Bitki Ressamlığının Tarihi I
10 Mart 2019 ~ Benan Kapucu
Bitki ressamlığının, Batı’da, bilimde, sanatta, baskı tekniklerindeki değişimlere göre nasıl geliştiğine bütünsel bir gözle, tarihsel bir perspektif içinde bakıyoruz.
Bitki ressamlığının, Batı’da, bilimde, sanatta, baskı tekniklerindeki değişimlere göre nasıl geliştiğine bütünsel bir gözle, tarihsel bir perspektif içinde bakıyoruz.
İnsanlığın ilk zamanlarına doğru gidersek, hayvanların mağara resimlerinde olduğunu biliyoruz ama bitkilerin resmedilmesi çok daha sonra olur. Mısır’daki Karnak Büyük Tapınağı’nda, MÖ 15. yüzyılda yapılan taş kabartmalarda bitki betimlemelerine rastlanmış. Bitkiler, hangi tür bitki olduğu anlaşılacak kadar ayrıntılı. Bu taş kabartmalarda nar ve yılan yastığı dahil 275 bitki tasviri göze çarpıyor.

Metropolitan müzesinde yer alan Orta Mısır’dan, Amarna dönemine ait, MÖ 1400’lerden kalma kireçtaşına oyulmuş bir kabartmadaki arpa başakları bitkinin nerdeyse botanik özelliklerini anlayacağımız kadar detaylı. Girit, Knossos yakınlarındaki Amnisos’ta, Minos Uygarlığı dönemine ait bir duvar resminde de beyaz zambağın kolaylıkla ayırt edilebilir çizimleri var. Girit, Yunan ve Roma sanatında ağaç ve bitki motifleri sıklıkla seramiklerde ve sikkelerde karşımıza çıkıyor zaten; belli ölçüde gerçekçilik de var. Florası ve faunasıyla ilgili size fikir verebiliyor bu arkeolojik kalıntılar.

Antik Çağ’a geldiğimizde, MÖ 4. yüzyılda, bitkilerin tıbbi özelliklerini sistematik olarak çalışan ilk kişiler Aristoteles ve çırağı Theophrastus’un elyazmalarına girmeye başlıyor bitki betimlemeleri. El yazmaları bugüne kalmamış olsa da bu çalışmaların var olduğunu, renkli bitki illüstrasyonları olan Doğa Tarihi elyazmasında botanik örnekleri kayıt altına alan Yaşlı Plinius’dan öğreniyoruz.
Anavarzalı Dioskorides ilaçların hazırlanması, özellikleri ve uygulamaları üzerine beş ciltlik De Materia Medica’yı da o sıralarda, aynı dönemde yazıyordu. Bugüne ulaşmış ilk resimli el yazması 6. yüzyılda yapılmış kopyası olan Codex Vindebonensis. Bin yıl boyunca, Codex’teki teknikle yapılır çizimler; botanik resimlemede genel tarz, cansız ve “gerçeğine benzeme” kaygısı olmayan, temsili olarak çizilmiş resimler. De Materia Medica’nın orijinalinde bitki çizimleri yok ama Codex’de 479 adet bitki resmi var.
Bin yıl kadar sonra ise durum değişiyor. 15. yüzyılın sonlarına doğru Flandre bölgesinde, Fransa, Almanya ve İtalya’da, dini metinlerde, altar panolarında doğayı yüceltme başlar. Çiçekler, dinsel sahnelere girer. O dönemde Avrupa’da dua kitaplarında, altar panolarında, dinsel sahnelerde metinleri, çevreleyen süslemelerde hep çiçekler vardır. Figürlerin arka planına manzara ve diğer nesneler belli bir perspektif içinde yerleştirilmeye başlar. “Gerçekçilik”, doğayı olduğu haliyle betimleme önem kazanır.
