Bitkilerin Mitolojik Kökeni
Günümüzde bilinen birçok bitkinin Yunan ve Roma Mitolojileri’nde bir oluşum hikayeleri vardır.Bu hikayelerin büyük bir kısmını Ovidius’un Dönüşümler (Metamorphoseis) isimli kitabından öğrenmekteyiz.Ovidius bu eserinde sadece bitkilere yönelik dönüşümleri değil,hayvanlara,dağlara,taşlara dönüşmüş canlıları da anlatmaktadır.Şiirsel bir anlatımla iç içe geçmiş bölümlerden oluşan Dönüşümler Ovidius’un gezileri sonucu insanlardan öğrendiği,kendi eğitiminden edindiği mitolojik bilgilerin birleşiminden oluşmuş bir eserdir.
Bu yazıda sizlere bitkilerin mitolojik kökenlerini anlatmaya çalışacağım.Anlatılan bitkilerde verilen dize ve bölüm numaraları İsmet Zeki Eyüpoğlu’nun Ovidius-Dönüşümler çevirisine göre aktaracağım.
Daphne (Defne) :
Dönüşümler 1.Kitap 453. mısradan itibaren anlatmaya başlamıştır Ovidius Daphne’nin hikayesini.
‘Efsaneye göre Güneş Tanrısı Apollon,attığı oklarla insanları hatta tanrıları bile birbirine aşık edecek güce sahip Tanrı Eros ile karşılaşır.Ok atmasıyla ünlü olan Apollon ,Eros’a yay ve okun sadece kendisine yakıştığını ,kendisinin ok atarak nice yaratıklar öldürdüğünü ,oysa Eros’un sadece gönül yarası açmaya gücü yettiğini söyler.Tabii Eros bu sözlere gücenir,Apollon’dan intikam alması gerekir.İki ok çeker biri aşık eden,diğeri aşktan soğutan güce sahip.Aşık edeni fırlatır Apollon’a,diğerini ise Penios ırmağının peri kızı Daphne’ye…Apollon kıza aşık olur,kız da bir o kadar soğur aşktan…İstemez Apollon’u…Aşkından delirmiş olan Apollon kovalar devamlı perikızı Daphne’yi…Fakat bu kovalamalara dayanamaz Daphne,babasından onu bir ağaca çevirmesini diler ve o anda defne ağacına dönüşür.Apollon ağaca sarılır öper koklar…Daphne’nin karısı olamadığını fakat defne ağacının bundan sonra Apollon ismiyle anılacağını söyler.Gerçekten de Apollon’un saçları defne yapraklarıyla süslüdür.’
Günümüzde yaprakları güzel kokan,hani şu yemeklere bile koyduğumuz defne ağacının mitolojik hikayesi bu şekildedir.
‘Tanrı Apollon’un okçuluk konusunda iyi olduğunun bahsi geçmişken şöyle bir detaya değinmeden geçmeyeceğim.Truva Savaşı’nda Apollon Truva halkının yanında yer alan bir tanrıdır.Truva halkının oklarına yön verdiği konusunda bazı efsaneler mevcuttur.İlyada’da geçmemesine rağmen kulaktan duyduğum bir hikayede Paris’in Achilles’i topuğundan vurması Apollon sayesinde gerçekleşmiştir.
Myrrha (Mür yada Mürrüsafi Ağacı) :
Dönüşümler 10.Kitap 298. mısradan itibaren başlar Myrrha’nın trajik hikayesi.Çok farklı konulara değinmiştir aslında Ovidius Myrrha’yı anlatırken.Ensestliği irdelemiştir bu hikayesinde ve insanların hala anlayamadığı hayvanların ensestliğini de geçirmiştir dizelerinden.Myrrha’nın efsanesi Suriye kökenlidir.
Efsaneye göre Suriye Kralı Cinyras (Theias)’ın kızı Myrrha’nın evlenme zamanı gelmiştir.Bütün doğu ülkelerinden gelmişler Myrrha’nın kocası olmak ve düğünü seyretmek için.Oysa Myrrha dertlidir.Babasına aşıktır delicesine.Kocasının nasıl birisi olmasını istediğini soran babasına imalı bir dille ‘senin gibi’ diye cevap vermektedir.Ama olanaksız bir şeydir bir kızın babasıyla evlenmesi…Ovidius Myrrha’nın bu çarpıklık üzerine yakarışlarını şu dizelerle dile getirmektedir.
‘………………….Kan bağı
Engel değil evliliğe.Dölleşme gücüdür bunda
Gövdeleri birleştiren seçmeden,düşünmeden.Suç yok
İneğe babasının atlamasında,aygıra kızının karı
Olmasında,koçun anasına,kuşun kendi yumurtasından
Çıkana,anasına tohumları aşılamasında.Mutluluk
Bu,inanılırsa.İnsan kaygısıdır böyle gereksiz
Bir yasayı yürürlüğe koyan,doğal eğilimleri
Geçersiz sayan………………. ‘
Gece yarısında bu istekle yaşayamayacağını düşünen Myrrha intihar etmek istemiştir.Boynuna ilmeği geçirirken bir yandan da imkansız isteğini mırıldanmaktadır.Fakat tam bu sırada kızın mırıldanmalarını sütannesi duyar ve içeri girerek ölmek üzere olan Myrrha’yı kurtarır.Myrrha anlatır isteğini sütannesine.Sütannesi de şaşkındır fakat yüreği dayanamaz.
Tarlalarda yılın ilk ürünleri çıkmaya başladığı vakit Tanrıça Demeter adına törenler düzenlenir.Bu törenlere sadece kadınlar katılır.Dokuz gece boyunca sevişmek yasaktır bu kadınlara.Bu durumu fırsat bilen sütanne Cinyras’ın yanına gider ve bu dokuz gece için kendisine bir kız bulduğunu söyler.Kral bu teklifi geri çevirmez.Sütanne Myrrha’yı yanına çağırıp planını anlatır ve ona asla ışığa çıkmamasını öğütler.Myrrha ,aşık olduğu babasının çadırına girer ve onunla birleşir.Cinyras’ın içini tuhaf bir his kaplamıştır,bir suç işlediğini hissetmektedir bir süre sonra onun kızı olduğunu anlar ve derhal kılıcına davranır.Myrrha kaçıp kurtulur ve koşmaya başlar.Bir süre sonra bu isteğinin getirdiği utançla ne insanlar ne de ölüler içinde yaşayabileceğini düşünür tanrılardan onu bir ağaca dönüştürmelerini ister ve Mür ağacına dönüştürülür.’
Mür ağacına dönüşürken ve dönüştükten sonra hala ağlayan Myrrha’nın gözyaşlarıdır Mür ağacından –özellikle üstündeki yarıklardan- akan reçineler bu gözyaşlarıdır işte.İlkçağlardan beri tedavi amacıyla kullanılan bu reçinelerin yağları günümüzde de çok değerlidir.
