dilleri ile kanı yalar.Kan, tükürükteki antikoagülant maddeler tarafından pıhtılaşmadan tutulur.Beslendiğinde, kan kardiyak dişte depolanır.

Vampir yarasalar idrar ile hayvanı işaretledikten sonra çoğunlukla art arda gecelerde aynı konakçıyı ziyaret ederler.

♻️

Araştırmanın yazarlarından Michael Hiller, yaklaşık 8 santimetre uzunluğunda olup geceleri diğer hayvanların kanlarını emerek beslenen bu yarasa türünün, Güney ve Orta Amerika'da yaşadığını belirtti.

Tulane Üniversitesinden yarasa araştırmacısı Kim Frank, çalışmaya ilişkin, "Kan, korkunç bir besin kaynağı. Vampir yarasaların kanla hayatta kalabilmesi gerçekten şaşırtıcı. Yarasalar arasında bile oldukça garipler." ifadelerini kullandı.

Vampir yarasalar sadece kanla beslenerek hayatta kalabilen nadir memeliler arasında yer alıyor. 1400 yarasa türünden yalnızca 3'ü kanla besleniyor.

Makalenin yazarlarından Alman Max Planck Enstitüsü Araştırmacısı Michael Hiller Orta ve Güney Amerika'da yaşayan yarasaların temelde "yaşayan Drakulalar" olduğunu belirtti. Sekiz santimetre uzunluğa ve 18 santimetre kanat açıklığına sahip bu yarasalar evcil ve diğer hayvanları ısırdıktan sonra kanlarıyla besleniyorlar.

Araştırmada yer almayan Tulane Üniversitesinden Hannah Kim Frank ise kanın "çok kötü bir besin kaynağı" olduğu vurgulayarak vampir yarasaların sadece kanla hayatta kalabilmelerinin garip ve şaşırtıcı olduğunu söyledi.

Daha önceki bir çalışmanın üzerine inşa edilen yeni makale bu 13 genlik fark nedeniyle vampir yarasalar.


Kanatlar oldukça çok damarlı zarlardır, büyük damarlar ışığa karşı tutulduğunda görünürler.    

Yarasalar:Meyvenin suyunu emer ve tohumları ile posasını yere tükürürler. Bu meyve ağaçlarının tohumlarının yayılmasına yardımcı olur. Bu tohumlar yarasaların bıraktıkları yerlerde filizlenip kök salabilir. Birçok bitki türü tohum dağılımı için yarasalara bağlıdırlar.

Nektar yiyen yarasaların kendilerine özgü adaptasyonlar geçirmişlerdir. Bu yarasaların uzun burunları, belirli çiçekler ve bitkilerden beslenmelerine yardımcı olan ince kıllarla kaplı, uzun ve uzanabilen dilleri vardır. Anoura fistulata türü yarasa memeliler arasında vücut boyutlarına oranla en uzun dile sahip hayvandır. Polenleşme ve beslenme için bu yararlı olmaktadır. Uzun ve dar dilleri bazı uzun kadeh şekilli çiçeklerin derinlerine ulaşmalarına yardımcı olmaktadır. Dil geri çekildiğinde göğüs kafesinin içinde kıvrılarak toplanır.  

Nektarla beslenme ayrıca çeşitli bitkilere yardımcı da olmaktadır çünkü beslenirken kürklerine bulaşan polenler nedeniyle polen taşıyıcı olarak da yardımcı olurlar. Yaklaşık 500 çiçek türü yarasaların polenlemeye yardımcı olmasına muhtaçtırlar ve bu nedenle geceleri çiçek açarlar.Birçok yağmur ormanı yarasaların polen taşıyıcılığına ihtiyacı vardır.  

🦇Yarasalar, zararlı böceklerle mücadele, bitkilerin polen ve tohumlarının yayılması, gübresinin tarımda kullanımı, tıp ve savunma sanayi başta olmak üzere pek çok alanda bilime katkı sağlaması yönlerinden ekolojik öneme sahiptirler. Diğer yandan hayvanlara verdikleri zararlar ve zoonoz hastalıkların yayılmasındaki rolleri açısından istenmeyen hayvanlar grubunda yer almaktadırlar. Çok uzak mesafelere uçabilmeleri, dünyanın her yerinde yaşayabilmeleri ve sayılarının çok olması hastalıkların yayılması açısından önem arz etmektedir.

hastalıkların insan-hayvan arasında çift yönlü bulaşması , hastalıkların yayılması.