Ayinlerin sıra ve saatinin yazıldığı dini Book of Hours kitaplarında da görebilirsiniz bunun örneklerini sıkça. Özellikle Ghent-Bruges okulunun ürettiği Book of Hours’un resimli sayfalarındaki çiçeklerin, böceklerin, kuşların gerçekçi çizimleri son derece etkileyicidir. Jean Bourdichon kitabı 1500-1508 yılları arasında Anne of Brittany için hazırlamış; Paris’teki Ulusal Kütüphane’nin arşivinde korunuyor bugün. Guaşla boyanmış 340 çizime baktığınızda Tourin bölgesinin yerel bahçe çiçekleri ve bitkilerinin ne olduğunu kolayca anlayabiliyorsunuz. Kirazlar, papatyalar, ebegümeciler, üzümler, safran çiçekleri, karanfiller; ve dahası vardır.
Baskı teknikleri de gelişiyor tabii bir yandan… Harflerin ve illüstrasyonların farklı ahşap bloklara elle oyulduğu, genellikle tek renk basılan ahşap blok baskı tekniğiyle birlikte, botanik sanatında da yeni bir dönem başlamış olur. 15. yüzyılda hareketli matbaa harflerinin keşfedilmesi, yazılarla ahşap oyma illüstrasyonların yan yana basılmasına olanak sağlıyordu. Botanik kitapları da yaygınlaşır ayrıca; elyazması ilk örneklerine oranla kitaplara çok daha kolay ulaşılmaya başlar.
Baskı olan ilk şifalı bitkiler kitapları, çoğunlukla el yazmalarındaki örnekler referans alınarak yapılıyordu. İki adet ahşap oyma botanik resim örneğiyle basılmış olan ilk kitap: Puch der Natur(Doğa Kitabı) 1475 yılında Hans Baemler tarafından Konrad von Megenburg için Augsburg’da basılmış. O zamanlar bitki çizimleri, nadiren canlı örneklerden bakılarak çiziliyordu. Elyazmalarındaki çizimlerin kopyalarının, kopyalarının kopyalarıydılar… Jakob Meydenbach daha sonra bitki, balık, kuş, hayvan ve doğal taş minerallerinin çizimlerini içeren Hortus Sanitatis’i yayımlar. Bitki çizimlerinin çoğu, Der Gart kitabından alınmıştır; hayal gücüne dayanan eklemelerle gerçekçi olmaktan hayli uzaktır.
15. yüzyılın başlarında Kuzey Avrupa’nın etkileri daha sonra İtalya’ya da ulaşır. Birçok Floransalı sanatçının resimlerindeki manzaralarda, vazolarda ya da saksılarda ve dini temalarında gerçeğe yakın çizilmiş çiçekler karşımıza çıkar. Jan van Eyck’in Müjde tablosundaki zambaklarda olduğu gibi.. Bu sanatçıların önce çiçekler üzerinde çalışıp, sonra resimlerine eklediklerini söylesek yanlış olmaz. Pisanello’nun, Jacopo Bellini’nin ve Leonardo da Vinci’nin eskizlerinden anlıyoruz; ama ne yazık ki orijinal birçok örnek bugüne ulaşmış değil.
Dinsel temaları olan tablolardaki çiçek çizme geleneği Rönesans boyunca da devam eder. Çiçekler sadece süsleme amaçlı değildi, dinsel sahnelerde her biri bir sembolizme karşılık geliyordu. Botanik çizim sanatı dramatik bir değişime uğrar bu dönemde. Bitkilerin doğası, anatomisi, habitatı analiz edilir; bilimsel kesinlik önemlidir. Sanatsal duyarlılık da yükselir. Leonardo da Vinci ve Albrecht Dürer’in bitkilerin yapısını ve doğal ortamını da betimleyerek yaptığı çizimler modern botanik illüstrasyonlarının ilk örnekleridir diyebilirim rahatlıkla. Dürer’in, Viyana’da, Albertina Müzesi’nde yer alan ilk suluboya resmi Large Piece of Turf eserinde çayırın her bir yaprağı, karahindibalar ve kökler kılı kırk yararcasına resmedilmiştir.