Myrrha,Smyrna adı ile de bilinir.
Adonis (Gelincik veya Manisa\Dağ Lalesi) (*) :
Dönüşümler 10.Kitap 503. mısradan itibaren anlatılmaya başlanmıştır Adonis’in hikayesi.Myrrha ile peşpeşe olmasının tabii ki bir sebebi vardır.Onun Cinyras’tan olan çocuğudur Adonis.Ovidius’un Dönüşümler eserinde anlatılan her hikaye bir öncekiyle bir noktada kesişir.Adeta ‘Bundan bahsetmişken,şunu da anlatalım’ gibi bir akışı vardır kitabın.
Adonis’in hikayesi de tıpkı annesi gibi trajiktir ve birden çok doğa olayıyla ilişkilendirilmiştir.
Gene Adonis hakkında yazılmış birçok hikaye vardır,yaptığım araştırma sonucu Pierre Grimal Mitoloji Sözlüğü ve Ovidius Dönüşümler sentezi ile Adonis hikayesini aktaracağım.
‘Efsaneye göre Myrrha mür ağacına dönüşürken içinde yasak aşkının tohumlarını taşıyordu.Fakat ağaç gövdesi bu ,insan değil ya,belli edemiyordu yaşlarından,acılarından sıkıntısını.Nihayet Lucina (Ovidius’a göre Doğum Tanrıçası,daha sonraları Hera ile özdeşleştirilmiştir ) Myrrha’nın durmunu fark eder ve ona dokunarak çocuğunu doğurmasına yardımcı olur.Orman perileri çocuğu alırlar ve güzelliğinden dolayı onunda bir peri olduğunu düşünürler.Gerçekten de Adonis bir tanrı kadar güzel doğmuştur,ve büyüdükçe de güzelleşmektedir.
Efsane buraya kadar her kaynakta sabit kalıp bundan sonra değişmektedir.Kimi kaynaklar bu olayı Persephone ile Afrodit arasındaki Adonis’i paylaşamama durumuna götürür,ben Ovidius’un Dönüşümler’ine sadık kalacağım.
Adonis büyüdükten sonra Afrodit’in istemeden attığı bir okla yaralanır.Onu ilk gördüğü andan itibaren aşık olan Afrodit,Adonis’i göklere taşır orada onu iyileştirir daha da güzelleştirir ve ona öğütler verir.Ormanda nerelerde gezinmesi gerektiğini,hangi hayvanlardan uzak durması gerektiğini anlatır.Adonis’e bu öğütleri Hippomenes isimli bir başka karakterin hikayesini anlatarak verir.Afrodit sevgilisini öper ve geldiği yere doğru giderken,köpekler bir yabandomuzunu korkutup çıkartırlar mağarasından.Ormandan kaçarken kargısıyla vurur Adonis yabandomuzunu.Fakat yabandomuzu daha çeviktir ve Adonis’e saldırıp onu tek bir hamlede öldürür.Henüz evine ulaşmamış olan Afrodit bu acıyı hisseder ve hemen geri döner.Adonis’in cansız bedenini görünce kahrolur ve der ki ‘Bütün varlığınla yaşayacaksın Adonis,Yitmedin üzüntümün bir anıtı olarak kalacaksın,Ölümün,çektiğim acıyla her yıl yinelenen törenlerde,dipdiri kılacak seni gönlümüzde,çiçeklere dönüşecek kanın.’
Adonis’den damlayan kanlar toğrağa değdiği vakit kızıl çiçekler bitti orada.Manisa Lalesi (Dağ Lalesi)diye bilinir bu çiçekler ve Adonis gibi kısa yaşarlar.Adonis hikayesinin getirdiği bir başka sonuçta ,güllerin kırmızı olmasıdır.Efsaneye göre bu olaya kadar bütün güller beyazmış,ne zaman ki Afrodit yaralı Adonis’e doğru koşmuş ayağına diken batmış.Afrodit’e adanmış olan gül bu vakit kırmızıya dönüşmüştür.Adonis hikayesi ile kırmızı gülün renginin nereden geldiğini de öğrenmiş bulunmaktayız.
(*) Adonis’in hikayesi birçok yer de farklı olaylara bağlanmıştır.Persephone’un da Adonis’e aşık olması ve Adonis’in yılın bir süresinde Afrodit’in yanında bir süresinde de Persephone’un yanında kalmasıyla yaz ve kış mevsimlerinin oluşması gibi.Oysa bu mevsim oluşma hikayesi Demeter,Persephone ve Hades arasındaki olayla da ilişkilendirilmiştir.Adonis’in hikayesinin böyle bir sebep doğuracağını pek düşünmüyorum.Öte yandan Adonis’in niye öldüğüne\öldürüldüğüne dair kesin bir yargı yoktur.Kimisi Ares’in kıskançlığı,kimisi Apollon’un öcü olarak anlatmıştır.Kimiside Myrrha’nın kaderinin zaten Afrodit yüzünden böyle olduğunu dile getirmiştir.
Hyacinthus (Sümbül veya Dağzambağı):
Hyacinthus’un hikayesi Dönüşümler 10.Kitap 162.mısradan itibaren anlatılmaktadır.Gene Tanrı Apollon içerikli bir hikayedir.Temelinde gene bir aşk hikayesi vardır fakat talihsizlik büyük rol oynar.Ama bazı kaynaklara göre olay talihsizlik değil Apollon’un rakiplerinin araya girmesiyle gerçekleşmiş bir olaydır.
‘Efsaneye göre Hyacinthus bir Sparta prensidir.Olağanüstü güzellikte bir erkek olan Hyacinthus’a Tanrı Apollon aşık olur.Günün birinde Apollon ile Hyacinthus disk atma oynarlar.Apollon’un attığı disk ya rüzgarın etkisiyle ya da bir kayadan sekerek Hyacinthus’un başına çarpar.Orada can veren Hyacinthus’un bu durumuna Apollon çok üzülür.Dostunun ya aşık olduğu kişinin adının bir çiçek olarak yaşamasını ister.Hyacinthus’tan toprağa damlayan kan orada sümbüle dönüşür.Bu çiçeğin taç yaprakları üzerinde Apollon’un acı haykırışılarını (AI) ya da Hyacinthus isminin başharfini (Yunanca olarak) görmek mümkün olacaktır.’
Pierre Grimal’in Mitoloji Sözlüğü’nde de belirttiği gibi bazı yazarlara göre Hyacinthus’un ölümünün arkasında başka nedenler vardır.Bunlardan biri Apollon’un rakibi olan Zephyros’un ondan öç alma isteği,diğeri de Boreas’ın Hyacinthus’a aşık olmasıdır.Boreas ile Zephyros isimleri rüzgar isimlerinden tanıdık gelmektedir.Bazı yazarların bu iki tanrısallaştırılmış rüzgarla olayı ilişilendirmeleri efsanedeki ‘kayadan sekme’ olayını köreltmektedir.Gerçekten de mitolojide bu tarz olayların içinde talihsizlikten ziyade başka tanrıların veya kişilerin etkisi vardır.
