Kur'an-ı Kerîm’in “insanlık için ortaya çıkarılmış en hayırlı ümmet” diye tanıttığı sahabîler (Âl-i İmrân, 3/110) ümmet içinde en değerli ve faziletli nesil kabul edilmektedir.
Cenâb-ı Hak ashâbı Kur’an’da;
- Övmüş ve mûtedil bir ümmet olduklarını(Bakara, 2/143),
- Allah ve resulüne iman edip tam teslimiyet gösterdiklerini ve büyük ecir kazandıklarını (Âl-i İmrân, 3/172, 173),
- Allah’ın kendilerinden, kendilerinin de Allah’tan razı olduğunu ve ebedî kalacakları cennetin onlar için hazırlandığını (Tevbe, 9/100) bildirmiş;
- Allah’a ve Resulüne yardım eden sâdık müminler olduklarını (Haşr, 59/8),
- İhtiyaç içinde bulunmalarına rağmen başkalarını kendilerine tercih ettiklerini ve kurtuluşu hak ettiklerini (Haşr, 59/9),
- Gerçek müminler olarak bağışlanacaklarını ve âhirette cömertçe rızıklandırılacaklarını (Enfâl, 8/74) haber vermiştir.
Hz. Peygamber Efendimiz (asm) de fedakârlıklarını birlikte yaşayarak gördüğü ashaptan bahsederken onları;
- İnsanlık tarihinin en hayırlı nesli, (Buhârî, Fezailü ashabi’n-nebî, 1),
- Ümmetin en hayırlıları, (Müsned, V, 350),
- Cehennem ateşinin yakmayacağı kimseler, (Tirmizî, Menâķıb, 57),
- Cennetlikler, (Müttakī el-Hindî, XI, 539) diye tanıtmış, ayrıca;
- Ümmetin onlara ikramda bulunmasını,(Tayâlisî, s. 7),
- İyilik etmesini (Müsned, I, 26)
- Ve kendilerini çekiştirmemesini (Buhârî, Fezailü ashabi’n-nebî, 4) istemiştir.
Ashâb-ı Kehf (Ar: أصحاب الكهف) ya da Yedi Uyurlar, dünyanın değişik kültürlerinde izlerine rastlanan halkını terkeden bir topluluğun hikâyesidir.
Bütün versiyonların ortak yanını, halkından yüz çeviren ve onları terkeden bir grup oluşturmaktadır. Bu hikâyelerin en eski örneği Mahabharata destanındadır (17. Kitap olan Mahaprasthanika Parva'da geçmektedir). Destanda anlatıldığına göre, yedi kişi, peşlerinde bir köpek olduğu hâlde riyâzet için krallığa ve dünyâya yüz çevirirler. Hristiyanlığın ilk devirlerinde önemli bir hikâye olan Yedi Uyurlar daha sonra Hristiyan dünyâsında önemini yitirdi. İslâm'da ise Ashab-ı Kehf (Mağara ) adıyla Kehf sûresinde kıssası zikredilmekte ve İslâm kültüründe önemli bir yer tutmaya devâm etmektedir. Hristiyanlıkta yedi kişi olarak tasvir edilmektedirler, bu yüzden de Yedi Uyurlar olarak bilinirler.
Bir köpek, peşlerinde olarak, Sumeru Dağı'na doğru yola çıkan Pandavalar
HRİSTİYANLIK'TA ASHAB-I KEYF...
Hikâyenin en eski versiyonu, kayıp bir Yunanca kaynaktan aldığını söyleyen Süryani râhip Suruçlu Yakup'a aittir. Hikâyenin çerçevesini Tourslu Gregory (y. 538-594) ve Diyakoz Pavlus (y.720-799) (Historia Langobardorum’da) çizer. En iyi bilinen batı versiyonu Jacopo da Varazze'nin Legenda aurea (Altın Efsâne) eserinde yer alır.
Yedi Uyurları tasvir eden bir Orta Çağ el yazması.
ASHAB-I KEYF HAKKINDAKİ EFSANELER...
