
⚡️Işık fiziksel bir nesne değil, uzayda seyahat eden bir elektromanyetik dalgadır. Kütlesi yoktur ve diğer nesneler tarafından engellenebilecek parçacıklardan oluşmamıştır. Bu nedenle ışık, engellenebilecek fiziksel bir varlığa sahip olmadığı için gölge oluşturamaz.
~ saydam olan bütün maddelerin gölgesi yoktur.
✨gölgeyi oluşturan temel etmen ışıktır bu nedenle ışık kaynağının kendisinin gölgesi olmaz.
🌑 Siyah/karanlık görünen bölge "tam gölge"dir, buraya hiçbir ışık kaynağından ışık ulaşmaz.
~ gölge yaratmak için önce ışığa ihtiyacımız vardır.
• Gölge, saydam olmayan bir cisim tarafından ışığın engellenmesiyle ışıklı yerde oluşan karanlık alandır.
•Işığı emmeyen, kırmayan veya dağıtmayan hiçbir şey gölge oluşturmaz.
•ateşin gölgesi yoktur. Bunun başlıca nedeni alevin kendisinin bir ışık kaynağı olmasıdır.
⚠️Işığın büyük bir kısmını geçiren maddelere saydam maddeler denir. (Baktığımız zaman diğer tarafını rahatlıkla görebiliriz. ) Cam, su, hava, buz, naylon, elmas, mercek saydam maddelere örnek verilebilir.
~•Yarı saydam (bir tarafından bakınca öbür tarafları net görülmez): Şeffaf dosyalar, Buzlu Cam, Yağlı Kağıt, Sis, Bulut, Tül, Zümrüt, Yakut, Renkli Bant, Renkli Cam.
~ •saydam olmayan (opak) Madde (Saydam olmayan maddelerin üzerine ışık düşürüldüğünde, arkasında gölge oluşur.):Tahta, Duvar, Kitap, Plastik, Ayna, Demir, Mermer, Taş, Toprak, Mukavva.‼️
Maxwell denklemleri elektrik ve manyetik alanların birbirileri, yükler ve akımlar tarafından nasıl değiştirildiği ve üretildiğini açıklamaktadır. Bu denklemler sonra İskoç fizikçi ve matematikçi olan ve 1861-1862 yıllarında bu denklemlerin ilk biçimini yayımlayan James Clerk Maxwell' in ismi ile adlandırılmıştır.
Yeni araştırma, suyun amorf, camsı, donmuş bir sıvı halden viskoz bir sıvıya geçişi olarak H2O molekülleri arasındaki hareketi ve mesafeyi izlemek için iki farklı tipte X-ışını görüntüleme kullandı ve ardından daha düşük yoğunluklu daha da viskoz bir sıvı .
Onların gördükleri, iki ayrı sıvı fazın kanıtıydı.
“Eskiler, ‘Her bin yılda eşi ve benzeri bulunmayan bir insan dünyaya gelir’ demişler, eğer bu söz doğru ise şüphesiz ki o insan Nazzâm’dır” demiştir (İbnü’l-Murtazâ, 30).
Cabir bin Hayyan hazretleri tebe-i tabiinden olup, bunun hocası Peygamber Efendimizin torunu ,tasavvuf ilimlerinin mütehassısı ve kaynağı Cafer-i Sadık hazretleridir. Muteber kitaplarda deniyor ki: “Cafer-i Sadık hazretlerinin tasavvufta varisi oğlu Musa Kazım,fıkıhta varisi İmam-ı Azam olduğu gibi,fen ilimlerinde ve bilhassa kimya ilminde varisi Cabir bin Hayyan oldu.” Burdan da anlaşılacağı üzere tarikatte silsilesi Cafer-i Sadık hazretlerinden gelen İmam-ı Rabbani hazretleri gibi büyük zatların ilimleri, sadece tasavvuf bilgilerinde değil,kimya fizik ve biyoloji gibi fen ilimlerinde de deryalar kadar büyüktür.
🌀
Cabir Bin Hayyan:
kimya kelimesinin İngilizce karşılığı olan “alchemy” kelimesi de, Cabir bin Hayyan’ın çalışmalarının neticesi olarak Arapça “al-Kimiya” kelimesinden türemiştir.