Kyparissos (Servi Ağacı):
Dönüşümler 10.kitap 106.mısradan başlar bu hikaye.Tıpkı Hyacinthus’un hikayesinde olduğu gibi gene yanlışlıkla birini öldürme sonucu oluşmuştur.Temelinde bir hayvanla kurulan dostluk yatmaktadır.
‘Efsaneye göre güzelliğiyle ön plana çıkan Kyparissos’un en sevdiği dostu kutsanmış bir geyikti.Apollon bu gence de güzelliğinden ötürü aşık olmuştu.Artık Apollon’un kıskançlığından mıdır bilinmez,birgün geyik gölgede uyurken Kyparissos’un istemeden fırlattığı bir mızrak bu en yakın dostuna saplanmıştır.Daha evvel de belirtmiştim,Apollon’un okları mızrakları istediği yöne çevirdiğinden.Neyse,Kyparissos en yakın arkadaşının öldüğünü görünce derhal yanına vardı.Ağlıyordu ona baktıkça,acı çekiyordu.Dayanamadı ve seslendi Tanrılara ‘Hep acı çeksin onu vuran’ diye.Ağladıkça tükendi kanı ve gövdesi sertleşmeye başladı.Boyu yükseldi ağaçlara doğru ve gördü kendi dönüşümünü.En yakın dostunun yanı başında bir servi ağacına dönüştü.’
Servi ağacının en tepesi hafif kıvrıktır ,aşağı doğru bakmaya çalışır sanki..Derler ki başında durduğu kişiye bakar,boynunu büker.Acı çeker.Bu yüzden mezarlıklarda hep servi ağaçları vardır.Baş ucunda bulunduğu mezarın sahibi için ağlar ve devamlı ona bakarak acı çeker.
Dönüşümler içerisinde en sevdiğim hikayedir belki bu.Günümüzde bile sürdürülen bir geleneğin oluşumunu anlattığı için etkilemiştir belki de beni.İlginç gelen başka bir nokta ise günümüze dek ulaşmış olan bu geleneğin hikayesinde,iki insanın birbirine sevgisi,aşkı değil de bir hayvana olan sevginin işlenmesi…
Clytie ve Leucothoe (Ayçiçeği-Günebakan ve Günlük-Sığla Ağacı) :
Ovidius bu ilginç hikayeyi eserinin 4.kitabında 207.mısradan itibaren anlatmaya başlamıştır.Tek hikayeden iki farklı bitkinin hikayesi çıkmaktadır,her ne kadar bu bitkiler birbiriyle alakalı gözükmese de efsaneyi ayrı ayrı anlatmak olanaksızdır.
‘Efsaneye göre,Clytie ve Leucothoe iki kardeş İran (Persia) prensesidir.Clytie Güneş’e aşıktır.Fakat Apollon Leucothoe’ye vurulmuştur ve ona ulaşmak için bir plan yapmıştır.Bir gece kızların annesi kılığına girip odalarına girmiştir,ardından Leucothoe’nin yanına uzanıp kızın arkadaşlarının dışarı çıkmasını istemiştir.Yavaşça gerçek haline dönüşen Apollon’u gören Leucothoe ilk başta ürkmüş fakat daha sonra teslim etmiştir kendini bütün güzelliğiyle ortaya koyan Apollon’a…Apollon artık Leucothoe’ye aşıktır ve Clytie ile ilgilenmemektedir.Bu durumu fark eden Clytie ise kıskançlıktan kardeşinin aşkını babasına ve önüne gelene anlatmaya başlamıştır.Babaları Kral Orchamus,Leucothoe’yi diri diri gömdürür anlatılanlar üzerine..Ertesi gün Leucothoe’yi bulamayan Apollon durumu fark eder ve kızı gömülü olduğu yerden çıkarır,fakat artık çok geçtir.Kızın cansız bedenini Günlük-Sığla Ağacı’na dönüştürür.Bu ağacın reçineleri yakılarak Apollon Tapınağı’nda tütsü olarak kullanılacaktır.Clytie ise aşkından çılgına dönmüştür.Apollon ona artık görünmemektedir.Aramış durmuş gökyüzünde Güneş’i.Gördüğü zaman takip etmiş kafasıyla.Dokuz gün hiçbirşey yememiş,içmemiş ve devamlı ağlamış.En sonunda gövdesi solgun bir ota dönüşmüş,başı ise pırıl pırıl parlayan bir çiçeğe.Devamlı Güneş’e çevirmiş başını ve ona bakığ durmuş.İşte bu yüzden Günebakan derler Clytie’nin dönüştüğü bitkiye.’
Leucothoe’nin dönüştüğü ağacın üstüne yarıklar açılarak yağı ve kabukları alınır.Dini törenlerde buhur adıyla tütsü olarak yakılır.Bugün kiliselerde hala bu tütsü kullanılmaktadır.Ayrıca bu tütsü gene Hristiyan ailelerin evlerinde de yakılır.Dini adetlerin birçoğunun pagan kökenli olduğunun bir kanıtı da budur.Clytie ise Türkçe’ye Günebakan ve Ayçiçeği olarak geçmiştir.Bu efsaneye bakılırsa Ayçiçeği demek biraz mantıksız olacaktır.
Araştırmamı gerçekleştirirken en çok zorlandığım hikayelerden biridir.Pierre Grimal’in Mitoloji Sözlüğü’nde Leucothoe’nin de günebakana dönüştürüldüğü yazmaktadır.Oysa Dönüşümler’de ve Mythology:Myths,Legends and Fantasies isimli eserde Leucothoe’nin günlük ağacına dönüştürüldüğü açıkça anlatılmıştır.İlgi çekecek bir başka nokta,kaynaktan kaynağa aşık olan kişinin değişmesidir.Kimi kaynaklar direkt olarak Apollon der,kimi kaynaklarda sadece Güneş olarak geçer,Dönüşümler’de ise güneşin mitolojik tasviri ‘Hyperion Oğlu’ olarak geçmektedir.Efsane en yaygın biçimde Apollon üzerinden anlatıldığı için ben de bu şekilde anlatılmasını uygun buldum.
Narcissos (Nergis) :
Mitoloji ile ilgilensin ilgilenmesin birçok kişinin bildiği bir öyküdür Narcissos’un ki.Narsizm’e kaynak olmasıdır belki de onu ünlü yapan,dönüştüğü çiçekten çok…
Ovidius Dönüşümler’inde 3.kitap 340.mısradan itibaren anlatmaya başlamıştır bu hikayeyi.
Efsane içerisinde efsane gene…Echo diye bilinen yankının hikayesi de aktarılır bu hikayeyle bağlantılı olarak…
