Şu halde âlem, ondan bir tür zorunlulukla ve “taşmak” (sudûr, feyezan) suretiyle var olmuştur. Bir başka ifadeyle ayrıca bir irâdeye gerek kalmaksızın Allah’ın yetkinlik, cömertlik ve inâyeti varlığın ondan taşmasının yeter sebebidir.
Öte yandan mutlak varlık olan Allah, salt akıl olması itibariyle kendi özünü (zât) bilir; yani o, hem “akıl” hem “âkil” (akleden) hem de “ma’kûl”dür (akledilen). İşte bu “mutlak bilinç”ten kaynaklanan aktivite neticesinde ondan “ilk akıl” “sudûr etmiş”tir ki bu taşma yahut feyezân “birden ancak bir çıkar” ilkesine de uygundur.
Ne var ki bu yaklaşım âlemin ezelîliği düşüncesini de beraberinde getirir; zira Allah’ın zâtı ve bilgisi ezelî olduğuna ve ezelden beri özünü bildiğine göre bu bilginin ürünü olan varlığın da ezelî olacağı açıktır.
“İlk akıl” Allah’a nispetle “zorunlu”, fakat özü bakımından “zorunsuz” (mümkün) varlık olup kendisi bu durumun bilincindedir. Yani o, ilkesi olan Allah’ı ve kendini bilmektedir ki bu onun çokluk karakteri taşıdığı anlamına gelir.
İlk aklın, ilkesi olan Allah’ı bilmesinden ikinci akıl, kendi özünü bilmesinden birinci gökküresinin (felek) nefsi, özünde zorunsuz olduğunu bilmesinden ise birinci gökküresinin maddesi meydana gelir. Bu süreç ve işleyiş aynı şekilde, ay-feleğinin aklı olan ve ay-altı âlemdeki her türlü değişmenin ilkesi sayılan onuncu akla kadar devam eder.
Onuncu akıl, kozmolojik işlevi dolayısıyla “sûretlerin vericisi” (vâhib’s-suver) olarak da adlandırılan “fa’âl akıl” olup Fârâbî’nin bilgi, ahlak ve vahiy anlayışında merkezî konuma sahiptir.
Hakikat, uyanış
02 Ekim Pazartesi 2023 Saat: 10:08.
İlk sûfîler hakikat terimini daha çok "ilahi gerçeklere ve sırlara aşina olmak, Hakk'ın tecellilerini temaşa etmek, her şeyin ardında O'nu görmek" anlamında kullanmışlardır.
Peki nedir bizi 'hakikate' ulaştıracak olan yol?
Hakikate ulaşmamızın ve dolayısıyla uyanmamızın tek yolu Ay altı alemi (Sub Lunar) aşmaktır. Çeşitli tradisyonlarda "kalp kapısı" olarak isimlendirilen bu alan hakikatlere vasıtasız ulaştığımız geçittir.
"Ne sen varsın, ne ben, her şey O'dur!" anlayışı burada gizlidir.
Farabi'nin Aristotelesçi akıl görüşü üzerine inşa ettiği Sudûr teorisi, bu bağlamda felekleri (gezegenleri) sınıflandırmıştır.
Bu teoride Farabi, her aklın altına bir göksel feleği yerleştirir. Buna göre birinci aklın altında birinci sema; ikinci aklın altında sabit yıldızlar küresi; üçüncü aklın altında Satürn/Zühal feleği; dördüncü aklın altına Müşteri/Jüpiter feleği, beşinci aklın altına Merih/Mars feleği, altıncı aklın altına Güneş küresi, yedinci aklın altına Zühre/Venüs feleği, sekizinci aklın altına Utarid/Merkür feleği, dokuzuncu aklın altına Ay feleği karşılık gelmektedir.
Farabi'ye göre Ay altı alemdeki mevcutların mertebeleri değersiz olandan başlayıp değerli olana doğru gider (ilk ortak madde, dört unsur, madenler, nebatat, akılsız canlılar ve insan). Ay feleği, Ay üstü alem olarak isimlendirilen göksel varlıkların bulunduğu alan ile Ay altı alem olarak ifade edilen Dünya arasında bulunur. Feleklerin yapısı beşinci unsur kabul edilen esirden oluştuğu için onlarda Ay altı alemdeki gibi oluş ve bozuluş söz konusu olmamaktadır.