Anlatılana göre Decius (Dakyus) zamanında yedi veyâ sekiz Hristiyan genç devrin putperest inançlarına kurban edilmekten korkarak yaşadıkları yerin yakınlarındaki bir mağaraya sığınırlar ve üzerleri kapatılır. Orada mucizevî bir uykuya dalarlar. Bu kişilerin adları, bir rivâyete göre Maximilian, Iamblicus, Martinian, John, Dionysius, Exacustodianus ve Antoninus'tu. Başka kaynaklarda başka isimler rivâyet edilir. Bu mağaraya gelen askerler şaşkınlık içinde geri dönerler. Bunun üzerine komutanları mağara girişinin taş ve harçla kapatılmasını emreder. Burada "Yedi Kâfir’in ölüme terkedildiklerini" bildiren bir levhâ bırakarak giderler.
Yedi Uyurlar'ın üzeri kapatıldıktan yaklaşık 184, 200, veyâ 230 sene sonra mağaranın yer aldığı arsanın maliki, işçileriyle birlikte mağara girişini açar ve Yedi Uyurlar ile karşılaşırlar. Iamblicus, şehre ekmek almaya gider ve Meryem oğlu İsa'nın adının şehirde serbestçe anıldığını fark eder. Decius (Dakyus) zamanından kalma paralarla alışveriş yapmaya çalışır. Psikopos'un karşısına çıkarılırlar. Hikâyelerini dinleyen piskopos bunun bir mûcize olduğunu dile getirir.
Hristiyanlar tarafından kabul edilen hikâyedeki mağara Selçuk ilçesindeki Efes antik şehrinin yakınlarındaki Panayır Dağı eteklerinde bulunmaktadır.
DİĞER BİR EFSANE...
Batlamyuslar zamanında Filadelfiya olarak adlandırılan ve günümüzde Ürdün sınırları içinde kalan Amman şehrinde bir grup genç, liderleri Maximilian ile birlikte o sırada şehre gelen İmparator Hadrianus'a başkaldırırlar. Putları reddederek sadece İbrahim’in, Musa’nın ve İsa’nın Tanrısının tapılmaya değer olduğunu savunurlar. İmparator idam edilmelerini ister. Kapatıldıkları zindandan kaçarlar ve sığınacakları bir mağara bulup sığınırlar. Kral mağaranın girişine duvar örülmesini emreder. Yedi Uyurlar yıllarca burada kalırlar. 300 sene sonra uyandıklarında Maximilian'ı şehre yiyecek almaya gönderirler. 300 sene önceki paradan şüphelenen fırıncı onun bir hazine bulduğunu zanneder ve bunu kendisiyle paylaşmazsa onu ele vereceğini söyler. Askerler gelip Maximilian’ı yetkililere götürürler. Yetkililer ilk önce onun anlattıklarına inanmasalar da daha sonra ikna olurlar ve bunu bir mûcize olarak kabûl ederler.
Yedi Uyuyanlar ve koyu tenli bir Şeytan tarafından yönetilen kötü imparatoru resmeden İslami bir elyazması folio . İran, Qazvin. 1550'lerde.
HRİSTİYAN TOPLUMLARDAKİ DURUMU...
Ortodoks ve Katolik kiliseleri olayı yâd ederler. Bununla birlikte Batı'da aydınlanmanın ve Protestanlığın yükselişi ile birlikte Yedi Uyurlar hikâyesi apokrif bir efsâne olarak nitelendirildi ve Roma Katolik Kilisesi olayı insanları etkilemeye yönelik bir romantizm olarak itibarsızlaştırdı.
ASHAB-I KEYF İSİMLERİ...
Bu hükümdarın adının rivâyetlerde birkaç varyasyonu bulunmaktadır. Bunlar; Takyanus, Dakyanus, Dikyanus, Dekyanus’tur. Ashab-ı Kehf'in isimleri hakkında da rivâyetler muhteliftir. Onların rivâyetlerdeki adları şöyledir;
- Beyronis,
- Debernuş,
- Deymos
- Kefeştetayyuş,
- Keştonis,
- Martonis,
- Mecsimilnina,
- Mekselina, Mekselmina,
- Mernuş,
- Mislina,
- Şazenuş,
- Temlika,
- Vaytonoskaluş,
- Yemliha.