Günümüzde yarasalarla ilgili aydınlatılması gereken çok sayıda konu mevcuttur. Özellikle taşıdıkları zoonoz hastalık etkenleri yönünden kapsamlı araştırmalar yapılarak, Ülkemizdeki yarasa türleri ve zoonotik önemleri ortaya konulabilecektir.

⚠️Zoonoz omurgalı hayvanlardan insanlara geçen ve insanlardan omurgalı hayvanlara geçen herhangi bir enfeksiyon hastalığını tanımlayan terimdir. Birçok ağır ve önemli hastalık bu kategoridedir. Örneğin; Kuduz Kuş gribi Domuz gribi Deli dana hastalığı vb.‼️

🔻Zoonoz hastalıklar, genellikle hayvanlardan insanlara bulaşan mikroorganizmaların neden olduğu hastalıklardır. Virüsler, bakteriler, parazitler ve mantarlar gibi çeşitli mikroplar, bu tür hastalıklara neden olabilir. Örnek olarak, kuş gribi, kuduz, bruselloz ve Lyme hastalığı gibi zoonoz hastalıklar, hayvanlarla temas sonucu insanlara geçebilir ve ciddi sağlık sorunlarına yol açabilir.

Zoonoz hastalıkların yayılımı genellikle temas, solunum yoluyla bulaşma, su ve gıda yoluyla bulaşma gibi çeşitli şekillerde gerçekleşebilir.❗️




Kan

Desmodus rotundus kan ile beslenir

Özellikle Diaemus youngi ve kıllı bacaklı vampir yarasa (Diphylla ecaudata) vampir yarasaları olmak üzere birkaç tür yalnızca hayvan kanı ile beslenirDesmodus rotundusgenellikle sığır gibi büyük memelilerden beslenirken yukarıda belirtilen diğer iki yarasa kuşların kanıyla beslenir.

Vampir yarasalar uyuyan avları hedeflerler ve derin soluk almayı algılarlar.Burunlarındaki ısı algılayıcıları derinin yüzeyine yakın kan damarlarını tespit etmelerine yardım eder.Dişleriyle hayvanın derisini deler ve küçük bir kısmını kaldırırlar ve bu iş için uyum geçirmiş yanal kanalcıklara sahip dilleriyle çıkan kanı yalarlar. Salyalarındaki antikoagülan kanın pıhtılaşmasını engeller.

Plecotus auritus'un kanatları açık halde önden simetrik görünümü. Kuyruklu yarasalardandır.    

Yarasaların parmak kemikleri düzleşmiş kesitleri ve uçlara doğru düşük kalsiyumdüzeyleri sayesinde diğer memelilere göre çok daha esnektir. Kanat gelişimi için gerekli bir özellik olan parmak kemiklerinin uzaması kemik morfojenik proteinlerinin (Bmp) artışı sayesindedir.

 Embriyo gelişimi sırasında Bmp işaretlemesini kontrol eden gen Bmp-2yarasaların önayaklarında artmış ifadeyemaruz kalır ve sonucunda da parmak kemikleri uzar. Bu kritik genetik değişiklik uçmak için özelleşmiş uzuvların oluşmasına yardımcı olur. 

Yaşayan yarasalar ile Eosen fosillerindeki yarasaların önayak parmaklarının göreceli orantıları kıyaslandığında önemli farklılıklar görülmemesi yarasa kanat morfolojisinin 50 milyon yıldan üzün bir süredir değişmediğini göstermektedir. 

Uçuş sırasında kemikler hem bükülme hem de kayma geriliminemaruz kalır. Bükülme gerilimleri karasal memelilerden daha azdır ancak kayma gerilimi daha fazladır. Yarasaların kanat kemiklerinin kopma gerilim noktası kuşların kanat kemiklerinden biraz daha düşüktür.

Çeşitli yarasa grupları burun deliklerinin çevresinde ve üzerinde burun yaprağı denen ve ses iletiminde rol oynayan etsi uzantılar evrimleştirmiştir.  

Yarasa ekolokasyon prensibi: Turuncu çağrı ve yeşil de yankıdır.

