26 Haziran 2025 Perşembe

Türklerin türeyiş efsaneleri

Türklerin türeyiş efsaneleri: Ulu Han Ata Bitigçi;Prof. Dr. Ahmet B. ERCİLASUN

 

Ulu Han Ata Bitigçi, kayıp bir kitabın adıdır. Kitap kayıptır ama Mısır’da yaşayan bir tarihçi 1330’larda kitabı görmüş ve oradan çıkardığı notları kendi kitaplarına almıştır.

Kıpçakların kurduğu Türk devletinde (Memlükler’de) yaşayan tarihçinin adı Ebûbekr bin Abdullah bin Aybek ed-Devâdârî’dir. Türk asıllı Ebûbekir, biri dokuz, biri tek ciltlik iki dünya tarihi yazmıştır. Eserler Arapçadır; İstanbul’da Topkapı ve Süleymaniye kütüphanelerinde bulunmaktadır.

Ebûbekir, altın bir mahfaza içinde bulunan kitabı arkadaşlarıyla birlikte incelemiştir. Arapça eserinde kitabın adını Türkçe olarak kaydeder: Ulu Han Ata Bitigçi. Sonra da bu ismin Arapça tercümesini verir. Biz Türkçesini yazalım: Ulu Han Baba’nın Kitabı.

Ebûbekir’in eser hakkında verdiği bilgiye göre Ulu Han Ata Bitigçi, 826 yılında, Abbasi saray doktoru Cibrîl bin Bahtîşû tarafından Farsçadan Arapçaya çevrilmiş. Daha önce de Türkçeden Farsçaya tercüme edilmiş. Eser, Ebû Müslim Horasânî’den kalmış. Ona da büyük atası Büzürgmihr binBahtigân‘dan intikal etmiş.

Büzürgmihr bin Bahtigân, Sasani kisrâsı (hükümdarı) Nûşirevan‘ın veziridir. Nûşirevan 531-579 yılları arasında kisrâlık yapmıştır ve İstemi Kağan’ın güveyisidir.

 Demek ki eserin Türkçe aslı, İstemi Kağan çağına kadar çıkmaktadır. Fakat elimizdeki kayıt 14. yüzyıla aittir; çünkü Ebûbekir eseri o zaman görmüştür. Sonra da eser kaybolmuştur. Elimizde sadece Ebûbekir’in kayıtları vardır.

Ebûbekir’in gördüğü eser Arapçadır. Fakat adı gibi, içindeki bazı özel isimler de Türkçe olarak verilmiştir. Tarihte ve Bugün Şamanizm kitabında Abdülkadir İnan, Ebûbekir’in kitaplarından özetlediği türeyiş efsanesinin özetini verir:

İlk çağda yağmurdan hasıl olan seller Karadağcı denilen bir dağdaki mağaraya çamur sürükleyip getirdi ve bu çamurları insan kalıbına benzeyen yarıklara döktü. Su ile toprak bir müddet bu yarıklarda kaldı. Güneş Saratan burcunda idi ve sıcaklığı çok kuvvetli idi. Güneş, su ve toprak döküntülerini kızdırdı, pişirdi. Mezkûr mağara kadının karnı (batnı) vazifesini gördü. Su, toprak ve güneşin harareti (ateş) unsurlarından ibaret olan bu yığın üzerinden dokuz ay mutedil rüzgâr esti. Böylece dört unsur birleşmiş oldu. Dokuz ay sonra bu yaratıktan insan şeklinde bir mahlûk çıktı. Bu insana Türk dilince ‘Ay Atam’ denildi ki ‘ay baba’ demektir. Bu ‘Ay Atam’ denen kişi sağlam havalı ve tatlı sulu yere indi. Kuvvet ve neşesi günden güne arttı, orada kırk yıl kaldı. Sonra seller bir daha aktı, yukarıda zikredildiği gibi mağaradaki yarıklara toprak doldurdu. Güneş Sünbüle yıldızında idi. Binaenaleyh bu toprağın pişmesi zamanı güneşin aşağı indiği devre tesadüf etti ve bundan dolayıdır ki bu topraktan yaratılan kişi dişi oldu. Bu dişi kişiye ‘Ay-va’ adı verildi ki ‘ay yüzlü’ demektir. Ay Atam ile Ay-va evlendiler. Bunlardan kırk çocuk dünyaya geldi. Yarısı erkek yarısı dişi idi. Bunlar birbiriyle evlendiler. 

Hayalet hikayesininbaşlangıcını anlatan Ostrakon . Deir el-Medina'dan pişmiş toprak , 19.-20. Hanedanlıklar, Yeni Mısır Krallığı . Ernesto Schiaparelli tarafından 1905'te bulundu . Museo Egizio , S.6619.

Ana ve babaları öldükten sonra çıktıkları mağaraya gömüp ağzını altın kapı ile kapadılar ve kapının yanına çiçekler koydular.

🔹Tâhâ 20/55: “Sizi topraktan yarattık; sizi yine oraya döndüreceğiz ve bir kez daha sizi oradan çıkaracağız.”

🔹Sizi topraktan yaratan odur." (Mü' min Sûresi Âyet 67 ) 

🔻birkaç türe ve parçalanmış bir sirkumtropikal dağılıma sahip mağara ilişkili ~ tatlı su yassı solucanları grubu olan Cavernicola'yı buluyoruz.~ Ağacın geri kalanı, tatlı su gruplarının içinde yuvalanmış olan Terricola hariç, tatlı su türleriyle doludur.❗️ 

Eski Mezopotamya inançlarında o, özdeğe biçim veren ve detayı yaratan tanrısayılmaktadır. Balçıktan insanı yaratan odur. Tarım tanrısı olduğundan ötürü de marru (bel küreği)'yla simgelenmiştir. Sümerler Amoritlere yenilince Marduk tanrı Enlil'in de yerini almış ve bütün tanrıların en büyüğü sayılmıştır.

Babil'in baş tanrısı Marduk, Akad döneminde öne çıktı. Enki'nin oğluydu ve ilahi krallığı, adaleti ve doğurganlığı temsil ediyordu.

akad mitolojisi'nde genellikle okyanus tanrıçası olarak bilinir. hellen mitolojisi'ndeki okeanos ile aynı varlık sayılabilir.

"O gün yeryüzü, başka yeryüzüne çevrilir, gökler de başkalaşır."(İbrahim,48).

https://youtu.be/z7uRZAJ2K1s?si=Ypke6S86KHQ7IsXm 

https://youtu.be/BWBcbL3Wqyo?si=mRRUDiXcs2paWOv_

https://youtube.com/shorts/ZBAzUolVFJQ?si=6-wxISKNMy72wD2F 

https://youtube.com/shorts/RipQ9DDC2wM?si=c6mUY0fjYds3r0mG


🔻Tektanrıcılık'a gidiş: Marduk sonunda Bel'le özdeşleştirilmiştir. Eskiçağ çok tanrılıcığında Marduk özel yeri olan en büyük tanrılardan biridir. İlkin tarım tanrısıydı, sonra MÖ 20. yüzyılda kral Hamurabi tarafından en yüce tanrı derecesine yükseltildi, daha sonra MÖ 16. yüzyılda kral Nebukadnezar (Arapça; Buhtunnasr) tarafından tektanrı sayıldı. Sümerlerin 50 kadar tanrısının ismi Marduk'a verilmiş ve tektanrıcılık yönünde adımlar atılmıştır. İnançsal tarihi MÖ 4. binyıla kadar iner. Eski Mezopotamya inançlarında o, özdeğe biçim veren ve detayı yaratan tanrı sayılmaktadır. 👫Balçıktan insanı yaratan odur. Tarım tanrısı olduğundan ötürü de marru (bel küreği)'yla simgelenmiştir. Sümerler Amoritlere yenilince Marduk tanrı Enlil'in de yerini almış ve bütün tanrıların en büyüğü sayılmıştır.

🔻Cennet Üçlüsü;

Tüm dönemler boyunca Mezopotamya panteonun en önemli üç tanrısı sabit kalmıştır.

An (Anu): Yaratıcı tanrı ve Cennetin tanrısıdır. Tüm tanrılar onun soyundan gelir.

Enlil: Rüzgar, hava ve toprak tanrısı ve tüm tanrıların şefi.

Enki: Su kütleleri ve pek çok konu ile ilişkilendirilmiş tanrı.

🔻Sümer yaratılış mitolojisi hakkında bilginin ana kaynağı, yaratılış sürecini kısaca anlatan destansı şiir Gılgamış, Enkidu ve Yeraltı Dünyası'nın ( ETCSL 1.8.1.4 ) önsözüdür  : başlangıçta, yalnızca ilkel deniz olan Nammu vardı.  Sonra, Nammu An , gökyüzünü ve Ki , dünyayı doğurdu . An ve Ki birbirleriyle çiftleştiler ve Ki'nin Enlil'i doğurmasına neden oldular. Enlil, An'ı Ki'den ayırdı ve dünyayı kendi alanı olarak aldı, An ise gökyüzünü aldı. Enlil annesi Ki ile evlenir ve bu birliktelikten dünyadaki tüm bitki ve hayvan yaşamı üretilir. ❗️


🔹Enlil ve Ninlil (ETCSL 1.2.1 ), Enlil ile tanrıça Ninlilarasındaki ilişkiyi anlatan neredeyse tamamlanmış 152 satırlık bir Sümer şiiridir.


💮Çivi yazısı ile tablete kazınan ve dilbilimciler tarafından çevrilen mektupta yer alan ifadeler şöyle:

Güveyi, kalbimin sevgilisi
Senin güzelliğin fazladır, bal gibi tatlı
Beni büyüledin
Senin önünde titreyerek durayım
Seni okşayayım
Benim kıymetli okşayışım baldan hoştur
Bağışla bana okşayışlarını
Benim beyim, baygınlığım
Enlil’in kalbini memnun eden Su-Sin’im
Bağışla bana okşayışlarını.


Sümer Medeniyeti’nin kral ve kraliçesi arasında yaşanan aşkı anlatan mektup (şiir), o dönemin müzisyenleri ve söz ustaları tarafından bestelenmiş ve sadece sarayda değil, halk arasında da yayılarak ölümsüzleşmiş.

              ~ Dünyanın İlk Aşk Mektubu ~ 

Dünyanın İlk Aşk Mektubu

Tarihte yazılmış en eski aşk mektubu (şiiri) İstanbul’da. Yaklaşık 4500 yıl önce (MÖ 2300-2500) Sümer Kralı Su-Sin ve rahibe eşi Kraliçe Enlil arasında yaşanan aşkı anlatan bu levha İstanbul Arkeoloji Müzesi‘nde sergileniyor.

Philadelphia Üniversitesi profesörlerinden Hermann Volrat Hilprecht, 1889-1900 arasında kazı ekibiyle Mezopotamya’da Niffer Vadisi’nde yaptığı kazılarda, çivi yazısıyla yazılmış binlerce levha buldu ve bunları Osmanlı Devleti’ne teslim etti. Levhaların üzerindeki yazılar ancak 1957 yılında okunabildi.


🔻Enlil , antik yakın doğu kozmolojisinde hayati bir rol oynar ; An'ı (cennet) Ki'den (dünya) ayırır ve böylece dünyayı insanlar için yaşanabilir hale getirir. Sümer tufan efsanesi Eridu Genesis'te Enlil, tufandan sağ kurtulan Ziusudra'yı ölümsüzlükle ödüllendirir ve Babil tufan efsanesinde Enlil, tufanın kendisidir, çok fazla gürültü yapan ve uyumasını engelleyen insan ırkını yok etmek için tufanı göndermiştir; Atra-Hasis'in çivi yazılı tabletleri bu bağlantıları nispeten iyi korunmuş bir durumda bildirir. Enlil ve Ninlil efsanesi , Enlil'in çeşitli kılıklar altında tanrıça Ninlil'i ardı ardına baştan çıkarması ve bunun sonucunda ay tanrısı Nanna ve Yeraltı tanrıları Nergal , Ninazu ve Enbilulu'nun gebe kalmasıyla ilgilidir . Enlil, kazmanın mucidi ve tarımın koruyucusu olarak kabul edilirdi.❗️

🎥 altamira magrasinin sirlari

🎥 Magra 2005 The Cave


Ebûbekir’in kitabından ilk bahseden Mısırlı Ahmed Zeki Paşa’dır. 1912’de Atina’da yapılan Müsteşrikler (Doğu bilimcileri) kongresinde bu eserden ve türeyişle ilgili rivayetlerden bahsetmiştir. 1915’te de Muallim Cevdet, Yeni Mecmua’nın Çanakkale özel sayısında Ebûbekir’in eserinden bahseder. Fuat Köprülü’nün, Hüseyin Namık Orkun’un ve Bahaeddin Ögel’in çalışmalarında da eserden bahis vardır. Bütün bu çalışmalara rağmen bu konu âdeta unutulmuş gibidir. Konunun unutulmaması için bir de roman yazdım: Türk’ün Kayıp Kitabı – Ulu Han Ata. Akçağ Yayınları’ndan çıkan romanın ikinci baskısı da yapıldı. Meraklılar eserin sonuna koyduğum bilgilerden de yararlanabilirler.