Kehf sûresinin 17. âyetinde geçen "(Resûlüm! Orada bulunsaydın) güneşi görürdün: Doğduğu zaman mağaralarının sağına meyleder; batarken de sol taraftan onlara isabet etmeden geçerdi. (Böylece) onlar (güneş ışığından rahatsız olmaksızın) mağaranın bir köşesinde (uyurlardı)." meâlindeki tanımlamaya uygun bir mağara Lice'de bulunmaktadır. Yerden yüksekte ve üzerinde gölgelik şeklinde bir çıkıntı olan bu mağara, içeriye doğru girintilidir ve âyette geçen tanıma uymaktadır. 12. asırda Artuklu hükümdârı Melik Âdil burayı imar ettirip buraya bir kitâbe yaptırdı. Tarihçi Abdürrezzak Semerkandî'nin bir eserinde şöyle geçmektedir, "Sultan Üveys, Lice'deki Ashab-ı Kehf'e Bingöl üzerinden sefer düzenledi ve Muş Ovası'na vardı".
İSLAM'DA ASHAB-I KEYF VE ASHAB-I KEYF İÇİN NE SÖYLÜYOR?
Kur'ân'da Ashab-ı Kehf’in (Mağara Yârânı’nın) kıssası anlatılır. Onların isimleri ve ne zaman yaşadıkları hakkındaki rivâyetler tefsirlerde geçmektedir. Ashab-ı Kehf kıssası Kehf sûresinde geçmektedir.
Ashab-ı Kehf, bir mağarada yıllarca uyuduktan sonra tekrar uyandıkları Kur'ân-ı Kerim'de haber verilen arkadaş grubudur.
Ashâb-ı Kehf kıssasının anlatıldığı Kur'ân-ı Kerîm'in on sekizinci suresine, bu kıssanın önemi dolayısıyla “Kehf" adı verilmiştir. Sûrenin 9-26. âyetlerinde bildirildiğine göre, putperest bir kavmin içinde Allah'ın varlığına ve birliğine inanan birkaç genç, bu inançlarını açıkça dile getirip putperestliğe karşı çıkmış, taşlanarak öldürülmekten veya zorla din değiştirmekten kurtulmak için mağaraya sığınmışlardır. Yanlarındaki köpekleriyle birlikte orada derin bir uykuya dalan gençler muhtemelen 309 yıl sonra uyanmışlardır. Bu süre Kur'ân-ı Kerîm'de,
“Onlar mağaralarında üç yüz yıl kaldılar, dokuz da ilâve ettiler.”
şeklinde belirtilmektedir. 300 yıla 9 ilâvesi, şemsî takvimle belirtilen sürenin kamerî takvime göre ifadesi olmalıdır. Mağarada “Bir gün kadar” uyuduklarını sanan gençler, içlerinden birini gümüş bir para vererek yiyecek almak üzere şehre gönderirler. Böylece onların durumuna muttali olanlar, Allah'ın vaadinin hak olduğunu ve kıyametin mutlaka geleceğini anlarlar, mağaranın bulunduğu yere bir mescid yapmaya karar verirler.
Kur'ân-ı Kerîm Ashâb-ı Kehf'in sayısı hakkında ihtilâf olduğunu bildirmekte, köpekleriyle beraber dört veya altı olduklarına dair tahminleri “Karanlığa taş atma” diye nitelendirmektedir. (Kehf: 18/22) “Yedi kişiydiler, sekizincisi köpekleri idi.” diyenler hakkında aynı ifade kullanılmadığına göre bu görüşün gerçeğe daha yakın olduğu düşünülmüşse de onların sayısını Allah'ın bileceğini belirten âyet-i kerîme, bu konuda fikir yürütmenin bir sonuç vermeyeceğini ortaya koymaktadır.
Kur'ân-ı Kerim'in takip ettiği metot gereği, bu ve benzeri kıssalarda, verilmek istenen mesajı ikinci plana itecek ve kıssanın asıl gayesini gölgeleyecek ayrıntı türünden bilgilere yer verilmemiştir. Mağaradakilerin kaç kişi oldukları, ne zaman ve nerede yaşadıkları ve kaç yıl uykuda kaldıkları gibi alınacak ders bakımından önemli olmayan bilgilerden ziyade üzerinde düşünülmesi, ibret alınması gereken hususlar ön plana çıkarılmıştır.

Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Hallo 🙋🏼♀️