‘Efsaneye göre,kahinler Narcissos için eğer kendi yüzüne bakmazsa çok uzun yaşayacağını söylemişlerdi.Narcissos doğdu,büyüdü ve birçok kızın ve perinin aşık olduğu bir genç oldu.Fakat duyarsızdı bu aşıklara karşı kendisi.Günün birinde bir peri olan Ekho aşık oldu Narcissos’a,fakat onun da aşkı karşılıksız kalınca Echo üzüntüden zayıfladı zayıfladı ve inleyen bir ses olarak kaldı (Yankı’nın mitolojik nedeni olarak anlatılan Ekho).Narcissos’un aşklarına karşılık vermediği kızlar ve periler,Echo’nun da halini görünce Tanrılar’dan öclerinin alınmasını istediler ve ‘Sevsin de kavuşamasın sevdiğine’ diyerek bir beddua ettiler.Tanrılar kabul edecekti bu dileği.Günün birinde Narcissos bir av sonrasında su içmek için bir pınar kenarına geldi.Su içmek içi eğildiğinde kendi yansımasını gördü ve görür görmez beliren siluete aşık oldu.Bakakaldı suya öylece.Ellerini uzatıyor,siluet de ellerini uzatıyor,gülümsüyor aynı şekilde siluet de gülümsüyor ama ne zaman ulaşmaya çalışsa aşık olduğu görüntüsüne su bulanıklaşıyordu ellerinden,gözyaşlarından…Bağırmaya başladı Narcissos kavuşmak istediği sevgilisine…Bu durumu gören Echo her ne kadar kırgın olsa da Narcissos’a karşı acıdı ona…’Ey gidi boşuna sevdiğim çocuk’ dedi Narcissos suya bakarak ‘kal sağlıcakla’….Echo’da seslendi Narcissos’a ‘kal sağlıcakla’….Orada öldü Narcissos yorgunluktan…Acıdı ona su perileri..Ölüsünü yakmak için odun toplamaya gittiler..Döndüklerinde cansız bedenin yerinde sadece bir çiçek duruyordu.Bugün ‘Nergis’ diye bildiğimiz çiçeğe dönüşmüştü Narcissos….Derler ki ölülerin geçtiği Styx nehrinden geçerken bile sudaki yansımasına bakmış…’
Narcissos’un hikayesi birçok insan tarafından ‘Sudaki yansımasına aşık olup,ona ulaşmak için suya atlayıp boğulmuş’ olarak bilir.İncelediğim kaynaklar bunun doğru olmadığını göstermektedir.Narcissos’un hikayesi üç oluşum içerir.Yankı,Nergis çiçeği,Narsizm…Echo ile Narcissos ayrı anlatıldığı takdir de hikayenin güzelliği kaybolur.Hikayenin sonunda ‘kal sağlıcakla’ derken Echo’nun karşılık vermesi (sesin yankılanması) Narcissos’a bir veda niteliği taşımaktadır bana göre.
Bazı efsanelere göre Narcissos yorgunluktan ölmemiş intihar etmiştir.Kanının bulaştığı her yerde nergis çiçekleri oluşmuştur.
Heliadlar (Karakavak-Kavak Ağacı):
Ovidius’un Dönüşümler’i o kadar farklı bir dille kaleme almıştır ki,bir olaydan bir sürü farklı sonuç çıkmaktadır.Başlarda da belirttiğim gibi ‘adı geçmişken ondan da bahsedeyim’ havasında yazdığı için şiirsel anlatım bir yerde kendi adeta sohbete çevirmiştir.Heliadlar’ın hikayesi aslında günümüzde coğrafik açıdan etkisini hala sürdüren bir felaketin sonucudur.Bu hikayeyi daha sonra ayrıca işleyeceğim.
Ovidius Heliadlar’ın hikayesini eserinin 2.kitabı 340.mısrasından itibaren anlatmaya başlamıştır.
‘Efsaneye göre,Helios’un (Olymposlu Tanrılar’dan önce varolan bir Titan,Güneş Tanrısı) Phaeton isminde bir oğlu ve Heliadlar olarak adlandırılan kızları vardı.Anneleri Klymene,Phaeton büyüyüne kadar babasının kim olduğunu ondan gizledi.Gün geldi Phaeton babasının Güneş Tanrısı olduğunu öğrendi ve bunun ispatlanması için babasından arabasını istedi.(Burada araba ile kastedilen Güneş’i doğudan batıya götürdüğü düşünülen araçtır.)Helios’un istemeyerek izin verdiği Phaeton bu aracı kullanamayarak felaketlere yol açtı ve bu duruma bir son vermek üzere Zeus bir yıldırım fırlatarak Phaeton’u öldürdü.Phaeton’un bu ölümüne kardeşleri Heliadlar çok üzüldüler ve devamlı ağladılar,dövündüler.Dört ay boyunca mezarının başından ayrılmadılar.Heliadlar’ın en büyüğü Phaethus kapanmak istemiş yere,fakat hareket edememiş ,çakılmış adeta yere çakılmış.Lampeti isimli başka bir kardeşleri yardım etmek istemiş ama aynı durum kendisinde de meydana gelmiş.Kütüğe dönüşmüş bacakları,dal olmuş kolları,kabuklanmış vücutlarının her bir tarafı.Gözyaşlarının gün ışığıyla katılaşmasından sonra altın gibi parlayan kehribar oluşmuş bünyelerinde’
Karakavak veya Kavak ağacının mitolojik kökeni bu şekildedir.Ovidius’a göre bu ağaçlardan oluşan damlaları bir ırmak ulaştırmış Latin kadınlarına,onlarda süs takısı yaparlarmış bunlardan.
Kaynakça:
1-)Ovidius,Dönüşümler,Çev.İsmet Zeki Eyüboğlu,Payel Yayınevi,İstanbul,1994
2-)Grimal P.,Mitoloji Sözlüğü,Çev.Sevgi Tamgüç,Sosyal Yayınlar,iSTANBUL, 1997
3-)Mavromataki M.,Greek Mythology and Religion,English Edition,HAİTALİS,Athens,1997
4-)Parker J.,Mythology:Myths,Legends,Fantasies,Global Book Publishing,Australia,2003
Yazar: Dimitri Daravanoğlu
#######################
Mitelojide Bitkiler
Şakayık
Şakayık’ın adını, Hades ve Ares’in yaralarını iyileştiren iyileştirici bir tanrı olan Paeon’dan aldığına inanılır.
İlgili çiçek efsanesi, Paeon’un tıp ve şifa tanrısı Asklepios’un öğrencisi olduğunu söylüyor. Bir zamanlar Leto (Apollon’un annesi ve doğurganlık tanrıçası) tarafından Olimpos Dağı’nda büyüyen kadınların doğum sırasındaki acısını dindirecek sihirli bir kök elde etmesi talimatını almıştı.
Asklepios kıskandı ve öğrencisini öldürmekle tehdit etti.
Zeus, Paeon’u şakayık çiçeğine çevirerek Asklepios’un gazabından kurtarmıştır. Şakayık tohumları eski zamanlarda hamile kadınlar tarafından kullanılırdı.