Ebûbekir’in anlattıkları bu kadar değil. Arkası da var. Onları da sonraki yazılarda vereceğim.

 Yazar: Prof. Dr. Ahmet B. ERCİLASUN

Kaynak: yenicaggazetesi.com.tr 


https://youtu.be/2uspUli7KR8?si=RYi-CSW6QYnQ7M-1 


Ming Hanedanlığı'nın Xiaoling Mozolesi, Mor Dağ'ın eteğinde, Çin'deki en büyük imparatorluk mezarlarından biridir. 





Türklerin kökeni;


İnsanlık tarihini iki ayrı evrede veren destanın ilk kısmı Âdem'den Nuh'a kadar olan kısmı genellikle Tevrat kaynak alınarak ve peygamberler tarihi biçiminde anlatılmaktadır. İkinci kısım ise Nuh ve Ön Türklerin neslinden türediği belirtilen Nuh'un oğlu Yafes ekseninde başlamaktadır. İlk kısımda Orta Doğu halkları dışında herhangi bir topluluktan bahsedilmezken ikinci kısımda Nuh Tufanı ve insan neslinin yeniden türemesi ekseninde farklı coğrafya ve halklardan bahsedilmektedir.

Ebü Hayyan, Oğuz boy adı için kendi sözlüğünde, "Yafes'ten sonra Türklerin büyük babasıdır." (Abū'l-Tūrku'l-kebir bade'l-yāfes) şeklinde tanımlamıştır. Tevrat'ta ise mevcut rivayetlerle Türk soyunun Nuhpeygamberin oğlu olan Yafes'ten geldiği söylenir.


Oğuz Kağan Destanı Türk destanlarındanHun-Oğuz destanları grubundandır. Oğuz Kağan Destanı'nın dört ayrı yazması vardır. ÇağataycaFarsça ve Uygurca yazmalardaki Oğuz Kağan Destanı; Oğuz boyları, Türk dili, edebiyatı, folkloru, tarihi ve kültürü hakkında bilgi verir. Destan Türklerin atası olduğu varsayılan Oğuz Kağan'ın hayatını anlatır.


8. yüzyılda Orta Asya'da Oğuz Yabgu Devleti adında bir konfederasyon kurdular. Oğuz ismi, "kabile" (Oba) anlamına gelen yaygın bir Türkçe kelimedir. Oğuz isminin kaynağı en güvenilir görüşe göre Türkçe 'ok' isminin Z harfiyle çoğulu olan 'okuz' isminden türediği tezidir. Bizans kaynakları Oğuzlara Uzlar(ΟζΖοι, Ouzoi) der.

Oğuz kabileleri, Uygurların Karlukmüttefikleriyle yaşadığı çatışmanın ardından Jetisu bölgesinden batıya doğru göç etti. 9. yüzyılda Aral bozkırlarından gelen Oğuzlar, Peçenekleri Emba ve Ural Nehri bölgesinden batıya doğru sürdüler. 10. yüzyılda Oğuzlar, günümüz Kazakistan'ında Balkaş Gölü'nün kuzeyindeki Sarı-suTurgai ve Embanehirlerinin bozkırlarında yaşıyordu.

11. yüzyılda Selçuklu Oğuz boyu İran'a girerek Büyük Selçuklu İmparatorluğu'nu kurdu. Aksi olarak aynı yüzyılda, Uzeler veya Torklarolarak da bilinen Tengrici bir Oğuz boyu, Rusbozkırlarının sınırındaki Peçenek üstünlüğünü devirdi, sınır boyunca yerleşenler yavaş yavaş Slavlaştı ve burada Karabörklülerolarak feodal bir boy birliği kurdular. 

Kıpçak Türkleri tarafından rahatsız edilen diğerleri aşağı Tuna'yı geçip Balkanlar'ı işgal ettiler, burada bir veba salgını tarafından durduruldular ve Bizans imparatorluk kuvvetlerinin paralı askerleri oldular (1065).

🇹🇷Oğuz kelimesinin güçlü kuvvetli anlamına gelecek şekilde Öküz anlamında bir lakap olduğu ve Mete Han'ın (Çin kaynaklarına göre MaoDun) öküz boynuzlu bir miğfer giymesi nedeniyle bu lakabın kullanıldığı belirtilmektedir.Bu iddia sahipleri Kuran'da Zülkarneyn (iki boynuz sahibi) olarak geçen peygamberin Mete Han olduğunu ileri sürmektedirler. 

Oğuzlar, Bozoklar ve Üçoklar olmak üzere on ikişer boydan iki ana kola ayrılmışlardı. 


Oğuzlar;

Oḡuz șuʿbesi șöyle-kim anuñ șerḥi Oḡuz-nāme’de ve Cami'üt-Tevarihte gelür, anuñ altı oḡlı vār-ıdı ve anlaruñ her birinüñ Ḥātūnlarından dörder oḡlānları vār-ıdı. Ve Oḡuz çerinüñ șaḡ ḳolı ve șol ḳolın anlara virdi, bu mūcebce ki ẕikr olınur:

Șaḡ Ḳol:

Gün Ḫan, Ay Ḫan, Yılduz Ḫan

Ḵayı, Bayat, Yazur, Döger, Ușar (Avşar), Ḳayzıḳ (Kızık), Alḳaövli, Ḳaraövlü, Davdarḡa (Dodurğa), Yaparlu, Bigdeli, Ḳarḳın.

Șol Ḳol:

Gök Ḫan, Ṯaḳ Ḫan, Dingiz Ḫan

Payındur (Bayındur), Becene (Biçene), Salur, İgdür, Bügdüz, Çavundur, Cibini (Çepni), Alayundlu, Evdagir (Üregir), Yıva, Ḳınuḳ.

Șuʿbe:

Oḡuz’uñ ḳardașları ve baʿżı ʿammuzādeleri ki anuñ-ıla müttefìḳ oldılar:

Ayģur, Ḵanḵlı, Ḳapçaḳ, Ḳarluḳ, Ḳılıç (Ḳalaç), Aḡaçeri

Oḡuz'uñ ʿammūları ḳavmlarınuñ șuʿbeleri:

Or Ḫan ve Gür Ḫan ve anuñ ḳardașları ve anuñ oḡlanları ki Oḡuz-ıla müttefìk degüller idi. Ve bu ḵavmler ki iki ḳısım dururlar, biri ol ki anlaruñ așlı ve șuʿbeleri ḳadìmlıḳ cihetiyle mufașșal [ve] maʿlūm degül ve biri ol ki tafãìl-ile maʿlumdur.

24 Oğuz boyunu önce iki kolda (Bozoklar ve Üçoklar) daha sonra Oğuz Han'ın 6 oğluna ve son olarak da onların 4 oğluna ayırmaktadır. Listelerin kaynakları, Kaşgarlı Mahmud ve 14. yüzyılda yaşayan Reşideddin'e dayanmaktadır. Reşidüddin 24, Kaşgarlı Mahmut ise 22 boy saymaktadır.

Mesûdî, Altın Bozkırlar kitabında Oğuzların, "Cesaretleri, eğik gözleri ve boylarının küçüklüğü ile diğer Türklerden ayrıldığını" belirtmiştir.

İranda Bulunan 12-13. Yüzyıldan Kalma bir Selçuklu Heykeli

Kaynakça;


  • Yazıcızāde ʿÂlì, Tevârîh-i Âl-i Selçuk, Staatsbibliothek zu Berlin, Ms. Or. Quart. 1823
  • Yazıcıoğlu Ali, Tevârîh-i Âl-i Selçuk, Topkapı Sarayı kütüphanesi, Revan Köşkü bölümü no.1391, 233a
  • Yazıcıoğlu Ali, Tevârîh-i Âl-i Selçuk, Çeviren: Dr. Abdullah Bakır, 2009, İstanbul. Çamlıca Basım Yayın ISBN 978-9944-905-75-6
Özel
  1. ^ "TÂRÎH-i ÂL-i SELÇÛK - Bu madde TDV İslâm Ansiklopedisi'nin 2011 yılında İstanbul'da basılan 40. cildinde, 72-73 numaralı sayfalarda yer almıştır"islamansiklopedisi.org.trTDV Islâm Ansiklopedisi. 24 Eylül 2019 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 25 Ağustos 2020.
  2. ^ Sergey Grigoreviç Agacanov, Oğuzlar, çeviren. Ekber N. Necef-Ahmet Annaberdiyev, İstanbul, Selenge Yayınları, 2003, sayfa 53.
  3. ^ Doç. Dr. Sevim Yılmaz Önder (9 Şubat 2015). "YAZICI-ZÂDE ALÎ"Türk Edebiyatı İsimler SözlüğüAhmet Yesevi Üniversitesi. 23 Haziran 2022 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 6 Haziran 2022.
  4. ^ Ahmet Suphi Fırat "Yâfes", İslâm Ansiklopedisi, Cilt 13, İstanbul 1986, sayfa 333.


🟥


Tarih-i Oğuzân ve Türkân'daki şekliyle Oğuz Kağan Destanı ile ilgili makale yazanlardan biri Abdülkadir İnan’dır. İnan, "Oğuz Destanı'ndaki Irkıl Ata" adlı makalesinde Oğuznâme’nin Reşidettin tarafından Farsça yazılan parçasında geçen Bilge Irkıl Hoca’yı inceler. Burada Irkıl Hoca Türk töre ve ayinlerini ilk koyan bilge kişidir. Ebugazi Bahadır Han’ın gerek "Secere-i Türk" ve gerekse "Secere-i Terâkime" adlı eserlerinde Irkıl Ata Türk bilgesi olarak geçer. YakutTürkleri'nde ve Buryat'larda Irkıl kültü bugüne değin yaşamaktadır. Yakut inanışlarına göre ilk kamın adı An Argıl'dır.

Mısır; Apis (Boğaların Tanrısı) 

Hint tanrısı Ganes fil başlı,Mısır tanrısı Khenemu öküz başlı olarak tasvir edilmiştir.Arap tanrısı ise insan suretinde tasarlanmıştır.


Enlil:


 1800-1600 yıllarına tarihlenen, tahtında oturan Enlil heykelciği , şu anda Irak Müzesi'nde sergilenmektedir. 

Enlil , daha sonra Elil ve Ellil olarak bilinir rüzgar, hava, toprak ve fırtınalarla ilişkilendirilen eski bir Mezopotamya tanrısıdır .

Enlil, Amorit Dönemi boyunca Mezopotamya'nın en yüce tanrısı olarak kaldı.

Enlil'in önemi, Babil kralı Hammurabi'nin Sümer'i fethetmesinden sonra azalmaya başladı .

Enlil, MÖ yirmi dördüncü yüzyılda Nippur'un yükselişiyle öne çıktı.

Nippur'un MÖ 1230'da Elamlılar tarafından yağmalanmasının ardından kültü gerilemeye başladı ve sonunda Mezopotamya panteonunun baş tanrısı olarak yerini Babil'in ulusal tanrısı Marduk'a bıraktı .

Nippur, asla saray inşa etmeyen tek Sümer şehir devletiydi; bu, Enlil'in kendisinin şehrin kralı olduğunu göstererek şehrin Enlil kültünün merkezi olarak önemini sembolize etmek için tasarlanmıştı. Marduk'un yüce tanrı olarak Enlil'in yerini aldığı Babil Dönemi'nde bile , Babil kralları yönetme haklarının tanınması için kutsal şehir Nippur'a seyahat ediyorlardı.

Babilliler, Enlil'e "Elil" adı altında tapıyorlardı ve Hurriler onu kendi tanrıları Kumarbi ile senkretize ettiler. Hurri ritüelinde, Enlil ve Apantu " Išḫara'nın babası ve annesi" olarak anılır. 


İkonografi

Gudea'nın Tanrı Ningirsu'ya adanma tableti : "Enlil'in kudretli savaşçısı Ningirsu için, Efendisi Lagaş'ın ensisi Gudea için " 

Sümerler, belirli sayıların özel ritüel öneme sahip olduğuna inanılan karmaşık bir numerolojik sisteme sahipti. Bu sistem içerisinde Enlil, kendisi için kutsal kabul edilen elli sayısıyla ilişkilendirildi.  Enlil, An ve Enki'yi de içeren bir tanrı üçlüsünün parçasıydı. Bu üç tanrı birlikte gece gökyüzündeki tüm sabit yıldızların vücut bulmuş haliydi. An, ekvatoral gökyüzünün tüm yıldızlarıyla , Enlil kuzey gökyüzünün yıldızlarıyla ve Enki güney gökyüzünün yıldızlarıyla özdeşleştirildi. Enlil'in göksel yörüngesinin yolu, kuzey gök kutbunun etrafında sürekli, simetrik bir daireydi , ancak An ve Enki'nin yörüngelerinin çeşitli noktalarda kesiştiğine inanılıyordu. Enlil , Boötes takımyıldızıyla ilişkilendirilmiştir 


https://youtube.com/shorts/M6WYpBq2a1c?si=gcp3wTG3muVaTJlK


Daha sonraki kopyalar ve edebi kompozisyonlar:


  ~ Şehrim Fırat kıyısında bulunan Azurpiranu'dur (vahşi ot tarlaları).~ 
1931'de Ninova'da keşfedilen, muhtemelen Sargon'u veya daha büyük olasılıkla Sargon'un torunu Naram-Sin'i tasvir eden bir Akad hükümdarının bronz başı .