Düşük görev çevrimli ekolokasyonda yarasalar çağrılarını ve yankıları zamana göre ayırabilirler. Kısa çağrılarını yankılar dönmeden bitirecek şekilde zamanlamalıdırlar. Yarasalar çağrı yaparken orta kulak kaslarını kasarak kendilerini sağır etmezler. Çağrı ile yankı arasındaki zaman farkı bu kasları gevşetip gelen yankıyı duymalarına olanak verir.

Çiftleşme

Ilıman iklimlerde yaşayan yarasalar yaz sonu sonbahar başı arasında çiftleşirler.Birleşmeden sonra erkek yarasa diğer erkeklerin spermlerini engellemek ve babalığını garanti etmek için arkada bir çiftleşme tıkacı bırakabilir.

Dişi yarasalar, doğum zamanını kontrol etme ve yavruların maksimum besin olduğunda doğmasını sağlamak için farklı stratejilere sahiptir. Bazı türlerin dişileri çiftleşmeden birkaç ay sonraya katar spermleri üreme organında saklayarak geçikmiş döllenme stratejisini kullanır. 

Yeni doğmuş Pipistrellus pipistrellus



🧠🦇🧠🦇🧠🦇🧠🦇🦇🧠🦇🧠🦇🧠🦇



Sağ Taraf Felç Tedavisi


sağ taraf felç

Sağ taraf felç tablosu, beynin sol yarım küresinde gerçekleşen inme sonucu karşımıza çıkar. Sağ taraf felç nedir, sağ taraf felçte hangi belirtiler görülür ve sağ taraf felç tedavisi nasıl yapılır sizler için yanıtladık.

 

Beynimiz sağ ve sol olmak üzere iki yarım küreden oluşmaktadır. Her yarım kürenin belirli bir işlevi vardır. Sol beyin, sağ beyine göre daha sözel, daha analitiktir ve “dijital beyin” olarak da adlandırılır. Sol beynin analitik düşünme, adlandırma, sınıflandırma, matematiksel hesaplama gibi bir çok işlevi vardır. Beynimizin her iki yarım küresi hayati işlevleri gerçekleştirmek için birbirleriyle iletişim halindedir. 

 

Beyin damar tıkanıklığı veya beyin kanaması sonucu gelişen beyin hasarına ‘’inme’’ denir. Beynin sol yarım küresinde gelişen inme, vücudun sağ yarısında kendini kısmi (hemiparezi) veya tam kas güçsüzlüğü (hemipleji) olarak gösterir. Sol beyin yarım küresi hasarında sağ kol, sağ bacak ve sağ yüz kasları etkilenebilir.

 

Sağ Taraf Felç Belirtileri Nelerdir ?

 

sağ taraf felç belirtileri

 

Beynin sol yarım küresi, vücudun sağ yarısını kontrol eder. İnme beynin sol yarım küresinde meydana gelirse, vücudun sağ yarısı etkilenir ve aşağıdaki belirtilerin bazıları veya tamamı görülür:

 

  • Vücudun sağ tarafında felç veya güçsüzlük
  • Görme bozuklukları veya kaybı
  • Dili anlamada sorun
  • Konuşma ve lisan bozuklukları (afazi)
  • Nesneleri tanımlamada bozukluk (agnozi)
  • Matematiksel işlemler, öğeleri organize etme, akıl yürütme ve analiz etme yeteneğinde bozulma
  • Yeni bilgileri okuma, yazma ve öğrenme yeteneğinde bozulma
  • Depresyon gibi davranış değişiklikleri
  • Hafıza, bellek sorunları  

Konuşma ve dili algılama daha çok sol beyin tarafından kontrol edilir. Sağ eli dominant kişilerin sol beyin yarım küresinde inme geçirmesi durumunda bu kişilerde %98 oranında konuşma bozukluğugelişmektedir.


   


🍖🍗🥩🥓🍖🍗🥩🥓🍖🍗🥩🥓🍖🍗🥓🍖🍗🥩



PROTEIN iCEREN BESINLER


BÜYÜK moleküllü besin ögelerine makro besinler denir. Makro besinler karbonhidrat, protein ve yağ olarak kabul edilir ve bu besinler vücutta önemli işlevlerde rol alabilir. Enerji metabolizmasında başlıca ürünler karbonhidrat ve yağlar iken yapıya girme ve onarım için proteinler kullanılır. Vücutta birçok kritik süreçlerde bulunan proteinler kompleks yapıda moleküllerdir. Hücre ve dokuların yapısında rol alabilir, doku ve organların işlevlerini düzenleyebilir.