16. yüzyıla geldiğimizde, Strasbourg’da Alman teolog ve botanikçi Otto Brunfels, sanatçı Hans Weiditz ile birlikte yaptığı, gerçekçi bitki görselleriyle dolu iki ciltlik Herbarum ivae eicones (bitkilerin canlı portreleri, 1530) kitabı, botanik sanatı açısından önemli. Adından da anlaşıldığı gibi canlı portelerdir bunlar; sanatçı Weiditz'in doğayı yakından incelediği çalışmaları bu gerçekçilikte etkilidir; onun bitki tasvirleri sıklıkla Dürer’in çalışmalarıyla da karıştırılır. Weiditz’in ağaç baskı kalıplarını hazırlayan zanaatkarları yönlendirdiği çok açık ama botanik kesinlikten uzaktır henüz. Brunfels bitkileri yine eski elyazmalarından derlemiştir çünkü.
16. yüzyılın önemli kitaplarından biri de Alman botanikçi ve hekim Leonhart Fuchs’a ait: De Historia Stirpium ve onun Almanca çevirisi New Kreuterbuch Basel’de Isingrin Press tarafından basılmış. Çerçeve içine alınarak sonradan renklendirilmiş bitkilerin tek tek ahşap baskıları, tam sayfa yer alır bu kitapta. Çizimlerin baskısında renklerdeki tutarlılık, satış amacıyla sonradan elde renklendirildiğini gösteriyor. Nitekim, elde renklendirilmiş illüstrasyonlar kitap ticaretinin başladığına da işaret ediyor.
Botanik biliminin gelişmesiyle beraber, bilimsel bir bakış açısıyla sınıflandırma sistemi de oluşmaya başlar. Flaman ve Fransız iki botanikçi, Avrupa’daki bitkilerin benzersiz bir bitki topluluğu olduğuna dair yaygın inanışı değiştirir. Mathias Lobelius Güney Fransa’dan bitkiler üzerine çalışır; Carolus Clusius İspanya ve Portekiz’e yapılan bitki toplama gezisine katılmadan önce Belçika, Almanya ve Fransa’da incelemeler yapar. Busbecq’in İstanbul’dan getirip kültüre alması için teslim ettiği kişidir..Laleleri erken, geç ve orta çiçeklenme özelliklerine göre sınıflandırır; renklerini; biçimlerini ve diğer özelliklerini tanımlar. Sadece tanımlamaların değil, çizimlerin de ayrıntılı ve açıklayıcı olması önemlidir onun için. Yazılarını Antwerp’in bilinen yayıncılarından Plantin yayımlar. Kitaplarındaki illüstrasyonların çoğu Plantin'in koleksiyonunda yer alan saygı duyulan Flaman ressam ve gravür sanatçısı Pieter van der Brocht’a aittir. Bitkinin anatomik özelliklerine göre sınıflandırma çabaları, modern botanik taksonomisinin de temelini oluşturur.
17. yüzyılda kaşifler, gezegenin yeni bölgelerinde egzotik bitki ve hayvan türlerine rastladıkça, onları gezegenin bir ucundan başka ucuna taşıdıkça, doğa bilimi de gelişir. Bilimdeki bu değişim, yeni jenerasyon sanatçıları ve botanikçileri etkiler. İstanbul’dan giden sümbül, ters lale fritillaria imperialis, nergis türleri genç sanatçıların hayal dünyasını canlandırır. Birdenbire bitkilerin yetiştirilmesi moda olmaya başlar; güzellik şifa faydalarını alt eder. Zengin patronlar yetenekli sanatçılara sipariş vererek, kendi bahçelerinde yetişen bitkileri ve çiçekleri -satışlarını da kolaylaştırmak için- resmetmelerini ister.
Şifalı yönleriyle değil güzelliğiyle öne çıkan bitkilerin kültüre alınmaya başlaması ile birlikte botanik sanatı da bu akımı izler. Anlatım şematik değildir; belli bir estetik kaygıyla üretilir. Giderek bitki resimleriyle yazı birbirinden ayrılır. Resme daha çok alan ayrılır, hatta tek bir sayfa tek bir bitkiye ayrılır.