Dünyada ilk kimya laboratuvarını kuran bilim adamı olarak tarihe geçmiştir. Kimya ilminde kullanılan hassas ölçüm aletlerini yaparak; kristalleşme, damıtma, kalsinasyon, sublimasyon gibi kimyevi teknikleri kimya ilmine kazandırmıştır.
Maddenin en küçük parçası olan elcüz’ü la yetecezzada(atomda) yoğun bir enerji vardır.
Cabir, hareket eden ve içi enerji dolu “zerre” mefhumunu kullandı. Cabir’in hareket eden ve birleşen (reaksiyon veren / dönüşen) zerre mefhumunu ortaya atması, insanoğlunun sonraki yüzyıllarda (19. ve 20. yüzyıllarda) atomla tanışmasını sağladı. Bilim tarihçisi Fuat Sezgin’in sunduğu kaynaklarda, Cabir yaptığı çalışmalarla zerre denen atom ve atom gruplarının (bileşik, molekül, iyonların) ölçüye dayalı hareketlerini fark etmiş, bunu "ilmu’l-mîzân" (ölçü ilmi) ıstılahı ile açıklamıştır.
Cabir, her taneciğin, taneciklerin birbirlerine olan tesirinin, hatta bütün insani duyguların matematik olarak ölçülebileceğini söylemiştir.
Cabir, zerrenin hareketliliği yanında parçalanabilirliğini ve enerjiden ibaret olduğu konusunu da ilk defa gündeme getiren kişidir.
Bu öyle bir enerjidir ki, bir habbeciğin (taneciğin) bir şekilde parçalanması, Allah saklasın, büyük bir şehri yok edebilir."
“Maddenin en küçük parçası olan 'cüz-ü la yetecezza' (atom)’da yoğun bir enerji vardır. Bu küçük parçanında parçalanamayacağı net olarak söylenemez. O da parçalanabilir. Parçalanınca da öylesine bir güç (enerji) meydana gelir ki, Bağdat’ın altını üstüne getirebilir. Bu, Allahü Teala’nın kudret nişanıdır.”
Muhammed bin Hasan Ibni Heyse (Alhazen ) (965- 1051), Kital’ül Menazir (Görüntüler)adlı kitabında ışık, yansıma, görmenin nasıl olduğu, kırılma ve gözün anatomisini çizim ve açıklamalarlaanlatmıştır. Dünyaca optiğin babası olarak bilinen İbniHeysem fotoğrafın ilk modelini, karanlık odayı ilk defa kullanan ve gözlüğü de ilk defa bulan bilim insanıdır.
Yansıma Kanunları
β
θ
Yansıtıcı Yüzeyler
Bir cismin görülebilmesi için ya ……………………………olması ya da ışık kaynağından üzerine düşen ışınları gözümüze …………………………………….gerekir.
Görülebilen her şey ışığı yansıtır. Hiçbir madde mükemmel yansıtıcı ya da soğurucu değildir.
Cam üzerine düşen ışığın %4 kadarını yansıtır. %96 kadarını ise iletir.
Parlatılmış Gümüş ya da alüminyum yüzey üzerine düşen ışığın %90’ ını yansıtır.
Denizin mavi olmasının nedeni,
Düzgün YansımaDağınık Yansıma
cisimler üzerinde kendimizi net olarak göremeyiz ama bu cisimlerin özelliklerinin görülmesinde dağınık yansımanın büyük rolü vardır.
🌀
elektronlar, atom çekirdekleri(proton ve nötronların) etrâfındaki küçücük yollarında, bir sâniyede, milyarlarca defa dönmektedir. Atom çekirdeğinin çapı, en küçük elektron yörüngesinden yüzbin defa küçük olduğundan, atomların içi boşdur. Bir nokta sâniyede en az yirmi devr yapınca, hayâlimizde dâire gibi görünür. Elektronlar çok hızlı döndüğü için, atomların içi dolu sanılıyor. Boşluk olduğu hâlde, maddelerin hayâlimizde dolu sanıldığını ilk olarak yazan, 1900’lerden 300 sene evvel yaşamış, çok büyük bir islam alimi olan İmâm-ı Rabbânî hazretleridir. Onun, Mektûbat isimli eserinin 3. cildi 68. mektubunda yazdığı ve Nokta-i cevvale ismini verdiği yukarıda geçen ipe bağlı taş örneği, günümüzde deneylerle ispatlanmış ve atomların dolayısıyla maddelerin içinin dolu olmadığı, beynimizin bunları dolu zannettiği bilimsel olarak anlaşılmıştır.