Proteinler aminoasit olarak adlandırılan küçük birimlerden oluşur. 


Vücutta aminoasitlerden üretilen proteinler genetik kodlara göre belirlenir ve üretilir. Protein üretimi için gerekli aminoasit ve daha küçük proteinler besinler yardımıyla sağlanabilir. 


Vücudun neredeyse her bölgesinde bulunabilir ve yapıya katılabilir. Kemik ve kaslar, saç, deri ve organlar, enzim ve hormonların yapısına katılabilir ve tekrar tekrar sentezlenebilir. 


Yeterli miktarda protein içeren diyet, kan basıncının düşürülmesinde, hormonların düzenlenmesinde, sindirimin iyileştirilmesinde ve yara iyileşmesinin arttırılmasında etkili olabilir. Bununla birlikte kilo kontrolünün sağlanması ve egzersiz sonrası iyileşmenin sağlanması açısından gerekli bir besin ögesidir. Özellikle sporcularda kas kütlesinin arttırılmasında proteinler iyi bir seçimdir. 


Protein özellikle bebek ve çocuklarda, hamile kadınlarda önemli fonksiyonlara sahiptir. Bu nedenle önerilen miktarlarda alınması gerekir. Proteinlerin görevi enerji üretiminden çok yapıyı oluşturma, yapıya katılma, düzenleyici rol alma şeklindedir.


Hayvansal kaynaklı proteini yüksek besinler genellikle yağ içeriği bakımından yüksek değerlere sahip olabilir. Ancak esansiyel olarak kabul edilen aminoasitler, vitamin ve mineraller açısından iyi birer kaynak sayılabilir. 



🟥


             ~.      Her şey birbiriyle bağlantılıdır.     ~ 

“Rahat bırakılan doğa, mükemmel bir dengededir.” 

                    06.04.2024 arastirmam S.O 👩🏼‍⚕️

“Tarımın nihai hedefi mahsul yetiştirmek değil, insanların geliştirilmeleri ve kusursuzlaştırılmalarıdır.”

"Ekoloji dünyadaki yaşam biçimlerinin birbirleriyle olan olağanüstü karmaşıklıktaki ilişkilerini inceleyen bir bilimdir.
Ekoloji Cep Rehberi'ni şöyle bir göz atabileceğiniz, yanınıza veya cebinize koyup daha sonra tekrar başlayabileceğiniz şekilde düzenledik. Baştan sona doğru okumanıza gerek yok; bölümler arasında istediğiniz sırayla gezinebilirsiniz.  "Her şey birbiriyle bağlantılıdır, Her şey bir yere gider, Hiçbir şey sonsuz değildir, Son sözü doğa söyler."

Yaşamın nasıl işlediğini anlamak ve bu sistem içinde sorumlu bir şekilde var olabilmenin yollarını bulmak için..."



Bitkiler, hayvanlar, mikroorganizmalar ve fiziksel çevreleri arasındaki karmaşık ilişkileri kapsar. Ekosistemler, doğanın dengesinin korunmasında ve Dünya'daki yaşamın desteklenmesinde hayati bir rol oynamaktadır. 

Ekosistemin Bileşenleri:

Bir ekosistem çeşitli bileşenlerden oluşur:

  • Üreticiler: Güneş ışığını fotosentez yoluyla enerjiye dönüştüren bitkiler ve diğer fotosentetik organizmalar.

  • Tüketiciler: Diğer organizmaları veya yan ürünlerini tüketerek enerji elde eden organizmalar. Birincil tüketiciler (otoburlar), ikincil tüketiciler (etoburlar) ve üçüncül tüketiciler (en iyi yırtıcılar) olarak sınıflandırılabilirler.

  • Ayrıştırıcılar: Ölü organik maddeleri parçalayan ve besin maddelerini ekosisteme geri dönüştüren bakteri ve mantarlar gibi organizmalar.

  • Abiyotik Faktörler: Güneş ışığı, sıcaklık, su, hava, toprak, mineraller ve peyzajın fiziksel özelliklerini içeren cansız unsurlar.

Kaç çeşit ekosistem var?

Karasal ve su olmak üzere iki çeşit ekosistemden söz edebiliriz. 

İnsan Etkisi:

İnsan faaliyetlerinin dünya çapında ekosistemler üzerinde önemli etkileri vardır. Ormansızlaşma, kirlilik, habitat tahribatı, aşırı avlanma, istilacı türlerin ortaya çıkması ve iklim değişikliği, insan eylemlerinin ekosistemleri bozabileceği ve değiştirebileceği yollardan bazılarıdır. 