Ahşap baskının yerine daha detaylı çalışmaya imkan veren gravür teknikleri kullanılmaya başlaması da yeni anlatım biçimleri üzerinde çok etkili olur. Çiçekli bitkiler, doğadaki halleriyle güzelliğini en iyi vurgulayacak biçimde titizlikle çizilmeye başlamıştır artık. Sanatçılar sayfalara çiçek betimlemelerini aktarırken, aynı kompozisyona bazen habitatlarının, yaşam döngülerinin parçası olan küçük hayvanları, kuşları ve böcekleri de yerleştirmeye başlar. Gravür tekniğiyle basılan en iyi kitaplardan birinin Almanya Nüremberg’de basılan, Basilius Besler’in iki ciltli Hortus Eystettensis çiçek kitabı olduğunu söyleyebiliriz. İnanılmaz detaylara sahip bu 374 levhayı, üstün bir işçilikle 6 ayrı baskı ustası yapmış.
1705 yılında Amsterdam’da basılan entomolojik bir başyapıt var, botanik sanatının mihenk taşlarından: Metamorphosis Insectorum Surinamensium. Böceklerin metamorfoz sürecinden son derece etkilenen sanatçı Maria Sibylla Merian, Avrupa’daki böcekleri hayatlarının farklı evrelerinde, en sevdikleri besin bitkilerinin üzerinde tasvir eden üç ciltlik resimli bir kitap yayımlar. Surinam’da iki yıl geçirdikten sonra da bulgularını bu kitabında bir araya getirmiştir. Onun botanik sanatına getirdiği yenilik, bitkilerin ve onlarla ilgili canlıların tüm yaşam döngüsünü tek bir levhada çiziyor olmasıydı. Ve canlı örneklerden, gözlemleyerek çalışır. Neues Blumen Buch kitabı da göz alıcıdır; elde boyanmış nergisler, lilyumlar, menekşeler, karanfiller; dönemin en popüler bahçe çiçeklerinin renklendirilmiş gravürleriyle doludur.
Yeni varyeteler Avrupa’ya aktığından yabancı bitkileri görmek için herkesin uzağa seyahat etmesi gerekmiyordu. Varlıklı kişiler ve botanik bahçeleri alışılmadık bitkilerin koleksiyonlarını biriktirdikçe, bunları florilegia denen gösterişli kitaplara çizmeleri için sanatçıları görevlendirmeye başlarlar. Zaman zaman bahsettiğim meşhur koleksiyoncu Joseph Banks’in Kaptan Cook’un ilk seyahatinden topladığı botanik hazinesi tarihsel açıdan önemlidir. Florilegium: Botanical Treasures from Cook’s First Voyage kitabı bu değerli çiçek kitaplarından biri.
Avrupa pazarındaki Lale Çılgınlığı boyunca Türkiye’den getirilen farklı türlere ait lale soğanlarının olduğu albümlere de özel bir ilgi vardır. Hollanda’da örneğin, Bosschaert the Younger, Jacob Marrel, Anthony Claesz ve Pieter Holsteyn the Younger gibi birçok ünlü sanatçının özel lale kitapları Ambrosius tarafından yayımlanır. Kayda değer diğer botanik eserler arasında ise 18. yüzyılın başında Johann Christoph Volckamer’in Nuremberg’de basılan Nurnbergische Hesperides eseridir. Burada ilginç olan, Volckamer’in limonları, narenciye çizimleri bahçelerin, küçük kasabaların, Almanya, Avusturya ve İtalya saraylarının üzerinde yüzüyor olması.
♻️

Bitki Ressamlığının Tarihi II.
