Şair sözü yalandır, kanma deseler de ben inanmayı seçenlerdenim.
Roman, bilinmeyen bir ülkede, yörenin en varlıklı adamı olan Antonio Morro’nun ölümüyle, içinde Yaşlı Ormanın da olduğu arazilerin iki yeğenine devredilmesiyle başlıyor.
“‘Albay,’ dedi gölge, ‘çocukluğundan beri seni takip ediyorum, bir gün olsun yanından ayrılmadım, hatta uyurken bile yanı başındaydım. Seninle birlikte çok yollar katettim; sen at binerken ben de seninle birlikte bindim. Senin hiç aklına gelmediğim zamanlarda da tüm bağlılığımla sana eşlik ettim. Artık seni bırakmam gerekiyor. Ben Procolo’nun gölgesiyim ve hep öyle kalmak istiyorum. Ben hiç değişmedim; ama sen çok değiştin. Artık birlikte devam edemeyiz, çünkü birbirimizden çok farklıyız. İnan bana, buna ben de çok üzülüyorum, elli altı yıl boyunca birlikteydik; buna bir ömür demek daha doğru. Unutmak kolay değil, ama artık bitti.’”
Sebastiano Procolo’nun bundan sonra yaptıklarını belki kitabı okumamış ve okumak isteyenler olur diye keyiflerini kaçırmamak adına yazmıyorum.
Ormanla birlikte içinde yaşayan hayvanları, çiçekleri, ağaçları ve belki de o ağaçların kovuklarında yaşayan orman cinlerini yok ediyoruz. Onların yerine ise kendimizi hapsettiğimiz ruhsuz betonlar dikiyoruz.
Peki, o sahanın içinde olanlar. Buzzati, o anda yaşananları, Yaşlı Orman’ın uğradığı zulmü hissederek şöyle anlatıyor kitabında: “O gece başka bir sessizlik ormanda birkaç kez her yanı kaplamıştı. Sadece çok az kişinin fark edebileceği ve dünyada başka hiçbir şeyle kıyaslanamayacak bu sessizlik, tarihi ormanların mağrur sessizliğiydi.”
Bu sessizliği duymak mesele, hele de bunca gürültünün içinde. Hayvanları dinlemek, ağaçların dilinden anlamak Sebastiano Procolo gibi gözü para ve güç isteğiyle dönen büyükler için çok zor. Rüzgâr Matteo bunu öngörüyor kitapta ve kendi efsanesini bitirmeden önce şöyle söylüyor Benvenuto’ya:
“Büyümek büyük bir engeldir. Genellikle insanın başına uykusunda gelir.
Evet, sanırım bu defa büyüme sırası senin. Yarın çok daha güçlü olacaksın, ama sen pek çok şeyi anlamayacaksın. Seninle konuştuklarında bile, ne ağaçları, ne kuşları, ne nehirleri, ne de rüzgarı anlayacaksın.”
Uzun zamandır birileri bu dili anlamıyor. Anlamadıkça yakıyor, yıkıyor, yok ediyor. Yaşadığımız şehirler büyük beton çöplükleri. Her yerde çirkin, birbirinin aynı rezidanslar, alışveriş merkezleri…
Sanırım müteahhitler de bunun farkında ki artık yaptıkları ev reklamlarında doğayla iç içesiniz sloganları atıyorlar. Bu içi çelik betonların arasında, kendilerine bile yabancılaşmış, yurtlarından sökülmüş ağaçların yamacında yaşanıyor. Ağaçları ve onların vücutlarında saklanan yaşamı önce yok edip, daha çok para için bu sefer de onları kullanarak ucubeliği bizlere satıyorlar.
İnsanın gölgesi de onu takip ettikçe, yaptıklarını gördükçe onu terk ediyor. Bazı vedalar sessiz gerçekleşiyor. Bir izinin bile kalmadığını fark edemiyor insan. Sebastiano Procolo ise bu yönden şanslı. Gölgesi gitmeden önce onunla konuşuyor, ona anlatıyor ayrılık nedenini. Bu öyle bir neden ki, hırsıyla bir yaşamı katledenlerin hepsinin bir gün bir yerde ve bir şekilde duyacakları bir neden: “‘Seni bırakmam gerekiyor,’ diye tekrarladı gölge. ‘Buralardan çekip gitmek zorundayım. Çünkü sen onurunu yitirdin.’”
Kaynakça
Buzzati, Dino. Yaşlı Ormanın Gizemi, çev. Yelda Gürlek, Timaş, İstanbul, 2014.

Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Hallo 🙋🏼♀️