Bu rahatsızlıklar biyolojik çeşitlilik kaybına, habitat bozulmasına, besin döngülerinde dengesizliklere ve ekosistemin çökmesine yol açabilir. Sürdürülebilir yönetim uygulamaları ve koruma çabaları

insan faaliyetlerinin ekosistemler üzerindeki olumsuz etkilerini azaltmak ve bütünlüklerini korumak için gereklidir.

İnsan Habitatı, insanların yaşadığı, sağlıklı ve hijyenik bir yaşam alanı sağlamak için temiz su, hava ve çevreyi kapsayan ortam olarak tanımlanır.

Zoonozlar (hayvanlar ve insanlar arasında doğrudan veya dolaylı olarak bulaşan hastalıklar) ve antimikrobiyal direnç , özellikle hayvan ürünleri (et, süt ürünleri veya yumurta gibi önemli gıda kaynakları veya egzotik gıda maddeleri) yoluyla, yani gıda zinciri yoluyla bulaştığında, önemli sosyal ve ekonomik etkiye sahip halk sağlığı için büyük riskler oluşturur ( Alegbeleye, Singleton ve Sant'Ana, 2018 ; Bintsis, 2018 ; Koopmans ve Duizer, 2004 ). 

hastalıkların insan-hayvan arasında çift yönlü bulaşması , hastalıkların yayılması üzerinde etkilere sahiptir ve birçok hastalığın ortaya çıkmasına ve yeniden ortaya çıkmasına yol açmıştır ( Watts ve ark., 2017 ).

insan bağışıklık yetersizliği virüsü (HIV) ile enfekte kişiler, organ nakli yapılan kişiler, kanser hastaları ve uyuşturucu bağımlıları ( Murray, Rosenthal ve Pfaller, 2005 ). Bakterilerin (örn. Salmonella ,Listeria monocytogenes , Escherichia coli veStaphylococcus aureus ), virüslerin (rotavirüs ve norovirüs) ve daha az oranda kimyasalların neden olduğu gıda kaynaklı hastalıklar.

İnfluenza virüsü enfeksiyonlarında, insanlar ve domuzlar arasındaki solunum epitel reseptörlerindeki benzerlik, çapraz enfeksiyon olasılığını artırır ( Greger, 2007 ). 

Mide veya kolorektal kanseri teşhisi konmuş elli sekiz kişide yeme alışkanlıklarının değerlendirildiği retrospektif bir çalışmanın sonuçları, hastalık öncesi ve sonrası karşılaştırıldığında hastaların sağlık profesyonellerinin önerileriyle daha sağlıklı alışkanlıklar benimseme eğiliminde olduğunu göstermektedir ( Silva, Maia, Teixeira, Santos ve Goncalves, 2009 , s. 362–363). 

Küresel düzeyde gıda üretimi, suyun en büyük kullanıcılarından biridir ve mavi suyun ( yağmur suyuyla beslenen kaynaklar, akiferler, nehirler ve göller gibi yenilenebilir tatlı su kaynakları kümesi ) %80'inden fazlasını oluşturur ( Hoff, 2011 ). 

Parazitlerin ve diğer bulaşıcı ajanların yayılması genellikle insanlar arasındaki ve insanlar ile diğer hayvanlar arasındaki yakınlığa bağlıdır. Örneğin, genital bit ( Pthirus pubis ) bir tür yakınlık anında gorillerin atasından insanlara geçmiştir. Yakın etkileşim, yeni mikropların et, süt, dışkı ve yaygın vektörler (sinekler, pireler ve keneler gibi) yoluyla insan yaşam alanlarına girmesine izin vermiştir . İnsanların klasik salgın viral hastalıklarının kökeni erken dönemde evcilleştirilen hayvanlara dayanır.

Louis Pasteur'ün gıda güvenliği (örn. pastörizasyon), şarbon ve kuduz üzerine yaptığı çalışmalarda, insan sağlığını etkileyen hayvanlar, insanlar ve çevre arasındaki etkileşimin yeni bir şekilde tanınmasını sağlar. Veterinerlik ve çevresel halk sağlığındaki birçok kişi, hayvanlardan (vahşi veya evcil) insanlara geçen vektör kaynaklı ve zoonotik hastalıklarla başa çıkarak insan sağlığına katkıda bulunmuştur. 