İlk bölümde MÖ 15. yüzyıla ait, ayrıntılı bitki betimlemelerinin olduğu taş kabartmalardan başlayarak Antik Çağ ve Ortaçağ’daki elyazmalarından bahsettim… 1000 yıl sonra matbaanın bulunmasıyla birlikte bitki çizimi standartlarının da değiştiğini, doğanın yüceltildiği Rönesans’tan sonra doğa kitaplarının yaygınlaştığını; 16. ve 17. yüzyılda keşiflerin hızlanmasıyla ve botanik biliminin gelişmesiyle birlikte bilimsel sınıflandırma sisteminin de oluşmaya başladığını anlatmıştım. Şifalı yönleriyle değil, “güzelliğiyle” öne çıkan bitkilerin kültüre alınmaya başladığı bu dönemde yapılan gösterişli çiçek kitaplarından da konuşmuştuk…
18. yüzyılın ortalarında bitki ressamlığı, bilimin ihtiyaçlarını karşılamak için daha da gelişiyor; doğa bilimleriyle ilgili görselleştirilmiş kitaplar ardı arkasına çıkmaya başlıyor. İsveçli botanikçi Carolus Linnaeus 1737 yılında Genera Plantarumkitabını da yayınlamıştır artık. Bitkileri türleri ve cinslerine göre tanımlayarak, üç yüz yıl boyunca tüm dünyada kullanılacak olan modern taksonominin de temelini atmış olur bu çalışmasıyla. Botanik sanatçıları da bitkileri, çiçekleri resmederken; bitkilerin üreme organlarını temel alan Linneaus sınıflandırma sistemine göre, bitkinin botanik karakteristiğine vurgu yaparak çizmeye başlamıştır.
Linneaus’un binominal sistemine göre çizen en üretken ressamlardan biri de Georg Dionysius Ehret. Tüm zamanların en önemli bitki ressamlarından biri sayılıyor. Önemli bir kırılma noktasıdır; bitki ressamlığı açısından… Birçok müzenin koleksiyonunda, arşivlerinde, bitki avcılarının doğa kitaplarında onun çizimleriyle karşılaşıyoruz. Bilim insanlarıyla birlikte, bitki koleksiyoncularının himayesinde sayısız illüstrasyon yapmış Ehret ve onun geliştirdiği stil, bugün de kullanılıyor. Levhalarda bitkilerin, farklı detay ve parça kesitlerinin sunulması gibi çizim tekniğinde kullanılan belli kalıplar onunla birlikte başlıyor. Uzun yıllar sayısız bitki çizen Ehret’in ölümünden sonra da John Miller, Linneaus için çalışmaya başlamış. Hatta Linneaus “dünyanın başlangıcından beri görülmüş olanların hepsinden daha güzel ve daha doğru” diye tarif etmiş onun levhalarını…
Botanik sanatına yön veren isimlerden biri de ünlü İngiliz koleksiyoncu Sir Joseph Banks. 18. yüzyılın sonları ve 19. yüzyılın başlarında çok etkilidir. Kaptan Cook’un Güney Pasifik deniz seferine eşlik etmiştir; Britanya içine ve dışına birçok bitkinin hareketinden o sorumluydu. Cook’un ilk dünya çevresindeki yolculuğu sırasında, ona eşlik etmesi için Sydney Parkinson’u görevlendirmiş olması önemlidir; böylece ilk toplanan örnekler Parkinson’un suluboya çizimleriyle kayda geçirilmiş olur. Dönüşte bu resimlerden ve kurutulmuş örneklerden yola çıkarak yapılan gravürler Florilegium kitabında bir araya getirilir.
En yetenekli ve üretken bitki ressamlarından biri sayılan Francis Bauer’i Kew Bahçelerinde çalışması için işe alan da Banks’dir. . Nam-ı diğer “Majestelerinin botanik ressamı”, Delineations of Exotic Plants (Egzotik bitkilerin tarifleri) ve Strelitzia depicta gibi ciltler halinde yayımlanan kitaplara, yeni gelen bitki ve çiçeklerin inanılmaz detaylı çizimlerini yapar; bilimsel olduğu kadar sanatsal yönüyle de üst düzeydedir resimleri.
Francis’in erkek kardeşi Ferdinand da bir bitki ressamıydı. Onun da Avustralya seyahati bir dönüm noktasıdır; Avustralya yaban hayatına ait örneklerin ilk doğru çizimlerini hazırlar. Bitkileri, karmaşık görünümlü polenlerine varıncaya dek ayrıntılı olarak çizer. 1700’lerin sonunda John Sibthorp ve James Edward Smith ile çıktığı yolculukta, çizimleriyle belgelediği bitkiler de Flora Graeca (1806) kitabında yayımlanır. Bu seyahatlerinde, bu iki botanikçi ve ressam İstanbul’a da gelmişler, örnek toplamışlar.