Akad dönemi genellikle MÖ 2.334-2.154 olarak tarihlendirilir ( orta kronolojiye göre ). Kısa kronolojiye göre MÖ 2.270-2.083 tarihleri ​​artık daha az olası kabul ediliyor. 

Akad İmparatorluğu dönemine (MÖ 2334-2154 civarı) ait 222 çivi yazısı tableti bulundu. Bunlar öncelikle hükümdarlar Naram-Sin ve Shar-kali-sharrizamanına tarihleniyor ve Eski Akadca yazılmış. Bir okul tabletinde Naram-Sin'in kızı Tuṭṭanabšum'dan bahsediliyordu.

🔻( Sargon adına daha sonra yapılan iddialar, annesinin bir " entu " rahibesi (baş rahibe) olduğu yönündeydi.)❗️


  • Ur yönetimi bazen Neo-Sümer İmparatorluğu olarak adlandırılır. Bu kompozisyon,  Ur'un yükselişinden önceki tüm sıkıntıları Akad İmparatorluğu'nun ayaklarına bırakır (çünkü Naram-Sin, yeniden inşa ederken Enlil'in Ekur tapınağını yerle bir etmiş ve Mezopotamya'nın sekiz baş tanrısının Akad'a olan desteğini ve korumasını çekmesine neden olmuştur). Temelde kurgu olmasına rağmen, tarihçiler için hala faydalıdır. 

"...Enlil dağlardan diğer insanlara benzemeyen, Ülke'nin bir parçası olarak sayılmayan, dizginsiz bir halk olan Gutianları çıkardı, insan zekasına sahip ama köpek içgüdülerine ve maymun özelliklerine sahiptiler. Küçük kuşlar gibi büyük sürüler halinde yere doğru uçuyorlardı. Enlil yüzünden kollarını ova boyunca hayvanlar için bir ağ gibi uzattılar. Hiçbir şey onların elinden kaçmadı, kimse onların elinden kurtulamadı. Haberciler artık otoyollarda seyahat etmiyordu, habercilerin tekneleri artık nehirlerden geçmiyordu. Gutianlar Enlil'in sadık (?) keçilerini ağıllarından sürdüler ve çobanlarını onları takip etmeye zorladılar, inekleri ağıllarından sürdüler ve çobanlarını onları takip etmeye zorladılar. Mahkumlar nöbet tutuyordu. Haydutlar otoyolları işgal ediyordu. Ülke'nin şehir kapılarının kapıları çamur içinde yerinden oynamıştı ve tüm yabancı topraklar şehirlerinin duvarlarından acı çığlıklar atıyordu ..."  

Bunlardan birkaçı, Sargon'un Doğum Efsanesi ( Yeni Asur ), Weidner Tarihi ve Akkad İmparatorluğu'nun Sargon'u Üzerine Coğrafi İnceleme de dahil olmak üzere, yazma geleneğinin bir parçası olarak aktarılmıştır.

Adab'ın "büyük isyana" katılmasının ardından Naram-Sin'in doğrudan imparatorluk kontrolü kurduğu Adab'dırMari şehrini yok ettikten sonra Akad İmparatorluğu onu imparatorluk valisi olan bir idari merkez olarak yeniden inşa etti. Nuzi şehri Akadlar tarafından kuruldu ve orada bir dizi ekonomik ve idari metin bulundu.


Akad Sargon'un maiyetindeki bir Akad yetkilisi, elinde bir balta tutuyor.
Genişlemeden önce Akkad (yeşil). Son kralı Lugal-Zage-Si dönemindeki Sümer toprakları turuncu renkte görünüyor. Yaklaşık MÖ 2350

Zafer anıtında, kraliyet saç topuzuyla , elinde bir topuzla ve sol omzunda büyük bir kemerle fırfırlı bir kraliyet ceketi giymiş Sargon (solda), arkasında kraliyet şemsiyesi tutan bir görevli var. [ 52 [ 53 ] Çivi yazısında Sargon'un adı ("Kral Sargon") yüzünün önünde belli belirsiz görünüyor. Louvre Müzesi .

Akad İmparatorluğu adını , her ikisi de Dicle ve Fırat Nehirlerinin genel birleşme alanında bulunan bölge ve Akkad şehrinden alır. Akkad şehri henüz yerinde tanımlanmamış olsa da, çeşitli metin kaynaklarından bilinmektedir. Bunlar arasında en azından Sargon'un saltanatından önce yazılmış bir metin bulunmaktadır. 


Kiş Adası (Farsça: جزیره‌ی کیش), Basra Körfezi'nde İran'a bağlı ada.

Kiş şehrinden görünüm


Kiş'in İran'daki konumu
Kiş'in İran'daki konumu
Kiş
Kiş'in İran'daki konumu

Akad dilindeki en eski kayıtlar, Uruk Muharebesi'nde Sümer kralı Lugal -zage-si'yiyenen ve eski topraklarını fethederek Akad İmparatorluğu'nu kuran Akad'lı Sargon'un zamanına dayanır.  Sargon'un Sümer Kral Listesi'nde bir bahçıvanın oğlu olduğu iddia edilmiştir . Daha sonraki efsaneler, babasını La'ibum veya Itti-Bel olarak ve doğum annesini Sümer tanrıçası İnanna'nın Akad eşdeğeri olan İştar'ın rahibesi (veya muhtemelen bir hiyerodül ) olarak adlandırmıştır.

 Neo-Asur zamanlarından Sargon'un bir efsanesi, onun şöyle dediğini aktarır:

Annem bir changeling'di , babamı tanımıyordum. Babamın kardeşleri tepeleri severdi. Şehrim Fırat kıyısında bulunan Azurpiranu'dur (vahşi ot tarlaları). Changeling annem beni gizlice gebe bıraktı, beni sazlardan yapılmış bir sepete koydu, kapağımı bitümle kapattı. Beni üzerimden geçmeyen nehre attı. Nehir beni taşıdı ve su çeken Akki'ye götürdü. Su çeken Akki beni oğlu olarak kabul etti ve büyüttü. Su çeken Akki beni bahçıvanı olarak atadı. Bahçıvanken İştar bana sevgisini bahşetti ve dört ve (elli?) ... yıl boyunca krallığımı sürdürdüm.

Sargon adına daha sonra yapılan iddialar, annesinin bir " entu " rahibesi (baş rahibe) olduğu yönündeydi. İddialar, soylu bir soyağacı sağlamak için yapılmış olabilir, çünkü böyle bir konuma ancak yüksek rütbeli bir aile ulaşabilirdi. 

Başlangıçta Sami bir isim olan Ur-Zababa'ya ait bir Kiş kralının şarapçısı ( Rabshakeh ) olan Sargon, böylece sulama kanallarını temizleme görevinden sorumlu bir bahçıvan oldu. O dönemde kraliyet şarapçısı, aslında krala yakın ve pozisyonun unvanının ima etmediği çeşitli üst düzey sorumlulukları olan önemli bir siyasi pozisyondu. Bu, ona disiplinli bir işçi birliğine erişim sağladı; bu birlikler aynı zamanda ilk askerleri olarak da görev yapmış olabilir. Ur-Zababa'nın yerini alan Sargon, kral olarak taç giydi ve yabancı fetih kariyerine başladı.  Suriye ve Kenan'ı dört kez işgal etti ve üç yılını "batı" ülkelerini tamamen boyunduruk altına alarak Mezopotamya ile "tek bir imparatorlukta" birleştirmek için harcadı.

Ancak Sargon bu süreci daha da ileri götürerek, batıda Akdeniz'e ve belki de Kıbrıs'a ( Kaptara ) kadar uzanan ; kuzeyde dağlara kadar (daha sonraki bir Hitit metni, Anadolu'nun içlerine kadar uzanan Burushanda'lı Hatti kralı Nurdaggal ile savaştığını iddia eder); doğuda Elam'a kadar; ve güneyde Magan'a (Umman) kadar — iddiaya göre 56 yıl hüküm sürdüğü bir bölge, ancak sadece dört "yıl adı" günümüze ulaşmıştır. 

Sargon, uzun yaşamı boyunca Sümer tanrılarına, özellikle de hamisi İnanna'ya ( İştar ) ve Kiş'in savaşçı tanrısı Zababa'ya özel bir saygı gösterdi. Kendisine Anu'nun meshedilmiş rahibi" ve " Enlil'in büyük ensi'si " adını verdi ve kızı Enheduanna , Ur'daki tapınakta Nanna'nın rahibesi olarak atandı. 


Zababa bir savaş tanrısı olarak kabul ediliyordu .

Abu Salabikh'in Zame İlahileri'nin on yedincisi Zababa'ya  ve Kish'e ithaf edilmiştir. Aşağı Mezopotamya'nın en kuzey kısmı ve Diyalabölgesinin tanrılarına odaklanan altı ilahiden biridir , Aşağı Mezopotamya'nın güney veya orta kısımlarının aksine  Kish, "boynuzlayan öküz " ( gu 4 du 7 ) olarak tanımlanmaktadır . 

arkaik çivi yazısı işareti GIR 3 , "vahşi boğa" arasında bir bağlantı olduğunu gösterebilir.   

Saltanatının sonlarına doğru sıkıntılar çoğaldı. Daha sonraki bir Babil metni şöyle der:

Yaşlılığında bütün memleketler ona karşı ayaklandılar ve onu Akkad'da kuşattılar. Fakat o savaşa çıktı ve onları yendi, onları devirdi ve büyük ordularını yok etti. 

MÖ 2300 civarına tarihlenen Akadlı Sargon'un zafer stelinde bir asker tarafından refakat edilen mahkumlar. Mahkumların saç modeli (üstte kıvırcık saçlar ve yanlarda kısa saçlar) Sümerlerin karakteristik özelliğidir ve Ur Sancağı'nda da görülmektedir.  Louvre Müzesi . 


İncil Yaratılış Kitabı'nda Akkad şehrinden şöyle bahseder :

Kuş [ Nuh'un torunu ] Nimrod'unbabası oldu ; yeryüzünde kudretli bir savaşçı olan ilk kişiydi. Rabbin önünde kudretli bir avcıydı; bu nedenle, "Nimrod gibi Rabbin önünde kudretli bir avcı" denir. Krallığının başlangıcı, hepsi Şinarülkesinde olan Babil , Erech ve Accad'dı . O ülkeden Asur'a gitti ve Ninova , Rehobot-ir , Kalah ve Ninova ile Kalah arasında Resen'i inşa etti ; bu büyük şehirdir." 

Anu

Sümer mitolojisinde gök tanrısı.

Sippar, Irak'tan Ritti-Marduk'un bir Kudurru'su üzerindeki Anu (sağ alt köşe) dahil olmak üzere çeşitli tanrıların sembolleri, MÖ 1125-1104

Anu (Akadca𒀭𒀭 ANU), Sümer mitolojisinde ve daha sonra Asur ve Babil mitolojilerinde, (aynı zamanda Angökyüzü tanrısı, cennetin tanrısı, takımyıldızların efendisi, tanrıların kralı olarak adlandırılır ve göksel katmanların en üstünde oturur. Suç işleyenleri yargılayacak güce sahip olduğuna ve kötülükleri yok etmek için asker olarak yıldızlar yarattığına inanılırdı. Anunnakunun(aynı zamanda Anunnaki olarak da anılır) babasıdır. Sanat eserlerinde bazen çakal olarak resmedilir. Çoğu zaman onun simgesi olarak kullanılan taç bir çift sığır ya da boğa boynuzu ile resmedilir.


İlk Sümer metinleri rahipler tarafından gerçekleştirilmiş sınıflandırma ve sistemleştirme çalışmasını yansıtır. Önce büyük tanrılar üçlüsü, onların ardından da gezegen tanrıları üçlüsü gelir. 


An, Enlil ve Enki'den oluşan büyük tanrılar üçlüsünden de aynı süreç sezilmektedir. Adının da işaret ettiği gibi (an=gökyüzü), birincisi bir gök tanrısıdır. 

Tanrı An göğü yukarı doğru kaldırdı ve Enlil de yeri yanında götürdü. Gök ve yerin ayrılmasına ilişkin kozmogoni izleği de oldukça yaygındır. 