Kur’an ayetlerini okuyarak Nobel Ödülü’nü aldı
Muhammed Abdüs Salam (1926-1996) elektrozayıf etkileşim ile ilgili çalışmalarından dolayı 1979 yılında Fizik Nobel Ödülü’nü kazanan kuramsal fizikçidir.
Abdüs Salam, bilim yapmaya kendisini yöneltenin Kur’an olduğunu ifade etmiştir. Fizik çalışmalarını gerçekleştirirken bir yandan da Kur’an dinleyecek kadar Kur’an ile sıcak bir ilişki içerisindeydi.
Abdüs Salam Nobel Ödül töreninde, Kur’an-ı Kerim’in Mülk Suresi üçüncü ve dördüncü ayetlerini okuyarak ödülünü aldı. O ayetler şöyledir:
O birbiriyle uyum içinde yedi kat göğü yaratmış olandır. Rahman’ın yaratışında herhangi bir kusur bulamazsın. Haydi dön de bir bak herhangi bir çatlak görüyor musun? Sonra bir daha bir daha dön de bak. Bakışların aciz ve perişan olarak sana döner. (67-Mülk Suresi 3-4)
Abdüs Salam konuşmasına şöyle devam etti: “Bu aslında tüm fizikçilerin inancıdır; araştırmamızda ne kadar derine inersek o kadar merak duyarız, gözümüzü diktiğimiz parıltı da o derece artar.”
Kaynak: Bilim ve Yaşam Sayfası/ Pazar Sabah
🌐🌐🌐🌐🌐🌐🌐🌐🌐🌐🌐🌐🌐🌐🌐🌐🌐🌐
Kendi araştirmam’dir=S.Olbrich
OPTİK & “RAYLEİGH” SAÇILIMI:
Optik kelimesi Yunanca maddenin görmesi anlamına gelen τα ὀπτικά kelimesinden türetilmiştir.
İlk çağlarda optik:
•Eski Hindistan’da MÖ 6. ve 5. yüzyıllarda Samkhyave Vaisheshika felsefi okulları ışık üzerinde teoriler geliştirdi. Samkhya okuluna göre ışık kendi dışında bütün elementlerin oluştuğu beş temel ince elementten biriydi.
Vaisheshika okulu anatomik olmayan eter, boşluk ve zaman yüzeylerinde fiziksel dünyaya anatomik bir teori oluşturdu.
Temel atomlar gerçek anlamları ile karıştırılmaması gereken toprak, su, ateş ve havadır. Bu atomlar molekül oluşturmak için daha çok birleşen ikili molekülleri oluşturmak için alınır. Hareket fiziksel atomların yer değiştirmesi olarak açıklanır. Işık doğrultusu ateş atomlarının yüksek vektörel hız akışı olarak alınır. Işık partikülleri ateş atomlarının hızına ve düzenine bağlı olarak farklı karakteristik özellikler sergileyebilir. MÖ 1. yüzyıl sıralarında Vishnu Prana “Güneş’in 7 ışını” demekti.
•MÖ 5. yüzyılda Empedocles her şeyin ateş, hava, toprak ve su olmak üzere 4 elementten oluştuğunu varsaydı.
~ Lensler ve lens yapımı:
Büyütme erken tarihsel referansının "basit cam mercekler menisküs" tasviri MÖ 5. yüzyılda eski Mısır hiyeroglifine kadar uzanır. MS 1. yüzyılda İmparator Nero'nun bir öğretmeni "Mektuplar, ancak küçük ve belirsiz, suyla dolu genişlemiş ve daha net bir küre veya camdan görülür." demiştir. İmparator Nero da düzeltici mercek gibi bir zümrüt kullanılarak gladyatör oyunları izlediğini söylemiştir.

İbni Heysem (965–1040) Batı dünyasında Alhacen ve Alhazen olarak da bilinir. Optik Kitabında iğne deliğinin etkileri, içbükey mercekler ve büyütücü gözlük hakkında yazmıştır.