Botanik sanatının tarihini anlatırken 1787 yılında William Curtis’in kurduğu ve bugüne dek yayımlanmaya devam eden botanik dergisi, Curtis Botanical Magazine’den söz etmeden olmaz. Bu dergi daha az varlıklı insanlara da çiçeklerin ve bitkilerin güzel çizimlerine sahip olma şansı sunuyordu. Kraliçe Victoria dönemi boyunca aylık olarak basılır ve her sayısında-çoğu yeni bulunan bitkilere ait olan- 60 el boyaması resim vardır. Derginin en iyi bitki ressamlarından biri ise (1837-1878 yılları arasında) 2000’den fazla çizim yapan İskoç kökenli Walter Hood Fitch.
Bitkilerin tarihini, habitatlarını, botanik bilgilerini; nadir veya tehlike altındaki türleri konu eden her makaleye bir botanik resim eşlik ediyor dergide. Bakır levhaya yapılan gravürler yerini 1830’lardan sonra taş baskılara bırakmış. 1949’a kadar renkli baskı pahalı ve yoğun emek isteyen bir iştir. Curtis Botanical Magazine bitkilerin renkli çizimlerini içeren en uzun soluklu botanik dergisi olarak biliniyor.
Botanik sanatının mihenk taşı sayılabilecek kitaplardan biri de Robert Thornton’a ait: The Temple of Flora. 1799-1807 yılları arasında Londra’da basılmış. Linneaus sistemine de bir saygı duruşu niteliğinde. Thornton, en ünlü çiçek ressamlarına iş vererek, hiçbir masraftan kaçınmamış. Walter Hood Fitch’in japon zambağı, Joseph Dalton Hooker’ın orman gülleri, Miss Drake’in Galeandra devoniana türü orkidesi, Philip Reinagle’ın çizdiği Thornton’un bahçesine ait laleler ve Cereus kaktüsü gibi birçok çiçeğin elde renklendirilmiş taş baskılarından oluşuyor. Arka planındaki eşsiz dramatik peyzaj, Romantik dönemin bir yansıması. The Temple of Flora’nın çok az sayıda tam baskısı var ama Taschen yayınlarından çıkan yeni baskısını edinmek mümkün.
Botanik tarihinin seyrini değiştirmiş, çiçek ressamları arasında belki de en çok bilineni Pierre Joseph Redouté. Bitki kültürü ve botanikle yakın ilgisi olduğunu bildiğimiz- Fransa Kralı 16. Louis ve Marie Antoinette için çalışmış. St. Hubert Ardennes’te büyüdükten sonra genç yaşta tüm Hollanda ve Flanders’i gezerek, Hollandalı ve Flaman ustaların çiçek resimleri üzerine çalışmış. Daha sonra Paris’te yerleşmiş ve bu yeni çevrede, ona botaniğin temelleri öğreten ve birçok botanik kitabının resimlerini sipariş eden L'Heritier de Brutelle ile tanışmış. Redouté müthiş bir yeteneğe ve tekniğe sahip; vellum üzerine suluboya, stippling (noktasal gravür)tekniklerini kullanır. Noktalarla yapılan gravür tekniğinde süreç, gravür ile aynı ama bu kez metal plakalar üzerine resim ince ve yuvarlak uçlu kalemlerle çizgiler ve noktalar yapılarak aktarılıyor; temel özelliği noktaların ve kısa çizgilerin yoğunluğuyla ton yaratmak. Redoute’un noktasal gravür tekniği ve elde renklendirmeyle tamamlanan en ünlü kitapları arasında Les Liliacees (zambaklar), Les Roses (güller) ve Les plus belles fleurs (yeni güzel çiçekler) var.Napoleon Bonaparte’ın ilk karısı Josephine’in Malmaison şatosunun bahçesindeki çiçekleri resmeden de odur.