Sümer'in kral Sargon tarafından Akkadlılar tarafından işgal edilmesinden sonra Akkadlılar tarafından Anu olarak adlandırılmıştır. Üç büyük tanrıdan oluşan üçlemenin ilk figürü olmasına dayanarak, Anu tanrıların ilk kralı ve babası olarak saygı görmüştür. Anu görünür bir şekilde Uruk ile özdeşleşmiştir. 

Uruk tanrıçası İnanna (ya da İştar) onun kızıdır.


Cennetin Kraliçesi
Seks, savaş, adalet ve politik güç tanrıçası.
Bir Akad İmparatorluğu mührü üzerinde yer alan Tanrıça İştar, MÖ 2350-2150. Mühürde boynuzlu bir miğfer takan ve sırtında silahlar taşıyan İştar, tasma takılı bir aslanı ayakları altına almaktadır.

İnanna

Sümer mitolojisinde aşk ve savaş tanrıçası

İnanna (Sümerce𒀭𒈹 Dinanna, ayrıca 𒀭𒊩𒌆𒀭𒈾 Dnin-an-na[6][7]); aşk, güzellik, seks, savaş, adalet ve siyasi güçle ilişkilendirilen antik Mezopotamya tanrıçasıdırSümerlerde kendisine "İnanna" adıyla ibadet edilirken daha sonraki dönemlerde AkadBabil ve Asurlular tarafından İştar (Dištar)[6] olarak tanımlanmış ve "Cennetin Kraliçesi" olarak anılmıştır. Ana tapınma merkezi Uruk'taki Eanna Tapınağı'dır ve buranın koruyucu tanrıçası kabul edilmiştir. Venüs gezegeniyle ilişkilendirilmiş ve aslan ile sekiz köşeli yıldız, en belirgin sembolü olmuştur. İştar'ın kocası, daha sonraki dönemlerde Tammuz olarak anılacak olan Tanrı Dumuzid iken yardımcısı (sukkal) ise sonraki dönemlerde erkek tanrılar İlabrat ve Papsukkal ile bir tutulacak olan Ninşubur'dur.

İnanna'ya Sümerlerde en erken Uruk Dönemi'nin (MÖ 4000-3100) başlarında tapınılırken Akad Kralı Sargon'un bölgeyi ele geçirmesinden önce bölgede kendisine tapınma pek yaygın değildi. Sargon sonrası dönemde ise Mezopotamya'da tapınaklarıyla Sümer panteonunda en çok saygı duyulan tanrılardan biri hâline gelmiştir. Çeşitli cinsel ayinlerle ilişkilendirilme ihtimali olan İnanna/İştar kültü, bölgedeki Sümerleri özümseyen ve başarılı olan Doğu Sami diline mensup kişiler (Akadlar, Asurlar] ve Babilliler) tarafından devam ettirilmiştir. Özellikle Asurlar tarafından sevilmiş hatta sıralamada millî tanrıları Aşur'un da önüne geçerek panteonlarındaki en parlak tanrı olmuştur. 
Tanah'ta İnanna/İştar'dan üstü kapalı bir şekilde bahsedilmiş ve Ugaritli Ashtart ile ilerleyen dönemlerde muhtemelen Yunan Tanrıçası Afrodit'in gelişimini etkileyecek olan FenikeliAstarte'yi büyük ölçüde etkilemiştir. 
🔻Hristiyanlar tarafından İbranice Mukaddes Kitap ya da Eski Ahit denir. Metinlerin neredeyse tamamı Kutsal İbranice ile yazılmış olup, ufak bir bölümü de Kutsal Aramiceyle yazılmıştır (Daniel ve Ezra Kitaplarında).❗️
İnanna'ya tapınma, Hristiyanlığın doğuşuyla MS 1 ila 6. yüzyıl arasında yavaş yavaş ortadan kalkmıştır.

🔻Yahudiliğe etkisi: Krallıkların ve uyruklarının yazgısı onun elindedir. Yeryüzünü de Kingu'nun kanıyla yoğurup elde ettiği balçıktan ilk insanı meydana getirmiş. Babil Kralı Hammurabi ünlü yasalarını kendisine dikte ettirenin Marduk olduğunu söyler. Marduk burada adalet tanrısı Şamaş kişiliğindedir. İncelemeci Samuel ReinachHammurabi Kanunlarıyla Yahudi yasaları arasındaki benzerliğe işaret ederek, Marduk'u Yehova'yla aynılaştırır.❗️

🔻Hristiyanlığa etki: Tanrılaştırılmış Nimrod olan Marduk Semiramis'in oğludur. Semiramis gök kraliçesi ve kutsal anne olarak görülen bir tanrıçadır. Kutsal Anne Semiramis ve oğlu Nimrod (Marduk) inancı bu şekliyle Babil'den gelir. Sonraları (yani konsiller dönemi ms. 300 ve 600 arası) Hristiyanlık bu eski putperest inanç biçimini İsa'nın annesi Meryem'le çocuk İsa'ya uygulamıştır. Hristiyanlığın ilk zamanlarında olmayan, Kutsal anne Meryem ve bebek İsa inancı buradan doğar. Gerçekte Meryem'den "Kutsal Anne" diye söz edilen bir pasaj bulunmaz. Marduk güneş tanrısı olduğundan, kundaktaki ve beşikteki çocuğun başucunda bir güneş çemberi (Halo, Nimbus) resmi bulunur. Çocuğun bulunduğu kundak beş köşeli İştar Yıldızı (Pentagram) olarak resmedilir ve İştar Yıldızı'na benzeyen Helleborus Niger çiçeğiyle simgelenir

Helleborus niger; Noel gülü veya kara kardelen.~ 

"İslam'da, Marduk ayrıca İslam mitolojisindekiHarut ve Marut efsanesinin Marut'u ile ilişkilendirilir." şeklinde bir görüş mevcuttur. Ancak İslam'da Harut ve Marut iki melektir, kral ya da ilah değildir.‼️


Nergal ile karşılaştırılabilecek kadar benzersiz bir şekilde yüksek sayıda sıfata ve alternatif isme sahip olmuştur. Mitlerinin çoğu, diğer tanrıların alanlarını ele geçirmesini içerir. Uygarlığın tüm olumlu ve olumsuz yönlerini temsil eden me'leri Bilgelik Tanrısı Enki'den çaldığına; Eanna tapınağını ise Gökyüzü Tanrısı An'dan aldığına inanılmıştır. 

Daha sonra Şamaş olarak anılacak olan ikiz kardeşi Utu ile İnanna, ilahi hükmünuygulayıcı olmuştur. Otoritesine meydan okuduğu için Ebih Dağı'nı yıkmış, uykudayken kendisine tecavüz eden Bahçıvan Şukaletuda'ya öfkeyle saldırmış, Dumuzid'i öldürdüğü için haydut kadın Bilulu'nun izini arayıp bularak ilahi adaletleBilulu'yu öldürmüştür.

 Gılgamış Destanı'nın standart Akadca versiyonunda İştar, Gılgamış'tan eşi olmasını ister fakat reddedilince Enkidu'nun ölümüyle sonuçlanan Gök Boğası'nı serbest bırakır ve bu da Gılgamış'ın ölümsüzlüğü aramasıyla sonuçlanır.

İnanna/İştar'ın en ünlü miti, İnanna/İştar'ın antik Mezopotamya yeraltı dünyası Kur'a inişinin ve oradan geri dönüşünün hikâyesidir. 

Bu mite göre yeraltı dünyasının kraliçesi olan ablası Ereşkigal'in topraklarını fethetmeye çalışır, buna karşılık yeraltı dünyasının yedi yargıcı tarafından kibirden (hybris)suçlu sayılır ve vurularak öldürülür. Üç gün sonra, Ninşubur tüm tanrılara İnanna'yı geri getirmeleri için yalvarır ancak İnanna'yı kurtarmak için iki cinsiyetsiz varlık gönderen Enki dışında hepsi kendisini reddeder. 

İnanna'ya yeraltı dünyasının dışına kadar eşlik ederler ancak yeraltı dünyasının koruyucuları olan galla, İnanna yerine kocası Dumuzid'i yeraltı dünyasına sürükler. 

Güney Irak'ta Sümerceden önce bir Proto-Fırat alt tabaka dilinin olduğu görüşü, modern Asurologlar tarafından geniş çapta kabul görmemektedir. 

İştar adı; Akad, Asur ve Babil'de hem Sargon öncesi hem de Sargon sonrası dönemlerde kişisel isimlerde bir unsur olarak ortaya çıkar. Bu ad, Sami kökenlidir ve muhtemelen etimolojik olarak daha sonraki Ugarit ve Güney Arabistan yazıtlarında bahsedilen Batı Sami Tanrısı Attar'ın adıyla ilişkilidir. 

Sabah yıldızı, savaş sanatlarına başkanlık eden bir erkek tanrı; akşam yıldızı ise aşk sanatlarına başkanlık eden bir kadın tanrı olarak düşünülmüş olabilir.

Sekiz köşeli yıldız, başlangıçta göklerle genel bir ilişkiye sahipmiş gibi görünmekte[67] fakat Eski Babil Dönemi'nde (y. MÖ 1830 - y. MÖ 1531) özellikle İştar'ın tanımlandığı Venüs gezegeni ile ilişkilendirilmiştir.[67] Bu dönemden itibaren İştar yıldızı dairesel bir diskin içine alınmıştır.[65] Daha sonraki Babil zamanlarında İştar'ın tapınaklarında çalışan köleler, bazen sekiz köşeli yıldızın mührü ile damgalanmıştır.[65][68] Sınır taşlarında ve silindir mühürlerde, sekiz köşeli yıldız bazen Sin'in (Sümerlerde Nanna) sembolü olan hilal ve Şamaş'ın (Sümerlerde Utu) sembolü olan ışınlı güneş diskinin yanında gösterilmiştir.


İran'daki Çoğa Zenbil Zigguratı

Uruk'taki Beyaz Tapınak ziguratı, 2020

Uruk Dönemi'ne (y. MÖ 4000 - y. MÖ 3100) kadar giden erken bir tarihte İnanna, zaten Uruk şehriyle ilişkilendirilmiştir.[1] III. Uruk Dönemi'nin kült nesnelerinin yer aldığı yerde bulunan Uruk Vazosu'nda çanaklar, kaplar ve çiftlik ürünleri içeren sepetler gibi çeşitli nesneleri taşıyan ve koyun ile keçileri yüzü hükümdara dönük olan bir kadın figürüne getiren bir dizi çıplak adam tasvir edilmiştir.[29] Kadın, İnanna'nın kapı direğinde bükülmüş iki kamış simgesinin önünde dururken[29] erkek figür, bir kutu ve kâse yığını tutar, daha sonraki çivi yazısı işareti En'i veya tapınağın baş rahibini gösterir.

Ur döneminde yerleşimleri gösteren Irak haritası (tıklanabilir harita)
Sümer uygarlığının 3. Ur hanedanlığındankalma Ur Zigguratı (günümüzde NasıriyeIrak)

🔻Zigguratlar eski Mezopotamya'da SümerlerdeBabillerde ve Asurlarda bir çeşit tapınaktır. En eski ziggurat örnekleri basit yükselti platformları iken Ubaid döneminde MÖ 4000'li yıllara aitti. En sonuncusu da MÖ 6. yüzyıldadır. Piramitlerin aksine zigguratların üstü düzdür. Basamak piramidi tarzı ilk krallık dönemleri sonunda olmuştur. Dikdörtgen, oval ya da kare platformlar üzerinde kurulan zigguratların pramitsel tasarımı mevcuttu. Güneşte ısıtılmış tuğlalar zigguratların dışındaki görüntüsünü yaratmıştır. Bu tuğlalar genelde astrolojik anlamlarından dolayı değişik renklere sahipti. Kat sayısı 2 ila 7 arasındaydı ve tepesinde ya bir tapınak ya da türbe bulunurdu. 

Bu yerlerde tanrıların bulunduğuna inanılırdı. Zigguratlar sayesinde tanrıların insanlara yakın olduğuna inanılırdı. Her şehrin kendi tanrısı mevcuttu. 

Uruk, Sümer Krallar Listesine göre Enmerkartarafından kurulmuştur. Şehir, en büyük zenginliğini Gılgamış'ın hükümdarlığı sırasında yaşamıştır. Gılgamış, surları yaptırmış, ticareti sağlamlaştırmış, üretimi arttırmış, Uruk'u döneminin en muhteşem şehri haline getirmiştir. Uruk, gök tanrısı An'a (veya Anu) adanan batıdaki Kullaba ve aşk tanrıçası İnanna'ya (Akkadca İştar) adanan doğudaki Eanna adlı iki yerleşim yerinin birleşmesinden oluşmuştur.