Hellebore – Noel Gülü
Yunan mitolojisinde, büyük kâhin Melampus, bu bitkiyi, Kral Proetus’un kızlarının ve akıllarını yitirmiş ve Tiryns’in dağlarında ve çöllerinde çılgınca dolaşan, kendilerini inek zanneden diğer Yunan kadınlarının çılgınlığını iyileştirmek için bir bitki olarak kullandı.
Sonuç olarak, Melampus ve kardeşi Bias bir servet kazandılar (Kral Proetus’un krallığının üçte ikisi) ve iyileştirdikleri prenseslerle evlendiler.

Anemon-Rüzgar çiçeği
Anemon bitkisinin adı, Adonis ve Afrodit arasındaki ünlü aşk hikayesini anlatan antik efsane ile bağlantılıdır.
Bu efsaneye göre Adonis, Afrodit ile yaşadığında iki aşık ormanda avlanmaya giderdi. Adonis ormanda avı kovalarken, tanrıça da bir avcı gibi giyinmiş kuğulu arabasında yakından takip ederdi. Afrodit’in eski sevgilisi, savaş tanrısı Ares, ölümlüyle olan ilişkisini kıskanmaya başladı. Adonis tek başına avlanırken, Ares yaban domuzu kılığına girerek Adonis’e saldırdı. Adonis, Ares’e karşılık vermek için mızrağını kullandı, ancak kısa süre sonra yaban domuzunun büyük dişleri tarafından boğazlanarak öldürüldü. Afrodit, arabasıyla Adonis’e koştu, ama ruhu çoktan Yeraltı Dünyası’na inmişti. Çaresizlik içinde Adonis’in yaralarına nektar serpti. Afrodit sevgilisinin cesedini ormandan çıkarırken, her damla kan ve nektarın toprağa düştüğü yerde kıpkırmızı anemonlar ortaya çıktı. Rüzgarın kısa bir süre sonra taç yaprakları uçuracağı söylenir; bu yüzden Anemon ya da Rüzgar Çiçeği denir, çünkü ona hayat veren onu sona erdirir.