Peki bu arada Doğu’da, Anadolu’da neler oluyor? Anadolu’da bitki çizimleri 16. yüzyıl başlarına kadar daha çok stilize bir tarzla yapılmış. Kanunî Sultan Süleyman dönemine ait Muhibbî Dîvânı’nda dönemin önde gelen tezhip üstatlarından Kara Memi’nin çizdiği yarı stilize çiçekler öne çıkıyor. Karamemi’nin gülleri, karanfilleri, sümbül, zambak ve servi ağacı resimleri, doğanın gözlemlendiği bilimsel doğruluğıu olan, ilk gerçekçi bitki çizimleri sayılabilir.
17. yüzyılın ikinci yarısında Avrupa’da bilimsel bitki resimlerinin popülerliğinin artmasıyla birlikte, daha doğal, daha gerçekçi resimler yapılmaya başlamış. 18. yüzyıla ait bitki resimlerinin daha üç boyutlu olduğunu, yaprakların ve çiçeklerin zengin renk tonlamalarıyla daha hacimli çizildiğini görüyoruz. Tezhip ustası Ali Üsküdarî, doğal bitki resimleriyle biliniyor. Çoğunlukla bir kurdeleyle bağlı buketler halinde resmetmiş çiçekleri; sadece Kur’ân sayfalarını, kitap kapak ve sayfalarını süslemek amacıyla yapılan işler… Bitkilerin kök kısımları yoktur, o yüzden bilimsel resimler olduğu söylenemez tabii…
Batılı kaşifler, tıbbi bitkileri kayıt altına almak için Akdeniz ülkeleri ve Orta Doğu’ya, daha çok Anadolu’ya çokça seyahat etmişler. Osmanlı kayıtlarında da rastlıyoruz. Fransız doğa bilimci ve seyyah Pierre Belon da Kanuni döneminde Yunanistan, Mısır, Filistin, Batı Suriye, Anadolu ve Trakya’da dolaşmış; 1553 yılında yayımlanan Seyahatnamesi Türkiye florasını anlatan ilk basılı yayın.
Asuman Baytop, Botanik Tarihi kitabında 16. yüzyıl başlarından itibaren Anadolu’ya gelen birçok isimden söz ediyor: J. P. de Tournefort, Ferdinand Bauer, Guillaume A. Olivier, Pierre-Joseph Redouté ve Otto Schwarz gibi… Anadolu’ya fauna ve flora örneklerini toplamak ve kayıt altına almak için gelen araştırmacılara, dönemin padişahları tarafından rehberler tahsis edilmiş ve araştırmaların kontrol altında yürütülmesi sağlanmaya çalışılmış. Bitkileri kayıt altına almışlar, bitki tohumlarını ve lale, sümbül gibi soğanlı bitkileri ülkelerine götürmüşler, kültüre alınmalarını sağlamışlar, zaman zaman konuşuyoruz burada da. Bu botanikçi ve bitki ressamları Anadolu’da, İstanbul’da yaptıkları gezilerinde biriktirdiklerini, gözlemlerini çizimleriyle birlikte kitaplaştırmışlar. Avrupa, Doğu’dan gelen birçok tıbbi bitkiyle tanışır bu sayede: Lale türleri, atkestanesi (Aesculus hippocastanum), ters laleler (Fritillaria imperialis), süsen türleri (Iris sp.), sümbül türleri (Hyacinthus sp.) gibi…
1700’lerin ortasında, doğa tarihiyle yakından ilgilenen Kutsal Roma İmparatoru I. Franz örneğin, (Gerard van Swieten, Adam Franz Kollar ve Nikolaus Joseph Jacquin gibi) botanikçilere sipariş vererek, Bizans döneminde yapılmış Codex’in bitki illüstrasyonlarının bakır levha üzerine reprodüksiyonlarını yaptırmış. Biraz önce de bahsettiğim gibi, Oxford Üniversitesinde profesör olan John Sibthorp ve James Edward Smith 1800’lerde İstanbul, Girit adası, Kıbrıs, Yunanistan’da yaptığı botanik gezilerinden sonra tüm bulgularını Flora Graecea kitabında bir araya getirmişler. Ressam da Ferdinand Bauer’dir.