Ay üstü alemde ise mertebelenme en değerli olandan başlar ve daha az değerli olana doğru gider, yani Ay altı alemin ters aynalamasıdır. (En yüksek mertebe birinci akıldır). Onların erdemli ve kusursuz olanı önceliklidir; sonra cisim olmayan ve cisimde de bulunmayan akıllar en sonra ise felekler gelir. En erdemli olan akıl birinci akıl, en kusursuz olan sema birinci semadır.
Hareketi başlatmak ve feyiz süreciyle varlığa gelen cisimlerin iştiyakına özne olmak üzere mufârik bir akıl; hareketin kaynağını oluşturmak üzere bir nefs; hareketin istikametini belirlemek ve biçimini (dairevi) sürekli kılmak için de bir irade tayin edilmiştir. Bu nedenle, Farabi'nin evvelden sonra mufârik akılların sayısı ondur; semavi cisimler dokuzdur dolayısıyla toplamı on dokuzdur. Yani ilk ilkeden sonraki göksel varlıkların sayısı 10 akıl ve 9 felek olmak üzere toplam 19 olmaktadır.
Birinci akıl ve ilk semayla başlayıp faal akıl ve Ay feleğiyle nihayete eren kozmolojik sistemde, göksel varlıklar tabiatları gereği dairevi hareket ederler. Yine sürekli bilfiil olan ilk ilkeden dolayı akılların, akıllardan dolayı da ilgili oldukları semavi varlıkların bu dairevi hareketi sürekli olmaktadır. Hareket sürekli olunca oluş ve bozuluşa konu olan Ay altı alemde keyfiyet, özsel ve hareket anlamında değişim söz konusu olmaktadır.
Farabî varlıkları sınıflandırırken, hiyerarşinin en üst noktasına, insan aklının erişebildiği Tanrı’yı yerleştirir. İkinci sırada ise Farabi'nin ikinciler veya maddeden ayrık akıllar adını verdiği, sayıları gök kürelerin sayısına karşılık gelen ve dokuz akıldan oluşan varlık alanı yer alır. Sıralamanın üçüncü düzeyini ise Tanrı ve Ay-altı evren arasında aracı durumda bulunan faal akıl oluşturur. Dördüncü düzeyinde ise basit ve tinsel bir madde olan nefs (ruh) bulunur.
Farabi'de nefs (ruh) kavramı, gök cisimlerindeki dairesel hareketi; insan, hayvan ve bitkilerde ise biyolojik, fizyolojik, psikolojik hareketleri ifade eder. Beşinci ve altıncı varlık düzeyinde ise form ve madde bulunur. Form ve maddeyi ayrı düşünmek mümkün değildir. Birisinin varlığı diğerinin var olmasını gerektirir. Form etkin ve şekil verici, madde ise pasif ve şekil alıcıdır.
Farabi dünyamıza en yakın küre olan Ay’ı, bir eksen olarak kabul eder. Eksenin üst bölümünü Ay-üstü evren, alt bölümünü ise Ay-altı evren olarak adlandırarak evreni iki bölümden oluşmuş olarak tasarlar. Madde ve formun birleşmesi ile Ay-altı evrende öncelikle toprak, hava, su ve ateş oluşur. Maddi varlık alanının yapı taşları olan bu dört kök maddenin her birinde soğukluk-sıcaklık, kuruluk-yaşlık gibi dört karşıt nitelik bulunur.
Bu niteliklerden ikisinin karışımıyla ilk somut madde veya cisim olan inorganik varlıklar, daha sonra ise organik varlıklar oluşur. Ay-altı evren; toprak, su, hava ve ateşten oluşan dört unsurdan sonra, sırasıyla madenler, bitkiler, hayvanlar ve insanlardan meydana gelir.
Bu noktada ise "uyanış" başlar. Yani, oyunun kodlarını yakından kavramaya başlarız.
