Geranium lucidum (Dakkaotu) genelde kayalık alanlarda görülen ve bahar aylarında çiçek açan tek yıllık bir bitkidir.
Etimoloji
( Cins adı Antik Yunanca turna anlamına gelir. Bu bağlamda cinsin meyvelerinin turna (Gruidae) gagasına benzemesine işaret eder. Cinsin Türkçe adı olan turnagagası da açıkça yukarıdaki bağıntıya işaret etmektedir. Epitet Latince parlak anlamına gelir. Türün yaprak yapısına işaret eder. İkili adlandırma öncesi adı “Geranium lucidum saxatile”dir. )
bir turna gagası türü olan (Geranium sp.) yara merhemiyle (Geranium asphodeloides) tanışmaktan ne kadar mutlu olduğumu, ormana gitmek için çıkıp birden kendini suyun kenarında bulmayı anlatacağım.
Dereler de yol kenarları gibi farklı, aynı zamanda sucul bitkilere ev sahipliği yapıyor.
Kuş ve rüzgardan başka seslerin pek duyulmadığı ormanın aksine, gürültücü derelerde bir telaş, fazladan bir canlılık, kalabalık sonra. İşte kenarı, suyu, taşları seven herkes burada. Bir ballıbaba üyesi, büyük ihtimalle lünlün otu; kardeşi ballıbaba çiçekte ama lünlün yapraklarını sergiliyor daha, fındık kediciklerini ilk defa görüyorum; ne inceler, arpacık salebi, sarmaşıklar, ısırgan, şu bir diyeceği varmış gibi duran menekşenin yanındaki de bir turna gagası türü mesela; dakka otu -Dakka otunu* görseniz yara merhemini, yara merhemini görseniz dakka otunu şıp diye tanırsınız.-, yaban çileği**, iri adaçayı yapraklı bitki karakafes otu mu ki?









Yara otundan sonra bir de heybeye yara merhemini koyuyoruz. Gelsin artık hangi yara gelecekse. Çok yıllık, eğer benim gibi bolca yetiştiği bir yerden sökerek birini bahçeye taşımaya niyet ettiyseniz, bitkinin toprak üstü kısmından uzaklaştıkça daralan iğe, havuca benzer köklerini görebileceğiniz, çiçekleri gölgede koyu pembe, gün ışığında leylak rengi, belirgin damarlı, ele benzer çok derin loblu olmayan yapraklı, meyvede aşağı kıvrılan cılız, salgılı tüylü çiçek sapları, havlı, sıklıkla salgılı tüylü çanak yapraklı bir bitkidir.
Dakka otu mu acaba?
Bu ikisi koyun koyuna bitiyor. Aynı bitki gibiler uzaktan bakınca. Ancak yakınlıkları beni şaşırtsa da iki farklı bitkiden bahsediyoruz. Dıştaki, tüysüz gövdeli, yaprakları böbrek biçimli, sığ loblu olan dakka otu (Geranium lucidum) eski arkadaşım. 8 yıl yaşadığım kıraç bahçenin güllerinden biriydi. Onu hep yağmur sonrası yağ gibi parlayan yapraklarıyla hatırlıyorum. Bunda fotoğraflarını çekmemin üzerine düşünmemin de payı var. Hatta bıraktığı izin sebebi başlı başına bunlar. Bunlar olmasa bu el kadar bile olmayan ama bir karınca için pekala palmiyeye benzeyen dakka otunu nasıl hatırlardım?




Biri bana sorar mıydı, ormanı açan küçücük pembe çiçeği gördün mü?
Diğeri de tanıdık geliyor ama kim? Gövde tüylü, yapraklar derin loblu ve 5 parçalı. Dağ ıtırı mı? Bir o kadar kaz gagasına veya acı tereye de benziyor yapraklar. Şaşırtmacayı çözdük ama bilmeceyi çözmek için çiçeklerini bekleyeceğiz.
Yine döküyor eteğindeki çiçekleri bahar, sıra bugün yarın ona da gelir.
**Yaban çileği değildi gördüğüm.
Tam yaban çileğinden bahsetmeye hazırlanıyordum ki çiçeğine daha dikkatli bakınca bitkinin yaban çileği değil cüce parmak otu olduğunu anladım. Neyse gidip başında çilek beklemek vardı.
Ne güzel bir kelime bulmuştum oysa. Yine de karşısına yaban çileği çıkacaklar için anlatmalıyım;
“İsveççe’de bulunan ‘smultronställe’ kelimesi, çok sevilen veya kişisel bağlılık duyulan bir yeri anlatır. Bire bir çevirildiğinde ‘yaban çilekleri yetişen yer” anlamını taşır. İsveç’in bitmek bilmeyen yaz günlerinde, gölgeli bir orman zemininde küçük kırmızı mücevherlere benzeyen bir yaban çileği topluluğu bulunduğunda hissedilen duyguyu ifade etmek için kullanılan bir metafordur. Kendimizi aşan ve aynı zamanda derinliklerimizdeki bir şeylere bağlı olduğumuzu hissedebilmek için hepimiz kendi ‘smultronställe’imize ihtiyaç duyarız.”*

*A Handful of Seeds, Tina M. Poles. Çeviri yardımı için Çiğdem’e çok teşekkürler.
🌱🌱🌱🌱🌱🌱🌱🌱🌱🌱🌱🌱🌱🌱🌱🌱🌱🌱🌱
çarçabuk dağılan bir mor

99’da yapılan bir tez çalışması bodur çiğdem için (Romulea sp.) çok erken çiçeklenmesi ve boyutlarının küçük olması nedeniyle üzerinde az çalışma yapılmış bir cinstir*, diyor. Dikkatimizin ölçüsü varlığın boyutuyla bu kadar rabıtalı işte.
O kadar küçük ve kısa ki, şaşarsınız.
Öyle çarçabuk dağılan bir moru var ki anlayamadığım bir sebeple yeşilin içinde kaybolup gidiyor. Edindiği bu tuhaf renk de onu gizliyor olmalı. Geçen yaz sonu meyvesini görebildiğim ters lalenin yaprağını, çiçeğini aranmıyor olsam hiç tanışamazdık.



*Türkiye’nin Bazı Romulea Türleri Üzerine Morfolojik Araştırmalar, Osman Erol.
** Floral biology of Romulea (Iridaceae: Crocoideae): a progression from a generalist to a specialist pollination system, Peter Goldblatt ve diğerleri.
🌱🌱🌱🌱🌱🌱🌱🌱🌱🌱🌱🌱🌱🌱🌱🌱🌱
Burada hemen her köye bir maden düşüyor ve her yerde bugün yarın açacak kardelenler, benli sığırkuyrukları, kılkuyruklar, sürmeli çayçeler, deli laleler, ak çiğdemler var.
Gitmeyi çok sevdiğim bir kayam vardı; dağ lalesi, ayı gülü, ters lale, lohusa otu, kaz gagası, kara gelincik, nevruz otları, nakıl, göbek otu, kaplan otu, meşe ve ardıçlarla kurulmuş. Obrizyalar vardı kayanın oyuklarından fışkıran. Kaya gürleyiği adını yakıştırdığım obrizyalar. Bunlar en görünenlerdi. Yoksa ot saymakla biter mi?

Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Hallo 🙋🏼♀️