Orta Avrupa'da optik.
İngiliz vaftiz Robert Grosseteste (1175–1253) ışığın kozmogonisi teorisi ortaçağda bugün Büyük Patlama diye bilinen evrenin oluşumunu açıklamaktadır. Hem İncil’e hem de ışık bilimselliğine, dayanarak İncil’deki şu bölümden esinlenmiştir (Yaratılış 1:3): "Tanrı dedi ki orada bir ışık vardır.” Böylece yaratılışın genel sürecini ve evrenin genişlemesini fiziğe dayandırarak açıklamıştır.
Difraktif optik başlangıcı

Işığın kırınım etkileri ilk kez dikkatle Francesco Maria Grimaldi tarafından gözlemlendi ve karakterize edildi. Grimaldi gözlem sonuçları 1665 yılında ölümünden sonra yayınlandı. Isaac Newton, bu etkileri okudu ve ışık ışınlarının büklümünü onlara bağladı. James Gregory (1638-1675) etkili bir şekilde ilk kırınım ızgarası olan bir kuş tüyü neden kırınım desenleri, gözlemledi. 1803 yılında Thomas Young, onun çift yarık interferometresi ile iki yakın aralıklı yarıklar gelen ünlü deney gözlem girişimini yaptı.
İtalya'da 1284 yılında, Salvino D'Armate ilk giyilebilir gözlük icadını yapmıştır.
11. ve 13. yüzyıl arasında "okuma taşları" icat edildi. Genellikle aydınlatıcı el yazmalarını okumada yardımcı olmak için rahipler tarafından kullanılan bu icadın ilk yarısında cam küre keserek yapılan ilkel dışbükey lens vardı.
🕯💡
OPTİK OLAY OLAN “RAYLEİGH” SAÇILIMI:
Bulutların en sık rastlanan rengi: Beyaz:
Çocukluğumuzdan beri Güneş’in sari olduğuna inaniyorduk, oysa Güneş’in gerçek rengi aslinda beyazdir. Güneş’in genellikle sari görünmesinin nedeni,Dünya atmosferinin mavi, yeşil, ve mor gibi diğer renkleri daha kolay dağıtmasidir.Öte yandan sari, turuncu ve kirmizi gibi renkleri daha az kolay dağilir, bu da Güneş’e gün boyunca sarimsi bir görünüm ve ufka yakin olduğunda turuncu/kırmızımsı bir ton verir.
Rengi etkileyen ışığın saçılmasında garip bir fizik oyunu var ve ardinda duman, toz ve kirliliğin marjinal etkileri geliyor ki bunlarin hepsi Güneş’in çoğu zaman sari görünmesine katkıda bulunuyor.
Bulutların en sık rastlanan rengi: Beyaz:
Bulutların içerisindeki su damlacıklarının güneş ışığını geriye yansıtması sayesinde gökyüzünde beyaz topluluklar görürüz.
- Gri veya koyu mavi renkteki bulutlar
güneşi çevreleyen ince tabakanın veya toz zerreciklerinin sayısının arttığı anlamına gelir.
bulutların barındırdıkları su damlacıklarının sayısına ve boyutlarına göre kalınlaşıp inceldiklerini söyleyebiliriz.
Gökyüzünde sarı, turuncu, pembe, mor gibi farklı renklerdeki bulutları görmek için bazı koşullar vardır.
- Güneşin doğuş veya batış anında olması,
- Atmosferde yüksek oranda nemin olması,
- Atmosferde yüksek oranda toz zerreciklerinin olmaması,
- Buluttaki su damlacıklarının boyutsal olarak homojen bir yapıya sahip olması.
.Güneş yeni doğarken Güneş’ten gelen ışınlar en eğimli açıyla gelirler ve atmosferde çok daha uzun yol alarak yeryüzüne ulaşır. Işığın aldığı yol arttığından, atmosferde daha çok saçılan mavi ve mor ışık yeryüzüne ulaşamadan atmosfere yayılır. Daha az saçılan kırmızı ve sarı ışık ise yeryüzüne ulaşır. Bundan dolayı Güneş batarken ya da doğarken gökyüzünü kırmızı görürüz.







Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Hallo 🙋🏼♀️