Hayvan kaynaklı konakçılardan insanlara aerosol veya vücut sıvılarıyla diğer insanlara bulaşma kapasitesine sahip olduğu düşünülen pandemiler arasında 1918 domuz gribi pandemisi de yer almaktadır. Son yıllarda HIV ve Ebola'nın her ikisinin de hayvan kökenli olduğu, insanlara geçtiği ve küresel olarak bulaştığı düşünülmektedir. HIV, 1981'den bu yana hızla yayılarak, çoğunlukla vücut sıvılarında, büyük bir küresel pandemiye dönüşmüştür, ancak şimdi oldukça etkili ART ajanları nedeniyle azalmaktadır . 

21. yüzyılın koronavirüs salgınlarının (yani SARS ,MERS ve COVID-19) Çin'in çeşitli eyaletlerindeki konak yarasalardan insanlara, muhtemelen yerel "ıslak pazarlarda" satılan kesilmiş hayvanlara maruz kalma sonucu, ara kontamine taşıyıcılar aracılığıyla doğal bulaşma yoluyla insanlara ulaştığına inanılmaktadır. Her ikisi de koronavirüs olan SARS ve COVID-19 öncelikleöksürük veya hapşırık yoluyla insanlar arasında yüksek oranda bulaşabilen solunum yolu virüsleridir.damlacıklar. 

iklim değişikliği, insanların virüs veya parazit taşıyan hayvanlara veya kuşlara maruz kaldığı bölgelere nüfus yayılması ve sivrisinek dostu bölgelerin yayılarak sıtma parazitlerinin yerel nüfusa ve Zika virüslerinin duyarlı insanlara, özellikle çocuklara ve hamile kadınlara aktarılması ve etkilenen yenidoğanlar üzerinde trajik etkilere sahip olmasıdır . 

Zoonotik hastalıkları kontrol etmek için etkili gözetime ihtiyaç vardır ve insan sağlığı, veterinerlik, tarım, eğitim, yaban hayatı, çevre ve sanitasyon sektörlerini içeren çok sektörlü bir iş birliği gerektirir ( Molyneux vd., 2011 ). 

Belirli yiyecekleri yemenin risk içerdiğini bilmelerine rağmen, kendilerini içinde buldukları bağlamlardan kaynaklanan toplumsal standartlar tarafından yönlendirilerek hareket ederler. 


Toplumsal baskı durumları davranışları haklı çıkarır: coşkuyla ve sevgiyle hazırlanmış belirli bir yiyecek teklif edilen biri , her durumda olumsuzluk duyguları yaratma cezası altında onu tatmaktan kaçınmayacaktır ( Veflen, Scholderer ve Langsrud, 2020 ).

Kuşak etkisi , gençler arasında sağlıksız beslenmenin yaygınlığının sürekli arttığı ve toplum sağlığını etkilediği daha gelişmiş ülkelerde özellikle belirgin bir şekilde hissedilmektedir : sağlıksız beslenme alışkanlıkları son 20 yılda yerleşmiştir, hazır gıdaların ve fast-food'un tüketimi "telaşlı" yaşam tarzlarını ve sağlık tehditlerine ilişkin düşük farkındalığı yansıtmaktadır ( Chin ve Mansori, 2019 ). 


İnsan-Çevre İlişkileri

 Sınırlarda veya sınırlara yakın çevre, derin okyanus tabanının mineral yataklarını (artık bunların sömürülmesi için teknoloji mevcut olduğundan), stratosferik ozon tabakasını (artık dünyanın yüzeyindeki yaşamı korumadaki rolü anlaşıldığından),

navigasyon için kullanıldıklarında yıldızları ve dünyaya çarpmakla tehdit eden bir kuyrukluyıldızı veya asteroiti içerebilir. 

Ancak dış sınırlar her zaman belirsiz ve sürekli akış halindeyse, temel unsurlar kolayca tanımlanabilir: iklim, toprak, arazi, temel kaya, mineral ve fosil yakıt yatakları, atmosfer, tatlı ve tuzlu su ve biyota. Bunlar, Rus jeokimyacı Vernadsky'nin 1929  

On dokuzuncu yüzyılda, Darwinci ve Lamarckçı insan kökenleri teorileri, organizmanın çevresinden evrimleşmesinin ve bunların dayattığı talepler tarafından sürekli olarak şekillendirilmesinin önemini vurgulayarak insanlık ve doğa arasındaki belirli sınırları ortadan kaldırma eğilimindeydi.