Sümer döneminde en önemli şehirlerden biri olan Uruk, tanrıların büyüğü Anu'ya atfedilmiş bir zigguratın çevresinde 6 km'lik bir alana yayılmış, tahminlere göre yaklaşık 80.000 insanlı bir şehirdir. Sümer tabletlerine göre İnanna/İştarsonradan kendisine bu önemli şehirde bir tapınak yaptırtarak Anu'nun tapınağıyla yarışmıştır. Gılgameş Destanı'nda bu konuya değinilir. 

Tanınmış örnekleri arasında Nasiriye'da bulunan Büyük Ur Zigguradı bulunur. Bilinen 32 ziggurat vardır. Bunlardan 4'ü İran'da, gerisi Irak'tadır. En son keşfedilen ziggurat İran'ın merkezi Tepe Sialk'ta bulunmuştur.

Tepe Sialk ise günümüzde mevcut olan en eski ziggurat olduğu tahmin edilmektedir ve MÖ 3000'li yıllardan kalmaktadır. Ziggurat tasarımları basit bir tepe üzerine oturulmuş mimariden, matematiği ve inşaatın mucizesine kadar ulaşabilen birçok çeşittedir.

Günümüzde eski halini en iyi koruyan zigguratlardan biri de İran'ın batısında Koka Zanbil'dedir; İran-Irak Savaşında birçok arkeolojikyer yokolsa da burası ayakta kalmıştır. 

Bilinen en büyük ziggurat ise, Babil'den kalma Marduk zigguratıdır (ya da Etemenanki). Bu tapınağın tabanından bile kalıntısı fazla kalmamıştır, ancak arkeolojik araştırmalar ve tarihsel kayıtlar sayesinde bu zigguratın renkli 7 katlı ve tepesinde de dev bir tapınaığın bulunduğu gösterir. Tapınağının renginin indigo (mora yakın) olduğu düşünülmekte ve en üst katlarda da bu renk kullanılmaktadır. Tapınağın üstüne giden 3 merdivenin bulunduğu bilinir ve bunlardan ikisi zigguratın yarısına kadar ulaşır.

Bu zigguratın diğer ismi Etemenanki, Sümerce'de "Cennet ve Dünya'nın kuruluşu" manasına gelir. Hammurabi tarafından inşa edildiğine inanılır ve bu zigguratın içinde bulunanlar bundan daha önce bulunan zigguratlarda da bulunur. En üst katı 15 metre uzunluğunda tuğla gelişimiyle Kral Nabukadnezzar tarafından yapılmıştır.

Herodot'a göre, her zigguratın tepesi bir türbe idi, ancak bu türbelerden hiçbiri günümüzde mevcut değildir. 

Her zigguratın içinde detaylı bir tapınak bulunurdu ve burada ana bahçe, depolar ve yaşam yerleri bulunurdu ve etrafına da şehir kurulur idi.

İncil'de bahsi geçen Babil Kulesi hikâyesi Mezopotamya'daki zigguratlardan bahseder, büyük bir ihtimalle de bu ziggurat Etemenanki (Marduk) dur.


  • Metropolis çizgi filminde Ziggurat bir kulenin ismidir.
  • Ziggurat Blade: Trinity filminde görülmektedir.
  • Ziggurat Ghostbusters filminde Gozer'in diğer boyuta geçmesi için kurulur.

Baal ile Tammuz arasındaki önemli bir fark, Baal'ın simgesinin Hilal, Tammuz'un simgesinin ise Güneş olmasıdır.
Baal uğruna küçük çocukların kurban edildiği bir tanrıdır. Fırtına ve yağmur tanrısı olan Baal verimlilik tanrısı olarak görülerek, Ortadoğu bölgesinde yaygın bir biçimde tapınılan bir tanrı olmuştur.
Aslında Babil'de tapınılan üçlü tanrılardan Sin, İştar ve Şamaş tek bir tanrıda, Marduk'ta birleşerek üçlük inancını oluştururlar.
Buna göre Marduk bütün ışık veren gök cisimleriyle simgelenmiş olur.

Babil inancında ölüm gerçek ölüm olmayan bir süreçtir ve yeniden doğuşa (reenkarnasyon) inanıldığından, aslı Nimrod olan Tammuz'da her yıl yeniden dünyaya doğmaktadır.

Marduk reenkarnasyon ile yeniden dünyaya geldiğinde Marduk (Nimrod), Baal ve Tammuz olarak varlığını sürdürür.

Gugalanna
Gugalanna

GugalannaSümer dinine göre Ölüler Diyarı'nın kraliçesi olan Ereşkigal'in ilk kocasıdır. Adı muhtelemen "An'ın kanal denetçisi" anlamına gelmektedir ve Ennugi için sadece alternatif bir isim olabilir. Ereşkigal ve Gugalanna'nın oğlu Ninazu'dur. İnanna'nın Ölüler Diyarı'na İnişi'nde aşk, güzellik, seks ve savaş tanrıçası olan İnanna, kapıcı Neti'ye "ablam Ereşkigal'in kocası Gugalanna"nın cenazesine katılmak için Ölüler Diyarı'na indiğini söyler.

Bazı araştırmacılar Gugalanna'yı Gılgamış Destanı'nda Gılgamış ve Enkidu tarafından katledilen Cennetin Boğası ile aynı figür olarak görür.

Gala olan erkekler, arada kadın isimlerini benimsemiş ve şarkılarını Sümercenin eme-sal lehçesinde bestelemiştir. Bu edebî metinler, normalde kadın karakterlerin konuşmasını içermektedir. Bazı Sümer atasözleri, gala'nın erkeklerle anal seksyapmakla ünlü olduğunu öne sürüyor gibi görünmektedir.  Akad Dönemi'nde kurgarrū ve assinnukadın kıyafetleri giyen ve İştar'ın tapınaklarında savaş dansları yapan hizmetkârlarıdır.

Birkaç Akad atasözü, bu kişilerin de eşcinsel eğilimleri olabileceğini öne sürüyor gibi görünmektedir.Mezopotamya üzerine yazılarıyla tanınan bir antropolog olan Gwendolyn Leick, bu bireyleri çağdaş Hint hicrasıyla karşılaştırmıştır. Bir Akad ilahisinde İştar, erkekleri kadınlara dönüştüren olarak tanımlanır.

Samuel Noah Kramer'e göre MÖ üçüncü binyılın sonlarına doğru Uruk kralları, İnanna'nın eşi olan Çoban Dumuzid'in rolünü üstlenerek meşruiyetlerini sağlamış olabilirler. Bu ritüel, her yıl bahar ekinoksunda kutlanan  Sümer yeni yıl festivali Akitu'nun onuncu gününde bir gece sürmüştür. Kral daha sonra, tanrıça rolünü üstlenen İnanna'nın yüksek rahibesi ile dinsel cinsel ilişkiye girdiği "kutsal evlilik" törenine katılırdı.

İştar kültünün uzun zaman boyunca kutsal bir fuhuşu içerdiği düşünülmüş.

Binlerce yıllık sessizliğin ardından Uruk, bir İngiliz araştırmacı olan William Loftus tarafından, 1849 yılında keşfedilmiştir. Ancak ilk kayda değer kazı çalışması Julius Jordan liderliğindeki bir Alman ekip tarafından I. Dünya Savaşı'ndan hemen önce yapılmaya başlanmıştır. Savaş nedeniyle ara verilen kazılara 1928'de geri dönerek yeniden başlayan araştırma ekibi 1939'a kadar çalışmıştır. 1954 yılında tekrar başlayan kazılar, H. Lenzen liderliğinde birkaç yıl daha devam etmiştir. Bu kazılarda birçok önemli Sümer tabletleri gün ışığına çıkarılmıştır.

♻️

🔻Gök Boğası

Antik Mezopotamya mitolojisinde geçen bir figür.

İlki erken Sümerce bir şiirde geçen, diğeri ise standart Akadcayla yazılmış bir Sümer şiiri olan Gılgamış Destanı'nda yer alan olmak üzere Gök Boğası'na ait hikâyenin iki farklı versiyonu vardır.

🔻Erek; Erek (İbranice ארך) Tevrat'a göre Şinar ülkesinde bulunan bir antik kenttir. Babil Kulesi yıkıldıktan sonra Kral Nemrut kenti ikinci kere, Tanrı'nın insanların dillerini karıştırıp dünyanın dört bir yanına dağıttığı yere kurar. Erek kentinin tam yeri belirtilmemiştir; ama Şinar'ın yaklaşık olarak Mezopotamya'nın kuzeyi olduğu bilinmektedir.

🔻Hangi peygamberi aslan büyüttü?

Aslanların Büyüttüğü Danyal Peygamber'in (as) İnanılmaz Hayat Hikayesi.Yakın dönemde kabri Tarsus'ta ortaya çıkan Danyal Peygamber'in (as) kabrinde yaşanan enteresan olaylar..

                                                          ~Önce böl sonra yönet.~

Piktogramlardan soyut şekillere, çivi yazısı, Mısır ve Çin karakterlerine kadar karşılaştırmalı evrim.
  • Ç.ç.
    Z1
    – ḏw , "dağ" anlamına gelir.

Bazı durumlarda anlamsal bağlantı dolaylıdır ( metonimik veya metaforik )

~ Manfred Krebernik ve MP Streck'in belirttiği gibi; Enlil'in Sümer metinlerinde Kur-gal (Büyük Dağ) olarak anılması, onun doğu Mezopotamya'dan gelmiş olabileceğini düşündürmektedir. 


Nippur'daki Ekur tapınağının kalıntılarının modern fotoğrafı
Nippur'daki Ekur tapınağının kat planı

Beyaz kürsüde genişçe oturan, yüce kürsüde iktidar, efendilik ve prenslik kararlarını mükemmelleştiren Enlil, yeryüzü tanrıları onun önünde korkuyla eğilir, gök tanrıları onun önünde alçakgönüllülük gösterir...

—  Enlil'e yazılmış Sümer ilahisi, Samuel Noah Kramer tarafından çevrilmiştir





Enlil, Sümer şehir devleti Nippur'un koruyucu tanrısıydı ve ibadetinin ana merkezi orada bulunan Ekur tapınağıydıTapınağın adı, antik Sümerce'de tam anlamıyla "Dağ Evi" anlamına gelir. Ekur'un bizzat Enlil tarafından inşa edildiği ve yerleştirildiğine inanılıyordu. Cennet ve yeryüzünün "bağlantı ipi" olduğuna inanılıyordu , yani "dünya ile cennet arasında bir iletişim kanalı" olarak görülüyordu.Üçüncü Ur Hanedanlığı'nın kurucusu Ur-Nammudöneminde yazılan bir ilahide , E-kur'un kapılarının bazen dev bir kuş olarak gösterilen daha küçük bir tanrı olan Imdugud'un bir aslanı öldürmesi ve bir kartalın bir günahkarı kapması sahneleriyle oyulmuş olduğu belirtilerek ayrıntılı bir şekilde anlatılır . 

Enlil'in lakapları arasında "Büyük Dağ" ve "Yabancı Toprakların Kralı" gibi unvanlar bulunur.  Enlil bazen "şiddetli fırtına", "vahşi boğa" ve "tüccar" olarak da tanımlanır.

Astarte; doğurganlıkcinsellik ve savaşla bağlantılı olmuştur. Sembolleri aslanatsfenksgüvercin ve Venüs gezegenini gösteren daire içinde bir yıldızdır. Resimli temsiller genellikle onu çıplak gösterir. Astarte, Yunanlar tarafından Afroditadıyla kabul edilmiştir. Astarte'nin en büyük inanç merkezlerinden biri olan Kıbrıs adası, Afrodit'in en yaygın adı olan Cypris adını vermiştir. Antik İsrail'de Aşera'ya El'in eşi ve Yahuda'da Yahweh'in eşi ve Göklerin Kraliçesi olarak tapılırdı (İbraniler tanrıça için yapılan festivallerde küçük kekler pişirirlerdi).

Sümerce yazılan İnanna'nın İnişi'nde, yeraltı dünyasının en uzaktaki kapılarında meydan okunduğunda şöyle cevap verir: 

"Ben İnanna, Cennet Kraliçesi,
Doğu'ya gidiyorum."

Oğlunu emzirir bir şekilde betimlenen İsis heykeli

İsis ilkin Mısır'da saygı görmüştür. Yunan tarihçi Herodot'a göre İsis, tüm Mısırlılar tarafından aynı şekilde tapılan tek tanrıçadır ve etkisi o noktada o kadar yaygın olmuştur ki Yunan Tanrıçası Demeter ile tamamen bağdaşmıştır. Mısır'ın Büyük İskender tarafından fethinden ve I. Ptolemaios tarafından başlatılan Mısır kültürünün Helenleştirilmesinden sonra, sonunda 'Cennetin Kraliçesi' olarak tanınmıştır.

Lucius Apuleius, yarattığı karakterinin "Cennetin Kraliçesi"ne dua ettiği Golden Ass adlı romanının Kitap 11, Bölüm 47'de bunu doğrular. Tanrıça onun duasına yanıt verir ve kendisini hem Cennetin Kraliçesi hem de İsis olarak açıkça tanımladığı uzun bir monolog sunar.