İris
Çiçek, adını gökkuşağı tanrıçası olan Yunan tanrıçası İris’ten almıştır.
Iris, Zeus ve Hera’nın habercisi olarak da biliniyordu. Iris, gökkuşağının yayında seyahat ederek “Cennetin Gözü” nden dünyaya mesajlar alırdı. İris kelimesi “cennetin gözü” anlamına gelir.

Nergis
Narcissus son derece yakışıklı bir genç adamdı. Annesi ona, kendi güzelliğine bakmazsa uzun bir ömür yaşayacağını söylemişti.
Ancak Narcissus, bir kaynaktan gelen suyun yüzeyinde kendi yansımasını görmeye karar verdi. Kendi güzelliği karşısında o kadar büyülenmişti ki, ölene kadar orada kaldı, imajına hayran kaldı. Başka bir versiyona göre, yanlışlıkla kendi yansımasının kumda yaşayan perinin yüzü olduğunu düşündü ve onu yakalamaya çalışırken suya atladığında boğuldu. Nergis çiçeğinin o noktada büyüdüğü söylenir.

Çiğdem
Crocus, Yunan tanrısı Hermes’in bir arkadaşıydı. Bir gün iki arkadaş oynarken Hermes yanlışlıkla arkadaşına vurup öldürdü. Kaza yerinde küçük bir çiçek büyüdü. Çiçeğin ortasına üç damla Crocus’un kanı düşer ve bu bitkide benekler oluşur. Bu olaydan dolayı bitki ‘Crocus’ adını almıştır.Başka bir efsaneye göre Crocus, Smilax adlı bir periye karşı duyduğu doymamış sevgiden dolayı çiçeğe dönüşen genç bir adamdı.

Defne
Daphne, nehir tanrısı Peneus’un kızı olan genç, güzel bir periydi. Kendini av tanrıçası Artemis’e adayan ve tıpkı onun gibi evlenmeyi reddeden bir avcıydı. Birçok hayranı oldu, ancak Zeus’un güçlü oğlu Apollon da dahil olmak üzere her sevgiliyi reddetti. Apollo, Daphne’ye aşık oldu ve Daphne tarafından reddedildiğinde onu ormanda takip etti. Daphne korktu ve babasına yardım etmesi için dua etti. Bunun üzerine babası, onu nehrinin kıyısında bir defne ağacına çevirerek koruyacağını söyledi. Apollo, Daphne’yi aramaya geldiğinde, babası ona onun bir Defne ağacına dönüştüğünü söyledi. Apollon daha sonra onun güzelliğini ve ona olan sevgisini anmak için bazı dalları keserek kendine bir çelenk yaptı. Apollon, defneyi kutsal ağacı yaptı.
O zamandan beri Yunanca Daphne olarak adlandırılan defne çelengini, şampiyonlar ve seçtikleri alanlarda mükemmellik için çabalayanlar için tahsis etti. Eski Olimpiyat Oyunları’nda tüm şampiyonlar bir defne çelengi ile taçlandırıldı.

Gül
Gül hakkında birçok efsane vardır. Bir Yunan efsanesinde gül, çiçek tanrıçası Chloris tarafından yaratılmıştır.
Bir gün ormanda bir perinin cansız bedenini buldu ve onu bir çiçeğe dönüştürdü. Aşk tanrıçası Afrodit’i ve şarap tanrısı Dionysos’u çağırdı. Afrodit çiçeğe güzelliğini hediye etti ve Dionysos ona tatlı bir koku vermesi için nektar ekledi. Batı rüzgarı tanrısı Zephyrus, bulutları uçurdu, böylece güneş tanrısı Apollon parlayıp çiçeği açtırabilirdi. Gül böyle yaratıldı ve haklı olarak “Çiçeklerin Kraliçesi” olarak taçlandırıldı.