 Hem muhafazakârlar hem de radikaller tarafından çok çeşitli amaçlar için benimsendi ve kullanılmaya devam etti.

Aynı zamanda Amerikalı coğrafyacı Marsh ( 1864)), insan ve doğal arasındaki ayrımları vurgulama eğilimindeydi. İnsan eylemlerinin dünyayı değiştirmesinin, doğal değişim süreçlerinden yalnızca derece olarak değil, tür olarak farklı olduğunu güçlü bir şekilde ve çok sayıda kanıtla vurguladı. 

İnsan eylemleri, hem kasıtlı hem de tesadüfen, bunları bazen toplumdan tamamen ayrı bir şey olarak kabul edilemeyen ikinci bir doğa olarak yeniden şekillendirmiştir. nadiren bilinçli insan niyetiyle değiştirilmiş; ve küresel olarak fosil yakıt yakma ve arazi örtüsü değişikliğinden kaynaklanan sera gazı emisyonlarının izlerini taşıyor olabilir veya olmayabilir. 

Toksik maddelerin (örneğin cıva, kurşun ve organokarbonlar) biyolojik birikimindenkaynaklanan bilindik toksikolojik riskler.

Kentsel ortamlarda, seçici değişiklikler habitat yapısındaki değişikliklerin (yani, orman örtüsünün ve bağlantının kaybı) ve süreçlerin (yani, biyojeokimyasal ve besin döngüsü) ve biyotik etkileşimlerdeki değişikliklerin (yani, yırtıcılık) birleşik etkilerinden kaynaklanır. Kentlerdeki insanlar ayrıca yeni bozulmalar getirerek ve habitat heterojenliğini değiştirerek eko-evrimsel etkileşimlere aracılık ederler. Bu mekanizmalar kentsel bir eğime göre değişir.

Kentsel yönetim ve inşa edilmiş altyapı, kaynak bulunabilirliğinin hem mekanda hem de zamandaki çeşitliliğini yapay olarak azaltabilir, böylece mevsimsel çeşitlilikleri değiştirebilir ve zamansal değişkenliği azaltabilir. 

Bazı türler, katlanmaları gereken çeşitlilik azaldığında gelişir ve kentsel popülasyonları artar. İyi bilinen bir örnek, doğu Avustralya'dan büyük bir göçebe yarasa olan gri başlı uçan tilkidir ( Pteropus poliocephalus ), bir ısı adası etkisinin uzun vadeli iklim değişikliklerine yol açması üzerine Avustralya, Melbourne'e yerleşmiştir. Parris ve Hazell  , insan faaliyetlerinin merkezi Melbourne'de sıcaklıkları ve etkili yağışları artırdığını ve tilkinin kamp yapması için daha uygun bir iklim yarattığını bulmuşlardır. 



Daha fazla su ve gıdanın bulunduğu değişen yaşam alanı, biyotik, trofik ve genetik süreçlerle etkileşime girer ve bazı türlerin kentsel ortamlara uyum sağlamasına yardımcı olabilir.

Zamansal heterojenlikteki değişime iyi bir örnek, kentleşmeyle ilişkili mikro iklimsel değişimlerin habitat üzerinde yaratabileceği tampon etkisidir: ılıman şehirlerde ısı adaları büyüme mevsimini uzatabilir, ancak çöl şehirlerinde uzun süreli kuraklıklara neden olabilir. Shochat ve arkadaşları

ABD'nin Arizona eyaletindeki Phoenix kentindeki ısı adasının pamuk bitkileri ( Gossypium hirsutum ) üzerindeki stresi artırdığını bildirmektedir .

 ABD'nin Washington eyaletindeki Seattle gibi ılıman şehirlerde sıkı yönetilen yeşil alanlar ve ABD'nin Utah eyaletindeki Salt Lake City gibi yarı kurak şehirlerde sulama, yaban hayatı üzerinde hafif etkilerle yıl boyunca bitkilere su sağlar.

Kentsel çekirdeğe yaklaştıkça orman bağlantısı azalır. 

Ekosistem bozulmaları kaynak bulunabilirliğini (yani su ve besinleri), ekosistem üretkenliğini ve tür çeşitliliğini etkiler.