"Sonra ağlayan bir yüz ifadesiyle, güçlü tanrıçaya şu duada bulundum: Ey mübarek Cennetin Kraliçesi..."


🔻Şyung-nu

İlk Çağ'da Orta Asya'da yaşamış göçebe Avrasya Türk İmparatorluğu.
MÖ 500-221 arasında farklı Çin hükümdarları birbirleri ile iç savaşlar sürdürürken, kuzeydeki Hiung-nu toprakları genişlemeye devam ediyordu.

Hiung-nu (Çince: 匈奴; pinyin, Xiōng-nú, Wade-Giles: Hsiung-nu), Türkçe tarihyazımında bilinen isimleri ile Büyük Hun İmparatorluğu veya Asya Hun İmparatorluğu, eski Çin kaynaklarına göre MÖ 3. yüzyıl ile MS 1. yüzyılın sonları arasında doğu Avrasya bozkırlarında yaşamış göçebe halklardan oluşan boylar konfederasyonudur.
🇹🇷Bilinen ilk Türk devletidir.
Hiung-nu halkı hakkındaki bütün bilgiler dağınık Çin kaynaklarına ve arkeolojik bulgulara dayanmaktadır. Dilleri hakkındaki değişik varsayımlar, Çin kaynaklarında bulunabilen çoğunluğu kişi ve unvan adları olan sözcüklere dayanmaktadır. 
Dillerindeki sözcüklerin Çin lehçelerindeki transkripsiyonlarına göre dillerinin TürkİraniMoğolUralYenisey kökenli veya yalıtık dil olduğuna ve hatta halkın çok uluslu olduğundan dilin de karışık bir dil olabileceğine dair görüşler bulunmaktadır.

Xiong-nu'lar, bölgedeki bir diğer önemli konar-göçer güç olan Yüe-chi'leri alt ettikten sonra MÖ 200'lü yıllardan itibaren "Mete Han" olarak da bilinen Mo-du Chan-yü Dönemi'nde Doğu Asya'da baskın güç haline gelmiştir.
Günümüzde Sibiryaİç MoğolistanKansu ve Sincan'ın bir parçası olan bölgelerde de kontrol sahibi olmuştur. 

🔻Xiong-nu'lar; MS 1. yüzyıl içerisinde yıkıldıktan sonra On Altı Krallık Dönemi'ndeBeş Barbarlar'dan biri olarak Kuzey Çin'de Önceki ZhaoKuzey Liang ve Xia gibi birkaç küçük hanedan devleti kurdular.❗️

Xiong-nu topluluğunun inandığı esas din, muhtemelen Tengricilik idi. Çin kaynaklarında, Xiong-nu toplulukların başta "Tengri" adını karşılayan "Cheng-li (撐犁)" adlı bir büyük ruh olmak üzere çeşitli doğa ruhlarına inandıklarından bahsedilmiştir.

 Çinliler "Cheng-li" sözcüğünü kendi dinlerinden benzetim yaparak "gökyüzü cenneti" olarak anlamlandırmışsa da esasen bu sözcükle Göktanrı'nın kendisi ifade edilmekteydi.

Bu tür metin tabanlı detaylar ve arkeolojik bulgular dışında Xiong-nu'ların inancı hakkında pek bir detay bulunmamaktadır.

Xiong-nu halkını adlandırmak için Çin kaynaklarında "匈奴" karakterleri kullanılmıştır. 

Bu karakterler, Çincede "berbat/korkunç/öfkeli köle" anlamına gelmekte ve bir tür küçük görme ve genelleme amacı taşımaktadır.

"Xiong-nu" adının anlamı ile ilgili Türkçe temelinde yapılan araştırmalar, bu adın iki anlamının olabileceği üzerinde yoğunlaşmıştır. İlk düşünceye göre "Xiong-nu" adı, Çinceden alınmış olup Çince “Vahşetin Köleleri” anlamına gelmektedir.

Bu düşünceye karşı çıkanlar; “Vahşetin Köleleri” sözünün olması gerektiğini, bu tür bir deyimin Çince olmadığını ifade etmiştir. 

İkinci düşünceye göre ise "Xiong-nu" adı, Türkçe “koyun” sözünün Çincedeki karşılığıdır. “Nu” sözcüğü, Çincede “Çinli olmayan” yani “köle” anlamına kullanılmaktadır. 

Ayrıca Türklerin dışındaki Soğdlar gibi farklı topluluklar da “nu” sözcüğüyle nitelendirilmiştir. Böyle düşünüldüğünde “vahşet” yani “xiong” köleleri düşüncesinin doğru olabileceği ortaya çıkar. 

Dolayısıyla "Xiong-nu" sözcüğü hem orijinal sesin Çince yansımasını hem de Çinlilerin onlara yüklediği benzetimsel anlamları karşılayabilir.

 adına ilk olarak MÖ 822 yılında yazılmış "Şarkı Kitapları"nın birinde yer alan bir şiirde rastlanır. Hiung-nu adına daha sonra MÖ 318 yılında Çin ile yapılan Kuzey Şansi Savaşı'nda ve bunun sonucunda yapılan anlaşmada rastlanmaktadır.

Karakterin Eski Çince seslendirimi yeniden yapılandırıldığında "xiōngnú" sözcüğünün ilk karakteri olan "匈" karakterinin /qʰoŋ/ şeklinde seslendirildiği düşünülmektedir. 

Bu rekonstrüksif seslendirim ile Avrupa dillerinde geçen "Hun"sözcüğü benzerlik göstermektedir. Bu durumu destekleyecek şekilde Étienne de la Vaissière'nin incelediği Soğd yazılarında hem Xiong-nu'lardan hem de Hunlardan "γwn (xwn)" olarak bahsedildiğini görülmüştür ki bu da iki ismin eş anlamlı olduğunu göstermektedir. 

Ancak Avrupa dilleri bağlamında düşünüldüğünde ikinci karakter olan "奴" karakterinin Hun sözcüğü ile bir benzerliği bulunmamaktaysa da Hindistan'da bu benzerlik devam etmektedir.

"匈奴" Sözcüğünün Seslendirimi:
Eski Çince*hoŋ-nâ
Doğu Han Çincesi*hɨoŋ-nɑ
Orta Çince*hɨoŋ-nuo
Modern Çince (Mandarin)[ɕjʊ́ŋ nǔ]

"Hiung-nu" ve "hun" sözcükleri arasında bir ilişki olduğu iddiası, ilk defa 18. yüzyılda Fransız tarihçi Joseph de Guignes tarafından ortaya atıldı.

İlerleyen yıllarda Kuzey Hsiung-nu'ların Çin ile yaptıkları savaşı kaybetmelerinden ötürü kuzey batıya göç etmesi ve Avrupa Hunlarının kısmen de olsa göç eden bu halkların kökensel, kültürel ve genetik açıdan bir devamı olduğu fikri yaygınlaşmaya başladı. 

Akademisyenler aynı zamanda Eftalitler'in ve Kidaritlerin'de Hunlar ile akraba bir kavim olduğunu düşünmeye başlamışlardır.

  • Ç.ç.
    Z1
    – ḏw , "dağ" anlamına gelir.

Bazı durumlarda anlamsal bağlantı dolaylıdır ( metonimik veya metaforik )

~ Manfred Krebernik ve MP Streck'in belirttiği gibi; Enlil'in Sümer metinlerinde Kur-gal (Büyük Dağ) olarak anılması, onun doğu Mezopotamya'dan gelmiş olabileceğini düşündürmektedir. 

Enlil, Sümer şehir devleti Nippur'un koruyucu tanrısıydı ve ibadetinin ana merkezi orada bulunan Ekur tapınağıydı. [ 15 ] Tapınağın adı, antik Sümerce'de tam anlamıyla "Dağ Evi" anlamına gelir. Ekur'un bizzat Enlil tarafından inşa edildiği ve yerleştirildiğine inanılıyordu. [ 16 ]Cennet ve yeryüzünün "bağlantı ipi" olduğuna inanılıyordu  , yani "dünya ile cennet arasında bir iletişim kanalı" olarak görülüyordu. Üçüncü Ur Hanedanlığı'nın kurucusu Ur-Nammudöneminde yazılan bir ilahide , E-kur'un kapılarının bazen dev bir kuş olarak gösterilen daha küçük bir tanrı olan Imdugud'un bir aslanı öldürmesi ve bir kartalın bir günahkarı kapması sahneleriyle oyulmuş olduğu belirtilerek ayrıntılı bir şekilde anlatılır . 

Mete Han: Türklerin Büyük Kağanı


Metehan:

Türk Hun Devletinin Ve Ordusunun Kurucusu.

Mete Han
Metehan: Mao-tun (Çince: 冒頓單于 pinyin: Mòdú Chānyú; (MÖ 234 - MÖ 174), MÖ 209 - MÖ 174 arasında hüküm sürmüş Asya Hun İmparatorluğuhükümdarı olan Türk-Hun hükümdardır.

Çavuş oku;

Çin tarih kaynaklarında aktarıldığı üzere çavuş okunun mucidi bizzat Mete Han'dır. MÖ 209'da kendi ordusunu eğitmeye başlayan Mete Han, ıslıklı bir ok yapıp bu oku nereye atarsa, askerlerinin de kendisini takip etmesini istemiştir. Baideng'de Çinlileri kıstıran Hun ordusunda bu oklardan yüzlercesinin bulunduğu düşünülmektedir.

Pek çok konar-göçer kavmin kullandığı çavuş okuadı verilen ıslıklı okun mucidinin Mete olduğu kabul edilir. Çin kaynaklarına göre eğer okunu bir yöne yöneltirse emrindeki askerlerin hepsi o hedefe ok atarak hemen yok ederdi.

Türk destanlarında Çin ve Hindistan fetihlerinde söz edilen Oğuz Kağan'ın Mete olduğu sanılmaktadır. Destanda anlatılan Oğuz Kağan ile Mete'nin hayat hikâyesinde birçok benzerlikler bulunmaktadır. Hayat hikâyesinin Oğuz Kağanefsanesinin tarihi temelini oluşturduğuna inanılır.

Çin halk destanlarında Hunlara karşı yapılan savaşa katıldığı sanılan Hua Mulan adlı kadın karakterinden esinlenen Disney'in Mulan çizgi filminde Çin Seddi'ni aşarak Han Hanedanı'na saldıran "acımasız" Hun reisi "Şan-Yu"'nun motifi Mete'den alınmıştır.

🎥 Mulan 1998 

Mete önce, Hunlardan toprak talebinde bulunan doğu komşuları Donghular üzerine yürüdü ve onları ağır bir yenilgiye uğrattı. Yapılan anlaşma ile Donghular; her sene sığır, at ve deveden oluşan bir vergi ödemeyi kabul ettiler ve MÖ 208 yılında da Hun hakimiyetine bağlandılar.

 Nihal Atsız 1963 ve 1973'te Türk Kara Kuvvetlerinin kuruluş tarihinin Mete'nin tahta geçtiği MÖ 209 olması gerektiğini yazmıştır.

Kırgız Türkü sanatçı Turdakun Niyazaliyev'in "Büyük Türkiye" şarkısında Mete Han anılmıştır.

Mete Han

5. yüzyılın ilk yarısında Hunlar tarafından kontrol edilen bölgeler.

Attila

Hun Türk'ü hükümdar.

Eugène Delacroix'nın fırçasından Atilla

Attila (LatinceAttilaGrekçeἈττίλαh. 434-453), Hun topluluklarının hükümdarı olduğu 434 tarihinden, 453'teki ölümüne kadar Hun İmparatorluğu hükümdarıdır. 

MÖ 176 yılında Motun (Mete) emiri altındaki Hiung-nu'lar, Yueshi'leri ve onların etrafında yaşayan diğer halkları mağlup etmiştir ve Motun bunu Çinlilerin Han-Hükümdarına saygılı bir şekilde bildirmiştir:

Tengri'nin taht'a oturttuğu Hiung-nu'ların büyük Şan-yü'sü, Çin Hükümdarının herhangi bir sıkıntısı var mı, bilmek ister.. sonra Lö-lan, U-sun ve Ho-k'ut halklarını ve bunların etraflarında bulunan diğer 25 ülkeyi yenerek hepsini Hiung-nu yapmıştır. Böylece bütün yay gerip ok atan halklar birleşip büyük bir aile olmuştur.

Erken zamanlarında iyi gelişmiş devlet yapıları ile dikkat çeken Hiung-nu'ların çoğu konuda genel yasaları ve cezaları vardır. 

370'lerde Volga Nehrini geçtiler ve Alanların topraklarına yerleştiler. Ardından Karpatlar ile Tuna arasındaki Got Krallığına saldırdılar. Askerî birliklerinin temelini oluşturan atlı okçuları yenilmezlik konusunda ün kazanmış, savaş alanında oldukça hareketli savaşçılardı ve Cermen kabileleri onlara karşı koyamıyordu.