Yıldız Çiçeği
Bu çiçeğin, dünyaya baktığında yıldızları görmediği için ağlayan, yıldızlı gökyüzünün Yunan tanrıçası (Roma mitolojisinde Virgo olarak da bilinir) Asterea’nın gözyaşlarından büyümeye başladığı söylenir.

Civanperçemi
Homeros’un İlyada’sının kahramanı Akhilleus, Truva Savaşı sırasında askerlerine bu bitkiyi yaralarından kanamayı durdurmaya yardım etmesi için verdiği söylenir.
Bu bitki üzerinde yapılan modern testler, gerçekten de kanın pıhtılaşmasına yardımcı olan kimyasallar içerdiğini göstermiştir. Geçmişte insanlar civanperçemi yastığının altına koymanın onları aşk meselelerini hayal ettireceğine inandıkları için “şeytanın oyuncağı” olarak da adlandırılır.

Badem
Yunan mitolojisi, bir Trakya kralının kızı olan güzel prenses Phyllis’i anlatır. Phyllis, Theseus’un oğlu Demophon’a aşık olur. Genç adam Truva’dan eve dönerken Trakya’ya varır ve kral ona krallığının bir kısmını verip ve kızı Phyllis ile evlenmesine izin verir. Bir süre sonra Demophon Atina’yı o kadar özler ki bir süreliğine eve gitmek ister. Phyllis yakında döneceğine söz verdirdikten sonra gitmesini kabul eder. Phyllis düğün gününde sunakta beklemeye bırakılır. Phyllis, Demophon’un geri dönmesini yıllarca bekledi ama sonunda kırık bir kalpten öldü. Sempati içinde, tanrılar Phyllis’i bir umut sembolü haline gelen bir badem ağacına dönüştürdü. Hatalı, pişmanlık duyan Demonphon, Phyllis’i yapraksız, çiçeksiz bir ağaç olarak bulmak için geri döndüğünde, ağaca sarıldı. Ağaç aniden çiçek açtı.

Orkide
Yunan mitolojisinde Orchis, bir peri ile bir satirin oğluydu. Bacchus için bir kutlama ziyafeti sırasında Orchis, bir rahibe tecavüz etmeye kalkışarak, vahşi hayvanlar tarafından parçalara ayrılmasına ve ardından narin ve mütevazı bir bitkiye dönüşmesine neden olarak kutsal bir saygısızlık yaptı. Orkidelerden bahseden ilk Batılı yazar Theophrastus’tur. Orchis adını bilimsel olarak ilk uygulayan, Orchis efsanesini yansıtan ve çift köklü yumruların erkek cinsel organına benzerliğini yansıtan, ilk başta yaşlı Orchis’i belaya sokan oydu. Yunan kadınları, doğmamış çocuklarının cinsiyetini Orkide kökleriyle kontrol edebileceklerini düşündüler. Baba büyük, yeni yumrular yerse, çocuk erkek olur; anne küçük yumrular yerse, çocuk kız olur.

Kantaron
Bu çiçeğin adını Asclepius, Achilles, Jason ve Apollo’nun akıl hocası olan bilge centaur Chiron’dan aldığı söylenir. Titan savaşı sırasında Hiron, centaurlara karşı yaptığı savaşta Herkül’ün tarafını tuttu. Ancak Herkül yanlışlıkla Hiron’un ayağını Hydra zehiriyle dolu bir okla yaraladı. Chiron, yarasını iyileştirmek için “Centaurea” bitkisini kullandı.

Selvi
Geleneğe göre, Cyparissos, Telefus’un oğlu ve Herkül’ün torunu olan Kea adasından yakışıklı bir gençti. Hem Apollon’un hem de Zephyrus’un (rüzgar tanrısı) çırağıydı. Sevgili arkadaşı kutsal bir geyikti. Ancak bir yaz günü, geyik güneşte yatarken Cyparissos yanlışlıkla onu mızrağıyla öldürdü. Genç adam umutsuzluk içinde onun da ölmesini diledi. Göklerden, gözyaşlarının sonsuza kadar akması için bir iyilik istedi. Tanrılar onu bir servi ağacına, keder ağacına çevirdiler. O zamandan beri selvi ağacı bir yas ağacı olarak kabul edildi ve mezarlıklara dikildi.

Köknar
Modern zamanlarda en uygun Noel ağacı olarak bilinir. Ama Yunan mitleri ne anlatıyor? Eski Yunanlılar köknar ağacına “Pitys” adını verdiler ve çam ağacıyla birlikte tanrı Pan’ın kutsal ağaçlarıydılar. Pan, bir zamanlar Pity adında bir periye aşıktı. Kuzey rüzgarı tanrısı da Pity’den etkilenmiş, ancak peri onun yerine Pan’ı seçmiştir. Kuzey rüzgarı tanrısı kıskançlığından Pity’i bir vadiye fırlattı. Pan onun cansız bedenini vadide yatarken buldu ve onu kutsal ağacına, köknar ağacına çevirdi. O zamandan beri, kuzey rüzgarı her estiğinde peri ağlar. Gözyaşları, sonbaharda çam kozalaklarından sızan zift damlalarıdır.