Bettencourt ve West، kentsel bölgeleri karakterize eden çeşitli yönlere ilişkin geniş bir veri kümesini inceleyerek , şehirlerin biyologların organizmaların moleküler, fizyolojik, ekolojik ve yaşam tarihi nitelikleri için bulduklarına benzer ölçekleme ilişkileri göstermesine rağmen, bazı ilişkilerin doğal sistemlerde benzerinin olmadığını gözlemlediler.

 Doğada, biyolojik organizmaları ve ekosistemleri sürdüren ağlar ve etkileşimler ölçek ekonomileri veya 'alt doğrusal ölçekleme' tarafından yönetilir. 

Şehirlerde, çevresel değişiklikler tam tersi şekilde işleyen ve 'süper doğrusal ölçekleme' gösteren sosyal etkileşimler tarafından yönlendirilir. 

Şehir ne kadar büyükse, yaşam hızı o kadar hızlıdır. 

https://youtu.be/vtPHEUyBzTg?si=py9wBUSs0H8YvJnt 

Dunmail J. Hodkinson ve Ken Thompson tarafından yapılan bir araştırma, araçla taşınan en yaygın tohumların geniş yapraklı muz ( Plantago major ), yıllık çayır otu ( Poa annua ), sert çayır otuPoa trivialis ), ısırgan otu ( Urtica dioica ) ve yabani papatya ( Matricaria discoidea ) olduğunu bulmuştur. 


🟥



Et yiyen bakteri (nekrotizan fasiit), vücut dokularını hızla tahrip eden, Streptococcus pyogenes, Clostridium perfiringens, Vibrio vulnificus gibi bakterilerin neden olduğu ciddi ve nadir bir enfeksiyondur.

ABD'de Ian Kasırgası sonrası 'et yiyen bakteri' vakaları arttı

ABD’nin Florida eyaletinde geçen ay Ian Kasırgası’nın büyük bir yıkıma yol açtığı Lee County bölgesinde, ‘et yiyen bakteri’ enfeksiyonu vakaları ve bu hastalıktan kaynaklanan ölümlerde artış görüldü.


Bakteri, kan dolaşımına girerse kan zehirlenmesine neden olabiliyor. Hastalığın vücudun başka bölümlerine yayılmasını önlemek için hastanın bazı uzuvları kesilebiliyor.

Lee County Sağlık Dairesi’nin sözcüsü,‘Ian Kasırgası’ndan sonra sel suları ve durgun sularla temas sonucu Vibrio vulnifucus enfeksiyonu vakalarında anormal bir artış görüyoruz’ dedi.

Açıklamada, vücudunda açık yara, kesik ve çizikler olan kişilerin ılık, durgun ya da tuzlu sularla temastan kaçınmaları istendi 

X

Sinekkapan bitkisi, venüs sinek kapanı veya böcekkapan bitkisi (İngilizce: Venus flytrap), Dionaea muscipula familyasından, ABD'nin güneydoğusundaki sulak alanlarda yetişen, böcek ve örümcekgiller ile beslenen bir bitki. Çok yıllık bir bitki olan sinekkapan, etçil bir bitkidir.


Güneşgülü veya bilimsel adıyla Drosera rotundifolia, bataklıkturbalık ve sazlıklardayetişen bir etçil bitkidir. Kuzey AvrupaSibirya'nınçoğu, Kuzey Amerika'nın kuzeyinin büyük bölümü, KoreJaponyaKaliforniyaMississippiAlabamaYeni Gine, Batı Kafkasya ve Türkiye'nin Doğu Karadeniz bölgesinde yetişmektedir.


Sürahi bitkileri , çukur tuzakları olarak bilinen etçil bitkilerdir ; sindirim sıvısıyla dolu derin bir boşluğa sahip bir av tuzağı mekanizmasıdır. Sürahi bitkisinin tuzakları "gerçek" sürahi bitkileri olarak kabul edilir ve özel yapraklardan oluşur. Bitkiler avı nektarla çeker ve boğar.


Xx



Science. 14 Ağustos 2024.

Makale: Clarke, A.J.I., Kirkland, C.L., Bevins, R.E. et al. (2024). A Scottish provenance for the Altar Stone of Stonehenge. Nature 632, 570–575

Arkeofili 

editöryel servisi. İletişim: arkeofili@gmail.com

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Hallo 🙋🏼‍♀️