Hunlardan kaçan büyük kitleler, Cermanya'dan batıya ve güneye, Ren ve Tuna kıyıları boyunca Roma İmparatorluğu sınırlarına yerleşmeye başladılar. 376'da VizigotlarTuna'yı geçti ve Doğu Roma'ya sığındılar.

Attila, imparatorluğu sırasında Batı ve Doğu Romaİmparatorluklarının en korkulan düşmanlarından birisi oldu. Tuna'yı iki kez geçti ve Balkanlar'ı yağmaladı, ancak Konstantinopolis'i ele geçirme gereği duymadı. Perslere karşı yaptığı seferin ardından, 441'de Doğu Roma (Bizans) İmparatorluğu'na yaptığı akının başarılı olması, Attila'yı Batı'yı işgal etmeye cesaretlendirdi. Galya'yı ele geçirmek amacıyla Ren'i geçti ve Flavius Aetius önderliğindeki birlikler tarafından Katalon Muharebesi'nde ağır kayıplar ile durdurulana kadar Aurelianum'a kadar ilerlemeyi başardı.

İtalya'yı işgal etti ve kuzey vilayetlerini yağmaladı, ancak Roma'ya ilerlemedi.


MÖ 2. yüzyıl civarında Xiong-nu hakimiyet alanı (MÖ 133 - MS 89 Han-Xiongnu Savaşı'ndan önce): Moğolistan, Doğu Kazakistan, Doğu Kırgızistan, Güney Sibirya, Batı Mançurya, Doğu Türkistan, Moğolistan, İç Moğolistan, Kansu Kuzey Çin'in bazı kısımları gibi alanları içerir.

MÖ 2. yüzyıl civarında Xiong-nu hakimiyet alanı (MÖ 133 - MS 89 Han-Xiongnu Savaşı'ndan önce): Moğolistan, Doğu Kazakistan, Doğu Kırgızistan, Güney Sibirya, Batı Mançurya, Doğu Türkistan, Moğolistan, İç Moğolistan, Kansu Kuzey Çin'in bazı kısımları gibi alanları içerir.

Çin seddi


Türkler, insan sevgisini, bilgeliği, adalet duygusunu, cesaret ve kahramanlığı kendi şahsında toplamış insan tipine ‘ALP’ derlerdi. İslami devirlerle birlikte bu özelliklere Allah’a teslimiyet, ermişlik, Allah yolunda savaşmak, mücahit olmak gibi özellikler de eklenince yeni örnek Türk insanı tipi olan ‘ALPERENLİK’ ortaya çıkmıştır.

Eski Türkler son derece nizamlı bir milletti. Töreye karşı gelmezlerdi. Esasen Türk Cihan Hâkimiyeti Ülküsü’nün temel hedefi, “Güneşin doğduğu yerden battığı yere kadar bütün insanları Türk töresinin himayesine almak; İnsanları sulh ve barış içinde yaşatmaktı. Türkçe de İl sözcüğünün sulh ve barış anlamlarına geldiğini bilmekteyiz (Bak: M. Niyazi Türk Devlet Felsefesi, s:21). 



DEDE KORKUT ve KOPUZU

Her alanda çok üstün yeteneklere sahip olan Dede Korkut, çocukluğundan itibaren bütün müzik aletlerini denemiş, fakat bunların hiç birini yeterli bulmamış. Bütün insanların, hayvanların, tabiattaki bütün olayların ve kâinattaki bütün varlıkların sesine kulak verebileceği, herkesi derinden etkileyebilecek bir müzik aleti yapma arayışına girmiş. Düşünmekten perişan olduğu, yorgun, bitkin düşerek uykuya daldığında, gördüğü bir rüyada kendisine tarif edildiği şekilde kopuzu icat etmiş. Kopuzu tamam olup, tellerinden güzel nağmeler dökülmeye başlayınca yalnız insanlar değil, uçan kuşlar, koşan hayvanlar, esen rüzgârlar, bütün canlılar ve tabiat susmuş, bu kopuzun sesine kulak kesilmişler. O kopuzunu şöyle tanıtır:

Çam ağacı gövdesinden

Kesip yaptığım kopuzum

Kara meşenin özünden

Sap oyduğum kopuzum

Develerin derisinden

Çanak yaptığım kopuzum

Azgın teke boynuzundan

Köprü yaptığım kopuzum

Küheylanın kuyruğundan

Teller taktığım kopuzum

Yaban keçisi derisinden

Örtü yaptığım kopuzum

Ak devenin sütüyle

Yıkadığım kopuzum

Kulaklarından burkarak

Ayar yaptığım kopuzum

Sırrını açıp, sesini

Sınadığım kopuzum

Cihanı gezip tozarken

Yoldaşım olan kopuzum

Yorulup bitkin düşende

Desteğim olan kopuzum

Aç susuz kalacak olsam

Azığım olan kopuzum

Cesaretim kırıldığında

Cesaret veren kopuzum

Dertli ve kederlilere

Neşe saçan kopuzum

Boş vermiş zamaneyi

Ağlatıveren kopuzum

Hasretlilerin çilesine

Teselli olan kopuzum

Yaramazı yola koyan

Yol gösteren kopuzum!

DEDE KORKUT’TAN SELAMLAMA VE GİRİZGÂH!

Evvel sağlığa çalalım,

Sağlık, âfiyet gelsin!

Esenliğe çalalım,

Esenlik gelsin!

Birlik, beraberliğe,

Dirlik düzenliğe çalalım!

Birlik beraberlik,

Dirlik düzenlik gelsin!

Uğura çalalım,

Uğrunuz açık olsun!

İşiniz gücünüz,

Yolunda olsun!

Dostluğa çalalım,

Düşmanlar ve düşmanlıklar yok olsun!

Sizi sevmeyenlerin,

Binlercesi buçuk olsun!

Yüzlerine, ellerine

Hoş ve güzel benler yerine!

Ağrılı ve sızılı, çirkin

Yara ve uçuklar dolsun!

Devlete çalalım,

Devletiniz daim var olsun!

Hak Taala sağlıkla, akılla

Devletinizi artırsın, kemale erdirsin!

Süleyman ve Zülkarneyn

Hanlığı hükümranlığı versin!

Hızır Aleyhisselam

Hikmeti ve bilgeliği versin!

Hak’tan dileriz ki,

Sofranız hep açık olsun!

Beyleriniz bey gibi bey,

Erleriniz er gibi olsun!

Gerçek erlerinizin, erenlerinizin

Sayıları çok, ömürleri uzun olsun!

Gerçek erleriniz erenleriniz

Üç otuz, on yaşını doldursun!

Dostlar, sizin de üç otuz on yaşınız dolsun,

Yaşınız yüzü bulsun!

Tanrı’nın selamı üzerinize olsun!

Canlarım Heeey! Dostlarım Heeeey!

Hak Taâlâ başınıza kemlik, kötülük getirmesin!

Hep iyilikler, güzellikler, nimetler, devletler versin!

Evlat acısı, yurt yoksulluğu,

Çok acı derttir derler,

Kadir Mevlam cümlemize göstermesin!

Sevgili oğuldan, kardaştan,

Tez ayırmasın!

Kuruluk hastalığı,

Kocalık yoksulluğu,

Pek zor şeymiş,

Hak Teâlâ, hiç birinizin başına getirmesin!

Bilip, bilip söyleyenler iş bitirir

Sapa supa söyleyenler baş yitirir

Kadir Mevlam size

İlimler, hikmetler öğretsin!

İki cihanda yüzünü ağartacak

Güzel işler işletsin!

Hayra yöneltsin,

Hayır söyletsin,

Hayır işletsin!

Doğru yolda her engeli aşırtsın,

Her zorluğu başartsın!

Hakkın yandırdığı çerağınız

Sönmesin, hep yansın dursun!

Allah’ın verdiği ümitleriniz

Hiç biz zaman eksilmesin!

Kolunuz kanadınız kırılmasın,

Başınız önünüze eğilmesin!

Yerli kara dağlarınız yıkılmasın!

Gölgeli büyük ağaçlarınız kesilmesin!

Taşkın akan, güzel sularınız kurumasın!

Kadir Tanrı sizi

Nâmerde muhtaç etmesin!

Kötülerden, kötülüklerden,

Dert ve sıkıntılardan uzak kılsın!

Kötülere ve kötülüklere fırsat vermesin!

Koşarken ak boz atınız tökezleyip, sendelemesin!

Vuruşurken kara çelik öz kılıcınız çentilmesin!

Çarpışırken alaca mızrağınız ufalanmasın!

Önünde sonunda, uzun yaşamanın son ucu ölüm!

Ecel geldiğinde Hak Tanrı,

Arı imandan ayırmasın!

Kara ölüm geldiğinde,

Rabbim kolay geçit versin!

Ak pürçekli ananızın

Yeri cennet olsun!

Ak sakallı babanızın

Yeri cennet olsun!

Ak alınla bir kaç kelime

Dua kıldık, kabul olsun!

Âmin diyenler,

Tanrı Taala’nın güzel yüzünü görsün!

Affetmeyi seven,

Affedici Yüce Tanrı,

Derlesin toplasın

Bütün günahlarımızı,

Adı güzel Muhammed Mustafa’ya bağışlasın!

O övdüğüm Yüce Tanrı,

Yar ve yardımcınız olsun!

Maşrıktan mağribe, mağripten maşrıka

Kâffe-i ehl-i imanın ruhlarına

Fatiha okuyanların

İmanları bütün, varacakları yer

Ebedi cennetler olsun!

Canlarım Heeeey!… Dostlarım Heeeey!

DEDE KORKUT’TAN GÜZELLEMELER!

Ağız açıp över olsam Yüce Tanrı güzel!

Tanrı dostu, din önderi Muhammet güzel!

Onun yoldaşları, şerefli ashabı güzel!

Yazılıp, düzülüp, vahiy yoluyla gökten inen!

Tanrı ilmi, Tanrı kelamı Kur’an güzel!

Otuzuncu son cüz başıdır Amme güzel!

Hecesinde düzgün okununca Yâsin güzel!

Kur’anı elden ele gönülden gönüle bize ulaştıranlar güzel!

Muhammedin sağ yanında namaz kılan Ebubekir Sıddık güzel.

O Kur’an’ı derleyip toplayan,

Mushaf yapıp çoğaltan

Bize miras bırakan

Âlimler sultanı Affan oğlu Osman güzel.

Kılıç çalıp din yolunu açan erlerin şahı Şâh-ı Merdân Ali güzel!

Ali’nin oğulları, Peygamber torunları,

Hak yolunda acılar, çileler çektiler,

Kerbela’da Yezidiler elinde şehit oldular

Hasan ile Hüseyin iki kardeş beraber güzel!

Mekke’de çukurca bir yerde yapılmış, Tanrı Evi, Kâbe güzel!

O Mekke’ye sağ varıp, esen gelen imanı bütün hacı güzel!

Sevgili Peygamberimizi koynunda saklayan Medine güzel!

Günlerden cuma güzel!

Cuma günü okununca hutbe güzel!

Kulak verip dinleyince ümmet güzel!

Minarede ezan okuduğunda müezzin güzel!

Diz kırıp oturduğunda insanın helâli güzel!

Sana ak sütünü emziren, kol kanat gerip büyüten ana güzel!

Şakağından saçı ağardığında baba güzel!

Sevgili kardeş güzel, oğul güzel!

Yan tarafta, ev yanına dikilince gelin odası güzel!

Uzunca çadır ipi güzel!

Hiçbir şeye benzemez, cümle âlemi yaratan, Allah Tanrı eşsiz güzel!

O övdüğüm yüce Tanrı, yarınız yardımcınız olsun,

Hepimize medet eriştirsin,

Dostlarım hey!

Yücelerden yücesin,

Yüce Tanrı!

Kimse bilmez nicesin,

Güzel Tanrı!

Sen anadan doğmadın,

Sen babadan olmadın,

Atan, deden, neslin yok!

Boyun, bosun, cismin yok!

Kimseden rızık yemedin

Kimseye zor göstermedin.


Aziz Tanrı!

Her yerde birsin, teksin,

Sen Allah u Samedsin

Her dem Dâim, Bâkîsin

Âdem’e taç giydirensin

Şeytan’ı lanetleyip sürensin!

İbrahim’e ateşi gülistan edensin!

Ululuğuna sınır yok

Anan, baban, neslin yok

Boyun, bosun cismin yok

Vurduğunu ulutmayan

Ulu Tanrı!

Bastığını belli etmeyen

Belli Tanrı!

Kaldırdığını yücelten

Güzel Tanrı!

Kızdığını kahreden

Kahhar Tanrı!

Medet, yardım, inayet yalnız Senden!

Karanlık gecede yolumu kaybetsem,

Benim ümidim yalnız Sensin, Allah!

Birliğine sığındık Rabbimiz Tanrı!

İşlerimizi Sen yoluna koy!

Rabbimiz Tanrı!