🌿🌿🌿🌿🌿🌿🌿🌿🌿🌿🌿🌿🌿🌿🌿🌿🌿🌿🌿🌿

BİTKİLER HAKKINDA / GELİŞİM
Mitolojik hikayelerin ana karakterleri olan özel çiçek türleri, yüzyıllardır hayatımızda sembolik önem taşıyor. Bu nedenle pek çok hikayeye konu olmaları, aslında şaşırtıcı değil. Nergislerden sümbüllere, güllerden şakayıklara kadar birçok çiçek, eski hikayelerde boy gösteriyor. Özellikle Yunan ve Roma mitolojisinde özel çiçekler ve hikayeleri ile karşılaşmanız mümkün. Çünkü Yunan ve Romalı tanrıların insanları çiçeklere çevirmek gibi ilginç bir huyları var! Çiçeklerin günümüzdeki anlamlarına kavuşmasını sağlayan bu mitolojik hikayeleri merak ediyorsan seni böyle alalım. et!
Su Perisi Paeonia
Yaz aylarında evinizi süsleyen rengarenk şakayık çiçeklerinin hikayesi, güzeller güzeli su perisi Paeonia’dan geliyor. Savaş tanrılarından Apollon, bu sıradışı güzellik karşısında kayıtsız kalamıyor ve Paeonia’ya aşık oluyor. Ancak bu durum aşk ve güzellik tanrıçası Afrodit’in canını sıkmış olacak ki kıskançlık ve öfke duygularıyla Paeonia’yı kırmızı bir şakayık çiçeğine dönüştürüyor. Paeonia’nın kırmızı bir şakayığa dönüşmesinin sebebi ise Afrodit’in ikiliyi yakaladığı anda su perisi Paeonia’nın flörtleşmekten yanaklarının kızarmış olması ile ilişkilendiriliyor. Bu nedenle şakayıklar bugün hala mahcubiyeti temsil ediyor.
Bloom and Fresh koleksiyonundan şakayıklar
Narcissus’un Hikayesi
“Narsist” kelimesinin hem Yunan hem Roma mitolojisinin önemli figürlerinden Narcissus’tan geldiğini bilmeyen yoktur. Gelin güzelliği ve kendine olan takıntısıyla bilinen Narcissus’un hikayesini bir kez daha hatırlayalım. Hayatına aldığı her kadının kalbini bir şekilde kırmayı başaran Narcissus’un bu özelliği eninde sonunda başına iş açıyor. Hikayenin Roma mitolojisi versiyonuna göre Narcissus, Echo adlı su perisini olabilecek en kaba şekilde reddediyor. Öyle ki Echo, aklını yitirip yok oluyor. Geriye yalnızca yankılanan sesi kalıyor.
Ancak bu kez işler Narcissus’un istediği gibi ilerlemiyor. İntikam tanrısı Nemesis, Narcissus’un yaptığını cezalandırmak için hemen harekete geçiyor ve onu bir gölete doğru gitmesi için büyülüyor. Bu göletin yansımasında kendini gören Narcissus, bu güzellikten öyle bir büyüleniyor ki kendi siluetine aşık olduğunu fark etmiyor bile ve Narcissus, bir süre sonra karşılıksız aşkın verdiği acıyla bugün en çok bilinen mitolojik bitkiler arasından nergis çiçeğine dönüşüyor.
İsmini Narcissus'tan alan Nergis çiçeği.
Hyacinthus ve Apollon’un Hikayesi
Yunan mitolojisindeki Spartalı prenslerden Hyacinthus, iyi görünümüyle pek çok Yunan tanrısının ilgisini çekmeyi başarıyor. Özellikle savaş ve güneş tanrısı Apollon, “Batı Rüzgarı” lakaplı Zephyrus ve “Kuzey Rüzgarı” lakaplı Boreas’ın ilgisini çeken Hyacinthus, onunla birlikte savaşmak isteyen bu üç talipten Apollon’u tercih ediyor. Bu yüzden diğer iki talip, pek çok mitolojik hikayede de olduğu gibi kıskançlıkla hareket ediyor.
Apollon ve Hyacinthus bir gün disk atma oynarken Apollon’u etkilemek isteyen Hyacinthus, attığı diskin peşinden giderek yakalamak istiyor. Bu fırsatı değerlendiren Zephyrus, diski ondan önce yakalayıp Hyacinthus’un kafasına fırlatıp onu öldürüyor. Buna çok üzülen Apollon ise yer altı dünyasının tanrısı Hades’in Hyacinthus’u almasına izin vermiyor. Onun yerine Hyacinthus’un bedenini bir sümbüle çeviriyor.

Latince adı Hyacinthus olan Sümbüller, lale gibi soğanlı bitkilerden.
Adonis’in Ölümü
Güzellik tanrıçası Afrodit’in ölümlü aşkı Adonis’in en az Hyacinthus’unki kadar üzücü hikayesini dinlemek üzeresin. Mitolojik hikayelere konu olan özel bitkiler arasında gelen anemon çiçeği de bu hikayenin başrolünde. Yakışıklı Adonis, Afrodit’ten çok avlanmakla ilgilense de Afrodit, sırf onu görebilmek için her gün Adonis’in avlandığı ormana gidiyor. Ancak bir tanrıçanın bir ölümlüye aşık olmasının getirdiği lanet yüzünden Adonis, yabani bir domuz tarafından saldırıya uğrayıp hayatını kaybediyor. Adonis’in ölümü karşısında kendini tutamayan Afrodit, aşkını kolları arasına alıp ağlamaya başlıyor ve toprağa düşen gözyaşlarının arasından kırmızı bir anemon çiçeği bitiyor. Bu efsane nedeniyle anemon çiçekleri, günümüzde kayıpları ve karşılıksız aşkı temsil ediyor.

Güzeller güzeli anemon çiçekleri ile zarif ve minimal bir aranjman.

Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Hallo 🙋🏼♀️