İstanbullu botanikçi Georges V. Aznavour (1861–1920) da botanik tarihimiz açısından önemli bir değer. Aznavour, İstanbul ve dolaylarında gezmiş, bitki örnekleri toplamış, İstanbul bitkilerinden 15-20 bin örneklik bir koleksiyon hazırlamış. Yeni olarak nitelendirdiği taksonları isimlendirmiş, betimlemiş, Batılı botanikçilerle bağlantı kurmuş ve çalışmalarını (Bulletin de la Société Botanique de France, Magyar Botanikai Lapok ve Bulletin de l’Herbier Boissier) dönemin önemli bilimsel dergilerinde yayımlamış; Prodrome de la Flore de Constantinople (İstanbul Florasına Giriş) adını verdiği Fransızca bir kitabın müsveddelerini hazırlamış.
Rus doğa bilimci ve politikacı, bir süre İstanbul’daki Rus konsolosluğunda çalışan Pyotr Alexandrovic Çihaçov 1850’lerde Batı ve Kuzey Anadolu’da yaptığı gezilerden sonra 8 ciltlik Küçük Asya’nın fiziki coğrafyası, zoolojisi ve botaniği üzerine dev eserini yazmış. Anadolu’daki bitkilerin yer aldığı diğer bir önemli eser de İsviçreli botanikçi Pierre Edmond Boissier’nin 5 ciltlik Flora Orientalis’i.
19. yüzyılın sonlarında fotoğrafın bulunmasıyla birlikte, botanik kitaplarında bir dönem fotoğraf kullanılmaya başlıyor ama hiçbir zaman çizimin yerini alamıyor. Çünkü bitkileri resimlemek fotoğraf makinesiyle de elde edilmesi mümkün olmayan bir bilgiyi gözler önüne seriyor; bitki ressamları karmaşık, anlaşılması zor kısımları disiplinli bir gözlemle ortaya koyuyor.
20. yüzyılda hazırlanmış, bizim topraklarımıza ait bitkilerin çizimlerini kapsayan en kapsamlı kitap, P. H. Davis editörlüğünde Edinburgh Kraliyet Botanik Bahçesi’nde hazırlanan Flora of Turkey and East Aegean Island kitabı. Aznavour’un bitkilerinin 1600 kadarı da bu kitapta kayıtlı. 20. yüzyıla geldiğimizde, anmadan geçmeyelim, Nebahat Yakar’ın bilimsel bitki çizimleri, botanik tarihimiz açısından son derece değerli. Üç ciltlik Türkiye Bitkileri Resimli Atlası kitabında bitkilerin ayırt edici karakterlerini ön plana çıkartmış Türkiye’de bilimsel bitki ressamlığı mesleğinin doğuşuna öncülük etmiş bir isim; bilim dünyasında bitki çizimlerinin de en az tanımlanmaları kadar önemli olduğunu göstermiş.
Tarihte bilinen en eski elyazması M.S. I. yüzyılda Güney Anadolu’da, Adana civarında yaşamış olan Dioscorides’in altıyüz kadar tıbbî kullanımı olan bitkiyi kayıt altına aldığı De Materia Medica adlı eseridir. Eserin orijinaline ulaşılamamaktadır. Büyük ihtimalle orijinal eserde bitki çizimleri yer almamaktadır. De Materia Medica’nın günümüzde bilinen ve anıt niteliğindeki en eski nüshası VI. yüzyılın başında Juliana Anicia’nin Juliana Anicia Codex of Dioscorides ya da diğer adıyla Codex Vindobonensis isimli nüshadır.
♻️
Türkiye’ye ilk defa 1929 yılında gelen İngiliz botanikçi Peter Hadland Davis tarafından yapıldığı bilinen bir gerçek. Davis’in Flora of Turkey and the East Aegean Island (195-1988) isimli on ciltlik dev eseri nasıl hazırladığını öğrenmek isteyenler bu yazıyı mutlaka okumalıdırlar.




Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Hallo 🙋🏼♀️