Apocalypse, Yunanca" ἀποκάλυψις "ortaya çıkma" ve "örtü" manasına gelen καλύπτειν kelimelerine dayanan, Türkçe'de ise "kıyamet" olarak karşılık bulan bir terimdir. Kıyam etmek ise "ayağa kalkmak" demektir.
Bizleri, uyanış yolculuğumuzda en çok zorlayan kısım ise burasıdır. Çünkü, bu yolculukta ayağa kalkmamızı sağlayan şey madde değil, onun ardında tezahür edeni görmek için kapalı olan perdeleri açma becerimizdir. Bunu yapmak ise tek defaya mahsus değildir.
Farkında olmasak da bizler, yaşam içerisinde kendi ölüm ve doğum döngümüze defalarca tanıklık ederiz.
Bu yolculukta, sistem tarafından neye sahip olmak istediğimize değil, hangi koşullardan vazgeçeceğimize dair kozmik bir teste tutulduğumuzdan, defalarca eski bilincimize veda ederiz. Tıpkı bir matruşka gibi kendi içimizdeki boyutlarla yüzleştikçe hakikati görmenin, sadeleştikçe mümkün olduğunu anlarız.
Hermes Trismegistus'un Corpus Hermeticum adlı eserinde bahsettiği gibi "Bir her şeydedir, sadece keskin olarak belirlediği veya özel olarak yarattığı bir şeyde değildir. Tüm evren ondan doğar ve onu taşır." Bizler kendi özümüzde "Tanrı parçacığını" taşıyan varlıklar olarak, acziyetimize değil yaratım gücümüze odaklandığımızda tüm oyun değişecektir. Ruhsal ve bedensel planlarımızı tek düzlemde buluşturabildiğimizde "kalp kapısı" bizler için açılacaktır. Kalp kapısını açmak ve bilinç seviyemizi üst boyutlara taşımak için de astroloji önemli bir rehberdir.
🌀
Mevlana'nın 7 öğüdü
1- Cömertlik ve yardım etmede akarsu gibi ol.
2- Şefkat ve merhamette güneş gibi ol.
3- Başkalarının kusurunu örtmede gece gibi ol.
4- Hiddet ve asabiyette ölü gibi ol.
5- Tevazu ve alçak gönüllülükte toprak gibi ol.
6- Hoşgörülülükte deniz gibi ol.
7- Ya olduğun gibi görün, ya göründüğün gibi ol.
🌀
Aristoteles, insanda bulunması gereken 11 erdem belirlemiştir. Ona göre ‘eudaimonia'ya ulaşmak için bu özelliklere sahip olunması gerekmektedir. Her insanda ‘altın orta’yı içeren bu erdemler şu şekildedir:
1- Cesaret: Korkaklık ve pervasızlığın dengelendiği noktadır.
2- Ölçülülük: Bencillik ile ilgisizliğin dengelenmesidir.
3- Cömertlik: Cimrilik ile müsrifliğin dengelenmesidir.
4- İhtişam: Hiç dikkat çekmeyecek şekilde yaşamakla, gösteriş yaparak yaşamanın dengelenmesidir.
5- Yüce Gönüllülük: Kendinizi çok aşağı seviyede görmekle çok yukarılarda görme yanılgılarının dengelenmesidir.
6- Sabır: Öfkemizi dizginleyen erdemdir. Tepkisizliğimiz ve aşırıya kaçan tepkilerimizin dengelenmesidir.
7- Dürüstlük: Kronik yalancılıkla patavatsızlığın dengelenmesidir.
8- Mizah: Soytarılıkla kabalığın dengelendiği ve bunun neticesinde yapıcı ve düşündürücü bir mizah (espri) anlayışının açığa çıktığı erdemdir.
9- Samimiyet: Fazla laubali olmakla fazla mesafe koymanın dengelenmesidir.
10- Utanma: Utangaçlıkla arsızlığın dengelenmesidir.
11- Adalet: Bencillik ile kendimizi yok saymanın dengelenmesidir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Hallo 🙋🏼♀️