Allah Allah Yücesin!

Kimse bilmez nicesin!

Çok cahiller Seni gökte arar, yerde isterler,

Sen göklere ve yerlere sığmazsın!

Sen müminlerin gönlündesin!

Yücelerden Yüce Tanrı!

Kimse bilmez nice Tanrı!

Hem evvel, hem âhir Tanrı

Daim duran, Cebbar Tanrı

Ayıp örten, Settar Tanrı

Keremi çok, Kerîm Tanrı

Gücü sonsuz, Kadir Tanrı!


DEDE KORKUT’A GÖRE DÜNYA

Cihan geniş, gözün görmez

Ona senin, hükmün geçmez

Kimseye yok acıması

Yanar söner yangınları

Dünyanın önün bilen yok

O günlerden hiç gelen yok

Başı sonu uzak bize

Tuzak kurar hepimize

Bu dünya bir görüntüdür

Hep tuzaklarla yüklüdür

Kaçsan da hiç kurtuluş yok

Bu girdaptan hiç çıkış yok

Bu dünya bir yanardöner,

Biri yanar, biri söner

Geçicidir gelir geçer

Beslediğin kanın içer

Görüntüler gelir geçer

Biri gelir, biri gider

Bu dünyaya gelen kalmaz

Burda konan, burda durmaz

Bu dünya daha çok yaşar

İnsan, hayvan gelir geçer

Bu dünyayı tutan yoktur

Dediklerim benim haktır.


DEDE KORKUT’A GÖRE İNSAN

İnsan doğar anasından

Kaçamaz dünya hırsından

Bu dünyayı tutmak ister

Yiyip içer kendin besler

Zar zor büyür de yetişir

Hizmet eder, hep çalışır

İnsan türlü devran sürer

Sağa sola kendin vurur

İnsan ev tutar, evlenir

Devir sürer, evre erer

Türetir nâme destanlar

Sanırsın bahçe bostanlar

Gün gelir, torunlar görür

Fırsatları yele verir

İnsan böyle ömür sürer

İyi, kötü, yaşar, gider

Günü dolar, solar gider

Kaza çatıp, ecel yeter

Helal, haram toplar malı

Ömür bitmiş, işler başlı

Adam kaçar, ecel tutar,

Onu kara yere katar

Yığdığı mal kalır burda

Hesabını verir orda

Ecel, gözler yollarını

Ölüm, saklar yaraları

İzince kalır varlığı

Varsa iyi bir evladı

Oğlu sahip olur yurda

Ölen kalmaz yavuz derde

Benim diyeceğim şudur

Her canlı bir kızıl güldür

İnsanoğlu türlü türlü

Kimi iyi, kimi kötü

Bazıları garip olur

Bazıları garip ölür

Bazıları hanlık eder

Nicesini kuma karar

Bazıları bey oldular

En sonunda vay oldular

Bazıları ben, ben dedi

Ulus sırtından geçindi

Bazıları düşman oldu

Geç anladı pişman oldu

Bazıları neşelidir

Şarkı türkü söyler durur

Bazıları yalancıdır

Bazısı çok doğrucudur

Bazıları böbürlenir

Vara yoğa çok övünür

Bazıları alp olurlar

Alpliğin de düşmanı var

Kimdir dersen iyi yiğit

Bilge olur iyi yiğit

Fayda sağlar, kârın alır

Vuruş eder, öcün alır

İnsan olan, Hakkı görür

Çilesini, hayra yorar

İnsan eder büyük hizmet

Başından savar bin bir dert

Duaya layık iş işler,

Gül dalında bülbül öter

Adam yapar, imaretler

Ne de güzel minareler

Güzelliği gören adam

Yaşamayı bilen adam

Âşık olup seven adam

İyi miras koyan adam

Karısına yârim diyen,

Yavrusuna vârım diyen

Bebek çocuk saklayan

Ebedi yaşam sağlayan

Adam sahipse sözüne

Hizmet eder kendözüne!

DEDE KORKUT’A GÖRE İYİLİK VE İYİLER

Kim olursa vefakâr

Dostuna verir değer.

Sen de kadir kıymet bil!

İyi, kötü ayır, bil!

Hep iyilik dileyin!

Kötüye yol vermeyin!

İyilerle bir olun!

İyilere yol verin!

Yer iyisi yaza benzer,

Yâr iyisi bahta benzer

İyilere doyum olmaz

Ne kadar övülseler az

Sözler yetmez iyileri övmeye

Gönül gerek bu sırlara ermeye

İyi ad kazanandan, iyi ad kalır

Kötülerden, sıkıntı ve dert kalır

Bütün canlar, iyi dileklerle dolsunlar

Şen olsunlar, oynasınlar, gülsünler

DEDE KORKUT’A GÖRE KÖTÜLÜK VE KÖTÜLER

Kötülere yanaşma!

Kötülüğe bulaşma!

Kötü hiç kurulmasın

Dileyin var olmasın!

Belalara dalmayın!

Başınıza sarmayın!

Sonra gelir yerleşir;

Seni yer de gelişir.

Kötülüğün sonu kötüye varır

Derdi, sıkıntısı sonradan gelir

Onu hiç alan olmaz;

Kötülerle yaşanmaz!

Almak kolay, satmak zor;

O belayı savmak zor!

Başınıza kalmasın;

Ömrünüz kararmasın!

Yerleşir kovamazsın;

Kimseye satamazsın!

Kolay kurtulamazsın;

Başı kurtaramazsın!

Gülleri soldurmayın;

Dikeni sulamayın!

Fesatçılık etmeyin;

Kötü yola gitmeyin!

Biz verdik öğüdümüzü

Tanrı’m versin emelinizi!

DEDE KORKUT’A GÖRE ATA SÖZLERİ!

Ataların sözü Kur’an’a girmez ama Kur’an’ın yanında yalım yalım yalışır.

Atalar sözünü tutmayanlar dünyada yabana atılır, ahirette de ateş halkına katılır.

Allah Allah demeyince işler düzelmez!

Kadir Mevlâ vermeyince, er zenginleşmez.

Ezelden yazılmamışsa, kul başına kaza gelmez!

Azıp gelen kazayı, belayı, Tanrı’dan başkası savamaz!

Ecel vakti ermedikçe, hiç kimse ölmez!

Ölen adam bu dünyada dirilmez, çıkan can geri gelmez!

Gönlüne benlik yerleşen kişide, devlet olmaz!

Büyüklük taslayanı, Yüce Tanrı da sevmez!

Allah, kibirlinin işini gücünü rast getirmez!

Sensiz, bensiz biz olmaz!

Bir yiğidin kara dağ yumrularınca malı olsa;

Yığsa, derlese, toplasa, nasibinden fazlasını yiyemez!

İnsan, malı mülkü çok olmakla, cömert olmaz!

Kerem ehli ve cömert olmak, malın azlığına çokluğuna bakmaz!

Er malına kıymadıkça, adı iyiye çıkmaz, iyilikle anılmaz!

Yalnız kendi aklını, sözünü beğenenler, yüzlerine kir getirir!

Ürmesini bilmeyen it, sürüye kurt getirir!

Oğul babanın yerine yetişenidir, babasının yerini tutanıdır.

Gerçek oğul atasının sırrıdır, iki gözünün biridir.

Oğul ile kız insanın çiçeği, gözünün akı ile karasıdır.

Atalarının şanını şöhretini yücelten, soyuna, sopuna iyi örnek olan,

Hayırlı evlattan daha büyük servet olamaz!

Böyle devletli oğul, Allah’ın insana en güzel armağanıdır!

Atalarının adına leke süren hayırsız, hoyrat evlat, ata belinden inince,

Ana rahmine düşmese daha iyiydi!

Böyle hayırsız evlat, ana rahmine düşünce,

Doğmasa daha iyiydi!

Devletli oğul, senin de ocağının korudur.

Okluğunda okundur; elin, kolun, ayağındır; muradındır, yarınındır.

Devletsiz oğul, ocakları söndürür.

Oğul da neylesin, aile terbiyesi görmemiş, babadan mal kalmamışsa?

Baba malından ne fayda, başta devlet olmazsa?

Devletsizlik şerrinden, cümlemizi Allah saklasın!

Kız anadan görmeyince öğüt almaz!

Oğul babadan görmedikçe sofra salmaz!

Anadan örnek almamış kız, babadan talim görmemiş oğul nasıl kötü olmaz!

Eloğlunu beslemekle oğul olmaz!

Güveyiden oğul, gelinden kız olmaz!

Gün gelir seni bırakır gider, gördüm demez.

Eski pamuk bez olmaz; eski düşman dost olmaz!

Kara koç ata kıymayınca yol alınmaz!

Kara çelik öz kılıcı çalmayınca düşman geri dönmez!

Külden tepecik olmaz!

İğne deliğine biz (kalın halat) olmaz!

Gülbeşeker tatlısına soğan konmaz.

Kara eşeğe gem vurmakla rahvan giden at olmaz.

Halayığa, has ipekten elbiseler giydirmekle bey hanımı yapılamaz.

Kar, ne kadar çok yağsa da yaza kalmaz!

Ağaçların çiçekleri öyle durmaz!

Zümrüt yeşili çimenler, güze varmaz!

Kara koç ata kıymayınca yol alınmaz,

Kara çelik öz kılıcı çalmayınca düşman dönmez.

DEDE KORKUT’TAN BİRLİK VE BERABERLİK EZGİLERİ!

Yağmurlar ne kadar bol yağsa; seller, dereler, çaylar, ırmaklar, nehirler ne kadar çok çağlayıp çoşsa;

Gürüldeyip aksa da; denizleri doldurup taşıramaz, denizin suyunu artıramaz!

Bilgelerle, danişmentlerle atışıp tartışanın dini, imanı gider!

Hak ehli, gönül ehli yiğitlerle atışanın adı, sanı yiter gider!

Devletli beylerle vuruşanın başı ve malı yiter gider!

Kalabalık, gürültülü yerde söylenen söz yiter gider!

Yollarda izlerde, yalnız yürüyenin özü yiter gider!

İlinle et dirlik, birlik!

Sakın çıkarma ikilik!

İlinle ol ağzı bir!

İhtilafı kötü bil!

İhtilaflar tek çözülmez!

Daim işler böyle gitmez!

Ayrılırsan eğrilirsin

Bahtını sen kaçırırsın

İl’inden düşersen uzak!

Düşman duyar, kurar tuzak!

Dostlarını terk edersen

Düşmanınla tek kalırsın

Düşman göz dikmiş üstüne

Hiç durmaz varır kastına

Düşmanlar bekler pusuda

Kalırsın ayak altında

Kim yetişir imdadına

Kim karşı kor düşmanına

Yetişen seni yağmalar

Tek kalan çamura batar

Gelin kulak verin bana!

Düşman dokunmasın sana

Tanrı sevmez ihtilafı

Lanetler ayrılıkçıları

Huzursuzluk çıkarma!

Kötü yolda dolanma!

Türk Milletinin Ulu Bilgesi Dede Korkut, sembolik bir anlatımla Türk milletini yüzlerce, hatta binlerce yıllık bir süreç sonunda, yüzlerce etnik grubun, kavim ve kabilenin, boyların, soyların, urukların, turukların çağlayıp coşarak birbirine kavuştuğu, aynı idealler, ilkeler ve ülküler etrafında birbirine kenetlendiği, bir ve beraber olduğu çok büyük bir denize, ummana, okyanusa, deryaya benzetiyor.


Türk'ün Kayıp Kitabı Ulu Han Ata


Roman, 1310’larda Mısırlı Türk tarihçisi Ebûbekir’in naklettiği, Türklerin yaratılış efsanesine dayanıyor. Roman kahramanları, Ebûbekir ve arkadaşlarının 1310 yılında gördüğü kayıp kitabın peşine düşüyorlar. Mısır piramitlerinden başlayan macera, Ahlat’a ve oradan Hawai’ye uzanıyor. Yüzüklerin Efendisi gibi efsane arayıcıları, Da Vinci şifresi gibi şifreler ve nefes kesen maceraların içinde Indiana Jones gibi kahramanlar… Fakat kahramanlarımız Türk ve efsane de Türklere ait. 

Türk’ün Kayıp Kitabı Ulu Han Ata

Ötüken Kitap | Ulu Han Ata Bitiği Necati Demir

Ulu han ata bitiğ;

necati demir hocanın türklerin kökeni ile ilgili araştırıp bulup çevirdiği 580 yılı öncesinde yazılmış en eski kaynak eserdir. türk dünyası için çok değerli. 

Eserde; Türkler, Oğuz Kağan, Dede Korkut, Ulu Kara Dağ, Ulu Ay Ata, Ulu Ay Ana, Altın Han, Gümüş Han, Türk Yemini, Çocuk Arslan Hikâyesi gibi Türk tarihi, kültürü ve coğrafyası ile ilgili pek çok konuda bilgiler verilmiştir.


Xx

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Hallo 🙋🏼‍♀️